
Zihnimin içindeki tilkileri ilk kez fark ediyordum. Muhtemelen her zaman oradaydılar fakat onlara bugüne dek ihtiyacım olmadığı için yeni tanışıyorduk. Evet, benim zihnimde de tilkiler dönüyordu artık. Yokuş aşağı süratle giden ve bir şeyler yapmazsam sert bir duvara çarpacağım hayatım beni sinsi planlar yapmak zorunda bırakmıştı.
Kralın bana olan ilgisini açıkça belli etmesinden sonra kaleden öylece çıkıp gidemeyeceğim netleşmişti. Bir plan yapmak zorundaydım yoksa kralın metresi olarak anılacaktım ve öyle anılmaktansa ölmeyi yeğlerdim. Tek seçeneğim kralın ilgisini azaltacak ve hatta yok edecek şeyler yapmaktı. Benden soğuması gerekiyordu.
Sabah erkenden kalkmış, bana çok az iş verilmesinin rahatlığıyla uzun uzun hazırlanmıştım. Normal şartlarda tercih etmediğim göğüs dekolteli bir elbise giyerken aklımda kralı baştan çıkarmak yoktu elbette. Yapacağım şeyin kulağa deli saçması geldiğini farkındaydım ancak mecburdum. Kaledeki askerlerle flört edecek, mesafeli tavrımı bozacak ve kralın tavırlarımı görüp benden soğumasını umacaktım.
Tüm gece düşünüp bulduğum harika planım şimdilik buydu, işe yarayıp yaramadığını zamanla görecektim.
Bugün askerler kendi aralarında ufak bir yarışma yaparken kral ve kraliçe de onları izleyecekti. Bu fırsatı iyi değerlendirmek zorundaydım. Birileriyle flört etme konusunda berbat olduğum için kaledeki kızları gözlemleyerek öğrendiğim şeyleri uygulayacaktım. Göz süzmek, konuşurken temas etmek, sanki çok komik bir şey söylemiş gibi kahkaha atmak... sıfır tecrübesi olan biri için zordu ancak kızların hepsi yapabildiğine göre ben de yapabilirdim.
Kralın askerleri izleyeceği alana bir gölgelik yapılmış, masası soğuk içecekler ve meyvelerle donatılmıştı. Her şey hazır olduğunda kral ve kraliçe ağır adımlarla teşrif etmişti eğitim alanına. Etraf kalabalıktı, birçok kişi kralı uzun zaman sonra görmek için toplanmıştı. Kral ve kraliçeyi selamladıktan sonra Lemys'in gözleriyle beni dövmesiyle birlikte hemen kadehlerine şarap doldurmaya başladım.
Kraliçenin soğuk bakışları beni tepeden tırnağa süzmüş, her zamanki görüntümden uzak oluşum yüzünde küçümseyici bir ifade oluşmasına neden olmuştu. Kral için süslendiğimi düşündüğüne emindim, kaleden gönderilmek için planlar yaptığımı bilse böyle bakmazdı ancak önemli değildi.
Kralın bakışları kısaca elbisemin yakalarına kaymış, kaşlarını çatarak kısa bir bakış attıktan sonra şarap kadehini havaya kaldırıp başlamaları için komutanlara bir hareket yapmıştı. Kenara çekilip herkes gibi onları izlerken içlerinden bir kurban seçmeye çalışıyordum. Kızlar kıkırdayarak herkes için bir yorum yapmaya başlamıştı bile. Yorulan ve susayan askerler yanımıza geldiğinde de beğendikleriyle flört ediyorlardı.
Onları taklit etmek istiyordum ancak bugüne dek hiç flört deneyimim olmamıştı ve bu kadar insanın önünde yapmak tahmin ettiğimden daha zordu. Göz ucuyla kraliçeye baktım, ben kaleden gitmezsem bu kadın kendi yöntemleriyle beni yollayacaktı ve ne olursa olsun yapmak zorundaydım. Derin bir nefes alıp kan ter içinde su içmeye gelen askere diğerlerinden hızlı davranarak su uzattım ve gülümseyerek "Çok iyi dövüşüyorsun." dedim.
İlk adımı attın kızım, böyle devam!
Sözlerimle bir anda duruşu değişen asker de gülümseyerek karşılık verdi ve böbürlenerek "Başka konularda da iyiyimdir." dedi. Neleri ima ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Sanki çok komik bir şey söylemiş gibi kahkaha attığımda kralın bakışlarını üzerimde hissederek askerin koluna kısa bir an dokundum ve hafifçe öne eğilerek "Öğrenmek isterim." diye fısıldadım. Yaptığım şey o kadar saçma geliyordu ki, kendime gözlerimi devirmemek için mücadele vermiştim adeta.
Askerin sakalsız yüzü heyecanla aydınlandı ancak bir şey söyleyemeden komutanın çağrısıyla birlikte yerine döndü. Göz ucuyla krala baktığımda kısılmış gözlerle beni izlediğini gördüm ancak umursamıyormuş gibi askerleri izlemeye devam ettim. Birkaç asker daha gelip gitmiş, hepsine sıcak davranmaya çalışmıştım. Bu sırada sıra Devian'a gelmiş, yanımdaki kızların her biri tek tek iç geçirmeye başlamıştı.
Midemde tuhaf bir düğüm belirdiğinde kaşlarımı çattım. Asil bir şekilde ortaya yürümüş, diğer askerler gibi kralı selamlamış ardından karşısındaki askerle kılıç tokuşturmaya başlamıştı. O kadar iyi dövüşüyordu ki ben de diğerleri gibi hayranlıkla izlerken bulmuştum kendimi. Yalnızca iyi dövüşmesinden değildi, çok çekici bir adamdı ve gbakışlarıyla bile hepimizin aklını başından alıyordu.
Odasından eli boş dönen Helmina salyalarını akıtarak mırıldandı. "Bu adamla sevişmeden ölürsem gözüm açık gideceğim."
Diğer kızlar kıkırdarken bir diğeri "Sen şansını denedin ve olmadı, sıra bende." demişti.
Midemdeki düğüm büyürken bunun kıskançlıktan olmadığını varsaymaya çalışıyordum. Yalnızca bir anlaşma gereği bir araya gelmiş ve artık birbiriyle işi kalmamış iki insandık, onu sahiplenmem çok anlamsızdı. Kılıcı savururken hareket eden kaslarına bakarken bu fikri beynime sokmak oldukça zor olsa da başka bir şey düşünmemeye çalıştım. Amacıma odaklanmalıydım, kral benden soğumalı ve beni kaleden yollamalıydı.
Devian karşısındaki askeri kolay bir şekilde yendikten sonra benim olduğum tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Terli alnına yapışan saçlarıyla birlikte o kadar karizmatik duruyordu ki derin bir nefes alıp yutkunmak zorunda kalmıştım. Diğer kızların kıskanç bakışları eşliğinde benden su istediğinde hızla suyunu verdim. "İyi dövüştün."
Bir şey demeden suyu tepesine dikti ve boş bardağı uzatıp bir tane daha istedi. Ben ikinci bardağı doldururken o da kısık bir sesle konuştu. "Neden askerlere kur yapıyorsun?"
Ses tonu tuhaf bir şekilde sertti, kaşlarımı çattım ancak içten içe ondan daha fazla etkilenirken buldum kendimi.
"Sana ne?"
"Sürtük gibi mi görünmeye çalışıyorsun?"
Neden ilgileniyordu ki? Hiçbir bağımız yoktu, anlaşmamız bitmişti ve yollarımız ayrılmıştı. Ayrıca evet, sürtük gibi görünmeye çalışıyordum. "Seni ilgilendirmez." derken kaşlarım çatıktı ancak kralın beni izlediğini hatırlayınca gülümsedim. Bu ani değişim Devian'ın gözünden kaçmamış, gözlerinde bir şimşek çakmış ve durumu kısa sürede idrak etmişti. "Kralı kıskandırmaya mı çalışıyorsun yoksa kızdırmaya mı?"
"Kıskandırmak mı?" diyerek gözlerimi büyüttüğünde aptalmışım gibi bakıyordu suratıma.
"Zedia, karşı cinsle hiç mi münasebetin olmadı senin?"
Bahsettiği şekilde olmamıştı. Kasabadakiler babamın ölümünden önce bana iyi davranırdı ancak babamın kaybetmemin hemen ardından aç bakışlar çoğalmış, korunmaya muhtaç ve yalnız olduğumu söyleyerek çeşitli tekliflerde bulunanlar olmuştu. O güne dek fark etmemiştim ancak erkeklerin çoğunun amacı seksten ibaretti ve bu gerçek yüzünden duvarlarımı daha yüksek örmeye başlamıştım.
"Şu alık bakışlarından bile belli," diyerek küçümsedi. "Kralın bakışlarındaki kıskançlığı ben bile fark ettim. Ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama dikkat et."
Kıskanacağı aklıma bile gelmemişti. Benim düşündüğü gibi biri olmadığım fikrine kapılsın istemiştim yalnızca... "Benden soğusun ve gitmeme izin versin istedim." dedim iç çekerek. Devian kaşlarını çatıp omzunun üzerinden krala baktıktan sonra bana döndü.
"Sana yardım edeyim o zaman, bu gece odama gel ve olabildiğince çok kişiye görün bunu yaparken."
Bir şey söylememe fırsat vermeden yerine dönerken öylece kalakalmıştım. Ne planlıyordu? Üstelik o nasıl bir ses tonuydu ki hayal gücümü ele geçirip alışkın olmadığım şeyler düşündürtüyordu bana?
Devian tehlikeli biriydi ve düşüncelerimi kontrol altına almak zorundaydım.
Günün geri kalanında askerler sırayla mücadele etmiş, yarışmanın kazananı elbette Devian olmuştu. Kral onu tebrik ettikten hemen sonra kaleye dönünce ufak bir kutlama başlamıştı. İçkiler dağıtılıyordu ve herkes eğleniyordu. Gerçek babam olan Marcus bile... Onu öldürmek için Devian'ı tuttuğumu öğrense ne tepki verirdi acaba?
Hoş bir tepki vermeyeceği kesindi. Kral gidince burada durup flört oyununa devam etmeme gerek kalmamıştı, kaleye dönmek için yürümeye başlamıştım ki az önce beceriksiz bir şekilde cilve yaptığım askerlerden biri yolumu kesip sohbet etmeye başlamıştı. Ne ara bu kadar çok içmişti bilmiyordum ama leş gibi alkol kokuyordu ve terli bedeniyle birleşen koku midemi bulandırmıştı.
Dikkat çekmemek için isteksiz bir şekilde sohbetine karşılık vermeye başladım. Bakışlarım, etrafını kalede çalışan kızların sardığı Devian'daydı. Herkes gülerken onun yüzünde mimik oynamıyordu, neden mutlu olmadığını anlayamıyordum. İyi dövüşüyordu, kısa zamanda herkesin dikkatini çekmişti ve Marcus onu överken iyi yerlere geleceğini söylemişti.
Benim yüzümden kaleye girdiğini sanmıştım başta ancak anlaşmamız bittiğinde gitmeyişiyle nedenin ben olmadığımı anlamıştım. Kimdi? Nasıl bir hayatı vardı? Yara izleri nasıl olmuştu? Bu kadar iyi dövüşmeyi nereden öğrenmişti?
"Hey, sana diyorum."
Birkaç dakikadır bir şeyler anlatan askerin sesini yükseltmesiyle dikkatimi ona vermek zorunda kaldım. Sırıtıyordu. "Bugün başka işim yok, sakin bir yere gidelim mi?"
Yüzündeki aptal sırıtışın nedeni şimdi belli olmuştu. "Kaleye dönmem gerek." dediğimde kolumu tutarak gitmeme izin vermedi. "Hizmetçilerin hepsi eğleniyor, kalede bir iş olduğunu sanmıyorum."
Kolumu çekip ciddi bir ifadeyle baktım ona. "İşim var diyorsam işim vardır, asker."
"Biraz önce kur yapıyordun, ne bu tavırlar?" diyerek burnundan soluduğunda yaptığım şeyin sonuçlarının düşündüğümden daha fazla olduğunu fark etmiştim.
"Çekil önümden." diyerek gitmek için bir hareket yaptığımda yeniden kolumdan tuttu, tam eline vurup haddini bildirecekken Marcus'un sert sesiyle ikimiz de o yöne baktık. Askeri yanına çağırdığında derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım, bilerek mi yapmıştı bilmiyordum ama tam vaktinde müdahale etmişti. O sırada Devian'ın ateş saçan gözlerini gördüm, sağ elini o kadar sıkı yumruk yapmıştı ki kolundaki tüm damarlar belirginleşmişti.
Koşar adımlarla kaleye girerken yorgun hissediyordum. Merd'ün sözleri, kralın beni rüyasında görüp kalede kalmayı istediğimi söylemesi, Marcus'la olan durumum... boğuluyordum resmen.
Akşama kadar odamdan çıkmamıştım. Saatin geç vakitlere yaklaştığı ancak insanların hala ortalarda dolandığından emin olduğum vakit gelince üstüme çeki düzen vererek odadan çıkıp Devian'ın odasına doğru yürümeye başladım. Birkaç hizmetçi ve muhafızla karşılaşmıştım, Devian'ın söylediği gibi beni gördüklerinden emin olmak için hepsine selam vermiş ve bazılarıyla ayak üstü sohbet etmiştim. Nihayet odasının önüne gelince derin bir nefes alarak kapısını çaldım.
Devian kapıyı açtığında daha önceki gibi üstsüzdü ve hazırlıksız yakalanarak karın kaslarıyla uzun bir bakışma yaşamıştım. Nihayet yüzüne bakabildiğimde "Birilerine göründün mü?" diye sordu. Başımı evet anlamında salladıktan sonra koridorun iki yanına baktı ve bu tarafa bakan birileri olduğunu görünce memnun bir şekilde gülümseyip beni içeri çekti.
Kapıyı arkamızda kapattığında sırtım kapıya yaslanmış ve kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Yüzündeki tehlikeli gülüşe rağmen korkmuyor, büyük bir heyecan duyuyordum. Diğer kızlar gibi görünmemek için derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. "Ee, ne planlıyorsun?"
Tek elini kapıya yaslayıp üzerime doğru eğildiğinde planladığı şeyler hakkında bir fikir üretmeye çalışan beynim çok çalışmaktan iflas etti ve alık bir şekilde ona bakmaya başladım. Tüm gün onu dövüşürken izlemek o kadar güzel ve bir o kadar da zordu ki... Şimdi tam karşımdayken ve yeni duş aldığını gösteren kokusu her yana yayılırken aynı hisler daha yoğun şekliyle kuşatmıştı zihnimi.
Karanlık bakışlar, içimde karanlık hisler uyandırıyordu.
"Ne planladığımı duymak istemezsin." dedi dudaklarıma bakarken. Tenim alev almaya başladığında bir yangının az ötesinde durduğumu farkındaydım.
"Devian," dedim fısıltıyla. "Neden beni odana çağırıp herkese görünmemi istedin?"
Dudaklarımdaki bakışları usulca çeneme ve boynuma kaydıktan sonra göğüslerimde durdu ve kaşlarını çattı. "Sana gemideyken bunları yerine sokmanı söylemiştim." dedi. Bu defa ben kaşlarımı çattım.
"Etrafta rüyalarını süsleyeceğim ergenler yok."
Bana o gün öyle söylemişti.
"Daha tehlikelileri var." derken yeniden gözlerime baktı. "Dikkat etmezsen rüyalarını gerçeğe çevirmek isteyen adamların hedefi olursun."
Omuz silktim ve sabırsızca ona baktım. "Devian, söyle artık."
Çünkü söylemezsen bu odadan çıkamayacak gibi hissediyorum.
İşaret parmağı çenemi kavradığında kirpiklerim titredi adeta. "Önce sen söyle, kral neden seni bu kadar çok istiyor?"
Bu soruyu yüzlerimiz birbirine bu kadar yakınken sorması şart mıydı? Mantıklı düşünemiyordum bir kere! Kralın sırlarını ağzımdan kaçıracağım diye de ödüm kopuyordu.
"Rüyalar..." diye gevelediğimde ne dediğimi anlamamıştı. Kolunun altından geçip odaya doğru ilerledim ve etki alanından çıktım. "Beni rüyasında görmüş." diyebildim sonunda. Çok fazla detay vermek istemiyordum.
"Rüyalarını gerçeğe çevirmek isteyen adamlardan bahsederken haklıydım yani?" dediğinde kendimi tutamayıp kıkırdamıştım. Tüm dikkatiyle beni izlediğini fark edince içime dolan ılık hisleri yok sayarak kaşlarımı çattım. Hızlı değişen ruh halim onu da yormuş gibiydi. "Kralla ilgili şeyleri kimseye anlatamam," dedim ciddi bir yüz ifadesiyle. "Bilmen gereken tek şey kaleden çıkıp gitmek istediğim."
"Seni ilk gördüğümde masum olduğunu düşünmüştüm," dedi benimkinden fazla bir ciddiyetle. "Deneyimsiz genç bir kadındın ilk başta ancak şimdi çok tehlikeli olduğunu düşünmeye başladım."
"Kimse masum değildir," dedim sözlerinden incinmeyerek. Hatta beni tehlikeli bulması hoşuma bile gitmişti ancak neden böyle düşündüğünü anlayamamıştım. "Bana zorla yardım etmiyorsun, bugün bile yardım teklifinde bulunan sendin."
"Evet," dedi yanımdan geçip yatağına otururken. "Kraldan kaçayım derken serserilere yem olacağını görüp acıdım."
Öfkeyle dişlerimi sıkarken işaret parmağımı ona salladım. "Bana acımana ihtiyacım yok, kendimi koruyabilirim ben!"
Küçümseyen bir bakış atarken "Sakin ol," dedi. "Çok kolay sinirleniyorsun, insanların seni bu kadar kolay sinirlendirebileceklerini anlamasına izin verme."
"Hayat dersi vermeye mi başladın şimdi de?" diyerek göz devirdim.
"Kimseye hayat dersi verecek kadar iyi bir adam değilim ama sen..." Duraksayıp tepeden tırnağa beni incelediğinde titremeyen tek bir hücrem kalmamıştı. "...seni çözemiyorum. Bir bakıyorum tecrübesiz genç bir kız gibi davranıyorsun, masum bir av gibi dolanıyorsun ortalıkta. Sonra bir şey oluyor; göründüğün gibi olmadığını, tehlikeli bir yanın olduğunu hissediyorum. Herkesi avucunda oynatabilecek bir kadın gibi görünüyorsun bazen."
Benim hakkımda bunları düşünmesi şaşırtmıştı. Kendimi tehlikeli olarak tanımlamazdım ancak tamamen savunmasız ve masum biri de değildim. İntikam zehri kanıma karışıp gözlerimi kör ettiğinde bu hayatta herkesin her şeyi yapabileceğini anlamıştım.
"En azından ben bir şeyler düşündürüyorum," diyerek omuz silktim. "Sen tamamen kapalı bir kutusun Devian. Kimsin, ne düşünüyorsun, neden buradasın hiçbir fikrim yok."
"Benim hakkımda bir fikrin olmaması, olmasından daha iyi."
"Al işte!" dedim bıkkın bir şekilde. "Tam olarak bundan bahsediyorum ben de." Yanına gidip yatağa oturduğumda bir amacım yoktu ancak birkaç saniye sonra aynı yatakta yan yana oturduğumuzu fark etmek içimdeki ateşi yeniden körüklemişti. Şehre geldiğimiz ilk günün gecesinde bir kadınla sabaha kadar sevişmişti ve duyduğum seslere istinaden kadının zevkten öldüğünü anlamıştım. Hâl böyle olunca edepsiz düşünceler zihnimin her yanına yayılıyor, arsız bir merak o kadının hissettiği her duyguyu öğrenmek istiyordu.
"Neden kaleden gitmek istiyorsun?" diye sorduğunda onun düşüncelerinin benimkilerden çok farklı olduğunu anlamıştım. Ben bir cevap vermeden devam etti. "Kralın yanında kalabilir ve kalenin tüm imkanlarından yararlanabilirsin."
"Bir metres olarak." dedim hiç düşünmeden. "Metres olacağıma sonsuza kadar yalnız kalmayı tercih ederim."
"Sadakat mi istiyorsun?" diye sordu şaşkın bir şekilde. Kim istemezdi ki? Buna neden şaşırıyordu bu kadar?
"Sen istemez misin?"
Kafası karışmış bir hâlde yüzüme baktı. "Ben kimseyle duygusal bağ kurmam bu yüzden sadakate ihtiyacım yok."
Bu sefer ben şaşırarak baktım ona. "Birini sevdiğini varsay, o zaman da mı sana sadık olsun istemezsin?"
Gözlerini karşımızdaki duvara dikerken düşünüyor gibiydi. "Birini sevmek nasıl bir şey bilmiyorum ve öğrenmeye de niyetim yok."
İç çektim. "Sen sevmeyi değil sevilmeyi bilmiyorsun bence. Biri seni sevseydi sadakatin önemini anlardın."
Ve eğer sadakatsizliğe uğrasaydın, bunun ne kadar acıttığını bilirdin.
"Sadece 19 yaşındasın," dedi alayla. "Nereden biliyorsun böyle şeyleri?"
Gerçek babam Marcus, anneme sadakatsizlik etmişti. Onu biriyle aldatmamıştı ancak karnındaki çocuğuyla birlikte onu ağabeyine teslim etmişti ve bence bu da sadakatsizlikti. Şanslıydım ki Hektor olabilecek en mükemmel şekilde babalık yapmıştı bana ancak bu durum gerçekleri değiştirmiyordu.
Biri beni sevdiğinde hayatındaki en önemli şey olmak isterdim. Ne bir başkası olmalıydı ne de benden daha önemli bir işi. "Her neyse," diyerek konuyu değiştirdim. "Kral bu odaya geldim diye mi gönderecek beni kaleden?"
"Aramızda bir şeyler olduğunu düşünürse senden vazgeçer diye düşündüm. Askerlerle flört etmek yetmezdi, başka birine ait olduğunu düşünmeliydi."
Acı bir tebessüm ettim. "Biz kadınlar bir erkeğe ait olmadığımız sürece hep bir avız, değil mi?"
Gözlerini bana çevirirken hakkımda bir şeyler düşünüyor gibiydi. "Hiçbir kadının bana ait olmasını istememiştim..." dedi ve bir şeyler mırıldandı. "...şimdiye kadar." Bunu o kadar kısık sesle yapmıştı ki ne söylediğinden bile emin olamamıştım. Şimdiye kadar mı demişti? Fikrini ne değiştirmişti? Ya da kim?
Kapıya gürültüyle vurulması sessizliği bozduğunda o kadar hazırlıksız yakalanmıştım ki kalbim yerinden çıkacak gibi korkuyla atmaya başlamıştı. Şaşkın bir şekilde Devian'a baktığımda, yüzünde bunu beklediğine dair bilmiş bir ifade belirmişti ve ağır adımlarla kalkıp kapıyı açmıştı. Oturduğum yerden kalkıp kimin geldiğine baktığımda genç bir muhafızı görmüştüm.
"Kral, Zedia'yı odasına çağırıyor." demişti hızlıca.
Burada olduğum haberi nasıl da hızlı yayılmıştı öyle? Kalenin dedikodu ağı bir kere daha ağzımı açık bırakırken Devian'la göz göze geldim ve başını yukarı aşağı salladı. Kapıya doğru yürürken yanında birkaç saniye odaklanıp omzumun üzerinden ona baktığımda "Fırsatı iyi değerlendir." demişti. Yapmaya çalıştığı şeyi farkındaydım ancak içimden bir ses sonucun beklediğimden farklı olacağını söylüyordu.
Başımı belli belirsiz sallayıp muhafızla birlikte kralın odasına yürümeye başladığımda gergindim. Odanın önüne geldiğimde muhafıza baktım, beni teslim edene kadar gitmeye niyeti olmadığını anlayınca kapıyı tıklattım ve içeriden gelmem için bir ses duyunca kapıyı açıp içeri girdim.
Şöminenin alevleri tüm odayı loş bir şekilde aydınlatıyordu ve kral en sevdiği koltuğunda oturmuş yanan odunları izliyordu. Geriye taranmış özenli saçları tüm gün bozulmamıştı ve yüzünde dans eden alevlerin gölgesiyle oldukça yakışıklı görünüyordu. Gergin bir nefesi ciğerlerime doldurup şöminenin yanına kadar ilerledim ve dizlerimi kırıp onu selamladım. Bakışları ağır hareketlerle beni bulduğunda gözlerindeki hayal kırıklığı bir dalga gibi beni yutup okyanusun dibine çekmeye başladı.
"Beni çağırtmışsınız majesteleri." dedim gözlerimi kaçırarak. Neden kendimi suçlu gibi hissediyordum?
"Umarım önemli bir işi yarım bırakmak zorunda kalmamışsındır." dedi öfkeli bir ses tonuyla. Neyi kastettiği açıkça ortadaydı ve amacım da böyle düşünmesini sağlamaktı ancak yine de kendimi tuhaf hissediyordum. Bir cevap vermeme izin vermeden ayağa kalktı ve yukarıdan bakmaya başladı bana. "Askerlere bu kadar meraklı olduğunu tahmin etmezdim."
Cümlesinin gurur kırıcılığı karşısında içim öfkeyle dolsa da bunu ona yansıtmadım. Tüm gün askerlerle flörtleşmiştim ve akşam da birinin odasında görülmüştüm. "Bu sizi ilgilendirmez." dediğimde kaşlarını çattı ancak yüzünde tehlikeli bir gülüş belirdi.
"Bir kral olduğumu unutuyorsun Zedia, her şey beni ilgilendirir."
Çenemi yukarı kaldırıp meydan okudum. "Krallar ülkeyi yönetir, insanların özel hayatlarını değil."
Tek kaşını yukarı kaldırıp alayla baktı suratıma. "Ne o, işini yarım bıraktığın için öfkelendin mi?"
"Her hizmetçinizin özel hayatıyla bu kadar ilgileniyor musunuz majesteleri?"
"Bir tek seninle ilgilendiğimi çok iyi biliyorsun," dedi ve sesini yükseltti. "Buna rağmen gözümün önünde askerlere kur yapıyor ve gecenin bir vakti odalarına gidiyorsun. Derdin ne senin Zedia?"
Bir kral size bağırdığında başkasına vereceğiniz tepkiyi ona vermekte zorlanıyordunuz ancak buna rağmen öfkeyle baktım suratına. "Beni bu kalede zorla tutuyorsunuz ve şimdi de özel hayatıma müdahale ediyorsunuz. Sırada ne var? Bahsettiğiniz zindana kapatıp işkence mi yapacaksınız?"
Elini özenli saçlarının arasından geçirdiğinde tüm gün bozulmayan saçları dağılmıştı. "Zedia," derken sakinleşmeye çalışıyor gibiydi ancak yeşil gözlerinde fırtına vardı adeta. "Sanki başka bir dünyada yaşıyor gibisin. Benim kim olduğumu farkındasın değil mi?"
"Fazlasıyla farkındayım majesteleri. Siz bir kralsınız ve ben de kalede zorla çalışan basit bir hizmetçiyim."
Aramızdaki farkı hatırlatmanın kendine gelmesini sağlamasını umuyordum ancak bakışları aksini gösteriyordu.
"Evet, ben bir kralım ve yapabileceklerimin sınırı yok. Konuştuğun, dokunduğun, arzuladığın her adama yapabileceklerimi farkındasın değil mi?"
Gözlerim korkuyla açıldı. Sırf biraz flörtleştim diye askerlere kötü bir şey yapar mıydı? Peki ya Devian? Onun odasından çağırtmıştı beni, içeride yaptığımızı düşündüğü şeylerin büyüklüğüne göre yapacaklarının sınırı da genişlerdi. "Ne yapacaksınız?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Hepsini uzaktaki en zorlu görevlere yollayacağım." dediğinde dehşet bir suçluluk içinde çırpınmaya başlamıştım. Tek suçları benim kaleden kovulma planıma dahil edilmiş olmalarıydı ve bunu kimseye yapamazdım.
"Bir suçları yok, lütfen onları rahat bırakın." dediğimde şüpheyle baktı gözlerime.
"Bir suçları olmadığına nasıl ikna olacağım?"
Eğer karşımdaki kral olmasaydı şerefsiz diyerek suratına yumruğu geçirmiştim ancak ne yazık ki bu krallıkta böyle bir şeyin cezası ölüme kadar gidebilirdi. "Önce ben yaklaşıp kur yaptım." dedim yere bakarak. Salak değildim, kralın planımı çözdüğünü farkındaydım. Sonuçta o da salak değildi ve şu anda benimle oyun oynuyordu.
"Peki ya odasından çıktığın asker? Yarışmayı da o kazanmıştı, hatta siz kaleye de birlikte gelmiştiniz değil mi? Onu sınırdaki birliklere sürgün etsem iyi olacak."
"Aramızda bir şey olmadığına emin olabilirsiniz." dedim.
"Nasıl emin olacağım?" diye inatlaştığında öfke her yanıma yayılmaya başlamıştı. Gözlerine bakıp dişlerimin arasından konuştum. "Ben bir şey olmadı diyorsam olmamıştır majesteleri."
Başını salladıktan sonra bir nefes verdi. "Senin kadar akıllı bir kızdan daha iyi bir plan beklerdim." Sağ elinin tersiyle yanağımı okşadığında geriye doğru bir adım attım. "Az kalsın en iyi askerlerimizden birini harcayacaktım senin yüzünden."
Yaptığım şeyden utanmıyordum. "Beni kaleden kovmanız için yaptığımı ve başarısız olduğumu kabul ediyorum ancak belki bu olay size burada kalmayı ne kadar istemediğimi göstermiştir diye umuyorum." dedim düz bir sesle. Gözlerinden birkaç duygu geçerken başını iki yana salladı.
"Burada kalmayı istememen, burada kalmanı daha çok istememe sebep oluyor."
Boğuk sesiyle söylediği cümleden tek kelime anlamayarak ona bakarken "Nasıl yani?" diye sordum. Çenemi kavrayıp gözlerinin içine bakmamı sağladı. "Krallıktaki herhangi bir kadına burada benimle kalmasını teklif etsem daha cümlemi bitirmeden kabul ederdi ancak sen bırak kabul etmeyi, buradan gidebilmek için plan yapıyorsun. Konumum, kim olduğum, elimdeki güç senin umurunda değil."
Zihnim bir kez daha yineledi sessizce. Burada kalıp kralın metresi konumuna düşmektense krallığın herhangi bir yerinde sefaletle boğuşurdum daha iyiydi.
"Ve tüm bunlar seni daha çok arzulamama neden oluyor Zedia. Hayatımda ilk kez istediğim bir şeyi kolaylıkla elde edemiyorum."
Kaçan kovalanır lafının doğruluğunu bizzat öğrenmiştim şu an. Yani kaçmasaydım çoktan hevesini alıp bırakacak mıydı beni özgürlüğüme? Düşüncelerimi anlamış gibi cık cık sesi çıkardı.
"Şimdi de yeni bir taktik uygulayıp beni istiyormuş gibi davranma sakın, yemem artık bu numaraları." Çenemi bırakıp önüme gelen saçlarımı geriye attı ve sıcacık bir bakışla baktı "Ama bir gün beni gerçekten isteyeceksin, işte o zaman bunu açıkça göster bana."
İçimdeki tüm duyguları bir kayığa bindirdim, kayık okyanusa açıldı ve dalgalarla boğuşmaya; fırtınalarla savrulmaya başladı. Ne hissediyordum tam şu an? Biraz önce Devian'la hızlanan kalbim, şimdi de kralın sözleriyle heyecanlanmaya başlamıştı.
"Ve sakın bir daha kimseye o kadar yakın davranma Zedia. Katlanması çok zordu ve inan bana ben katlanmam; tehdit olarak gördüğüm herkesi ortadan kaldırırım."
Kralın tehlikeli yanı bana el sallarken uzun zamandır tek kelime etmediğimi fark ettim. "Gerçekten onları istemediğimi nereden anladınız?"
"Biri hariç hepsine boş gözlerle bakıyordun ve sahteydin. O biriyle de aranda bir şey olmadığını söyledin az önce. San güveniyorum ancak yine de tetikte olacağım."
Devian'dan bahsediyordu. Ona nasıl bakıyordum ki?
Derin bir nefes alıp "Artık gidebilir miyim?" diye sordum. Başını salladı ve ben kapıdan çıkmadan önce son bir şey söyledi.
"Bu odaya kendi isteğinle geleceğin günleri sabırsızlıkla bekliyorum."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.27k Okunma |
237 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |