
28. Bölüm
08.03.2021
“Deniz hanım!” Arkamı dönüp bankoda bana seslenen Sevda’ya döndüm. Bankodan elindeki çiçek buketiyle ayrılıp bana doğru gelmeye başladı. Elindeki buketi baktığımda gördüğüm mor şebboylarla anında kimden geldiğini anlamıştım. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle çiçeklere baktım. “Buyrun hocam.” Şebboy buketini alıp içindeki notu elime aldım. “Teşekkürler Sevda.”
Arkamı dönüp biraz ilerlerken notu açıp okumaya başladım.
‘Herkes burada benden bahsediyor. Poyraz timinin komutanı Rüzgar kod adıyla Kuzey Mutlu. Asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı. O yüzden bende kendi bulutuma şiirler yazıyorum. Kadınlar günün kutlu olsun benim en değerli bulutum, hazinem..
Komutanın..’ Notu okuduğumda gözümden akan bir iki damlayı anca fark ettim. Notu cebime atıp telefonumu çıkardım ve odama ilerlemeye devam ederken Kuzey’i aradım. “Alo Deniz’im?” Kuzey’in enerjik sesi kulağıma dolduğunda gülümsememi bozmadan direkt konuştum. “Doğruyu söyle notta Güney’den yardım aldın değil mi?” Telefonun diğer tarafından güldüğünü duydum. “Hızlı yakalandım sanırım.” Odama girip kapıyı kapattım. Çiçeklerimi masanın üstüne koyup sandalyemi çektim. “Yani bulut yağmur falan.. Öyle anladım.” Sessizce bacaklarımı masanın üzerine yerleştirip sandalyemde arkama yaslandım. “Çiçeklerim çok güzel..” Gözlerim şebboylarda dolanıyordu. Kuzey’in gülümsediğini biliyordum. Bugün alayı ziyaret edeceğini biliyordum. Alayda olacak ki sesi çok çıkmıyordu. “Akşam evde görüşürüz.”
“Akşam eve mi geliyorsun?” Kuzey benim heyecanlı sesime kahkaha attı. “Ya gülme. Heyecanlandım işte, seni özledim.” Kuzey gülmeyi kesmemişti. “Şimdi kapatmam gerekiyor Deniz’im.” Başımla onun görmeyeceğini bilsem dahi onu onayladım. Telefonumu kapattığımda telefonu tekrardan önlüğümün cebine attım.
Birkaç saat sonra hastamın odasından çıkarken yakınlarına gülümsedim. “Geçmiş olsun.” Önlüğümün cebindeki telefonum çalmaya başladığında kapıyı kapatıp telefonu yanıtladım. “Anne..” Kaşlarımı çatıp telefonumu kulağımdan çekip arayana baktım. Defin arıyordu evet ama sesi titriyordu. Tekrardan telefonumu kulağıma yaslayıp baktım. “Annem? Bir şey mi oldu?” Koridorun ucuna baktığımda karşımda duran Güney’e baktım. Bir terslik olduğuna kesinlikle emindim. Güney bana doğru yürümeye başladı. Gözlerinin sulandığını hastanenin ışıklarından fark edebildim. “Anne, babam vurulmuş.”
Kuzey.. Gözlerimi kırpıştırdım. Şimdi sesinin titremesini anlayabiliyordum. Telefon elimden düştüğünde tutmak için bir çaba gösteremedim. Koridorun ucundaki Güney’e doğru yürümeye çalıştım. Çalıştım ama zemin ayağımın altından kayıyordu. Gözlerim kararmaya başladı. Kan kokusunu daha onu görmeden alabiliyordum. “Deniz!”
Işık gözlerimi alıyordu. “Kuzey..” Başımdaki yoğun ağrı ile uyanmak kadar boktan bir şey yoktu. “Uyanıyor.” Hemen dibimdeki sesin sahibi Nehir’di. Hemen solumda duruyordu bundan adım kadar emindim. Gözlerimi zar zor araladığımda ışıktan başıma giren ağrı iyice arttı. “Güney ışığı kısabilir misin? Gözlerini açamıyor.” Işık daha az gelmeye başladığında gözlerimi daha rahat açtım. “Kuzey..?” Gözlerimi açtığımda hemen sağımdaki boş hasta yatağına baktım. Baktığım anda gözümün önüne Kuzey gelmişti. Karnındaki kurşun yarasıyla yatakta yatıyordu. Gözlerimi kapatıp açtığımda yatak boştu. Dolan gözlerimi umursamadan başımı çevirip Nehir’e baktım. “Nehir.. Kuzey?” Nehir’in gözleri kızarmıştı. Epey bir süre ağladığı belliydi. Yattığım yerde dikleşirken Nehir’den cevap bekliyordum. “Nehir cevap ver. Kuzey?” Nehir sessizce başını kaldırıp arkasındaki Güney’e baktı. Bende başımı kaldırıp Güney’e baktım. “Cevap verin artık bana!”
Murat odaya girdiğinde bakışlarımı Murat’a çevirdim. Üstümdeki örtüyü atıp kalkmaya çalıştım. “Deniz dur.” Beni durdurmaya çalışan Murat’ı ittim. “Çek elini! Kızlarım nerede?!” Murat geriye çekildi. Bir iki adım atarken tökezlediğim anda Güney ve Murat beni tutmaya çalıştı. “Dokunmayın bana! Bana cevap vermeyecekseniz dokunmayın!” Odanın kapısını açıp çıktığımda karşı koltukta oturan kızlarıma baktım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Sesimi duyduklarını biliyordum. Denef beni gördüğü gibi ayaklanmış bana doğru geldi. “Anne..” Denef’in belini sararken Defin’e baktım. Bana en net cevabı o verirdi. Defin her ne kadar ağlasa da metanetli kalmaya çalışıyor gibiydi. Tam bir şehit kızına yakışır gibi.. Defne ise ağlıyordu. Elindeki kanları yüzünü sildikçe yüzüne bulaşmıştı.
Gözlerimi kapatıp derin nefes almaya çalıştım. Çalıştım diyebiliyorum çünkü aldığım nefes yetmiyor. Aldığıma bile emin değilim. Göğsümü bastıran şeyin ne olduğunu bile kavrayamıyorum. Nerdeyim, ne yapıyorum? Kalbim ağrıyor. Bunu en ağır şekilde hissediyorum. Gözlerimi açacağım. Açtığımda Kuzey burada olacak. Biz bunu yaşamıyoruz. Bacaklarım titriyordu. “Deniz!” Beni sıkıca tutan kişiyi bilmiyorum. Ama tuttuğu iyi olmuş. Kuzey benim yere çöktüğümü görmek istemezdi. Göğsümdeki ağrı iyice artıyor, nefesim kesiliyor.
Cenaze töreninde göğsümdeki o ağrıyı unutmaya çalıştım. Ben çalıştım ama hiç geçmiyordu ki. Nehir ve Damla iki yanımda beni sıkıca tutuyorlardı. “Orası soğuktur dimi.. Üşümez mi?” Nehir fısıltımı duydu. “Üşümez. Senin sıcaklığını hisseder Deniz.” Damla burukça gülümsüyordu. Ona doğru dönüp sessizce toprağı izledim. “Daha yeni emekli olmuştu.” Göğsüme giren ağrı iyice şiddetlenirken gözlerimi sıkıca kapattım. Herkes yavaşça çekilirken biz orada sadece ailecek kalmıştık. Yavaşça oraya doğru ilerleyip toprağın ucuna oturdum. “Mavişim..” Başımı tahtaya yaslayıp gözlerimi sıkıca kapattım. Göğsüm iyice sıkışıyor. Nefes alışım iyice zorlaşıyor. Avcuma toprağı doldurup sıkıştırdım. “Mavilendim..” Mavi.. Mavi rengi benim için bugün bu anda toprağa gömüldü. “Kapına..” Yutkundum. “Kilitlendim.” Gözlerimi açmaya çalıştım.
“Deniz!”
🩺
Oradaydı. Hayır olamaz. Deliriyor muyum? Şaşkın bakışlarım onun üzerinde gezdirirken ona doğru adımladım. Yutkunup ellerimi kaldırıp yüzüne dokundum. Ellerimin titrediğinin farkında değildim. Kuzey’in dolan gözlerini gördüğümde yavaşça yanaklarına parmak uçlarıma dokundum. “K-Kuzey?..” Merhametli bakışlarını gördüğümde Kuzey titreyen kollarımı tuttu. O parmaklarıyla yanağımı silene kadar ağladığımın farkında değildim. “Deniz, anlatacağım güzelim. Anlatacağım, gel otur.” Beni koltuğa oturttuğunda karşıma geçip dizlerinin üstüne çöktü.
“Sen... nasıl?” Kuzey elimi sıkıca tutuyordu. Neler diyeceğini kafasında tartıp biçtikten sonra elimi sıkıca tutuyordu. “Çok üzgünüm Deniz. Sırf sizi koruyabilmek için bunu yapmak zorunda kaldım. Güzelim bunu yapmak zorundaydım. Eğer yapmasaydım öğrendikleri tek aile parçam olan Defne’yle seni öldüreceklerdi. Öldüğüm halde Defne’ye zarar verdiler güzelim. Elimden başka bir şey gelmedi Deniz. Başka çarem kalmadı.” Saçlarımın uçlarıyla oynamaya başlamıştı. Hala yaşadığına inanmamıştım ki şimdi bu anlattıklarına inanayım. Gözlerimi sıkıca kapatıp yumruklarımı sıktım. Sakinleşmeye çalışıp derin nefesler aldım. Gözlerimi açtığım gibi ayağa kalktığımda Kuzey de ayağa kalktı. Derin bir nefes aldım ve Kuzey’e bir tokat attım. Kuzey’in başı sola doğru düştüğünde eli çenesine gitmiş yanağını ovalamıştı. “Elin hala ağır güzelim ya.”
“Kes lan puşt! Sinir herif! Sen benim ne çektiğimi biliyor musun?! Gerizekalı!” Üstüne yürümeye başladığımda Kuzey sanki alışkın olduğu bir durummuş gibi geri geri gidiyordu. Hoş alışkındı da.. Beni her sinirlendirdiğinde olduğu gibiydi. Sanki şu an evimizdeydik ve ben onun üzerine standart bir kavgamızı ediyorduk. “Gülme lan! Göt herif! Hastalandım ben senin yüzünden!” Kuzey hastalandığımı büyük ihtimalle biliyordu. En sonunda göğsüne vurduğum kollarımı tutup beni sıkıca sardı. Beni bir an bile olsun bırakmadan sıkı sıkı tutuyordu. “Her anınızda yanınızdaydım Deniz. Sen hastanedeyken, Murat’ın cenazesinde, Defne’nin her yarasında her ağladığında onun yanındaydım.” Sessizce onun göğsüne yaslanmış duruyordum.
Aklıma gelen anıyla duraksadım. Hakkari’de orada olmalıydı. Hissettim onu.. Başımı onun göğsünden çekip ona baktım. “O gün Hakkari’deki törende oradaydın değil mi? Hissettim seni. Oradaydın, kimse inanmadı bana.” Kuzey benimle beraber koltuğa oturdu. Saçlarımı okşamaya başladığında başıyla beni onaylamıştı. “Oradaydım. Gözümün içine baktın. O günden sonra duramadım Deniz. Senin yanına gelmek istedim, sana sarılmak istedim. Bunları yapabilmem için ortalığı toparlamam gerekiyordu. Bütün izlerinizi ortalıktan silmem gerekiyordu. Defne zaten tehlikedeydi birde size zarar gelmesini istemem.” Sessizce dinlemeye başlamıştım. Elini belimde tutuyordu minik minik belimi okşadığını hissediyordum. Hayatımın en acı günü Kuzey’i kaybettiğim günken o günün yerini az daha Defne’yi kaybetmek üzere olduğum gün olacaktı. Şimdi ise Kuzey karşımdaydı. Ona dokunabiliyordum beni sıkıca sarmıştı.
“Kalbim ağrıyor..” Kuzey’in endişeli bakışları bana dönmüştü. Kollarının arasından beni çekip dikkatlice yüzüme baktı. “Çok canım yandı Kuzey. Kalbim ağrıyor artık kaldıramıyorum hiç bir şeyi.” Kuzey gözyaşlarımı dikkatlice siliyordu. “Nehir’i anlayacağımı hiç düşünmezdim. Babam yüzünden fenalaşmıştı ya? Hani aylarca kalbinden dolayı aylarca tedavi gördü. Hatta az daha ölüyordu. Tam olarak şu an öyle hissediyorum Kuzey. Ölüyormuş gibi..” Kuzey’in öldüğü günden sonra çaresizce birkaç ay ölü gibi gezmiştim. Hayat arkadaşını kaybetmek çok zordu. Kuzey ile iyi ya da kötü 27 yıl geçirmiştik. Üç yıl sevgili kalmış ardından evlenmiş ve üç kız çocuğumuz olmuştu. Kuzey’in her rütbesinde, her önemli anlarda yanında olmuştum. Bana dönüp yüzümü ellerinin arasına aldığında gülümseyip dudaklarımdan öptü. “Güzel karım benim, çok özür dilerim. Sana, kızlarıma bunları yaşatmak istemezdim.” Kuzey tek tek yüzümün her noktasından öpmeye başladığında gözlerimi kapatıp uzun zaman sonra yaşadığım bu anın mutluluğun tadını çıkarmaya çalıştım.
Koltuğa yaslanıp beni göğsüne çektiğinde sırtımı onun göğsünü yaslayıp elimi kavradı. Ağlayışlarım sessiz iç çekişlere dönmüştü bile.. Başımda, saçlarımın arasında hissettiğim dudaklarla gülümsedim. “Hastaneye gitmen gerekiyor sevgilim. Senin için aldığımız iznin bitmesine birkaç saat kaldı.” Omuz silktim. Kuzey sıkıca benim elimi tutuyordu. Omuz silkmeme gülmüştü, onun gülümsemesini uzun süre sonra duymak bünyeme çok iyi gelmişti. “Bir süre daha böyle olmak zorundayız Deniz. Sen bana şunu söyle kızlar papatyaları beğendi mi?” ufak bir gülümseme sundum. Her sene kızların doğum günlerinde bir demet papatya geliyordu. Kızlar Kuzey öldükten sonra bu çiçekleri benim gönderdiğimi düşünüyordu. Bunu biliyordum ama bende çiçekçiyle anlaştığını düşünmüştüm. “Tabii ki de beğendiler. Denef çok mutluydu. Babam gitse bile çiçekleri bizimle anne bak görüyor musun diyordu.” Kuzey gülümsedi. Papatyalar kızlar doğduktan sonra hayatımızda olan en masum şeylerdi. Kızların en sevdikleri çiçekler değişse de papatyalar bizim hayatımızdaydı.
Kuzey siyah kabanının cebinden kurumaya yüz tutmuş altın kadeh çiçeği ile gülümsedim. Birkaç gün önce Defne Kerem’le birlikte Kuzey’in mezarına giderken götürdüğü çiçeklerden birini benim önüme koydu. “Eline ulaşmış.” Kuzey gözlerime bakmadan çiçeğe bakıyordu. “Elbette ulaştı. Her sene olduğu gibi. Umut ettin, bir an olsun umudunu bırakmadın. Bende umutların için geldim Deniz. En sevdiğin çiçekleri sana getirmeyi çok istedim ama belli edemezdim. Sen bana hep umutlarınla geldin Deniz. Senin umutların olmadan yapamazdım teşekkür ederim güzelim.” Kuzey’in boynuna sarıldım. Saatlerce daha konuşmak istiyorum. Hastaneyi aramak istiyorum, daha fazla izin istiyorum. Saatlerimi, ömrümü tekrardan onunla geçirmek istiyorum. Kuzey telefonunu çıkarıp bir şeyler karıştırmaya başladı. Sabırla onu bekledim. Telefonundan yükselen ses ile gülümsedim. Özlediğim adam buradaydı. Şimdi ise onu özleyerek dinlediğim şarkı kulaklarımı dolduruyordu.
Sevdim seni bir kere. Başkasını sevemem. Deli diyorlar bana. Desinler değişemem..
🩺
Sabah uyandığımızda sessizce Kerem’e bakıp gülümsedim. O çoktan uyanmıştı ve bana bakıyordu. Kımıldanıp dikleştim. “Günaydın sevgilim.” Kerem yavaşça kalkıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Ona bakıp gülümsedim. “Dışarıda kahvaltı yapalım mı bugün?” Başıyla beni onayladı. Yataktan kalkıp hazırlanmaya başladık. Sonra kahvaltı için Kerem’le birlikte dışarı çıktık. Sahil kenarında bir yere geçip oturduk. “Hoş geldiniz, ne alırsınız?”
“Serpme kahvaltınız varsa serpme kahvaltı olabilir. Bir demlik de çay alalım.” Kerem siparişi verdikten sonra bende garsona dönüp “Varsa birde menemen alalım ya.” Kerem’e baktığımda etrafa dikkatle bakıyordu. “Kerem bırak şu refleksleri. Burada ne olabilir?” Kerem hiç umursamadan etrafı kontrol edip elimi tuttu. “Seni bugün Defne ile tanıştıracağım. Sen gerçek sevgilini burada tanıyacaksın.” Kerem bu dediklerimle gülümseyerek başıyla ‘hadi bakalım.’ hareketi yaptı. Kahvaltı gelmeye başladığında bizde yemeye başlamıştık. Açık konuşayım asker eşi olmak zor olacak gibi. Normal bir insanın yiyebileceğinden fazla yiyordu. Ekmeği bandığı menemenden alıp bana uzatmıştı. Uzattığı ekmeği alıp yemeye başladım. Lokmamı bitirdiğimde çayımdan bir yudum aldım.
“Hakkari’ye ne zaman döneceğiz?” Kerem sorumla ağzındakini bitirmesini bekleyip “Yarın akşama bilet alalım mı?” diye bana sordu. Başımla onaylayıp yemeğimi yemeye devam ettim. Çayımdan bir yudum aldım. Yemeğimizi yedikten sonra oradan çıktık. Direksiyona geçtiğimde hızlıca eski mahalleye geldik. Beş katlı bir apartmanın önünde durduğumda Kerem bana baktı. “Bak burası benim doğduğum ev. Hadi inelim.”
“Anahtar?” cebimden anahtarları Kerem’e gösterdim. “Babamlar evi ölmeden önce satın almışlardı. Bu yıl ise kiracımız çıkmış. Yani evi gezebiliriz.” Arabadan inip evin önüne geldiğimizde kapıyı açıp içeri girdim. Yeni yeni aklımın başıma geldiği dönemlerde bu evden çıkmıştık. Çoğu şeyi hatırlamıyorum belki ama Kerem’e anlatacağım kadar bilgi biliyordum. Arka odalara ilerlediğimde duvarların hala ilk boyalı hallerinde olduğunu gördüm. Sanırım kiracılar bizim odamızdaki duvarların rengini sevmiş ve boyatmamışlardı. “Bak burası bizim odamızmış. Kızıl Denef’in yatağının bulunduğu duvardı. Yeşil benim, mor da Defin’in. Aslında oda ilk başta sadece yeşilmiş sonra biz büyüdükçe renk kavramı oturdukça duvarların renkleri değişmiş. Bizim sevdiğimiz renklere göre babamlar dizayn etmişler.” Odadan çıktığımda Kerem’de peşimden geliyordu. “Babamın anlattığına göre ilk kez buradan mutfağa doğru yürümüşüm. Babam bize her seferinde çikolata alıp gelirdi. Kapı sesini duyduğumuz anda kapıya koşardık.” Kerem ben anlatırken arkamdan sarılıp başını omzuma yaslamıştı. “Bu evden o kadar hızlı çıkmıştık ki biz uykuluyduk. Hatırlamıyorum bile..” Boynuma kondurduğu öpücükle huylanıp dolaşmayı devam ettik.
Beraber dışarı çıktığımızda mahallede dolaşmaya başladık. Dışarıyı dolaşırken ona bütün anlarımızı anlatmaya başladım. “Bak burada elma almak için ağaçtan düştüydüm.” Bileğimdeki izi gösterdim. “Bu izde burada oldu ya. Dört yaşında falandım.” Kerem sakince bileğimi tutup dudaklarını bileğimdeki ize bastırdı. “Kış elması güzel oluyordu. Denef’in canı istemişti. Defin’le bende yarışa girdik ben alıcam diyerek ağaca tırmanmaya çalışmıştık. Bir düşmüşüm Kerem inanamazsın güm deyip gittim. Babam evde uyuyordu görevde değildi gürültüye uyanmıştı. Fırçayı yemiştim sonrasında.” İlgiyle dinlediğinin farkındaydım. O dinlediği sürece bende onunla eğlenerek konuşuyordum. “Annem çalıştığı için bakıcımız vardı. Elis bir mahalle aşağıda oturuyordu. Biz laf dinlemeden Elis’i evinden alıp dışarı kaçırırdık.”
