22. Bölüm

21. Bir Yalana Güvenmek

Destina Avcı
destinaavci

 

"Devian'ı bulmuşlar." dedi Vanya odama girer girmez. "Kral sorgu için seni çağırıyor."

 

Yangın söndürüldüğünden beri odamdan çıkmamıştım. Bu anın geleceğini biliyordum. O saatte orada ne işim olduğunu ve mahkumları neden saldığımı elbette soracaklardı. İşler o kadar karışmıştı ki yolun sonuna gelmiş gibi hissediyordum. Ayağa kalkıp üstüme çeki düzen verirken Vanya yanıma yürüdü. "Konuştuğumuz gibi Zedia, her şey tesadüf ve senin iyi kalbinin eseri. Sadece onları kurtarmak istedin, o kadar."

 

Buna kolay kolay inanmayacaklarını biliyordum ancak denemekten başka şansım yoktu. Odamdan çıkıp kralın yanına yürürken gerginlikten ellerim buz kesmişti. Yangından sonra bir süre Devian'ı bulamamışlardı, ben de yorgun olduğumu söyleyerek sorguyu ertelemiştim. Şimdi ikimiz de aynı anda sorgulanacaktık. Kral bunun yalnızca prosedür olduğunu söylemişti ancak yine de endişeliydim.

 

Merdivenleri indiğimde Devian'ın beni beklediğini gördüm. Dinlenmiş görünmüyordu, yüzünde tuhaf bir ifade vardı ve üstü başı dağınıktı. "Hızını alamayıp krallıktaki tüm yangınları söndürmeye mi gittin? Ne bu hal?" Alayla gülümsedi ancak gülüşünde beni rahatsız eden bir şey vardı. Bir şey olduğuna adım kadar emindim.

 

"Senin yangınını da söndürmemi ister misin kelebek?" dediğinde gözlerimi devirdim. Bu adam dünyaya bana edepsiz laflar etmek için gelmiş olmalıydı. Gece alevlerin arasında kıçımız tutuşmak üzereyken bile arsızlığı elden bırakmamıştı.

 

"Ha ha, çok komik."

 

"Ben ciddiydim."

 

"Devian!" diyerek adını söyledim ve durup ona baktım. Kralın çalışma odası biraz ilerdeydi ve gerginliğim en üst sınırdaydı. "Birazdan sorguya alınacağız ve yanlış bir şey söylemeni istemiyorum."

 

Şüpheyle yüzüme baktı. "Ne söyleyebilirim ki Zedia? Neden zindanlara indiğini bile bilmiyorum."

 

Gözlerimi kaçırdım. "Orada yanarak ya da boğularak ölmelerini istemedim." Kısmen doğruydu ancak hikayenin asıl gerçeğinin başka olduğunu o da biliyordu. Beni taklit etti. "Ha ha, çok komik."

 

Kaçırdığım gözlerimi yeniden ona diktim. "Bu seni ilgilendirmez Devian, hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim ancak bu sana her şeyi anlatacağım anlamına gelmiyor."

 

İki siyah nokta gibi karanlık gözlerini şüpheyle kısmaya devam etti. "İkimiz de bir işler karıştırdığını biliyoruz ancak senin bilmediğin şey başını sandığından daha büyük belalara sokuyor olman. Dur artık Zedia, her seferinde seni kurtaramam."

 

"Öyle bir zorunluluğun yok zaten." diye mırıldandım. Oysa hayatımı kurtarmasına alışmıştım bile. Dün geceden sonra bu his iyice yerleşmişti zihnime. Sanki beni her zaman kurtaracakmış gibi hissediyordum. Üzerime doğru eğilip çenemi kavradı. "İşin en kötü kısmı da bu kelebek... seni kurtarmak zorunda olmadan kurtarıyorum seni. Bunun benim için ne demek olduğunu anlasan keşke."

 

Kalbim büyük bir gürültüyle çarptı göğüs kafesime. Eğer bazen bir kurtarıcı bazen de kalp kıran gibi davranmasa ne demek istediğini çok daha iyi anlayabilirdim ancak bu adam kafamı karıştırmak dışında bir şey yapmıyordu ne yazık ki...

 

"Gitmemiz lazım." diye mırıldandım geri çekilirken. Beni onayladı ve adım atmadan önce "İçeriyi bana bırak ve ne dersem onayla. Bunu pek söylemem ama güven bana."

 

Evet, genelde güvenmememi söylerdi ve bu defa tersini dile getirmesi epey şaşırtmıştı. Yine de sorgulamadım çünkü çoktan ona güvenmiştim bile. Birlikte çalışma odasına girdiğimizde kral dışında Tybalt, Kraliçe Soren ve Marcus'un da orada olduğunu gördük. Yeniden gerilsem de Devian'ın bu işi halledeceğini umuyordum. Bizi yan yana sandalyelere oturtup karşımıza geçtiklerinde gerçekten bir sorguda olduğumu farkındaydım.

 

Kralın benden şüphelenmediğini farkındaydım ancak diğerleri için aynı şeyi söyleyemezdim. Özellikle kraliçe ve baş danışman Tybalt kısılmış gözlerinin ardından bakıyorlardı yüzüme. Marcus ise ne hissettiğini ele vermiyordu ancak belki de kızı olmamdan kaynaklı bir bağdan dolayı kafasının karışık olduğunu hissedebiliyordum. Sanırım sorguyu o yapacaktı, kralın hemen yanında durmuş bizi izliyordu.

 

"Konuya direkt gireceğim Zedia," dedi Marcus sakince. "Zindanda ne yapıyordun?"

 

Sakin görünmeye çalıştım. "Mahkumları öylece ölüme terk etmek istemedim."

 

Kraliçe burnundan bir nefes verirken alayla güldü. "Ne kadar da iyi kalplisin."

 

Kral "Soren." diyerek onu uyardığında krala ters bir bakış atıp sandalyesine oturdu. Her şeye rağmen düştüğüm durumdan zevk aldığına emindim.

 

"O saatte orada ne işin vardı?" diyerek devam etti Marcus. Tanrım, yalan söylemek sandığımdan da zordu. Karşımda rütbeli insanlar varken iki kat zorlanıyordum. "Dolaşıyordum." diyebildim ince bir ses tonuyla. Tybalt inanmadığını belli edercesine kaşlarını kaldırdı ve "Gecenin bir yarısı ve kalenin en tenha yerinde? Doğruyu söyle hizmetçi."

 

Panikle krala baktım, bunu istemsiz yapmıştım. Tybalt'a bakıyordu ve yüzünde epey sert bir ifade vardı. "Tybalt, sorgu işini Muhafız Marcus'a bırak." Tybalt memnuniyetsiz bir ifadeyle geri çekilirken işimin düşündüğümden zor olduğunu farkındaydım. Eğer işler planladığımız gibi gitseydi bu duruma düşmeyecektim ancak bazı hatalar yapmış ve bu duruma düşmüştüm.

 

"Zedia, düzgün bir açıklama bekliyoruz senden." diyerek devam etti Marcus. Yerimde bir başkası olsa başka türlü bir muamele göstereceğine emindim ancak benimle sakin konuşuyordu. Ağzımı açıp bir şeyler gevelemek üzereydim ki Devian'ın sesi bana engel oldum.

 

"Sanırım benim açıklamam daha doğru olur Muhafız Marcus."

 

Herkes -ben de dahil- merakla ona baktığında epey rahat görünüyordu. Ona güvenmemi istemişti, bu güveni boşa çıkarmayacağını umuyordum.

 

"O gece Zedia'yı ben çağırmıştım."

 

Ne? 

 

Kral herkesten önce "Neden?" diye sorduğunda sesindeki yırtıcı merak ürpermeme neden oldu. Devian'ın da bunu fark ettiğine emindim ancak hala sakinliğini koruyordu. "Konuşmak istedim. Aramızda cevaplanmamış bazı şeyler vardı ve açıklığa kavuşturmamız gerekiyordu."

 

"Nasıl şeyler?"

 

Kral ve Marcus aynı anda aynı soruyu sorduğunda ben de onlar kadar merakla bekliyordum cevabı. Ne yapıyordu bu adam?

 

"Aramızda bir çekim hissediyordum, bunun doğru olup olmadığını konuşmak istedim. Kaleye geldiğimizden beri bir araya gelmekte zorlanıyorduk."

 

Kraliçenin sesi Devian'ı böldü. "Hizmetçi Zedia'ya bak sen..."

 

Tanrım, sustur şu kadını.

 

"Ee?" diye sordu kral merakla. Devian onu güvenmemi söylediğinde beni bu durumdan kurtaracağını sanmıştım; daha kötü bir duruma sokacağını değil. Kralın bana ilgisini farkındaydı ve onun karşısında böyle konuşması kimse için hiç iyi değildi.

 

"Bu kaledeki insanlar dedikodu yapmayı sevdiği için onu gece yarısı gözlerden uzak bir yere çağırdım. Zedia buluşacağımız yere giderken yangını fark edip muhafızlara haber vermiş, o sırada yangın alanına ulaştığımda Zedia'yı zindanlara koşarken gördüm. Sonrasını biliyorsunuz. İnsanların öylece ölmelerini istememiş ve onları serbest bırakmış. Çok fazla dumana maruz kaldığı için kendinden geçtiğinde buldum onu."

 

"Ne kadar dokunaklı bir aşk hikayesi," dedi Soren ince bir alayla. "Zedia, demek Devian'la aranda bir şeyler var?"

 

Omzumun üzerinden Devian'a baktım, belli belirsiz bir göz işaretiyle onayladığında ona güvenmeyi seçtiğimi hatırlayarak "Yani... evet." diye mırıldandım. Kendimi bu durumdan kurtaracağım belliydi, peki kralın öfkesinden nasıl kurtulacaktım? Yüzüne bile bakamıyordum.

 

"Onu ormanda da sen kurtarmıştın..." diyen kralın sesi zihninde bir şeylerin aydınlandığını ele verir cinstendi. "Demek o yüzden herkesten fazla çabaladın."

 

Devian'a baktım. Söyledikleri gerçek değildi ancak yine de cevabını merak ediyordum. "Onun için çok endişelenmiştim majesteleri." dediğinde sesinde yalan söylediğine dair hiçbir şey bulamamıştım. Belki de gerçekten endişelenmişti. Bir süre sessizlik oldu ardından kralın adımı seslenmesiyle ona döndüm. Gözlerinde hayal kırıklığı göreceğime emindim, tahmin ettiğim gibi de olmuştu. Yeşil gözleri birkaç duygunun çarpıştığı kırgınlıklarla bakıyordu yüzüme.

 

"Demek aranızda bir şeyler var." dedi emin olmak istercesine. Ben bir cevap vermeden kraliçe kocasının yanına gelip elini tuttu. "Baksana Valdemar, nasıl da utanıyor kızcağız."

 

Tam şu an kraliçenin babamla yediği haltları ortaya döksem ne olurdu acaba? Gözümün önüne ikisinin ipte sallandığı bir görüntü gelince bu fikir uçarak uzaklaştı zihnimden. Saçmalıyordum.

 

"Pekala," dedi kral buz gibi bir ses tonuyla. "Cevaplarımızı aldığımıza göre herkes dağılabilir."

 

Tybalt itiraz etti. "Majesteleri, bu kız tüm mahkumları saldı. Çoğunu yakalasak da hala bazıları serbest. Bunun bir cezası olmayacak mı?"

 

"Tybalt haklı." diyerek destek oldu kraliçe. Korkuyla krala baktığımda gözlerinde kısa bir an merhamet gördüğümü sandım ancak çok uzaklardan bakıyor gibiydi artık bana. Marcus araya girdiğinde benim için ilk kez bir şey yapmasını istiyordum. "Eğer farklı bir niyeti olsaydı kendisi de kaçardı ancak hepimiz şahidiz ki Devian onu yarı baygın bir şekilde çıkardı dışarıya."

 

Soren, yasak aşkının da beni savunduğunu görünce öfkeden kıpkırmızı oldu. "Neden herkes şu basit kızı savunuyor anlamıyorum. Bu kız mahkumların kaçmasına yardım etti, farkında mısınız?"

 

"Yanarak ölmenin çok acı olacağını düşündüğüm için yaptım sadece." diye mırıldandım. Oraya gidiş amacım bambaşka olsa da yaptığım şey tam olarak buydu. Benim yüzümden dehşet verici bir şekilde ölmelerini istememiştim.

 

Kral hepimize tek tek baktıktan sonra bakışlarını bana sabitledi. "Yaptığın şey normal şartlarda çok ağır bir suç Zedia. Ancak bir insan olarak vicdanınla hareket etmeni anlıyorum ve sözlerine inanıyorum. Eğer anlattıklarına dair şüpheli tek bir durum çıkarsa ikiniz de yargılanacaksınız. Şimdi çıkın hepiniz."

 

Ayağa kalktığımda Tybalt'ın şüpheli gözleri hala üzerimdeydi. Yanımdan geçerken "Sana inanmadım." diye fısıldayıp odadan çıkmıştı. Peşinden Marcus ve kraliçe de ayrıldığında, kralla bir konuşmaya hazır olmadığım için ben de odadan çıktım. Devian'ı kolundan tuttuğum gibi koridorun diğer ucuna sürüklerken kalbim bir yarıştan çıkmış gibi hızlı atıyordu. Kimsenin olmadığı bir yer bulunca kolunu bırakıp söylenmeye başladım.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun Devian?"

 

"Kıçını kurtardığımı?"

 

"Başka bir yalan bulamadın mı?"

 

"Ne o, kralı hayal kırıklığına uğrattığın için mi sinirlisin?"

 

Gözlerimi öfkeyle yumdum. Beni nasıl bir durumun içine sürüklediğinden haberi bile yoktu. "Böyle bir yalana gerek yoktu Devian, her şeyin tesadüf olduğunu söyleyebilirdik."

 

Bana aptalmışım gibi baktı. "Tesadüf mü? Kaderin her şeyin üstünde olduğuna inanan bir grup insana tesadüflerden mi bahsedecektin gerçekten?" Benim sesimi taklit eder gibi devam etti. "Uyku tutmadı, dolaşmaya çıktım, tesadüfen kendimi zindanlara inen katta buldum, tesadüfen bir yangına şahit oldum, tesadüfen mahkumları kurtarmaya karar verdim..."

 

"Sus!" diye bağırdım. Haklıydı ve haklı olmasından nefret ediyordum. Üzerime doğru yürüyüp boyunun avantajıyla bana tepeden baktığında gözlerinde başka bir ifade vardı. Tehlikeli, kendinden emin ve şüpheci...

 

"Yangını senin ve küçük arkadaşının çıkardığını biliyorum."

 

Şaşkınlık bir bıçak gibi zihnime saplanıp orayı kana buladığında bütün düşüncelerim kana bulandı ve bir süre hiçbir tepki veremeden suratına baktım. Bunu nasıl bilebilirdi? "Sen... ne saçmalıyorsun?" diyebildim güçlükle. Tüm bedenim korkunç bir titremeye esir olmuştu bile.

 

"Hiç yalan söylemeye çalışma Zedia, zaten beceremiyorsun. Sizi gördüm. Buna rağmen içeride kıçını kurtardığıma göre şükret ve beni sorgulama."

 

Titreyen ellerimle boğazımı sıvazladım ve hazırlıksız yakalandığım bu gerçeği sindirmeye çalıştım. Bir dakika sonra şüpheyle ona bakmaya başlamıştım. "Peki senin o saatte orada işin neydi?"

 

Tehlikeli bir ifadeyle gülümsedi. "Ben bir askerim, unuttun mu? Geceleri etrafta dolaşmamdan daha doğal bir şey yok."

 

"Yalan söylüyorsun." diye meydan okudum. Kesinlikle yalan söylüyordu ancak bunu kanıtlayacak hiçbir şeyim yoktu. Üzerime eğilip sıcak nefesini boynuma üfledi.

 

"Belki haklısın belki de değil. Elime düştün zavallı kelebek, ben istemeden de oradan kurtulamazsın."

 

Yutkundum. "Ne istiyorsun benden?" Elinde büyük bir koz vardı ve bir şey isteyeceğine emindim. Yoksa kendini tehlikeye atıp krala yalan söylemez ve beni kaderime terk ederdi, değil mi?

 

"Şimdilik hiçbir şey." dedi sakince geri çekilirken. "Henüz farkında değilsin ancak içeride seni yalnızca tek bir beladan korumadım."

 

Her şey iyice karmaşık bir hal alırken bir de bilmece gibi konuşmasına katlanamıyordum. "Başka hangi beladan korudun yüce koruyucum?" diye sorarken alaycı bir sesim vardı. Endişemi gizlemek için her yolu deniyordum. Bakışları derinleşti, bir şey düşünüyordu ancak ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.

 

"Şimdilik boşver. Yapman gereken tek şey içeride söylediğimiz yalanı sürdürmek, insanları buna inandırmak ve kimseye bir şey söylememek. Krala bile, beni anladın değil mi? Yoksa ikimizi de yargılayıp zindana gönderecekler."

 

"Sanki başka bir seçeneğim var." diye mırıldandığımda başını salladı. "Haklısın, başka bir seçeneğin yok. Özellikle Tybalt denen ihtiyarın gözü bir süre üzerimizde olacaktır, o yüzden aramızda bir şey varmış gibi davranmak zorundayız."

 

"Kral şüphelenecektir, ona daha önce aramızda bir şey olmadığını söylemiştim." diye itiraf ettim.

 

"O halde daha iyi bir oyunculuk göstermen gerekecek." dedi umursamaz bir tınıyla.

 

"Seninle aramda bir şey olursa seni sınır birliklerine göndereceğine dair bir şeyler de söylemişti." dedim alayla. Bunu söylerken ciddi olduğu için yapmaz diyemiyordum. Devian omuz silkti.

 

"Seninle aramızda bir şeyler olduğunu bu günün akşamına kadar bütün kale öğrenmiş olur. Eğer kral bunun üzerine beni yollarsa kendini ve seni daha büyük bir dedikodunun içine sürükleyeceğini farkında. Hali hazırda ikiniz arasında filizlenen bir dedikodu var zaten."

 

Zeki bir adamdı. Onu ardımda bırakıp odama giderken beni bekleyen gelecek günlerin daha zorlu olduğunu farkındaydım. Yalanlarım ortaya çıkarsa en iyi ihtimalle zindana atılır, en kötü ihtimalle de idam edilirdim. Kral artık bana güvenmiyordu ve beni korumayacaktı. Tüm bunların dışında, Devian'a karşı bir koz bulmak zorundaydım artık. Olur da yangını başlatanın ben olduğumu söylerse işim biterdi ve hayatımı onun insafına bırakamazdım.

 

 

Vanya'ya Devian'ın yangını bizim çıkardığımızı bildiğini söyleyememiştim. Bildiği tek şey Devian'ın beni korumak için yalan söylediği ve bana da bir şey sormadığıydı. Tam olarak ikna olmasa da daha önemli meselelerimiz olduğu için şimdilik üstelememişti. Saher'i başka biri kaçırmıştı ve bizim çıkardığımız yangın sayesinde de işi epey kolaylamıştı. O kargaşada kimsenin bir şey görmediğini farkındaydık. Elimizde hiçbir şey yoktu, yapabileceğimiz tek şey tapınaktan bir haber beklemek ve ona göre ilerlemekti.

 

Kral bir gün boyunca benimle hiç konuşmamış ve yüzüme bakmamıştı. Yaptığı şey oldukça saçmaydı çünkü ben bekar bir genç kadındım ve istediğim kişiyle olabilirdim. Evli krala verilmiş bir sözüm yoktu, eğer bir tavır yapılacaksa bunu yapması gereken de bizzat bendim. Yine de kendimi onu kandırmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.

 

Devian'ın söylediği gibi tüm kale ikimiz arasında bir şey olduğunu düşünüyordu. Ayrıca mahkumları salıp bir ceza almamam da herkesin dilindeydi ve bununla yaşadığım tek bir gün bile canımdan bezmeme yetmişken geri kalan günlerde ne yapacağımı bilmiyordum. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi sevgili babacığım da dikkatli olmam konusunda kısa ve net bir uyarıda bulunmuştu. Tybalt ve kraliçenin de gözü üzerimdeydi.

 

Ne yapacağımı düşünüp boş boş ortalıklarda dolaşırken yanıma koşarak gelen Vanya'yı gördüm. Sürekli tetikte olduğum için panik haldeki görüntüsü ödümü koparmaya yetmişti. "Serbest bıraktığın mahkumlardan bazıları kaçmış ve yakalanamamıştı ya..." dedi nefes nefese. Merakla devam etmesini bekledim. "Biri yakalanmış."

 

"Saher mi?" diye sordum şaşkınlıkla. Ellerini bilmiyorum dercesine iki yana açarken "Kralın huzuruna çıkarılmak üzere. Sanırım idam edilecek. Ayrıca..." Duraksadığında sabırsızca bir nefes verdim. "Hızlı anlat Vanya, kalbime inecek!"

 

"Yüzümü saklamıştım ve zindandan çıkınca herkesle aynı çıkışı kullanmamıştım ancak buna rağmen birileri beni gördüyse ele verebilirler. Yalnızca beni de değil, senin aşağı inip birini aradığını da söyleyebilirler. Şansımıza kaleden çıkamadan yakalanan mahkumların bir şeyden haberi yoktu ancak yakaladıkları yeni kişinin ne bildiğini bilmiyoruz."

 

"Sakin ol," diye mırıldandım kendimden beklemediğim bir soğukkanlılıkla. "Ben kendimi bir şekilde kurtardım sayılır. Sen git ve benim odama saklan, eğer seni aramaya kalkarlarsa kralın katına bakmak son seçenekleri olur. O zamana kadar da ben seni çıkarmanın bir yolunu bulurum."

 

Vanya dediğimi yaparken ben de kaledeki birçok kişi gibi taht salonuna doğru yol almıştım. Saher'in kaçırıldığını gören tek bir mahkum vardı ve o da kaçmayı başardığı için kral dahil kimse orada gerçekten neler yaşandığını bilmiyordu. Yangının yarattığı kaos nedeniyle benden önce Vanya'nın zindana indiğini, birinin gelip onu bayılttıktan sonra Saher'i kaçırdığını anlatan çıkmamıştı. Genç bir kız kapıları açtı demişlerdi yalnızca...

 

Kalbim ağzımda taht odasına ulaşıp kalabalığın arasından kendime yer bulduktan kısa bir süre sonra kral giriş yapmıştı. Hepimiz dizlerimizi kırıp başımızı öne eğerek onu selamladıktan sonra tahtına oturmuştu. Gözlerim kalabalığın arasında beni izleyen Devian'ı bulduğunda sakince yanına gittim. "Kim yakalandı?" diye fısıldayarak sorduğumda aynı şekilde karşılık verdi. "Bilmiyorum. Keşke buraya gelmeseydin, olanları gören biriyse sizi ele verebilir."

 

"Farkındayım ancak saklansaydım daha çok şüphe çekerdim," Çenemle Tybalt'ı işaret ettim. İkide bir bize bakıp duruyordu. "Baksana, gözü üzerimizde."

 

Devian beklemediğim bir şey yaparak elini belime dolayıp hafifçe beni kendine çekti. "Doğal davran, aramızda bir şeyler olduğuna inanmalı."

 

Titrek bir nefes ciğerlerime düşerken kralın da bize baktığını gördüm. Bakışlarımı kapıya çevirip yakalanan mahkumu beklerken kalbim göğsümü yarıp geçecek gibiydi. Devian kulağıma eğilip "Sakin ol." diye fısıldadı. Söylemesi kolaydı tabi! Hem çok yakındık hem de birazdan başım belaya girebilirdi. Sanki yeterince değilmiş gibi...

 

Muhafızlar kapıda göründüğünde ortalarında elleri zincirli bir şekilde yürüyen mahkumun Saher olmadığını gördüm ancak ne hissedeceğimi bilemedim. Muhafızlar adamı neredeyse sürükleyerek kralın önüne getirip diz çöktürdüklerinde kimseden çıt çıkmıyordu. Buradan bir idam kararı çıkacağını herkes farkındaydı.

 

Kral, adama "O geceyi en başından anlat." dediğinde Devian beni tutuyor olmasa yere yığılacak gibi hissediyordum. Adam, güçlükle konuştuğunda onu sesinden tanımıştım. Bana zindandan birininin çıkarıldığını ve anahtarların hala orada olabileceğini söyleyen adamın ta kendisiydi!

 

"Zindanda sıradan bir geceydi majesteleri. Bazı mahkumlar inliyor bazıları da horlayarak uyuyordu. Ben de uyuyordum. Bazı sesler duyduk, biri yangın var diye bağırıyordu. Koşuşturma başladı, muhafızların hepsi gitmişti. Benim bulunduğum yerden pek bir şey görünmüyordu ama bazı sesler duydum. Bir zindanın kapısı açıldı, biri dışarı çıktı. Mahkumların bağırtıları ve duman yüzünden neler olduğunu tam anlayamadım. Ellerimi uzatmış birinin yardım etmesini beklerken bir genç kız geldi. Ne dediğini anlayamadım ama ona anahtarların hala kapıda olabileceğini söyledim. İyi biri olmasını dilemiştim Tanrıdan. Tanrıya şükür ki kayıtsız kalmadı ve oradan çıkmamıza yardım etti. Benim kapımı açtığı gibi oradan kaçıp gittim. Affedin majesteleri, çok korkmuştum."

 

Kralın gözleri beni bulduğunda çaresizce ona bakıyordum. "Yani sen, sizi kurtaran kişiden önce başkalarının zindana indiğini ve birini çıkardığını mı söylüyorsun?" diye sordu adama. Adam korkuyla onayladı. "Evet majesteleri, kim olduklarını göremedim ama birileri vardı ve bizi umursamadılar."

 

Kral eliyle öne çıkmamı işaret ettiğinde Devian'a baktım. Yolun sonuna gelmiştim galiba. "Korkma, ben yanındayım. Aynı şeyleri söyle yeter." diye fısıldadığında belli belirsiz başımı sallayıp öne çıktım ve kralın bir şey söylemesini bekledim.

 

"Sen başka birilerini gördün mü Zedia?" diye sordu ciddiyetle.

 

"Görmedim majesteleri."

 

"Emin misin?"

 

"Alevler hızla yayılıyordu ve her yanı duman sarmıştı. Bir şey görmek mümkün değildi efendim."

 

Tybalt her zaman olduğu gibi araya girdi. "Zindanlara indiğin sırada yukarı çıkan kimseyi görmedin yani, öyle mi?"

 

Derin bir nefes aldım ve başımı iki yana sallayıp krala baktım. Yalan söylemek umurumda değildi, kellemi kurtarmak zorundaydım. "Kimseyi görmedim, görsem mutlaka söylerdim."

 

Kral uzun uzun gözlerime baktı ve eliyle geri çekilmemi işaret etti. Yerime döndüğümde tüm bedenim buz kesmişti. Mahkum, kaçtığı için idam cezasına çarptırılmıştı. Eğer kaçmasaydı bir şansı olabilirdi ancak şu durumda onun için yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştı. Bana gelecek olursak ise üzerimde her zamankinden fazla şüphe vardı ve artık bir bıçağın keskin sırtında yürümeye çalışıyor gibiydim. Hataya yer yoktu.

 

Kalabalık bir bir dağılırken Vanya'ya olanları anlatmak için odama gidiyordum. Bir şey yapmam gerekiyordu. Kraliçenin söylediği gibi herkesin gözünde basit biriydim. Krallığın güvenliği için çabalarken hor görülmem ve canımdan olacak olmam gerçekten koyuyordu. Ben bir Kader Çalan'dım, basit biri değildim ve bu krallık için çok önemliydim. Herkes bunu anlamalıydı ama önce ben gücümü tam olarak kavramalıydım.

 

Kendimi bu kadar güçsüz ve çaresiz hissettiğim son gündü bugün. Bir daha ne az önceki gibi tir tir titreyecek ne de kaderimi başkalarının eline bırakacaktım.

 

Bu sondu.

Bölüm : 09.02.2025 17:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...