
Yangından birkaç saat önce
Ölüm Getiren, kendisine en istemediği şekilde; rüyalar -belki de kabus demeliydi- aracılığıyla ulaşan Mors'a içinden küfürler ederken kaleden çıkmış ve şehrin en tenha sokaklarından birinde onunla ve beraberindeki Dex'le buluşmuştu. Üç adam, sessizliğin hüküm sürdüğü gecenin ortasında birkaç saniye birbirlerine baktıktan sonra Mors konuya girmişti. Sakin ses tonu Devian'ı çileden çıkarıyordu ve konuya hızlı bir giriş yapmasını bekliyordu.
"Kalede bir Kader Çeviren tutuyorlar," dedi Mors. Devian anlamayarak tek kaşını kaldırdığında Mors devam etti. "Adı Saher ve oldukça güçlü bir Kader Çeviren. Onu çemberimde istiyorum Devian, bir an önce kurtar ve bana getir."
Devian, öfkeyle kaşlarını çattı. "Ne zamandan beri senin özel uşağınım?"
Aralarındaki ilişkinin saygı çerçevesine bağlı olması, Mors'un ona emirler vereceği anlamına gelmiyordu. Devian'ın Mors'a bir borcu vardı ve karşılığında ona sadakat duyuyordu ancak hiçbir zaman ayak işlerini yapmamıştı. Tanışıklıklarının uzun yıllara dayanması onları arkadaş yapmadığı gibi bu borç da onları alt üst ilişkisine sokmamıştı.
Mors böyle bir cevabı gülümseyerek karşıladı. "Hiçbir zaman seni öyle görmediğimi biliyorsun. Bu da benim emrim değil ricam yalnızca. Karşılığında senin de karlı çıkacağın bir rica."
"Neymiş o?"
"O kız, Zedia, eğer istersen sana onun adını kimin fısıldadığını gösterebilirim."
Devian hiçbir tepki vermedi. "Neden bunu isteyeyim?"
Mors aptal değildi. "Onu merak ettiğini biliyorum. Hala hayatta olmasının başka bir nedeni olamaz değil mi?"
İmalı sözlerin ne anlama geldiğini oradaki herkes biliyordu. "Evet," dedi Devian usta bir yalancı edasıyla. Zedia'nın kim olduğunu çoktan öğrenmişti. Kalenin bahçesindeki Kader Çevirenin sözleri zihninde bazı şimşekler çakmasına neden olmuştu. Bilmediği şey, onun ölmesini isteyen kişinin kim olduğuydu.
Bir de, neden aradığı anahtarın Zedia olduğunu hala Mors'a söylemediği...
"Saher'i sana getireceğim. Dax kalenin yakınlarında gösterdiğim yerde beklesin, ben bu gece bir yolunu bulacağım."
Kader ağlarını o gecenin üzerinde örerken Zedia da tıpkı Devian gibi kadını zindandan çıkarma planlarını harekete geçiriyordu. Kaleye dönen Ölüm Getiren, muhafızları uzaktan izlerken Zedia ve yanındaki Vanya'yı görmüştü. Vanya'nın neden onun yanında olduğuna başta anlam veremese de sonrasında gaz yağını yere boca edip bir yangın çıkardıklarını görünce bazı şeyleri anlamaya başlamıştı. Fırsat bu fırsattı, Zedia'yı boşverip zindanlara koştu ve ondan önce oraya ulaşıp kapıyı açan Vanya'yı tek darbeyle bayılttı.
Saher anlam veremediği olaylar karşısında korkuyla etrafına bakınırken Devian onu cebindeki solüsyonla bayıltıp omzuna attı ve yukarı çıktı. Yangın büyümüştü ve aklı Zedia'da kalmıştı ancak önce kimse görmeden Saher'i teslim etmeliydi. Dışarı çıkmadan son bir kez arkasına baktığında zindana koşan Zedia'yı gördüğünde sesli bir küfür etti. Bu kız aklını mı kaçırmıştı?
Koşarak dışarı çıktı. Yangın nedeniyle görev yerlerinden ayrılan muhafızlar işini kolaylaştırdı, sanki Zedia bu planı onun için yapmış gibiydi. Kadını Dax'a teslim edip tek kelime etmeden kaleye döndü ve zindanlara koşmaya başladı. Kaçan mahkumları gördüğünde kızın ne yapmaya çalıştığını az çok anlamıştı. Zedia çıkmayı başarmış mıydı bilmiyordu ancak içine yayılan anlamsız korkunun soluduğu duman kadar tehlikeli olduğunu farkındaydı. Merdivenleri inip de kızın yerde baygın yattığını görünce bu anlamsız korku tüm göğsünü ele geçirmişti. "Zedia!" diye bağırdı. Korku, ikinci kez aynı kadın için ele geçirmişti ruhunu; korku nedir bilmez bir adamın yüreğinde hem de.
Ona bir şey olacak korkusu...
Kaybetme korkusu...
Tıpkı yağmurun altında saatlerce onu aradığı ormandaki gibi hissediyordu.
Kızı kucaklayıp merdivenlerden çıkarırken "Tam bir baş belasısın." diye söylendi. Kelimenin tam anlamıyla öyleydi. Zedia öksürürken bir boşluk bulup "Beni nasıl buldun?" diye sorduğunda en azından zehirlenmediği için şükrederken buldu kendini. Nasıl böyle düşünebildiğine kendi bile inanamazken arsız bir cevapla kızı utandırmayı düşündü. "Şu yangından kurtulduktan sonra kıçını kızartana kadar şaplak atarken cevap veririm."
Zedia'nın başını onun göğsüne sakladığını görünce gülümsedi.
Yukarısı cehennemi andırıyordu. Alevler her yerdeydi ve kurtulmak neredeyse imkansız gibiydi. Elbette Ölüm Getiren dışındakiler için. Zedia "Benim yüzümden..." diye mırıldanırken Devian neden bir yangın çıkardığını deli gibi sormak istese de sormadı ve önce kurtulmaya odaklandı. "Sakin ol, eğer Tanrının tuhaf bir mizah anlayışı yoksa bir yangında ölmeyeceğime eminim. En azından bunu cehennemine saklayacaktır." dedi kızı sakinleştirmek için.
Eğer Tanrı varsa onu cehennemden başka bir yere kabul etmeyeceğini biliyordu.
Zedia inmek için hareketlendiğinde Devian onu daha çok kendine bastırdı. "Aptal kelebek, senin kanatların bu yangına dayanır mı sandın?"
İkisini de bu cehennemden çıkardıktan sonra dışarıdaki kalabalığa baktı. Kralın nasıl derin bir nefes verdiğini, Zedia için nasıl endişelendiğini hemen fark etmişti. Zedia'nın sesini duydu ve o konuşurken gözlerinin içine ilk kez hissederek baktı.
"Kelebeği bir gelecek ihtimaline inandırmaktan korkuyorsun ancak onun üç günlük ömrünü uzatmak için her seferinde hayatını kurtarıyorsun."
Zedia'nın haklı olduğunu o da farkındaydı. Bu bir avdı ve ne yazık ki avın ta kendisiydi. "Çünkü o üç günün ne zaman biteceğine ben karar veririm ve görüyorum ki sen o kısıtlı sürenin sonunu getirmek için elinden geleni yapıyorsun, aptal kelebek."
Kral, kızın adını haykırarak yanlarına geldiğinde Devian onu yere bırakıp uzaklaştı. Kralın ona değer verdiği açıkça ortadaydı. Evli bir adam dahi olsa o bir kraldı; kendinden daha iyi bir seçenek. Üstelik Devian hiçbir zaman Zedia için kendini bir seçenek olarak görmemişti. Bunun imkanı olmadığını biliyordu zira baba olarak gördüğü adamı öldürüp onun göğsünde bir intikam ateşi yakan kişiydi kendisi. Bir Ölüm Getiren olması yeterince geçerli bir neden değilmiş gibi, zamanı gelince onu da öldürmesi gerekmeyecek gibi, bir de gidip hayatta en sevdiği kişiyi ondan koparmıştı.
Bu hikayede onlara düşen tek rol av ve avcı olmaktı. Bir başka ihtimal bile yoktu.
Ortalığın sakinleşmesi sabahı bulmuştu. Kaleden görünmeden çıkmayı başarıp ormana gitti ve beklemeye başladı. Mors'a verdiği sözü tutmuş ve şimdi onun sözünü tutmasını beklemeye başlamıştı. Yaslandığı ağacın arkasında belli belirsiz sesler duyduğunda bir tilki gibi kulaklarını dikip beklemeye başlarken eli çoktan hançerindeydi. Saniyeler içinde Mors'u karşısında görünce hançeri yerine soktu ve ayağa kalktı.
"Sana vereceğim sır için kaleyi yakacak kadar hevesli olduğunu bilseydim başka bir şey isterdim." dedi Mors yarı alayla. Bunu yapanın Devian olduğunu zannediyordu.
"Tam olarak benim yaptığım söylenemez ancak biz sonuca bakalım. İstediğin şeyi yaptım, şimdi sıra benim istediğim şeyde."
Mors gülümsedi. Tuhaf büyü yetenekleri olan bir adamdı, bunu da sık sık kullanırdı. "Elini ver bakalım Ölüm Getiren, sana öldürmeni kim fısıldadı göstereyim. Sadece birkaç saniyemiz var ve ne yazık ki yalnızca sen göreceksin." Mors'a elini uzatırken hiç düşünmedi, merak deli gibi içini kemiriyordu. Mors kendi elini onun avucuna koyduğunda Devian bir titreme hissetti. Gözlerinin önünde simsiyah bir duman belirirken zihninde fısıltılar büyüyordu. Bunlar, daha önce birini öldürmesi için kulağına fısıldanan ve Ölüm Getirene adaklar adayan kişilerin sesiydi.
Eğer başarılı olursa -ki hep olurdu- fısıltılar onu aynı zamanda mükafatına götürürdü. Kulağına bir isim fısıldandığında peşinden bir yer ismi söylenirdi. Genelde ormanlık yerler tercih edilirdi, Ölüm Getirene ulaşan kişi istediği kişinin öldüğünü öğrenince bu yere gidip karşılığında altın gibi ücretler bırakırdı.
Ölüm Getiren kulağına fısıldanan isimlerin arasından Hektor'u ayırt etti. Asıl isim Zedia'ydı ancak tam bu esnada devreye giren Kader Çeviren o gün yanlış ismi duymasını sağlamıştı. Damarları patlayacak gibi yakıcı bir hisle dolduğunda dudaklarını ısırdı ve asıl görmesi gereken şeyin vaktinin geldiğini anladı.
Sis aralandı, perdelerin arasından beliren güneş ışığının ardında dizlerinin üzerinde duran bir adamı gördü. Adam kendi kanını akıtıp adak adamaya başlamıştı bile. Daha fazlasını isteyen Devian güçlü bir acıyla sarsılsa da vazgeçmedi, Mors elini çekmek istediğindeyse ona izin vermedi. Adam yavaş bir hareketle başını kaldırınca güneş ışığı yüzüne vurdu.
"Ölüm Getiren," diye fısıldadı. "Mors'un aradığı Kader Çalan'ın bir insan olduğunu biliyorum ve senden onu öldürmeni istiyorum."
Devian, ismi fısıldayan adamın yüzünü görünce dehşete kapılmıştı.
O adam, Kral Valdemar'dı.
🦋
Instagram ve TikTok'ta
destinaavcii ve destinaninkaleminden kullanıcı adlarıyla bana ulaşabilirsiniz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.27k Okunma |
237 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |