Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
@savagedaisy
-bu bölüm aslında 18 haziran 2019'da yazıldı.

Keyifli okumalar.

"Hâlâ konuşuyor musun sen ya?"

"Ooo hanımefendi de teşrif etti sonunda, neden cevap vermiyorsun?" Koltuğa kurulup ayaklarımı sehpaya uzattım.

"Seni duyan kim be Çetin, banyodayım ve emin ol dediklerinin hiçbirini duymadım." Attığı tekmeyle mecburen ayaklarımı çektim.

"Elli kere dedim şu ayaklarını uzatma diye, bir kere de dinle beni."

"Kes kes, çok uzatma. Ne yaptın bakalım akşam için?" Bu sefer o ayaklarını uzattı. Benim attığım tekme ona hiçbir etki etmedi tabi.

"Ne yemeği ya, anam ağladı bütün gün. Bende sana soracaktım ne yapacaksın diye." Midemden gelen seslere karşılık olarak elimi karnıma bastırdım.

"Alışveriş yaptın mı bari, dolap bomboştu." Televizyon kumandasını alıp diğer koktuğa uzandı, bende kalkıp mutfağın yolunu tuttum.

"Evet yaptım." Dolabın üstüne yapıştırdığım, tehdit içerikli notun altına yazdığı yazı, notu okuduğunu ve tehdidimin işe yaradığını gösteriyor.

Sevgili Nitçe, eğer geldiğimde dolabı yine boş görürsem, o kokmuş çoraplarını gece ağzına tıkarım bilmiş ol. Günaydın bebeğim. :)

Sen ne iğrenç bir kızsın ya, senden tiksiniyorum. Sayende güne leş gibi başlıyorum. Ayrıca bebeğim ne be, kıro musun sen?

Ah ne kadar güzel anlaşıyoruz.

Ne yapsam diye düşünmeye gerek yok, nasıl olsa ne yaparsam yiyor, yemek zorunda yoksa aç kalacak.

"Ne yapıyorsun?"

"Ne istersin?" Nezaket gereği soruyorum, tabi ki onun dediğini yapmayacağım.

"Valla güzelim sen ne yaparsan yerim ama şöyle güzel bir lazanya yapsan hiç fena olmaz." Gözüme ilişen ton balığı konservesine göz kırpıp, yeşillikleri çıkardım. On dakika sonra iki kaseyi tepsiye koyup içeri girdim.

"Yemekler hazır." Koltukta oturur hâle gelip ellerini birbirine sürttü.

"Bu ne lan?"

"Salata."

"Hani lazanya?"

"Ne lazanyası be, kim uğraşacak şimdi onunla?"

"Of ya bende bekliyorum mis gibi kokular gelecek diye. Senin yaptığına bak, ton balıklı salata!"

"Ne var ya, bunu bulamayanlar var bir kere, hem madem istemiyorsun ver ben yerim." Önündeki kaseyi aldım.

"Hop hop, ver yemeğimi. Hiç yoktan iyidir, bununla da karın mı doyar ya? Kızım salatayla karın doyduğu nerede görülmüş?"

"İstersen ekmek getireyim, arasına koyup yersin."

"Olur mu öyle?"

"Neden olmasın? Sen aç gezme kıyamam."

"Kıyamazmış, ulan söylediğin şeyle yaptığın şeyler birbirini tutsa canım yanmayacak. Güzel bir şeyler hazırlayıp getirseydin de, böyle yamulup durmasaydım."

"Uzatma işte Çetin, ye yemeğini sonra bulaşıkları yıkarsın."

"Yok ya, başka bir isteğin var mı? Kızım iki haftadır ben yıkıyorum bulaşıkları."

"Ama Çetinnnn."

"Ne ama Çetin, yok Çetin metin falan. Sürekli aynı şeyi yapıyorsun, ama Çetinnnn deyip işin içinden sıyrılıyorsun."

"Benim işim var, o yüzden senden rica ediyorum benim sevgili Nitçe'm."

"Ne işiymiş?" Cebimdeki ojeyi çıkarıp sehpaya koydum.

"Oje süreceğim."

"Aman işe bak, bende ciddi bir şey sandım. Görende biyokimya alanında büyük deneyler yapacak sanır."

"Sen oje sürme işini küçük mü görüyorsun? Ne kadar emek harcıyorum biliyor musun?"

"Çok merak ettim ne emeği harcıyorsun?"

"Hemen anlatıyorum. Mesela ben bu güzel, harika renkli ojeyi sürmek için, bütün dikkatimi veriyorum, eğer bir saniyelik dikkat dağınıklığı yaşarsam, oje taşar artı benim sabrımda taşar.

"İyi de bu oje renksiz?" Dediği şeyi duymazdan geldim ve devam ettim, bulaşık yıkamaya hiç ama hiç niyetim yok.

"Diğer parmaklara sürerken, herhangi bir yere sürtüp bozmamam lazım. Bazen tek kat yetmediği için, ikinci katı sürmem gerekiyor. Anlayacağın oje sürmek hem dikkat, hem de sabır gerektiriyor." Sazan balığı gibi yüzüme baktı bir süre.

"Ben ne dinledim az önce?"

"Basit gördüğün şeyin aslında o kadar da basit olmadığını."

"Vay be seni duyan, beyin ameliyatı yapıyor zanneder, o nasıl bir anlaştım şeklidir, yemin ederim nutkum tutuldu."

"İşini ciddiye alacaksın bay Nitçe."

"Olur kutu bebek, bundan sonra öyle yaparım." Eline boş kaseyi ve çatalı tutuşturdum.

"Al bakalım şunu, doğru mutfağa."

"Eylem yaaa."

"Ya deme bana." Mutfağa girdiğinde, ayaklarımı uzatıp arkasından seslendim.

"Kolay gelsin bebeğim."

"Ağzına fare ölüsü girsin Eylem!" Uuu! Bu ağır oldu işte. Fare ölüsü ne be?!

"Çetin o fareyi sana diri diri yedirmemi istemiyorsan kapa çeneni, önündekilere odaklan." Bir şeyler söylemeye devam ederken, bende "renksiz" ojemi elime aldım. Sol elimin, son parmağını bitirdiğimde, evimizin bulaşık makinesi, Nitçe Çetin salona giriş yaptı.

"Hoş geldin yavrum, gel yamacıma." Beş karış suratla karşı koltuğa oturdu.

"Yemin ederim sen nasıl bir evlilik yapacaksın, deli gibi merak ediyorum. Karşı cinsle mi, yoksa kendi cinsinle mi evleneceksin?" Kendine dert ettiği şeye bak.

"Sen orasını merak etme. Ya Çetin, sol elime sürdüm ama sağ elime süremiyorum, sürer misin?" Şişeyi önüne itip, elimi gözünün önünde salladım.

"Önce bulaşıkçı, şimdide manikürcü mü oldum? Bu mudur, yani ben bu muyum?"

"Of Çetin ya, sanki daha önce yapmadığın şey. Ben sürerim ama ters olduğu için sürekli taşırıyorum, sil tekrar sür derken çoğu boşa gidiyor."

"E olsun, yenisini alırsın ne var yani, bulunmaz Hint kumaşı mı bu nane?" Erkekler hiçbir bizi anlamayacak.

"Çetin, sen şimdiye kadar benim doğru düzgün makyaj yaptığımı gördün mü?"

"Hayır, nasıl bir kızsın anlamış değilim. Sürekli sorguluyorum ama bir cevap bulamıyorum."

"Çünkü ben, renkli olan her şeyi tırnaklarımda isterim, yüzümde değil."

"Vay be, yüzyılımızın filozofu konuştu. İyi de bu oje renksiz yahu rengi mengi yok bunun. Bildiğin su gibi bir şey, kazıklamışlar seni." Bu benzetmeye ve dediği son şeye sabaha kadar gülebilirim.

"Ben mi filozofum? Anam sen beni başkasıyla karıştırdın galiba. Hem beni kazıklamak o kadar kolay mı sanıyorsun? Bunun rengi böyle, parlatıcı bu."

"Mahalle filozofu seni. Haklısın aslında, sana filozof diyerek onlara haksızlık ederim. Ver şu elini, sabaha kadar sallar durursun şimdi." Büyük bir özenle ojelerimi sürdü canım ev arkadaşım, bulaşık makinem, korumam hatta yerine göre uşağım.

"Hayır anlamıyorum, seni hâlâ o iş yerinde nasıl tutuyorlar?"

"Orada tabi ki böyle konuşmuyorum, her yerin kendine özgü davranış ve konuşma tarzı vardır. Orası ciddi bir yer, bende ona göre hareket ediyorum, böylece hiçbir sorun yaşamıyorum."

"Yok birde konuşsaydın." Nasıl da düşünür beni.

"Teşekkür ederim, valla senin kadar güzel oje süremeyen tanıdıklarım var. Maşallah onlara taş çıkartıyorsun."

"Sen beni tımarhaneye kapatacaksın değil mi? Doğru söyle, valla bir şey demem, söyle bana niyetin o değil mi?" Kurduğu senaryoya bak, ne yiyor ne içiyor bu çocuk?

"Hayal gücüne hayran kaldım. Ama öyle bir şey düşünmüyorum, için rahat olsun. Sana kendim bakabiliyorum çok şükür." Laf yediği için sinir olan, canım arkadaşım yanımdan kalkıp kendini odasına kapattı

"Çıldırma sebebisin!" Ah tabi, bana iltifat etmeden de duramıyor.

"Çıldır o zaman bebeğim!" Yüzünün hali gözümün önünde belirince, gülmeme engel olamadım. Sinriden kıpkırmızı olmuştur kesin, kızaran kulağını sevdiğim.

Ω

Sağa dön olmuyor, sola dön olmuyor. Sıcaktan bir türlü uyuyamadım, terden sırılsıklam olan kıyafetlerimden kurtulup, kendimi soğuk suyun güzelliğine bıraktım. Çıplak mı uyusam ne yapsam? Yok o kadar da değil, bu Çetin kötü bir rüya görür damlar odaya, Allah muhafaza. Saat sabahın dördünde, üçüncü duştan sonra iyice cırkı çıkan uykuma yol verdim. Ne zaman şu monoton hayatıma bir renk gelecek çok merak ediyorum, sap geldim sap gitmek istemiyorum. Allah'ım bana öyle birini gönder ki, her günüm rengarenk geçsin, böyle festival tadında.

°

"Eylem! Uyandın mı kız?" Gözlerim daha yeni kapanmıştı ki, bet sesli Çetin'in ultra değişik sorusuyla açıldı. Uyandın mı kız nedir arkadaşım? Mahalle teyzeleri gibi, Allah bilir elini beline de koymuştur.

"Uyandım geliyorum, Naciye teyze!"

"Uyku sersemliğine veriyorum, çabuk ol kahvaltıya misafirimiz var." Misafir mi? Uyku namına bir şey kalmayan bedenim, kendini yataktan fırlattı. Kapıdan nasıl çıktığımı bilmiyorum.

"Ne misafiri be?!" Kulaklarını tıklayıp, pencerenin kenarına gitti.

"Cırlama be sabah sabah. Berat'la Korhan gelecekler, dün sana söylemeyi unuttum."

"Onlar kim be?"

"Havaalanından arkadaşlarım."

"Bana sordun ya da izin aldın mı canım arkadaşım?"

"Sen kızları buraya çağırıp pijama partisi yaparken bana sormuş muydun tatlı arkadaşım?" Hain Kostok, aklınca benden intikam alıyor. Ne var yani beş kız evde küçük bir parti yaptıysak, ne var bir gece dışarıda yattıysan. Ben mi dedim sana git sahilde uyu diye, hiç mi arkadaşın yok senin? Onu geçtim otele gitmeyi akıl edemediysen, o senin problemin beni de zerre ilgilendirmiyor su yılanı.

...
‘İkinci bölümün sonu’

⚘ ─ ⚘
modal aç
modal aç
modal aç