Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left 1.
Bölüm
keyboard_arrow_right

Bölüm 1 "M Bir Teklif"

@venomiee
Evet arkadaşlar! Herkese Aşk Kapıyı Kırınca! Hikayemden selamlar! Hadi Hayırlısı'dan sonra yazdığım ikinci romantik komedi kendisi! O yüzden oldukça heyecanlıyım. Öncelikle sevgili Şirin karakteri kendi düşüncelerimden oluşan bir karakter. Yani bana çok benziyor. Böyle bir karakteri yazmak aşırı eğlenceliydi. Umarım beğenirsiniz! Ben çok ama çok heyecanlıyım. İlk bölüm sizlerle!

Bölüm şarkısı: Billie Eilish - Lost Cause




Bir dilek hakkınız olsaydı, hayatınız da neyi değiştirmek isterdiniz?

Bu soruya uzun uzun cevaplar vereceksiniz hatta kelimeler bile yetmeyecek cevabınıza. Ama benim istediğim tek şey insanların dırdırından kurtulmaktı. Annemin 'Kaç yaşına geldin, senin yaşındaki kızlar evlendi üstüne üstlük ailesine torun bile verdi! Ama sen hala bekârsın." söylenişini duymak, sabah akşam aynı saatte ilaç almak ile eş değerdi. Evlenmek, anneme göre büyülü bir şeydi. Beyazlar içinde gelinlik giymek, evlenmek ve bebeğinin olması, ona muhteşem gözüküyordu. Ancak annemin görmediği detayları gördüğüm zaman işin rengi benim için değişiyordu. Kafamın tamamen karışık olması annem için önemli bir konu olmasa da benim için önemliydi. Aşk, evliliği öldürür müydü bilmem ancak ilişkiyi ben öldürürdüm burası kesin!

Hiç aşık olmamış bir insan değildim ancak geçmiş ilişkim gelecekteki bütün ilişkilerimin kapısını bana kapatmıştı. Yeniden birine güvenmek benim gibi üşengeç birine oldukça zor geliyordu. Güvenmekten ziyade yeniden birini sevebilir miydim, onunla gelecek hayalleri kurabilir miydim bilemiyordum. Sırf aşkta değil geleceğim hakkında da durum böyleydi. Annem için gözünden sakınmadığı biricik kızı olsam da benim için konu öyle değildi. Sürekli çabalayan, hayatın akışına ulaşmakta zorlanan ve bu akışta kendisine takılarak yere kapaklanan bir kızdım. Gelecek hakkında plan yapsam bile attığım bir adım sonrası kendimi yerde buluyor, yaptığım plan ise benden koşar adım uzaklaşırcasına kaçıyordu.

Evliliğe gelmeden önceki ilk kısım, alışveriş kısmı da oldukça karışık tuzaklarla doluydu. Kız tarafı, erkek tarafı, tarafsız olanlar, taraf tutmayıp 'İtiraz ediyorum bu nikah kıyılmaz çünkü siz kardeşsiniz!' tarafları! Bir saniye sanırım bende yine hatlar karıştı, herneyse! Oldukça karmaşıktı. Ne alacaktık, kime alacaktık, gelin kimdi? Size diyorum hepsi tamamen bir komplo teorisinden ibaret!

Annemin benim mürvetimi ne zaman göreceği konusu bir yana dursun bana Yıldız Tilbe, Demet Akalın, Sibel Can dönemlerini aratmayan arkadaşlarıma bakmam gerekiyordu. Evet, dönemler! Ne bu dönemler? Neredeyiz biz?

Yıldız Tilbe: 'Kaderin cilvesine itirazım var, e elimde rakı da var içelim o zaman dostlar!' evresidir. Bu evrede kişi sevgilisinden ayrılmıştır. Aslında kaderine terk edilmiştir. Kişi sinirine hakim olamayıp masa da her ne varsa yere fırlatır. Tabi ki dikkatli bir şekilde! Yorulduğu zaman kendisini bir patates çuvalı edasıyla koltuğa atar ve düşüncelerini bağıra bağıra haykırma moduna geçer.

Dayan, yüreğim dayan
Dayan, yarına inan!

Özet şarkısı: Dayan Yüreğim

Demet Akalın: Yıldız Tilbe evresi zorlu bir şekilde bittiğinde fazla mutluluk hormonu kişiyi sarhoş eder. İşte bu evre Demet Akalın evresidir. 'Sarhoş olmanın en güzeli tarafı hüznün ardından gelen o mutlulukla sarhoş olmaktır.' Demiş biri. Kimin dediğini bilmiyorum ama çok güzel söylememiş mi? Kişi elindeki tarakla aynanın karşısına geçip bir yandan şarkılar söylerken diğer yandan söylediği şarkının ritmi ile dans eder. Fazla mutluluk hormonunun salgılandığı bu evrede kişinin umurunda olan tek şey anlık yaşadığı hisler olur.

Eller havaya bir sağa bir sola
Çalkala çalkala bir sağa bir sola
Çalkala çalkala

Özet Şarkı: Çalkala

Sibel Can: Mutluluk hormonunun tavan yaptığı evredir. Kişi her şeyden memnun olmaya başlar. Hayata saydırdığı beddualarını geri alır ve iyi ki yaşıyorum diye dualar etmeye başlar. Kişi mutlu ve en önemlisi huzurludur.

Olsun vаrsın
Ben böyle de memnunum
Hаlimi şikаyet etmiyorum
Sırf bil diye söylüyorum

Özet Şarkı: Bil Diye Söylüyorum

Sahi bu üç evreden hangisi en çok bana uyuyordu? Neredeydi annesinin dırdırını çeken, arkadaşlarının derdiyle uğraşan ama yine de mutlu olmak adına çabalayan o evre? Yine hayaller hayaller! Kendine gel ve gerçek dünyaya dön! Sana bu evre yakışır değil mi, kendine gelme evresi?

Hayaller aleminde dolaşmamı sevmeyen ve sürekli bunun lafını yapan bir iç sesim vardı. Her ne kadar ondan nefret etsem de bir konu da haklıydı. Burası ne hayaller alemiydi ne de ben hayaller aleminde yaşayan bir prensestim. Aksine hayatın zorluklarıyla savaşmaya çalışan bir kızdım. Yaklaşık dört sene önce sınav belasıyla uğraşarak zor da olsa Grafik Tasarım mezunu olmuştum. Ancak gelin görün ki mezun olduğum alanda iş bulamamıştım. Bir süre işsiz gezmek zorunda kalsam da annem iş konusunda da söylenmeye başlayınca ayağa kalkarak iş aramıştım. Bulduğum ve altını çizdiğim işlere başvurumu yapıyordum. Aralarında ne de olsa beni aralarına almaz diye yaptığım bir sürü başvuru vardı. Bir günde en az beş iş yeri ile görüşüyordum ve her seferinde biz size döneriz lafını ağzıma tıkıyorlardı. Bundan oldukça sıkılmıştım özellikle annemin iş konusunda 'Kızım elin bir armut toplasın. Artık bir işe gir çalış, görüyorsun halimizi. Gencecik kızsın!' lafından sonra iyice delirmiştim. Her ne kadar acele işe şeytan karışır deseler de benim kafamda çoktan bir düşünceleriyle boğuşan bir şeytan vardı!

Hangi firma olduğuna bakmadan bana dönüş yapan işi kabul ettim. Evet, acele işe şeytan karışmıştı daha doğrusu acele eden şeytan kendi ayağına takılmıştı. Nikah Dairesinden dönmüşlerdi. İşim nikah dairesindeki defterleri kontrol etmekti. Evlenen isimleri bilgisayara geçirmek, not almaktı. Her ne kadar bir çılgınlık yaptığımı son anda fark etsem de artık geri dönülemez bir yola girmiştim. Resmi olarak nikah dairesinde çalışıyordum. Annemin iş konusunda lafları şimdilik sessizliğe teslim olmuştu. Ben ise belli bir miktar alsam da halimden mutluydum. Bir işim vardı ve ailemizi geçindirebiliyordum.

Bizim kızlara gelecek olursak her konu da marifetli ve çok çabuk öfkelenmeyen arkadaşım Betül evin en zeki kızıydı. Hepimiz hayatın acımasız taraflarını görmüştük. Betül buna rağmen bütün gücüyle çaba sarf ederek kazanmıştı üniversiteyi. Şimdi ise işinde başarılı bir avukattı. Bu iş onun için biçilmiş bir kaftantı!

Diğer ev arkadaşım ise benim bazı huylarıma sinirlense de sonuna kadar arkamda duran biriydi, Pelin. Herkesle arkadaş olmak istemeyen sadece düşünce yapısının uyuştuğu insanlarlar arkadaş olan biriydi. Belli çerçeveler de kuralları olsa ve her ne kadar dışarıdan bakıldığında soğuk gözükse de pamuk gibi bir kalbi vardır. Betül gibi oldukça çalışkan olan Pelin, Mimarlık mezunuydu. Çalışkan olmasının yanı sıra yetenekliydi de! Bir an için annem gibi düşünmüş onun için tam evlenilecek bir kız demiştim. Çünkü öyleydi. Pelinin iş kariyeri benim gibi olunca o da bir kafe işletmeye karar verdi. Kısa süre içinde hepimizin birer işi vardı. Ayaklarımızın üzerinde duruyorduk.

Öğrenci evimizin birer üyesiydik. Sıradan bir öğrenci evi değildi, katı kuralların hakim olduğu bir öğrenci evinde yaşıyorduk. Evde kurallar oldukça basitti. Yemek konusunda marifetli olduğumu iddia eden arkadaşlarım yemek alanını bana vermişlerdi. Yani kısacası mutfak bana aitti. Çamaşır konusu evden düşmeyen manşet olduğu zaman uzun bir süre bu konu hakkında tartışıldı. Konunun bana doğru gelişini gördüğüm zaman hızla kaçtım oradan! Çamaşır bana göre değildi ki anlaşmamıza göre evde yaşayan kişi en fazla bir konu da yer alabiliyordu! Çamaşır tartışmasının kazanını Betül olduğunda Pelin çamaşır işinde, Betül ise evin temizliğinde görevli olmuştu. Sevgili arkadaşlarım yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı!

Ve işte biz buyduk. Birimiz adelet peşinden koşan bir kraliçe, birimiz dünyanın en iyi mimarı, diğeri de annesinin dırdırından kaçarken doluya tutulan, çalışıp evini geçindirmeye çalışan bir kızdan ibarettik.

Ne kadar garip değil mi? Annem bana artık evlenme yaşımın geldiğini söylüyor, benim yaşımdaki insanların çoluk çocuğa karıştığını söylüyor, evlenmemi istiyor ama ben evlenmek yerine Nikah Dairesinde çalışıp evlenen kişilerin isimlerini kayıt altına alıyordum. Bu kaderi miydi yoksa bir tesadüf müydü sanırım bunu asla bilemeyecektim.

Ben kafamdaki düşüncelerden sıyrılıp önümdeki evlilik defterine konstanre olmuşken topuklu ayakkabının yerle buluştuğunda çıkan sesi duydum. Eda'dan önce ayakkabıları merhaba diyerek giriş yapmıştı odama. Bakışlarımı defterden kaldırmadan hızla söze girdim.

"Sana da merhaba Eda, evet yine erkenciyim."

Bana çevirdiği zaman yüzündeki gülümseme artmıştı. "Oldukça yoğun gördüm seni. Biz de kızlarla kahve içmeye gidelim dedik. Sende gelir misin diye sormaya geldim."

Önümdeki dosyaları işaret ettim. "Çok isterdim ancak dosyaları görüyorsun. Bir sürü isim geçirmem gerekecek siz beni beklemeyin."

"Anladım." Dedi. "Ben gideyim o zaman görüşürüz. Sana kolay gelsin!"

"Teşkkürler." Dedim. Kolaysa başına gelsin dememek adına büyük bir çaba sarf ettim. Eda koşarak odamdan çıkarken büyük bir sabır çekerek defterde kalan isimlere baktım. Cidden herkes evlenmek için bugünü mü bulmuştu? Neydi günlerden sevgililer günü mü? İsimlere göz gezdirmeye devam ederken bir isim radarıma takılarak bakışlarımın sonuna kadar açılmasına sebep oldu. Doğru olduğundan emin olmak adına bakışlarımı deftere yaklaştırdım. Ne kadar defteri yaklaştırsam da defter de duran isim değişmiyordu.

Berk Polat Evlenmiş miydi? Hemde çalıştığım nikah dairesi salonunda!

Beni bir zamanlar çok sevdiğini söyleyen, hiçbir zaman yanımdan ayrılmayacağını sözünü veren adam evlenmiş miydi gerçekten? Hadi ama Şirin, söyle bakalım şu an hangi evrendesin? Demet Akalın mı? Sana ona bu kadar güvenme demiştim. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin demişler! Şaşırma bu kadar.

İsimleri kaydettiğimiz ekranı açtığım zaman önümde bir ekran belirdi. Bu ekrana evlenen çiftlerin adını yazıyordunuz ve o da düğün defterine sizin kaydettiğiniz şekilde basılıyordu. Ellerim klavyenin tuşlarına gittiğinde aklıma gelen fikri yapmaya koyuldum. Kesinlikle hak ediyordu.

Damat Gelin

Berk Avanak Polat Demet Gıcık Polat

Ve işte! Kesinlikle yeni isimleri böyle daha güzel olmuştu. Ek isimler onlara o kadar çok yakışmıştı ki bir an için bunu yapanın kendim olduğunu unutarak isimlerinin normalde böyle olduğunu düşündüm. Dudaklarımda bir gülümseme belirirken birkaç dakika düşündükten sonra acımadan 'Kaydet' tuşuna bastım. Evet, bunu yaptım.

Artık resmi olarak Berk Avanak Polat ve Demet Gıcık Polatlardı!

Telefonu elime aldığım zaman hızla mesajlar kısmına girdim ve kayıtlı olan isimlerin fotoğrafını çekip Betül ve Pelinin olduğu gruba yolladım. Ardından kızlardan cevap gelene kadar kalan isimleri de son kayıt ekranına geçirmeye başladım. Evlendiğini görmek, ekranda onun ismini görmek sinirimi bozmuştu. İki hafta önce pişmanım mesajını atarak kafamı karıştıran kendisi değilmiş gibi bir de benim bulunduğum nikah dairesinde evlenmişti. Aşktan gözü kor olmak lafını duyduğum zaman anlamamıştım. Bir insanın aşktan nasıl gözü kör olabilir acaba diye çok düşünmüştüm. Berk'e aşık olduğum zamanı düşündüğümde bu sözün tam olarak beni anlattığını şimdi anlıyordum. Onu hatalarıyla sevmiştim. Önemli olan beni seviyor olmasıydı. Ah aptal Şirin! Onu hatalarıyla sevmene rağmen seni yine terk eden o değil miydi? Yalanlarına inanan bir kızı bulmuştur ya da cennetten bir kız buldu!

Bu iki ihtimali düşündüğümde, ikinci ihtimal bana daha mantıklı geliyordu. Kendisine cennetten birini bulmuş olmalıydı. Benden daha güzel, daha akıllı biriyle evlenmesi onunla uğraşmayı kesmem anlamına gelmiyor ama değil mi?

Telefonumdan bildirim sesi geldiğinde hızla telefonumu elime aldım. Mesaj bizim kızlardan geliyordu.

DİKKAT EV HANIMLARI

Betül: Oha! İnanamıyorum. Bana sakın evlendiğini söyleme, Şirin

Ben: Tamam söylemem

Pelin: Şaka yapıyorsun! Yüzsüze bak, gerçekten dört ayak üstüne düşmüş.

Ben: Gerçekten bütün şans onu bulmuş. Şu şans denen şey bir bizi bulmuyor zaten. Şuraya bak evrelerle hayata tutunmaya çalışıyoruz.

Betül: Demet Akalın evresine laf atma Şirin,, yolarım seni. Ayrıca o evrelerin dili var.

Ben: Ne dili var Allah Aşkına! Demet Akalının dili olsa 'Al şu kızları başımdan Allahım!' diyeceğinden yüzde yüz eminim kalıbımı da basarım.

Pelin: Aman önemli olan bizim eğlenmemiz değil mi? Ayrıca konuyu kaynatma. Berk sana iki hafta önce mesaj atmıyor muydu? Kapında sayıklıyordu be! Hızına yetişilmiyor beyefendinin. Jet gibi maşallah!

Betül: Beyefendinin jetinden üç menü bizde alalım bence. Berk Polat sayesinde ev hanımlarının kaderi açıldı şok şok şok! Sayfa üçte devamı!

Ben: Tabi canım, oldu. Aman almayayım ben. Yeteri kadar aşk kotamı doldurdum. Bir süre sonra gaz yapıyor biliyor musunuz? Puf!

Pelin: Bu kız iyice bozdu bak sana diyorum bana inanmıyorsun Betül. Ne yapsak çamaşırları mı kitlesek? Biliyor musun Şirin, elbet bir gün o prens karşına dikilecek ve seni bulacak o gün geldiği zaman ne yapacaksın merak ediyorum doğrusu.

Ben: O prens beni gördüğü gibi kaçacak bende sana bunu diyorum.

Betül: Tabi sen prensin kafasını kırarsan kaçar!

Ben: Doğama aykırı ne yapabilirim. Ne benim adımlarım ona gidiyor ne onun adımları bana geliyor. Biz buluşamayacağız. Sakın Müge Anlıya başvurup bizi buluşturmayın çünkü öyle biri yok. Size bir daha söyleyim mi öyle biri yok.

Ben: Beni çıldırtmak mı istiyorsunuz öyle biri yok. Yok!

Gruptan atıldınız

Bir rutini daha başarıyla tamamlanmıştım. Beni tekrar gruba alacaklarından adım kadar emin olduğum için telefonu masaya koydum.Defterdeki isimlere bakarken bir bağırtı koptu. Yerimden doğrulup odamdan çıkarak salonların olduğu ana alana doğru koştum. Arda, salonun dışında duran insanları sakinleştirmeye çalışırken Pelin'de güvenliğe haber vermekle meşguldü. Sahi burada ne oluyordu?

Arda'nın yanına gittiğim de elindeki sulardan birini alıp teyzeye doğru uzattım ancak elleri korkudan o kadar çok titriyordu ki suyu benden alamadı. Suyun kapağını açıp teyzenin dudaklarına doğru yönelttim. Bu sırada da bakışlarımı Ardaya çevirmiştim.

"Arda içeri de ne oldu? Bu insanların hali ne?"

"İnan bana tek bildiğim içeriye silahlı bir adamın girip düğünü basması. Muhtemelen gelinin abisiydi gelen. Bu insanlar içeriden son anda kaçtılar ama diğerlerini adam içeri de rehin tutuyor."

"2022 yılında rehin tutmak nedir Allah Aşkına?" dedim, yüzümde garip bir ifade vardı. Ana salonda gergin bir hava vardı. Burada bulunan bütün insanlar içeri de bulunan aileleri, arkadaşları adına endişeleniyordu. Bir süre boş boş çevreme baktım.

"Bizde anlamadık. Polisler yolda olmalı muhtemelen."

"Polisler gelene kadar bekleyecek miyiz? Ciddi misin?" dedim, ona inanmamış gibi. Arda ise başını salladı.

"Evet. Superman olmadığımıza göre bekleyeceğiz Şirin."

"Sen bekleyebilirsin ama ben burada oturmak yerine içeri girmeyi tercih ederim."

Arda bana uzanıp beni engellemek istedi ancak hızlı bir hareketle elinden kurtuldum ve onca insanın seslenişleri arasında koşarak salona girdim. Kapıyı kendime çekerek içeri girdiğim zaman kalabalığın bakışları kapıdan gelen sesle bana dönmüştü. Sanırım salondaki insanlar salona birinin gelecek olmasını beklemiyorlardı. Sanırım mı? Yok canım sen geldiğin için birazdan ayağa kalkıp dans edecekler. Hatta belki sana halay başı olma teklifi bile ederler! Saçmalama Şirin!

İnsanların şaşkın bakışlarından yararlanarak hızla koşmaya başladım. Kalabalığa yaklaşarak adamın üzerine atlayıp onu etkisiz hale getirmek istiyordum. Kalabalığı geçmiştim ki adam beni fark etti ve silahın namlusunu bana çevirdi. Aferin Şirin! Dan diye koş sonra adamın seni fark etmemesini sağla. Harikasın demiş miydim?

"Dur yoksa ateş ederim!" Tehdidine karşı bir iki adım atmıştım ki "Ciddiyim. Seni vurmamı istemiyorsan hemen dur!" diye bağırdı.

"Hadi ama bu devirde de ne nikah basması kardeşim? Bırak evlensinler işte sana zararı ne? Yoksa damattan sen mi hoşlanıyordun?" Adamın üzerine git, git. İlk vurulma biletini sana verir belki Şirin ne dersin?

"Ne hoşlanması? Ayrıca sen kimsin bacım?" Evet, çok güzel bir soru sormuştu. Bu adam için, bu insanların için özellikle gelin ve damat için Superman olmadığıma göre kimdim ben? Sıradan bir insandım ancak polisleri bekleme fikri Superman olma fikrinden daha iddialı gelmişti. Polisleri beklediğimiz zaman diliminde bu gözleri fıldır fıldır dönen adam birini vursaydı bunun hesabını kim verebilirdi?

Tam söze girmek adına bir hamle yapıyordum ki kalabalığın ardından gelen ses bakışlarımızı oraya çevirmemizi sağladı. "Sevgilime silahı tutmaya devam edersen o silahı sana yedireceğim!" Şirin bu ne diyor, bu kim? Ayrıca silah şu an adamdaydı neden silahı sana doğrulturken onu sinirlendirecek kelimeler söylüyordu?

Bir süre olduğum yerde kaldım. Hala duyduklarımı idrak edebilmiş değildim. Sevgilim mi demişti ben mi yanlış duymuştum? Lütfen duyduklarım yanlış olsun. Ne sevgilisi? Saçma, çok saçma

Bana silah doğrultan adamın yüzünde bir gülümseme oluştuğunda şok geçirmemi fırsat bilip koluma asılarak beni kendisine doğru çekti. Ben ise sanki ben değildim. Hiçbir şey yapamıyordum. Kalabalıktan sıyrılmaya çalışıp birkaç adım atan kendisince 'sevgilim'i gören adam silahı otomatik olarak çeneme yasladı. Her ne kadar eline silah almış olsa da elinin titrediğini hissediyordum. Birini vurmaktan korkuyordu.

"Eğer tek bir adım dahi atarsan sevgilinin kafasını uçururum!"

"Bildiğin tek şey uçurmak mı adam?!" diye bağırdım dayanamayıp. Sahte sevgilim bağırdığım için bana şaşırarak baksa da hemen düzeldi ve adamın şaşkınlığından yararlanarak bize doğru bir adım attı. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Beni kurtarmak isterken öldürmek mi istiyordu?

"Merak etme tatlım uçurmak dışında çok şeyler biliyorum." Dediğinde arsızca sırıttığını gördüm. Vücudumda biriken öfke ile bacaklarımı müsait yerine vurmak için birbirine yaklaştırdım.

"Bende çok şey biliyorum hatta sana öğreteyim bak!" dediğimde bacak arasına hızla vurdum. Adam ona vurmanın etkisiyle acı içinde çığlık attığı zaman eş zamanlı olarak beni ittiğinde kısa bir süre için uçmayı yeni öğrenen bir kelebek sandım kendimi. Üstelik gerçekten uçuyordum! Sert bir şekilde birine çarptığım zaman kolumu tutarak bakışlarımı neye çarptığımı görmek için çevirdim. Oydu. Sahte sevgilimdi!

İnsanların sesleri giderek yükselirken polis sirenleri salonu doldurduğu zaman kapılar ardına kadar açıldı. Ben olayın şokuyla bakışlarımı sahte sevgilime çevirirken o da bakışlarını bana çevirmiş, yüzümü dikkatlice inceliyordu.

"Sevgilim mi? Demek sevgilim!" Ondan bir iki adım uzaklaşıp elimi onun yanağında güzel bir iz bırakacağımı düşünerek havaya kaldırdığım da anında ne yapacağımı anlayarak bileğimden kavrayarak beni kendisine çekti.

"Silahlı bir adamdan kurtulmak için önünüze gelen her kıza sevgilim mi dersiniz?"

"Önünüze gelen her nikah salonuna Superman gibi dalar mısınız?"

Bileğimi ondan kurtardığım da "Polisleri bekleseydiniz şu anda ölmüş olurdunuz." Diyerek salondan çıkarılan adamı işaret ettim.

"Çok yardımcı oldunuz gerçekten. İki dakika da yakalanmak büyük başarı olsa gerek!"

"Dua edin de içeri girip adamı oyaladım. Yoksa.." dediğimde gülümsedim. "Ölmüştünüz."

Karşımda duran sahte sevgilim bana cevap vermek adına dudaklarını araladığı zaman başını salonun girişine çevirdi. "Bir bu eksikti." Diye mırıldandığını duydum. Bakışlarımı girişe çevirdiğim zaman oldukça şık giyinimli bir kız koşarak bizim olduğumuz tarafa geliyordu. Bakışlarını yanımda duran çocuğa çevirdiği zaman topuklu ayakkabılarına aldırmadan koşarak ona sarıldı. Biraz daha sıkı sarılsaydı sanırım boğulacaktı! Sana ne Şirin? Sevgilisidir muhtemelen. Endişelenmiştir.

Ononozo golon hor nokoh salonono boylo doloyor mosonoz?

"Tamam Arzu. Sakin ol bak iyiyim ben."

"İçeri de silahlı adamlar var dediler nasıl korktum haberin var mı?"

"Hayır, haberim yoktu. Bana neden geleceğinden söz etmedin?"

"Söz etmeme gerek mi var sevgilim? Sana sürpriz yapmak istedim." Diyerek ellerini ona doğru açtı ancak sahte sevgilim olacak genç kızın kollarını nazik bir şekilde aşağı doğru itti.

"Arzu sana kaç kere dedim bana sevgilim demekten vazgeç lütfen."

"Ama.." dediğinde Arzu hala ona bakıyordu. Kaşlarını çatmıştı. "Seni seviyorum ve sende beni seviyorsun. Bu durumda sevgili olmuyor muyuz?"

Sahte sevgilim aldığı nefesi verdiğinde bakışlarını Arzuya çevirdi. "Hayır Arzu, seni sevmiyorum ve sende bunu adın kadar iyi biliyorsun."

"Hayır!" Diye bağırdı Arzu. Dünyanın sonunun geldiğini söylesem bu kadar çok bağırmayacağından emindim. Bakışlarım sahte sevgilime kaydı. Az önce benim hayatımı kurtarmıştı. Kendi hayatını tehlikeye atarak üstelik! Sanırım ona bir borcum vardı.

"Sen ne kadar inkar edersen et, Arzu ama seni sevmiyorum."

Arzu kabullenmek istemiyordu söylediklerini. Eliyle gencin başını işaret etti.

"Kafana bir darbe mi aldın yoksa sevgilim? Ne dediğini bilmiyorsun , anlıyorum."

"Anlıyor musun gerçekten?" Dediğim zaman nihayet aralarında geçen konuşmaya bende dahil olmuştum. Arzu konuştuğumu duyduğu an bakışlarını bana çevirmişti. Bana iğrenç bir böcekmişim gibi bakıyordu. Devam ettim.

"Anladığını sanmıyorum." Arzu sıkı bir kahkaha patlattı ama bu daha çok öfkeden kaynaklanan bir kahkahaydı.

"Sahi sen kimsin?"

"Ben mi?" Bakışlarımı kısa bir süre etrafımda gezdirdim. Gerçekten bana soruyordu. Gülümsedim. "Deminden beri 'Seni seviyorum.' Dediğin adamın sevgilisiyim."

"Ne?!" Arzu çığlık atarak bağırdığı zaman yüzümü buruşturdum. Bütün insanların bakışları bizi bulmuştu. Sahte sevgilimin de Arzudan kalır bir yanı yoktu. Söylediğim cümleye o kadar çok şaşırmıştı ki gücündeki şaşkın ifadeyi yüz metreden görebilirdim.

"Sen ciddi misin Akın? Beni bu kız için mi terk ediyorsun? Bula bula bu kızı mı buldun?"

"İnanır mısın onunla ilk karşılaştığım zaman tesadüflere pek inanan bir insan değildim. İlk görüşte aşk bu olsa gerek dedim onu görünce. Birbirimizi sevdiğimize göre sanırım doğruyu bulmuş diyebiliriz."

"Kesinlikle sevgilim.." diye mırıldandı Akın bana bakarak. Bana fırsattan istifade yine sevgilim demişti değil mi o?!

"Ama... Ama. Bunu bana yapamazsın! Seni babana söylerim Akın! Sizin Holdingle anlaşmayı keser anladın mı?"

"Demek küçük kız çocuğu babasına şikayet edecek. Ne kadar çok korktum! O kadar çok korktum ki gidip seni anneme şikayet etmeliyim!" Dediğimde bir kahkaha patlattım. Ardından bütün ciddiyetimle Akın'dan ayrılıp birkaç adım atıp Arzunun üzerine doğru yürümeye başladım. Şirin? Acaba abartmasın mı? Tamam çocuğa borcun var, ödemek istiyorsun anladık ama bu da fazla!

"Seni bir daha Akın'nın etrafında görmeyeceğim. Yoksa olacaklardan sorumlu sen olursun. Beni duydun mu?"

Cevap alamadığım için sesimi yükselttim. "Duydun mu dedim?!"

Hızla "Duydum!" Dedi. Ardından bakışlarını Akına çevirdi. "Sende beni iyi dinle Akın. Bu burada bitti sanıyorsan çok yanılıyorsun. Sizinle görüşeceğiz. Bunu ne sen, ne de sen.." dediğinde bakışlarını bana çevirmişti. "Sakın unutma."

Her ne kadar içimdeki öfke giderek artsa da sakin kalmaya çalışıyordum. Arzu arkasına bakmadan salondan ayrılmıştı. Sahte sevgilim hayatını kendi hayatımı daha büyük bir tehlikeye attığımı bilmeden kurtarmıştım. Bunu bilmek beni daha çok sinirlendiriyordu.

Bakışlarımı Akına çevirdiğim zaman sinirim geçmesi için ritim tutmama başladım. "Seni şimdi, şu anda öldürebilirim. Öldürebilirim beni anlıyorsun değil mi?"

Tek bir kelime etmesine izin vermeden kolundan tutarak sürüklemeyi denedim ancak tam tersi o beni sürüklemeye başlamıştı.

"Bak biliyorum sinirlisin. Olanlar hakkında ne desen haklısın."

"Ne desem haklı mıyım? Bir de haksız olsaydım! Sırf sen beni o adamdan kurtardın diye seni düştüğün zor durumdan kurtarmak istedim ama kendimi daha karmaşık bir durumda buldum. Hadi beni bu durumdan nasıl kurtaracağını söyle."

Akın, bir iki kelime etmek adına dudaklarını açtı ancak ne diyeceğini bilemediğinden susmayı tercih etti. "Bende öyle düşünmüştüm."

İkimiz de nikah dairesinden çıkarken Akın "İşlerin böyle karmaşık bir duruma geleceğini bende bilemezdim. Gerçekten üzgünüm." Dedi. Bakışlarını telefonundan çevirip bana baktı.

"Eğer kabul edersen bir teklifim var." Susup ona baktım. Devam etti. "Bir süre beraber sevgili olalım. Yüksel ihtimal Arzu, Akın Bozoğlu'nun sevgilisi var diyerek medyaya haber verir. Her türlü sen basında duyulacaksın. Bana yardım et. Biliyorum çok oldum ama benimle bu oyunu bir süre oynarsan ayrılmamız şüphe çekmez."

"Neden?" Dedim. Oldukça meraklıydım ancak sakin gözükmek zorundaydım. "Neden bunu benden istiyorsun? Arzu var. Seni seviyor. Gördüğüm kadarıyla sana değer de veriyor."

"Arzuya aşık değilim, onu sevmiyorum. Bir seneden beri bana aşıksın diye dolanıyor peşimde. Ona saygı duyuyorum. Arkadaş anlamında gerçekten seviyorum ama ondan kaçmak zorunda kalıyorum. Ayrıca babam.." dediğinde sustu.

"Baban?" Dedim, devam etmesi için.

"Babam artık kendisine bir gelin bulmamı söylüyor. Evlenme çağım gelmiş. Gözüm açık gider diye tehdit de ediyor beni. Ne yapacağımı şaşırdım. Ben de-"

"Sende bana bu teklifi yaptın. Hem babana bak baba evleneceğim bir kadın var diyeceksin. Hemde asılsız o saçma sapan konuşmaları susturacaksın. Doğru mu anladım?" Diyerek sözünü kestim. Akın bir süre bana baktı daha sonra beni onaylarcasına başını salladı.

"Bu ciddi bir iş." Dediğim zaman devam ettim. "Yani sevgilin olacağım. Bu oyunu seninle detaylı konuşmamız gerekiyor. Bir sürü plan yapmamız lazım. Ben.."

"Sakin ol." Dedi. Cebinden bir kart çıkartıp bana uzattı. "İstersen yarın bir kafe de buluşup detayları konuşabiliriz."

"Sana evet dediğimi hatırlamıyorum." Dedim. Hadi ama, ikimiz de o teklifi kabul edeceğini biliyoruz neyin nazı bu acaba Şirin?

Kartı ondan aldığım zaman "Ayrıca onca işim gücümün arasında fırsat bulabilir miyim, bilemiyorum." Dedim. Sahiden mi? Senin tek işin nikah dairesinde çalışıp evlenen çiftleri kayıt etmek değil mi Şirin? Bütün günü kaplayan işe bak seen!

"Aslında bakarsan yarın için müdüründen senin adına izin almıştım."

"Sen... Sen benim adıma neden izin aldın ayrıca bir saniye.." Dediğim zaman devam ettim. "Bana nefes aldırmayan, başımı işimden kaldırmamamı söyleyen patronumdan izin mi aldın?"

"Evet. Kendisi beni gerçekten çok sever ayrıca bizim aile dostumuz da sayılır. Yani babamın amcasının babası.." dediğinde durdu. "Sahi geliyor musun?"

"Bizim orada bir kafe var. Sana adresini yazayım bir dakika." Kartın arkasına adresi yazacaktım ki kartın altında duran telefonumu eline aldı. Birkaç dakika bir şeyleri karıştırıp telefonumu bana uzattı.

"Telefon numaram kayıtlı. İstediğin zaman beni arayabilirsin." Dediğinde bana doğru bir adım attı.

Birkaç adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattığında "Yarın görüşürüz sahte sevgilim.." diyerek yanağıma bir buse kondurdu. Elim yanağıma giderken arkasından bakakaldım. O... O beni öpmüş müydü?

Neden onu bu durumdan kurtarmıştım ki? Günün kahramanı olmak iyi bir şey sanardım oysa kahraman olmak diğer yandan başına bela almak demekti ve ben bugün o belayı çok güzel almıştım!

"Ne şanslı kızsın Şirin. Sana prensler rastlarken bana da bunun gibi öküzler denk geliyor." Pelin, kapı eşiğinde telefonu ile oyalanan Arda'yı gösterdiğinde gülmeden edemedim.

"Deme öyle. Arda bu dünya da kızları anlama potansiyeline sahip olan tek insan. Onunla gurur duyuyorum."

"Evet geçen gün önümüzden geçen kızlara iltifatlar yağdıran Arda değildi zaten." Pelin gözlerini devirdiğinde "Kusursuz Arda Bey.." diye tamamladı cümlesini.

"Kusursuz öküzüm benim."

"Siz kızlar benim hakkımda mı konuşuyorsunuz bakayım?" Arda, telefonuyla ilgilenmeyi bırakıp yanımıza geldiğinde Pelin'e sıkıca sarıldı.

"Geçen gün yaptığın iltifat şovunu anlatıyordum Şirine. Muhteşemdi ama değil mi Arda?"

"Pelin yapma böyle. Gerçekten isteyerek olmadı."

"İsteyerek olmadı mı?!" Pelin, Arda'yı kendinden uzaklaştırırken dayanmayıp sesini yükseltti. "Bir ağızlarının içine düşmediğin kalmıştı Arda!"

"Ama Pelin.." demesine gerek kalmadan Pelin öfkeyle kaldığı yerden devam etti. Sanırım onu artık kimse durduramazdı.

"Ama Pelin, hep Pelin! Kıskanma, şunu yapma, bunu yapma. Yeter Arda benimde bir sınırım var değil mi? Eğer o sınırı aşarsan beni seni aşarım anladın mı?"

"Anladım Pelin!"

"Şimdi de anladım der çekilirsin arkana, oh mis. İnsan tek kelime eder ya." Pelin, gözlerini kısarak Arda'ya baktı. Az sonra seri katil olması an meselesiydi.

"Ya bir de karşıma geçmiş susuyorsun Arda! Ağzımda konuşa konuşa tüy bitti ama beyefendi dediklerimi anlamasın susmaya devam etsin. Muhteşem gerçekten."

"Bitti mi Pelin?"

"Hayır bitmedi!" Diye öfkeyle bağıran Pelin devam etti. "Ya da bitti, sana laf anlatmaktan cidden bıktım!"

"Bitti demek, güzel." Tam Pelin Arda'nın lafına söylenecekti ki Arda, Pelin'i kolundan tuttuğu gibi öpmüş ve sözünü tamamlamamasına sebep olmuştu. Arda, bu işi gerçekten iyi biliyordu. Az önce konuşan Pelin bu sefer sus pus olmuştu. Konuşmasını Arda'nın bölmesine mi sinirlenseydi yoksa ona armağan edilen bu aşk öpücüğüne kendini teslim mi olsaydı, arada kalmıştı. Sessizce oradan ayrıldığım zaman gülümsedim.

Ancak masamdaki dosyaları gördüğüm zaman yüzümdeki gülümseme hızla yok oldu. Masamdaki dosyalar oldukça fazlaydı Ağrı dağı gibi duruyorlardı! Masamın başına oturup bir an önce bitirmek için bilgisayarı açtım. Daha fazla olayı kaldıramayacaktım.

Bu işe kabul edildiğim ilk zaman annemin 'Bak kızın iş buldu!' diyerek kapısını çalmıştım. Annem ise nerede çalıştığımı öğrendiği zaman evi başıma yıkacaktı. Evlensin, yuva kursun, torunlarım olsun diyen annem Nikah dairesinde çalıştığımı duyunca şaşırıp kaldı. Bu onun için oldukça berbat bir haberdi ama ona evlenmek istemediğimi başka bir şekilde gösteremezdim.

Evet, evlenmek istemiyordum. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi maalesef öyle bir aday elimizde mevcut değildi ve ikincisi ki bu en önemlisi artık kafamın karışmasını istemiyordum. Sevmek, sevilmek elbette güzel duygulardı.. Bunu Pelin ve Arda'ya baktığımda görüyordum. Ancak kendime baktığım zaman bu duygulardan eser yoktu. Bu duygular bana yabancıydı ve ben tekrar onları hissettiğim zaman tamamen bir karmaşadan ibaret olacaktım. Bunu istemiyordum. Belki de korkuyorsundur Şirin. Belki de tüm mesele korktuğun içindir.

Sanırım daha fazla düşünürsem bayılacağım ve sen iç ses kes sesini!

🤍

Nikah dairesinde işimi bitirdiğim zaman sonunda kendimi eve atabilmiştim. Ah evim evim güzel evim senden iyisi kesinlikle yoktu! Yemek yapmaya üşendiğim için büyük boy pizza siparişi vermiştim. Diğer yandan kızların gelmesine az kalmıştı. Salondan ayrılıp odama geçtiğim zaman üzerime günlük pijamalarımı geçirerek yavaş bir şekilde salona geçtim. Televizyonda kanallar arasında gezinirken anahtar sesi tüm evi doldurmuştu. Ardından tartışan iki cadı arkadaşımın sesleri duyulduğunda bakışlarımı kaşıya çevirdim.

"Ya yürü git Betül Allah aşkına!"

"Tamam tamam anladım. Sana yine gelenler gelmiş. Pizzayı alıp içeri geçip seni bekliyoruz biz. Tamam mı? Sende sakin ol öyle gel."

"Sakinim ben tamam mı?"

"Tabi canım sakinsin."

"Betül!" Diye bağırdı Pelin..

"Tamam ya gidiyorum ben." Betül salondan içeri girdiğinde sipariş ettiğim pizzayı masaya bırakmayı ihmal etmedi.

"Yine ne oldu ona?"

"Müşteri ile kavga etmiş. Az daha saçına yapışıyordu ki son anda yetiştim!" Dediğinde gülmeden edemedi Betül. "Ama kızı görmen lazım. Şunu beğenmedim, bunu beğenmedim. Hiçbir şey beğenmedi ki."

"Aman sanırsın beş yıldızlı lüks bir kafe. Gitsin lüks semtler de ne yiyorsa yesin."

"Bende onu dedim!" Diyerek içeri giriş yaptı canım arkadaşım. "Ama anlamıyor ki! Tutturdu bu post pişmemiş, bana tam pişirin öyle getirin diye. En sonunda pişirip yarısına kadar tostu mideye gömünce olanlar oldu."

"Kızın tostunu mu yedin Pelin? Doğru mu anladım ben?"

"Evet, yedim ama bir sor niye yedim." Dediğinde ayağa kalmış ve olanları anlatmaya devam ediyordu. "Bak bilirsin Betül'ün meşhur tostlarını. Kadın bundan istedi. Pişmemiş diyince hadi dedim birinci olur ama bir insan aynı şeyi neden kırk defa söyler ki? Bende pişmiş mi diye kontrol etmek istedim ve baktım ki pişmiş. Ayrıca efsaneler."

"Ne demek tatlım." Diyerek Betül hayali öpücüğünü Pelin'e gönderdi. Araya girme fırsatı bularak konuşmaya başladım. " Bugün üçümüz içinde olaylı geçmiş anlaşılan."

"Sana ne oldu ki?" Dedi Betül. Pelin hızla cümleyi Betül'den devralarak konuşmaya devam etti.

"Gelinin abisi düğünü silahla basmış!"

"Ne? Oha, inanmıyorum."

"Sırf o da değil ben güvenliğe haber verirken Şirin geldi. Arda'yla konuştular. Sonra bi baktım. Şirin ortada yok! Neden içeri girdin?" Bana baktı. Kızmak yeni aklına gelmiş gibiydi. "Bu çok tehlikeli farkında mısın?"

"Ama bana bir şey olmadı. Ayrıca evet, polisi beklemek yerine salona girmeyi tercih ettim. Zaten akıllı olduğum için girdiğim gibi adama yakalandım."

"Ne demek yakalandın?"

"Bildiğin gördü beni. Silahı bana tuttu. Adamla tartıştık. Yani kafasını karıştırmak için onunla konuştum. Ama sonra bir akıllı demez mi sevgilimi rahat bırak diye."

Pelin ve Betül bana şaşırarak bakıyorlardı. Devam ettim. "Bir ara benden mi bahsediyor diye etrafıma bakındım. Gerçekten benden bahsettiğini anladığım zaman olanları izledim. Tabi adamın işine geldi. Ama o sıra da adamın dikkatini dağıttığımız da kurtulmuştuk."

"Bir baktım bunlar el ele çıkıyor salondan. Yanına gitmek istedim ama Arda bir süre sizi uzaktan izlememiz gerektiğini söyledi." El ele mi? O elimi mi tutmuştu benim? Takıldığın noktaya bak Şirin! Aferin sana!

"Beni zor duruma soktuğu için özür diledi ve.." Dediğim zaman bir düre sussam da devam ettim. "Bana yardıma ihtiyacı olduğundan bahsetti. Babası kendine gelin arıyormuş. Gözü açık gitmeyeyim diye tehdit ediyormuş onu. Ayrıca magazinin saçma sapan laflarına da cevap vermek için bana bir teklif yaptı."

Betül kaşlarını çatarak "Ne teklifi?" Diye sordu. Pelin de en az onun kadar merak ediyordu.

"Sevgilisi olmamı istedi. Detayları konuşmadık ama ciddiydi teklifinde. Kafam çok karışık kızlar."

"Sevgilin olduğunu annen duyduğu zaman kına yakacak kesin!" Dediğinde Pelin hızla kaşlarımı çattım ve yanımda duran yastığı kafasına nişan alarak ona doğru fırlattım ancak o yastıktan çok rahat kaçmıştı.

"Ne var ya? Kadın her gün el açıp Allah'a 'Kızıma bir damat adayı yolla da evlensin.' Diye dua etmiyor mu?"

"Ediyor ve bende ona evlenmek istemediğimi söyleyince bir ton sopa yiyorum."

"Aman senin gibisini ilk kez görüyorum Şirin. Evlenmek istemiyorum da ne demek?"

"Tamam ben evlenmek istemiyorum tamam. Peki sizin nerede damat adayları? Bana diyene bak sen. Aklı çıkıyor sevgiliden."

"Kız.." Pelin bakışlarını bana çevirdiğinde gülüyordu. "Annen nasıl damatları sever?"

"Ne, nasıl damat sever ne demek?"

"Yani bir damatta ne özellikler arıyor diyorum. İdeal damat adayı diyorum!"

"Çok yakışıklı olmayacak, saygı da kusur etmeyecek. Fazla espiri yapmayacak yeri geldiğince ciddi olmasını bilecek-" Kriterlere devam edecektim ki Pelin eliyle dur işareti yaptı.

"Annenin kendine eş aramadığına emin miyiz?" Tam ikinci yastığı alıyordum ki Pelin hızla devam etti.

"Tamam yahu devam ediyorum. Ben diyorum ki madem evlenmek istemiyorsun o zaman bulacağın damat adayları bütün bu özelliklerin tam tersi biri olsun."

Betül "Mesela Akın." Dediğinde ona baktım. "Onun da babası ideal bir gelin istiyor senin annen de ideal bir damat. Tesadüfe bak."

"Nasıl yani?" Diyor ki sen diyor Akınla diyor sevgili olmak diyor teklifi kabul etmek diyor! Anlasana Şirin!

"Yani siz diyorsunuz ki bu iş için Akın ideal biri."

"Hem yarın konuşmayacak mısınız siz? Ara, bu konuşma işini bugüne aldır. Yarına kadar gün geçmez ki."

"Bilmiyorum şimdi bu çok hızlı olmaz mı? Kovalayan mı var?"

"Annen var, Akın'nın babası var. Hadi hadi!"

"Akın'ın babası ne alaka ya!" Diye bağırdığım zaman Betül masada duran telefonu elime verdi.

"Bir an önce hallet şunu. Zaten yakında magazin sayfalarında yer alacaksın. Her şey bugün bitsin tamam mı?" Elimdeki telefona bakarken yavaşça yutkundum. Büyük bir ikilemde kalmıştım. Bunu yapabilir miydim?

Onu üç aylığına annemin damat adayı yapabilir miydim?

İşte bu soru çok zordu.

modal aç
modal aç
modal aç