46. Bölüm

🩺ELBRUZ 46. Bölüm🩺

İnci
blackpearln

46. Bölüm

Hakkâri

“Evlilik zor zanaat azizim.” Sehpadaki bardakları alıp mutfağa ilerlemeye başladım. “Görmemişin evliliği olmuş tutmuş bi tarafına sürmüş.” Göz devirdim. Mutfağa girdiğim de telefonu kettle’ın kenarına yaslayıp, bardakları makineye yerleştirmeye başladım. Bıkkın bir nefes alıp elimdeki bardakla Defin’e baktım. “Defin niye bozuyorsun ya? Sana ajitasyon yapmaya çalışıyorum.” Defin’in kahkahası kulaklığımdan geliyordu. Bulaşıkları makineye yerleştirmeye başladım. Evliliğin en güzel kısmı sayılan balayı bitmişti ve biteli neredeyse bir hafta oluyordu. Bardakları yerleştirip tabakları sildim. “Kocan nerede?” Göz devirdim. “Çoktan karargâha gitti. Göreve gitmeden önce baya çalışıyor da hadi hayırlısı.” Defin’in kahkahasını tekrardan duydum. “Gülme be.”

“Hastaneye ne zaman gideceksin?” Yüzüm anında düştü. Gece nöbetlerinden nefret ettiğimi söylemem gerekiyor. “Biliyor musun Defin..” Defin benim lafımı anında kesip “Gece nöbetlerinden nefret ediyorsun.” demişti. Gülümsedim. Herkes gece nöbetlerinden nefret ettiğimi biliyordu. Bir haftadır da döndüğümüz gibi gelen yoğunluğu atlatmaya çalışıyorduk. Santorini.. Hayatımın en güzel anlarından biriydi. “Hakkari’ye geri döndüğüme ilk kez bu kadar üzüldüm biliyor musun? Santorini çok güzeldi.” Denef aramaya katılıp Efe’yle beraber kameraya baktı. “Selam, nasıl gidiyor evlilik?” Gülümsedim. Koltuğa oturup ayaklarımı uzattım. “Harika diyelim daha da mükemmel olsun. Neyse ki kocam göreve gitmeden önce bol bol benimle vakit geçirmeye kararlı.” Denef de gülmeye başladı. Efe elini ağzına almış telefona bakıyordu. “Denef iddiaya girelim mi?”

“Girelim, ne üzerine?” Defin muzur muzur sırıttı. “Bunların bebek haberini ne kadar kısa sürede alırız diye.” Denef gülmeye başladı. “İki ay.” Defin sırıtıp “Bir ay diyorum.” Dedi. Göz devirdim. Abartıyorlar kesinlikle abartıyorlar. Öyle çok seviştiğimiz yoktu. Yani en azından sesli değildik. “Kapatıyorum ben.” Defin gülüp “Kapat kapat. Kapat da yatak odanızı topla.” demişti. Ona cevap bile vermeden telefonu kapatıp koltuğa fırlattım. Televizyondan son ses müziği açıp yastıkları düzelttim. Bulaşıklar tamam salonu da topladım. Cidden saçmalıyorlardı. Yatak odasına ilerlemeye başladım. Yatak odamızın toparlanacak bir yanı yoktu. Zaten top..lu.. değilmiş. Dudaklarımı büzüp odaya baktım. Yerdeki kıyafetlerimiz, dağınık yatağımız dün geceyi gözümün önüne getirmeye yetmişti. Kapının önünde duran yeşil tişörtle kendi geceliğimi aldım. Sırasıyla bütün kıyafetlerimizi toplamaya başladım. “Mavi mavi gözlerinde hep sitem mi var? Yoksa insan sevdiğine böyle mi bakar?” Kıyafetlerimizi bir yere koyup nevresim takımını çıkardım. Hepsini toparlayıp banyoya geçtim. Çamaşır makinesindeki kıyafetleri kurutma makinesine atıp yeni kirlileri makineye attım. Yeni nevresimleri serip üzerimi giyindim. Tişörtümü giyip saçlarımı düzelttim. Evden çıkıp arabama bindim. Saçlarımı toparlayıp bileğimdeki tokayla bağladım.

Hastaneye yaklaştığımda park edip çantamı aldım. Hastaneye girdiğimizde en sevdiğim dönem gelmeye başlamıştı. Bu gece ilk kez sahura kalkacağız. Acaba Elbruz o görevi sırasında orucunu tutabilecek mi? Hastane girdiğimde çantamı bırakıp önlüğümü giydim. Acile inip stetoskobumu omzuma yerleştirdim. “Günaydın.” Nazike bana bakıp gülümsedi. “Günaydın erkencisin.” Omuz silkip dosyayı aldım. Senem yanıma gelip omzuma dokundu. “Bugün gece nöbetini alayda tutman gerekiyormuş. Senin hastane nöbetini de ben devralıyorum.” Derin bir nefes alıp rahatladım. “Oh be çok mutlu oldum.” Senem bir köşeye geçerken bende bir köşeye geçip hastalarla ilgilenmeye başladım. “Nazike dikiş için gerekli malzemeleri getirir misin?” Adamın kestiği avcuna pansuman yapmaya başladım. “Dikiş atacağım.” Ağrı kesici iğneyi yapıp dikişe başladım. “Hayırlı olsun Defne.” Ali’ye bakıp gülümsedim. “Teşekkürler.” Dikişi bitirdiğimde hastaya bakıp “Geçmiş olsun.” dedim. Diğer yatakta yatan kadının serumunu kontrol ettim. Acilde bugün yine yoğun geçmiyordu. Danışmaya bakıp kim var yokladım. “Elif, Nilay Türkyılmaz’ın test sonuçlarını size verdiğim hastaneye de geçtiniz mi?” Elif kontrolleri yapıp onayladı. Elimi uzatıp dosyayı istedim. Dosyayı aldığımda açıp incelemeye başladım.

Nilay’ın kalbi kan pompalamayı tam yapamıyor gibi.. Sessizce oturup cebimden telefonumu çıkardım. “Alo amca? Dosyayı gördün mü?” Gözlerim doldu. Nilay’ın yeni bir kalbe ihtiyacı olacaktı. “Gördüm. Uygun donör için testlere başlayalım. Defne canını sıkma illa ki sağlığı için bir şeyler yapacağız.” Nilay’a durumu nasıl anlatacağım. Sessizce başımı geriye atıp gözlerimi kapattım. “Ben Nilay’ın babasını arayıp durumu anlatacağım.” Gülümsedim. Amcam benim neye takıldığımı ne düşündüğümü tıpkı babam gibi biliyordu. “Teşekkür ederim amca.” Telefonu kapatıp cebime attım. “Abla iyi misin?” Onayladım. Elif yine de bana bir bardak su getirdi. Suyu içip kalktım. Odama çıkıp çantamı aldım. Şimdi alaya geçmem gerekiyordu ama Uğur’un ve Mevlüt amcanın yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum. Arabaya bindiğimde karargâha doğru hareket etmeye başladım. Karargâha girişte kulübedeki askerlere selam verdim.

“Kerem yüzbaşınız burda mı?” Hüseyin başıyla onayladı. “Spor alanında.” Onaylayıp otoparka geçtim. Arabayı park edip içeri girdiğimde ilk işim revire çantamı bırakmak oldu. Çantamı bırakıp spor salonuna indim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Elbruz köşede barfiks çekiyordu. İçeri de ondan başka kimsenin olmadığından emin olup kapıyı kilitledim. Üstümdeki tişörtü çıkarıp onun tişörtünün yanına bıraktım. Beni ancak önüne geçtiğimde fark etmişti. “Defne?” Sütyenimle karşısında dikilip barfiks demirine tutundum. Onunla beraber spor yapmaya başladım. “İşte en etkili spor. Kardiyom da sayende yerindeyken biraz spor yapayım demiştim.” Güldüm. Dün geceden bahsettiğini biliyordum. “Gece burada nöbetim var. Sen eve geçecek misin?” Dudağıma bir öpücük kondurduğunda gülümsemem büyüdü. “Karım buradayken ben evde ne yapacağım kızım? Burada beraber sahur yaparız.” Bacaklarımı onun beline dolayıp onunla beraber barfiks çekmeye devam ettik.

Uzun zamandır spor yapmıyordum doğal olarak yorgun düşmeye başladım. “Acıdı mı?” Kollarımı kast ettiğini biliyordum. Başımla onu onayladığımda kaşlarını kaldırdı. “Yaslan bana.” Elbruz’un omzuna başımı yaslayıp kollarımı onun boynuna doladım. “Dün gece seni çok yordum sanırım.” Omzuna yaslanırken güldüm. Elbruz yere bastığı gibi beni kucağından indirdi. “Sırtıma geç bakalım doktor hanım.” O şınav pozisyonu alırken onun sırtına geçip uzandım. “Say doktor.” Tavanı izlemeye başlayıp bir yandan da saymaya başladım. “Bir.” Eğildi. “İki.”

