3. Bölüm

2. Bazılarının Kaderi

Destina Avcı
destinaavci

Gemi limana demir attığında Zedia çantasını kolunun altına alıp ayağa kalkmış ve yanındaki adama bakmıştı. Devian, ifadesiz bir suratla kalabalığa bakarak "Gel bakalım Bayan Katil, seninle bir maceraya atılalım." dedi. Zedia, katil kelimesinden hoşlanmıyordu ve birinin duyma ihtimalinden de ödü kopuyordu. "Bana öyle seslenme!" diyerek adamın peşine takılmış ve gemiden inmişti. İnerken Devian'ın yardım edeceğini düşünmüştü ancak ayağı kayıp az kalsın yere kapaklanacağı sırada bile adam yardım etmemişti.

 

"Ne kadar kibarsın!" diye söylendi limana ayak bastığında. Devian omuz silkip kara gözlerini kıza dikti ve mesafeli bir ses tonuyla konuştu. "Baştan anlaşalım ufaklık, benim sınırlarım vardır ve o sınırlara uymaya çalışmayacaksın; uyacaksın."

 

"Aman ne şaşırdım," diye söylendi Zedia. "Merak etme koca adam, senin sınırlarınla ilgilenmiyorum. Biz bir anlaşma yaptık ve ben senin patronun sayılırım. Bu yüzden benim de kurallarım olacak. Birincisi: bana ufaklık ya da küçük kız demeyeceksin, 19 yaşındayım ben."

 

Devian küçümseyici bir bakış attı. "İkincisi neymiş patron?"

 

Zedia düşündü ancak bir şey bulamadı. "Zamanı gelince öğrenirsin. Her neyse... nereye gidiyoruz?" Etrafındaki kalabalığa ardından da şehre baktı. Miriam oldukça büyük bir şehirdi ve çok fazla insan yaşıyordu. Geldiği küçük kasabası yalnızca yılın belli zamanlarında turist alırdı, özellikle kış aylarında kimse uğramazdı ancak burası yaşayan bir şehirdi. Büyük ve tarihi binalar her yanı sarmıştı, bütün dükkanlar açık ve kalabalık, sokaklar oldukça canlıydı. "Çok güzel..." diye mırıldandığında Devian kaşlarını çattı.

 

"Burası mı güzel? Her yer taş binalarla, hırsızlarla, ayyaşlarla ve daha kötüleriyle dolu."

 

Zedia omuz silkti. "Sen fazla karamsar bakıyorsun hayata. Büyük bir şehirde bunların olmasından daha doğal ne olabilir ki?"

 

"Biri poponu avuçladığında ya da çantandaki tüm parayı çaldığında da böyle söyle, tamam mı?"

 

Devian kalabalığın içinde yürümeye başladığında Zedia etrafına temkinli bakışlar atmış ardından da adamın peşine takılmıştı. Biri poposunu avuçlarsa onun hayatını karartırdı. En azından öyle yapmayı planlıyordu. "Geceyi sokakta geçirmeyeceğiz, değil mi?" diye sordu adama ulaştığında. Devian, omzunun üzerinden sert bir bakış attı kıza.

 

"Şehirde hiçbir yeri bilmiyorsun, kalacak yer bile ayarlamadan bir maceraya atılıyorsun ve adamın birini öldürmeyi planlıyorsun. Sen ya zır delisin ya da birileri benimle fena oynuyor."

 

Zedia bu sefer bir şey söylemedi çünkü adamın haklı olduğunu farkındaydı. Babasının katilinin peşine düşmeye öylesine hızlı karar vermişti ki doğru düzgün plan yapacak bir vakti olmamıştı. Yalnızca bir adres bulabilmişti ve kasabadan ayrılan ilk gemiye atlamıştı. Kızın sessizliğine alışkın olmayan Devian bıkkın bir nefesi dışarı üfledi. "Şehirde büyük bir han var, ben orada kalacağım. Anlaşılan o ki sen de orada kalacaksın."

 

Zedia tek kaşını kaldırdı. "Seninle aynı odada kalmam, farkındasındır umarım."

 

Devian'ın bakışlarında kızı küçümseyen bir ifade belirse de gerçek düşünceleri bunlar değildi. Karşısında güzel ve çekici bir genç kız olduğunu o da farkındaydı, onu bir adamla kavga ederken gördüğünde içindeki dişinin vahşiliği karşısında epey etkilenmişti ancak bir amacı vardı ve kızla ilgili bir beklenti içinde değildi. "Gittiğimiz yerde ben söylemeden yatağıma girecek onlarca kadın varken neden senin gibi bir çirkinle aynı odayı paylaşayım ki?"

 

Kızın biçimli kaşları birkaç düşünceyle çatılmıştı. Çirkin miydi gerçekten? Aynaya baktığında kendini fena bulmuyordu, kasabadaki erkeklerin de ilgisini farkındaydı ancak bu adam onu beğenmemişti ve bu tuhaf hissettirmişti. "İğrençsin," dedi bir yandan etraftaki dükkanları süzerek. "Parasını ödemediğin hiçbir kadın kendi rızasıyla senin yatağına girmez."

 

Kolunda güçlü bir elin varlığını hissettiğinde korkuyla onu tutan Devian'a bakmıştı. Adamın koyu bakışlarında meydan okuyan bir ifade açıkça onu izliyordu. "Var mısın iddiaya?" diye sordu kendinden emin bir şekilde. "Ben bu gece hiçbir kadına para ödemeyeceğim ancak bütün geceyi bir kadınla geçireceğim."

 

Adamın sıcak nefesi boynuna çarptıkça Zedia'nın kalbi de korkuyla çarpıyordu. Adamın yakışıklı olduğunu birkaç kilometre uzaktan bile görebilirdi ancak mesele yakışıklı olması değildi. Tüm sırlarını gizleyen karanlık bakışları ve erkeksi ses tonu onu gizemli kılıyor, güçlü duruşu onu çekici yapıyordu. Kadınların gizemli erkek sevdasını herkes bilirdi. İstediği çoğu kadını elde edebileceğini Zedia da farkındaydı. Zedia "Kolumu bırak ve bana bu kadar yaklaşma." diyerek geri çekildiğinde Ölüm Getiren gülümsedi. "Korktun mu? Merak etme sana bir şey yapmayacağım, sadece beni hafife almamanı tavsiye ederim."

 

"Seni hafife alsaydım bu işi sana teklif etmezdim. Yine de söylemeliyim ki bu geceyi geçireceğin kadına acıyorum, tüm gece senin karamsar sözlerini dinlemek zorunda kalacak."

 

Devian imalı bir şekilde sırıttı. "Dinlediği tek şey o olmayacak."

 

Zedia'nın yüzü buruşurken hanın önüne gelmişlerdi. İçeri girmeden önce Devian kızı baştan aşağı süzdü. "İçeride çok konuşup göze batma, burası sarhoşlarla dolu ve bebek bakıcısı gibi her an seni kollayamam."

 

Zedia çenesini yukarı kaldırırken "Beni koruman için para ödemeyeceğim sana, kendimi koruyabilirim." dedi ve onu beklemeden hanın ağır kapısını açarak içeri girdi. İçerisi epey büyüktü ve loş bir şekilde aydınlatılmıştı. Gürültü karşısında ellerini kulaklarına kapatmak istese de yapmamış ve etrafı incelemeye başlamıştı. Oldukça kalabalıktı, herkes içki içiyordu ve bazı masalarda kadınlar dans ediyor müşteriler de tezahüratta bulunuyordu.

 

Devian'ın hemen arkasından içeri girdiğini görünce "Beni bir geneleve getirmediğine emin misin?" diye sordu. Devian kalabalığa kısa bir bakış atıp kıza döndü. "O kadar kalabalık ki burada dikkat çekmeyiz diye düşündüm. Bir şeyler yiyip odana çıkarsın ve dinlenirsin." Zedia onu onayladığında Devian kıza köşedeki bir masayı işaret edip hancının yanına gitmiş ve iki oda ayarlayıp yiyecek bir şeyler ve kendisine de içki getirmelerini istemişti. Kızın yanına döndüğünde Zedia etrafına çok dikkatli bakıyordu ve birkaç adamın bakışları onu bulmuştu bile. Durumu fark eden Devian boğazını temizleyerek kızın dikkatini çekti. "Müşteri arıyormuş gibi etrafına bakmasana."

 

Zedia'nın yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu. "Sürekli böyle edepsiz laflar mı edeceksin sen?"

 

"Edepsiz laflar etmiyorum, gerçekleri söylüyorum. Buraya gelen kadınların büyük çoğunluğu para karşılığı ilişkiye girecekleri sarhoş adamlar ararlar. Etrafına o kadar dikkatli bakıyorsun ki seni de onlardan biri sanacaklar."

 

Zedia'nın gözlerine anlamsız bir hüzün çöktü. "Kadınlarla ilgili ettiğin laflardan hoşlanmıyorum. Sanki hepsinin tek derdi sizin altınıza yatmakmış gibi bahsediyorsun."

 

Devian, kızın ses tonundaki masumiyetten rahatsız olmuştu. "Kadınları aşağıladığımı mı düşünüyorsun? Etrafta para için bedenini satan kadınlar olduğu doğru; onları birer et parçası olarak gören erkekler olduğu da. Hayat bu, kimisi bunu tercih etmiştir kimisi buna mecbur kalmıştır. Ben sadece seni istemediğin bir duruma girmeden uyarıyorum."

 

Zedia önüne gelen çorbayı kaşıklamayı bir kenara bırakıp arkasına yaslandı. "Seni gören de kibar biri sanacak."

 

"Ne halt edersen et." diyerek pes etti adam. Etraftaki aç bakışları farkındaydı. Daha önce görmedikleri genç bir kadın insanların ilgisini çekiyordu ancak umurunda değildi. Kızı uyarmıştı ve bundan sonra başına gelen her şey kızın sorumluluğundaydı. Birasını kafasına dikerken göz ucuyla etrafa baktı. Tanıdık birilerinin karşısına çıkacağını biliyordu ancak içi rahattı çünkü çok az insan onun kimliğini biliyordu. Ölüm Getirenler, Ölüm Getiren olduklarını söylemezlerdi. Bu yüzden onların efsane olduğunu düşünen insanlar vardı.

 

Ayrıca, eğer bir Ölüm Getirenle, Ölüm Getiren kimliğiyle tanışırsanız öldünüz demektir.

 

Elbette istisna birkaç insan vardı.

 

Zedia, yanlarına yaklaşan güzel bir kadının varlığıyla gözlerini kıstı ve kadını süzdü. Kadın ona kısacık bir bakış atmış ve umursamayarak Devian'ın omzuna eline koymuştu. "Gözlerim doğru mu görüyor?"

 

Devian, kadının eline kısa bir bakış atıp bakışlarını yukarı kaldırmıştı. Kadının yüzü tanıdıktı ancak kim olduğunu çıkaramamıştı. Kıvrımlı, esmer tenli güzel bir kadındı. "Tanımadığını farkındayım," dedi kadın elini adamın gömleğinin yakalarında gezdirirken. "Kıyafetlerim üzerimde olduğu için muhtemelen."

 

Zedia küçük bir vaov sesi çıkararak gözlerini kaçırdı. Eğer iddiaya girmiş olsaydı Devian çoktan kazanmış olacaktı, kadının bakışlarından bile geceyle ilgili planları açıkça okunuyordu. Devian kadını kucağına çektiğinde kadın arsız bir kahkaha atmış ve sesi hanın gürültüsüne karışmıştı. "Bunu önümde yapmayacaksınız, değil mi?" diye sordu Zedia. Devian ukala bir gülüş atıp omuz silkti. "İzlemek istiyorsan..."

 

Zedia ayağa kalkıp onu susturdu. "Elbette hayır! Tanrım..." Derin bir nefes alıp merdivenlere yöneldi. "Sabah erkenden hazır ol, ben odama çıkıyorum." Hancı ona odasını gösterip anahtarı verdiğinde içeriye girmiş, kapıyı sıkıca kilitleyip etrafına bakınmıştı. Gaz lambası sönük bir şekilde içeriyi aydınlatıyordu ve fazlasına ihtiyacı yoktu. Üzerindeki fazlalıklardan kurtulup pencerenin yanındaki yatağa oturdu ve dışarıyı izlemeye başladı.

 

"Ne büyük bir macera," diye mırıldandı yıldızlara bakarken. "Genç bir kız, bir yabancıyla birlikte babasının katilini arıyor. Bir hikayeci bunu duysa iyi bir para karşılığında satın alır ve köşeyi döner." Başını iki yana sallarken yatağa uzanmış ve gözlerini kapatmıştı. "Oysa bu hikaye, bundan çok daha fazlası."

 

Ertesi gün, güneş doğar doğmaz uyanmıştı. Zaten pek iyi uyuduğu da söylenemezdi çünkü Devian hemen yan odasını tutmuş ve Zedia bütün gece kadının inlemelerini ve sallanan yatağın sesini dinlemek zorunda kalmıştı. Bir ara kapılarına dayanmayı dahi düşünmüştü ancak Devian'ın onlara katılmasıyla ilgili edepsiz bir şaka yapacağını tahmin ederek bu fikirden vazgeçmişti. Gerçek dünya böyle bir yerdi ve evindeki konforu bulamayacağını kabullenmesi gerektiğini farkındaydı.

 

Yatağını alıştığı şekilde toplamış ve üzerini giyinmişti. Beyaz iç gömleğinin üzerine kahverengi deri bir korseyi geçirmiş, korsenin iplerini nefes alabileceği ölçüde sıkmış ve dalgalı saçlarını tarayıp düzeltmişti. Odadaki eski dolabın üzerinde paslı ve kırık eski bir ayna vardı, oradan kendine bakıyor ve yüzüne cesaretli bir ifade yerleştirmeye çalışıyordu. Buna ihtiyacı yoktu fakat ona bakan birinin güçlü ve korkusuz bir kadın görmesini istiyordu. Tıpkı babasının onu yetiştirdiği gibi.

 

"Bir kadın güzel olmak istiyorsa önce güçlü olmalı Zedia," demişti babası. "Çünkü böyle bir çağda güzel bir kadın her zaman avdır ve eğer avlanmak istemiyorsa önce güçlü olmayı öğrenmesi gerekir."

 

Odasından çıktığında aynı anda yan odanın da kapısı açılmış ve oldukça dinç görünen Devian içeriden çıkmıştı. Zedia onun gecenin büyük bir kısmında uyumadığını biliyordu ancak adam dinlenmiş görünüyordu. "Günaydın," dedi genç kız. Devian yalnızca başını sallayarak karşılık verdiğinde Zedia kapı kapanmadan önce içeriye bir bakış attı ve yatağın boş olduğunu gördü. "Ne o, arkadaşın işi bitince kaçtı mı yoksa?"

 

Devian, küçümseyici bir bakışla kıza baktı. "İşimiz bittiğinde herkes kendi yatağına döner, biriyle uyumayı sevmem."

 

Kimseye güven duymadığı için birlikte uyumazdı aslında. Uyku, bir insanın en savunmasız anıydı ve bir Ölüm Getiren savunmasız olamazdı.

 

Zedia merdivenlere yönelirken gözlerini devirmişti. "Tuhaf bir adamsın. Seni tatmin eden bir kadını işin bitince odandan kovalıyor musun gerçekten?"

 

Hemen peşinden basamakları inen Devian düz bir sesle cevapladı. "Kimseye zorla bir şey yaptırmıyorum, üstelik tatmin olan tek kişi de ben değilim. Memnun olmasalar kendi rızalarıyla tekrar bana gelmezler."

 

Zedia bir cevap vermedi, gece duyduğu seslerden kadının da halinden memnun olduğunu anlayabiliyordu. Aralarında romantik bir şeyler olmadığına göre beraber uyuma ihtiyacı da duymuyorlardı demek ki. Birlikte masalardan birine oturup birer çorba söylemişler ve ne yapacaklarını konuşmaya başlamışlardı. Zedia'nın elinde basit bir adres ve tek bir isim vardı. Bununla bir yere varmaları Devian'a göre imkansızdı fakat kız oldukça umutlu görünüyordu.

 

"Bu adresin aradığın kişinin adresi olmadığını biliyorsun değil mi?"

 

"Elbette biliyorum. Kader Muhafızları kalede yaşar ve adresteki kişi de bize ona ulaşmanın yolunu söyleyecek."

 

Devian'ın kaşları havalandı. "Neden bize yardım etsin? Kimse bir Kader Muhafızına düşmanlık etmek istemez."

 

"Babam çok fazla insana iyilik yapmıştı. Umuyorum ki insanlar hala vefa borçlarına sadık olsunlar."

 

Devian kimsenin sadakatine inanmazdı. "Muhtemelen hayal kırıklığına uğrayacaksın fakat kalk bakalım, bulalım şu adresi."

 

Birlikte handan çıkıp şehir merkezindeki dükkanlara doğru yürümeye başladılar. Ellerindeki adres eski bir kılıç ustasının dükkanını tarif ediyordu, başkentte oldukları için kalenin etrafında çok fazla böyle yer vardı ve işleri zordu fakat birilerine sorarak bulmayı başarmışlardı. Etraftaki gösterişli dükkanların yanında burası biraz sönük ve eski görünüyordu ancak sordukları herkes bu ustanın en iyisi olduğunu ve kaledeki çoğu üst düzey askerin buraya geldiğini söylemişti.

 

Dükkânın içine girdiklerinde ağır bir metal kokusu Zedia'nın yüzünü buruşturmasına neden olmuştu. İçeride onlarca kılıç vardı ve beklediğinin aksine birçoğu oldukça eski görünüyordu. "Kimse var mı?" diye seslendiğinde dükkânın arka tarafına açılan bir kapının ardından gelen metal sesiyle oraya doğru yürümeye başladı. Kızın aksine Devian daha temkinliydi. Bu kadar tanınan bir kılıç ustası kaleye yakın bir isim olmalıydı ve o ne kaleye ne de içindekilere güvenmezdi.

 

Kısa ve karanlık bir koridoru geçtiklerinde karşılarına kılıcın tüm aşamalarının yapıldığı bir alan çıkmıştı. Yaşlı bir adam yumuşattığı metali çekiç ve örs arasında tutarak bir şekle sokuyordu. Geldiklerini fark etmesine rağmen kafasını kaldırıp bakmamıştı, yüzündeki ciddi ifade de onun huysuz biri olduğu izlenimini veriyordu. Zedia "Merhaba," diyerek adama yaklaştığında bir cevap alamamış ve Devian'a bakmıştı. Devian omuz silkip geride durduğunda Zedia öfkeyle kaşlarını çatıp yeniden yaşlı adama baktı. "Adım Zedia, Hektor'un kızıyım. Babamı tanıyorsun değil mi?"

 

Hektor adını duyan yaşlı adam gözlerini şekil vermeye uğraştığı kılıçtan kaldırıp kıza baktı ve kaşlarını çattı. "Hektor öldü, değil mi?"

 

Zedia adamın bunu bilmesine epey şaşırmıştı. Babası öleli bir hafta yeni olmuştu ve haberin başkente kadar gelmiş olması kulağa saçma geliyordu. "Evet, nereden duydunuz?" diye sorduğunda usta elindeki işi bir kenara bırakıp yıpranmış eldivenlerini çıkardı ve kıza doğru yürüdü. "Öldüğüm zaman kızım seni bulacak, demişti." Hektor çoğu zaman bilgece konuşurdu ancak bazen de kimsenin anlamadığı tuhaf laflar ederdi. Zedia bu duruma alışmış ve sorgulamamaya başlamıştı ancak işler anlamadığı bir noktaya giderken kafası epey karışmıştı.

 

Yaşlı adam kızı ön tarafa doğru yönlendirirken Devian'a göz ucuyla bakmış ve onunla muhatap olmamıştı. Ön tarafa geçtiklerinde kıza elini uzatarak kendini tanıtmıştı. "Adım Merd ve senin de Zedia olduğunu biliyorum. Babanı son gördüğümde sen küçücük bir çocuktun, zaman öyle hızlı geçiyor ki sen kocaman bir genç kız olmuşsun ve Hektor da ölüme kavuşmuş."

 

"Evet," dedi Zedia iç çekerek. "Ben de bu yüzden geldim. Babamı öldüreni bulmak istiyorum."

 

Merd küçümseyici bir kahkaha attığında kızın siniri bozulmuştu. "Yani bana bunun için mi geldin?" dedi inanmak istemiyormuş gibi.

 

"Evet, başka neden gelecektim ki?"

 

Merd eski bir ahşap tabureye oturmuş, nasırlı elleriyle sakallarını kaşımıştı. "Rolümün daha büyük bir şey olacağını sanıyordum." derken sesinde ince bir hayal kırıklığı vardı. Neler olduğunu anlamakta zorluk çeken Zedia yeniden Devian'a baktığında Devian yaslandığı taş duvardan doğrulmuş ve sıkılmış bir ifadeyle Merd'e bakmıştı.

 

"Kız da ben de ne dediğini anlamıyoruz ihtiyar. Sana birini sormaya geldik, onu nasıl bulacağımızı bize söylesen yeter. Bahsettiğin rol her ne sikimse ilgilenmiyoruz."

 

Zedia, Devian'ın kabalığı karşısında sinirlendi ancak bir şey söylemek yerine Merd'e baktı. Merd onunla böyle konuşan adamı umursamadı. Yaşlı gözlerinin ardındaki zihninde çok daha başka şeyler dönüyor gibiydi. "Marcus'u arıyorsun değil mi Zedia?" diye sorduğunda Zedia şaşkınlıkla onu onayladı.

 

"Onun babanı öldürdüğüne emin misin?"

 

"Başka kim olabilir ki?" diye cevapladı Zedia. Babasının bildiği başka bir düşmanı yoktu. Devian kızı izlerken hiç gerilmedi, katilin kendisi olması onu rahatsız etmiyordu. Yaşlı adam bilmiş bir ifadeyle gülümsediğinde Zedia kaşlarını çatmıştı.

 

"Baban sandığın kadar sıradan biri değildi Zedia. İçten içe bunun farkında olduğunu tahmin edebiliyorum. Onun dostları olduğu kadar düşmanları da vardı ancak hiçbir düşmanının onu öldürdüğünü sanmıyorum. Babanın ölümü bir dönüm noktasıydı sadece, olması gerekiyordu ve oldu."

 

"Ne demek olması gerekiyordu ve oldu?" diye bağırdı Zedia. Dışarıdaki birkaç kişi içeriye doğru bakmış, Merd huysuz bir ifadeyle elini sallayıp onları uzaklaştırmıştı.

 

"Her insanın kaderi bazı dönüm noktalarına bağlıdır fakat bazılarının kaderi, o dönüm noktası olmaktır."

 

Devian dayanamayarak araya girmişti. "Bu bunak kafayı yemiş, bize yardım falan etmeyecek." Zedia ona katılıyordu. Öfkeyle arkasını dönmüş ve kapıya doğru bir adım atmıştı ki Merd onu durdurdu.

 

"Askerlerin talim yapması için kılıçlar hazırlamıştım, onları kaleye siz götürün. Marcus'u da talim alanında bulabilirsiniz ama o kadar askerin içinde ona saldıracak kadar aptal değilsinizdir umarım."

 

Zedia, onu görünce sakin olabileceğinin garantisini kendine veremiyordu ancak yine de mantıklı davranmaya çalışacaktı. Merd büyük bir sandık dolusu kılıcı onlara vermiş ve gitmek üzerelerken Zedia'ya seslenmişti. "Onu bir dinle Zedia, hiçbir şey göründüğü gibi değildir."

 

Merd'ün ayarladığı at arabasına sandığı yükledikten sonra kaleye doğru yola çıktıklarında ikisi de sessizdi. Devian, adamın tamamen bunak olduğunu düşünmüyordu aslında. Belli ki ortada tahmininden daha büyük olaylar dönüyordu ve yaşlı adam da şifreli konuşarak gizemli görünmeye çalışıyordu. Zedia ise karmaşık bir ruh hali içindeydi. Babasının gizemli bir tarafı olduğunu hep biliyordu ve içinden bir ses acele etmemesi gerektiğini söylüyordu.

 

Sessizliği ilk bozan Devian olmuştu. "Kaleye girip adamı bulduğumuzda ne yapacağız?" diye sordu. Bir Kader Muhafızını diğerleri gibi kolayca öldüremeyeceğini farkındaydı, üstelik adam katil bile değildi. En azından Zedia'nın babasının...

 

"Bir fırsatını bulup onunla konuşmalıyım. Buraya gelmeden önce o olduğuna emindim ancak şimdi kafam karıştı."

 

Devian başını iki yana sallayıp yola baktı. Kale tam karşılarındaydı ve birazdan kapısına ulaşacaklar, muhafızlar izin verirse içeri gireceklerdi. Yaptığı şey aslında epey riskliydi çünkü krallık Ölüm Getirenlerin düşmanıydı ve Kader Muhafızları da onları yok etmekle görevliydi. Alnımda yazmıyor ya, diye düşündü. Kimliğini gizlemek onun için zor değildi ancak yine de temkinli davranması gerekiyordu.

 

Kalenin devasa dış kapısına ulaştıklarında at arabası durdurulmuş ve bir muhafız neden geldiklerini sormuştu. Devian kılıçları göstermiş, Merd'ün damgasının olduğu kağıdı muhafıza vermişti. Kaleden içeri girdiklerinde Zedia meraklı gözlerle etrafına bakındı. Kaleye uzanan büyük bir avlu vardı ancak beklediği kadar dolu ve bakımlı olmayışı ona soğuk hissettirmişti. Surlar, sonradan yükseltildiği belli olacak şekilde sarıyordu kalenin etrafını. Her yanda muhafızlar ve gözcüler vardı.

 

At arabasından indiklerinde Zedia "Çok kasvetli bir havası var." diye mırıldandı. Devian kılıç dolu sandığı tek hamlede yere indirip etrafına baktı. "Şenlik mi bekliyordun?"

 

Yanlarına gelen bir askerle birlikte kılıçları kalenin muhafızların eğitimi ve antrenmanları için ayrılmış alana taşımaya başladıklarında asker Zedia'yı süzüyordu. "Merd niye bir kadın yolladı ki?" diye sorarken sesinde alay vardı ancak Zedia umursamayarak cevap verdi. "Erkeklerin her şeyi yarım yamalak yapmalarından sıkılmış."

 

"İhtiyar işini biliyormuş."

 

Zedia ters bir şey söyleyecek gibi baktığında Devian boğazını temizleyerek susmasını işaret etti. Eğitim alanına geldiklerinde etrafta çömez askerler vardı ve her biri başka bir antrenmandaydı. Kılıç kullananlar, ok atanlar, yalnızca yumruk ve tekmelerini kullananlar. Asker "Siz burada bekleyin." diyerek haber vermeye gittiğinde Zedia rahat bir nefes alarak etrafı incelemeye başladı.

 

"Eğitim işini ciddiye alıyorlar belli ki."

 

Devian kıza cevap vermedi ancak anormal bir durum olduğunu farkındaydı. Son gördüğünden beri surlar yükseltilmiş ve güçlendirilmiş, muhafız sayısı arttırılmış, eğitimler sıklaşmıştı. Ya tahttan düşeceği dedikosu yayılan kral korkuya kapılmıştı ya da yerini sağlamlaştırmak için bir şeyler planlıyordu.

 

Eğitim kılıçlarını onaylayacak bir komutanı beklemeleri söylenmişti. Zedia bir fırsatını bulup Marcus'u aramak istiyordu ancak Devian onun da buralarda bir yerde olacağını söylediği için yerinden kıpırdayamıyordu. Kısa bir bekleyişin ardından Devian haklı çıkmış, bir asker "Kader Muhafızı Marcus!" diye anons ederek askerlere hizaya geçmelerini söylemişti. Tüm askerler hizaya geçip Marcus'u selamlamak için dizildiğinde Zedia'nın kalbi hızla çarpmaya başlamıştı.

 

Babasının muhtemel katili karşısındaydı. Uzun boylu, geniş omuzlu, yapılı ve karizmatik bir adamdı. Rütbesi ve gücü her yerinden belli olurken o da bunları epey farkında görünüyordu. Attığı her adım ve bakışla etrafındaki diğerlerine haddini bildiriyor gibi bir havası vardı. Zedia onun kırklı yaşlarının ortasında olduğunu biliyordu, annesiyle aynı yaşlarda olması gerekiyordu fakat bu adam kesinlikle yaşını göstermiyordu. Kısa kesilmiş saçları ve düzgün sakal tıraşıyla oldukça çekici görünüyordu.

 

Zedia'nın içi öfkeyle dolup taştı ve ileri doğru bir adım attı ancak Devian onu kolundan yakalayıp dikkat çekmesine engel oldu. Babasını öldüren adamın bu kadar iyi ve canlı görünmesi kanına dokunuyordu.

 

"İkimizi de öldürtmek istemiyorsan sakin ol." diye fısıldadı Devian. Buradaki çok sayıda askerle tek başına mücadele edebilirdi fakat sayıları o kadar fazlaydı ki doğaüstü hayallere kapılmıyor ve buradan sağ çıkamayacağını biliyordu. Üstelik bu kalede Kader Muhafızları vardı ve onlar bizzat Ölüm Getirenleri öldürmek için eğitiliyorlardı.

 

Marcus, eğitim alanının ortasına geçmiş ve seçtiği birkaç askerle eğitime başlamıştı. Askerlerin ona aynı anda saldırması bile etkilemiyor ve her birini kısa sürede etkisiz hale getiriyordu. Yeni askerler mücadeleye dahil oluyor ancak sonuç her seferinde aynı oluyordu. Marcus sıkılmış gibi bir ifadeyle askerlere baktı ve kılıcın kendi rakibini seçmesini istedi.

 

Kılıcı havaya ustalıkla fırlattı.

 

Kılıç yeniden yere düştüğünde, düştüğü yer Devian ve Zedia'nın tam ortasıydı.

Bölüm : 12.12.2024 22:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...