
31. Bölüm
“Komutanım bugün hava güzel mi ne?” Uğur’un şu ana pek uymayan neşeli sesine gülümsemiş ardından ciddiyetle etrafa bakmaya devam etmiştim. İki gündür dağlarda Miro denilen puştu arıyorduk. Düğünden apar topar çıkmıştık. Şu an ise bir köyün çıkışında, bir ihbar doğrultusunda kimlik kontrolü yapmak için hazırlanmıştık. Barut timi bir arabayı durdurduğunda bende arkadaki aracı durdurmak için hazırlandım. Normalde köylerden şehrin içine iki araba çıkmazdı. Köyde sessizlik hakimdi. Kaputuna sertçe vurduğumda araç durmuştu. Aracın önünde durup arkamı döndüğümde dağlardan gelebilecek olası tehditleri gözetliyordum.
“Taner.”
“Emret komutanım.” “Kimlik kontrolü.” Etrafı kontrol etmeye başladığımda Taner “Emredersiniz komutanım.” deyip herkesi aşağı indirmişti. Barut tam öndeki araçla ilgileniyordu. “Tek sıra!” Herkes indiğinde gözüm uzaktaki bir eve takıldı. Gözlerimi kısmış oraya bakıyorken arkamdan gelen “Ana.” sesini umursamadım. Yanımda hissettiğim Fatih’le tam önüme denk gelen alışık olduğum kokuyla karşıma dikilen Defne’ye baktım. Burada bile karşıma çıkmayı nasıl başarıyordu anlamıyorum. Nerede tehlike orada Defne, paratoner gibi kızdı. Bıkkın bir ses tonuyla konuştum. “Senin burada ne işin var?” Defne sesimdeki o ince sinir tınısını almış gibiydi. Mavi gözlerini büyükçe açmış elindeki çantaları kaldırıp görüş açıma soktu. “Köyde doğum var dediler.” diyerek kendini savunup omuz silkmişti. Başımla solumu gösterip “Yanımdan ayrılma.” dedim ve araca döndüm, karşımdaki adama baktım. “Vay komutan.” Kaşlarım anında çatılırken bu adamı nerede gördüğümü hatırlamaya çalışıyordum. Sahi nerede gördüm ben bu adamı?
“Neyse bana da müsaade tanıştığımıza memnun oldum komutan, çok memnun oldum haa.”
“Bi gün tanışırız, kaynaşırız, kucaklaşırız. Bi gün hepsi olur. Ne demişler dağ dağa kavuşmaaz, insan insana kavuşur komutan.” Arkasını dönüp ilerleyeceğinde “Geçmiş olsun.” diyerek durdurdum.
“He?”
“Kulak.” Eli anında kulağına gitmişti. Şüpheli davranıyordu ve bu benim dikkatimi çekmişti. “Hee. Sığır tepti. Adı üstünde sığır.”
Tabii ya hastane. Hastanede Defne’nin odasının önünde görmüştüm. “Sen buralı mıydın ya?” Barut benim bakışlarımdan bir terslik olduğunu anlamış gibiydi. Öndeki aracı gönderip yanıma geldiğinde karşımdaki adam önce Barut’a bakmış ardından bana dönmüştü. “Yok, eyle ziyarettir ha.” Bu sesi daha önce duymuştum ve biliyordum. Telsizdeki sesti. Miro’nun sesi.. Karşımda duran herif Kulaksızdan başkası değildi. “Terlemişsin biraz.” Panikten terlediğini az çok anlamıştım. Karşısında duran kayıtsız adam ve koskoca bir tim onu korkutuyor olmalıydı. Tanerler ise köşede aracın içinden çıkan diğer insanların kimliklerine bakıyordu.
“He bende şey var. Ee... Ter bezi rahatsızlığı.” Siktiğimin herifi her boku da bilmek zorundaymış gibi davranıyor ya deli oluyorum. “Doktor diyiy ki... Sizin doktor...” diyerek arkamdaki sevgilimi gösterdi. Defne anın verdiği boşluk hissiyle başını arkamdan çıkarıp “Ben sizi ne zaman muayene ettim ya?” dediğinde göz devirip ona döndüm. “Şu an et istersen Defne?” Defne yanıma geçeceği sırada sert bir tonda “Geç yerine.” dedim. Defne dudaklarını büzüp eski yerini aldı.
Tekrardan adamın yüzüne bakacağımda vaz geçip baştan sona süzdüm. Diğer köylülerle aynı kıyafetler, büyük ihtimalle dağda dolanmaktan yıpranmış ayakkabılar. Ayakkabılarının dikkatimi çektiğini fark ettiğinde o da ayakkabılarına baktı. “Ayak.. Ee bundan herkeşler de var öyle değil?” Tamam yeterince kıvırdın Miro. Sakince “Ellerini kaldır.” dememle Miro’nın panikleyip Uğur’u silahla rehin alması bir olmuştu. Herkes silahlarını kaldırdığında Barut ve ben sakince bakıyorduk. Defne’nin panik dolu ifadesi ile ilk başta arkamdan çıkmıştı, çok geçmeden kızacağımı bildiğinden anında arkama geçmesi beni bu durumda bile gülümsetebilirdi ama şu an olmaz. Miro buradan çıkamayacağını biliyor olmalıydı. Bu paniklemenin sebebi bu olabilirdi. “Kurt oyala ben halledeyim.”
“Bekle. Yolun sonuna geldin Miro. Buradan çıkışın yok.” Barut timi silahlar çekildiği anda masum sivilleri evlerine yollamıştı. Bu yüzden aracın her tarafını kapatamamıştık. Miro’da deli cesareti varsa aracın arkasından kaçmayı denerdi ama onu da Uğur’la yapamaz. Ben askerimi bırakmam. “Sen öyle san esker. Ben bu eskerle her yere giderim.” Nah gidersin dememek için kendimi zor tutuyordum. Kaşlarım çatık Miro’ya bakarken bakışlarımı bu sefer askerime çevirdim. Uğur’la kesişen bakışlarım onun onaylamasıyla son buldu. Bu ufak bakışmalar askerler için önemli bir anlaşma stiliydi. “Komutanım sıkın gitsin ya. Yanımda bir ibne götürürüm ne var.” Uğur’un bu resti ile Miro silahı Uğur’un kafasına daha çok bastırdığını gördüm. “Kahramanlık yok esker.” Duruşumu bir an bile bozmadan silahımı tutuyordum.
“Uğur benim kurşunum mu yoksa ibnenin kurşunu mu?” Uğur sakindi. Rehin alınmış olması bile korkutmuyordu. Karşısındaki tim poyraz timiydi. Korkumuz yoktur. “Şehit olacaksam bile senin kurşununla olayım komutanım. Vur!” Miro’nun gözünde gördüğüm şüphe bir anlıktı belki ama bu bile ilk aşama için yeterdi. “Ben bu blöfleri yemem esker! Yüzbaşı! Geri çekilin.” Uğur iyice sıkılmış olacaktı ki “Vurun şunu!” Bütün tim Uğur’un net sesiyle silahlarını daha sıkı tutmuştu. Bunu anında anlamıştım, arkadaşlarını kurtarmak istediklerini biliyordum. “Lan dingil! Burada emirleri komutanın verir!” Barut araya girdiğinde başımla onaylayıp “Burada emirleri ben veririm asker!” Silahımı kaldırıp nişan aldığımda köşeden Hamza “Komutanım!” diyerek bölmüştü. “Ne var Hamza? Bende komutanınızı vurmak istemem ama mecburuz.”