Arabaya bindiğimizde bu sefer okuduğum liseye yakın bir sokağa girdim. Babamların devamlı durduğu yere park ettiğimde aşağı indik. “Burası da lise döneminde kaldığımız evdi. Teras katı gençlerle beraber kaldığımız evdi burası.” Beraber teras katındaki daireye girmek için kapıyı açtım. Açılan kapıyla beraber yılların birikmiş anısı aklıma gelmişti. “Lisede hepimiz burada yaşıyorduk. Odalar yan yanaydı. Bu evi Cam amca almıştı. Lisede hepimiz bir sınıftaydık mesela. Sınıfın yarısını biz kaplıyorduk.”
“Sen bu dönemde mi o çocukla sevgiliydin?” Kerem’in beklenmedik sorusu beni duraksatmıştı. Kerem’e dönüp onayladım. “Evet o dönemdi. Ayaz’la bu dönemle sevgiliydik.” Eskiden odam olan o odaya döndüğümde bir an için sanki liseden çıktıktan sonra eve gelmişim ve şimdi üstümü değiştirmek için odama girmişim gibi hissetmiştim. Tek değişiklik Kerem’le o dönemki hislerime göre daha mutlu hissediyor olmamdı. “Burası benim odamdı.” Kerem odaya girdiğine beni belimden tutup duvara yasladı. “Bu odada o çocuk seni kaç kere öptü?” Kerem’e dikkatle baktığımda ne yaptığını anlayamamıştım. “Söyle Defne, o çocuk seni kaç kere öptü?”
“Kerem.. Beş belki altı.” Kerem dudaklarını dudaklarıma hafif hafif sürtmeye başladığında gözlerimi istemsiz kapanmıştı. “Burada hiç...” Kerem’in fısıltısını duymak beni heyecanlandırıyordu. Yutkundum Kerem’in elleri belimden kalçalarıma inmişti. Neyi sormak istediğini anlamıştım. Heyecanıma yenik düşüp tamamlamasına fırsat vermeden ben araya girdim. “Dokunmadı. Ayaz bana hiç dokunmadı.” Kerem daha sormadan ona cevap vermiş olmamın keyfiyle sırıtmıştı. Dudaklarının gerildiğini hissedebiliyordum. Kerem kalçamı sıkıca kavradığında ellerimi omzuna yaslayıp sıktım. Kerem’in dokunuşları beni heyecanlandırıyordu ve ben bunu hiç inkar etmemiştim. “Eh sonuç olarak öptü. Burada olan o anıları silmek benim görevim.” Kerem bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırdığında başlattığı öpüşmenin hiddeti ikimizi de sarsmıştı. Ona karşılık vermeye başladığımda beni kucağına almış ve tam denk gelmemiz için bir kere hoplatmıştı. Ellerim anında saçlarına gitti. Kerem daha da sert ve tabiri caizse vahşi şekilde beni öpmeye başlamıştı. Kalçamı tekrardan sıktığında inlemeden kendimi tutamamıştım. Dudaklarından fırsat bulduğumda inlememi duyup gülümsemişti.
Bir süre sonra geri çekildiğinde yavaşça beni indirmişti. Gözlerimi araladığımda Kerem gözlerini dudaklarımdan ayırmıyordu. Tekrar öpüp çekildiğinde dudaklarımın üstünde fısıldadı. “Şimdi söyle seni kaç kere öptü?” Tekrar gelen bu soru beni gülümsetmişti. Ona nasıl baktığımı bilmiyorum ama o bana beni saatlerce öpmek istiyormuş gibi bakıyordu. Gözlerinin içine bakarak “Hiç. Hiç öpmedi.” dedim. Kerem cevabımdan memnun olmuş gibi sırıtmaya başladığında bende gülümsedim. “Gidelim mi?” Sorumla geri çekilip elimi sıkıca tuttu. Beraber apartmandan çıktığımızda ağlayarak çıktığım o evden şu an gülerek ayrılıyor olmanın haklı sevinci üstümdeydi.
🩺
Şubat 25
Konum bilinmiyor.
“Bu iş, iş değil emmi oğlu bu ne ya? Elif komutanım ne güzel gelmedi.”
“Elif komutanın bu görevde ne işi var oğlum?”
“Direnin lan hıyarlar. Bu çalışmanızın sonucunda buranın adını Sarp Kaya bulvarı koyarız. Ne dersiniz Sarp bey size uyar mı?”
“Estağfurullah komutanım.” Sarp’ın dikleştiğini gördüm.
“Beni sardı valla he.”
“Seni sarar tabi hiç şaşırmam.” Sarp’la Gökhan’ın arasındaki atışmayı keyifle dinliyorum. “Komutanım.” Tam yanımdaki Emirhan’a dönüp baktım. “Yenilere gerek var mıydı ya? Çok çene yapıyor bunlar.” Gülerken başımı sağa sola salladım. “Tamam odaklanın artık Barut.” Keskin emir dolu sesim ile tim bir anda görevine odaklandı. Dikkatle bakarken gördüğüm araçlarla time seslendim. “Geliyorlar. Herkes yerini alsın. Çaktıranı sikerim.” Araçlardan silahlı militanlar aşağı inip timimle konuşmaya başladılar. Dikkatle bekledim. “Bunlar onlar. Barut alıyoruz.”
