11. Bölüm

YENİ EV

E
redelf

Korkuyla geri çekildim. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kekeleyerek konuştum. “L-lütfen ona zarar verme. O h-hasta.”

 

“Ona elimi bile sürmeyeceğim. Sadece geri göndereceğim,” dediğinde rahatlamıştım. Ayağa kalktım ve evin içine son kez bakındım.

 

Artık benim de gitme zamanım gelmişti. Savaş'ın yardımıyla son eşyalarımı topladım. O, iyi biriydi. Doğru olduğuna inandığı şey için çaba göstermesi ve buranın güvenliğini bu kadar umursaması kesinlikle şehrin sahibi olması gerektiğini gösteriyordu.

 

Bu evden gittiğim için gerçekten de mutluydum. Artık her şeyin yoluna girmesini umuyordum.

 

Aşağıya indiğimde Savaş’ın beni beklediğini gördüm. “Atla.”

 

“Nereye gideceğimi bilmiyorsun ki,” dediğimde garip bir bakış attı. “Tarif edersin."

 

Çok şaşırmıştım. Rüzgar genelde kısa mesafe olmadığı sürece beni bir yere bırakmazdı. Araba çok yaktığı için tabi. Direkt neresi olduğunu soruyordu ve ya toplu taşımayla git ya da oraya gitme diyordu. Genelde gitme diyordu.

 

Savaş'ın arkasına büyük bir zorlukla bindiğimde poşetleri de tutmuştum. Onun arkasında olmak diken üstünde hissetmeme neden olmuştu. Bacağımın, onun bacağına temas etmesi de beni utandırmıştı. İri cüssesinden dolayı yolu da göremiyordum. Ellerimde poşetler olduğu için bir yere de tutunamamıştım ve ona dokunmak da istemiyordum. O da bunu bilerek oldukça yavaş gidiyordu.

 

Eve varınca o, poşetleri içeriye taşıdı. Cansu bize şaşkınlıkla bakıyordu. Savaş dışarı çıkarken ben de onunla gittim.

 

“Her şey için teşekkür ederim. Bana çok yardımın oldu,” dediğimde ifadesizce bana baktı. “Binnaz’ı merak etme bundan sonra o bende. Artık ben olmayacağım o yüzden başına bela alma."

 

“Kendine iyi bak,” dedi ve gitti. Onu görmemek güzel olacaktı çünkü onu her gördüğümde başımıza bir bela geliyordu. Eve döndüğümde Cansu bana sorarcasına bakıyordu.

 

Olan biten her şeyi anlattım. Gözleri kocaman açıldı. İnanamamıştı tabi.

 

Yerleştikten sonra kahve içtik. Ev, Binnaz’ın evinden bile küçüktü. Bodrum katındaydı ve sadece bir oda vardı. Odada iki yatak olduğu için hiç alan yoktu. Ama dürüst olmak gerekirse, evi sadece uyumak için kullanmayı düşünüyordum.

 

“Kumru yüzünden Mehmet ağabey ile aram açıldı. Nefret ediyorum o kızdan,” dediğinde dudaklarımı büzdüm. “Kız bilemezdi ki sadece yürümek istemedi.”

 

Cansu, gözlerini devirdi. Sonra elinde minik bir sepetle yanıma geldi. “Manikürüme yardım eder misin?”

 

Gülümsedim. Takma tırnakları boyamaya başladık beraber, ojelerle. Kız kardeş gibi görünmemiz beni daha çok gülümsetti. Bir taraftan da onu bırakan eski sevgilisini anlatıyordu. Erkekler bende çok fazla öfke uyandırıyordu çünkü, bebek gibi kızları üzüyorlardı.

 

“Daha iyilerini bulursun, sana çok fazla değer verecek erkekler karşına çıkacak,” dediğimde kafasını salladı. “Seninkiyle nasıl gidiyor?”

 

“Uzakta olduğumuz için çok mutsuzuz ama geçecek. Ben onu çok seviyorum,” dediğimde anlamlandıramadığım kötü bir bakış attı. “İyi, güzel.”

 

Ev için sohbet etmeye başladığımızda Cansu, yemek yapmayı ve bulaşık yıkamayı bilmememden haz etmemişti. En çok da kovayla hiç yıkanmamış olmamdan... İğneleyerek konuşmuştu. “Ne güzel el bebek gül bebek büyütmüşler.”

 

Kendime gelmek için zar zor kovayla duş aldıktan sonra titreye titreye odaya gittim. Giyinirken kapı çalınca gidip kapıyı açtım. Melisa beni umursamadan direkt içeriye daldı. “Bu akşamki partiye geliyorsunuz, değil mi?”

 

Kafamı salladım. "Ben kesinlikle geliyorum.”

 

“Seninki buna da laf yapmasın,” diyen Cansu’ya döndüm. “Bugün ihtiyacım var.”

 

“Bu arada ben ameliyat olmaya gideceğim.” Şaşkınlıkla Melisa’ya döndüm. “Neden?”

 

“Kanserim çünkü.” Donakalmış şekilde ona bakakaldım. Cansu sorular sormaya başlamıştı. Susup onları dinledim, çok üzülmüştüm.

 

Birden telefonum çalınca ayaklandım. “Anneciğim bir saniye bekler misin? Odama geçiyorum şimdi.”

 

“Odamız.” Cansu’nun bastırarak söylediği kelimeyi garipsemiştim. Neden bu kadar takılmıştı ki?

 

Konuşup telefonu kapattıktan sonra siyah pantolon ve kazağımı giydim. Adıma zıt olarak hep siyahlar içindeydim ama en sevdiğim renk sarıydı. Karanlık ve sarı bu kadar zıtken nasıl ikisini de içimde barındırabilirdim ki? Belki de hangisi olduğumu bilmiyorumdur.

 

Ensemde bir nefes hissettim ve ürperdim. Buraya geldiğimden beridir beni yalnız bırakmayan o melodi, şimdi de kulaklarımdaydı. Burası, bana sarı hissettiriyordu.

 

Makyajımı yaparken kızlar da yanıma geldi. Beni huzursuz bakışlarla süzüyorlardı. Abartmıştım sanırsam

.

“Sahilde üçlü bisiklete gidelim mi?” dedi Cansu. Onaylayarak kafamı salladım. Kesinlikle bu küçücük evden bir an önce çıkmak ve artık normal bir aktivite yapmak istiyordum.

 

“Tamam çıkalım,” dedi Cansu. Melisa heyecanla ellerini çırptı. “Şu anki flörtüm Ertan da akşamki partiye geliyor.”

Gözlerim, onun düşen tırnaklarına takıldı.

 

“Böyle gidemezsin," dedim. "Seninki de geliyor akşam kusursuz olman lazım.”

 

Ona çantalarımdan birini verip, takma tırnak ayarladıktan sonra rujlarımı çıkardım. Bu akşam date çıkacaktı ve onun için heyecanlanmıştım. O sürdükten sonra Cansu’ya döndüm. “Çok güzel oldu, sen de sürsene.”

 

Kızlara baktım. Harika görünüyorlardı. Kadın olmak en büyük güçtü bana göre, çok seviyordum. Erkek denilince kafamda karanlık, kadın diyince de ışıltı canlanıyordu. Bu uyum da inanılmazdı. Rüzgar ve ben de öyleydik bence. Ben sarı bir ışıktım, o da... Karanlık denemezdi, Rüzgar’ı kafamda canlandırınca aklıma gri bir duman geliyordu. Gri bir odadaki sarı ışıktım diyebilirdim.

 

Telefonumu kontrol ettiğimde R’nin hala yazmadığını görmüştüm. Çok garipti, hiç böyle yapmazdı. Daha önce sadece o eğitime gittiğinde kırk gün iletişimsiz kalmıştık ama şimdi ne olduğunu da bilmiyordum.

 

Sahile indiğimizde içimde bir kıpırtı oluşmuştu. Bisiklete binmeyi çok seviyordum.

 

“Öne sen geç Güneş.” Cansu’nun sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Gösterdiği yere baktığımda korkuyla gözlerim irileşti. Arkası iki kişilikti ve önde sadece bir koltuk vardı. Kemer veya tutunmak için bir demir de yoktu. Düşecektim.

 

İtiraz etmek için dudaklarımı araladığımda onların çoktan arkaya yerleştiğini görmüştüm. Bir şey demeden öne oturdum ve düşmemeyi diledim. Melisa seslendi. “Seni düşürelim de gör.”

 

İlerlemeye başladığımızda, telefonumu çıkarıp video çekmeye başladım ben de. Güneşin altındayken gözlerim sıcak bir kahverengiye bürünüyordu ve bu, onları çok göz alıcı yapıyordu.

 

“Anladık kız, güzelsin,” diyen Cansu’ya karşılık güldüm. Melisa ise hemen atladı. “Hayır iğrençsin, ıyy.”

 

Kanser olduğu için ona sesimi çıkarmıyordum, biliyordum ki kötü niyeti yoktu, sadece böyle eğleniyordu. Onu umursamadan telefona bir öpücük gönderdim ama paylaşamayacaktım. Rüzgar, sosyal medya kullandırtmıyordu. Birden kaşlarım çatıldı. Rüzgar neden bana bu kadar engel oluyordu? Kıskançlığı zamanla geçer diye düşünüyordum, yoksa hiç mutlu olamayacaktım.

 

Rüzgar ile mutlu değilsin. Ya o değişecek ya da ilişkin...

 

Rüzgar yerine başkasını koyamazdım, o kadar emek vermiştim. Bitiremezdim.

 

Bitirebilirsin, sadece cesaretin yok.

 

Belki korkak bir insandım. Hep ağladığım bu ilişkiden, kendim için vazgeçecek, kendim için bir şeyler yapacak cesaretim yoktu belki de. Ama bildiğim tek şey o cesarete asla kavuşamayacağımdı. Ben sonsuza kadar Rüzgar’a ait olacaktım.

Bölüm : 10.01.2025 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...