“Kelime-i Şehadet getirsin.” Defne’nin arkamdan “Ne?” dediğini duymuştum. Bu ortamdaki en saçma şeyi Fatih’in demesini beklemişti büyük ihtimalle ama eminim Fatih daha saçma bir şey bulacaktır. “Yani günahları açısından komutanım.. Sarı hoca, Uğur komutanımı böyle kabul etmez.” Silah tutan sağ elimi sağa başımı ise hafifçe sola çevirip “Mantıklı, getir lan şehadet.” dedim. Defne bu sefer biraz daha yüksek bir sesle “Ne?!” demişti. Başını biraz arkamdan çıkarıp bana bakmaya çalıştığında onun bu sevimli hareketini görmezden gelmek zorundaydım. Normalde olsa bu halinin yanaklarını yoğurmak isterdim ama önceliğim Miro denilen haysiyetsizdi. Uğur sakince kelime-i şehadet getirdiğinde yine nişan aldım.
“Komutanım!” Gözlerimi sinirle kapattığımda aşina olduğum o ses... Hazır olun geliyor. “Ne var lan ne var?!” Sinirle sesin sahibine dönüp baktım. “Sizin ateşinizle mi başlayalım yoksa emir mi bekleyelim?” İşte Fatih ve işte saçma soruları. Defne şaşkınlıkla “Allahım manyak mı bunlar? Sen aklıma mukayyet ol yarabbi.” dediğini duyduğumda gülme isteğiniz zor bastırmıştım. Normalde olsa silah bile çekilmeden Uğur ondan kurtulurdu ama bu puştu iki gün aradığımız düşünüldüğünde biraz goy goy yapmak bizimde hakkımızdı. Ben sinirle “Fatih! Ben vurduğumda Uğur düşecek, ondan sonra bu puşt! Kabak gibi açıkta olacak! Sizde onu kevgire çevireceksiniz! Anlaşıldı mı?” Fatih büyük bir zevkle “Emredersiniz komutanım." dedi.
Kesin olarak sıkacağımı düşünen Miro bir anda bağırmaya başladı. “Dur! Durun! Etkin pişmanlık yasasından yararlanmak istiyem. Ayrıca avukatımı istiyem. Ayrıca işkence görmeyeceğime, kötü muamele görmeyeceğime dair teminat istiyem ha.” Sakince silahımı indirip “Salak herif. Tamam.” dedim. Miro Uğur’u silkeleyerek ittiği gibi silahını ateşlemiş ve kaçmıştı. Her şey saniyelik olmuştu. Miro’nun ateşlediği anda bende silahımı ateşlemiş ve Miro’yu vurmuştum. Nereden vurduğumu bilmiyorum ama vurdum. Miro yere düştüğünde silah sesini duyan Kerim’le Gökhan bize doğru koşmaya başlamış ve Miro’yu almışlardı. Uğur sırtından yediği iki kurşunla yere düşerken Poyraz ve Barut timi ne yapacağını bilememişti. Defne’nin ufak çığlığı bile bizi kendimize getirmeye yetmemişti.
Ardımda kalan time döndüğümde Defne Uğur’un başına çökmüş kanamasını durdurmaya çalışıyordu. “Tepesine toplanmayın!” Defne’nin uyarısıyla herkes geriye açılmıştı. Bende Defne’nin yanına çöktüm ona yardım etmeye başladım. “Kerem şurdan tamponu ver.” Tampon.. Bezlerden birini alıp uzattığımda hızlıca onu alıp sırtındaki kurşun yaralarına bastırdı. “Acil hastaneye gitmeli. Burada böyle duramaz.” Etrafa baktım. Bu köyün yakınlarına helikopterin gelmesi yer bulup inmesi yarım saati bulurdu. Hakan burada olsa anında konum bilgisi çıkartırdı. Durdurduğumuz arabayı sahibinden izin alıp aldığımıza Uğur’u, Barut’un yardımıyla arabaya bindirdik. Barut timi Miro’yu aldığında bizde hızlıca gitmeye başladık. Defne hastaneyi arayıp bilgi vermeye başladı. “Serdar acilden ameliyathaneye giden koridorları boşalt. 28 yaşında, erkek. Abrh pozitif kan grubu. Kurşunlardan birinin çıkış izi var. Diğeri hala içeride. Çok kan kaybediyor.” Defne elindeki kan olmuş beze bakarken başka bir şeyler aradığını anlamıştım. Giydiği krem gömlek komple kan olmuştu. Arabada Uğur’u kendi göğsüme yaslamıştım, kanaması durmayınca parkamı çıkarıp tişörtümü de çıkarıp Defne’ye uzattım. Defne elimden tişörtü alıp Uğur’un sırtına bastırmaya başlamıştı.
“Defne...” Defne’nin bakışları beni bulduğunda sesimin titremesine engel olamadan o korktuğum soruyu sordum. “İyi olur mu?” Defne sesimdeki titremeyi anında fark etmişti. Sessizce yutkunduğunu gördüğümde o ne derse desin tam emin olamadığını anlamıştım. “Elimden geleni yapacağım biliyorsun değil mi? Uğur’u da kaybetmeyeceksiniz.” Şehre yaklaştığımızda Uğur’dan anlamsız sesler geliyordu. Kulağımı ona yaklaştırıp dediklerini anlamaya çalıştım. Uğur kısık bir sesle Nilay’ın adını sayıklıyordu. Saçlarını okşayıp “Aslanım gidiyoruz, Nilay’a gidiyoruz.”
“Nilay..” Hamza’ya doğru içerden arabaya vurup “Hızlan Hamza! Bas şu siktiğimin gazına!” Hamza daha da hırsla gaza basmaya başlamıştı. Defne kanamaya baktığında yüzünde bir umut ışığı gördüm, ona ne olduğunu sorarcasına baktım. “Kanaması azaldı bu iyiye işaret..” Uğur’un terlemiş olan yüzünü ellerimle sildim.
Hastaneye geldiğimizde Serdar acilin girişinde birkaç hemşire ve sedyeyle bizi bekliyordu. Araç durduğunda önce Defne inmişti. “Yavaş! Yavaş hareket edin.” Serdar’ın yardımıyla sedyeye yatırdık. Üstüme tekrardan parkamı giyip önümü kapatırken sedyenin peşinde ilerlemeye başladık. Ameliyathanenin önüne kadar sedyenin peşinden ilerliyorduk. Ameliyathanenin önüne geldiğimizde Defne timi ve beni durdurmak için Hamza ve benim göğsümüze ellerini koymuştu. “Kerem burada kalıyorsunuz. Bize güvenmek zorundasınız.” Çaresizce elimle onun kolunu tuttuğumda Defne bana güvenin der gibi bakışlar atıyordu. Bizi orada bırakıp ameliyathaneye girdi.