“Defne artık çocuğumuzu yapalım da sırtıma o geçsin.” Kaşlarımı çattım. “O ne demek lan? Ben ağır mıyım it?” Elbruz gülmeye başladı. Sporuna devam ederken gülmesinden de geri kalmamıştı. “Ne gülüyorsun ya?” Göz devirip kalktım. Popomu onun bel boşluğuna denk getirip oturdum. Bende Defne isem senin ağzına sıçarım komutan. Demek ağır olduğumu ima edersin ha. “Kaç oldu asker?” Sorumun cevabını bana verecekti. İstediğim cevabı verene kadar da asla susmam. “Bir!” Güldüm. Tekrardan eğildi. Onun ne kadar şınav çektiğini bilmiyorum ama bileğimdeki saate baktığımda son on beş dakikadır durmadığını biliyordum. “Elbruz..” O tekrar şınav çekerken saçlarımı incelemeye başladım. “Hmm?”

“Saçlarımı mı kestirsem?” Elbruz durup omzunun üzerinden bana döndü. “Asla olmaz. Saçların çok güzel Defne’m, o saçları kestiremezsin.” Bacaklarımı kavrayıp ayağa dikildiğinde arkasından boynuna sarıldım. “Kızım senin hiç arkadaşların yok mu? Ben hiç seni arkadaşlarınla görmedim.” Duraksadım. Aslında arkadaşlarım vardı, en azından bir dönem.. Çenemi onun omzuna yaslayıp baktım. “Aslında vardı ama çok sinir bozucu tiplerdi görüşmeyi bıraktım.” Güldü. “Ne yaptılar benim karıma?” Elbruz’a güldüm. Benim karım lafı onun ağzına çok yakıştı. Kocam diye demiyorum ama ağzı dolu dolu karım diyordu. Ona tabii ki de Ayaz’la ayrıldığım için arkadaşlarım da beni suçluyor demeyeceğim. Elbruz buna takılabilirdi.

“Hadi bakalım.” Kalçama birkaç kez vurdu. “Tişörtünü giy de çıkalım. Kocanın sporu bitti çünkü.” Omuz silktim. Yanından geçtiğimiz masada gördüğüm bıçağı alıp onun boynuna yasladım. “Vaayy doktor hanım? Bugün sizin yeteneklerinizi mi deniyoruz yoksa?” Gülümsedim. Onun kulağına doğru yaslanıp fısıldadım. “Bunca zaman bunu yapmamış olmamız saçmalık değil miydi sevgilim?” Güldü. Elimdeki bıçak o güldüğü anda hafifçe boğazını hafifçe çizmişti. Bir anda bıçağı tutan bileğimi tutup beni önüne getirdi. Bıçağın benim boynuma ne ara döndüğünü zerre anlamamıştım. Bıçağı ben tutuyordum, Elbruz da benim bileğimi tutuyordu. Bıçağı bırakıp diğer elimle tuttum ve onun karnında doğru sapladım. Ona zarar vermedim çünkü bıçağın keskin kısmı bana dönüktü. Çok saniyelik de olsa bıçağın keskin tarafını kendime çevirmeyi başarmıştım. Ona bakıp fısıldadım. “Avlandın avcı.” Elbruz güldü. Geriye çekilip elleriyle saçlarını geriye doğru taradı. Keyiflenmişti belli ki. Elimdeki bıçağı tekrardan masaya bıraktım ve onun sırtına atladım.

“Defne tişörtünü giy. Sen tişörtünü giymeden bu odadan çıkamayız.” Göz devirdim. O beni kucağından indirdiğinde ona bakıp dudaklarımı büzdüm. “Ama ben buradan çıkmak istemiyorum kocacığım.” Elbruz gülüp dudaklarımdan öptü. Yere attığımız tişörtlerimizi alıp benim tişörtümü başımdan geçirdi. Benim dudaklarımı büzmemi umursamadan gülerek kollarımı tişörtümden geçirdi. “Ne yapacaksın?” Sessizce onun tişörtünü giyişini izledim. Elbruz’un asker olmasının yanında serseri bir stili vardı. Yakışıklıydı, insanı hipnoz eden mavi mavi gözleri vardı. Kesinlikle ona benzeyen bir oğlum olsun istiyorum. Uykuluyken bayık bayık bana anne diyecek bir oğlan çocuğu, çok iyi olacak. Bana iyi gelecek, yaralarımı saracak. Tişörtünü giyip eliyle saçlarını savurdu.

Elbruz elimi kavrayıp kapıyı açtı. “Bana bak komutan. Alayda böyle dolaşmak seni utandırmıyor mu?” Kaşlarını çatıp ellerimize baktı. Bana bakarken eliyle kendini gösterdi. “Niye utanacağım kızım? Sen benim karım değil misin? Komutan gördük mü elimizi ayırırız.” Göz kırptı. “Ha o da saygıdan. Yoksa elini hiç ayırmam kendimden.” Yapardı. Emir komuta zinciri olmasa kesinlikle beni yanından ayırmazdı. Hatta utanmasa beni operasyonlara bile götürürdü. Spor odasından çıkıp koridorda yürümeye başladık. Elbruz gerçekten de komutanlarını görmediği sürece elimi bırakmamıştı. “Söylesene utanmıyorsun falan değil mi? Hani askerlerimin yanında karizmam çizilir falan..?” Elbruz bıkkın bir nefes aldı. Al işte salak Defne. Daha şimdiden bıktırdım adamı. Kesin beni bırakacak.

Revirin önüne geldiğimizde Elbruz benim sessiz kaldığımı fark edip bana döndü. “Güzelim?” Başımı kaldırmadan sessizce durdum. Elbruz elimi bırakmadan bana yaklaşıp diğer eliyle çenemi tuttu. Başımı kaldırdığında onun mavi gözlerine baktım. “Seni bıktırmaya başladım değil mi?” Onun konuşmasına izin vermeden konuşmaya devam ettim. “Saçmaladım. Küçük bir çocuk gibi davrandım.” Gözlerim dolarken şu an niye ağlama isteğiyle dolduğumu anlayamadım. Sanırım regl döngüm yaklaşıyor, yoksa böyle duygusal hissetmem normal değildi. Elbruz benim gözlerimin dolduğunu fark etmesin diye başımı eğmeye çalıştım. Ama o izin vermedi. Yanağımı okşayıp gülümsedi. “Saçmala. Saçmala ki kıymetimi bileyim. Seninle ilgili fark ettiğim şeylerden biri de bu Defne. Yoksa sen hiç konuşmazsın.” Güldü.

“Hadi sen geç revire. Benim birkaç işim var. Sonra beraber yemek yeriz.” Onayladım. Ben revire girerken Elbruz arkamdan bakıp ilerlemeye başladı. Revirdeki sandalyeye geçip oturdum. Bu evlilik bana niye sakinlik getirdi bilmiyorum ama bu sakinliği sevmedim. Sessizce sandalyede arkama yaslanıp uyuklamaya başladım. Burada nöbet tutmak sakindi ve uyumak zevkliydi. Kapı çalınıp içeri giren Emre’ye baktım. “Doktor hanım bu ilaç listelerini kontrol etmeniz istendi. Lazım olabilecek gerekli ne ilaç varsa istenecek.” Onayladım. Emre dosyaları masaya bıraktı ve odadan çıktı. Ayağa kalkıp ilaçlarla ilgilenmeye başladım. Listeleri kontrol edip gerekli gereksiz ilaçları ayırdım.

Telefonum çalmaya başladığında masanın üzerindeki telefonumu alıp açtım. “Efendim anne?” Telefonu omzuma yaslayıp dosyaları toparlamaya başladım. “Tus için çalışmaya başlayacak mısın?” Doğru daha bir de tus vardı değil mi? “Başlayacağım anne. Bugünden itibaren başlayacağım.” Annemin güldüğünü duydum. Sınava çalışacağımı elbette biliyordu. Henüz uzmanlaşmak istediğim dala karar veremesem de uzmanlaşmak hayalimdi. “Çalış bakalım. Sana kitaplarını yollamıştım ama geldi mi diye sormak için aradım.” Kaşlarımı çattım. Ne zaman gönderdi acaba? Daha doğrusu nereye gönderdi acaba?

Kapı açıldı içeriye yine Emre girdi. Tek fark elinde bu sefer bir koli vardı. Masayı gösterip koymasını işaret ettim. Sessizce teşekkür ettim. Koliyi açtığımda kitaplarımı görmüştüm. Demek ki annem buraya gönderdi kitaplarımı. “Evet anne az önce geldi, teşekkür ederim.” Kolideki kitaplarımı tek tek çıkarırken telefonu omzumdan elime aldım. “Nasıl gidiyor evlilik?” Gülümsedim. “Evlendiğimi hala idrak edemiyorum anne ya. Yani her şey o kadar normal ki hatta aşırı sakin.”

“Ne olsun isterdin Defne hanım? Evlilik dediğin şey de böyledir zaten. Hayatına bir sakinlik çöker, düzene girer.” Haklı düğün telaşımız bitti biteli hayatımıza bir sakinlik çökmüştü. “Sonra bir de hamilelik gelir. Gerçi bende sıra biraz şaşmıştı ama olsun. İşte o zaman hayatınız biraz daha hareketlenir.” Hamilelik.. Yok şu anda hazır hissetmiyorum. “Yok anne ya hazır hissetmiyorum ben. Eminim o da şu anda bebek istemiyordur. Yani tabii ki onun adına konuşmam doğru olmaz ama ne bileyim. Düşüncesi bile beni geriyor.”

“Hee bebek de size soruyordu gelip gelmeyeceğini. Sen asıl korkunu söyle bana.” Kolideki kitapları incelerken durdum. Annemin beni bu kadar iyi tanımasından daha sinir bozucu bir şey yoktu. Ha dur var kardeşlerimin de beni iyi tanıması. Annem korkumu en iyi anlayan kişiydi. “Bebeğini koruyamayacağından korkuyorsun. Olur da anne olursan diye korkuyorsun.” Gözlerim doldu. Kesinlikle korkuyorum. Bebeğimi koruyamayacağımdan, sağlığından deli gibi korkuyorum. “Korkma bir gün eğer olur da anne olursan o bebeği canın pahasına koruyacaksın.” Sessizce sandalyemi çekip oturdum. Elim karnıma yerleşirken yutkundum. “Şu an önceliğin sınavın olsun Defne.”

“Merak etme anne.” Annem ameliyata gireceği için telefonu kapatmak zorunda kalmıştık. Koliyi kenara indirdim. Şimdi ders çalışma zamanı Defne hanım. Telefonumu masaya bırakıp dağılan saçlarımı tekrardan toparladım. Ayakkabılarımın bağcıklarını gevşetip çantamdan kalemimi çıkardım. Koliden başka bir kitap çıkarıp onu da açtım. Annem notlarımı da göndermişti. Bütün ders notlarımı attırmama sebebi belli olmuştu.

Ben bunca sene bu okulu nasıl tamamlamışım ya. Son iki saattir notlarımı okuyordum okumasına ama uykum da gelmeye başladı. Ellerimi saçlarıma geçirip geriye yaslandım. Kapı çaldığında başımı kaldırıp gelene baktım. “Emre?” Emre yaklaşıp elindeki kahve fincanını masaya bıraktı. “Kerem komutanım gönderdi.” Kerem ne ara görmüştü de uykumun geldiğini anlamıştı da kahve göndermişti anlamadım. “Sağ ol Emre.” Kahvemden bir yudum alıp sessizce notlarıma döndüm.

Saatler sabah dördü bulurken yavaşça oturduğum yerden kalkıp gerindim. “Nasıl gidiyor dersler?” Odaya giren kocama baktım. “Ne zaman gördün tusa çalıştığımı?” Gülümsedim. Elbruz yanıma gelip kitaplarıma bir göz attı. “Revirin önünden geçerken gördüm. Bölmek istemedim de.” Eline aldığı kitabı kaldırıp bana gösterdi. “Yavrum bu kitaplar nedir ya? Sen bunları nasıl çalıştın, nasıl öğrendin?” Güldüm. Omuz silkip onun elindeki kitabı aldım. “Eğer ben çalışmasaydım tanışamazdık biliyorsun değil mi?” O da biliyordu ki eğer ben doktor olmasaydım biz hiç tanışamazdık. İlk kez doktor olduğuma bu kadar mutlu hissettim. “Biliyorum kızım da bu da derler ya gavur öldüren gibi..” Onu onayladım. “Hah işte tam olarak onlar gibi.” Benzetmeleri gerçekten de mükemmel. Başımı çaresizce sallayıp kitabımı masaya bıraktım.

“İyi bir beyin cerrahı olmak istiyorsam sıkı bir çalışma yürütmem gerekiyor komutan.” Elbruz kaşlarını çatıp bana baktı. “Beyin cerrahisi mi istiyorsun?” Gözlerimi kaçırıp yukarıya doğru baktım. “Açıkçası bilmiyorum. Ama tercihlerim o yönde gibi duruyor.” Kalçamı masaya yasladım. Elbruz bana bakıp başını sağa sola salladı. “Bana kalırsa kesinlikle pediatri seçmelisin.” Pediatri.. Hiç düşünmedim. Aklımdan bile geçmedi aslında. Ona bakıp göğsüne işaret parmağımla birkaç kez vurdum. “Bak bunu hiç düşünmemiştim ama düşüneceğim.” Elbruz bana gülüp başını sanki ben iflah olmazmışım gibi salladı. Revire bir anda giren kişiye Elbruz’un yanından eğilip baktım. “Hamza?” Elbruz timinden birinin adını söylemem ile kaşlarını çatıp Hamza’ya döndü. Onu kenara itip Hamza’nın yanına ilerledim. “Noldu böyle?” Hamza’nın sedyeye oturmasına yardım ettim. Hamza bana bakıp kollarını uzattı. Kolları deli gibi titriyordu. “Yine mi fazla spor yaptın?” Kollarını kontrol edip hafif hafif ovuşturmaya başladım. Titremesi bu sefer normale göre fazlaydı. “Bu böyle olmayacak.”

İlaçların bulunduğu dolaba ilerleyip kas gevşeticilerin bulunduğu ilaçlara baktım. Birini alıp iğneyi hazırladım. “Hamza sen uzan kolunu da aç.” Şırıngayı kas gevşeticiyle doldurdum. İğneyle beraber Hamza’nın yanına ilerledim. Elbruz kollarını göğsünde kavuşturup dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Sessizce Hamza’nın kollarına baktım. Kas gevşeticiyi yapıp kollarını kontrol etmeye devam ettim. “Bak bu böyle olmayacak Hamza. Testlerini yapalım bu kas kasılmalarının bu kadar olması normal gelmedi bana.” Hamza itiraz etmeye başlayacağında Elbruz arkamdan ona nasıl baktıysa Hamza bütün laflarını yutmuştu. Gülümseyip ellerimi önlüğümün ceplerine yerleştirdim. “Bu gece burda kal. Gözetimim işe yarar belki.” Hamza başını mahcup bir şekilde kaldırıp bana baktı. “Oruç tutabilir miyim peki Defne yenge?”

“Sahurunu yap, yarın durumuna göre bakarız.” Elbruz gülüp koridora çıktı. “Cemil buraya üç tabldot getir.” O tekrar odaya girerken ben masadaki kitaplarımın başına geçtim. Elbruz bana bakarak hemen çaprazımdaki yatağa geçti. O beni böyle izlerken ders çalışmak zor geliyordu ne yalan söyleyeyim. Başımı kaldırıp ona baktığımda mavi gözleriyle karşılaşmak kalbime zarar veriyor. Elbruz gözlerini benden çekmeden derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. “Hamza biliyorsunuz göreve gideceğim. Yengeniz size emanet.” Hamza’nın konuşmasına izin vermedi. “Gerçi daha önce bana silah çekti. Dört teröristi vurdu. Daha birkaç saat önce bana bıçak da çekti.” Gözlerini benden ayırmıyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. O saydıkça benim yüzüme de aynı gülümseme yerleşmişti. “Komutanım bence siz bizi yengeye emanet edin. Fatih’in yüzüne de yumruk atmıştı komutanım onu eklemeyi unuttunuz.” Doğru, onu da yapmıştım.

Elimle yüzümü kapattığımda Elbruz benim halime güldü. Kendimi savunmak için anında Elbruz’la Hamza’ya baktım. “Birincisi hiçbiri boşuna değildi. Dört teröristi vurdum, çünkü beni kaçırdılar ve onlardan kaçıyordum.” Elimi Elbruz’a çevirdim. “Sana silah çektim. Çünkü senin orada olduğunu bilmiyordum ve seni onlardan biri sandım. Tetiğe basmadığıma şükret.” Hamza’ya döndüm. “Fatih yumruğu yedi. Çünkü o evlilik teklifi sırasında paniktim ve Fatih ben korkarken çevremdeydi.” Sandalyemde arkaya yaslanıp yüzüğüme baktım. “Doğal olarak da yumruğu yedi.” Elbruz’un kahkahasını duyduğumda bakışlarımı yüzüğümden çekip ona baktım. “Bıçak için bir açıklaman var mı doktor?”

“Yok. Onu sırtından inmeden önce gördüm ve canım biraz eğlence istedi.” Omuz silktim. Elbruz benim omuz silkmeme tekrardan kahkaha atmıştı. Hamza oturduğu yerden komutanına baktı. “Komutanım şiddet görüyorsanız neydi o hareket? Onu yapın.” Hamza’ya bakıp yüzümü memnuniyetsizce buruşturdum. “Hamza.” Bana baktı. “Yenge?” Dilimle dudaklarımı ıslattım. “Çok konuşuyorsun.” Uyarımı havada kaptı ve ağzına hayali fermuarını çekti. Göz devirip gülümsedim. Sessizce tekrardan notlarıma döndüm. “Yenge?” Başımı kaldırıp Hamza’ya baktım. “Tıp kaç yıl okunuyor?” Anlaşılan bugün bu saate kadar çalışmayla kalacağım. Kalemi kitabımın arasına koyup gülümsedim. “Altı yıl. Sonra da uzmanlaşma var.” Arkama yaslanıp gerindim. “Ağrın var mı?” Başını salladı.

Cemil üç tane tabldotla odaya girdiğinde Elbruz anında birini alıp benim önüme geldi. “Kaldır bakalım şu kitaplarını.” Gülümseyip kitaplarımı kenara kaldırdım. Elbruz tabldotu önüme yerleştirirken çayları da Cemil’in arkasından Mahmut getirmişti. “Teşekkürler Mahmut.” Sessizce önümdeki kahvaltıya baktım. Hamza da sessiz sessiz yemeğini yiyordu. Çayımdan bir yudum alıp kahvaltıma odaklandım. “Yarına güzel bir yemek hazırlarım ben. İstediğin bir şey var mı sen onu söyle?” Elbruz önündekini yerken bana bakıp başını salladı. Ne istersem onu yapabileceğimi söylüyordu. Sessizdi ama anlaşılıyordu. Derin bir nefes alıp yemeğimi bitirdim. “Suyun var mı Defne? Yoksa getireyim.” Köşedeki suluğumu kaldırıp ona gösterdim. Suyumdan birkaç yudum alıp kenara koydum. Uykum iyice bastırıyor. Gözlerim kapanırken başımı kolumun üstüne yaslayıp uyumaya odaklandım. Sonuçta biraz uyumaktan zarar gelmez değil mi?

Gözlerimi açtığımda elimle gözlerimi ovuşturdum. Perdeler kapalıydı, oda bu yüzden loş görünüyordu. Yatakta dönüp gerindim. Ben odamıza ne ara geldim ya? Sağımdan soluma döndüğümde sert bir şeye çarptım. Bu sert şeyi elbette biliyorum. Kocam Elbruz’un sert göğüs kasları. Ona bakıp gülümsedim. Komodindeki telefonumu alıp saate baktım. Telefonu bırakıp ayağa kalktım. Elbruz’un üstünü örtüp yanağından öptüm. Mutfağa geçtiğimde akşama ne yapacağım diye düşünmeye başladım. Cidden ne iğrenç bir şeymiş akşama ne yapacağım diye düşünmek. Telefonumdan Elif anneyi arayıp kulaklığımı taktım. “Anne selamın aleyküm.”

“Aleyküm selam Defne. Nasılsınız?” Kollarımı tezgâha yaslayıp eğildim. “İyiyiz anne. Anne yardımın lazım. Elbruz’a iftara ne yapayım karar veremedim.” Elif anne gülmüştü. Onun kahkaha sesi kulaklarıma doluyordu. “Annem o her şeyi yer. Sen illa onun istediği bir şey yapacağım diye kısıtlama kendini.” Elbruz her şeyi yerse o zaman biraz da keyfime göre takılabilirim. Sessizce dolabımı açıp patates ve havuç çıkardım. “Tamam o zaman bir mercimek çorbası yapayım. Salata bowl yapsam yeter herhalde.”

“Bowl ne kız?” Elif annemin arkasından Melek’in sesi geliyordu. “Salata kasesi diyor anne. Yenge sen istediğini yap, abim yer.” Gülümsedim. Salata malzemelerini çıkarıp tezgâha yerleştirdim. “Elbruz ne yapıyor?” Dolabın kapısını kapatıp çıkardığım malzemeleri yıkamaya başladım. “Dün bütün gece karargahtaydık. Uyumamıştı, şimdi uyuyor.” Çorbayı hazırlamadan önce Elbruz’un çıkardığı tavukları soslayıp kenara koydum. Kesme tahtasını çıkarıp yıkadıklarımı kenara koydum. “Tamam o zaman kızım sen işine odaklan. İftardan sonra konuşalım annem.” Marulları doğrarken annemi başımla onayladım. Sanki görüyor salak Defne. “Görüşmek üzere anne.” Telefonu kapattığında kulaklığımı çıkarmadan “Hey siri, playlistimi çal.” En sevdiğim playlist çalmaya başladığında gülümsedim.

Çorbayı hazırlayıp saate baktım. Dolaptan siyah takımlarımı çıkarıp sofrayı hazırlamaya başladım. “Ama sen korkaksın hiç bulaşma yaklaşmazsın gerçek aşklara.” Elimdeki tahta kaşığı dudaklarıma yaklaştırdım. “Demiş ki benden uzak olsun. Peki niye her gün ağlıyorsun.” Gözlerimi açtığımda kapıya yaslanmış beni izleyen Elbruz’la göz göze geldim. Elimdeki tahta kaşığı hızlıca arkama sakladım. Elbruz benim bu halime gülmeye başlamıştı. Sessizce mutfağa girip yanıma yaklaşmaya başladı. Üzerime eğilip arkama sakladığım tahta kaşığı elimden aldı. Kulağımdan kulaklıklarımı çıkardı. Gülüp sessizce çorbayı karıştırmaya başladı. “Söylesene bebeğim.” Duraksayıp ona baktım. “Hm?” Elbruz gülümseyip çorbayı karıştırmaya devam etti. “Şarkıya devam et.” Sürahiye soğuk su doldurup sofraya yerleştirdim. “Herkesi zalim kendini alim hissetmen bile normal. Çünkü dışarda senin gibiler için özel idman yapıyorlar.” Mideme giren ağrı ile duraksadım. “Deli huyundan ya da suyundan mıdır anlamadım bu işi.” Elbruz şarkıya eşlik ediyordu. Bana dönüp baktığında iki büklüm olduğumu fark etmişti.

“Defne?” Hızlıca koluma girdiğinde beni sıkıca tuttu. “Defne iyi misin?” Derin bir nefes alıp dikleştim. “İyiyim. Biraz ağrı girdi.” Karnıma bakıp bana döndü. “Ne oldu? Karnın mı ağrıyor?” Elbruz beni bir anda kucağına alıp sandalyeye oturttu. “Karnım değil, mideme bir ağrı girdi.” Önümde eğilip saçlarımı geriye itti. Sessizce karnımı ovuşturdu. Ağrı geçtiğinde tekrardan derin bir nefes aldım. “İyiyim, geçti.” Gözlerimin içine bakıp emin olmaya çalıştı. Onayladım. Ayağa kalkıp sofrayı hazırlamaya devam ettim. “Odadayken Altan aradı. Yemeğe davet etmiştim ama sen iyi değilsin.” Ona döndüm. “Saçmalama ya gelsin. Gerçi salata yapacağım gibiydi ama hemen yanına bir şeyler hazırlarım.” Göz devirdi. “Bulduğunu yesin serseri.”

Kapı çaldığında Elbruz kalkıp kapıyı açtı. “Hoş geldin Barut, geç hadi.” Mutfaktan çıkarken ellerimi silip Altan’a baktım. “Hoş geldin Altan.” Boynuna sarıldım. Altan nezaketen belime sarılırken gülümsedim. “Hoş bulduk yenge.” Mutfağı gösterip içeri geçmesini işaret ettim. “Kuzey komutan yok mu?”

“Onlar Mevlüt amcaya davetlilerdi.” Sofraya geçerken Altan sandalyesini çekip oturdu. Elbruz da onun yanına yerleşirken bende çorbaları servis etmeye başladım. “Yenge diyette misin? Sadece salata yiyeceğimizi bilmiyordum.” Altan’a mahcup bir şekilde gülümsedim. “Elbruz son dakika söyledi. Hazırlayayım bir şeyler dedim ama..” Altan güldü. “Hiç problem yok yenge.” Çorbanın üstüne hazırladığım yağı döküp tavayı mutfağa koydum. Sandalyeyi çekip oturdum. Ezan okunmaya başladığında ilk orucumuzu tamamlamıştık bile. Altan çorbasını bitirirken tavuklu salataları servis ettim. “Ben bu akşam gidiyorum.” Başımı kaldırıp Altan’a baktım. “Trabzon’da bir işim var. Onu hallettikten sonra gidiyorum.” Elbruz salatasından yerken Altan’la sohbet ediyordu. “Kurt, Defin’e dikkat et olur mu?” Elbruz güldü. Aralarındaki samimiyet ne olursa olsun değişmiyordu. “Göreve gidiyorsan Trabzon niye Altan?”

“Vedalaşmam gereken biri var.” Başını kaldırıp bana baktı. “Ve onunla sadece Trabzon da vedalaşabilirim.” Deyip göz kırptı. Vedalaşacağı kişinin kim olduğunu an itibariyle anladım. Gülümseyerek suyumdan bir yudum aldım. “Demek sadece Trabzon da vedalaşabilirsin.” Güldüm. “Kardeşimden bahsettiğini anlamadık sanki.” Kahkaha attım. Elbruz’a Altan’ı gösterip “Bari garibimi havaalanına bırak.” dedim. Beni onayladı. Çayı kontrol etmek için mutfağa geçtim. Bardakları hazırlayıp çayları doldurmaya başladım. “Elbruz siz sofrayı bana bırakın. Çayları getiriyorum.” Elbruz beni dinlemeden tabakları toplayıp mutfağa getirmişti. O tabakları bırakıp bardakları aldı. Beraber içeri geçtiğimizde yine yan yana oturduk. “Defin orda mı bekliyor seni?” Altan bardağından bir yudum alıp bana baktı. “Asi’den bahsediyoruz. Gelir mi bilmiyorum.” Güldüm. Normalde olsa gelmez derdim ama Altan’a karşı hisleri vardı. Altan ne kadar gergin de olsa o da Defin’in geleceğini biliyordu. Umarım bu işin sonunda sevgiliyiz falan diyerek dönerler.

🩺

Trabzon

“Abi.” Çantamı kavrayıp Aytaç’a baktım. “Hoş geldin.” Gülümseyip sarıldım. Aytaç ile birkaç yıldır görüşmüyorduk. “Hoş bulduk.” Aytaç benim elimdeki çantayı almaya çalıştığında onun almasına izin vermedim. Arabaya ilerlerken Aytaç’ın omzuna elimi atıp sıkıştırdım. “Nasıl gidiyor anlat bakalım?”

“Harika gidiyor. İstanbul’da bir şirkette yazılımcı olarak işe başladım. Hatta ilk maaşımı bile aldım biliyor musun?” Tabii ki biliyordum. Aytaç’la konuşamıyor olmam onun hakkında her şeyi öğrenmediğim anlamına gelmiyordu. İki sene önce mezuniyet törenine gittiğim kardeşim şimdi gayet lüks bir şirkette yazılımcı olarak işe başlamıştı. Arabaya geçtiğimizde ona bakıp elimi uzattım. “Hayır abi. Sen yol yorgunusun sana kullandırmam.” Güldüm. Arka koltuğa çantamı atıp ön tarafa geçtim. Kemerimi takarken Aytaç da arabayı çalıştırdı. “Rahatın yerinde mi abim?” Onayladı. “İhtiyacın olan bir şey var mı peki?”

“Sayende hiçbir şeyim eksik değil abi. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum.” Oturduğum yerde yayılıp yola baktım. “Ne demek aslanım. Abiler bugünler için vardır.” Önceliğimizin annemlerin mezarı olduğunu biliyorduk. Her geldiğimizde yaptığımız gibi.. “Sen niye izin aldın? Pek izin almazdın ondan soruyorum.” Saçlarımı düzeltip bacağımı salladım. “Göreve gideceğim ve ne zaman döneceğim belli değil.” Bana dönüp baktı. “Korktun mu lan abime bir şey olacak diye.” Güldüm. Buruk bir gülümsemeydi ve o da bunu biliyordu. Köye girip mezarlığa geldiğimizde arabayı park edip indik. Aytaç mezarlığa girer girmez anne, babamız için fatiha okumaya başladı. Kenardaki çeşmeden su doldurdum. Mezarlara ilerleyip Aytaç’ın kurumuş çiçekleri söküşünü izledim. “Anne biz geldik. Bak oğulların geldi.” Aytaç’ın sesinin titrediğini fark ettim. “Sana çok güzel çiçekler getirdim. Arabanın arkasında..” Şişeyi kenara bırakıp arabaya ilerledim. Aytaç bagajda birkaç çiçek getirmişti. Getirdiği çiçekleri alıp kardeşimin yanına döndüm.

“Ben iki gün önce bir işe başladım biliyor musun anne?” Çiçekleri bırakıp avcumuzla toprağa hafif bir yer açtım. “Büyük bir şirket ve iyi bir maaş alacağım anne, başardım yani.” Yerdeki kasadan aldığı çiçeği avcumla açtığım yere koydu ve toprağı sıkıştırmaya başladı. “Abime sizin huzurunuzda teşekkür etmek isterim. O olmasa ben yapamazdım. Büyüyemezdim, belki okuyamazdım.” Başını kaldırıp bana baktı. Gözleri dolu doluydu ve benim aksime gözlerini silmeye tenezzül etmedi. “Teşekkür ederim abi. Allah razı olsun.” Gülümsedim. Onun sırtını sıvazlayıp hafifçe omzunu sıktım. “Ben olmasam bile devletimiz var aslanım. Elbette seni büyütürlerdi. Ben bir şey yapmadım yani.” Beraber çiçekleri tek tek yerleştirmeye başladık.

“Anne abim hala Defin’e açılamadı biliyor musun?” Güldü. Kaşlarımı çatıp ona baktım ve kafasına vurdum. “Lan oğlum bundan sana ne? Niye dalga geçiyorsun annemin yanında?” Aytaç daha da gülmüştü. “Açıl artık şu kıza. Karta kaçtın, otuzuna girdin.” Omuz silktim. Yapamadığımı biliyordu. Asi’ye neden açılamadığımı, neyden korktuğumu gayet iyi biliyordu. Askerim, gecem gündüzüm belli değil. Ben, Deniz teyzemin yaşadığı hayatı ona yaşatmak istemiyorum. “Belki ölmeseydiniz abim Defin’le tanışamazdı. Ya da belki daha geç tanışırdı bilmiyorum.” Gülümsedim. Mezar taşına bakarken sessizce konuştum. “Sen anlat anneme. Sende var mı birileri?” Kardeşimdeki sessizlik hiç hayra alamet değildi. Başımı kaldırıp ona baktığımda onun gülümsediğini fark ettim. Demek ki birileri var. Göreve çıkmadan kızı araştırsam iyi olacak. “Anne çok güzel bir kız.. Böyle esmer uzun saçları var. Belki sizi bir gün onunla tanıştırırım kim bilir.”

“Vay be! Kardeşime bak sen. Açıldın mı yoksa?” Başını salladı. Açılmadığına göre daha vaktim var demektir. Sessizce çiçekleri düzelttim. İkimiz de ayaklandığımızda köşedeki bidonu alıp toprakları sulayıp mezar taşlarını yıkadık. Kardeşimin sırtını sıvazlarken o da bana sarılmıştı. Aytaç annemler öldüğünde daha küçüktü. O yüzden annemleri tam olarak hatırlamıyordu. Beraber mezarlıktan çıkarken Aytaç arabaya bindi. “İyisin değil mi aslanım?” Onayladı.

Eve geldiğimizde içeri girip koltukların üstündeki örtüleri kaldırdım. Ortalığın toz olduğunu göz önüne alırsak, temizlik yapmak zorundayız. Banyodan kovaları çıkarıp su doldurdum. “Aytaç üstünü değiştir ve bana yardıma gel.” Aytaç arabadaki poşetleri ve çantamı alarak eve girdi. O eşyaları odalarımıza çıkarırken üstünü değiştirip geldi. Süpürgeyi çalıştırıp evi süpürmeye başladım. “Akşam yemeğini ben yapacağım abi." Kaşlarımı çatıp ona baktım. “Ne yapacaksın lan? Sen yemek yapabiliyor musun ki?” Aytaç bıkkın bir bakış attı. “Abi ben büyüdüm biliyorsun değil mi? Yaklaşık on yıldır da tek yaşıyorum. Elbette yemek yapabiliyorum ve sana harika bir lüfer yapacağım.” Güldüm. Ortalığı temizlememiz anca akşamı bulmuştu.

Aytaç mutfakta yemeği hazırlarken ben bahçeyi toparlıyordum. Yemekten sonra bahçede çay kahve içerdik kesin. “Altan abi! Altan abi!” Bahçe kapısının önüne çıkıp yokuştan koşarak inen Halim’e baktım. “Ula noliy savaş mi çıktı?” Halim yokuştan kendini frenleyemedi. Tek kolumu kaldırıp koşarak gelen Halim’i yakaladım. Nefes nefese kalmıştı. “Uşağum noldi? Bağa bak dövdüler mi ula seni?” Halim gülümsemeye başladı. Eliyle yukarıyı gösterdi. “Ne oldi? Aytaç! Bi bardak su getir ula!” Halim elini kaldırdı. “Getirme, niyetliymiş.” Soluklanmasını bekleyip dizlerimin üstüne çöktüm. Halim nefesi düzene girdiğinde bana bakıp gülümsedi. “Yenge hanum geldi.” Kaşlarımı çattım. Yenge hanım kim lan? “Asiye yengeyi diyrım.” Duraksadım. Asiye.. gelmiş mi? Davetimi kabul etti demek.. Gülümsedim.

Çiçekçinin hazırladığı buketin resmine bakıp gülümsedim. “Evet abi bu çiçek olacak. Sen sana söylediğim adrese bu çiçekleri yolla. Sana nota yazacağın şeyi de mesaj olarak yolladım.” Karargâhta dolaşmaya devam ettim. Kimse duymadan şu çiçek işini halledeyim de bitsin. “Evet abi Asiye Defin Mutlu adına olacak.” Çan çiçekleri hazır, not hazır. Her şey mükemmel olacak da.. Ya o gelmezse..

Ayağa kalkıp Halim’in başını okşadım. “Yengenin adını duyduğun gibi yumuşadın Altan abi.” Başımı eğip Halim’e baktım. Sırıtan suratını gördüğümde kafasına hafifçe vurdum. “Kaybol ula zibidi seni.” Halim koşarak evine doğru gitmeye başladı. Ellerimi belime yerleştirip yokuştan yukarıya baktım. Asiye’nin olduğu yere.. “Abi? Nereye bakıyorsun sen?” Arkamdaki Aytaç’a dönmeden gülümsemeye devam ettim. “Aha gelmiş demek ki. Bu sırıtmayı biliyorum.” Aytaç’a döndüm. İçeriyi gösterdim. O ise anından benim emrimi anlayıp içeri girdi. “Yarın görüşeceğiz Asiye hanım. Umarım buraya geldiğin gibi oraya da gelirsin.” Eve girip kapıyı kapattım. Aytaç güzel bir sofra hazırlamıştı. Sofraya geçip ezanın okunmasını beklemeye başladık. Ezan okunurken duamı edip suyumdan birkaç yudum aldım. “Abi..” Salatamdan birkaç çatal alırken başımı kaldırıp ona baktım. “Asiye’ye ne yapacaksın?”

“Veda edeceğim. Malum, görevden sonumuz belli olmaz.” Aytaç’ın yüzü düştü. Onun bakışlarını gördüğümde ister istemez yutkundum. “Bakma şöyle oğlum. Ne zaman döneceğim ne olacağı belli değil. En iyisi bu konuyu direkt konuşmak olacak. Zaten daha önce de ona veda etmiştim. Yine edebilirim.” Defnelerin beklediği sonuç daha farklıydı. Onlar benim aksime, Asiye’nin bana kıyamayacağını düşünüyordu. “Yapamam Aytaç. Asiye’ye bunu yapamam. Ona tek bir şey olursa bu Karadeniz’i yakar yıkarım. Ömrümü onun yoluna adarım ama ona bu hayatı yaşatamam. Zarar görürse ne yaparım bilmiyorum.” Aytaç bana bakarken yutkundum. “O yüzden bizim için en iyisi bu. Hem ne demişler; Eğer iki insanın kaderi birlikte yazılmışsa yolları bir gün mutlaka kesişecektir. İster birbirlerini bulmak için dünyayı dolaşsınlar, ister birbirlerinden kaçmak için saklansınlar kaderde varsa mutlaka karşılaşırlar. Asiye benim kaderimse ben illa ki onunla karşılaşacağım."

“Karşılaşacaksın ama yine ondan kaçacaksın.” Sinirle ona baktım. Tamam haklı ama o da benim haklı olduğumun farkındaydı. “Aytaç.” Aytaç dudaklarına fermuar çekip yemeğine geri döndü. Başımı hafifçe sallayıp balığımı yemeye devam ettim. Yemeği yemek istemesem de Aytaç’ın fark etmemesi için yiyordum. “Ne ara bu kadar iyi yemek hazırlar oldun sen? Baya iyi olmuş.” Gülümsedim. Aytaç gülümseyip bana baktı. “Kızı da yemekle tavlayabilirsin. Bi dene istersen.” Güldüm. Yemekten sonra beraber sofrayı toparlayıp bulaşıkları yıkadık. “Abi yengeyi çaya mı çağırsak?” Kaşlarımı çatıp ona baktım. “Saçmalama Aytaç. Yarın görüşeceğim ben onunla. Şimdilik burada olduğunu bildiğimi bilmesin.”

Çayımı alıp kapının önüne çıktım. Başımı kaldırıp derin bir nefes aldım. O bilmese de onun burada olduğu zamanlar, Karadeniz evim gibi geliyordu. Şu an gibi.. “Hava ne kadar da güzel değil mi abi?” Onayladım. Çayımdan bir yudum alırken gökyüzündeki yıldızlara baktım. Onu görmek istediği yere her yere götürmek istiyorum. Gitmiş, görmüş olsa bile benimle gitmediği hiçbir yeri gitmiş saymıyorum. “Aytaç ben burada değilken her şey sana emanet biliyorsun değil mi?” Onayladı. Sessizce derin bir nefes aldım.

Koçari ile arazide dolanıyorum. Olur da görevden dönemezsem.. Düşünme Altan. Bu olasılığı şimdi düşünme. Şimdi ise onu buraya çağırdım. Tüm gece uykusuz kalıp düşündüm ama yine aynı sonuca varıyordum. Buraya, yanıma gelecekti. "Beni neden buraya çağırdın?" Ezbere bildiğim o sesi tekrar duymanın huzuru ile gözlerimi kapatıp eyeri çektim ve geriye döndüm. Gözlerimi açtığımda karşımdaydı. Saçları özenle salınmış, bir iki örgü ile önünden çekilmişti. Yüzünde çocukluğunda gördüğüm o gülümsemenin aksine ciddiyet vardı. "Konuşmak istedim."

"Altan konuşacak bir şeyimiz kaldığını sanmıyorum. Bak açık konuşacağım ben bir şey hissetmiyorum. Bir şeyler doğru gelmiyor bana. O yüzden bunu bugün burada bitirelim." Dudaklarım yukarı kıvrılırken Asi'nin duraksadığını gördüm. Benim böyle tepki vereceğimi düşünmemiş olmalı. Bilmediği şey yıllardır yapmadığım şeyi şu anda da yapmayacağım. O istemediği sürece onu hiçbir şeye zorlamayacağım. "Göreve gidiyorum." İlk kez gözleri gözlerime değmişti. Gördüğüm mavi gözlerdeki burukluk bana onun duyguları hakkında birçok ipucu vermişti. Onun konuşmasına gerek yok. O hep gözleri ile konuşurdu zaten. Tıpkı şu an yaptığı gibi..

"Yine vedalaşıyoruz demek." Dudaklarını birbirine bastırdı. Cümlelerini toparlamaya çalışıyordu. "Kuleli gibi." Gülümsedim. "Ben seninle hiç vedalaşmadım ki Asi. Sen her yere benimle geldin." Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Yine utanıp gözlerini kaçırdığında atımdan inip atımı bir ağaca bağladım. Asi'nin atını tutup elimi uzattığımda beni kırmayıp elimi tutarak atından indi. Onun atını da kendi atıma yakın bir şekilde bağladıktan sonra elimi uzatıp başımla her zamanki yerimizi gösterdim.

Beraber ağacın altına geçip oturduğumuzda ona bakıp gülümsedim. "Seni her yere benimle götürdüm derken ciddiydim." Ona bakarken cebimden taze bir çan çiçeği çıkardım. "Her yere benimle gelen tek parçan." Çiçeğe bakıp gözlerini bana çevirdi. "Bazen kuleliye gitmeseydim her şey ne kadar farklı olurdu acaba diye düşünüyorum. Belki Murat'tan önce davranabilirdim ama o dönem gözün Doruk denilen o itten başkasını görmüyordu." Asi sessizdi. Dolan gözlerinden akan yaşları silmeye çalışmıyordu. Yine yıllar önce olduğu gibi benim yanımda rahattı. "Gediz öldüğünde seni yanımda çok aradım. Burada olmanı ilk kez o gün çok istedim." Beklemediğim bu itiraf ile neye uğradığımı şaşırdım. Başımı ona çevirdiğimde elindeki çan çiçeğine bakıp ağladığını gördüm.

Kolumu onun omzuna atıp onu göğsüme çektim. İtiraz etmeden başını göğsüme yasladı. Onun saçlarını okşarken onun rahatlaması için beklemeye başladım. "Gelmeyi çok istedim ama gelemedim. Aytaç'a seni yalnız bırakmaması gerektiğini söyledim." Elini göğsüme yaslayıp başını kaldırdı. Onun bana dönen bakışlarına gülümseyip yanağını avcumun içine aldım. Gözyaşlarını tek parmağımla silerken onun gözlerini kapatışını izledim. Aytaç'ı benim dediğimi yapacağını biliyordum. Bana verdiği sözlerden hiç çıkmamıştı.

"Ne zaman döneceksin?" Bu soruyu beklemiyordum. Kendim bile bilmezken ona nasıl bir tarih verebilirim hiçbir fikrim yok. Yutkundum. Kafamın içindeki cümleleri toparlayıp ona baktım. Gözlerimin içine bakarken belirsiz demek nasıl koyuyor anlatamam. "Asi'm, güzeller güzeli sevduğum.." Asi ona sevduğum dememe itiraz edecekken parmağımı onun dudağının üstüne yerleştirip susmasını sağladım. "Belirsiz be yarim. O yüzden seni görmek istedim. Bırak da sana doyasıya sevduğum, yarim diyeyim. En azından bana bugünlük izin ver." Sessiz kaldı. Ne evet diyebildi ne de hayır diyebildi. Sadece mavi gözlerini bana dikmişti. "Olur da bir terslik olur, dönemem.. Haberi sana ve Aytaç'a gelecek Asiye'm. Hayatta kalan iki yarıma gelecek haberim." Bunu duyduğu gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Böyle olacağını tahmin edebiliyordum. Saçlarını okşayıp onu göğsüme yasladım. "Sshh ağlama bak böyle olmaz." Beni duyabilecek gibi değildi. O yüzden sakinleşmesini beklemeye başladım. O giderek sakinleşmeye başladığında hıçkırıkları yerini derin nefeslere bırakmıştı."Şimdi başını kaldır. Kuleli'ye gideceğimde olduğu gibi vedalaşalım." Cebimden çıkardığım yazmayı saçlarının arasına yerleştirirken dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım. Yazmasını bağlarken onu öpmeye başladım.

Asi’nin bana karşılık vermesi beklemediğim bir şeydi. Açıkçası beni şaşırtmıştı. Hafifçe çekilip yazmasını düzelttim. “Bunu senden alalı çok uzun zaman olmuştu. Şimdi sana geri veriyorum.” Yaklaşıp yanağından öptüm. “Vermek istemezdim ama görevimde seni tehlikeye atacak bir şeyi yanımda götüremem.” Sessizce saçlarının uçlarını parmağımda oynadım. Asi’ye sarılıp tekrardan başından öptüm. Boynumdaki askeri künyemi çıkarıp onun boynuna taktım. “Tıpkı bunun gibi..” Gözleri dolmuştu. Gizlemeye çalışıyordu ama gizleyemiyordu. “Ağlamak istiyorsan ağla.” Asi’nin gözlerini hafifçe sildim. “Görevden döndüğüm gibi senin yanına geleceğim Asi. Sana söz veriyorum, ilk seni göreceğim.” Gülümsedi. Biliyordu, ilk ona geleceğimi o da biliyordu.

“Biliyorum..” Gözleri benimle buluştu. Mutsuzdu ama gözlerinin içi de gülüyordu. “İlk bana geleceğini biliyorum. Hep bana geldin, yine bana geleceksin.”

🩺

İki buçuk hafta sonra

Salonun ışıkları masayı aydınlatırken oturduğum yerde gerinip saate baktım. Saat çoktan üçü bulmuştu. Dosyayı kapatıp ayaklandım. Defne yatak odasında uyuyordu. Bir iki gündür hastane nöbetlerinden yorgun geliyordu. Görevim için bugün valizimi hazırlayacağım. Sessizce yatak odasına ilerleyip kapıyı araladım. Defne yatakta mışıl mışıl uyuyordu. Yaklaşıp yatağın ucuna oturdum. Kahve saçlarını okşayıp gözlerinin önündeki kısmını kulağının arkasına ittim.

Dolaptan temiz kıyafetlerimi alıp banyoya geçtim. Ben duşa girip çıktığımda aynada kendime baktım. Sakallarımı kesmek istesem de kesemiyorum. Arkamdan bana sarılan kollara bakıp elini tuttum. Onun sırtımdaki dudaklarını hissedip gülümsedim. “Mis gibi olmuşsun.” Onu tutup önüme doğru çektim. Koltuk altlarından tutup onu lavaboya oturttum. “Niye uyandın ki Defne’m? Sana ben kahvaltı hazırlayacaktım.” Gülümsedi. Bacaklarının arasına yerleştim. Elleri yanaklarıma yerleşirken parmaklarıyla sakallarımı oynadı. “Açık konuşayım mı?” Onayladım. “Sakallı halin çok ayrı bir karizmatik.” Bana bakarken sakallarımı okşuyordu. “Sakalsız halini de sevsem, en sevdiğim halin sakallı halin kocacığım.” Öpüp çekildi. Onun saçlarını yüzünden çekip avcumun içine aldım. “Defne’m.. dinlenebildin mi peki?” Onayladı. Sessizce alnından öpüp onu indirdim. Kalçasına bir iki kez vurup “Sen doğru içeri geçiyorsun bende sana kahvaltı hazırlayayım.” Defne gülüp içeri ilerledi.

Üstümü giyinip mutfağa geçtiğimde tepsiyi çıkarıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Dolaptan yumurtayı çıkarıp omlet yapmak için hazırlık yapmaya başladım. Defne’nin en sevdiği şeylerden bir tabak hazırladım. Yumurtayı tabağa alırken tek elimle cevizleri kırıp tabağa yerleştirdim. Bir iki seferdir doğru düzgün kahvaltısını yapmıyordu. Sessizce tepsiyi alıp içeri ilerledim. Defne oturduğu yerde televizyon izliyordu. “Sabah sabah ne izliyorsun güzellik?” Tepsiyi Defne’nin hemen yanına yerleştirdim. Tabağına koyduğum salatalıktan bir tane alıp ağzına atarken kumandayla televizyonu gösterdi. “Sihirli annem varmış.” Yanına yerleşip kahvaltıyı yapmaya başladık. Ekmeğin üstüne çikolata sürüp onun ağzına uzattım. Defne hiç bakmadan ona uzattığım ekmeği alıp çiğnemeye başladı.

“Bak bak çileğin konuştuğu bölüm bu.” Televizyona bakıp gülümsedim. Janset de bu diziyi izlerdi. Defne tepsiye dönmeden sadece diziyi izliyordu. Defne’nin ağzına bir parça peynir uzattım. “Defne bak kahvaltı yapman gerekiyor. Hadi kahvaltıya odaklan.” Sadece çayını alıp diziye döndü. “Midem bulanıyor. Ayrıca ben sahurda yemek yemeyi pek sevmem ki.” Göz devirdim. Ben bu kızı burada nasıl bırakacağım? Yemekleri tam yemiyorken nasıl bırakacağım? “Defne bu böyle olmaz. Bana bak, ben seni böyle bırakamam. Göreve gittiğim zamanlarda seni nasıl bırakacağım? Yemek yemen gerekiyor seni böyle görmeyi sevmiyorum.” Defne duraksadı. Sessizce bakışları beni buldu. Haklı olduğumu biliyordu. Yutkunup tabağına uzandı ve yemeye başladı. “Ha şöyle. Afiyet olsun yavrum.”

“Ne zaman gideceksin?” Sessizce bana baktı. “Sahurdan sonra valiz yapacağım. Seni hastaneye bırakır giderim.” Duraksadı. Sessiz sessiz bana bakıyordu. “Sor hadi sor. Cevap veremesem de sen sormuş ol.” Yüzük biraz da olsa gülümsemişti. “Nereye gidiyorsun? Görev yerin belli mi yani?” Başımla onu onayladım. Nereye gideceğimi tabii ki ona söylemeyeceğim ama onun o bakışlarına da dayanamıyorum. “Sen, benim de bilmediğimi farz et olur mu?” Gülümsedi.

Yumurtasına dokunmamıştı. Yemesi için zorlamadan tepsiyi mutfağa götürdüm. Koca bir bardak su doldurup ona uzattım. “Bitir ve yat hadi.” Omuz silkti. Ben hazırlanırken onun uyumak istemeyeceğini biliyordum. Yatak odasına beraber geçtiğimizde yatağa oturdu. Dolabın üstünden valizimi indirip yatağın üstüne açtım. “Gideceğin yer soğuksa kazaklarını al.” Tişörtlerimi alıp valize yerleştirdim. Görev süresinin ne zaman sona ereceği belirsizdi. O yüzden bir iki de kazak aldım. Bütün valizi hazırladıktan sonra derin bir nefes alıp yatağa, Defne’nin yanına oturdum. Defne belime doğru sarılırken bende onu sarıp göğsüme çektim.

“Defne.. Sana bir şey vermek zorundayım. Yanımda götüremeyeceğimden dolayı ama..” Hafifçe geri çekilip boynumdan askeri künyemi çıkardım. Defne dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Askeri künyemi onun boynuna dikkatli bir şekilde taktım. Defne parmak uçlarıyla künyemi okşadı. “Ama ya sana kan grubun lazım olursa? Burada o yazıyor Elbruz.” Gülümseyip künyemi onun tişörtünün içine yerleştirdim. “Merak etme, milli istihbarat benim arkamda olacak. Sakın beni düşünme olur mu?”

Defne sessizce gözlerini kapattı. Saçlarını okşayıp gülümsedim. Güzeller güzeli karım.. Kapattığı gözleriyle kusursuz görünüyordu. “Hadi biraz uyuyalım. Uykun gelmiş gibi..” Valizimi kenara koyup Defne’nin yatağa geçmesini izledim. Bende yatağa geçerken Defne’yi göğsüme çektiğimde gülümseyerek saçlarını geriye atarak göğsüme yerleşti. Başının üstünden öptüğümde Defne’den minik bir kıkırdama geldi. “Gitmesen diye nazlanabilsem keşke.” Güldüm. “Gideceğim ve geleceğim. Nasıl geçecek anlamayacaksın bile Defne. Bu sürede evde tek kalma istersen babanla kal.”

Omuzunu silkti. Küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzdü. Hatta gibisi fazla. Direkt beş yaşında bir çocuk gibi mızırdanıyordu. Ne yalan söyleyeyim hamilelik dönemini çok merak ediyorum. Çocuk gibi mızırdanır sızlanmasını görmek daha şimdiden beni heyecanlandırıyor. Yaşayamadığımız bütün mutlulukları onunla yaşamak istiyorum. Defne uyumaya başladığında onun daha da rahatlaması için sırtını sıvazlamaya başladım. Kolumu başımın altına tavana baktım. Defne’nin kucağımda uyuduğu her an huzurlu hissediyorum ama bu sefer çok daha huzurlu hissediyorum. Bu başka bir his. Ama neden bilmiyorum.

Saatler sonra Defne mızırdanarak uyuduğu göğsümde dönüp uyandı. Yavaşça başını göğsümden kaldırıp gözlerini ovuşturarak bana baktı. “Günaydın güzelim.” Mızırdanarak saçlarını yüzünden geriye itip tekrardan başını göğsüme yasladı. Onun haline gülmeden edemedim. “Kalkmamız gerekiyor doktor hanım.” Omuz silkti. “Kalkmayalım. Kalkarsak gideceksin.” Onun sırtını sıvazlayıp saçlarını okşadım. Gitmemi istemediğini biliyorum ama o da gitmek zorunda olduğunu biliyordu. “Defne..” Sessizce bekledi. Ne diyeceğimi biliyordu. Devam etmeme fırsat vermeden kalktı. “Önce seni geçireceğim. Sonra ben hastaneye geçerim.” Gülümsedim. Sırf onun içinin rahatlaması için buna izin vereceğim. Başka türlü Defne’nin tribi ve çenesini çekilmez olabilirdi. Defne yataktan kalkıp giyinmeye başladığında yattığım yerde onu izlemeye başladım. Rahat bir şeyler giyip saçlarını topladı. “Hadi hazırlansana.” Kalkıp hazırlanmaya başladım. Siyah tişörtümü giyip ceketimi aldım.

Evden çıkarken valizimi tutup kapının önüne çıkardım. Defne ayakkabılarını giyerken bende kapıyı kapatıp kilitledim. Onun elini tutup sıkıca kavrarken diğer elimle de valizimi aldım. Asansöre bindiğimizde Defne aynada kendine bakıyordu. Karargaha geldiğimizde Kuzey babanın odasına girdik. “Günaydın baba.” Defne babasına sarılırken bende arkalarında durup onları izledim. “Günaydın kızım. Hallettiniz mi her şeyi?” Defne’nin yüzü düşüktü. Babasına mızırdanacağına eminim. Birazdan dudaklarını büzüp babasının göğsüne sokulacak ve ‘Baba nolur gitmesin.’ Diyecek. Bütün gece beni ikna etmeye çalıştı ama beceremedi. Şimdi ise babasını bulduğu gibi babasına kendini acındıracaktı.

“Baba ne olur gitmese? Gitmek zorunda mı yani?” Kuzey baba da bunu bekliyor olacaktı ki gülmeye başlamıştı. Defne’nin omzunu okşarken elini cebine yerleştirip Defne’yi sarmaya devam ediyordu. “Zorunlu olmasa kocanı senden ayırmam Defne hanım. Ayrıca ne bu halin senin.” Kuzey baba bana döndü. “Sen benim kızıma iyi bakmıyor musun lan hayta?” Kaşlarımı kaldırıp itiraz ettim. “Baba ben elimden geldiğince iyi bakıyorum da senin kızın yemek yemiyor ki. Zorla yediriyorum.” Defne’yle göz göze geldim. “Bakma bana öyle. Babana yalan söyleyecek halim yok.” Defne sessizce yutkundu. Haklı olduğumu biliyordu. O yüzden de sesini çıkaramadı. “Siz vedalaşın. Kerem’in uçağı bir saat sonra ve ben onu havaalanına götüreceğim.”

“Baba bende geleyim.” Defne büyük bir umutla babasına dönse de Kuzey baba kesin bir bakışla reddetmişti. Defne mutsuz bir şekilde boynuma sarıldığında gülümseyip belini sardım. Kulağına yaklaşıp “Hiç merak etme. Göz açıp kapayıncaya kadar geleceğim.” Diye fısıldadım. Amacım onu biraz da olsa rahatlatmaktı. Her ne kadar başarılı olamayacağımı bilsem de onu böyle bırakmak içime sinmiyor.

“Tek parça dönmezsen alayı birbirine katarım.” Yapardı. Kesinlikle ortalığı birbirine katardı. Üstelik özel bir çaba harcamasına gerek bile yoktu. Dudaklarımı yanağına bastırıp çekildim. “Dikkatli ol yalvarırım..” Defne’ye bana ulaşamayacağını söylemedim. Yoksa beni kesin göndermezdi. Bu bilgiyi ona şimdi üstü kapalı bir şekilde vermem gerekiyordu. “Benden haber alamazsan panikleme olur mı? Ortalığı da birbirine katma. İlla ki sana bir haber verirler.” Kaşları çatıldı. Demek istediğimi daha yeni kavrıyordu. “Ne demek ulaşamazsan?”

“Ee Defne her aradığında açmayacak tabi gizli görev kızım. Ondan haberleri ben sana ileteceğim.” Defne babasına dönüp baktı. “Siz ciddi misiniz? Ne demek ulaşamayacağım?” Kuzey baba derin bir nefes alıp kızına baktı. “Defne uzatma alışırsın. Hadi sarıl tekrar bak gidecek birazdan.” Bu öğrendiği yeni bilgi karşısında sinirlendiğini anlamak zor değildi. Boynuma sarılıp sıkmaya başladı. “Bu eksik bilginin intikamını sen döndüğünde çok pis alacağım komutan.”

“Gidebilecek kadar yaşarsam, döndüğümde alırsın intikamını doktor. Nefesimi kesiyorsun.” Boğazımı biraz gevşettiğinde gülümseyip belini daha sıkı sardım.

Göreve gitmek ilk kez bu kadar zor geliyordu. Önceden de tek gittiğim görevler oluyordu ama ilk kez timim dışında birini daha bu alayda arkamda bırakıyorum. Kim bilir belki de geri döndüğümde bir sürü değişiklik olur. Önceliğim görev olmalı.

“Kış askeri operasyonu başladı. Avında sana başarılar Beyaz Kurt.”

Bölüm sonu.

Finale yaklaştıkça beni bir heyecan sardı. Nasıl bir final yazacağım hakkında hala en ufak bir fikrim yok. Gidişata göre bakacağız artık.

Bölüm hakkındaki görüşleriniz, önerileriniz ve fikirleriniz oldukça önemli. Belirtirseniz sevinirim.

Haftaya Cuma görüşürüz. İyi okumalar.

İnstagram: elbruz_blackpearlN

Tiktok: elbruz.blackpearln

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.07.2025 21:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...