Sarp çenesiyle adamları oyalıyordu. “Vallaha çekeceğiz gardaşım hele bi dur şurayı bitirelim.” Emirhan sessizce bana dönüp baktı. “Komutanım bırakıp gitsek mi? Sarp bence gayet iyi ilerletir.” Güldüm. Çenebaz kişileri sevmiyordu desem yalan olurdu. Sanırım eski timimiz aklına geliyordu. Geçen seneki büyük patlama hepimizi yıkmıştı. Tekrardan göreve odaklandığımda “Barut hazır ol. Benim atışımla başlıyoruz.” Birinin kafasına nişan aldığımla sıktım. Biri indiği gibi tim silahlarını çıkarıp hepsini indirdi. Bulunduğum konumdan kalktım. Emirhan da yanımda ilerledi. Operasyon beş dakikada bitmişti. “Komutanım bugün güzel bir gün he. Devam ediyoruz değil mi?” Başımla onaylayıp yürümeye başladım. “Kıyafetlerinizi işçilere teslim edin. Yola devam ediyoruz.”
“Komutanım asıl yerin konumunu belirleyip Albay’a bildirecekmişiz. Girmemizi istemiyor hava kuvvetleri halledecekmiş.” Ali’nin söylediklerini başımla onaylayıp yürümeye devam ettim. Bir mağaranın içine girdiğimizde Sarp hızlıca ateşi yaktı. “İyice içeri doğru yak. Tek bir kişi bile bizi bulursa sıkıntıya düşeriz.” Herkes kumanyalarını çıkarmaya başladığında bende kumanyamı çıkarıp yemeye başladım. “Komutanım yenge hanım nasıl?” Sarp’ın sorusu ile bütün tim bana dönmüştü. Kimi kast ettiğini anlamadığım için tek kaşımı kaldırıp Sarp’a baktım. “Beni time aldığınız gün. Yanınızda havacı bir kadın vardı.” Emirhan’ın bakışları beni bulduğunda Sarp’ın kast ettiği kişinin onun bildiği adıyla Hava Kuvvetlerinden Pilot Üsteğmen Defin Mutlu’ydu. Benim bildiğim adıyla ise ilk aşkım, çocukluğum, memleketimdi. Asiye Defin Mutlu. Asi’m, asi çocukluğum. Defin benim için Trabzon’du, karadenizdi. Karadeniz gibi asiydi. Defin bunu bilmese de Defin benim sevdamdı. Hiç bitip tükenmeyen karadeniz sevdam gibiydi.
Onlara dönüp ters bir bakış attığımda Sarp anında sustu. “Haddimi aştım sanırım komutanım.” Emirhan muzur bir surat ifadesi takındığında o suratına yumruğu çakmamak için sabır dilendim. O gün time yeni askerleri seçerken de Defin’le beraber Emirhan yanımdaydı. Doğal olarak Emirhan da Defin’le aramızda bir şeyler olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Onu umursamadan yemeğimi yemeye odaklandım. Yemeği bitirdiğimizde sessizce timin dinlenmesini bekledim. Sabaha karşı timle tekrardan yola çıktık. Beraber yürümeye başladık. Yer bildirimi yapacağımız konum bir depoydu. Time dönüp “Getirin cihazı.” Dedim. Gökhan çantadan cihazı alıp geldiğinde cihazı ayarlayıp konum bilgilerini geçtik. Kulaklığımdan albaya ulaştığımda “Komutanım yer bildirimini hava kuvvetlerine geçtik.”
“Anlaşıldı Barut. Bekleyin, hava kuvvetlerinden bir pilot sizinle iletişime geçecektir.” Kayaların arkasında düzgünce mevzilendik. İletişime geçecek pilotu beklemeye başladık. “Atmaca filodan Üsteğmen Defin Mutlu konuşuyor. Yerdeki unsurlarımız beni duyuyor musunuz?” Telsizden gelen ses Defin’e aitti. O sesi nerede duysam tanırdım. “Ben Yüzbaşı Barut dinlemedeyim.”
“Depoyla aranızdaki mesafe ne kadar Yüzbaşım?” Tahmini bir bakış atıp konuştum. “Tahmini yüz metre.”
“Uzaklaşın Yüzbaşım zarar görme ihtimaliniz var.” Ansızın gelen gülümseme isteğini bastıramadım açıkçası. Bir anlığına Defin’in beni düşünüyor olma ihtimali gülümsetmişti. “Taarruz atışını yapın Üsteğmenim.” Defin şu anda inat edemeyeceği için saymaya başladı. “Hedefe yaklaştık. Geriye sayıyorum.” Ondan geriye doğru saydığında timin mevzilenmesine dikkatle baktım. “Taarruz başarılı.” Başımı gökyüzüne kaldırdığımda onu gözleriyle aynı renkteki semada olduğu bilinciyle gülümsedim.
“Barut timinden atmaca filoya ve özel pilotu Asiye’ye saygılarımla.” İlk kez ona ilk adıyla seslenmiştim. Anneannesinin koymak istediği ve dayısının onun adına Asiye’yi koymuştu. Bu ismi ise sadece Karadeniz’de Hamsiköy’de onunla yaşayanlar bilirdi. Defin bunu bilecekti. Bundan adımın Altan olduğu kadar eminim.
🩺
Evde dolanırken gördüğüm bütün fotoğraflarda Defne’yi arıyordum. Sevdiğim kadının küçüklüğünü, görmediğim her anın fotoğraflarını görmek istiyordum. Dikkatimi çeken çerçeveyi elime aldığımda fotoğraftaki kızın Defne olmadığını anında anlamıştım. Fotoğrafların çoğunda hepsini ayırt edebilmek için saçlarını farklı kesiyorlarmış Mesela Denef devamlı kahkül kullanıyordu. Defne’nin saçlarında sarı tutamlar vardı ve dalgalıydı. Defin’in ise geneli itibariyle daha dalgalı kıvırcığa yakın saçları vardı. Fotoğraftaki kızın Defin olduğuna emindim de çocuk kimdi? Bu tipi daha önce gördüğüme emindim ama nerede?
“Barut bu tip ne lan oğlum sen baya kıvırcıkmışsın lan.” Güldüm. Fotoğraftaki çocuk sırtına aldığı küçük dalgalı saçlı kızla sırıtıyordu. “Hayır almış bide küçücük kızı sırtına.”
Aklıma gelen minik anıyla şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Bulut’u gördüğüm gibi onu durdurup fotoğrafı gösterdim. “Bulut bu fotoğraftakiler kim?” Bulut fotoğrafı eline alıp bir elini cebine soktu ve düşünmeye başladı. “Bunlar Defin’le köyden bir arkadaşıydı ya. Ama arkadaşının adını bilmiyorum. Daha doğrusu ben küçüktüm hatırlamıyorum ama dur annem bilir. Anne!” Damla hanım kucağında torunu Yağmur’la beraber yukardan aşağıya iniyordu. Yanımıza geldiğinde Bulut sakince fotoğrafı gösterip kıvırcık oğlanı sordu. Damla hanım fotoğrafı gördüğü anda gülümsedi. “Ah bu çocuk... Köyden komşumuzun çocuğuydu. Nenesine gelirlerdi her yıl. Defin’le güzel oynarlardı ama çocuk çok konuşmazdı. Neydi adı Barutlardan da adı neydi unuttum.”
“Altan?..” Sorarcasına Barut’un adını söylediğimde Damla hanım bana bakmadan onaylamıştı. “Hay yaşa damat. Altan’dı, Defin ile iyi anlaşırlardı ama Defin çocuğun kulağını ısırırdı, saçını çekerdi.” Durup düşündüğümde Barut’un Defin’i gördüğündeki bakışlarını, onun hakkında konuştuğu anları. Defin’di, Barut’un ömrü boyunca beklediği kadın Defin’di. Çocukluk aşkım diye bahsettiği kadındı. Evlendiğini gördüğü, bütün acılarını uzaktan yaşadığı kadındı. Barut’un yıllarca Defin’i beklemesi Defin’in suçu değildi. Defin bilmiyordu belli ki ama Asiye kim? Barut bana sorduğumda sadece bir ismi veriyordu, Asiye.
“Bulut bak belki hatırlarsın bunu bana Altan’ın annesi söylemişti. Asi kız diye severmiş Defin’i. Defin’e sadece asi kız dermiş. Hatta atının adını beraber vermişler. At geldiğinde Defin göstermeye gitmiş fotoğraflarını. Burada değildi atlar geldiğinde hatırlıyor musun?” Bulut sadece evet diyerek onaylamıştı. “Koştur koştur Güney’in attığı fotoğrafları, videoları göstermiş. Altan da hemen o siyah atı gösterip sana benziyor, senin gibi asi demiş. Defin’in atının adı oradan geliyor işte.” Damla hanım çerçevenin yerini gösterip “Neyse hadi koy artık yerine.” dedi. Bulut çerçeveyi yerine koymam için bana uzattı. Çaktırmadan telefonumu çıkarıp fotoğrafın fotoğrafını çekip Barut’a attım. Çerçeveyi yerine koyduğumda sessizce mutfağa ilerledim.
Defne’nin belini sarıp sarmaladım. “Yarın akşama Hakkari’de olacağız.” Defne gülümseyip yemeklere bakmaya devam ediyordu. Nehir hanım mutfağa girdiği anda geri çekilip Defne’den uzaklaştım. “Deniz nerede kaldı Defne?” Defne bilmiyormuş gibi omuz silkip “Bilmem ameliyattadır belki?” Güney bey yanımıza geldiğinde Nehir hanım eşine dönüp bakmıştı. Aynı soruyu ona yönelttiğinde Güney bey “Bugün hiç hastaneye gelmedi sanırım.” dedi. Defne düşünmeye başladığında annesinin neden hastaneye gitmediğini anlayamamıştı. Kapı çaldığında Damla hanım kapıyı açmıştı. Deniz hanım içeri girdiğinde herkesin fark ettiği ilk şey Deniz hanımın kızarmış gözleriydi. Ağladığı belli oluyordu. Herkes neler olduğunu sormak için ona yaklaştığında Deniz hanım sol elini kaldırıp herkesi susturdu.
Deniz hanım bana bakıp “Kerem sen benimle gel bakalım.” Dedi. Tek kaşımı kaldırıp neden beni çağırdığını sorguladım. Başımla onu onaylayıp takip etmeye başladım. Defne’nin odasına girdiğimizde Deniz hanım kapıyı kapatıp kilitledi. “Bir sorun mu var efendim?” Deniz hanım bir anda bana bakıp “Onun yaşadığını ne zamandır biliyordun?” diye sordu. Ani gelen soruyla neye uğradığımı şaşırmıştım. Deniz hanımı oturtarak karşısında durmaya devam ettim. Verdiğim sözden dolayı ağzımı açamazdım. O yüzden hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranmaya karar verdim. Deniz hanıma bakarak “Neyi kast ettiğinizi anlamıyorum efendim.” dediğimde Deniz hanım güldü. Sinirlerine hakim olamamış bir gülüştü bu, belliydi. “Bana yalan söyleme Kerem, her şeyi biliyorum. Cevap ver?” Deniz hanımın karşısına oturup başımı önüme eğdim. Bir şeyleri biliyor olabilirdi ama ne kadarını bildiğini bilmiyorum.
Ağzımı açmamak konusunda kararlıydım aslında ama telefonum çalmaya başladığında telefonumu çıkarıp Deniz hanıma baktım. Deniz hanım açmamı eliyle işaret etmişti. Telefonumu açıp kulağıma götürdüğümde telefondan komutanın sesi gelmeye başladı. “Avcı, atış serbest. Deniz her şeyi biliyor.” Derin bir nefes alıp Defne’nin yeşil nevresimlerinin serili olduğu örtünün üstüne oturuyordu. “Emredersiniz..” Telefonu kapattım ve cebime attım. Olduğum yerde dikleşip karşımdaki kadına baktım. “Deniz hanım.. Bütün bu olayları iki, üç ay öncesinde öğrendim ve vatan benden sır saklamamı istiyordu. Vatan benden sır saklamamı istiyorsa bende, benden istenileni yaparım.” Deniz hanım gülümsedi. Kızmamıştı, kızmadığını gayet net anlayabiliyordum. Kapı çalındığında Deniz hanım “Gel..” diyerek mırıldandı. Kapı açıldığında Deniz hanım geleni görebilsin diyerek hafif yan döndüm. Kapının aralığında Nehir hanım görünüyordu. “Yemeğe inecek misiniz?”
“Sonra Nehir, sonra.” İkisine de bakmadan beklemeye devam ettim. “Soracaksın biliyorum ona da cevabım sonra.” Nehir hanım başıyla onaylayıp kapıyı ardından kapattı. Deniz hanım tekrardan oturup bakmaya başladı. Bütün olan biteni anlatmak için Deniz hanıma döndüm. “Efendim Defne’nin güvenliği artık problem olmaya başladığında özel bir davetiye aldım. Bizim esir düşmemizle denk gelen zamanlarda bir davetiye aldım ve gidemedim. Sonra Hakkari’ye döndüğümüzde Defne’den habersiz gelen davete icabet ettim. O gün öğrendim efendim. Sonra Defne’nin güvenliği için birkaç kez buluştum o kadar. Defne’nin kaçırıldığı gün de kurtarma operasyonuna komutanımda katıldı.” Deniz hanım duyduklarına şaşırmamış gibiydi. İşte o an Kuzey komutanın her şeyi anlattığını ve Deniz hanımla beni bir sınava tabi tuttuklarını anladım.
Deniz hanım ayaklanıp tam karşımda dikildiğinde hanımefendiye baktım. “Kızımızı son ana dek koruduğunun farkındayız. Kızıma aynısını yaşatırsan seni mahvederim damat. Ayrıca hazır ol. Defne bunu duyduğu anda onun ilk tepkisi senin kıçına tekmeyi koymak olacaktır.” Duraksadım. Defne’nin benin bırakacak olması korkusu bana yetmişti ama haklılardı. Defne bunu duyduğu anda ya benim götüme tekmeyi koyacak yada... Yada falan yok ya.. Direkt tekmeyi koyacak. “O yüzden olur da öğrenirse, sen bilmiyor ayağına yatacaksın. Defne’ye söylemeyeceksin.” Aramızdaki ilişkiyi korumaya çalışıyorlardı ama Defne’ye yalan söyleyemezdim. Defne’nin kıçıma tekmeyi basacağı konusu netti ama bir ihtimalde olsa affederdi. Ona bir de yalan söylersem beni hiç affetmezdi.
“Bu ona yalan söylemek olur efendim. Ben Defne’ye bunu yapamam. Ona tek bir yalan dahi söyleyemem. Vatan sözüm bozulana dek elbette söylemem ama eğer bozulursa ne olursa olsun söyleyeceğim.” Ucunda kaybedeceğim şey vatan sözü olarak kabul ettiğim vatan olarak gördüğüm gök gözlü sevgilim olsa dahi...
Bölüm sonu.
Bugün benim doğum günüm! An itibariyle doğum günümün kitabımın 28. Bölümüne denk gelmiş olması beni çok mutlu etti. Yaşımı tahmin edebilir misiniz?
Neyse neyse bölüm hakkındaki yorumlarınızı tek tek okuyup dikkatle değerlendiriyorum. O yüzden bölüm hakkındaki yorumlarınızı görmek istiyorum.
Bölüm hakkındaki spoiler, alıntı ve türevlerini tiktok hesabına yüklüyorum. O yüzden hepinizi oraya da beklerim. Geçmiş kısımlarını normalde yatay yazıyorum ama bir takım aksilikler oldu ve benim düzeltmeye vaktim yok. O yüzden beni bu seferlik maruz görün.
Şimdi ben pastamı üflemeye gidiyorum. Sizi öpüyorum. İyi okumalar ve haftaya cuma görüşürüz.
Tiktok: elbruz.blackpearln
İnstagram: elbruz_blackpearlN
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.35k Okunma |
1.38k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |