Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
@venomiee
Herkese selamlar! Bir Aşk Kapıyı Kırınca bölümünden herkese merhaba! Öncelikle uzun bir bölüm oldu. Bölüme başlarken çok karmaşık, olmadı kesin bu demiştim ama bittiğinde gerçekten iyi olduğundan emindim.

Sizden tek ricam bol bol yorum yapmanız. Yorumlar benim için gerçekten çok önemli! Oy verirseniz ayrıca mutlu olurum.

Bu bölüm iki şarkımız var.

Harry Styles - She
Lana Del Rey - Religion

Sizi çok seviyorum, beğenmeniz dileği ile



🍀

Küçükken hep öğretmen olmak isterdim. Evet, oldukça garip gelebilir. Yaşıtlarım prenses olmak ve kendilerine bir prens bulmak isterken ben öğretmen olmak isterdim. Sanırım hayatımda en büyük etkilendiğim tek insan öğretmenimdi. En azından ne olmak istersin sorusuna anne cevabı vermedin Şirin bu da iyi bir cevap bence!

Kafamda kurduğum gizli senaryoları hep öğretmenlerim ile paylaşırdım. Başta daha yaşım küçükken onlara masal anlattığımı sanırlardı ve işin en sinir bozucu yanı da kendilerince bu masalı devam ettirirlerdi. Oysa onlar benim kafamda kurduğum gizli hayallerimdi. Kendime bir prens bulmak yerine küçük çocukların hayalindeki prenses olmak istemiştim. Edindiğim her bilgiyi onların hayalinde prensesin onlara uzattığı bir hayat çubuğu gibi göstermek istemiştim. Hayat öpücüğünün aksine tamamen hemde akılda kalıcı!

Ancak planım tuttuğu gibi gitmediğinde kendimi bulduğum yer annemin isteğine ve kalbine indirecek bir yer olmuştu. Nikah dairesi! Bir an önce evlenmem gerektiğini söyleyen anneme yaptığım işi açıkladığım gün evde kıyamet kopmuştu.

'Anne kızma ama sana bir şey söyleyeceğim' demiştim anneme. Dünya da görebileceğiniz en masum ifademi takınarak. Annemden hiçbir şey kaçmayacağı gibi cümlelerimin altında başka bir gerçeğin yatıyor oluşu da kaçmamıştı. Radar gibi maşallah!

'Söyle ömürün törpüsü, söyle Şirin.' demişti. Yüzü ifadesizdi sanki gelecek her şeye hazırlıklıydı.

'Ben bir iş buldum.' Dediğim zaman bir süre sessizlik olmuştu. Dünyanın en uzun sessizliği anne ve kızı arasında yaşanmıştı. O an düşündüğüm tek şey öldüğüm zaman cehenneme mi yoksa cennete mi vip gideceğim olmuştu. Yolculuğumda arabadan müzik açıp dans ederek giderek gidebilir miydim cennete ya da cehenneme?

Gülşen'in dediği gibi ya tutarsa evresinde olabilirdim.

Sessizlik uzadıkça uzamıştı. Ne annem ne ben konuşuyorduk. Ölüm öncesi sessizlik sarmıştı bizi. Oturduğum yerden kaçmak adına dikleştim.

'Ne işiymiş bu Şirin hanım?' Hanım? Demek ki annen seni gerçekten öldürmek istiyor Şirin!

Bir süre ona bakamadım. Bakışlarımı annemden çok fazla kaçırmazdım. Şu hayatta güvendiğim tek insan, anneme böyle davranmak zoruma gitse de ona bakamamıştım. "Eee şey.." demiştim. Bakışlarım halımızı bulmuştu. Ne çok detay vardı sahiden? Mesela o halı... Neden dekorasyonu bu renkti? Neden o halı turuncu ve koyu kahve tonlarında olmak zorundaydı?

"İş işte anne.. Kızın sonunda bir işe girdi kutlamayacak mısın?"

"Nerede çalışıyorsun Şirin? Bir daha sormayacağım."

"Nikah dairesi.." demiştim dan diye. Bunu söylerken yüzüne bakma cesareti göstermiştim ki film bu anda kopmuştu. Hayatım yavaşlarken annem yavaş bir şekilde eline terliği almıştı. Onun terliğinden kaçma oranım düşüktü. Ancak koşarsam yine de terliğinden kurtulamazdım. Oranlarla yarışmak çok riskliydi.

"Ah Şirin, ah Şirin!" Sesinin şiddeti her geçen saniye de yükselirken ben oturduğum koltuğa çökmüştüm.

"Gözüm açık gitmesin diye bir damat adayı istedim senden. Sen gittin bunu bile bile nikah dairesinde işe mi girdin? Ben ne derim elaleme.. Ayşe'nin kızı evlenecekti ama o annesinin inadına gitti mi desinleeeer?"

"Ama anne.." demiştim ki annem beni umursamadan bağırarak konuşmasına kaldığı yerden devam ediyordu. Ben ise korkumdan olduğum yerde çökmeye!

"Ama anne, ama anne! Bir kere ağzından hayırlı bir laf çıktı mı Şirin! Dur dur sen zahmet etme onu da ben söyleyeyim hayır!"

"Bu elalem dediğin topluluk ne zaman peşimizi bırakır? Ne zaman gündemleri benim evlilik meselem olmaz. Kendime eş, sana damat adayı seçiyorum anne onlara koca bakmıyorum!" Dedim sesimi yükselterek.

"Ha bu kadar koca meraklısı bir toplumsa televizyon programlarını öneririm. Biliyor musun, bu işte gerçekte para var.." dedim, mantıklı gelmişti. "Asude teyze, kızın yirmi altı yaşına geldi hala çocuk göremedi diyordu değil mi?"

Annem "Ne saçmalıyorsun Şirin?" Dedi bana bakarak. Sesi hala öfkeliydi ama kızının ne yaptığını anlamamıştı. Anlayamazdı elbette. Çünkü kızı deliriyordu. Delileri sadece kendileri anlardı! Şirini de Şirin'in anlayacağı gibi!

Ayağa kalkarak, yanımdaki camın kolunu kendime çektim. "Bana bakın bana mahalle halkıı!" Diye bağırdığım da annem de koşarak yanıma gelmiş kolumdan tutarak beni sürüklemeye çalışıyordu.

"Evet evet özellikle sen bak şekerim bakmazsan alınırım!" Dedim gülümseyerek. "Hani bu kadar evlenmeme taktınız ya size bi duyuru geçmem gerektiğini düşünüyorum. Hayırlı bir haber!"

Bağırtılarımı duyarak cama çıkan meraklı insanlar beni susup dinliyorlardı. Beni gerçekten televizyon izler gibi izliyorlardı!

"Benden size pek ekmek çıkmaz ama size özel televizyon şovlarından bilet aldım. Artık evlenme derdinde son! Hanımların dikkatine Şirin ayağınıza geld-"

"Şirin!" Diye bağırdı annem. "Kız geç içeri rezil olduk."

"Ne rezili annecim. Rezil olan varsa onlar da hayatıma müdahale eden insanlar ama söz yakında Acun gibi biriyle gelirim yanınıza. Söz veriyorum."

"Şirin!" Diye bağırdı annem bir kez daha. Kokumdan tutarak beni oturduğum koltuğa ittiğinde camı hızla kapatıp perdeyi hızla çekerek yanıma oturmuştu. Az önce bana kızan annem değilmiş gibi sakin gözlerle bana bakıyordu. Annem böyle sakin kalmayı nereden öğrendi?

Ellerimi tutarak "Senden istediğim tek şey evlendiğini görebilmek." Dedi, hüzünle. "Babanı kaybettiğim günden beri sana hem anne hem baba olmaya çalıştım. Sen bir gün bile yüzümü yere düşürmedin. Biliyorum, zor. Senden sadece bunu rica edebilirim kızım. Seni zorlayamam."

Gözlerim dolarken başımı usulca annemin omzuna yasladım. "O gün ne zaman gelir bilmiyorum ama senin için bu süreyi hızlandıracağım deli kadın."

"Seni seviyorum Şirin."

"Bende seni seviyorum sultanım."

"Şirin?"

"Şiriiiiin! Dünyadan Şirine! Uzaydan Şirine!"

"Ha?" Dedim Pelin'e bakarak. Hem Pelin, hemde Betül uzaydan gelmişim gibi bana bakıyorlardı. Bir süre Pelin yüzüme baktı. Daha sonra Betül'e döndü. Delirip, delirmediğimi kontrol ediyorlardı ama bilmiyorlardı ki ben zaten deliydim!

"Vay yanıt verebiliyor." Dedi Betül, şaşırarak.

"Bende birazdan 'Aradığınız Şirin kullanılmaktadır' uyarısını duyarız diyordum."

"Affedersiniz ama siz ne saçmalıyorsunuz şu an?"

"Ben uzaya gidip bir gezegen keşfine çıkmak istediğimden bahsettim Betül'e . Betül de katıldı bu fikrime. Beraber uzaya çıkacağız. Ne dersin?" Dedi Pelin, kafam yeterince karışık değildi sanki bir de üzerime geliyorlardı.

Omzumu silktim. "Uzay güzeldir. Yeni gezegen keşfetmekte güzeldir. Düşünsenize gezegene Pelin adını verdiğimizi ya da PelBet!"

"Yalnız .." dedi Pelin, elini göğüsüne yaslayarak. "Bu kadar yaratıcı olma şimdi NASA'dan telefon falan gelir gizlilik gereği seni öldürmek zorunda kalırım falan. Aman Allah korusun!"

"Gerçekten biri bana burada ne döndüğünü söyleyebilir mi acaba?" Dedim ellerimi masaya yaslayarak. Betül koca bir kahkaha attığında çayından sakince bir yudum aldı. Bakışları beni bulduğunda sakinleşmemiş olacaktı ki bir yudum daha aldı. Bana baksa bütün çayı öfkesinden bitirecek gibiydi!

"Neden buradayız acaba?" Dedi Betül. Ardından ellerini birbirine vurarak "Buldum!" Dedi. "Akın yüzünden olabilir mi acaba?"

"Yani tamam. Sana günü bugüne al diyen bizzat bizdik ama velin gibi yanında bizi de getirmezsin Şirin! Kendimi casusluk yapıyor gibi hissediyorum. Şu şapkaya bak!" Dediği zaman şapkayı masaya attı.

"O bir Sherlock şapkası!" Dedim.

"Her neyse!" Dedi Betül. "Sen biz neden buradayız onu anlat. Neden ben arkadaşımın randevusunu evde dinleyemiyorum!"

"Dinleyemezsin. Siz bu olayların içindeydiniz. Tam olarak içinde olmazsanız bile şu an ne demek istediğimi anlıyorsunuz. O yüzden evde dinleyemezsiniz." Devam ettim.

"En azından benim için, Şirin için."

"Yani o zaman bu gazete kağıdına ve şapkaya ne gerek vardı? Şu kafe de dikkat çeken tek biziz farkındaysan. Ayrıca." Dedi Pelin. "Bu gazetenin arkası delik. Casus olmam içim şartlar yerinde değil, saymam."

"Akın geldiği zaman ne yapacağım ben." Dedim onlara bakarak.

Gerçekten ne yapacağımı bilmeden onları da yanıma sürüklemiştim. Akınla konuşmamız gereken konu belliydi. Üç ay boyunca onun sevgilisi olacaktım. Akın babasına, kendisi için ideal bir gelin bulduğunu ispatlayacaktı bende anneme ideal bir damat bulduğumu ispat edecektim. Her ne kadar planın altında ağır yalanlar yatsa da bunu Akın ve benden başkası bilmeyecekti.

Betül. "Konuşacaksın." Dediğinde şaşırarak ona baktım.

"Yok artık! Gerçekten mi? Bende tavla oynarız sanmıştım." Dedim. Betül benim şakama aldırmadan devam etti.

"Ama ince detayına kadar konuşacaksınız. Yaptığınız büyük bir iş. Akını tamamen tanıman gerekiyor, onun da seni tamamen tanıması gerekiyor. Sevgili olacaksınız siz. Hemde üç ay boyunca. Boru değil bu!"

"Biliyorum.." dedim. "Sorun da bu zaten. Bu yüzden ona ne diyeceğimi bilemiyorum. Keşke onu Arzu belasından kurtarmasaydım ve keşke o da beni silahlı adamdan kurtarmasaydı."

"Korkuyorsun.." dedi Pelin, zihnimdeki Şirin'in söylediklerini bu sefer sesli söylemişti. "Yeniden birine kapıyı açmaktan, yeniden.."

"Hayır.." dedim hızla. "Berk benden gittiğinden beri o kapı bana, benim zihnimde yaşayan Şirine bile kapalı Pelin. Evet, korkuyorum. Hemde çok korkuyorum ama nasıl hareket edeceğimi biliyorum. O kapı kimseye açık değil."

Başından beri bu konu da kimseye yalan söylememiştim. Berk beni terk ettiğinden beri o kapı kapalıydı. Üstelik öyle sıkı kapalıydı ki istesem de kimse artık açamazdı. Bunu bilmek beni bir nebze olsun rahatlatıyordu. Her ne kadar zihnimdeki Şirine eziyet etsem de onu bu konu da dinlemek istemiyordum.

Telefonumun titreşimi masada ses çıkardığı zaman hocasına kopyadan yakalanan bir öğrenci gibi gözlerimi yumdum. Kaçışım yoktu, bunu biliyordum. Telefonu elime aldım. Numarayı tanımıyordum ama Akındı, biliyordum. Başka kim olabilirdi Şirin? NASA olabilir aynen!

Kimden: 0532..

Merhaba Şirin, benim Akın! Beş dakika içinde kafede olurum.

Pelin merakla "Kim?" Dediğinde ona baktım.

"NASA!" Dedim hızla. "NASA arıyor. Alınmışım işe!"

Stres, her bir yanımı işgal ererken belli bir ritimde ayağımı sallamaya başladım. Aynı zamanda kafe de duran saatteydi bakışlarım. Beş dakika dolmamıştı. Beş dakikanın dolmasına daha çok vardı.

"Bu kadar stres bünyene zararlı!" Dediğinde Pelin hızla ayağa kalktı. Betül'ün kolundan tutup onu arka masalardan birine çekiştirmeye başladığında ne olduğunu görmek için Pelin'in baktığı yere çevirdim bakışlarımı. Akın, oldukça sakin bir şekilde kafenin bulunduğu caddeye girmişti. Kaçsa mıydım? Kaçamazdım. Beni izleyen arkadaşlarım beni olduğum yerde keserlerdi. Bu görüşmeyi Akınla yapmam gerekiyordu.

Akın, bakışlarını kafedeki insanlarda gezdirdiğinde yavaş bir şekilde beni bulduğunda elini havaya kaldırdı. Birkaç adım atarak karşımdaki sandalyeyi kendine doğru çektiğinde ona baktım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Akının arkasında duran Pelin, elini ileri doğru iterek sessizce "Hadi!" Diyordu.

Yutkundum. "Hoş geldin."

"Hoş buldum."

"Ne içersin?"

"Kahve sen?" Dedi.

"Kahve olur." Dedim. Garson siparişlerimizi almaya gittiğinde bir süre birbirimize baktık. Akının ardından bizimkilerin işaretlerini görmek gülme isteğimi arttırıyordu. Ciddi kalmam lazım, bakma kızım onlara! Bakma Şirin! Sen çağırdın arkadaşlarını, bak başının çaresine!

"Şey nasılsın?" Dedim ellerimle oynayarak.

"Biliyorsun en sonki görüşmemiz olaylıydı." Akın, dediğim cümleye güldü.

"Evet.." dedi gülümseyerek. "Babam basından duydu duyacağını. Yani düğünde olanları biliyor. Şanslıyım ki düğünde olanların şokunu yaşıyor."

Yüzü düştüğünde hızla devam etti. "Tabi hiçbir detayı kaçırmadı. Arzuyla olan tartışmamı biliyor ki bu önemli değil. Seni görmüş."

"Beni mi?" Dedim şaşırarak. Ne bekliyordun acaba Şirin Hanım? Akınla elele salondan ayrılan da bendim değil mi?

"Konuşmamıza sadık kaldım. O yüzden seni sorduğunda sevgilim dedim." Öksürerek ona baktım. Sanırım üç ay boyunca bu cümleye alışamayacaktım.

"İyi misin?" Dediği zaman başımı hızla sallayarak devam etmesi için ona baktım.

"Biri bana sen nikah dairesinde prenses olarak hayatına giren bu kıza hayatının teklifini yapacaksın deseler asla inanmazdım." Dedi.

"Prenses değilim ama." dedim, hızla devam ettim.

"Kahramanım ben. En başta bunda anlaşmalıyız bence."

"Akın Bozoğlu.." dedi bana bakarak. "Aslında iki ismim var ama ben Akın ismini kullanıyorum. En sevdiğim yemek, şaşırtıcı derece de bütün yemekler!"

