
Oy sınırı:40*
Bu bölüm 3 bin kelimeden fazla oldu.Emeğimin karşılığı olarak oy atarsanız sevinirim.
Bu arada bir şeye değinmek istiyorum.
Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde devam eden mağara arama-temizleme faaliyetleri sırasında metan gazına maruz kalarak şehit olan kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet; ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı ,sağ çıkan askerlerimize de acil şifalar diliyorum.🇹🇷
Yazım hataları varsa kusura bakmayın düzenleyemedim.
Okurken sakin olun lütfen HXNWJZK.
Keyifli okumalarrrr
******
1 Hafta Sonra
Zaman hızla akıp giderken Beşir Gassanı yakalamamızın üstünden bir hafta geçmişti.Duyduğumuz tüm isimleri babama iletmiştik.Babam ise Beşirin konuşup her şeyi detayına kadar anlattığını söylemişti.
İlk defa duyduğumu düşündüğüm Şehamettin isimli adam aslında kırmızı listenin ilk sırasında aranan teröristmiş.Bunu öğrendiğimde içimde ki intikam duygusu arşa çıkmıştı.
Bir hafta da başka bir operasyona gitmemiştik.Biraz sakinlik yaratıyorduk.Sonuçta patlamayı yapan kişiyi bulmuştuk.Ve bu Arazı da bulabileceğimiz anlamına geliyordu.
Bana kalsa ben yerlerini öğrenir öğrenmez operasyona çıkacaktım ama öyle olmuyordu işte.Henüz yerlerini tespit edebilmiş değildik.Beşir ise adamların yerini bilmediğini ama yakın zamanda çok uzaklara kaçacaklarını söylemişti.Şaşırtıcı bir şekilde her şeyi bize anlatıyordu.Böyle yaparak onu serbest bırakacağımızı falan düşünüyordu herhalde.
Geçen bir hafta ile Araz olmadan geçirdiğim günlerim sayısı 22 ye çıkmıştı.Yine defterime her gün olanları sanki o karşımda varmış gibi anlatmaktan çekinmiyordum.İyi hissettiriyordu bu bana.
Yonca anne bu günler içerisinde biraz daha toparlanmıştı.Operasyonda gizlilik esas olduğu için ona bilgi veremiyordum.O da benden böyle bir şey istemiyordu zaten.
Şimdi ise askeriyeden günler sonra çıkmıştım.Bir haftadır sabah akşam demeden Şehamettin denen adamın yerini arıyorduk.Buradan çok uzaklarda olduklarını düşünmüyordum.
Kendi evime geldiğimde sıcak su ile rahatlatıcı bir duş aldım.Son zamanlarda zihnimde bedenimde fazlası ile meşguldü.Dinlenmek için kendime zaman tanımıyordum.Ama birazdan çıkıp bizim kızlarla buluşacaktım.
Hiç keyfim yoktu aslında.Bir kaç saat uyuyup tekrar askeriyeye gitmeyi planlıyordum.Ama anlaşılan uyuyamayacaktım.
Duştan sonra üstüme bir pantolon ve tişört giyip saçlarımı gelişi güzel topladım.Yaz ayına girmiştik ve havalar deli gibi sıcaktı.
Silahımı belime yerleştirip gerekli eşyalarımı yanıma aldıktan sonra ayakkabılarımı giyip evden çıktım.Heyecanlı veya neşeli değildim.Çünkü oraya eğlenmeye gitmiyordum.Sadece sumrunun ricası üzerine gidiyordum.Yarım saat anca durabilirdim orada.
Merdivenlerden inecekken bakışlarım arazın dairesine kaydı.Ayça’yı yanımda götürsem mi götürmesem mi düşünmeden edemedim.Son zamanlarda onun da psikolojisi fazlası ile yıpranmıştı.Yonca anne zaten harap olmuştu ve Ayça annesinin o halini gördükçe daha da tükeniyordu.Her ne kadar yanlarında olmaya çalışsam da onların yarasına olacak merhem ben değildim belli ki.
Dairenin önüne gidip kapıyı çaldım.Bir dakika sonra kapıyı yüzü asık bir Ayça açtı.Hepimizin 22 gündür suratı aynı şekildeydi.
”Yine ani göreve mi gidiyorsun Minela abla ?”Sürekli göreve gidip durduğum için bunu sormakta haklıydı.Kafamı reddedercesine iki yana salladım.
”Yok..bizim kızlar şey dediler.Biraz buluşup konuşsak olur mu ?Aslında ben çok kabul etmezdim bu haldeyken.Ama çok isteyince kıramadım.Seninde halin belli.İstersen sende gel biraz değişiklik olur ?”Yüzünde biraz da olsun parıltılar belirdi.O da evden çıkıp hava almak rahatlamak istiyordu belli ki.
”Abla annen yalnız kalır mı ki ?Yani biliyorsun iyi değil.”
”Beni düşünme kızım ben zaten biraz kuran okuyacaktım.Git hava al sana da iyi gelir.”Yonca annenin arkadan gelen sesi ve bedeni tebessüm etmeme sebep oldu.Ayça kararsız kalmış gibi bir bana bir de annesine bakıyordu.
”Tamam çantamı alıp geliyorum.”O yanımızdan ayrılınca yonca anne ile ikimiz kaldık.
”Nasılsın anne ?”diye sordum cevabını bile bile.Gözlerinde ki kırıklığa rağmen gülümsedi.
”Eksiğim be kızım.Evladım olmadan ben hep eksiğim.”İçimden ona umut verecek cümleler kurmak geçti ama yapamadım.Biz oğluna yaklaştık,yerini bulunca yanına gireceğiz diyemedim.Ayça içeriden çıktığında diyecek bir şey kalmamıştı.
Annesine sarılıp üzülmemesini ve çok geç olamadan geleceğini söyledi.Bende yonca anneye sarıldıktan sonra beraber binadan çıktık.Arabaya bindiğimizde yolculuk başlamıştı.
Yol sessizdi. Direksiyon avuçlarımda ağır bir yük gibi duruyordu. Gözüm yolda, aklım her yerdeydi. Yan koltukta Ayça oturuyordu, camdan dışarı bakıyordu ama onun da kafasının içinde fırtınalar estiği belliydi. Arada bir bana bakıyor, sonra yine başını çeviriyordu. Sessizlik… Kimi zaman bir sığınak, kimi zaman bir işkence. Bugün ikincisiydi.
“Sumru yazdı,” dedim sonunda.”Biraz önce gitmişler kafeye.”
Başını hafifçe sallamakla yetindi.
Kafeye vardığımızda içerideki tanıdık yüzler hemen dikkatimi çekti. Sol köşedeki masada Sumru el kol hareketleriyle bir şeyler anlatıyordu. Açelya kahvesinden bir yudum alırken Parla sadece oturuyordu. Gözleriyle etrafı tarıyor ama hiçbir yere bakmıyordu sanki. Askerliğin verdiği o donukluk, kayıpların bıraktığı o ağır gölge yüzüne sinmişti.
Arabadan inip içeri girdik. Sumru hemen ayağa fırladı.
“Ya sonunda geldiniz! Ne olur artık biraz yüzünüz gülsün. Masada yas havası var, millet cenazeden çıkmış gibi,” dedi, gülümsemeye çalışarak. Gözlerinde o eski neşesinden kırıntılar kalmıştı ama yorgundu. Bize rağmen çabalıyordu.
Ayça hafifçe gülümsedi, Açelya selam verdi. Parla ile sadece göz göze geldik. Başını eğdi, ben de aynısını yaptım. Kelimeler yetersizdi zaten.
Masaya oturduk. Önümüzde kahveler, küçük tabaklarda kekler. Ama kimsenin ağzını açacak hâli yoktu. Bense sadece saate bakmadan duramıyordum. 22 gün olmuştu. Araz’tan hiçbir haber yoktu. Her gün telsiz başında, her gece karargâhtan bir sinyal, bir iz, bir ses bekleyerek geçiyordu. O buradayken, ben burada oturup kahve içiyordum. Aklım onu bırakmazken bedenim normal hayatı taklit etmeye çalışıyordu.
“Bakın, size pasta söyledim. Onun içinde çikolata var, bunun içinde de neşe,” dedi Sumru, göz kırparak. Her zamanki gibi gülümsemeyle bir şeyleri düzeltmeye çalışan taraftaydı. Ama olmuyordu. Biz gülmeyi unutalı çok olmuştu.
O sırada telefonum titredi. Gözüm ekrana kaydı.
Abim.
Bir an nefesim durdu. Parmaklarım dondu. Ekrana bastım, aramayı açmadan önce Parla’ya baktım. Aynı anda onun telefonu da çaldı.
Ayağa kalktım, sandalyem hafifçe gıcırdadı. İçimden bir ses bunun boş bir alarm olmadığını söylüyordu.
“Gitmemiz gerekiyor,” dedim. Sesim zorla da olsa duygusuz çıktı.
Parla da aynı anda ayağa kalktı. Soru sormaya gerek yoktu. O da biliyordu. İçgüdülerimiz askerden önce konuşurdu zaten.
Ayça hemen ardından “Ne oldu?” diye sordu, gözleri büyümüştü.
“Askeriyeden çağırıyorlar.” dedim. Cümleyi kurmak bile zor geldi.
Masadaki diğerleri bir şey demedi. Sumru’nun yüzündeki gülümseme silinmişti. Açelya başını eğdi.
“Sumru siz Ayça’yı eve bıraktıktan sonra geçersiniz olur mu ?Tek gitmesin şimdi.”Sonuçta o sevdiğim adamın emanetiydi.
Sumru kafasını sallayıp bizi onayladıktan sonra masadan uzaklaştık.Biz yürürken arkamızdan sadece sessizlik geldi.
Kafenin kapısından çıkarken içimdeki tek şey dua etmekti.
Lütfen, bu sefer gerçek olsun...
*****
Yolun nasıl geçtiğini ve askeriyeye nasıl geldiğimizi bilmiyordum.Yolda gelirken abimle konuşmuştum.
İhbar aldıklarını ve acilen askeriyeye gelmemiz gerektiğini söylemişti.O ihbarın ne olduğunu bilmiyordum ama tahminlerim yönünde olması temennimdi.
Arabayı park edip ana binaya doğru hızla yürümeye başladık.Tim çoktan toplanmıştı,geriye ben ve Parla kalmıştı.
Toplantı odasının önüne geldiğimde bir haftadır aksamadan ilerleyen düzene uygun bir şekilde içeri girip yerlerimize oturduk.
Bir kaç dakika sonra odanın kapısı açılmış ve babam sağdık askeri ile odaya girmişti.Onun girmesi ile hepimiz ayaklanırken eli ile tekrar oturmamızı işaret etti.Yerlerimize oturduktan sonra söze girdi.
”Yarım saat önce hakkari kara komutanlığından sınırda bir örgüt kampı olduğuna dair bir ihbar aldık.Arama yaptığımızı bildikleri için bize haber verdiler.Örgütün yeri netleştirirse operasyon olarak siz yola çıkacaksınız.Tam net bir zaman dilimi veremiyorum.Onun için önce bize net bilgi gerilmesi gerekiyor.Siz her an tetikte kalın.24 saat içinde bilgi gelecektir.Bu örgüt kampı bizim aradığımız kişiler de olabilir başkaları da.Her şeye hazır olacağız.Şimdi gidip hazırlığınızı yapın ve sonra biraz dinlenin.Hızlı ve atik olun.”Babamın emri ile hepimiz tek tek odadan çıktık.Dinlenmek istemiyordum o yüzden dinlenme odasında girip dolabıma yöneldim.
Hava çoktan kararmış akşam olmuştu.Sumru Ayça’yı eve bıraktığına dair bir mesaj atmıştı bana.Ben üniformalarımı ve çantamı kontrol ettikten sonra silah odasına girip silahların bakımını ve kontrolünü yapmıştım.
Saatlerimi böyle yaparak geçirmiştim.Hala operasyon emri verilmemişti.Yapacak bir şeyim olmadığı için de dolabımın dibine sakladığım defteri çıkarıp kaldığım sayfayı açtım ve yazmaya başladım.
Merhaba sevgilim,
Bugün yokluğunun 22. Günü.Bir kaç saat sonra ise 23.güne adım atmış olacağız.Ben yine askeriyedeyim çünkü operasyon emri gelmesini bekliyoruz.
Sensizlik sıkıcı ve kötü sevdiğim.Zaman çok hızlı geçip gidiyor.Neredeyse bir ay olacak yokluğun.
Ama hissediyorum ben.Bu operasyon bir adım olacak.Aynı zamanda da son adım.
Bugün her şey garip bir sessizlikte ilerledi. Gün boyunca içimde tanımlayamadığım bir sıkıntı vardı. Sanki zamanın kendisi bile nefesini tutmuştu. Bu yüzden günlüğümü açtım, belki birkaç kelimeyle rahatlarım diye.
Bir şey olacakmış gibi bir his var üzerimde… Boşuna değil bu sessizlik, bunu hissediyorum.”
Kalemi elimde bir süre tuttum, sonra yazdıklarımı okumadan günlüğümü kapatıp çekmeceye koydum. O an kapı usulca açıldı. Başımı çevirdim. Parla’ydı gelen. Hafifçe tebessüm etti.
“Minela, yemek vakti. Operasyon öncesi iyice enerjimizi toplamamız lazım.”
“Tamam,” dedim. Ayağa kalkarken derin bir nefes aldım. Her günkü gibi sıradan, ama bir yandan da her saniyesi önem taşıyan bir akşamdı sanki.
Koridordan beraber yürüdük. Ayak seslerimiz boş duvarda yankılanırken Parla hiç konuşmadı. O da hissediyor muydu bilmiyorum ama sessizlik artık tanıdıktı bize.
Yemekhaneye indiğimizde timimiz çoktan masalarda yerini almıştı. Herkes yorgundu, yüzlerinden belliydi. Ama disiplin hâlâ dimdik duruyordu gözlerinde. Sessizce yemek aldık, aynı masaya oturduk. Metal kaşıkların tabldotlara vurma sesi dışında kimse konuşmuyordu.
Ben önümdeki yemeğe baktım bir süre.Her zaman ki gibi yine iştahım yoktu.Kafamı kaldırıp parla ile göz göze geldiğimde gözleri ile yemeği işaret etti.Yemem gerekiyordu bunun farkındaydım.
Yemekten sonra hepimiz koğuşa geçtik.Şuan hepimizin askeriye de bulunması daha iyiydi.Ranzanın alt katında ki yatakta kafamın altına bir elimi koymuş şekilde öyle ranzanın tavanına bakıyordum.
“Ortam o kadar sessiz ki birisi pat diye kapıyı açıp eller yukarı donlar aşağı diyecekmiş gibi hissediyorum.”diyerek herkesi güldürmüştü Yiğithan.Tabi benim daha çok suratım ekşimişti.
”Güzel esprilerini kendine saklamalısın Yiğithan.”demeyi tercih ettim.Hemen üst katımda yatan Yiğithan dertli bir nefes verdi.
”Ah ah şimdi burada anılım olacaktı da esprimin kıymetini bilecekti.”
”Bence Anıl senden uzakta olduğu için hayatının en huzurlu dakikalarını yaşıyor şuan.”diyen kişi Sinandı.Üst katımda bir hareketlenme oldu ve sonrasında Yiğithan birden aşağı atladı.Ne yaptığını sorgularken cebinden telefonu çıkarıp kamerayı kendisine çevirdi.Bir kaç saniye sonra anılın sesi duyuldu.
”Niye aradın yine ?”diye soruyordu uykulu sesi.Uyuyordu büyük ihtimalle.E adam izindeydi vaktini iyi değerlendiriyordu .Yiğithan ise çok farklı bir kafadaydı.
”Benim yakışıklı suratımı özlemişsindir de hasret çekiyorsundur diye aradım be devrem.”
”Bu saatte sövdürtme kendini bana.Kapatıyorum hadi.”Yiğithan kamerayı bu sefer bana ve Odadakilere çevirdiğinde yattığım yerden hafifçe toparlandım.
”Ayıp oluyor yalnız.Bak komutanımız ve diğerleri de burada.”
”Komutanım nasılsınız iyi misiniz ?”diye bana soru yöneltti Anıl.
”Beni boş ver.Seni sormalı.İyileşiyor mu yaraların ?”
”Bana kalsa şimdi sizinle operasyonlara geliyordum ama albay izin vermedi.”
”İyi yaptı.”diye yükseldim.”Sen bize sağlam lazımsın,iyice iyileş dinlen o yüzden.”
”Emredersiniz komutanım.”
Yiğithan Anıl ile hasret gidereceğini söyleyerek odadan çıkarken yine ortam sessizleşmişti.Yatağın içinde kayıp kendimi uyku pozisyonuna aldım.
Göz kapaklarım usulca kapanırken bedenim uykuya teslim oldu.
*****
İlahi Bakış Açısı
Gün doğmuş,hava aydınlanmıştı.Hakkari sınırında ki örgüt kampında bir telaş vardı.Bugün terör örgütü için yapılacak olan çok önemli bir toplantı bu kampta olacaktı.
Kampın başında olan Şehamettin adamlarına emir vererek her şeyi hallediyordu.Bugün onun için çok eğlenceli ve güzel geçecek diye düşünüyordu.
Bugün kurul üyeleri ile burada toplantı yaptıktan sonra sınır dışına çıkıp bir süreliğine ortadan kaybolacaktı.Burayı boşalttıktan sonra ise gizli numaradan konumu Türk cumhuriyetine iletecekti.Onlar burayı arayarak vakit kaybederken o çoktan seyahatine başlamış olacaktı.Planının işleyeceğine dair bir güven vardı içinde.
Sağ kolu Numan ile odasında oturmuş keyifle kahvesini içiyordu.Birazdan gelirdi adamlar.Kendi korumalarından çoğunu-ki zaten işi kısa olacağı için yanında çok koruma getirmemişti-önceden göndermişti bile.Bir kaç koruması,sağ kolu ve esir tuttuğu Türk askeri ile kalmıştı kampta.
”Adamlar gelir birazdan,toplantı bittikten sonra biz buradan ayrılacağız ama askeri ne yapacağız ?”diye sordu Numan.Şehamettin oldukça netti.
”Kafasına sıkacağız.Bugüne kadar dayanması bile şaşırtıcı.Az oynamadım onunla.”
”Beşirden haber alamıyoruz.Türklerin elinde olduğunu düşünüyorum.O herif çoktan konuşmuştur.Elimizi çabuk tutmalıyız.”dedi tekrardan Numan.Şehamettin ise bunların hiç birini kafaya takmamıştı.
”Ötmüştür ötmesine ama yerimizi bildiği yok o itin.Türklerin bizi bulması zaman alır.”derken rahattı fazlasıyla.Odayı bir telefon sesi doldurduğunda Numan telefonunu aşıp kulağına götürdü.Karşı tarafı dinledikten sonra şehamettine kısa bir bakış atıp onaylayarak telefonu kapatmıştı.
”Adamlar gelmiş,gelin bizi alıp kampa götürün diyorlar.”dedi.Şehamettin yüzünü buruşturdu.
”Beyinleri yok mu lan ?Kendileri gelemiyor mu ?”Numan kafasını iki yana sallarken oturduğu yerden ayaklanmıştı.
”Adamlar önemli kişiler.Paramızı alana kadar sesimizi çıkarmayacağız.”
”Seni de hiç sevmiyorum ha.”dedi Şehamettin memnuniyetsiz bir ifade ile.”Varsa yoksa ciddiyet.”
Göz devirmekle yetindi Numan.Kendisi de bayılmıyordu ona.Ama bunu sesli dile getirmek yerine odadan çıktı.
Şehamettin de odadan çıktı ve geriye kalan bir kaç korumasının yanına gitti.
”İki kişi dışarıyı gözetlesin.Biriniz esirin başında,diğeriniz de mühimmat odasının önünde beklesin.Yarım saate geliriz.”Adamlarına emirlerini verdikten sonra geriye kalan adamları toplayıp numanla beraber iki araç şeklinde yola çıktılar.
O sırada günlerdir yattığı yerde yatmaya devam eden asker duyduğu araba sesi ile gözlerini açmıştı.İki gündür aralıksız uyuyor gibi davranıyordu.Şehamettin başında ki işlerden dolayı asker ile uğraşmamıştı iki gündür.Bu asker için avantajdı.
Üzerinde yırtık pırtık asker üniforması duruyordu.Sırtında Kırbaç izleri vardı.Sızlıyorlardı ama artık acı hissedebilecek durumda değildi.
Biraz daha dayanacak ve huzura kavuşacaktı.Araç seslerinin iyice uzaklaştığına emin olduktan sonra ilk defa duvardan destek alarak kalkmayı denedi.Günlerdir bu pozisyonda olduğu için kalkmakta zorlanıyordu.Bir kaç denemeden sonra başarılı oldu ve zor da olsa ayağa kalkabildi.
Kaldığı ve oda demeye bin şahit isteyen yere son kez baktı.Dönüşü olmayacaktı.Titreyen bacaklarını umursamadan yavaş ve sessiz adımlarla yürümeye çalıştı.Odanın kapısına geldiğinde hafifçe aralık olduğunu gördü.Kapıyı açtığında onu uzun ince bir koridor karşıladı.Koridorun sonunda arkasını dönük bir şekilde dikilen bir adam gördü.O adamın korumaları diye geçirdi içinden.
Olabildiğince sessiz olmaya çalışarak adamın arkasından ilerlerdi.Tam adamın arkasına geldiğinde adamın boynunu tuttuğu gibi tek hamlede kırdı.Şuan silah kullanamazdı.
Adamın cesedi ayaklarının dibine düşerken zorlanarak da olsa eğildi.Canı fazlası ile yanıyordu ama katili olması gereken itler vardı.
Adamın tüm ceplerini ararken amacı kayda değer bir şey bulabilmekti.Adamın üstünün temiz olduğunu fark ettiğinde yerde ki silahı alarak kalktı.Yine de silahı yanında dursa iyi olacaktı.
Koridor bittiğinde yol ikiye ayrılıyordu.Değişik bir yerdi.Askerin tahmini bir örgüt kampı olduğu üzerineydi.Koridordan hafifçe kafasını uzatarak ayrılan iki yola baktı.Birisi temizdi ancak diğerinde bir odanın önünde duran bir adam vardı.Askeri fark etmemişti.
Asker kendini belli etmemeye çalışarak adama doğru yürüdü.Tam adama arkadan yaklaşıp boynunu kavrayacaktı ki adam birden yüzünü askere dönünce silahı ona doğrulttu.Asker ondan daha atik davranarak silahı kavradı ve eli ile adamın ağzını kapattı.Boğuk bir sesle bir şeyler demeye çalışan adamın boynunu tutup yana büktüğünde eksilen adam sayısı iki olmuştu.
Adamın önünde durduğu odanın içinde ne olduğunu bilmiyordu.Vakti pek olmasa da kapının kolunu zorlayarak açmayı denedi.Ama denemeleri başarısız olmuştu.Öldürdüğü adamın önünde yine zorlanarak da olsa diz çökerek üstünü aramaya başladı.Adamın ceketinin ön cebinde parmakları metal bir şeye çarptığında kavrayarak onu oradan aldı.
Bu bir anahtardı.
Asker anahtarı aldığı gibi kapalı olan kapıyı açmayı denedi.Bir kaç çevirmeden sonra açılan kapı ile askeri karşılayan şey odanın içinde olan bombalardı.
Dört tane bomba vardı burada.Hepsi yeni yapımdı.Etkileri fazlası ile büyük Mevlaları da dudak uçuklatacak kadar fazlaydı.Genellikle bu bombaları kaçak yol ile satışa sunarlardı.Demek bu teröristler de bundan almışlardı.
Asker bombalara doğru yürüyüp bombayı incelemeye başladı.Bombalarla arası iyiydi.Gittiği görevde az bomba imha etmemişti.
Aklına gelen fikir ile bombalardan birisini incelemeye başladı.Hepsinin yanına yerleştirilmiş birer kumanda vardı.Bu bombalar uzaktan yönetilebiliyordu.
Asker vaktinin olmadığını bildiği için aklına gelen ilk planı uygulamaktan çekinmedi.Bombalardan birini alıp biraz inceledikten sonra bazı tuşlara basıp bombayı aktif hale getirdi.Kumandayı alıp üniformasının sağlam olan kısmına yani cebine yerleştirdi.İsterse tek bir tuşla burayı patlatacaktı.
Ki bunu yapmaktan çekinmeyecekti.
Odadan çıkarak yürümeye başladı.Acısı katlanarak artıyordu.Buradan çıkmadan yıkılamazdı.Olduğu yerin çıkışını bilmediği için öyle yürümeye başladı.Etraf bomboştu.Tahminleri diğer adananların kampın dışında olduğu yönündeydi.O tüm yolları deneyip çıkışa ulaşmaya çalışırken Hakkari kara komutanlığından Diyarbakır’a konum tespiti gitmişti.Kampın yeri tespit edilmiş ama henüz harekete geçilmemişti.
Sancak timine görev emri verilirken hepsi vakit kaybetmeden hazırlanmış,onları bekleyen helikoptere binip yola çıkmışlardı.
Yol hızla ilerlerken Minelanın içinde derin bir intikam arzusu ve hasret duygusu vardı.Gittiği yerde neyle karşılaşacağını bilmediği için çok umutlanmak istemiyordu ama kendine de engel olamıyordu.
Helikopter yavaşça alçalmaya başladığında herkes son hazırlığını yapıp inmek için hareketlendiler.Tüm tim helikopterden indikten sonra helikopter havalanmış be burada uzaklaşmıştı.
Operasyonda aynı zamanda savaş uçağı da hazırda bekliyordu.Gidecekleri yer bir örgüt kampı olduğu için içeride ki kişi sayısını kestiremiyorlardı.Bu yüzden hava desteği hazırda bekliyordu.
Uçak pilotu ise Demir Alpti.
”Şimdi biraz yürüyeceğiz ve kamp karşımıza çıkacak,”diye söze başladı Minela.”İçeride ki kişi sayılarını tam kestirmeden harekete geçemeyiz.Bu yüzden kampı bir süre uzaktan izleyeceğiz.”
Timde ki herkes minelayı dinlerken Minela planı son bir kez daha üstten anlatıp ilerlemeye başladı.Sancak timi komutanlarını tek sıra halinde takip ederek yürüdüler.
Kamp alanına yaklaştıklarında Minela eli ile onlara burada duracaklarını işaret etti.Keskin nişancı olarak Sinan silahını ayarlayıp yerini alırken etrafı gözetlemeye başlamıştı bile.
Diğerleri de yerlerini alırken Minela da dürbün ile etrafı izlemeye başlamıştı.
”Etraf sessiz komutanım,kampı boşaltmış olabilirler mi ?”diye sordu Sinan gözünü dürbünden çekerek.
”Bunu içeri girmeden öğrenemeyiz,biraz bekledikten sonra harekete geçeceğiz hazır olun.”dedi Minela ve tekrar izlemeye koyuldu.
O sırada Kampın içinde ki asker çıkışı bulmuştu.Ama ön kapıdan çıkamazdı çünkü iki adamın kapıda olduğunu fark etmişti.Onları öldürebilirdi ama eğer öldürürse adamlar geldiğinde bazı şeylerin ters gittiğini anlayıp içeri girmezlerdi.
Asker bu yüzden başka bir çıkış yolu aramış ve bulmuştu da.Bulduğu çıkış yolu arkaya bakıyordu.Dağlardan başka bir şey yoktu.Yola yakın olmadığı için gelecek araçlar onu göremezdi de.Dizinde ki derin yaradan kanlar akmaya başlamıştı çıkış ararken,ve kanamaya da devam ediyordu.
Dizini tutarken acıdan dişlerini sıkmakla yetindi.Az daha bekleyip intikamını aldıktan sonra rahatça gözlerini yumacaktı nasıl olsa.
Olduğu yer eğimli olduğu için yürürken ister istemez hızı artıyordu ve bu da dizinin acısının dayanılmaz bir hale gelmesini sağlıyordu.Biraz daha yavaş olmaya çalışarak tepeden olabildiğince aşağı inmeye çalıştı.
Minela hala elinde ki dürbün ile etrafı incelerken kampın arkasında ilerleyen bir şey fark etmişti.Gördüğü şeyden emin olmak için tekrar dürbünü kaldıracaktı ki sinanın gelen sesi durmasını sağladı.
”Komutanım beş araç buraya yaklaşıyor.”dedi.Minela hemen dürbününü kampın ön kısmına çevirip baktığında orada duran araçları fark etti.Bir sürü koruma ve sayısız adam vardı burada.
”Kuşlar kafese girdi desenize.”diye mırıldandı.Aynı şekilde tepeden aşağı inmiş olan asker kampa yaklaşan araçları gördüğünde nefesini toplayarak konuşmuştu.
”İtler yuvaya döndü.”
Araçlarda ki adamların çoğu kampın içine ilerlerken korumalar dışarı da kalmıştı.Sayıları oldukça fazlaydı.
”Bir şekilde içeri sızıp kontrol yapmamız lazım.Tedbir amaçlı demire haber ver Parla.Tetikte beklesin.”Parla aldığı emri hemen uyguladı.
Minela gerekli tüm malzemeleri yanına aldıktan sonra çantasını bulunduğu alana sakladı.Şuan onu yanına almayacaktı.Diğerleri de gitmek için hazırlardı.
Minela ayaklandıktan sonra herkes kalktı.Hepsi birer adım atıp gitmek için harekete koyuldular.
O an tepenin biraz altında sırtını bir kayalığa yaslamış olan asker tüm adamların kampa girdiğini umarak kumandayı cebinden çıkardı.Nefesi kesilmeye başlıyordu yavaştan.
Tuşa basmadan önce yeni aydınlanmış mavi gökyüzüne baktı.
”Gökyüzünde ki Yıldızlar gibi beni de hep sevmekten vazgeçme gönlümün yıldızı.”dedi sanki gökyüzünde yıldız varmış gibi.Nefesi daralırken son cümlesini kurmak için kendisini zorladı.
”Eşhedü en lâ ilâhe illallah…”Nefesi kesildiğinde öksürerek devam etti.”Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh."
Elinde ki kumandayı sımsıkı kavrarken parmağı ile tuşa basmakta gecikmedi.
Zemin büyük bir patlama ile sallanırken Minela ve timi patlamanın şiddeti ile az da olsa geriye savrulmuşlardı.
Biraz sonra girmeyi planladıkları kamp şimdi alevler içinde yanıyordu.Etraf ceset doluydu.
Ama bu sefer etrafta masumun değil,hainin kanı vardı.
Hep olması gerektiği gibi.
Sancak timi neye uğradığını şaşırırken şoku ilk atlatan Minela oldu.Cehennem ateşi gibi yanan kampa baktı.
”Kim yaptı bunu!”diye bağırdı dişlerini sıkarak.”Demir sen misin ?”
Minelanın cebinde ki telsizden sesler gelirken hemen alıp kulağına götürdü.
”Sancaktan Demir Kartal’a beni duruyor musun ?Tamam.”Cevap gecikmedi.
”Demir Kartaldan Sancağa.Sizi duruyorum tamam.”
”Patlama oldu,bombayı sen mi yaptın ?Tamam.”
”Bombayı ben atmadım.Tamam.”
Minela öfke ile telsizi yere bıraktı.Her şeye bu kadar yaklaşmışken bu patlama da nereden çıkmıştı.Onu sinirlendiren şey terör örgütünün ölmesi değil içeri de beklediği adamın olma ihtimaliydi.
Yerden destek alıp ayağa kalkarken aynı zamanda timine de emir verdi.
”Etrafı iyice tarayın,tek bir it canlı olmayacak.”Kendisi kampın arkasına doğru yürürken onu bu yöne götüren zihni değil hisleriydi.
İçinde bir umut yıkımı vardı.Çok umutluydu bir kaç dakika öncesine kadar.Alevlerin olduğu yere çok yaklaşmamaya çalışarak ilerlemeye devam etti.Diğerleri de dediği gibi etrafı iyice tarıyorlardı.
Minela tepenin en üst kısmında ne göreceğini bilmeden öylece aşağı baktı.Kalbi bir boşlukta asılı kalmıştı,şimdi ise yere çakılmıştı çok fena.
Gözlerinden yaş akmasını engellemeye çalışarak tepeden inmeye başladı.Niye indiğini bilmiyordu.Tek bildiği kalbinin onu o yöne çektiğiydi.
Sonra bu ilerleyişi saçma buldu.İnipte ne yapacaktı.Orada bir şey bulacağını düşünmüyordu.Çektiği acıdan ne yapacağını şaşırmıştı.
Geri dönmek için yönünü çevirecekti ki tepenin eteğinin sonunda ki kayalıkların yanında uzanan bir el fark etti.Bir insan eliydi bu.
O an Minelanın hissettiği şeyler karmakarışıktı.Kalbi gibi zihni de bulanmıştı şimdi de.Yürümeyi bırakıp koşmaya başladı.O elin sahibini görmesi lazımdı.
Koşa koşa indiği tepenin sonuna geldiğinde kayalığın yanına yürüyüp yerde yatan bedeni sırt üstü çevirip yüzüne baktığında her şey durdu.
Hayat durdu.
Zaman durdu.
Herkes sustu.
Kalbi her şeye inat acımaya devam etti.
İlk bir kaç saniye gerçekliği kavrayamadı.Sonra dizlerinde ki tüm derken çekilmiş gibi dizlerinin üstüne çöktü.Elinden kayan beden tekrar yere yatarken Minela gerçeği anlamak için kucağında ki adamın yüzünü kavradı.
Her yeri kan revan içindeydi.Eli titreye titreye boynuna uzandı.İki parmağını nabzının üstüne koyduğunda neredeyse yok denecek kadar az atan nabzı fark etti.
Göz yaşlarını tutmadı.Eli ile adamın yüzünde ki kanları silmeye çalıştı.
”Araz…”dudaklarından hasret kaldığı o isim döküldü.Sonra gerçeğe döndü.Onu bulmuştu ve kaybediyordu.
”Göktunç!”diye bağırdı var gücüyle.Zaten ona yakın olan göktunç komutanının sesini duyar duymaz tepeden inmeye başlamıştı.
”Komutanım geldim-“Göktunç gördüğü kişi ile olduğu yerde donarken ne yapacağını bilemedi.
”Dikilme orada Göktunç!Acil hava desteği istiyorum acil!Albaya haber verin.Olabilecek en hızlı şekilde gelsinler!”Göktunç şoku bir kenara bırakıp telsizden yardım isterken Minela tekrar kucağında yatan adama döndü.
Günler geçmişti onu görmemesinin üzerinden.Ne hallere gelmişti böyle ?Kim bilir nasıl canını yakmışlardı.
Minela akan göz yaşlarına eşlik ederek arazın alnında kana bulanmış saçları kenara itti.Ne yapsa canı yanacak gibiydi.
Hissettiği hafif dokunuşla çektiği acıya rağmen gözlerini hafif aralamaya başardı Araz.Karşısında sevdiği kadını görünce cennete düştüğünü sandı,ama çektiği acı hala gerçekliğin bir belirtisiydi.
Arazın gözlerini açtığını fark eden Minela 23 gündür bakamadığı yeşilliklere bakmaya çalıştı.O kadar kısıktı ki gözleri doya doya bakamıyordu.Araz konuşmak için bir kaç kez dudaklarını araladı.
”Komutanım destek ekip iki dakika içinde geliyor.”diyen göktuncu duymadı Minela.Şuan kucağında ki adamın sesini duymak istiyordu.Ve sonra o istediği sesi duydu.Ama beklemediği bir cümle ile.
”Hakkını…helal et güzelim.”arazın başı yana düşerken Minela duyduğu cümle ile daha fazla dayanamamıştı.Hıçkırarak ağlarken acı çığlığı etrafta ki sessizliği delip geçmişti.
********
Biz geldik
Bugün o kadar neşeli gelmedik.Bölüm nasıldı sizceeee
Biraz dramatik olabilir ama çok nadir böyle bölümler yazıyorum biliyorsunuz.
Sırada ki bölümde ne olacak peki?
Merak ediyorsanız ve öğrenmek istiyorsanız oy sınırını geçebilirsiniz.Hem eğer bu sefer oy sınırını erken geçerseniz belki bende bölümü erken atarım.
Yorumlarınızı bekliyorum.
Valla ilk defa diyecek bir şey bulamıyorum djaksbal.Devamında ne olacağını da okuyup göreceksiniz artık.
Diyeceğim şeyler bu kadardı.Size minik bir spoiler vereyim finale daha çok var eheheh.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Sizi seviyorummmm)))
Yıldıza basmayı unutmayın✨💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 65.12k Okunma |
6.33k Oy |
0 Takip |
77 Bölümlü Kitap |