9. Bölüm

8. Kutsanmamış Hançer

Destina Avcı
destinaavci


Ölüm Getiren bir gölge kadar sessiz bir şekilde odasından çıkmış, muhafızları aşmış ve kimseye görünmeden kaleden çıkmayı başarmıştı. Kaleden çıkması yasak değildi ancak şüphe çekmeden ve nereye gittiği sorgulanmadan yapmak istemişti bunu. Şehrin karanlık ve ürkütücü sokakları boyunca yürüdükten sonra limana ulaşmış ve etrafına bir şahin kadar keskin gözlerle bakmaya başlamıştı.

 

Normal bir insanın duyamayacağı hafiflikteki adım sesleriyle arkasını döndüğünde kendine doğru gelen adamı gördü ve kaşlarını çattı. "Eskisi kadar sessiz değilsin."

 

Adam omuz silkerken sırıtıyordu. "Senin kulakların fazla keskin."

 

Epey uzun boylu, atletik vücutlu ve oldukça çevik bu adamın adı Dax'tı. Devian gibi bir Ölüm Getiren değildi ancak Mors'un işlerini yapar, ona haber getirip götürürdü. Şehre gelişinin nedeni de buydu; Devian'a Mors'tan haberler getirmişti. Devian bunu farkındaydı bu yüzden gereksiz bir sohbete girmek yerine "Söyle." dedi yalnızca. Dax, onun bu tavrına alışkın olduğu için umursamadı.

 

"Son olanlar Mors'un kulağına gitmiş."

 

"Ee?"

 

"Sana kızgın," diyerek sırıttı Dax. "Ölüm Getirenler bir çağrı aldığında önce ona gider ve teyit alır ancak sen ölümün kokusunu aldığın gibi kurbanın yanında bitiyorsun. Bugüne kadar başarısız olmadığın için şanslıydın ancak son görevinde kandırıldın ve yanlış kişinin canını aldın."

 

Devian uzun bir küfür ettiğinde Dax hala sırıtıyordu. Yıllardır tanıdığı bu adamın bir kez bile başarısız olduğunu görmemişti ve şimdi eline geçen bu fırsatı değerlendirmezse aptallık etmiş olurdu. "Sakin ol dostum, belki de yaşlanıyorsundur ve emekli olma vaktin gelmiştir."

 

Devian en ters bakışını ona attı. Yaşlanmıyordu, yirmi yedi yaşındaydı henüz. Öfkeyle solurken "Siktiğimin Kader Çevireni kızın kaderini değiştirdi diye başarısız saymıyorum kendimi. Kız gözümün önünde, başta gizemini merak ettim ancak artık umurumda değil." dedi ve arkasını döndü. "Bu gece işini bitireceğim."

 

Gökte birkaç yıldız söndü.

 

Tanrı şahitti, ilk kez birini öldürmeyi o kadar da istemiyordu. Zedia'nın güzel kızıl gözleri, tecrübesiz ancak cesur tavırları ve içten içe bildiği masumiyeti ilgisini çekmiş; bir Kader Çevirenin neden onu koruduğu gizemiyle bir araya gelince bir süre daha yaşamasını istemesine sebep olmuştu ancak buraya kadardı. Bunca yıldır hiç kendine gülünmesine sebep olmamıştı ancak bu kız yüzünden tüm itibarı sarsılmıştı.

 

İşini bitirecekti. Yazık olacak diye iç geçirirken Dax'ın panikleyen sesiyle birlikte ona döndü.

 

"Sakın kızı öldürme!" diyerek başını iki yana salladı genç adam. "Başta Mors önemsemedi ancak kızın kralın yanına girdiğini duyunca ilgisini çekti. Kızda bir şeyler olduğunu düşünüyor bu yüzden yanında kalıp neler olduğunu öğrenmeni istedi."

 

Devian zaten tam da bunu yapıyordu ancak başkası değil kendisi istediği için. Mors'un emir vermesinden hoşlanmamıştı, aralarında tuhaf bir ilişki vardı. Kimi zaman bir fısıltı kimi zaman da Mors, ona öldürmesi için isimler fısıldardı ancak şu ana dek hiç başka bir görev vermemişti. "Ben dedektif değilim." diyerek itiraz ettiğinde Dax kaşlarını çattı.

 

"Dedektif değilsen neden kaleye sızıp asker olmayı kabul ettin? Ölüm Getiren kimliğini bırakıp maaşlı bir işte çalışmak için olduğunu söyleme sakın, kalbime iner."

 

"Zevzekliği bırak Dax," diye homurdandı Devian. "Mors tam olarak neyin peşinde? Kralın tuhaf bir hastalığı olduğunu duydum, içimden bir ses -ki genelde yanılmam- bunu onun yaptığını söylüyor."

 

Dax ukala bir şekilde sırıttı. "Karşılıklı bira içerken bana planlarından bahsedip akıl danıştığı bir ilişki mi var sanıyorsun aramızda?"

 

"Tamam," dedi Devian susması için. "Kızı bir süre daha gözetlerim ama sonra asıl görevimi yerine getiririm."

 

Dax umursamadığını gösteren bir el hareketi yaptı. "Mors'u kızdırma da ne bok yersen ye, sonra bana patlıyor."

 

Devian kaleye geri dönmek için yürümeye başlamıştı ki Dax peşinden geldi. "Mors'a söyleyebileceğim bir şey öğrenmedin mi henüz?"

 

Devian durmadı, Dax'la bir problemi yoktu ancak her şeyi Mors'a yetiştirmesi işine gelmiyordu bu yüzden Zedia hakkında şimdilik bir şey söylemeyecekti. Babasının bir Kader Bilen olduğunu bile. Üstelik bu bilgi epey önemliydi. Önce kendisi öğrenecekti her şeyi.

 

"Dikkat et Devian," dedi Dax yürümeyi bırakıp peşinden bakarken. "O kalede bir Kader Muhafızı var ve kimliğini öğrenirse seni yaşatmaz."

 

"Ölümle koyun koyuna yaşayan biri için fazla endişeleniyorsun dostum," dedi Devian alayla. "Beni öldürmek o kadar da kolay değil."

 

Ömrünü ölümü başkalarına getirerek harcayan biri için ölüm pek de korkutucu değildi.

 

🌙

 

Sabahın ilk ışıkları kaleye dolduğunda Zedia tüm gece uyumamış olmanın verdiği bitkinlikle yatağından çıkmış ve üzerini giyinmişti. Babasının bu gerçeği neden ondan sakladığını düşünürken tüm gece yatağında dönüp durmuş, kendi sırları aklına geldiğinde ona kızmaktan vazgeçip anlamaya çalışmıştı.

 

Bazı sırlar, sevdiğin insanları korumak adına sır olarak kalmalıydı. Belki de onları sır yapan buydu.

 

Erkenden Lemys'in yanına gittiğinde ondan dışarı çıkmak için izin isteyecekti. Merd'le konuşmalıydı, onun bir şeyler bildiğine ve o anlamsız sözleri bu yüzden sarf ettiğine adı kadar emindi. Lemys'e birkaç saatliğine dışarı çıkmak istediğini söylediğinde kadın onaylamaz bir tavırla "Kahvaltı servisinden sonra." demişti ancak Zedia'nın içini kavuran merak bir dakika bile beklemesine izin vermiyordu.

 

"Kralın bir kerecik anlayış göstereceğine eminim, lütfen, en azından bir saat çıkayım bari."

 

Lemys, kızın kral için değerli olduğunu farkındaydı ve içinden bir ses kralın sorun etmeyeceğini söylüyordu. "Tamam," dedi isteksiz bir sesle. "Ama kahvaltı servisinde senin yerine beni gördüğünde majesteleri hiç de memnun olmayacak."

 

Zedia şu anlık bunu umursamıyordu. Geldiği günden beri gece gündüz kralla ilgileniyordu ve bir saatçik izni hak etmişti. Zaten kral biraz daha toparlandığında ve buraya asıl geliş amacını gerçekleştirdiğinde kaleden tamamen ayrılacaktı.

 

Üzerine bir pelerin geçirip kaleden çıkarken aceleci görünmek istemiyordu ancak kısıtlı vaktini de boşa harcamamalıydı. Şehrin içine yürüyüp kalabalığa karıştığında tuhaf bir huzursuzluk çöktü üzerine. Hisleri fena sayılmazdı ve takip edildiğine neredeyse emindi ancak dönüp baktığında gördüğü onlarca yabancı yüzün hangisinin peşinde olduğunu anlayamıyordu. Belki de Lemys peşime birini takmıştır diye düşünürken Merd'ün kılıç dükkanının önüne gelmişti bile. Yaşlı adam kapının önünde bir kılıcı parlatmakla meşguldü. Zedia bir selam dahi vermeden adamın yanına gitti ve dükkanda kimsenin olmadığını görünce doğrudan konuya girdi. "Babamın bir Kader Bilen olduğunu biliyorum. Şimdi lütfen bana gerçekleri anlaşılır bir şekilde anlat."

 

Merd kızın bu tepkisine hiç şaşırmamıştı. "Ah şu Hektor," diyerek göğe baktı. Sanki eski dostu oralarda bir yerden onu izliyor ve her şeyi doğru yapmasını istiyor gibi hissediyordu. "Nasıl da biliyordu her şeyi."

 

Merd, Zedia'yı içeriye çağırıp dükkanın kapısını kapatmış ve eski taburelere karşılıklı oturmuşlardı. Vakti olmadığını söyleyen genç kız içecek ikramını bile kabul etmemişti.

 

"Evet, Hektor bir Kader Bilen'di," diyerek anlatmaya başladı Merd. "Ve o, diğer soydaşlarından çok daha büyük bir kaderin bileniydi. Bana her şeyi anlatmamıştı ancak dünyaya geliş amacının bu krallığın kaderini korumak olduğunu söylerdi. Bir gün çok kötü şeylerin yaşanacağını biliyordu bu yüzden attığı her adımı bugünlere göre ayarlamıştı.

Zedia bu krallığın en büyük düşmanının kim olduğunu biliyor musun?"

 

Zedia cevaptan emin olmadığı için bir şey söylemedi. Zaten Merd de bir cevap beklemiyor gibiydi ki devam etti. "Mors. Onun kim olduğunu bildiğini farz ediyorum ancak amacını çok az kişi biliyor." Fısıltıyla devam ettiğinde Zedia da öne doğru eğilip merakla söyleyeceklerini beklemeye başlamıştı. "Kaderi yönetmek istiyor Zedia. Kader Bilenler, Ölüm Getirenler, Kader Muhafızları ve en önemlisi de Kader Çevirenleri emri altına toplayıp hepsine hükmederek bir tanrı olmaya çalışıyor."

 

"Bunu başarabilir mi?" diye sordu korkuyla. Kralın hali gözünün önüne geldiğinde taşlar yerine oturmaya başlamış gibiydi. Önce krallığı zayıflatarak güçten düşürecekti. Kader Bilenlerle her şeyi önceden bilebilir, Ölüm Getirenlerle istediğinin canını alabilir, Kader Muhafızlarıyla ordu kurabilir ve Kader Çevirenlerle de kaderi istediği gibi şekillendirebilirdi.

 

Ve bu gerçekten korkunç olurdu.

 

"Hektor, bunu başaracağını söyledi." dedi Merd bir çırpıda. Kader Bilenlerin asla yanılmadığını bilen Zedia ayağa fırladığında oturduğu tabure arkaya düşmüş ve bir gürültü çıkarmıştı. "Aman Tanrım!"

 

"Şşşş!" diye onu uyardı Merd. "Sana çok tehlikeli bir sır veriyorum, biraz daha sessiz olmalısın."

 

"Ama söylediğin şey resmen krallığın sonu, nasıl sakin olabilirim?"

 

"Sence Hektor bunun farkında değil miydi? Bu yüzden kendi soyuna ihanet etti ve Kader Çevirenlerle işbirliği yaptı."

 

Zedia babasına şok olmaktan olanlara şaşıramıyordu bile. Normal bir hayat yaşadıklarını sandığı yıllar boyunca babası bir sürü iş çevirmişti. "Ne yaptı?" diye sordu merakla.

 

Merd gözlerini kaçırdı. "Tam olarak ne yaptığını bilmiyorum ama sen ve annenle ilgili olduğunu biliyorum. Bana bir gün öleceğini, öldükten sonra senin bana geleceğini ancak ilk gelişinde hiçbir şey anlatmamamı; seni istediğin kişiyle görüştürdükten sonraki gelişinde tüm bunları öğrenmeni istedi."

 

Zedia başını ellerinin arasına alıp "Baba..." diye inledi. "Ne zaman öleceğini biliyorsan neden engel olmadın da beni bir başıma bıraktın?"

 

"Eğer o ölmeseydi kader doğru işlemezdi, onun ölümünün bir dönüm noktası olduğunu söylemiştim sana. Şimdi buna hayıflanmak yerine senin tüm bunlardaki rolün ne onu bulman lazım."

 

Zedia bunu nasıl yapacağını bilmiyordu ve o kadar kafası karışmıştı ki çaresiz hissediyordu. Kralın rüyası, geçmişte babasıyla karşılaşması, Mors'un ona musallat olması, Merd'ün anlattığı uçuk şeyler ve kendini bu şehirde bulması... Her biri birbiriyle bağlantılı ve planlı şeylerdi. Anlamadığı tek şey babasının neden ona bunları anlatmadığı, neden onu uyarmadığıydı. Aslında içten içe cevabı biliyordu.

 

Babasının ölümünden önceki kızla aynı kişi değildi ki artık. Babası o zamanlar karşısına geçip bunları anlatsa ciddiye bile almazdı ancak onun ölümüyle büyümüş ve düşünceleri değişmişti. Hayat artık toz pembe değildi ve dünya düşündüğünden çok daha tehlikeli bir yerdi.

 

"Başka bir şey anlatmadı mı?" diye sordu merakla. İşine yarayacak, yolunu aydınlatacak bir şeyler söylemiş olmalıydı babası. Biricik kızını bir bilinmezle ortada bırakmayacağına emindi. Merd kıza uzun uzun baktı ve iç çekti.

 

"Söyledi. Kalbin iki farklı duyguyla bölünecekmiş ve hangisini yaşamayı seçtiğin hepimizin kaderini belirleyecekmiş."

 

Zedia oflayarak dükkanın içinde dolanmaya başladı. "Bir kere de bilmece gibi konuşmasaymış keşke. Krallık tehlikedeyken kalbimin ne önemi varmış Tanrı aşkına?"

 

"Bir bildiği olmasa söylemezdi," dedi Merd anlayışla. "Sen bu sözü aklına kazı kızım."

 

Merd bir şey söylemeden içeriye gidip kısa süre içinde elinde tozlu bir ahşap kutuyla geri döndüğünde Zedia merakla ona baktı. Merd kutuyu masaya koydu ve dikkatli bir şekilde kapağını açıp içinden kutunun aksine parlak ve güzel bir hançer çıkardı. Hançerin kabzası, Zedia'nın daha önce görmediği bir şekilde bir kelebeğin kanadını andırıyordu. Adam kılıcı ona uzattığında hiç düşünmeden eline aldı ve kanadı andıran şeklin içinden parmaklarını geçirip hançeri kavradı. Tıpkı boynundaki gibi kızıl taşları olan hançer, hayranlık uyandıracak derecede iyi bir işçilikle yapılmıştı.

 

"Bu senin. Baban yıllar önce yaptırdı ve sana vermemi istedi ancak şu an pek bir işine yaramaz çünkü henüz kutsanmadı."

 

"Kutsanmak mı?"

 

"Zamanı gelince anlarsın. Şimdilik onu sakla ve güvende tut."

 

Zedia sorgulamadan hançeri elbisesinin içine saklayıp dükkandan ayrıldı. Yeterince vakit kaybetmişti ve kalede epey azar işiteceğini biliyordu. Yine de hiçbir şey biraz önce duyduğu şeyler kadar umurunda değildi. İnanmak istemiyor, hepsinin yaşlı bir adamın zırvaları olduğuna kendini ikna etmeye çalışıyordu ancak içten içe hepsinin doğru olduğunu biliyordu. Nasıl bu kadar emin olduğunu o da bilmiyordu ama göğsü yaşanacakların ağırlığı altında ezilmeye başlamıştı bile.

 

Kaleye daha kısa ancak daha ıssız bir yoldan gitmeye karar verdiğinde bunun yanlış bir karar olduğunu hissetti ancak umursamadı ve ara sokaklara daldı. Yeniden takip edildiğini hissedince geri dönmek ve kalabalığın arasında olmak istedi ancak bilmediği bir şehirdeydi ve burası büyüdüğü kasabaya hiç benzemiyordu. Elbisesine sakladığı hançeri tutarken gerekirse onu kullanabileceğini düşündü. Belki de her şeyi bilen babası bu yüzden yaptırmıştı onu.

 

Kalbi anlamsız bir korkuyla hızla çarpmaya başladığında arkasında birkaç ses duydu, neye uğradığını anlayamayacağı kadar kısa bir sürede biri onu taş duvara sertçe itip üstüne kapaklandı ve bir bıçak yüzünün birkaç santim yakınına çarparak yere düştü. Zedia çığlık atmak için ağzını açmıştı ki tanıdık bir yüzle karşılaştı ve çığlığını yutması gerektiğini hissederek karşısındaki adama baktı.

 

"Devian?!"

 

"Sakin ol, seni koruyorum." dedi Devian soğukkanlı bir şekilde. Arkasına bakıp sokakta kimsenin olmadığını görünce gözü çatıların üzerinde gezindi ve çatılardan atlayarak uzaklaşan birini görerek kaşlarını çattı. Zedia da görmüştü siyahlar içindeki kişiyi. Kalbi artık göğsüne sığmıyor, hissettiği adrenalin göğüs kafesini parçalayacak kadar yoğun attırıyordu nabzını.

 

"Bu da neydi?" diye sorarken kekelemişti. Devian gözden kaybolan kişinin arkasından birkaç saniye daha baktı ve kıza döndü. Rengi atmış, bir yaprak gibi titremeye başlamıştı.

 

"Biri seni öldürmeye çalıştı ufaklık." dedi gözlerini kısarak. Ve bu ilk değil.

 

Zedia daha çok titremeye başladığında Devian onun düşeceğinden korkarak bedenini kavradı ve kendine yasladı. Kızın saçlarından yayılan koku burnuna dolduğunda kaskatı kesilmişti. Çok güzel kokuyordu ve titreyen ürkek bedeninden yayılan sıcaklık nabzını hızlandırıyordu. Bu sık olmazdı, hatta neredeyse hiç olmazdı. Aldığı canların içindeki bedenler gibi sanıyordu kalbini. İşlevsiz.

 

"Beni neden öldürmeye çalıştı?" diye sorarken daha az evvel öğrendiği şeyler yüzünden olabileceği ihtimali beyninin içinde dönüp duruyordu. Yine de tam olarak bir neden öğrenmek istiyordu.

 

"Anlaşılan göründüğün kadar masum değilsin ve sırların seni önemli biri yapıyor." dedi Devian ciddiyetle. Her gün bu kızı merak etmesine neden olacak yeni bir olay gerçekleşiyordu ve bu durum giderek canını sıkmaya başlamıştı. Zedia derin nefesler alıp biraz daha sakinleştikten sonra içinde bulundukları durumu fark ederek geri çekildi ve gözlerini kaçırdı.

 

"Sırrım falan yok, sadece hayatım yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı ve tutamıyorum." Devian'ın inanmayan bakışlarını üzerinde hissedince gözlerini ona dikti ve bu sefer aynı şüpheyle ona bakmaya başladı. "Senin burada ne işin var? Beni mi takip ediyorsun?"

 

"Evet." diye net bir cevap aldığında bunu beklemediği için şaşırdı ve tek kaşını kaldırıp nedenini söylemesi için beklemeye başladı. "Tek başına çıktığını görünce merak ettim, bildiğin üzere başını belaya sokmak konusunda senden iyisi yok."

 

"Yanıma gelebilirdin, neden gizlice takip ettin ki?"

 

"Keyfim öyle istedi Zedia. Az önce hayatını kurtardım, büyüdüğün kasabada teşekkür etmeyi öğretmediler mi sana?"

 

Devian'ın haklı olduğunu fark eden genç kız mahcup bir bakışla teşekkür ederken oldukça sevimli görünmüştü adamın gözüne.

 

"Eyvah, kaleye çok geç kaldım." diyerek aniden koşmaya başladığında Devian gözlerini devirdi.

 

"Ne o, yoksa majesteleri kahvaltısını sensiz yapamıyor mu?"

 

"Evet, nereden bildin?" diye söylendiğinde peşindeki adam bu cevap karşısında sinirlenmiş ancak tepki vermemişti. Birkaç büyük adımda kızın yanına ulaşıp "Her an tetikte ol," dedi. "Belliki tehlikedesin."

 

Evet, Ölüm Getiren. İşi bittiğinde onu öldürmek isteyen bir Ölüm Getirene güvendiği için tehlikede.

Bölüm : 12.12.2024 22:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...