12. Bölüm

KALE

E
redelf

Bisiklet gezintisi iyi gelmişti. Kızların boş şakalarını saymazsak tabi. İçimde, onlara karşı bir huzursuzluk vardı. Ya bana karşı kötü niyetleri vardı ya da sevgi göstermeyi bilmiyorlardı. “Bu daha hızlı gitmiyor mu ya Güneş yere yapışsın!”

 

“Bize mi güldün sen? Senin saçını tekerleğe dolarım.”

 

Korkarak binsem de bisiklet çok hızlanmadığı için düşme riskim olmamıştı. Yani onların planı suya düşmüştü hatta onlar pedalı zar zor çevirip yorulurken ben oturduğum yerde, gezmiştim.

 

Gözaltı kafeye giderken yol boyunca Melisa’nın flörtü Ertan’dan bahsetmesine katlanmıştık.

 

Kafede bir görevli, patronun babasının vefat ettiğini ve çalışan aradıklarını söyledi. Kızlar sessiz kalırken, ben kafenin o güzel atmosferinde mutlu olacağıma emindim, anında işi kabul ettim. Sabah 07.00’de başlıyordum. Okul sonrası ne eve gitmek, ne de kızlarla takılmak istiyordum; bu iş bana ilaç gibi gelecekti.

 

Melisa da kanser olduğu için ölümden fazlasıyla korkuyordu ve biz d eonu rahatlatmaya çalışıyorduk.

 

“Bugün çok eğlenelim, bir daha böyle bir günümün olmama ihtimalini unutmayalım. İki erkek arkadaşım da gelecek bana veda etmek için. Sizin için bir sorun olur mu?” Olumsuz anlamda başımı salladım.

 

“Sadece benimle muhatap olmasınlar,” dedim, Rüzgar’ın çok kıskanç olduğunu bahane ederek. Gerçi Rüzgar’ın beni aradığı sorduğu yoktu; ayrıldık da benim mi haberim yoktu acaba? Kafeden ayrılıp Kale’ye geçtik.

 

İçeriye geçtiğimizde mekanda müthiş bir rock parçanın yankılandığını işitmiştim. Sahnede çalan gruba bakarken onlara imrenmiştim. Güzel sanatlar okusam da sesime güvensem de sahne korkum vardı ve bunu aşamıyordum. Sahneye ait olduğumu, sahnenin evim olduğunu söyleyebilirdim ama hiç çıkmamıştım. Çıkmayı da istemiyordum. Bu, bir travmanın eseriydi.

 

İlkokuldayken lavabolarda zil sesi duyulmadığı için derse geç kalmıştık. Ne telefon vardı ne de saat... Hoca çok sinirlenmişti, tahtaya kaldırmıştı. Beni fark etmemişti. İçimden şükrederken sınıf arkadaşlarım bağırmışlardı. “Hocam Güneş de geç gelenlerden!”

 

“Geç tahtaya!” Utançtan ve korkudan başımı kaldıramayarak tahtaya geçtim. Hepimize sırayla dayak attığında hayatımda ilk defa o dayanılmaz utanç hissini tattım. Hep gözler önüne çıktığımda korktum. Rüzgar, çekingenliğimi tatlı bulsa da ben bundan nefret ediyordum. O olay yüzünden değersiz ve sıradan biri olduğumu öğrendim. Oysa küçükken önemli biri olduğuma inanmıştım ve gerçeği bu şekilde öğrenmek beni mahvetmişti.

 

“İşte buradalar!” Melisa'nın arkadaşları gelmişti. Berkan ve Ümit kendini tanıtırken ben sessiz kaldım. Melisa açıkladı.. “Onun çok kıskanç bir sevgilisi var da.”

 

Diğerleri sohbet ederken ben kendi halimde dans ediyordum. Sahne çok büyüleyiciydi ama ona uzaktan bakmak beni hüzünlendiriyordu. Orada olmayı ve şarkı söylemeyi çok istiyordum.

 

Küçükken, kendi yazdığım şarkıları seslendirirken hep bir hayalim vardı: Benim mezosoprano sesime bas, bariton ve tenor olmak üzere üç erkek sesinin eşlik etmesi... Bu hayalle, "DÖRT" adında bir müzik grubu kurmayı planlıyordum. Eskiden bu hayalimi bir kız arkadaşıma da anlatmıştım.

 

“Küçükken hayalini kurduğun bu üç kişiyi bulacağını mı düşündün?” Kıza karşılık heyecanla başımı aşağı yukarı salladım. “Peki Güneş hiç şizofren olabileceğini düşündün mü?”

 

Bu tepki, kalbimi fazlasıyla kırmıştı ve Rüzgar’a anlatmıştım. “Güzelim benim insanlar böyledir, saçmalık bu hayatta olmaz derler, konuşurlar. Ve sen yapınca da işte yapacağını hep biliyordum derler,” gibi bir tepki beklerken onun bana söylediği şey kanımı dondurmuştu. “Peki Güneş hiç o kızın haklı olabileceğini düşündün mü?”

 

Hayalimi istediğim için beni şizofren yapmıştı. Bir şizofren...

 

Melisa yanımda ciyaklarken yüzümü buruşturdum ve seslendiği yöne baktım. Üç erkek de bize doğru geliyordu. Melisa’nın masamıza beş erkek getirmesi beni çok rahatsız etmişti ama sesimi çıkaramıyordum. Çünkü belki son günleri olabilirdi. Mert, Furkan ve Eren’i bizimle tanıştırırken mesafeli davranmaya özen gösterdim. Melisa lütfen artık kimseyi getirme masaya. Beş erkek, üç kızdık ve ben kendimi çok rahatsız hissediyordum. Rüzgar kıyameti koparacaktı.

Onlar alkol sipariş ederken ben tekrardan soda istedim. “Sen neden alkol içmiyorsun?”

 

Eren beni incelerken soğuk bir şekilde sorusunu cevapladım. “Dışarıda alkol almıyorum.”

 

Hareketli şarkıların açılmaya başlanmasıyla Cansu ve ben dans etmeye başladık. Melisa da bize katılmıştı. Cansu kulağıma eğildi. “Furkan’ı aşırı beğendim. Terasa sigara içmeye çıkalım mı belki o da bizimle gelir?”

 

Kafamı sallayarak onu onayladım ve montumu giydim. O da Furkan’ı çağırmıştı. Üçümüz terasa giderken gülümsedim. Bir bahane bulup onları yalnız bırakacaktım.

 

Onlar sigara yakarken ben de bir tane yaktım. Çok nadiren içerdim, sevmezdim. Onlar sohbet ederlerken muhabbetin dışında kaldım. Cansu bana göre Furkan'a fazlaydı ama onu beğendiyse desteklerdim. “Çok üşüdüm de içeriye geçiyorum izninizle.”

 

Onları baş başa bırakıp bizimkilerin yanına döndüm. Buraya ilk geldiğimizde kızlar şehrin sahiplerinin hep buraya geldiğini söylemişti. Hatta Savaş’ı da burada görmüşlerdi. Kale onlar için ne ifade ediyordu? Neden burada parti düzenlemişlerdi? Firmalar da işin içinde miydi? Hiç durmaksızın zehirli gaz salıyorlardı bu şehre. İnsan canının hiç önemi yok muydu? İnsanları zehirleyip bir de bunu kutluyorlar mıydı?

 

Cansu ve Furkan yanımıza gelirken bu sefer diğerleri çıkmıştı terasa. İkisinin bir tık daha samimi olması yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı.

 

Dans etmeye devam ederken telefonumu kontrol ettim. Rüzgar’dan hala ses seda yoktu. Telefonumu cebime koyarken Savaş ve birkaç adamın gülüşerek bir şeyler konuştuklarını görmüştüm. Kale’nin onlar için önemini daha fazla merak etmeye başlamıştım.

 

Başlarda şehrin sahibi olayını ergence bulup ciddiye almasam da Savaş’ı tanıyınca gerçekten bu işi ciddiye aldığını ve bu işe en uygun kişi olduğunu gördüm. Ama yanındaki adamların olayını merak ediyordum. İçimden bir ses her şeyin göründüğü kadar kusursuz olmadığını söylüyordu.

 

Dakikalar sonra Melisa yanımıza geldi ve Furkan’ın kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Yüz ifadesi oldukça telaşlıydı. O ikisi masadan ayrılırken Cansu’ya sorarcasına baktım. O da “Bilmem,” dercesine omuz silkti. O ikisi uzaklaşınca bana yaklaştı.

 

“Numaralaştık biliyor musun?” dediğinde heyecanla ciyakladım. “Ne? Ciddi misin?”

 

O da sevinçle kafasını sallarken gülerek ona sarıldım. “E süper bu! Gerçi senden güzelini mi bulacak?”

 

Sevinçle kıkırdarken Savaş ile göz göze gelince gülümsemem soldu. Beni fark etmesini beklemiyordum. İfadesiz bir şekilde bakışlarını benden çekti ve elini yanındaki kızın beline attı. O ikisi terasa doğru ilerlerken Cansu da onlara baktı ve bana döndü. “Ay ben kafamda kurmuşum resmen. Savaş’ın sevgilisi varmış.”

 

Bir şey demeden gülümsedim. Bugün herkes yolundaydı, Savaş da öyle. Hala Melisalar’ın gelmediğini fark edince kaşlarımı çatarak Cansu’ya döndüm. “Neredeler bunlar?”

 

“Ben bir bakıp geleyim,” dedi ve terasa doğru yürümeye başladı. İçimde kötü bir his vardı. Kesinlikle bir şeyler yolunda değildi. Biliyordum. Üstelik Savaş’ı da görmüştüm. Savaş’ı görmek kesinlikle belanın habercisiydi.

Bölüm : 10.01.2025 22:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...