Güldüm. "Yemek ayırt etmiyor musun?"

Başını salladı, hayır anlamında. "Asla! Özellikle yemekleri sultanım yapıyorsa asla ayırt etmem."

"Annen mi? Biliyor musun benim-"

"Hayır.." diyerek sözümü kesti. "Babaannem yapıyor. Gizli tarif defteri var. Kimseye göstermez, bahsetmez ama onun şanslı gününde olursan bahseder. Ben hiçbir zaman o şanslı günlere denk gelemedim."

"Şirin.." dedim ona bakarak. "İsmimi zaten biliyorsun. Benim de ismimi babam koymuş biliyor musun? Çok yaratıcı bir isim değil mi?"

Başını salladı. "Seni şirin bulduğu için mi ismini Şirin koymuş?" Dedi. Ona şaşkınlıkla baktım. Az daha elini sıkıp tebrikler bizden çatal bıçak seti kazandınız diyecektim. Delirme Şirin!

"Biz.." dedim. "Nasıl tanışmış olacağız peki?"

Akın bir süre yüzüme baktı. Düşünüyordu, gerçekten sorumun cevabını şimdi düşünüyor olması beni hayrete düşürüyordu. Birbirimize şaşkınlıkla bakıyorduk.

"Bir kütüphane de desem çok mu klasik olur?"

İstemeden güldüğüm de "Evet.." dedim.

"Sizin öneriniz var mı Şirin Hanım?" Dedi bana meydan okuyan bir tavırla.

"Var!" Dedim hırsla. "Arkadaş görüşmesiyle, bi saniye. Şirin Hanım nedir ya?"

"Beğenmeni umuyordum." Dedi kahvesinden bir yudum alırken. "Sevgilim kelimesini daha çok beğendiysen öyle de seslenebilirim."

Yüzümde büyük bir gülümseme hakimdi. "Seni öldürmemi mi istiyorsun?" Dedim. "Çok şekersin."

"Gerçekten şeker miyim sevgilim?" Dediği zaman yanımda duran sandalyeye oturup belime elini atarak beni kendine çekti. Bir heykel gibi olduğum yerde kalmıştım.

"Gazeteciler.." diye mırıldandı kulağıma doğru. "Buradalar."

Yok canım! Bende kafana saksı düştü de ondan böyle yaptın sanmıştım Akın! Onu kesinlikle öldürecektim. Bunu yapacaktım, yapamayacaktım.

Yüzümde bir gülümseme vardı. Dışarıdan gören biri bizi gerçek anlamda sevgili sanabilir miydi acaba? Bundan emin değildim. Ellerimi boynuna sardım. Ona daha yakındım. Bu beni oldukça sinir ediyordu. Bir süre böyle durduk. Daha sonra Akın'nın kahkahası kulağımda yankılanırken sanki gazetecileri yeni fark ediyor gibi onlara kaçamak bakış atıp bana baktı.

"Kalkalım mı sevgilim?" Başımı onaylarcasına salladığım zaman Akının hesabı ödemesini bekliyordum. Telefonumun titreşim sesini duyduğum zaman telefonu hızla elime alıp mesajlara girdim.

DİKKAT EV HANJMLARI

Pelin: Bak bak şu uzaklığa bak. Çocukta Şirinle değilde bir zombiyle buluştuğunu sanacak.

Betül: Akının da ondan kalır yanı yok ki.

Pelin: Bir dakika! WOWOWOWO!

Pelin: O Şirine sarıldı mı? Ben bi yanlış gördüm?

Keşke Pelin dedim içimden. Keşke yanlış görseydin!

Betül: Evet doğru! Helal olsun Akına, gözüme girdi. Ay duygulandım. Ayrıca bi saniye

Betül: Biz yanyana değil miyiz neden buradan konuşuyoruz?

Pelin: Haklısın.

Betül: Bu hatayı ben yaptığıma göre Şirin'i geleneği uygulamak adına gruptan atıyorum teşekkürler

- GRUPTAN ATILDINIZ –

Pelin'e bakarak "Siz bittiniz." Dedim sessizce. Pelin bana bakıp güldüğünde bakışlarımı bana doğru yaklaşan Akına çevirdim. Kafenin önündeki kalabalık gözle görülür bir şekilde artmaya başlarken Akın bana baktı. Bana uzattığı eli tuttum.

Kalabalığın sesi hızla yok olurken kalabalığın ardından gelen bir topuklu ayakkabı sesi duydum. Eğer nikah dairesinde olsaydık hiç düşünmeden bu sesin sahibine Eda derdim. Onun da ayakkabıları gereksiz ses çıkarıyordu, tıpkı şimdi duyduğum ses gibi!

"Akın aşkım!" Diye bağırdı bir ses. Akın ile birbirimize baktık. Ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Arzu yüzünde bir gülümsemeyle karşımızda duruyordu.

"Nasılsın? Bak sana magazin arkadaşları getirdim. Hiiiç üşenmedim. Onlarla konuşman gereken konular olduğunu düşündüm."

"Arzu.." dedi Akın derin bir nefes alarak. "Bizde zaten kalkıyorduk. Sana arkadaşlarla iyi çalışmalar."

"Aaa nereye!" Dedi Arzu, Akının koşundan tutarak.

"Daha karpuz kesecektik. Bak çok güzel bir karpuz aldım inanamazsın!"

"Sana karpuzunla da iyi çalışmalar Arzu!" Akın beni kolumdan tutarak kafeden sürüklerken ben hızlı adımlarımla ona yetişmeye çalışıyordum. Peşimizden hem magazinciler; hemde Arzu geliyordu. Al sana başına çifte bela!

"Aaaa ama arkadaşlar yanındaki hanımefendi kim çok merak ediyorlar. Neden kaçıyorsunuz ki?"

Akın, Arzunun ne dediğini yeni idrak etmiş gibi aniden durduğunda hızımı alamayıp ona çarptım. Merakla ona bakıyordum. Kamera flaşları saniye de birkaç kez üzerimizde patlarken Akın nazik bir şekilde tuttuğu elime bir buse kondurdu, gülümsedim.

"Aslında bakarsanız bir yönden Arzu haklı sanırım. Daha fazla nereye kadar kaçacaktım sizlerden. Şirin, sevgilim aynı zamanda müstakbel eşim."

"Hayırlı olsun Akın bey! Düğün ne zaman?"

"Bütün kararları sevgilim alıyor arkadaşlar. Teşekkürler sorularınız için." Diyerek hızla magazincilerden uzaklaşmaya başladık. Hala bizi takip ediyorlardı ama Arzu için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Onu orada bırakmak az da olsa beni mutlu etmişti.

Onun dışında Akın Bozoğlunun artık sevgilisiydim. Belki birkaç saat sonra bu bilgi kulaktan kulağa yayılacaktı. Olanları bir film sahnesini izler gibi izliyordum. Sanki yaşayan ben değildim. Başkasıydı.

Bunu kahramanlık yapmadan önce düşünecektin Şirin!

Bir arabanın kapıları bizim için açılırken arabaya geçtik. Akın, "Hızlı Batu" dedi. Şöför koltuğunda oturan, isminin Batu olduğunu öğrendiğim genç başını hızla salladı. Aynadan bana baktığını hissediyordum.

"Sanırım senin bana sevgilim demene alışamayacağım." Dedim manzarayı izlerken.

"Kusura bakma bu seninle alakalı değil tamamen benimle alakalı. Yani.." dedim ve ardından hiç konuşmamış olmayı umarak sustum.

"Anlıyorum.." dedi Akın o da bana bakmıyordu. "Bak Şirin.. Üç ay uzun bir süre biliyorsun. Bazı insanlar zaman hızlı geçer derler ama üç ay hızlı bir zaman dilimi değildir. Üç ay sevgili olacağız. Anlıyorsun değil mi beni?" Dedi hiçbir şey dememiş olmasına rağmen anlamış gibi kafamı salladım.

"Arkadaşımız değil." Dedi bana bakarak. "Kuzenim doktor. Aynı zamanda senin arkadaşın, Şeyma. Bizi ortak bir partiye çağırıyor. Seni ilk orada görüyorum. Senin peşinden çok koşturuyorum. Bana başta yüz vermesen de sonradan birbirimizden hoşlandığımızı anlıyoruz."

Bana aldığın ilk çiçek papatya." Dedim, önemsiz detaylara giriyordum. Yine de bahsetmek istemiştim. Belki hiçbirini hatırlamayacaktı yine de konuşmak, anlatmak istemiştim. Bu sevgili oyununa güzel hazırlanmalıydık.

"Senin en çok gözlerini seviyorum. Sende.." Dediğim zaman durdum. Neyim sevilirdi ki benim? Bir an ne diyeceğimi bilemedim.

"Saçlarını.." dedi Akın zihnimi okumuş gibi.

"Saçlarını seviyorum."

Bir süre ikimiz de konuşmadık. Ben şehrin manzarasını izlerken Akın telefonuna bakıyordu. Neden her şey aceleye geliyordu? Onun sevgilisi mi olacaktım yoksa gerçekten dediği gibi eşi mi?

Kapılarımın kapalı olmasına rağmen birine sevgili demek çok garip geliyordu bana. Bunu nasıl başaracaktım, bilmiyordum. Bildiğim tek konu bu yolda yalnız değildim. Akın ile beraber bir yola çıkmıştık. Bu yolda başarısız olmam onu da etkiliyordu. Her koşulda birbirimizi etkiliyorduk.

"Gerçekten kuzenin doktor mu?" Dedim ona bakarak.

Başını salladı. "Evet. Başarıyla bitirdi okulu. Şimdi de işinde çok başarılı bir doktor."

"Bizi o tanıştırdı yani?" Dedim sanki onu hiç dinlememiş gibi.

Sabırla "Evet.." dedi. "Bizi o tanıştırdı."

"Akşamları kafe soğuktu." Dedim ona bakmadan. Şirin Allah aşkına sen ne saçmalıyorsun?

"Sana ceketimi verdim." Dedi usulca. "Vermiştim."

"Ama çokta kalmadık kafe de. Bir saat toplasan."

"Bir saat boyunca seni izlemiştim, gözlerimi senden ayırmadım. Ayıramadım."

"Konuşmadım ama?" Dedim.

"Konuşmadan anlaştık." Dedi.

"Dans teklifi ettin?" Dedim usulca.

"Kaçtın.." dedi. Kaşlarımı çattım. Bakışlarımı şehir manzarasından çevirip ona çevirdim.

"Kaçmam ben." Dedim öfkeyle. "Kaçmamıştım."

"Doğru. Zaten danstan değil benden kaçtın." Dedi bana bakarak.

"Ama yine de seni buldum."

"Buldun." Dudaklarıma konan gülümsemenin yüzüme yayılmasını engelleyemedim. Akın da benden farklı bir yanı yoktu. Kahkahasını tutamadığında bende onla birlikte güldüm.

"Biz deliyiz değil mi?"

"Evet, kesinlikle." Dedim ve devam ettim. "Ne yapacağız şimdi? Yani.. Senin sevgilin olduğum haberinin konuşulmasına çok az var. Ayrıca daha detaylı bir plan bile yapmadık seninle!"

"Benden kaçtın.." dediğinde hızla sözünü kestim.

"Ondan bahsetmiyorum. Daha genel şeyler. İlişkimiz üç ay değil de sekiz ay gibi gözükmeli. Acaba sana kendimle alakalı bir ders mi versem?" Dedim alayla.

Akın ciddi bir tavırla "neden olmasın?" Dediğinde gülmüyordu. Gerçekten ciddiydi. Şaka yapmıyordu.

"Şey.." dedim "Ben sana şaka yapmıştım."

"İyi işte bende bu şakayı gerçekleştiriyorum." Dedi. Öfkeyle ona baktım.

"Benim hayatım toplasan yirmi sayfayı geçmez. Ne dersi ya!"

"Kalan ondokuz sayfası hakkında bilgi almak istiyorum. Hem sende benden ders alacaksın." Dediğinde ona bakakaldım. Bu adam şaka yapıyor olmalıydı herhalde değil mi?

"Ne hakkında tam olarak?"

"Akın Bozoğlu hakkında." Dediğinde gülmüştü.

"Malum çok geniş bir soy ağacı var."

"Sen gerçekten delisin!" Dedim ona bakmadan.

"İndir beni burada."

Araba hızla durduğu zaman kapısını kendime çekerek açtım ve indim. Akın bakışlarını bana çevirdiğinde "Yakında arayacağım seni. Özletme kendini sevgilim." Dedi.

Yerden taş bulup arabasına atmamak için zor tutuyordum kendimi. Hayatıma ansızın girmişti. Beni silahlı adamdan kurtarmıştı ve şimdi ben onu kurtarıyordum. Üstelik tek onu değil kendimi de kurtarıyordum. Yine de bu yolda Akına zor dayanacak gibi gözüküyordum.

Birkaç adım atarak geldiğim evin kapısını yumruklamaya başladım. Hızlı adımlar sonrası kapıyı kuzenim açtığında şaşırarak ona bakkaldım. O ise elimdeki çantamı alarak beni içeri geçirmişti.

"Ege?" Dedim ona bakarak. "Hoş geldin kuzen. Seni özlemişim gerçekten."

"Bende kuzen." Dedi Ege, masada duran yemeklerden birkaç parça ağzına atarak.

"Hangi rüzgar attı seni buraya bakalım." Dedim ve kendimi koltuğuma attım.

"Batı rüzgarları!" Dedi gülerek. "Ama fönde olabilir çok karar veremiyorum."

"Zemin katta yaşadığımızı bilmesem kendimi camdan atmıştım."

"Sen nasılsın bakalım? İyi misin, nasıl geçiyor işin?"

"Nikah dairesinde bir iş nasıl geçiyorsa benimde işim öyle geçiyor. Sıkıcı!"

Ege, karşımdaki koltuklardan birine kendini bıraktığında "Burada işe başlayacağım biliyor musun?" Dedi.

"Yani bir holdinge başvurdum ama ismi neydi şey.." dedi. Hatırlamak için düşündü. "Heh Bozoğlu!"

Bak sen şu Allah'ın işine. Dünya ne de küçük değil mi Şirin?

"Yaa.." dedim televizyon kanallarını hızla geçerek.

"Şey çok kötü bir şirketmiş diye duydum ben. Hani çalışanlarını önemsemiyormuş."

"Nasıl yani?" Dedi, heh bir puan! Kafasını karıştırmayı başarmıştım. Geriye sadece düşüncelerine sızmak kalıyordu.

"Arkadaşlarımdan birkaçı oradan ayrılıp nikah dairesine geldiler. Gerçekten önem vermediklerini söylediler.."

"Kuzen bu işte bir yanlış anlaşılma var kızma ama.." dedi. "Nikah dairesinden Bozoğlu Holdinge gitmeleri gerekmiyor mu?"

"Ege ben mi dedim insanlara böyle yapın diye. Onlar öyle yapmış.." Bazen ne yaparsanız yapın bazı durumları kurtaramazsınız. Mesela benim gibi! Ne yaparsam yapayım bu durumu kurtaramayacaktım.

"Açıkçası fazla araştırmamışsın. Beni biliyorsun bi yere başvuru yaptığım zaman önce şirketini didik didik ederim. Adamların ilişkilerine kadar! Ve bence Bozoğlu ideal bir şirket."

"İlişkilerini ne yapacaksın ki?"

"Düzen.." dedi Ege. "Düzen kuzen ve ayrıca kanalları hızlı hızlı geçmeyi bırak!" Elimdeki kumandayı alarak bir kanalda durduğunda bakışlarımı ekrana çevirdim.

Televizyon sesi düşüktü ancak duyabiliyordum. "Sıradaki habere geçiyoruz. Akın Bozoğlu bugün bir kafe de sır gibi sakladığı sevgilisiyle birlikte görüntülendi."

"Aha bak." Dedi Ege. "İşte Akın Bozoğlu da çalışanlarından biri."

Bilmiyorum deme ihtimalim var mıydı?

"İlişkisi mi varmış? Kim acaba o şanslı kız." Dedi, televizyonun sesini açmıştı.

Şanslı demesek sevinirim!

Sunan kadın görüntüleri ekrana verdiğinde Akın ekrandaydı. Ekranda gerçekten çok karizmatik görünüyordu. Daha önce modellik geçmişi var mıydı acaba? Yoksa doğuştan gelen bir güzellik miydi bu?

Akının ardından saçları dalgalı bir kız girdi ekrana. Yüzünde endişe vardı. Kameraya bakıyordu, sevgilisinin konuşmasını dinliyordu. O kız, naneyi tam anlamıyla yemişti.

"Bütün kararları sevgilim veriyor. Teşekkürler sorularınız için."

"Şirin?" Dedi Ege. Sesi dehşete düşmüş gibi geliyordu. Yanıma oturup bana baktığında yavaşça yutkundum. Masumum ben Ege, inanmayacaksın ama ben gerçekten çok masumum! Hepsi o pis silahlı adam yüzünden!

"Hıı sana sevgilimden bahsetmiş miydim?"

Olabilecek en masum yüz ifademi takınarak "Sevgilim Akın Bozoğlu." Dedim. Koltukta giderek dibe batıyordum.

"Sen ciddi misin?" Dedi bana bakarak. "O zaman şu kuzeninin kafasını bir işe sokabilir misin acaba? Rica etsem.."

"Tamam." Dedim ne dediğimi ben bile bilmiyordum. "Sen o işi oldu bil." Diyerek de üstüne tüy diktim. Koltukta yok ol sen Şirin! Yok olman dileği ile!

"Bana bak sakın annem duymasın." Dedim kolundan çekerek. "Ona ben anlatacağım kızının sevgilisi olduğunu. Hala alışmış değilim olanlara."

"Nasıl biri?"

Deli, manyak, komedi tufanı, yakışıklı Akın Bozoğlu demek istedim ama sadece "Mükemmel." Diyebildim.

"Hayatımda tanıdığım en mükemmel insan. Bana kendimi gerçek anlamda değerli hissettirdi. Bana kahramanım diyor biliyor musun.." güldüm.

"İlk kez birinin hayatında kahramanım ben!"

Nesin sen kızım, Şirin tam bir Oscar oyuncusu olma yolunda ilerliyorsun kızım! Aferin Şirin sana!

"Peki sen onu bunu bırak nasıl tanıştınız ki siz?" Dedi Ege yerinden doğrularak.

"Sonuçta bahsetttiğimiz kişi Türkiye'nin en önemli holdinglerinde çalışan biri. Akın Bozoğlundan bahsediyoruz Şirin. Kafasını işten kaldıramıyordu o adam."

"O da normal biri?" Dedim.

"Nasıl normal biri?" Dedi Ege, dediğime şaşırarak.

"Emin misin?"

"Ege, uzaylı değil bahsettiğimiz normal bir insan."

"Kızların sevgilisi, çapkın Akın Bozoğlu!" Dedi Ege ellerini iki yana açarak.

"Her kızın kalbine taht kurmuş bir insan. Hatta sana adam hakkında bilgilendirme geçeyim mi?" Dedi heyecanla.

"Ege sevgilim oluyor Akın-"

"Akın Bozoğlu!" Dedi yüksek sesle. "Yirmi yedi yaşında, Trabzon'da doğmuş. Annesinden hiçbir magazin sayfasında bahsedildiğini görmedim. Sır gibi biri kadın."

Kaşlarımı çattım. İşin ilginç yanı Akın her ne kadar sevgilim olsa da onu kuzenimden tanıyacaktım ama Ege anlatacaklarını zaten biliyor olduğumu düşünüyordu.

Annesi konusunda hiçbir şey söylememişti bana. Sanki annesi konuşulmaması gereken bir konuydu. Üzerinde kapalı duran kapıyı açmadan benimle konuşmasına devam etmişti. Merak ediyordum. Annesiyle araları kötü müydü? O yüzden mi hiç sözü bile geçmemişti.

"Babası Haldun Bozoğlu. O kadar ciddi bir adam ki kuzen görmen lazım tabi böyle ciddi göründüğüne bakma çocuklarına karşı yufka kalpliymiş."

Dikkatle onu dinliyordum. Akının hayatını bir gün kuzeninden dinleyeceksin deseler onlara asla inanmazdım. Hatta anlattıklarına karşılık gülerdim ama şimdi burada bağdaş kurmuş oturuyor ve Akından bahsediyorduk. Üstüne üstlük Ege Akınla alakalı birçok şey biliyorken ben hiçbir şey bilmiyor sadece onu dinliyordum.

"Babası Akın Beye çok güveniyormuş. Hatta nadiren gelirmiş Holdinge. Biliyor musun onu birkaç kez görmüştüm. Konferans veriyordu bizim bina da."

Ege, özel bir şirkette çalışıyordu. Şirketin konferans bölümü Ege'nin sorumluluğundaydı. Çalışanları o yönlendiriyordu. Önden kimin konferans yapacağını sadece o bilirdi. Hatta eğer sevdiğim biriyse önden bana söylerdi ve bana da bilet alırdı. Bozoğlu ailesini benden daha iyi bilen kuzenim Haldun Beyi de gören ilk kişiydi.

Konu dikkatimi çok çekiyordu. Vücudumu öne çekip dizlerimi kendime çektim.

"Akını o zaman gördüm. Babasının yanında oturmuyordu ama izleyiciler arasında onu dinliyordu. Görmen lazım Şirin salona girdiğinde bütün bakışlar onun üzerindeydi. Hakkını vermem lazım adam gayet yakışıklı."

Ege haklıydı. Her ne kadar Akından pek haz etmesem de gerçek anlamda yakışıklıydı. Bunu ikinci kez düşünüyordum. Onun yakışıklı olma sebebini.. Allah sevgilisine sabır vermeliydi.

Dedi sevgilisi olan Şirin! Allah sabır versin Akına! Gerçekten!

"Ay neyse! Sen zaten onun ne kadar yakışıklı olduğunu biliyorsun. Sevgilisi sensin sonuçta." Dedi imalı bir şekilde.

Evet, sevgilisi bendim. Bir oyunun içinde onun çakma sevgilisiydim. Yine de bunu kimse bilmiyordu. Ege'nin cümlesinin altında 'Onunla özel anılar yaşamışsın tabi bilirsin yakışıklı oluşunu!' Yattığına adım kadar emindim. Zaten yatmalıydı. Akının sevgilisiydim.

Onunla sadece kahve içtiğimi saymazsak bence gayet güzel bir yakınlaşma yaşamıştım. Olmayan bir yakınlaşma!

"Çoğu siteler de kişisel şeyler yazıyorlar. Nerede doğduğu, babasının ismi ve nerede çalıştığı. Daha fazlasını bende bilmiyorum ama zaten bilmeme gerek yok. Sen zaten Akın hakkında her şeyi biliyorsun." Dedi bana bakarak.

"Ne zamandır sevgilisiniz?"

Düşündüm. Bugün hava çok güzeldi. Bulutuydu ama çok açıktı. Ayrıca hafif bir rüzgar vardı. En sevdiğim havaydı bu biliyor muydunuz? Sonra... Sonra ben klasik müzik dinlemeye bayılırım. Akın gibiydim. O yemek konusunda ayrım yapmıyordu. Ben ise müzik konusunda. Bir saniye.. Konu neden yine Akına geliyordu her seferinde ve ben bana merakla bakmakta olan Ege'ye ne cevap verecektim?

"Altı.." dedim aniden.

"Altı ne?" Dedi Ege. "Altı yıl de düşüp bayılayım."

"Altı ay oldu." Dedim söylediğime ben bile inanmamıştım. Altı ay uzun bir zaman dilimiydi. Akının dediği gibi zaman her ne kadar hızlı geçse de aslında gerçekten çok uzun bir zaman diliminden bahsediyorduk ve altı ay gerçekten çok uzun bir zaman dilimiydi!

"Biz tanışalı altı ay oldu." Dedim kendimi inandırır gibi.

"Kuzeni tanıştırdı bizi, Şeyma. Aynı zamanda benimde arkadaşım. Kafe de parti veriyorlarmış. Hem yeni insanlarla kaynaşırsın hem eğlenirsin dedi bana. Gittim tabi." Dedim yavaş bir şekilde.

"Tabi Şeymanın hatrı olmasa hayatta gitmezdim. Çok sıkıcı geçiyordu. Sonra ne olduysa bana bakan iki çift göz gördüm ve biliyor musun hayatta kim olduğunu zerre merak etmedim."

Gülümsedim. İkimizin tasarladığı bir plandı bu. Yine de kendimi o anı yaşamış gibi hissediyordum. Şirin'in anlattığı kafedeydim sanki.

"Kaç dakika, kaç saniye geçti bilmiyorum ama birbirimize baktık. Toplasan beş dakikadır ama geçmek bilmedi. Ne benim için ne onun için."

Ege, susup büyük bir merakla beni dinliyordu. O da benim gibi heyecanlanmıştı.

"Ama o beni merak etmiş." Dedim usulca. "Ben o kafeden çıkarken o sadece beni bir daha görmenin hayaliyle yaşamış, merak etmiş beni. Tabi ona kaç kere sordum. Hiçbir zaman bana olayları kendi açısından anlatmadı. Ben o kafeyi terk ettikten sonra ne oldu bilmiyorum. Tek bildiğim beni bulması.."

"Vay be!" Dedi Ege. "Çok iddialıymış. İstersen geri kalanını enişteden öğrenebilirim ama tabi bunun karşılığında bana her daim yardım etmek zorunda kalırsın."

"Hayatta anlatmaz. Kimseye anlatmıyor. Ayrıca şantaj mı yapıyorsun bana sen?" Dedim kaşlarımı çatarak. Az önce ona büyük bir yalanın ufak tefek detaylarından bahsetmiştim. Üstelik bunun yalan olduğunu az kalsın unutuyordum. Her şey plan dahilinde hareket etse de Ege'ye yalan söylemek beni üzüyordu. Ancak üzmemeliydi. Üzülmeye hakkım yoktu. Sadece Ege'ye değil bir sürü insana yalan söyleyecektim. Ege'ye üzülerek başlarsam bu plan başlamadan biterdi!

Ah Akın! Neden kurtardın ki beni? Neden omuzlarıma koca bir yük bıraktın? Seni öldüreceğim! Kesinlikle!

"Şirin?" dedi bir ses. Kesinlikle Ege değildi konuşan başka biriydi. Bakışlarım mutfak girişine çevirdim. Ne zamandır orada bizi dinliyordu, bilmiyordum ama annem anlattıklarıma şaşırmış bir ifadeyle bana bakıyordu. Ne düşündüğünü kestiremiyordum.

Ölümüm annemin elinden olacak, hemde birazdan full HD! Ah Şirin, bu sefer ben bile sana yardım edemem! Kaç!

Ege'yle birbirimize baktık ve ardından dizlerimizi indirip anneme döndük. Ancak ben ne annemi ne de Ege'yi ciddiye alabilecek bir halde değildim. Telaş, stres titremesi gelmişti. Annem sessiz birkaç adım atarak yanımızdaki koltuğa oturup bize bakıyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin anne?" Dedim ona bakamıyordum.

"Sana söyleyecektim gerçekten söyleyecektim. Bana kızma, küsme lütfen."

Annem bir şey demiyordu, o da benim gibi bana bakmıyordu. Sadece beni dinliyordu.

"Bizim..." dedim ne diyeceğimi bilmeden. "Akınla ilişkimiz garipti. Yani ona ne zaman aşık olduğumu bilmiyorum. Tanıştığımız günden beri onun benden hoşlandığını biliyordum ama ben ondan hoşlanmamıştım."

"Akın mı ismi?" Dedi annem ilk kez konuşarak. Bana bakıyordu ancak ben ona bakacak cesareti gösteremiyordum. Başımı onu onaylamak için salladım.

"Ne zamandan beri sevgilisiniz?"

"Altı ay.." dedim bir kez daha.

"Sen şimdi bana.." dediğinde ilk kez ciddi bakıyordu. Ona baktım ve merakla ne diyeceğini bekliyordum. Anlamıştı, ona yalan söylediğimi, bütün bahsettiğim hikayenin yalan olduğunu anlamıştı. Nasıl ölecektim acaba? Terliğinden kaçamazdım hiçbir şekilde! Ölecektim, annemin ellerinden hemde!

"Damat mı buldun?" Dedi beklemediğim bir anda. Şaşırmıştım, böyle bir tepki beklemiyordum. Annem elindeki bezi masaya koydu.

"Damat mı buldun bana Şirin?" Dedi bir kez tekrar ederek.

"Yani şey.." dedim "Evet sana ideal bir damat adayı kendimde bir eş buldum." Sanki anneme bir eş bulmuş gibi hissetmem normal miydi?

"Kızmadın mı?"

Annem ayağa kalkarak birkaç adımda önümde durduğunda elini kaldırmıştı ki çığlık atıp kendimi koruma pozisyonuna aldım.

"Anne vurma! Bak vallahi şey.." dedim ne diyeceğimi bilmeden. "İsteyerek olmadı yani sadece ona aşık oldum. Akın iyi biri gerçekten. Tanısan çok seversin! Kızma bana lütfen."

"Evet evet!" Dedi Ege sonunda konuşarak. "Akın gerçekten çok iyi biri. Yani tam olarak tanımadım ama çok güzel kalpli biri!"

Akın kendisini anneme bu kadar övdüğümü bilse kesinlikle çok mutlu olurdu. Onu gerçekten uzun bir süre tanıyor gibi övüyor olmam beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Bu hale gelecek biri miydim ben?

Annem hızla bana sarılarak beni birkaç kez bir sağa bir sola salladığında ona baktım. Derin bir nefes verdiğim zaman annemi mutlu olduğunu görmek beni de mutlu etmişti. Her ne kadar ona bir yalan söylüyor olsam da annem şu an mutluydu ve benim için önemli olan onun mutlu olmasıydı.

"Sonunda o gün geldi kuzum, beni kırmadığın için gerçekten çok mutlu ve huzurlu oldum. Anlat bakalım nasıl biri, nerelerden, SSK'sı var mı?"

"Anne zaten her şeyi dinlemedin mi? Ayrıca çok iyi biri, çok güzel birisi Akın. Tanısan gerçekten çok seversin."

"Tanıyım o zaman." Dedi annem gülümseyerek. "Ne zaman geliyorlar tanışmaya? Ya da biz onlara ne zaman gidiyoruz?"

Hiçbir zaman!

"Bilmem.." dedim "Bunu Akınla konuşmam gerekiyor anne. Yani babası ne zaman müsait, Akın ne zaman müsait bilmiyorum."

"Onu bunu anlamam ben Şirin! Müsait zaman bulduğun gibi damadıma git annem seninle, ailenle tanışmak istiyor de. Nasıl insanlar bi bakalım." Dedi annem. Çok heyecanlıydı bunu görebiliyordum. Kendisine damat adayı bulmuştum. Tabi ki bana istediğini soracaktı ve tabi ki buluşmak isteyecekti en doğal hakkıydı. Ancak ben Akına ne diyeceğim ki? Ayrıca Akın ile birbirimizi çok tanımıyorduk. Aileler nasıl tanışacaktı?

Annem konuşmaya devam ederken telefonu elime aldım.

Şirin: Ders konusunda hala ciddi misin? Yarın müsaitsen bunu yapabiliriz. Sana anlatacaklarım var. Önemli gelişmeler oldu. Bana mutlaka dön.

Şirin: Öptüm

Tek tik oldu ve daha sonra mesajım görüldü oldu. Görüldü olmasına rağmen neden hala mesajıma dönmüyordu? Kaşlarımı çatarak mesajı bir kez daha inceledim. Bir saniye! Ben.. ben Akına mesaj atmamıştım.

Hayır..

DİKKAT EV HANIMLARI'dan mesaj.. Tıkladım çaresizce.

DİKKAT EV HANIMLARI

Şirin: Ders konusunda hala ciddi misin? Yarın müsaitsen bunu yapabiliriz. Sana anlatacaklarım var. Önemli gelişmeler oldu. Bana mutlaka dön.

Şirin: Öptüm

Pelin: Şirin? Bizden başka kimi öpüyorsun sen bakalım? Anlat çabuk!

Pelin: Üzerimize gül mü kokluyorsun? Ah, kalbim. Acıttı

Betül: Bize Akından hoşlanmadığını söylemiştin. Ne ara böyle samimi oldun? Gözlerim yaşarıyor Peliiin

Pelin: AKON GOLDOĞONDO NO YOPOCOĞOM BONN

Şirin: Peeliin getirme beni oraya

Betül: Hadi hadi gel. Ne yapacaksın acaba Şirin hanım. Akının numarası olsa bu mesajlarını ona atardım. Güzel bir koz olurdu;)

Şirin: Ay çok korktum gerçekten. Annem öğrendi Akını.

Betül: Ne?!

Pelin: Ne dedi? Kızdı mı sana? Kesin çok mutlu olmuştur kadın. Sonuçta hayali gerçekleşecek.

Şirin: Çok sevindi canım. O kadar çok sevindi ki tanışmak istiyor ailesiyle. Bilmiyor ki ben sadece Akını tanıyorum ona da tanıyorum denmez ki.

Şirin: Ege benden daha çok tanıyor Akını. Bana Akını anlattı biliyor musunuz? Sevgilim hakkında bilmediğim detayları ondan öğrendim.

Betül: Bir dakika bir dakika. Ege ne alaka şimdi onu anlamadım. Ege mi geldi?

Pelin: Ayrıca o Akın hakkında neler biliyor ki?

Şirin: Neden geldiğini bilmiyorum eve geldiğimde karşımda Ege'yi gördüm. Bana Bozoğlu şirketine başvurduğunu söyledi. Orada işe başlayacakmış. Sonra bana, sevgilim olduğunu bilemeden Akını anlattı. Babasını, ne iş yaptığını.

Şirin: İşte sonra televizyon da magazin haberlerinde Akınla beni gördü. Sordu da sordu!

Şirin: Ege biliyorsunuz özel bir şirkette çalışıyor. Konferans olarak Haldun Bozoğlu gelmiş oraya birkaç kez. Sonra durur mu araştırmış, stolk yapmış.

Pelin: Ay ben sana diyim Ege senin işine çok yarar. Gerçek bi stolker'ın açamayacağı hiçbir kapı yoktur demişler.

Şirin: Kim demiş bunu daha önce hiç duymadım.

Betül: Bunu Pelin'den başkası diyemez Şirin.

Şirin: Desenize Ege işe alındığı zaman işim çok zor olacak.

Gruptan çıkıp Akın'nın ismine tıkladım. Mesajımı akına yolladığım zaman Ege beni kolumdan dürterek kendime gelmemi sağladığı zaman anneme baktım.

"Yazdın mı damadıma Şirin? Söyle bakalım."

Gerçekten işim çok zordu! "Evet anne yazdım. Yarın onu görmeye gideceğim. Daha detaylı konuşacağız."

"Heh tamam!"

Ege, anneme bana Akın hakkında anlattıklarını anlatırken oturduğum koltuğa bir daha kalkmamayı ümit ederek daha da çöktüm. Şu koltuktan kalkmasam, bütün gün bu koltukta otursam olmaz mı?

Kendimi ayağa kalkacak güçte bulamazken kalkıştığım iş boyunu aşıyordu. Neden onu kurtarmıştım.. dedim yeniden kendime.

Onu kesinlikle öldürecektim ve benden asla kaçamayacaktı. Kaçamazdı.

🍀

Ayaklarımı bir ileri iki geri sallarken Ege'yi bekliyordum. Akın ile buluşacağımı Ege'ye söylemek gibi bir hata yapmıştım. O da doğal olarak benimle Akının şirketine gelmek istediğini söylemişti. Her ne kadar Akınla özel olarak konuşmak istediğimi söylesem de Ege'yi tanıyordum. Asla beni dinlemeyecek ve ikna olmayacaktı.

"Ege! Hadi nerede kaldın ya. Beklemekten yoruldum."

"Bekle kuzen!" Dedi Ege, koşarak kapının önünde duran yanıma gelerek.

"Biliyor musun sanırım Akınla tanışacağım için heyecanlıyım. Nasıl biri gerçekten? Sence kızar mı bu iş teklifi muhabbeti için bana? Kızmaz mı? Nasıl davranmalıyım?"

Evden çıkarken yürümeye başladım. Ege bana yetişmeye çalışıyordu.

"Kızmaz merak etme ama seni işe alır mı almaz mı pek emin değilim. Sonuçta ben Akının yanında çalışmıyorum." Yoksa Akını çok iyi tanıyan bir insansın sen değil mi Şirin?

"Tamam.." dedi Ege. "Tamam heyecan yapmam. Zaten heyecan yapmama da gerek yok."

Ege yol boyunca heyecanıyla oyalanırken az ileri de bize doğru gelen bir araba gördüm. Araba durduğu zaman kapı açıldı ve içinden Akın çıktı. Beni fark ettiği zaman gülümseyerek bana doğru gelmeye başladı. Yanımda Ege olduğu için mi böyle davranıyordu? Bence de o yüzden böyle davranıyordu.

Ona doğru birkaç adım attım ve parmak uçlarımda yükselip yanağına bir öpücük bıraktım. Akın bana sorgulayıcı bir şekilde baksa da gülümsedi.

"Günaydın sevgilim."

"Günaydın.." dedim. Ardından Ege'ye baktım. "Kuzenim Ege, Ege bahsetmiştim sevgilim Akın."

İkisi de birbirine bakarak "Memnun oldum." Dediklerinde Akın bana döndü.

"Gidelim mi?"

Başımı salladım. Ege, Batunun yanına otururken ben arka da Akının yanına oturdum. Araba hareket etmeye başlarken Ege heyecanlı olmasının etkisini yaşayarak "Güzel araba." Dedi.

"Evet gerçekten öyle. Babamın hediyesi."

"Peki neden sen kullanmıyorsun?" Dedi Ege Akına aynadan bakarak. Akın omuzlarını kaldırdı.

"Bilmem. Batu benden daha çok beğendi. Öyle araba hastası biri sayılmam. Batu arabalara bayılır. Değil mi Batu?" Dediğinde Batu gülümseyerek başıyla Akını onayladı.

"Sizi birkaç kez görmüştüm. Ancak şimdi yüzyüze görebiliyorum, Şirin sayesinde."

"Şirin sayesinde bende çok güzel günler yaşıyorum." Dedi Akın bana bakarak. "Her günüm daha anlamlı geçiyor o yüzden bunun ne demek olduğunu iyi bilirim."

"Berk'le de ilk Şirin tanıştırmıştı beni. Nedense eniştelerimi ilk ben görüyorum hep!" Dedi Ege. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Pot kırmış olduğunu fark ettiğinde öksürerek devam etti.

"Biliyor musun tanıştığınız günden bahsetti Şirin. Gerçekten çok güzel bir hikayeniz var."

"Gerçekten öyle, haklısın." Dedi Ege'ye ne bahsettiğimi bilmiyordu bu yüzden sadece buluştuğumuz, beni ilk bulduğu günün ne kadar güzel olduğundan bahsediyordu.

"Sahi sen nereden görmüştün bizi?" Dedi Batu. Konuyu değiştirdiği için ona minnettardım.

Ege, "Özel bir şirkette çalışıyorum. Konferans işlerinden genellikle ben sorumlu oluyorum. Haldun Beyin ismini belge de görünce çok şaşırdım ama aynı zamanda çok mutlu oldum. Ondan öğrendiğim çok şey var. Toplantı günü seni de gördüm. Babanı dinliyordun." Dedi heyecanı geçmiş gibi görünüyordu, rahattı.

"Babam insanlarla konuşmayı çok sever. Onlara bir şey anlatmayı, kendinden de ara sıra bahsetmeyi çok sever."

"Gerçekten mi?" Dedim. Ege ve Akın aynı anda bana bakmıştı devam ettim. "Yani bahsettiğim şey genelde dergilere röportaj veriyor. Hani öyle demiştin ya ondan." Aferin Şirin iyi toparladın. Biraz yemedi gibi ama olsun!

"Seninle konuştuğumuz dönemdi sevgilim." Dedi Akın. "Babam daha sonra konferans işlerine başladı. Biliyorsun onu tutamıyorum." Güldü.

Bir süre düşündüm. Akın ile birbirimiz hakkında ne bahsettiğimizi bilmesek de bir şekilde birbirimizi tamamlıyorduk. Her ne kadar kendisinden pek fazla haz etmesem de bu konu da gerçekten onu seviyordum.

Akın, Ege'ye holdinge geldiğimizden beri çevreyi gösteriyordu. Bende arkalarında bir yandan onları dinliyor diğer yandan şirketi inceliyordum. Oldukça sade bir şirketti ve çok fazla çalışanları yoktu. Akın, her karşılaştığı çalışanlarına ismiyle selam veriyordu. Gerçekten şirkette sevilen biriydi.

Ege, Akının babasının şirkete çok uğramadığından bahsetmişti. Haklıydı, bütün yük Akının üzerindeydi bu yüzden şirketteki insanlar Akını tanıyor, Akında onları tanıyordu.

Akın, Ege'yle konuşurken bir yandan çalan telefonunu açıyordu.

"Efendim cadı?" Dedi "Bu konuyu konuşmadık mı?"

Ege birkaç adım durarak yanıma geldiğinde bana baktı. "Şirket çok güzel değil mi? Baksana şu duvarların estetiğine."

Ege'yi dinlemekten çok Akını dinliyordum. "Hayır olmaz. Babam geç saatte eve dönmeni yasakladı. Ne yapayım adamın söylediği söz üzerine söz mi söyleyim Ecem?"

"Sırf duvar mimarisi değil aslında bahsettiğim düzen var ya İşte tamamen bu şirket onun için tasarlanmış bir cümle Şirin."

Uzun bir süre karşı tarafı dinledi Akın. Yüzündeki öfke yerini tebessüme bıraktığı zaman "Tamam başımın belası." Demişti.

"Ne zaman sana hayır diyeceğim ben?" Neden onu kıskanıyorum şu an? Neden içimdeki bu hisse dur diyemiyorum ki! Saçma, çok saçma!

"Batu.." dedim bir yandan Akına bakıyordum. "Akın kimle konuşuyor?"

"Muhtemelen Ecem'le." Dedi bana bakarak. "Aslında bugün abisini bu kadar çok az aramasına çok şaşırdım. Günde en az dört, beş kere abisini arıyor."

Devam etti. "Bu kızı asla anlamıyorum."

"Nasıl yani?"

Akın gülümseyerek kardeşiyle konuşmaya devam ediyordu. Batu devam etti. "Bilmem, Biz Ecem'i bildik bileli böyle. Abisini her zaman günde en az dört kere arar. Sürekli ondan izin ister."

"Babasından izin almıyor mu?"

Batu, sorumu es geçerek konuşmasına devam ettiğinde "Akın da kimi zaman çok kızsa da kardeşine izin verir." Dedi.

Akının arkasından bir odaya girdiğimiz de Akın kardeşiyle konuşmasını yeni bitirmişti. Bakışlarını Batuya çevirerek koltuğuna oturdu.

"Batu istersen Ege'ye ofisimizi gezdir. Ona bir kahve ısmarla."

Batu, kafasıyla Akını onaylarken Ege bana bakıp daha sonra bakışlarını Akına çevirdi. "Teşekkürler.."

"Ne demek. Sorun olursa mutlaka Batuya sorabilirsin ya da bana sorabilirsin. Elimizden geldiğince cevaplamak için yanındayız."

Batu ve Ege, Akının odasından ayrılırken ben Akının masasında duran sandalyelerden birine oturdum. Bir süre Akın masasında duran kağıtlara ben ise önümde duran masadaki heykele baktım. Akınla ilk on beş dakika birbirimize ne diyeceğimizi bilmiyorduk.

"Nasılsın?" Dedim ona bakarak. "Ofisin gerçekten güzelmiş."

"Teşekkürler.." dedi "Hazır mısın?" Masanın bir çekmecesinden büyük iki dosya çıkartıp birini bana uzattığında dosyaya bakıyordum. Bu adam ciddi anlamda dediğimi ciddi alıp bir de bunu dosya mı yapmıştı?

"Sanırım burada öğretmenin ben oluyorum." Dedi gülerek. Dosyanın ilk sayfasını açtığım zaman Akının fotoğraflarını gördüm.

"Bu arada Ege'ye ne dedin? Yani tanışmamız hakkında."

"Kafe de tanıştığımızdan bahsettim. Bir saat kalktıktan sonra kafeden ayrıldım ama senin benden vazgeçmediğinden bahsettim."

"Doğru.." dedi "Vazgeçmedim."

"Telefonla kardeşimle konuştum. Benden yaklaşık dört yaş küçük ismi Ecem. Çok tatlı bir kızdır. Sen Batuya bakma. Onlar anlaşamıyorlar o yüzden öyle dedi."

Bir yandan telefonla konuşurken diğer yandan beni mi dinlemişti gerçekten?

"Orası çok iyi anlaşılıyor. Kardeşinle konuşurken çok mutlu gözüküyorsun." Dedim elimle yüzümü işaret ederek. "Yüzüne neşe geliyor."

"Beni mi inceledin?" Dedi benim inadıma giderek. Sorusunu es geçerek devam ettim.

"Peki bana ne öğretmeyi düşünüyorsun acaba?"

"Ne öğrenmek istersin." Dedi bana bakarak. "Yani nasıl tanıştığımızdan bahsettim ve görüyorum ki ikimiz de bunu iyi idare etmişiz."

"Sen kime bahsettin?" Dedim heyecanla. "Benden hani benim hakkımda kimle gıybet yaptın? Yani nasıl biri güzel kız mı dedin? Bütün bunları bilmem lazım. Yani.." dedim hızımı kaybetmeyip.

"Bunlar önemli detaylar bilmem lazım. Hani her şeyi, mesela telefonla konuşurken diğer yandan beni dinlemeni yeni öğrendim."

"Beni bu kadar çok incelediğini bilseydim daha şık giyinirdim." Dedi gülerek. Eğlen Akın efendi eğlen sen!

"Anneme senden bahsettim." Dedim gülümseyerek.

"Daha doğrusu Egeyle konuşurken annem her şeyi duydu. Biliyor musun annem kendisine ideal bir damat adayı bulmamı istiyordu. Seni duyunca çok mutlu oldu."

"Nasıl yani?"

"Öyle işte. Babam yanımızdan ayrıldığı gün daha doğrusu ben üniversite kazandığım zaman daha sıkı sarıldı hayaline. Onu böyle mutlu görmek hoşuma gidiyor." Dedim gülümseyerek.

"Bizim aile de geniş ailedir biliyor musun?" Dedi.

"Tabi bizim magazin haberini duydukları an telefonum asla susmadı. Seni onlarla tanıştırmamı istiyorlar. O kadar çok darladılar ki beni müsait olduğum zaman Şirine sorarım dedim."

"Biliyor musun annem de öyle dedi. Aileler de bu genetik bir şey sanırım." Dedim gülerek. "Şimdi anneme ne diyeyim ben?"

"Bilmem.." dedi Akın. "Ben sana haber veririm mutlaka. Fırsatları olsa hemen yarın seninle tanışmak için ellerinden geleni yaparlar."

"Öyle gerçekten. Çok ace-" Çığlık atarak gözümü tuttum. Çantamdan çıkarttığım mendille gözümü silmeye kalkarken Akın, "Şirin iyi misin?" Diyerek birkaç adımda yanıma geldi.

"Bak bana.." dedi Akın elimi gözümden çekmek için tutmak istedi ancak mendili gözümden ayırmadım.

"Şirin ne oldu?"

"Gözüm.." dedim acıyla. "Bir şey kaçtı muhtemelen alırım geçer."

"Mendili verir misin?" Dedi. Mendili ona verdiğim zaman hala elim gözümdeydi.

"Yaslan arkana tutma gözünü. Hadi Şirin." Dediğini yaparak kendimi oturduğum koltuğa yasladığım zaman zor olsa da elimi gözümden çekmeyi başardım. Akın, mendille yavaş bir şekilde gözümü silerken ben ise tek göz de olsa ona bakıyordum.

"İyi misin geçti mi ağrısı?" Dediğinde başımı sağ ve sola hayır anlamında salladım.

"Hala ağrıyor. Ne kaçtı anlamadım ki."

"Bekle.." dediğinde üzerime doğru eğildiği zaman elindeki mendille gözümü silmeye devam ediyordu. Onu ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Kaşlarını çatarak gözümü inceliyor bir yandan mendile gözümü siliyordu. Ben ise.. Sahi ben ne yapıyordum onu incelemekten başka?

Gözünün altında ben vardı. Gülünce kendini daha net bir şekilde belli ediyordu. Uzaktan gamzesini görmüyordum ama yakından kendini çok belli ediyordu. Ressamın portresini inceliyor gibiydim. Fazla detaylı bir insandı Akın. Bunu onu yakından incelerken söyleyebilirdim.

"Şirin?"

Belki de Akın bir portre değildi.

"Akın?"

Belki de Akın, sonu olmayan bir kitaptan ibaretti.

"Gözün geçti mi? İyi misin?" Akının sorusuna karşı başımı yavaş bir bir şekilde salladığım zaman içimde oluşan stresi yok etmek adına elimi belli ritimler de koltuğa vurmaya başladım.

"Evet, geçti." Dedim, sesim çıkmamıştı. Ne oluyor Şirin sana kendine gel! Kendine gel, bir şey yap ne yap et bir şey yap!

Kolundan tutup elindeki mendili alırken hala bakışlarımızı birbirimizden ayırmamıştık. Ne diyeceğimi bilmiyordum, ne yapacağımı. Sanki zaman durmuştu. Hareket etsek kötü bir şey gelecekti başımıza.

Böyle kalmalıydık.

Kapı açıldı. "Kağıtları bana göndermeni söylemiştim ayrıca telefonlarıma neden cevap vermiyorsun? Oğlum?"

Kapıdan giren adama baktığım zaman o da bize bakıyordu, bakışları daha çok Akındaydı. Ben Akına ile bir yandan babasına bakarken Akın dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.

Zaman sadece Haldun Bey,Akın ve benim için durmuştu.

modal aç
modal aç
modal aç