🩺
Saatler süre ameliyattan sonra ameliyathaneden çıkıp eldivenlerimi çıkardım. Ağzımdaki maskeyi ve kıyafetleri çıkarıp attığımda yanıma gelen Serdar’a baktım. “Sen söylersin durumu.” Serdar’ı onaylayıp ameliyathanenin kapısından da dışarı çıktım. Bakışlarım koridorda gezindiğinde tim benim çıktığımı görmüş anında ayağa kalkıp başıma toplandılar. Derin bir nefes alıp onlara tek tek baktım. “Uğur’un durumu iyi. Bir süre yoğun bakımda tutacağız.” Koridordan gelen seslerle bakışlarımı koridorun sonuna çevirdim. Sol taraftan dönüp gelen Mevlüt albay, arkasındaki biricik kızı Nilay’la bize doğru geliyordu.
Nilay’a yaralının kim olduğu söylenmemişti belli ki gözleri çaresizce bütün timde dolaştı. Nilay hepsinin arasında bir tek kişiyi arıyordu... Uğur’u. Mevlüt albay yanıma gelip timin önüne geçtiğinde Nilay bir cevap arar gibi Hamza’lara bakmaya başlamıştı. Kerem’in koluna dokunup Nilay’ı işaret ettim. Hemen beni anlamış olacaktı ki Nilay’ın yanına geçip koluna girdi. “Uğur’un durumu iyi en azından kurşunları çıkarttık. Bu geceyi atlatırsa daha iyi olacaktır. Nilay sessiz konuştuğunu sanarak Kerem’e dönüp “Uğur mu? Uğur mu vuruldu? Kerem abi bir şey desenize! Uğur mu vuruldu?!” Bakışlarım Nilay’ı bulduğunda çoktan ağlamaya başlamıştı. Mevlüt albay işte o an anladı kızına olan bakışları şaşkınlık içeriyordu. Nereden bildiğimi sormayın bende Ayaz’ı söylediğimde karşılaştığım ilk bakış buydu. Hayal kırıklığı ve şaşkınlık..
Kerem Nilay’ı sakinleştirmeye çalışırken arkadan haberi alan bir iki gün izni olan yeni evli çiftimiz Hakan’la Ayda geliyordu. İkisi de haber almak için Fatih’le Hamza’yı darlamaya başlamıştı. Mevlüt albayın çekilmesi ile bende Nilay’ın yanına geçtim ve onu sakinleştirmeye çalıştım. “Nilay o iyi.” Nilay olayın şokunu öyle kolay atlatabileceğe benzemiyordu. Uzun süredir Nilay’ı sakinleştirmeye uğraşıyorduk. Hemşireler iğneyi gösterdiğinde onları durdurup Nilay’a sert bir tokat attım. “Kendine gel artık!” Tokatın etkisiyle Nilay daha da sakinleşirken timin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Evet belki bu doğru değildi ama işe yaramıştı. Daha önce de Denef’in üstünde denemiştik. Babam öldüğünde Denef üstünden şoku bir türlü atlatamamış birkaç günü sakinleştiricilerle geçirmişti. Nilay’a da aynısının olmasında korktum. “Sakinleştirici yapmak istemiyorum Nilay duy beni. Uğur iyi!” Nilay zihnine dediklerimi kazımak ister gibi ağzımdan çıkanları tekrarlıyordu. Kollarıma tutunmasına izin verip bende onunla beraber yere çöktüm. “Derin nefes al.” O dediklerimi yaparken bende onunla beraber derin nefesler alıyordum. Onu göğsüme çekip saçlarını okşamaya başladığımda Nilay giderek sakinleşmeye başlamıştı. Başımı kaldırıp herkese baktığımda Kerem bizimle beraber yere çökmüş bir dizi yere yaslıyken sol eli Nilay’ın sırtındaydı.
Mevlüt albay yanımıza gelip çöktüğünde yerimi ona bıraktım. Kızının saçlarını okşuyor başına öpücükler konduruyordu. Birkaç ay önce Nilay’ın yerinde ben vardım. Çaresiz Kerem’in gelmesini bekliyordum. Nilay’ın yanında babası vardı. Ben ise Kerem’in odasına tıkılmış, tek başına beklemiştim. En azından Kerem’in ailesi gelene kadar durum buydu. Çaresiz, tek başıma onun yatağında saatlerce beklemek.. Kerem beni sarıp baş parmağıyla gözümü silene kadar ağladığımın farkında değildim. Başımı ona çevirip bakışlarımızı kilitlediğimde gülümsemiş yaklaşıp alnımdan öpmüştü. Babamı özlediğimi anlamıştı sanırım... Bilemiyorum..
Kerem’in kolları arasından çıkıp Uğur’u kontrol etmek için yoğun bakıma ilerlemeye başladım. Kerem’e dönüp “Nilay benim odamda dinlenebilir.” dediğimde Kerem beni anlayıp başıyla onaylamıştı. Ben Uğur’un odasına girip onu kontrol etmeye başladım. Ardından çıkıp acile indiğimde muayeneye gelen hastalarla ilgilenmeye başladım. “Defne üç numara, bebek.” Nazike’nin beni üç numaraya yönlendirmesiyle üç numaraya ilerledim. Perdenin ardında birkaç aylık bir bebek vardı. Ailesinin kucağında durmadan ağlıyordu. “Geçmiş olsun.”
“Ateşini düşüremedik doktor. Karı ne yaptıysa düşüremedi. Tutturdu hastaneye gidelim diye.” Sakallı adamı başımla onaylayıp küçük bebeği annesinden alıp sedyeye yatırdım. “En son ölçtüğünüzde kaçtı?” Kadın tam konuşacağı sırada kocası yine araya girdiğinde sinirlerim kabarmaya başlamıştı. “Ne bilek biz. Sen doktor degilsen? Sen bilecen.” Derin bir nefes aldığımda içimden sabır çekmeye başlamıştım bile.
“Beyefendi, zaten size sormuyorum. Siz mi ilgileniyorsunuz bebekle?” Adam başını sağa sola salladığında başımla onu onaylayıp “O zaman susun da eşiniz konuşsun.” dedim. Ateş ölçeri alıp bebeğin ateşini ölçerken bir yandan da sorular soruyordum. “Aşılarını olmaya başladı değil mi? Eksik yok?” Kadın sessiz kaldığında bakışlarımı bebekten çekip anne babasına baktım ve soruyu tekrarladım. “Aşıları?”
“Biz sizin aşılarınızı yaptırmayız bebeğimize!” Anlamıyorum aşınızı yaptırmayız diyerek hastaneye mi gelmişlerdi?
“Pardon? Sizin aşılarınızı yaptırmayız deyip devletin bebeğin sağlığı için zorunlu kıldığı aşıyı kabul etmiyorsunuz ama bebeğin ateşi düşmeyince yine aynı devletin kurumuna geliyorsunuz doğru mu anlıyorum?” Adamı sinirlendirmiştim sanırım. Yükselen sesini umursamadan bebeği kontrol etmeye devam ettim.
“İşini yap doktor!” Bebeği bırakıp dikleştiğimde adama bakıp “Tam olarak işimi yapıyorum. Bebeğe serum takın, ilk iğnesine de yapalım. Aile zorluk çıkarırsa polisi çağırın.” Hemşire gerekenleri yapmaya başladığında tekrardan aileye döndüm. “Sizde bebeğinizin iyi olmasını istiyorsanız sessizce iğnelerini düzenli yaptırın. Bu kadar basit.” Stetoskobumu omzuma taktığımda ailenin yanından ayrılıp dosyayı imzaladım. Telefonum çaldığında arayana bakıp açtım. “Defne nasılsın?” Kardeşimin özlediğim sesiyle gülümsedim. Denef büyük ihtimalle evde işle, çocukların arasında sıkılmış ve beni aramıştı. Benden sonra da Defin’i arayacaktı. “İyiyim Denef. Sen nasılsın?” Bir elimi cebime koyup acilden çıkarak yürümeye başladım. “İyiyim canım. Asya’yı bugün okula gönderdim. Efe’yle beraber yeni bir iş peşindeyiz.” Güldüm. Denef büyük ihtimalle kucağına oturttuğu Efe ile çalışıyordu. Daha önce Asya doğduğunda da aynı böyle kucağında oturturken okulun verdiği projelerle uğraşıyordu. Hiç değişmeyen bir huyuydu.
“Bende timden biri vuruldu bugün. Ameliyata girdim çıktım, şimdi de kontrol için yukarı çıkacağım.” Telefonla konuştuğumdan ötürü merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. “Durumu nasıl ya?” Denef’in sorusuyla iç çektim. Durumu görünürde iyiydi ama kurşunların bedeninde bıraktığı yada bırakacağı etki Uğur uyandıktan sonra çıkacaktı. “Sırtından iki kurşun, durumu şu anda iyi ama etkilerini uyanınca göreceğiz.” Denef sesimden de moralimin pek iyi olmadığını anlamıştı. “Umarım durumu daha iyi olur. Onun için dua edeceğim.” Yukarı çıktığımda yoğun bakıma doğru ilerledim. Sola dönüp Fatih’le denk geldiğimde başıyla selam vermiş ve benim geldiğim yola dönmüştü. “Kapatıyorum.” Denef onaylayıp benden önce telefonu kapattığında telefonumu cebime atıp Kerem’le Nilay’ın yanına geldim. Albay Nilay’ı bir an olsun bırakmamıştı. Yoğun bakıma girerken eldiven alıp ellerime geçirdim. Nilay’ı biraz olsun mutlu etmek için Uğur’un yanına girmesine izin verebilir miyim diyerek kontrol etmeye başladım. Bir süre sonra odadan çıkıp Nilay’ın yanına geldim.
“Nilay, eğer albayım da izin verirse odaya girebilirsin. Ama sadece on dakika. Daha fazlası ona zarar verebilir.” Nilay beklentiyle Mevlüt albaya baktı. Mevlüt albay sakince kızına izin verdi. Nilay’ın üstüne steril kıyafetler giydirdikten sonra maskesini de taktım. “On dakika Nilay.” Nilay içeri girdiğinde bende dışarı çıkıp camdan izlemeye başladım. “Bir ihtimal Uğur’u erken uyandırabilir.”
🩺
Odaya adım attığım anda soğukluğu benim içimi ürpertmişti Uğur burada hasta olurdu. Bakışlarımı cama çevirip maskemi biraz indirdim. Defne’ye doğru dönüp “Uğur burada üşür. Burası soğuk.” dedim. Umarım anlamıştır. Sessizce maskemi kapatıp Uğur’un yanına ilerledim. Ellerim saçlarına gittiğinde dokunmaya dahi kıyamamıştım. Uğur... Benim ilk aşkım. Biricik Teğmenim. Timde onu ilk gördüğüm anda dikkatimi bir tek o çekmişti. Sarı saçları boncuk mavisi gözleri, güldüğünde göz kamaştırıcı görünüyordu. İlk tanıştığımız gün dün gibi aklımdaydı. Yanına yaklaşıp elini tuttuğumda her zamankinin aksine soğuk olan elleri beni üzmeye yetmişti.
“Hatırlıyor musun? Okulda teröristlerden kaçıyordun..”
“Evet çocuklar, sessiz oluyoruz. Bugün hep beraber resim yapacağız.” Öğrencilerimin hepsi defterlerini çıkarıp resim yapmaya başladığında bende aralarda dolanıyordum. Dışarıda duyduğum sesler beni ürkütmeye yetmişti. “Çocuklar yerlerinizden kalkmıyorsunuz.” Sınıfın kapısını aralayıp dışarı çıktım. Buraya geldiğimizde babamın da desteğiyle bu okulda çocuklara öğretmenlik görevimi yapmaya başlamıştım. Üçüncü ayımda ise kışın ortasındaydık. Dışarı çıktığımda gördüğüm bedenle gözlerim kocaman açılmıştı. Sadece gözleri ortadaydı. Mavi mavi gözleri vardı. O da beni görmeyi beklemiyordu büyük ihtimalle. Hızlıca ayağa kalkıp ellerini beni sakinleştirmek için kaldırıp sallamaya başladı. “Bağırma bağırma. Askerim ben yardımın lazım.”
“Sana neden güveneyim çık git. Çık git benim öğrencilerim var içerde.” Adamı kolundan tutup çekiştirmeye çalıştığımda adam yerinden dahi kımıldamamıştı. Aksine beni kendine çekip kulağıma fısıldadı. “Bak peşimdekiler çocukların ölüp ölmeyeceğini umursamaz. Beni görmediler, bilmiyorlar. Onlar geldiğinde karı koca rolü yapacağız.” O çoktan üstündekileri çıkarıp ağzını da kapatan bandanayı çıkardığında onun yüzünü ilk kez net görmüştüm. Açıkçası gayet yakışıklı bir yüzü vardı. “Ben bunu yapamam.” Sanki komik bir şey demişim gibi gülmeye başladığında gözüm gülüşüne takılmıştı. Dışarıdan duyduğumuz seslerle bakışlarımı onun gülüşünden çekip dışarıya çevirdim. Bu sırada yanımdaki adamın bir şeyi açıp kapattığını duymuştum. “Geliyorlar. Bu arada adım Uğur.” Yanımdaki adama baktığımda üstüne giydiği ceketi düzeltiyordu. Belindeki silahı saklayıp sınıfa girip çantayı çocuklardan birinin sırasına koymuştu.
Bende ardından sınıfa girip çocuklarının adının Uğur olduğunu öğrendiğim askere şaşkın şaşkın bakışlar atıyordu. “Çocuklar Uğur abinizle tanışın. Uğur abiniz benim...”
“Eşiyim.” Uğur benim lafımı kesip bunu dediğinde gözlerimi sıkıca kapatmama sebep oldu. Ben çocuklara açıklama yapacakken silahlı teröristler sınıfa dalmıştı. Uğur hızlıca beni arkasına alırken çocuklar da arkamıza toplanmıştı. “Buralarda bir asker gördünüz mü?” Uğur benim konuşmama gerek kalmadan konuşmuştu. “Hayır görmedik. Silahları indirin çocuklar var korkarlar.” Öyle bir korkmuş numarası yapıyordu ki bir an gerçekten asker olduğunu bilmesem onun öylesine biri olduğuna inanacaktım. “Siz kimsiniz?” Bu sefer ben Uğur’dan önce davrandım. Adımı bilmiyordu ve patlamak istemiyorum. “Ben bu okulda öğretmenim, bu da benim eşim.” Adamlar silahları bize doğrulttuğunda Uğur komple bedenimi arkasına almıştı. “Yapma! Yapma kimseyi görmedik biz!” Etrafı kontrol ettiğini düşündüğüm adamlardan biri yanına gelip “Burda kimse yoktur heval. Yakındaki köye gitti herhal.” Adamlar onaylayıp çıktığında çocuklara dönüp iyiler mi, korkmuşlar mı diye tek tek kontrol etmeye başlamıştım.
“İyi misiniz?” Uğur da benimle beraber eğilip çocuklara baktı, bakışları bana döndüğünde başımla onu onayladım. “Teşekkür ederiz.” Ayağa kalkıp Uğur’la beraber çocukları evlerine gönderdik. “Sizi de evinize bırakayım öğretmen hanım.” Ortalığı toparlarken asker de köşede bekliyordu. Sessizce ona bakıp kabanımı giydim. “Gerek yok. Ben giderim.”
“Kimsin sen?” Onun sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim. “Ben öğretmenim. Nilay Türkyılmaz.” Uğur ismi duyduğu anda irkilmişti. “Mevlüt Türkyılmaz’la bir bağlantın var mı?” Gülmeye başladım. “Onun timinde misin?” Sorumu başıyla onaylamıştı. Babamdan bahsedilmesinin özgüveniyle bakışlarımı onun gözlerine diktim. “Babam.” Uğur anında dikleşmiş yüzünü ciddiyete bürümüştü. Onun bu hali babamdan ne kadar korktuğunu belli ediyordu. “Sizi evinize bırakayım öğretmen hanım.” Kaşlarımı çatıp ona bakmaya devam ettim. Gerek yok diyerek önüne geçmeye çalışsam da buna izin vermemiş, beni evime kadar bırakmıştı. Bir anda aramıza koyduğu resmiyet fark edilmeyecek gibi değildi.
“Babamın albay olduğunu öğrendiğinde aramıza mesafe koymaya çalışmıştın. Her seferinde nasıl oluyorsa dibimde bitiyordun.” Güldüm. Elim onun saçlarına giderken onun benim sıcaklığımı hissetmesine önem veriyordum. “Çocuklara bir sürü eşya getirdiğiniz günü hatırladın mı? O gün düştüğümde sen tutmuştun beni.” Hatırladığım bir sürü anıyla gözlerim dolmuştu ama gülmeden de edememiştim. Uğur’un elini sıkıca tutarken kalbinin sesini monitörden değil de canlı canlı duymak için başımı onun göğsüne yaslamıştım. Gözlerimi kapatıp kalp atışlarına odaklandım.
“Huzur veriyor Uğur.. Kalp atışların bana huzur veriyor. Uyan da sesin de bana huzur versin.” On dakikam dolmuş olacaktı Defne ablanın uyarısıyla geri çekilmiş, odadan çıkmak zorunda kalmıştım. “Bana ne zaman söyleyecektin Nilay?” Babamın ani sorduğu soruyla ne yapabileceğimi bilemedim. Ellerimi önümde kavuşturup babama baktığımda sadece “Baba...” diye fısıldadım. Odadan gelen sesler ile herkesin bakışları benimle beraber Uğur’un odasına döndü. Defne hızlıca Uğur’un odasına girdiğinde bende başımı cama yasladım ve vurmaya başladım. “Uğur! Uğur beni bırakma!” Gözlerimi bir an bile ayırmadan onları izliyordum. Bir süre sonra gözlerini aralığını gördüğüm Uğur’la mutluluktan gülmeye başlamıştım. “Baba uyandı! Baba o uyandı!” Babamın boynuna sıkıca sarıldığımda babamda beni sarmıştı. Bir süre sonra Defne odadan çıktığında bakışlarım ona dönmüş, hızlıca onun yanına ilerledim. “Normal odaya alacağız. Nilay çok yormayın olur mu? Dinlenmesi çok önemli.” Hızlıca başımla onayladığımda bakışlarım tekrar Uğur’a çevirdim.
🩺
Eve girdiğimde botlarımı çıkarıp çantamı yere bıraktım. İki gün boyunca hastanede geçirdiğimiz saatlerden sonra yeni eve dönebilmiştik. Kerem beni evime bırakıp kendi evine geçmişti. “Efendim anne? Evet yeni geldim eve. Çok yorgunum duş alır uyurum büyük ihtimalle.”
“Asker nasıl?”
“Durumu iyi sizinle konuşmam gerekiyor birazdan görüntülü arayayım mı?”
“Önemli mi tatlım? Henüz eve geçmedim.” Kendimi koltuğa atıp parmağımdaki yüzüğe baktım. Aslında biraz önemli sayılırdı. “Nöbetin mi vardı? Dün nöbetçiydin diye hatırlıyorum ama?”
“Aslında biriyle yemeğe çıktım.” Yemek? Date gibi bir şey mi acaba? Kaşlarım anında havalandığında anneme sorup sormama konusunda tereddüt ediyordum. “Birisiyle yemeğe mi çıktın?”
“Evet.. Uzun süredir peşimden koşan biri vardı. En sonunda mecbur teklifini kabul ettim.” Babam.. Niye babama ihanet etmişim gibi hissediyorum? Annem sessizliğimden rahatsız olmuş olacaktı ki kahkahası kulaklarıma doldu. “İnandın mı? Tatlım eve geçiyordum ve hayır kimseyle yemek yemedim.” Derin bir nefes verip gülümsedim. Bir an için annemin babamı gerçekten unutmuş gibi hissetmiştim. “Yarım saat sonra eve geçtiğimde görüşürüz.” Annemi onaylayıp kapattığımda rahatlamanın verdiği hisle derin bir nefes verip kalktım. Koridorun sağındaki banyoya girip suyu açtım. Su ısınırken bende üstümü çıkarmaya başladım. Köşede hastaneden getirdiğim kanlı gömleğimi ve pantolonumu makineye atıp çalıştırdıktan sonra duşa girdim.
Duştan çıktığım gibi bornozuma sarınıp banyoyu toparladım ve çıktım. Telefonumun çaldığını duyduğum gibi koşar adım salona geçtim. Annem beni görüntülü arıyordu. Koltuğa oturup telefonumu açtım. “Anne?” gülümsedim. Bu ara annemde bir haller vardı. Yüzü gülüyordu, biraz kilo da almıştı. Asıl önemli olan ise babam öldüğünden beri parlamayan gözlerinde bir parıltı vardı. Gözlerinin içi gülüyordu. “Evet bekle bakalım Defin’i de ekliyorum.”
“Defin’i eklemene gerek yok. O söyleyeceğim şeyi biliyor.” Annemin yüzü bir anda ciddileşmişti. Büyük ihtimalle kötü bir şey diyeceğimi düşünmüştü. Denef’de annemin yanına geldiğinde kucağındaki Asya’ya gülümsedim. “Teyze ben okula gidicem.” Asya’nın neşeli sesi beni de gülümsetmişti. Asya bu yıl anaokulunda başlayacaktı. Bütün heyecanıyla ortalıkta koşturuyordu. “Ne kadar güzel teyzem.” Denef gülümserken kızını kucağından indirip “Hadi Asya babanın yanına geç.” Diyerek onu Ali’ye devretmişti. Heyecanla aileme baktım. “Hazır mısınız?” Denef gözlerini kısıp bana bakıyordu. Alt dudağımı ısırarak sağ elimdeki yüzüğümü kameraya doğru kaldırdım.
Saniyelik harika bir andı. Keşke videoya alabilseydim annemlerin tepkilerini. Annemin gözleri büyümüş şaşkınlıkla gülmeye başlamıştı. Denef ise elini ağzına doğru götürmüş şaşkınlığını bastırmaya çalışıyordu. Büyük ihtimalle oturma odasında olan diğer büyükler ne olduğunu anlamadıkları için ekrana yaklaşmışlardı. Nehir teyzem yüzüğü fark eder etmez aynı Denef gibi şaşkınlıkla ağzını eliyle kapatmıştı. Kahkahalarımı daha fazla tutamamış ve gülmeye başlamıştım. “Denef sen şaşırma fazla ya. Sana yüzüğümün nasıl olacağını sormuş.” Denef şaşkınlığını bir köşeye bırakıp konuşmaya başladığında annem ona baktı. “Sadece bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim. Yani Defin yoluyla ulaştı bana yüzük seçeceğini neyi sevdiğini sordu ama bu kadar kısa vakitte teklif edeceğini düşünmemiştim.” Anneme gerekli açıklamayı yapmış olacaktı ki annem tatmin olmuş şekilde başıyla onaylayıp bana geri dönmüştü. “O asker, değil mi?” Annem bile o sorunun yersiz olduğunu biliyordu.
“Saçma bir soruydu, pas. Başka sorusu olan?”
“Sonunda senden de kurtuluyoruz demek ki.” Bulut gülerek Damla teyzemin yanına geldiğinde gülümsedim. Islak saçlarımı geriye doğru savurup “Benden kurtulamazsın Bulut. Evlensem de başına bela olmaya devam edeceğim.” Bulut benim hareketlerime güldüğünde sinirimi bozmak için bir şeyler diyeceğine emindim.
“Zaten Defin’le seni alan geri getirecektir. Başımdan sizi atamadım bir türlü. Seni şimdi alsalar da geri getirecektir.” Göz devirdim. Bilmiyordu ki Kerem beni bırakmayacaktır. “Ee bu kadar alelacele evlenmeye başlayacağınıza göre hamilesin değil mi?” Gözlerimi kocaman açtığımda Damla teyzem içimden geleni yapmış Bulut’un kafasına bir tane patlatmıştı. Bulut teyzemin vurduğu yeri okşamaya başladığında sadece güldüm. “Ortada hamilelik falan yok. Sadece vakit kaybetmek istemiyor gibiyiz.” Annem sessizce onaylamıştı. Vakit kaybetme durumunu bir tek o anlardı.
“Ne zaman gelecekler?”
“Aslında daha birkaç günlük mesele bu. Daha Kerem ailesiyle konuşamadı. Timinde yaralı askeri var işte konuştuğumuzda netleştiririz.” Annemin başka bir derdi var gibiydi. Sessizce başka bir yere bakıyordu. Denef annemin daldığını fark ettiğinde hafif hafif omzundan dürttü. “Anne? İyi misin daldın?” Annem ikimizin endişeli bakışlarını fark ettiği gibi bana dönüp “İyiyim.” dedi ama iyi değildi. Birden dalgınlaşmıştı, bakışlarını etrafta dolaştırıyordu.
“Pekala haber et olur mu Defne’m. Dikkatli ol oralarda.” Başımla annemi onayladıktan sonra annem telefonu kapatmıştı. Odama geçip üstümü giyinmeye başladım. Kapı çaldığında “Geldim!” diyerek kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda kapıya yaslanmış sevgilimi gördüğümde gülümsedim. “Hmm.. Yeni duş alınmış. Niye beni beklemedin güzelim?” Botlarını çıkarıp eve girdiğinde kapıyı onun ardından kapattım. “Sende duş almışsın Elbruz ben sana diyor muyum niye beni beklemedin diye?” Bir anda beni kucağına aldığında gülüp kollarımı onun boynuna doladım. “Bana hep Elbruz desene. Senin ağzına çok yakışıyor.” Diyerek başını boynuma gömdüğünde kıkırdayıp onun başını sıkıştırdım. “Ben sana komutan demeyi de seviyorum.” Kerem başını geri çekip kaşlarını çatmış, yüzünü buruşturmuştu. “Yalancı, biz seninle sevgili olduğumuzdan beri bana komutan demeyi bıraktın.” Kerem’in bu yüzü beni gülümsetmişti. Beni kucağından indirmeden koltuğa oturup belimi okşamaya başlamıştı. “Bu kadar canın sıkıldıysa hep derim komutan.” Kerem başını hızlıca sağa sola sallayıp “Hayır hayır, bana Elbruz demeni istiyorum. Kulaklarıma ahenkli bir ses gibi geliyor ismim.” Kulağıma doğru yaklaşıp fısıldamaya başladı. “Ki altımda inlerken bunu duymak beni nasıl mahvetti bilemezsin. O yüzden ömrüm boyunca senin dudaklarından sadece Elbruz’u duymak istiyorum.” Utanmaz biri gibi gülüp Kerem’in dudaklarına bir öpücük kondurdum. Kerem bu hareketimle dudaklarını yalayıp sırıttı.
“Şimdi yemek yiyoruz Elbruz bey.” Kerem pardon Elbruz kalçama bir kere vurduğunda kucağında kalkıp mutfağa ilerledim. “Pekala ne yapacaksın bana Defne hanım?” Gülüp mutfağa geçtiğimde tek tek malzemeleri çıkarmaya başladım. “Sana bugün suşi yapacağım Kerem aman Elbruz.” Onun bu isteğine karşı saygı duymam için zihnimde konuşurken bile onun ilk adını kullanmaya çalışıyordum. Kerem.. Elbruz arkamdan gelip belimi sıkıca sarmış onun ilk adını kullanma çabama gülüyordu. Suşi için her şeyi çıkardıktan sonra hazırlamaya başladım. Bir yandan onunla sohbet ediyorduk. “Annemlerle konuştum. Yüzüğümü gösterdim. Ne zaman gelecekler diye sordu. Bende henüz konuşmadık dedim.” Kerem ben anlatırken beni başıyla onaylıyor boynumdan öpüyordu. “Ben annemlerle henüz konuşmadım ama arayı açmak da istemiyorum. Yani hızlıca seni istemek istiyorum ama önce bazı şeyleri atlatmalıyız.” Kerem’in dedikleriyle birden durdum. Omzumun üzerinden ona baktığında ne dediğini anlamaya çalışmıştım. Ne demek bazı şeyleri atlatmalıyız? Kerem dudaklarıma bir öpücük kondurduğunda ona bakmaya devam ediyordum. “Düşünme, zamanı geldiğinde öğreneceksin. Sadece bana güven.” Her ne kadar içim içimi yese de ona güvenmeyi tercih etmiştim. Yemekleri hazırlarken Kerem gülümseyerek beni izliyordu. En son hazırlamam bittiğinde tadım için ona döndüm.
“Denemek ister misin?” Elbruz, bunu zihnimde demek beni zorluyor ama onu kıramam. Beni kucağına alıp tezgaha oturtmuş çubukları elime tutuşturmuştu. Ellerini iki yanıma yaslayıp bana doğru eğildi ve ona yedirmemi bekledi. Onun bu böyle masum, kıvranır halleri hoşuma gidiyordu. Çubuklarla aldığım suşiyi onun ağzına doğru uzattım. Elbruz gülümseyerek suşiyi aldı. Beğenip beğenmediğini anlamaya çalışır gibi beklentiyle tepkilerini izlemeye başladım. “Benim karım her şeyi bu kadar iyi nasıl bu kadar iyi yapabilir ya? Harika bir kadınsın.” Gözlerimin içine bakıyordu. Bana karım demişti, henüz karısı değildim ama olacaktım. Olacaktım değil mi?
“Karım mı?” Elbruz sırıtıp dudaklarıma bir öpücük kondurduğunda çubukları kenara bırakıp kollarımı boynuna doladım. “Olmayacak mısın? Olacaksın elbet. Hadi gel yemeğimizi yiyelim.” Göz kırpıp “Bir de güzel film açarız.” Tekrardan beni kucağına alırken arkasını dönüp tabakları almamı beklemişti. Biraz eğildiğinde tabakları aldığımda salona ilerledi. Beni koltuğa oturturken tabakları koymam için sehpaları yaklaştırmıştı. Elbruz’un telefonu çaldığında üstümüze battaniyeyi çekip telefonu açmıştı.
“Selamın aleyküm.” Telefondan gelen sesin Elbruz’un arkadaşı Niyaz’a ait olduğunu anlamıştım. Elbruz gülümseyip beni kolunun altına aldı ve konuşmaya başladı. “Aleyküm selam, nasılsınız?”
“Valla biz iyiyiz asıl seni sormalı. Jankat bir şeylerden bahsetti.” Elbruz derin bir nefes alıp başını sağa sola salladı. “Bu çocuk iflah olmaz. Ben daha annemlere söylemedim Niyaz.”
“Kimse söylemez için rahat olsun. Defne nasıl?” Adımın geçmesiyle Elbruz bana dönmüş ve gülen gözlerle bana bakmıştı. “Yanımda, beraber yemek yiyeceğiz.” Ona selam söylemesini işaret ettiğimde “Selamı var.”
“Aleyküm selam. Hayırlı olsun Defne’ye iletirsin. Adetleri de öğrensin.” Elbruz’un gülmesiyle kaşlarımı çatıp ona bakmaya devam ettim. “İletirim hadi görüşürüz.” diyerek telefonu kapatıp yanına atmıştı. Güzel bir film açtığımızda tabağı da kucağıma çekip izlemeye başladım. Bir yandan yerken bir yandan da onun ağzına uzattım. “Niyaz ne diyor?” Kerem sorum üzerine ağzındakini bitirmeyi beklemiş ardından da beni yanıtlamıştı. “Adetleri öğrensin yenge hanım diyor.” Elbruz’a gülüp göz devirdim. Gecenin ilerleyen saatlerinde tabağı sehpaya bırakıp onun göğsüne yaslandım. O benim belimi sıkıca sardığında bende başımı onun göğsünde filmi izlemeye devam ettim.
Sabah onun göğsünde uyandığımda Elbruz’a göz gezdirdim. Onun böyle uyuyor halde görmek aşırı hoşuma gidiyordu. Yavaşça kalkıp yüzümü yıkamak için banyoya geçtim. Yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı topuz yaptım. Banyodan dışarı çıktığımda boğazlı bol bir kazak ve siyah bir tayt giydim. Hafif bir makyaj yaptığımda kalkıp onun yanına eğildim. Yanağına bir öpücük kondurduğumda Elbruz uykulu olmasına rağmen gülümsemişti. Beni tutup kendine çektiğinde kalın uykulu sesiyle “Güzelim, günaydın.” demişti.
“Günaydın sevgilim. Hadi kalk da hastaneye gidelim. Uğur bugün hastaneden çıkacak.” Elbruz sessizce beni onaylayıp kalktığında onun hazırlanmasını beklemeye başladım. O hazırlandığında kabanımı giyip çantamı aldım. Belimde hissettiğim ellerle gülümsedim, o kapıyı açıp önden benim çıkmamı beklemişti. Çizmelerimi giyip Elbruz’un çıkmasını bekledim. O çıktığında kapıyı kapatıp kilitledim. Beraber hastaneye gitmek için araca bindiğimizde aklıma düşen soruyu sormak için bekledim. “Elbruz, Miro’ya ne oldu?” Sorumun üzerine düşünmüş “Mit’ten birine vermişler. İntikam almak isteyen birine.” Onun bakışlarında sertlik vardı. Net bir bakış, keskin bir üslup... Onun bakışlarındaki netliği anlayamasam da başımla onayladım.
Hastaneye geldiğimizde beraber odaya geçtik. Kabanımı çıkarıp astığım gibi askıdan doktor önlüğümü giydim. Uğur’un odasına indiğimizde odanın kapısını çalıp Elbruz’la önlü arkalı içeri girdik. Nilay bugün Uğur’un taburcu olabileceğini bilmenin mutlu sevinciyle gülümseyerek bize baktı. “Günaydın.” Neşeli sesimle onları selamlamıştım. Uğur’un kontrollerini yapmaya başladığımda bir yandan da sohbet ediyorduk. “Dün gece iyi dinlendin mi?”
“Biraz ağrım vardı ama hemşireler ağrı kesici verdiler.” Nilay Uğur’un elini bırakmadan duruyordu. “Ağrı kesicide direndi. Ben istemiyorum deyip durdu.” Elbruz güldüğünde Uğur’un bu tavrına şaşırmamıştı. Nilay’a göz ucuyla bakıp omuz silktim. “Bunlar hep böyleler. Uğur iyi bilir ilk tanışmamızda Kerem aman Elbruz da aynı böyle direnmişti.” Stetoskobu boynuma astım. Sanki onun taklidini yapar gibi “Ben doktor lafını dinlemem. Klasım sarsılır, klasına tükürdüğüm.” Elbruz onun taklidini yapmamla kahkahaya boğulmuştu. Ona göz devirdiğimde Uğur çenesini tutamamış “Şimdi dinlemediği doktorun ağzının içine bakıyor ama komutanım. Tek bir lafınızla kendi kafasını kıracak hale gelmiş.” Gülme sırası bana geçmişti. Elimdeki gücün elbette ki farkındaydım, Elbruz beni bir an bile bırakmayacak hale gelmişti. Utangaç bir gülümsemeyle Uğur’un dosyasını doldurmaya başladım. Sessizce en son imzamı attığımda başımı kaldırıp “Öğleden sonra çıkabilirsin sarışın.” diyerek göz kırptım. Ben odadan çıkarken Elbruz pıtı pıtı peşimden geliyordu. Odama girdiğimde kalçamı masaya yaslayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. O peşimden girip kapıyı kapattığında yaklaşıp üstüme doğru eğildi.
“Demek tek bir lafıma bakıyorsun komutan?” Elbruz beni kollarının arasına sıkıştırdığında dudaklarıma bakıp fısıldadı. “Bunu bildiğini biliyorum doktor. Öl de öleyim.” Gülümsedim dudaklarına bir öpücük kondurduğumda Elbruz sırıtarak bana bakıyordu. “Benim için yaşa. Öleceksen bile beraber ölelim.” Kerem tekrardan dudaklarıma yaklaştığında ellerini belime dolayıp beni kendine çekmişti. Ben kollarımı onun boynuna doladığımda elleri arsızca kalçalarıma inmişti. Kapım çalındığında ondan ayrılmak zorunda kalmıştım. Elbruz benden biraz uzaklaştığında kapıdaki kişiye girmesi için seslendim. Mevlüt albay odama girdiğinde Elbruz hemen dik bir şekilde dikilmeye başladı. “Rahat Yüzbaşım rahat. Uğur’u karargahtaki odasına götüreceksiniz. Yarası iyileşene kadar raporlu olacak. Defne sende akşam eve geç. Devlet eliyle sana gelecek bir şey varmış.” Devlet eliyle mi? Sorgulayan bakışlarımı ikisinin arasında gezdirdim. Elbruz sessizce omuz silkti. Belki de o bilmiyordu.
Uğur’u hastaneden çıkarttığımızda destek olarak onu karargaha getirmiştik. Kerem aracı park ettiği gibi poyraz timi kapının önüne dökülmüşlerdi. Fatih’le Hamza yaklaşıp Uğur’a yardım etmeye başladılar. Uğur’u odaya getirdiklerinde yatağına yatırıp çekildiler. Onlar çekildiğinde bende dikişlerini kontrol ettim. Uğur’un oda arkadaşı Hakan’dı. Yanındaki boş yatağa göz gezdirdiğimde baş ucundaki Ayda’nın fotoğrafıyla gülümsedim. “Uğur ilaçlarını kullanmayı unutmuyorsun. Ben gelip seni kontrol edeceğim.” Uğur başıyla beni onaylayıp gülümsedi. “Teşekkürler Defne yenge.” Elbruz’la el ele tutuşup karargahtan çıktık. O beni eve bırakıp kendi evine geçecekti. Arabaya binip lojmanlara geçtik. Lojmana girdiğimizde Barut’un arabasından inen annemle, kardeşlerimi gördüğümde ne olup bittiğini anlayamadım. “Annemler gelmiş? Elbruz neler oluyor?” Ona dönüp baktığımda gerçekten bilmiyor gibi değildi. Bakışlarında bir burukluk vardı. Bana bilmediğini söylüyordu ama bir şeyler bildiği kesindi. “Benden bir şey saklama lütfen...” Elbruz’un direksiyonu sıkıca tutan eli dikkatimi çekmişti. Kendini kasıyordu ama neden kastığını anlayamamıştım. Yutkunup sustum, elbet öğrenirdim neler olduğunu.
Araba durduğunda inip kardeşlerimin yanına geçtim. “Anne?” İlerleyip sıkıca sarıldım anneme. Birkaç ay önce gördüğüm annemi özlemiştim aslında. Denef’le Defin’de arkasında duruyordu. Bakışlarımla neler olup bittiğini Defin’lere sorarken onlarda bilmediğini belirterek omuz silkmişlerdi. “Ne oldu? Birden gelmenizi beklemiyordum.”
“Konuşacağız. Damat sende gelmek ister misin?” Annemle Kerem’in arasındaki bakışma tuhaftı. Aralarında ne geçtiğini bilmiyorum belki ama bir şeyler olduğu kesindi. Kerem “Ben gelmeyeyim Deniz teyze. Siz ailecek konuşun.” dediğinde annem onu onaylamıştı. Biz hep beraber eve geçtiğimizde Kerem arkamızdan öylece dikilmişti. Eve girdiğimizde çizmelerimi çıkarıp kenara koydum. “Neler oluyor?”
“Bilmiyoruz, annem bir anda Hakkari’ye gelmek istediğini söyledi. Apar topar buraya geldik. Defin’i de aramış getirtmiş.” Annem koltuğa otururken üçümüz de ayaktaydık. Defin kollarını göğsünde çaprazlamış anneme bakıyordu. “Anne?” Sorgulayan bakışlarımla ellerimi belime yerleştirdim. Annem sessizce oturuyordu. Bakışları bileğindeki saate baktı. Sessizliği sinir bozmaya başlamıştı. Sol elimi anneme doğru kaldırıp tekrardan “Anne?” dedim. Annem en sonunda sessizliğini bozmuş “Oturun da şöyle. Bekleyun. Birazcuk sabır.” Denef annemin yanına oturduğunda bakışlarını etrafta gezdirdi. Defin gözlerini sıkıca kapatıp işaret ve baş parmağını burnunda sabitledi. Ben ise ellerimi havaya açıp sabır dilendim.
Kapı çaldığında hepimizin bakışları kapıya dönmüştü. Kapıya doğru ilerleyip açtığımda karşımda gördüğüm kişi ile şoka uğramıştım. “Defne kim gelmiş?” Defin’in sorusuna tek bir cevabım vardı. “Baba?..”
Bölüm sonu.
Kuzey Mutlu is back. Baktı kızı ciddi ciddi evleniyor bari ortalığa çıkayım dedi. Nasıl buldunuz? Bölüm hakkında yorumlarınızı okumak istiyorum ama kimse yazmıyor. Çok üzülüyorum cidden.
Haftaya Cuma görüşürüz, hepinize iyi okumalar.
Tiktok: elbruz.blackpearln
İnstagram: elbruz_blackpearlN
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.35k Okunma |
1.38k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |