11. Bölüm

10. Kalple Kurulan Bağlar

Destina Avcı
destinaavci

Kalenin yüksek surlarına diktiğim kızıl gözlerim dalgın ve yorgundu. Gece çökmüş, yıldızlar mütevazi ışıklarıyla gökteki yerlerini almıştı. Kaledeki kuleleri birbirine bağlayan geçitlerden birinde durmuş manzarayı seyrediyorum. Rüzgar saçlarımı usulca okşuyor ve sakinleşmeme yardımcı oluyordu. İçimdeki fırtına diner miydi bilmiyordum ama öylece durmak iyi gelmişti.

 

Çok fazla şey olmuştu. Tanrım... Babamın ölümü bir domino taşı gibi başlatmıştı yıkımı adeta. Üstelik içimdeki rahatsız edici bir ses bunun daha başlangıç olduğunu söylüyordu. Kaderin dişlileri benim için dönmeye başlamıştı ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Üstelik işler iyice çığrından çıkıyordu. Bir saldırıya uğramıştım ve kraliçenin de nefretini kazanmıştım. Sakin hayatım ufuktan el sallayarak uzaklaşıyordu sanki benden. Hayatımızın fazla tekdüze olduğunu söylediğim babam bilmiş bir şekilde gözlerime bakar ve başını iki yana sallardı.

 

"Merak etme, öyle günler gelir ki bu sakinliği mumla ararsın."

 

Daha şimdiden özlemiştim eski hayatımı. Ne işim vardı benim bu kalede kralın hizmetinde? Sanki biri ruhumu kafese kapatmış gibi hissediyordum. Bir amaç uğruna çıktığım yolda bambaşka yollara sapmış ve kaybolmuştum. Merd her şeyin babamın istediği şekilde ilerlediğini söylese de oldukça rahatsızdım bu durumdan.

 

Tam da bu yüzden harekete geçmiş ve adım sesleri bana yaklaşan adama bir not bırakarak burada buluşmayı teklif etmiştim. Babam kaderi bilebilirdi fakat ben onun katiline hesap sormadan kendi kaderimi yaşamaya devam edemezdim. Bu saatte kimsenin buralarda olmayacağını öğrendiğim için rahattım.

 

Marcus, sakin adımlarla yanıma gelip bana hiç bakmadan manzarayı izlemeye başladı. Onun da bir şeyler bildiği ortadaydı çünkü benimle burada buluşmasını söylediğim bir not sonrasında sanki bunu bekliyormuş gibi sakin bir şekilde yanımda durması normal değildi.

 

"Geldiğiniz için teşekkür ederim," dedim derin bir nefes alarak. Artık onun babamın katili olduğuna o kadar da emin değildim ve yanında daha sakin hissediyordum. "Sizinle konuşmam gereken çok önemli bir mesele var."

 

Marcus'un keskin bakışları bana döndüğünde yutkunmak zorunda kaldım. Ona nasıl soracağımı defalarca tekrar etmiştim ancak tam karşımdayken her şeyi unutmaya başladığımı hissediyordum. Ben bir şeyler söylemek için acele etmeyince uzun bir nefesi koyverdi.

 

"Hektor öldü, değil mi?"

 

Tanrım, neden beni gören herkes bu cümleyi kuruyordu? Artık bunu duyduğumda şaşırmıyordum bile.

 

"Evet," dedim sanki normal bir konuymuş gibi. "Ve sizin öldürdüğünüze dair derin şüphelerim vardı."

 

Gülümsemişti. "Vardı dedin, demek ki şüphelerin yok oldu."

 

Başımı belli belirsiz iki yana sallarken haklı olduğunu ikimiz de farkındaydık. Bilinmezlikler yerine cevaplar istediğim için doğrudan konuşmaya başladım. "Kim olduğumu biliyorsunuz, muhtemelen beni ilk gördüğünüz andan beri de biliyordunuz. Şehre ayak bastığımdan beri o kadar çok şey oluyor ki artık buna şaşırmıyorum bile. Sadece cevaplara ihtiyacım var, ne olur beni yormayın ve bildiklerinizi bana anlatın."

 

Marcus bana şefkatle baktığında bu bakışa anlam veremeyerek gözlerimi kaçırdım. "Bugünün geleceğini biliyordum, günlerdir seninle konuşmak istiyorum ama acele etmemem gerektiğini de farkındaydım." dediğinde merakla ona döndüm. O da mı benimle konuşmak istemişti? Devam etmesi için bir baş hareketi yaptım. "Zedia, Hektor benim ağabeyimdi."

 

Elim istemsizce kalbimi yokladı. Artık şaşırmadığımı söylemiştim ancak bu o kadar beklemediğim bir şeydi ki şaşkınlıktan kalp krizi geçirecektim. Bir Kader Bilen ve Kader Muhafızı kardeşti yani, öyle mi? Babam ve Marcus kardeşti.

 

"Yok artık!" diyerek elimi saçlarımdan geçirip volta atmaya başladım. "Dalga mı geçiyorsunuz benimle? Bu şehir aklımı sınıyor resmen. Babam neden bunca şeyi sakladı benden? Üstelik bana sizin geçmişte anneme aşık olup babamın düşmanı olduğunuzu söyledi. Yalan mıydı yani bu da?"

 

Marcus "Yalan sayılmaz." dediğinde alayla gülerek "En azından doğru söylediği bir şeyler varmış." dedim. Bir ölüye hesap soramazdım ancak şu an babama hesap sormayı deli gibi istiyordum. Marcus yanıma gelip omzumu sıvazladığında kendimi toplayıp bir an önce anlatacaklarını dinlemem gerektiğini farkındaydım. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum ve birkaç saniye bekleyip geri açtıktan sonra "Dinliyorum." dedim.

 

"Hektor bir Kader Bilen olarak doğduğunda yaşayacağı her şeyi biliyordu. Benim doğumumu, senin doğumunu ve daha fazlasını. Aramızda sekiz yaş vardı. Beni eğitti, Kader Muhafızı olmam için elinden gelen her şeyi yaptı ve başardı. 18 yaşıma geldiğimde Kader Muhafızı olmayı başaran sayılı kişilerden biri olmuştum ancak ciddi bir sorun vardı. Bir kızla tanışmıştım, güzel ve akıllıydı. Gizli gizli buluşuyor ve iyi vakit geçiriyorduk.

 

Sonra kız hamile kaldı.

 

Kader Muhafızlarının evlenmesi ve çocuk sahibi olması yasaktır. Bunu herkes bilir, ben de biliyordum fakat genç ve cahildim işte. Ağabeyimden yardım istedim hemen, her zaman beni kollayacağını biliyordum. Bana bunun başıma geleceğini bildiği söyledi, ona çok kızdım çünkü her şeyi bilip hiçbir şey yapmaması saçma geliyordu. Muhafızlığım tehlikedeydi ve ortada hamile bir genç kız vardı.

 

Bana iki seçenek sundu ama şu an bile eminimki hangisini seçeceğimi zaten biliyordu. Ya muhafızlığı bırakıp o kızla evlenecektim ve ömrümü sıradan biri olarak geçirecektim ya da muhafızlığa devam edip kızın onunla evlenmesine göz yumacaktım. Çok çaresizdim, erkekler baba olduklarını ancak çocuk doğunca anlarmış diyorlar ya tam da öyleydim işte. Genceciktim, bir çocuğum olacağı gerçeği paniklememe neden olmuştu ve o duyguyu hissedemiyordum.

 

İkinci seçeneği seçtim. Kız delirdi, ağladı, beni yumrukladı ama kararımdan dönmedim. Hektor onu alıp giderken dur demek bile gelmedi içimden. Aradan geçen zamanda önce bebeğin doğduğu haberini aldım, gidip görmek istesem de yapmadım, kısa zaman sonra da kızın öldüğü haberi geldi. İşte o zaman gidip bebeğime sahip çıkmak istedim ancak Hektor bebekle birlikte ortadan kaybolmuştu.

 

Bir süre aradım ancak sanki yok olmuş gibiydiler. Üç yıl sonra bir sahil kasabasında olduğu haberini alıp yanına gittim. Kavga ettik, ağabeyime ilk kez o zaman el kaldırmıştım. Sonra küçük bir kız çocuğu çıktı odasından, uykulu gözlerinde korku vardı ve bana bakıyordu. O benim kızımdı. Zedia... o sendin ve benim kızımdın."

 

Yere çökmüş ona bakarken hüngür hüngür ağlamak istiyordum ancak tek bir damla bile süzülmemişti gözlerimden. Bir ömür duymaktan korktuğum şeyleri tüm çıplaklığıyla dinlemiştim yalnızca. Babamın gerçek kızı olmadığımı hep biliyordum, bunu benden hiç gizlememişti ancak gerçek babamın kim olduğunu da söylememişti. Marcus'un bahsettiği karşılaşmayı hayal meyal hatırlıyordum, zaten hatırladığım kadarıyla ihtimal vermiştim babamı öldürdüğüne. Çocuk zihnim o günü bilinçaltıma atarken dehşet verici olarak etiketlemişti.

 

"Hektor seni odana geri gönderip yanıma geldi ve kaderimizde kavuşmak olduğunu ancak bunun için önce onun ölmesi gerektiğini söyledi. Her şeyi biliyordu Zedia, her şeyi olması gerektiği şekle sokuyordu. Bir Kader Bilene koşulsuz şartsız güvenmem gerektiğini biliyordum. Seni almadan ayrıldım o kasabadan. Özür dilerim, yanında değildim ama güvende olduğuna ve benden çok daha iyi bir babayla büyüdüğüne emindim."

 

Bir fırtınanın ardından baktım gerçek babama ancak onunla bin yıl geçirsem bile gerçekten babam gibi hissettiremeyeceğini farkındaydım. Koşup boynuna atlamayacaktım ya da hesap sormayacaktım ondan. Benim babam Hektor'du ve o da iki hafta önce ölmüştü.

 

"Tek bir şey..." dedim ruhsuz bir sesle. "Onu öldüren sen değilsin, değil mi?"

 

"Asla!" dedi tek nefeste. "Ağabeyimi öldüreceğime kendi kalbimi sökerdim."

 

Biliyordum. Her şeyiyle belli ediyordu bunu.

 

"Beni nasıl tanıdın? Yıllarca görmemişsin sonuçta." diye sordum ayağa kalkarken. Hafifçe tebessüm etti. "İnsan kızını tanır Zedia, üstelik annesine bu kadar benzerken."

 

Geri çekilip sert bir bakış attım ona. Kızı yerine görevini seçen bir adamla bağ kurmaya niyetim yoktu. "Öncelikle..." dedim buz gibi bir ses tonuyla. "...ben senin kızın değilim, gerçeğin ne olduğu da umurumda değil. Bu kaleye seni öldürmeye gelmiştim ancak babamın katili olmadığını biliyorum. Her şey açığa çıktığına göre artık buradan ayrılabilirim, seninle de bir daha görüşmek gibi bir niyetim yok."

 

"Ama..." derken şaşkındı. Soğukkanlılığıma mıydı bu tepkisi yoksa sözlerime mi emin değildim. "Kral gitmene izin vermez." dediğinde kendisi yerine kraldan bahsetmesi canımı acıtmadı. Duygusallığa gerek yoktu, bu adam kendini bir baba gibi hissetmiyordu ve hissetmeyecekti.

 

"Burada esir değilim."

 

Benimle aynı fikirde değilmiş gibi baktı. "Esir değilsin ancak kral sana anlayamadığım bir şekilde değer veriyor ve onu biraz tanıyorsam gitmene asla izin vermeyecektir."

 

Çok saçmaydı. Neydi yani kral bana iki günde aşık mı olmuştu? Hadi oradan. Buna çocuklar bile ihtimal vermezdi. Rüyalarında ona yol gösterdiğim ve kabuslardan koruduğum için yanında istiyordu beni. Mors onu o kadar zorluyordu ki beni bir kurtarıcı olarak görmeye başlamıştı ve bir salak olmadığım için bu iş uzamadan buna bir son vermem gerektiğini farkındaydım. Zaten kral iyileşiyordu ve ayağa kalktığında gözü beni görmeyecekti.

 

"Her neyse, bunlar sizi ilgilendirmiyor." diyerek aramıza mesafe koydum. Üzülmedi ya da şaşırmadı. İkimizde bu baba kız mevzusunda duygusuzduk. "İyi geceler."

 

Yanından geçip gittiğimde derin bir nefes vermişti. Sessiz adımlarla odaya girip diğer kızları uyandırmamaya özen göstererek yatağıma yattım ve yorganı kafama kadar çekip yatakta küçücük kaldıktan sonra ağlamaya başladım. Babam onun gerçek kızı olmadığımı söylediğinde de yatağın içinde ağlamıştım. Beni ağlatan şey bu kadar çok sevdiğim adamın gerçekten kızı olamayışımdı. Babam da bunu fark etmiş ve içime su serpen bir konuşma yapmıştı.

 

"Zedia, hayattaki en güçlü bağlar kanla değil kalple kurulur. Sen benim kızımsın ve bu bağ kalpten geliyor, bunu bozmaya kimsenin gücü yetmez."

 

Bir daha bu konu hakkında hiç konuşmamıştık. Gerçek babamı hiç merak etmemiştim çünkü zaten bir babam vardı ve o öldüğünde bile aklıma gelmemişti soyundan geldiğim adamı aramak. Babamın sırlarla dolu hayatına baktığımda bana dürüst olduğu tek konunun neden bu olduğunu anlamak zor değildi. Ona o kadar bağlıydım ki öğrendiğim her gerçeği hazmedebilirdim ancak onun babam olmadığını çok geç öğrenirsem hazmedemez ve yıkılırdım. Bu yüzden bana bu gerçeği çocukluk yıllarımda anlatmıştı.

 

Acıyla tanışmadığım, kan bağıyla ilgilenmediğim, kalbimde saf bir sevgi taşıdığım zamanlardı.

 

Yine de bir Kader Bilen olmasına rağmen yıkılmama tam olarak engel olamamıştı. Beni büyüten adam amcamdı, katil sandığım adam da babam. Kaderin benim için bu kadar karmaşık bir plan yapması çok kötüydü. Tüm bunları hak etmemiştim.

Bölüm : 14.12.2024 20:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...