
Nev~Mühürlü Kaderim
Timur'dan
Sıkkınlıkla nefesimi verdim. Şu ana kadar Resül beni arayıp Sena'nın stüdyoya gittiğini söylemesi lazımdı.
Önce aracın Gps sistemine baktım resim stüdyosuna gitmiyordu şehir merkezinin dışına doğru yol alıyordu. Resül bana haber vermeden Sena'yı hiç bir yere götürmezdi. Telefonunu aradım kapalıydı.
Ofisten bir hışımla çıkarkın telefonla Selçuk'u aradım. Daha ilk çalışta açtı zaten bekleyecek vaktim yoktu belliki bu sefer de Sena'nın peşine düşmüşlerdi. "Selçuk! Hemen Resül'ün üstündeki takip cihazına bağlanıyosun ardındanda beni ara. Elini çabuk tut!" Sena'nın tek bir teline zarar gelirse, yapacağım şeylerden ben sorumlu olmazdım ,zaten az kalmıştı maskelerinin düşmesine. Birde elime sağ bir adamlarını geçirip konuşturursam kuş olup uçsalar kaçamazlar benden.
"Tamam. Sakin ol hallediyorum." diyen Selçuğun suratına telefonu kapattım.
♧♧♧
Ormanın ortasında bir depo aramak her ne kadar zor olsada ileride ağaçların seyrekleşmesiyle yapı karşımıza çıktı etrafında eli silahlı yaklaşık 12-15 koruma vardı. İşaretimle önce silahına susturucu yerleştiren adamlarıma, ikinci emri de vermemle sessiz sedasız yere düşen leşlere üstün körü bakınmakla yetindim. Adımlarım deponun girişine kaydı. İçeride biri konuşuyordu.
Umarım ben onun hayatını siktikten sonrada konuşmaya devam edebilirdi.
Kapıyı tekmeleyerek açtım, içeri girerken karşımdaki herifin yarım bıraktığı cümleyi ben tamamladım.
"Tam şu an buradayım!" Herifin üzerine atlayıp yüzünü yumruklamaya başladığım da üzerindeki şaşkınlığı anca atabilmişti beceriksizce bana karşılık vermeye çalışıyordu yere yatırıp yüzünü yumruklarken patronlarının adını sorup duruyordum konuşturmaya çalışıyordum. Ama her cevap vermeyişinde iyice zıvanadan çıkıyordum. Birden kulağımı sağır edicek bir ses duydum biri çığlık atıyodu ,kafamı sesin geldiği yöne çevirince bir çift orman yeşili göz gördüm. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.
Gözümün önünde eskidelerden bir sahne belirdi.
7 Ekim 2010
Uraz'la sebebini bile hatırlamadığım bir kavganın içindeydik. Her an birbirimizin suratına bir yumruk patlata bilirdik.
Sena'yı parka getirmiştik ve biz birbirimizi yerken zaman mekan algımızı yitiriyorduk.
Benim beklediğim o yumruk tam suratıma çarpacakken kulak zarımı delip geçen tiz bir ses duymamızla ikimizde birbirimizi bırakmış kulaklarımızı kapatmaya çalışıyorduk.
Ses sonunda kesilmişti ama kulağım hala uğulduyordu. Acaba bir kulak-burun-boğazcıya gitme vaktim geldimi sonunda.
"Sena! Ne diue çığırıyorsun kulağımın dibinde sağır ettin adamı!" Uraz'ın söylenmeleri Sena'yı pekte etkilemiş gibi durmuyordu ki "Çen de Timur'a el kaydırmaşaydın!" diye bir cevap verdi.
Etrafta Sena'nın çığlığından mütevellit kuş kalmamış park meydanı boşalmıştı. Tabii camdan sarkıp olaya tam hakimiyet kuran teyzelerimiz hariç.
"Sana ne Timur Bey'den acaba cimcime hanım! İster el kaldırırım istersemde ayak." ve Uraz'ın abilik genleri yine tutmaya başlamıştı.
"Timur benim. Çen ona vuramajşın bir kerem!" valla elimde bir çekirdek eksikti şu teyzelerden biri olmam için.
"Bir kerem de vururum, iki kerem de istediğim kadar vururum cimcime hanım. Ayrıca bir daha bu dalkavuğu sahiplendiğini görürsem seni pek sevdiğin komşumuz Ayça ile aynı odaya kilitler ,üzerinde her türlü kız oyunu ve pembe kıyafet denemesine izin veririm. Bir hafta da başında pembe kurdeleli tokayla gezersin ona göre!" Olaya dahil olma sıramın Sena'nın bana attığı yavru kedi bakışlardan anlamıştım.
İki adım da yanına ulaşıp Sena'yı kucağıma aldım.
"Öncelikle, anladık abisin ama tatlım'ı benden kıskanıp ayıramazsın Uraz bey.
İkinci olarak Sena'nın yanında bana hakaret etmezsen sevinim.
Ve son olarak tatlım'ı o süslü cadının kollarına atmana müsade etmem."
Sena koğala gibi boynuma kollarını, belime bacaklarını sarmış tutunuyordu.
Sözlerim biter bitmez yanağıma sulu ve kocaman bir öpücük bırakarak günümü güzelleştirmiş ardından da "Yaşa Timur'um benimmm!" diye şakımıştı.
"Bittimi?" Gözü seğirmeye başlayan Uraz'a bakıp sırıttığımda olumlu şekilde kafa salladım.
"Şimdi Sena'yı kucağından indir!" Kükremesiyle Sena'nın, vücudumu saran küçük bedeni daha da sıkılaşmıştı.
"Yok daha tur atıcaz biz." deyip Sena'nın şen kahkahaları eşliğinde, parkı arkamız da koşan bir adet sinir küpü Uraz ile bir kaç kere turlamıştık.*
Karşımda elleri ayakları bağlı gözlerini gözlerime sabitlemiş duruyordu. O gözleri nerede olsa tanırdım. En son 14 yıl önce görmeme rağmen. Gözlerinde olan gözlerim telaşla üzerinde gezinmeye başladı. Eğer bir şey yaptılarsa dışarıdaki leşleri bile içi kurşun dolu fıçıya çevirmekten üşenmezdim.
Neyseki birşey bulamayan gözlerim tekrar yeşillerine tırmandı.
"Canını mı alıyorlar? O nasıl ses Sena?!" Sena... İsmini en son ne zaman ağzıma almıştım . Bence daha sık anmalıyım adını. Kulağa tıpkı sakinleştirici bir melodi gibi geldiğini unutmuşum.
Sena kaşlarını hafif çatarak "Benim değil ama biraz daha devam edersen adamcağızın canını alıcaksın!" Bana o güzel sesini yükseltmişti. Ve bu benim hiçte hoşuma gitmemişti. Zaten öldüreceğim birini elimden kimse kurtaramazdı. Ayrıca adamcağız diye acıdığı herifin abisinin katili için çalıştığının umarım ki farkındadır.
"Öldürücem! Ama konuşturduktan sonra!" adamın üstünden kalkıp Sena'nın çığlığıyla kapıya dikilen Mert'le ,Selim'e işaret ettim.
"Götürün. Ben gelene kadar da misafirimize hizlette kusur etmeyin!"
Bir sıkımlık canıyla yerde debelenen herifin alaycı gülüşü doldurdu odayı "Ben size hiç zahmet vermeyeyim."
İçimdeki öldürme hissi hala dururken ,bu kadar kontrollü davranmamaın tek sebebi odada ki Sena'nın varlığıydı ve bu adam benim yangınımı körüklemeye devam ediyordu!
Mert'le Selim hızla yerden yaka paça kaldırdıkları adamı çıkışa götürünce Sena ile onu korkutmadan iletişim kura bilmek için içimden kendime telkinler veriyordum. Ama aklıma gelen şeyle dişlerimi sıktım. "adamcağızmış!" Az önceki piçe acımıştı cidden.
Yönümü ona doğru döndürüp yürümeye başladığım da yüzüme ürkek gözlerle bakan yeşilleri gördüm ilk. Eskiden bana hiç böyle bakmışlığı olmamıştı.
Sena ,bana hep hayran gözlerle bakıp peltek ağızıyla etrafım da 'Senin boyun çook ujun beni kujağına alıp dondurşene Timur... Buyüdüyümde benimlen evlenceksin dimi Timur... Beni şeviyomuşun Timur...' diye öter bana çocuk aklıyla aşık olduğunu söyleyip dururdu.
Nedense Uraz, Sena'nın bu hallerini fazla ciddiye alıp beni Sena'ya yaklaşmamam konusun da uyarılara başlamıştı. Bana komik ve tatlı gelirken Uraz abiliğini konuşturup 7 yaşın da ki bir çocuktan beni kıskanıp 12 yıl boyunca hiç görüşmememizi sağlamıştı.
Ben de iki yıl önce Rusya ya gideceği için Sena'yı bana emanet ederken bile ona 18 yaşım da verdiğim sözü kutmuş ve iki yıl boyunca ona hiç görünmeden korumasını sağlamıştım. Resül en yakınım da ki adamımdı ve Sena'yı ancak ona emanet edebilirdim. Tıpkı Uraz'ın da sadece bana edebileceği gibi.
Sena'nın benden korkmuş olabilme ihtimali bile canımı sıkmaya yetmişti. Benim tatlım benden hiç korkmazdı ki.
Onu yeşillerinden kaçmak için çevirdiğim gözlerim yanın da yere devrilmiş bir sandalyeye bağlı olan Rüstem'e değdi.
Çaresizce kıvrılması canımı sıkmıştı. Onun Sena'yı koruması gerekirken kendini düşürdüğü durum içler acısıydı. Bu durumu sonra konuşmak üzere ilk Resül'e yaklaşıp sandalyesini doğrulttum, elini çözüp geri kalanını ona bıraktım.
Ve Sena'nın yanına ilerlerken bu izbe depodaki küf kokusuna rağman teninden yayılan o tanıdık hafif şekerli kokuyu solumaya başladım. Önünde dizimi kırıp oturunca her tarafımı sarmalayan varlığını ve yüzümü arşınlayan gözlerini hissetmemeye çalışıyordum çünkü göğüs kafesimde aptal bir organ ses çıkararak hızını artırmaya başlamıştı.
Üzerim de ki etkisini ,o küçük kız çocuğunun bu kadar büyümesine olan şaşkınlığıma yormak istedim. Sanki 14 sene hiç büyümemiş olmasını bekliyordum. Ya da hala bana hayran gözlerle bakıp ,çocukça aşk sözcükleri kurmasını ,bana beni nasıl sevdiğini söylemesini.
Bana eskisi gibi olmasını istiyodum.
Ama hayır bu yanlıştı! Uraz bana kardeşini korumam için emanet etmişti ve ben iki senedir yaptığım şeyi son nefesime kadar aynı şekilde yapmaya devam edicektim.
Uzağında olacaktım ve koruyacaktım.
Peki ama merak ettiğim tek bir şey var. Acaba Sena beni tanıdımı? Hatırlıyor mu? Gizlerime bakınca yaptığı yaramazlıkları yine eskisi gibi hiç gizlemeden anlatacak kadar savunmasız kalıyor mu?
Tamam belki bir değil ,birkaç tane sorum var ama cevaplarını kesinlikle merak ettiğim sorular.
"Ellerimi çözmen yeterliydi. Gerisini ben hallederdim." diye şakıyan sesle kafamı kaldırıp ormanı andıran gözlerine baktım. Sesi az önce de bu kadar melodik miydi? Ben mi farketmemiştim damarlarımda kol gezinen öfke yüzünden.
Hiç bir şey söylemeden ayaklarını çözmeye devam ettim.
Sonra aynı melodik sesi tekrar duydum "İyileştin mi bari? Gerçi gayet formunda görünüyordun ama."
Bahsittiği şeyi anlamıştım. Beni o gün Sena hastaneye yetiştirmişti ve eğer o olmasadı büyük ihtimalle kan kaybından ölürdüm.
Yerde hissizce yatarken yaşadığı panik aklıma gelince gülümsedim. Eskiden elimi kapıya çarpsam ağlardı. Ve bu beni her zaman gülümsetirdi. Hatta Sena'yı benim için endişelenirken görmek için tekrar bıçaklana bilirdim.
Sadece Uraz ve Sena endişelenirdi benim başıma gelicek en ufak olayda.
Aile kavramım bu iki insanı kapsıyordu.
Yaklaşık bir yıl buçuk yıldır da Resül üstlenmişti onların görevini.
Etrafımda sırtımı dayayıp çatışmaya girebileceğim kadar güvendiğim tek kişi o. Ve bana olan bağlılığını bir nedene bağlayamadığım gibi samiyetinden de şüphe edemiyorum.
Çöktüğüm yerden kalkıp senanın arkasına geçtim. Ellerini çözmeye başladığımda "Doğru ya. Sana bir teşekkür borçluyum sanırım. Hayatımı kurtarmışsın."
"Bence az önce ödeştik."
Ellerini ipten kurtarınca bileklerindeki ize gözüm takıldı. Hafif kan oturmuştu ve eminimki şuan acıyordur. O piç kesinlikle elimden sağ kurtulamayacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |