

🦋
Kasvetli gecenin ağırlığı tüm şehri kuşatıp etkisi altına alırken karanlığın en yoğun olduğu saatlerde iki adam kaleye uzanan ormanın içinde sessiz sedasız buluşmuştu. Biri, balo gecesi ortaya çıkıp herkese korku salan Mors; diğeri de kimliğini gizleyerek kaleye giren Devian'dı.
Devian en başta, Mors'un bu gece ortaya çıkacağını bilmiyordu. Kuvvetli iç güdüleri bu gece bir şeyler olacağını anlayınca neden yaptığına anlam veremeyerek Zedia'yı yanına çağırmış ve onu korumak istemişti. İşi bitince öldüreceği kızı korumak son derece anlamsız olsa da o an bunu düşünmemişti.
"Muhafız olmak sana yakışmış." dedi Mors alayla. Devian omuz silkti ancak bir şey söylemedi. "Seni görmeyeli uzun zaman oldu Devian."
"Seni de. Bu şerefi neye borçluyuz?"
Mors sinsice sırıttı. "Şovumu yapmıştım aslında, kaçırdın mı yoksa?"
"Kaçırmak mümkün mü? Birkaç yıl boyunca sadece bunun konuşulacağına eminim."
"Bu sadece başlangıç Ölüm Getiren."
Devian bunun farkındaydı. Mors'un kendini göstermesi, krala meydan okuması ve henüz ortaya çıkmayan birçok şey büyük bir şeyin yaklaştığının habercisiydi. Devian'ın alışıldık sessizliği karşısında Mors bir kez daha sözü devraldı. "Tarihinde ilk kez bir hata yaptığını ve yanlış birini öldürdüğünü duydum." Sesindeki ince alay Devian'ın dişlerini sıkmasına neden oldu. Bu utanç belli etmese bile içten içe onu mahvediyordu.
"Bir Kader Çeviren işime burnunu soktu."
Mors durumu biliyordu ve Kader Çevirenin basit bir kızın kaderini neden değiştirdiğini merak ettiği kadar Ölüm Getirene kimin ölümü fısıldadığını da merak ediyordu. "Hala kalede olduğuna ve kızı öldürmediğine göre bu gizemi çözemediğini varsayıyorum."
Devian'ın gözleri ormanın karanlığına kayarken bildiği şeyleri ona söyleyip söylememek konusunda kararsızdı. "Çözemedim." dedi birkaç saniyelik duraksamanın ardından. Mors'un dikkatli bakışları onun yüzündeydi ve her santimini analiz etmeye çalışıyordu. Bir şeyler sakladığına emindi. Devian hiçbir zaman her şeyi anlatan bir adam olmamıştı.
"Çözdükten sonra onu öldürecek misin?"
Devian hiç duraksamadan "Evet." yanıtını verdi. Bir hata yaparak yanlış kişiyi öldürmüş olması görevini tamamlamayacağı anlamına gelmiyordu. Bin kez tekrar etmişti bunu kendine. Zedia masum görünebilirdi ancak bir sırrı olmasa kimse masum biri için bir Ölüm Getirenle anlaşmazdı.
"O halde kızın kim olduğunu bulmak için onu kimin öldürmek istediğini bul önce. Belki bu sana yardımcı olur."
Devian başını onaylarcasına salladı; zaten yapmak istediği şey buydu ancak Zedia'nın kaleye girmesi, babasının bir Kader Bilen çıkması ve diğer şeyler onu yavaşlatmıştı. Mors devam etti. "Kızı gördüm Devian, epey çekici doğrusu. Bir katil dahi olsan nihayetinde erkeksin; umarım bu durum sana hata yaptırmaz."
Devian kaşlarını çatarken en sert ifadesiyle karşısındaki adama bakıyordu. Zedia'yı baloda gördüğünü biliyordu. "Bir hata olmayacak." dedi bastırarak. Mors çevresinde yavaş adımlarla yürüyüp ona baktı.
"Devian, çemberimin Ölüm Getiren'i olma teklifime hala bir cevap vermediğini farkında mısın?"
Devian, bu teklifi daha önce de duymuştu ondan. Mors'un diğerlerine olduğu gibi bir Ölüm Getirene de ihtiyacı vardı ve ısrarla kendisini istiyordu. Bir cevap vermediğini gören Mors devam etti. "Bana olan sadakat borcunu ödemeyi istemiyor musun?"
Mors için defalarca birilerini öldürmesine rağmen bir türlü kapanmıyordu o borç. "Sonsuza kadar beni rahat bırakacağından emin olsam kabul ederdim." dedi omuz silkerek. "Ama sen sözüne güvenilmez bir adamsın Mors."
Mors tiz bir kahkaha attı. "Evet öyleyim ama sana kazık atmayacağımı biliyorsun. Sen tarihin gördüğü en iyi katilsin. Tek bir hata dışında mükemmel sayılırsın."
Ah Zedia... Ölüm Getirenin kara lekesiydi adeta. "Bir gün bana iyilik yapman gerekirse bunu kullanırsın." dedi Devian. Mors'a işinin düşeceğini sanmıyordu ancak kaderin bir cambaz olduğunu unutuyordu.
"O günün geleceğine eminim, Devian."
Mors karanlığın içinde kaybolduğunda Devian kaleye doğru yol almıştı bile.
Kalede derin bir sessizlik hâkim görünse bile kapalı kapılar ve kuytu köşelerde fısıltılar çığ gibi büyüyor; herkes bu gece yaşanan olayı konuşuyordu. Kralın Mors'la ne anlaşma yaptığını merak ediyorlar, majestelerine olan güvenlerinin nasıl sarsıldığından bahsediyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Kral, güç gösterisi yapmak istediği gecede dehşet verici bir şeyle suçlanmış ve rezil olmuştu. Aylarca hasta yatağından kalkamayıp bir günde nasıl ayaklandığını herkes merak ediyordu ve Mors'un suçlamaları insanlara mantıklı geliyordu.
Zedia, kaledeki gerginliğin her zerresini hissediyordu. Kral baloyu yarıda kesip herkesi evine yolladıktan sonra odasına kapanmıştı ve hizmetçiler balo salonunu temizlemeye başlamıştı. Kimse ortalıkta bir şey konuşamıyordu ancak bakışlarla bile anlatmayı başarıyorlardı. Zedia bütün kalbiyle inanıyordu ki Kral Valdemar asla ülkesine ihanet edecek bir şey yapmazdı. İnsanların bu kadar çabuk inanmasına tepkiliydi. Saatler gece yarısını geçtiğinde yorgunluktan tüm bedeni sızlıyordu ancak diğer çalışanlar gibi odasına dönüp uyumak yerine kralın odasının önüne kadar gelmişti.
Koridorun başında nöbetçiler vardı ancak kapısındakileri göndermiş ve rahatsız edilmek istemediğini söylemişti. Zedia kararsızlıkla kapının önünde volta atıyordu. Bir yanı kralın yanına gitmek ve onunla konuşmak istiyor, her ne kadar inanmasa bile gerçeği bilmeye ihtiyaç duyuyordu ancak diğer yanı -muhtemelen daha mantıklı olanı- bu işe karışmamasını, yerini ve haddini bilmesi gerektiğini söylüyordu.
Mantıksız olduğuna emin olduğu yanını dinleyerek kapıya tıkladığında içeriden ses gelmedi, yavaş bir şekilde kapıyı açtığında onu karanlık karşıladı. "Rahatsız edilmek istemediğimi söylemiştim!" diye bağırmıştı kral. Zedia boğazını temizleyip ürkek bir sesle "Benim majesteleri, girebilir miyim?" demişti. İçindeki mantıklı taraf "Sen olman neyi değiştirecek aptal?" dese bile kral "Zedia... gelebilirsin." diyerek onu haksız çıkarmıştı.
Zedia yalnızca ay ışığının aydınlattığı karanlık odayı artık ezbere bildiği için doğrudan krala yürümüş ve bir şeye takılmamayı başarmıştı. "İyi misiniz majesteleri?"
Kral pencereye yaslanmıştı ve elindeki kadehi kafasına dikiyordu. Odaya yayılan alkol kokusuyla yüzünü buruşturan Zedia, kralın elindeki kadehi nazikçe alıp kenara bıraktı ve "Artık içmeseniz daha iyi." diyerek kralın koluna girdi. Amacı onu bayılmadan önce yatağına yatırmaktı çünkü ayakta duracak hali yok gibi görünüyordu. Kral yürümeyi reddederek genç kıza baktı.
"Herkes benden nefret ediyor değil mi?"
Zedia kaşlarını çattı. "Bunu da nereden çıkardınız? Halkınız bir delinin sözlerine inanacak kadar aptal değil."
Valdemar burnundan bir nefes vererek gülmüştü. "Ah Zedia, peki ben buna inanacak kadar aptal mıyım sence? Sanki fısıltılar koridorlarda yankılanıp kulaklarıma hücum ediyor gibi."
Zedia onu çekiştirerek yatağa yürütmeye çalıştı. "Bence siz beni bile duyamayacak kadar sarhoşsunuz." Valdemar ona zorluk çıkarmadan yatağa yürüdü ve kendini yatağa bırakırken Zedia'yı da kolundan çekti. Birlikte yatağa düştüklerinde Zedia ayağa kalkmak için yeltendi ancak bir sarhoşa göre epey güçlü olan Valdemar buna izin vermeyerek onu tuttu. Zedia onun üzerine düşmüştü ve yüzleri birbirine epey yakındı.
"Sana bir şey yapmayacağım Zedia, biraz yanımda kal sadece."
Zedia'nın göğsü bir kuş gibi çırpınıyordu. Bugün banyoda da aynı şey olmuştu ve kendini sürekli bu pozisyonda bulmak iyi hissettirmiyordu. Yine de kralın ses tonu o kadar üzgün gelmişti ki karşı çıkmak yerine ona baktı. Valdemar onun önüne gelen saçlarını kulağının arkasına atıp sırtını nazikçe yatakla buluşturdu. Şu an kızı deli gibi öpmek istese de ona bu saygısızlığı yapmayacak kadar ayıktı.
"Sen ne düşünüyorsun Zedia?" diye sordu boğuk bir sesle. "Sence Mors'un söylediklerini yapmış mıyımdır?"
Zedia yakınlıktan dolayı heyecanlanan kalbini susturmaya çalışırken aynı zamanda kuruyan dudaklarını ıslatıp birkaç kelime kurmaya çalışıyordu. Kral bir şey yapmayacağını söylemişti ancak şu anda sarhoştu ve sözüne ne kadar güvenebilirdi bilmiyordu. Kendini korurdu; onu korkutan krala zarar vermek zorunda kalırsa ne yapacağıydı. "Bence..." dedi derin bir nefes vererek. "Krallık için en doğru olan neyse onu yapmışsınızdır."
En azından buna inanmak istiyordu ancak kralın haline baktığında şüphe etmekten de kendini alıkoyamıyordu. Kralın sakladığı bir şeyler olduğuna emindi ancak Mors'un ona kumpas kurduğunu düşünüyordu. Kral gülümsedi. "Şimdi seni öpsem bana kafa atacağına eminim ama sen bana inanmaya devam ettikçe bu isteği bastıramıyorum."
Zedia o kadar paniklemişti ki bir çırpıda yataktan kalkıp kraldan uzaklaşmıştı. "Majesteleri..."
"Tamam tamam, seni sarhoşken öpmeyeceğim Zedia. En azından seni öptükten sonra bunun her anını hatırlamak isterim."
Zedia gözlerini kapattı, bunu hayal etmesi bile titremesine yetiyordu. "Siz uyuyun, yarın yeni bir gün olacak ve insanlar sizi güçlü görmek isteyecek."
Valdemar çoktan tuhaf homurtularla uykuya koyulduğunda Zedia kapıya yöneldi ve onun "Teşekkür ederim." diye mırıldandığını duydu.
Bedeni yorgunluktan bayılmak üzereydi ancak bir türlü odasına gidip uyumak istemiyordu. Cebindeki notun gizemi sanki bedenine ağırlık yapıyor gibiydi. Gizemli bir kadının bilmece gibi cümlelerini ciddiye almak istemese bile hiçbir şeyi boşuna yaşamadığının bilincindeydi artık. Merdivenleri koşar adımlarla inip bahçeye ulaştığında gecenin serinliği yüzüne çarpmış ve derin bir nefes alarak bahçede yürümeye başlamıştı. Biraz yürüyüp küçük süs havuzunun yanına ulaştığında cebindeki notu çıkardı ve görebildiği kadarıyla yazıyı tekrar okudu.
"Kader çarkı tamamlandığında tek eksik sen olacaksın. Kimseye güvenme; gerekirse kendine bile, krallığı koru; gerekirse kendinden bile."
Bu notu düşünmeyi gece boyunca bir kenara bırakmaya çalışmış ve kısmen başarmıştı ancak merak iyiden iyiye onu kemirmeye başlamıştı artık. Burada tuhaf şeyler olduğunu herkes farkındaydı. Onu korkutan şey tüm bunlarla olan bağlantısıydı. Kendine bile güvenmeyecekse kime güvenecekti ve kader çarkının tek eksiği nasıl kendisi oluyordu?
Bu sırada çalıların arasından gelen hışırtıyla panikleyip notu alelacele cebine sıkıştırmış ve "Kim var orada?" diye seslenmişti.
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından çalıların arasından bir kadın çıktığında onun notu veren kadın olduğunu biliyordu. Hiçbir şey tesadüf değildi bu krallıkta. "Sen... kimsin?" diyerek kadına yürümeye başladığında kadın pelerinini indirip yüzünü gösterdi.
"Merhaba, kelebek."
Zedia şaşkın bir şekilde kadına bakıyordu. Kadın, kıvırcık saçlarını eliyle dağıtıp duruşunu dikleştirirken onu tepeden tırnağa süzmüştü. "Ah, kader kelebeğim benim. Görüyorum ki hala kozandan çıkmamışsın."
"Anlamıyorum." dedi Zedia, yüzünde bunu açıkça belli eden karmaşık bir ifadeyle orada dikilirken. Kadın etrafına bakınırken "Notu okudun mu?" diye sordu. Genç kız başını salladı.
"Anlamaman normal ancak tahminlerin vardır diye düşünüyorum yine de. Neden bu gece verdim sana o notu? Tam da Mors yüzünü göstermişken ve kral ayağa kalkmışken."
"Neden?"
"Mors'un aradığı anahtar sensin Zedia. Sen, bir kanat çırpışıyla tüm kaderi değiştirebilecek o kelebeksin."
Zedia hala tam olarak anlayamıyordu. "Daha açık ol lütfen." diye rica ederken sesi titriyordu. Kadın onun tam karşısına dikildi. Kendinden çok emin görünen zarif biriydi. "Adım Orlagh, ben bir Kader Çevirenim. Hektor beni tanıyordu. Öldüğü gün onun ve senin kaderini değiştiren Kader Çeviren bendim. O gün ölmesi gereken sendin Zedia, Ölüm Getiren senin için çağrıldı ancak Hektor'la birlikte bunu değiştirdik. Kaderinde ölüm vardı lakin bu krallığın ayakta kalması için yaşaman gerekiyordu."
Zedia'nın kafası hayatı boyunca hiç olmadığı kadar karışmıştı. Bir sürü sorusu vardı ancak içlerinden birini seçmesi gerektiğini hissediyordu. Mors'un aradığı kişi kendisiyse neden ölmesine izin vermemişlerdi? Mors onu bulursa amacına ulaşmış olmaz mıydı? Peki onun ölmesini isteyen kimdi? Bunun için bir Ölüm Getirenle anlaşma yapacak kadar gözü dönmüş kişinin amacı iyi miydi kötü mü?
Zedia'nın zihnindeki soru istilasını fark eden Orlagh tedirgin bir şekilde etrafı süzdü. Yakalanma riski vardı, balodan koşarak kaçmıştı ancak kaleye saklanmayı başarmış ve tahmininden daha kısa sürede Zedia'ya ulaşmıştı. "Yaşamını korumak isteyen dostlarım var ancak varlığını tehlike olarak görüp seni yok etmek isteyenler de çok fazla. Bu yüzden dikkatli olmalısın ve bulabildiğin ilk fırsatta şehrin dışındaki eski tapınağa gelmelisin. Seni orada bekliyor olacağız."
Orlagh, yaklaşan tehlikeyi fark edip gitmek için hazırlanırken Zedia onu kolundan tuttu ve gözlerinin içine baktı. "Bana bir isim ver Orlagh. Babam cevapların katilinde olduğunu söylemişti, bana o katilin ismini söyle."
Orlagh dudaklarını araladı ancak cevap vermeye fırsat bulamadı. Ona doğru fırlatılan bir hançerden son anda sıyrılmış, hançer omzunu sıyırıp derin bir yara açarak yere düşmüştü. Kadın son kez kıza baktı ve "Dikkatli ol." diye fısıldadıktan sonra etrafından siyah dumanlar çıkararak gözden kayboldu.
Neye uğradığını şaşıran Zedia nefes nefese kalarak kadının ardında bıraktığı boşluğa ve hemen sonra da etrafına bakındı. Birisi Orlagh'ı öldürmeye çalışmıştı. Vereceği cevabı duymasını istemeyen biri... Derin bir nefes alıp hızla inip kalkan göğsünü dizginlemeye çalıştı ve yere eğilip karanlığın içinde hançeri aramaya başladı ancak yaklaşan asker sesleriyle birlikte oradan koşarak uzaklaşmak zorunda kaldı. Askerler bir hareketlilik sezerek etrafa bakınmışlar ardından nöbet yerlerine geri dönmüşlerdi.
Etrafın sessizleştiğine emin olan Ölüm Getiren saklandığı yerden çıktı, biraz önce şahit olduğu konuşmaların yapıldığı yere yürüdü ve bir dost gibi sadık olan hançerini eliyle koymuş gibi bularak kınına yerleştirdi. Her şeyi duymuştu ve Zedia'nın kim olduğunu artık biliyordu. Önünde iki seçenek vardı. Ya bir Ölüm Getiren olarak başladığı işi bitirecek ve kızı öldürecekti ya da onu Mors'a teslim ederek sadakat borcunu ödeyecek ve sonsuza kadar bu yükten kurtulacaktı.
İçinde, çok derinlerde bir yerde bir ses duyduğunu sandı. Daha önce varlığını bile bilmediği bir şeyin sesi gibiydi ve üçüncü bir seçenek için ona yalvarıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.27k Okunma |
237 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |