Selamün aleyküm yepyeni bir bölüm ile karşınızdayım
Hiç okurum olmamasına rağmen azimle yazmaya devam ediyorum sonumuz hayr olsun
Hayde bakeem başlayalım
Bismillahirrahmanirrahim
"Sanırım herşeyi baştan konuşmamız gerekiyor."
Net bir sesle kurduğum cümlede sonuna kadar haklı olduğumu düşünüyorum. Herşeyi, ve her duyguyu baştan konuşmamız gerekiyor. Belki belli olmuyor ama bana yazan kişinin Çınar olduğunu öğrendiğimde içimde yankı yaratacak kadar büyük bir şaşkınlığa sürüklendim. Beni seviyormuş, bugüne kadar bana duyguları olduğunu asla hissetmemiştim. Bir insan duygularını nasıl bu kadar iyi gizler hala onun şokunu üzerimden atabilmiş değilim.
Göz temasımızı kesmeden hafifçe başını sallayıp "Herşeyi baştan konuşmamız gerekiyor" kısık sesle biraz önce kurduğum cümlenin aynısını kurup, belimde ki ellerini yavaşça geri çekti. Belimde bulunan elleri geri çekildiğinde, sanki hayati bir fonksiyonumu kaybetmişçesine bir boşluk hissetim. Ama bunu belli etmeden kendimi toparlayarak bende bir adım geri çekildim.
Elini tutmam için bana uzattığında karşımda ki manzaraya dikkatlice baktım. Elini bana uzatan bir adet sevdiğim Çınar, manzarayı dikkatlice incelediğimde gülümsememe engel olmadım. Elini tutma düşüncesiyle kalp ritimlerimin değişmemesine imkan yoktu. Elimi eline bıraktığım da parmaklarımız kenetlendi. Elini tuttuğumda Çınar'ın rahatlaması gözümden kaçmamıştı, galiba elini tutmamamdan endişe etmişti.
Benim zihnimde ilk el ele tutuşma daha sonra öpmek varken işler rayından çıkmış ve sıralama biraz değişmişti. Yine de halimden ne şikayetçiyim ne de memnuniyetsiz. Sıralama ne kadar değişmiş olursa olsun şuan Çınar'ın elini tutabilmek çok özel ve çok güzel hissettiriyordu.
Ellerimiz birbirine kentlendiğinde heyecandan tüylerimin bile diken diken olduğunu hissetim. Heyecan duygusu iliklerime kadar işlemiş, karnımdaki kelebekler halaya durmuştu. Elini tutmam ile hareketlenmiş ve yürümeye başlamıştık.
Yüzümü ondan tarafa çevirdiğimde zaten beni izliyor olması, yanaklarımın ısı seviyesinin yükselmesine sebep oldu.
Eminim kelimesinin bende nasıl bir zelzele yarattığının farkında bile değildi. Yanaklarımın ısısının en üst seviyeye çıkması, benden bağımsız dudaklarımda açan gülümseme, ritim bozukluğuna uğrayan kalbim, ve şaşkın şaşkın bakan gözlerim ile Çınar'ın kıkırdaması kulaklarımı şenlendirmişti.
"Sen ne zamandan beri bu kadar açık sözlü oldun?"
"Seni sevdiğimi açıkça söylediğim zamandan beri"
Söylediği sözden sonra zorlukla yutkundum ne demişti beni sevdiğini söylemişti, galiba üstünden bir gün bir yıl ya da on yıl geçse bile onun ağzından çıkan bu sözler beni ilk an ki kadar etkileyecekti.
"Sözlerinle beni etkilemeyi bırak, en azından bir süre ve bana neler olduğunu anlat."
Yüzünde düşünceli bir ifade doğduğunda yüzündeki minik tebessümü ile
"Ne öğrenmek istiyorsun?" Diye sordu
Birçok şey öğrenmek istiyorum ne zamandan beri beni seviyor? Bu duyguların ilk var olduğu an ne zaman? Bana yazma fikri nasıl oluştu? Anonim fikri kimden çıktı? Ya da neden şimdi duygularını açma kararı aldı? Ama herşeyin zamanı vardı bu yüzden sorularımı tek tek sormaya karar verdim.
"Ne zamandır bana aşıksın?" Sorumu sorduğum zaman üstüne düşünmedi, direkt olarak cevabını verdi.
"Sana hep aşıktım. Seni ilk gördüğümden beri, bana ilk kez güldüğünden, ilk kez baktığından beri. Ecrin ben sana hep aşıktım."
Ağzımdan "Ne?" nidasının çıkmasına engel olmadım. Ne demek sana hep aşıktım? Biz yaklaşık 7 aydır tanışıyorduk ege vesilesiyle aynı ortamlarda bulunmuş ve üç aydır buraya düzenli gelmem ile arkadaşlığımız ilerlemişti yani aylardır beni mi seviyordu? Ben henüz belki bir kaç haftalık hislerimle Çınar'ın sessizliğine katlanamazken o aylardır bana hiç hissettirmeden beni mi seviyordu. Şaşkınlığımın farkında olmuş olacak ki yüzündeki tebessümü koruyarak beni seyretmeye devam etti.
"Peki sen ne zamandır beni öpecek kadar yoğun hisler taşıyorsun bana karşı?"
Tam bir pislik. Gerçek anlamda karşımda yamuk ve kendini beğenmiş gülümsemesi ile dururken aynı bir pislik gibi görünüyor.
"Tam bir pisliksin" utandığım için sorusundan kaçtığımı fark etmesi ile birlikte kafasını geriye atarak kahkaha atmıştı. Kahkaha atarken kafasını geriye attığı için ortaya çıkan adem elmasının ne kadar güzel olduğuna odaklanmışken Çınar kahkasını sonlandırıp bir cevap ister gibi gözlerime bakmaya başladı.
Peki sanırım ona istediğini vermeliyim
"Tam olarak bilmiyorum, bu hisler sanki hep içimde var gibiydi. Ama sanki yeni yeni oluşuyor gibi de tek bildiğim içime yerleşmiş olduğun. Ama bir kaç haftadır hislerinden tamamiyle eminim."
Cümlelerimi bitirdiğim zaman utana sıkıla gözlerine bakmıştım, gözlerinin parıl parıl parlayışı utanma duygumu bir kenara bırakmamı sağladı. Böyle güzel bakacaksa ben ona hep böyle sözler söylerdim ki hemde utanmama rağmen.
Yürümeyi bırakmış ellerimiz hala kenetliyken karşı karşıya duruyorduk. Merak ettiğim sorularım hala vardı ve bir diğer sorumu sormaktan çekinmedim
"Madem onca aydır beni seviyordun neden söylemedin?"
Yüzünde varlığını koruyan ufak tebessüm bu defa yok oldu, ve bu kalbimde amansız bir sızıya sebebiyet verdi. İç sesim onun yüzündeki tebessümü yok ettiğim için bana kızarken ben zaten sorduğuma pişman olmuştum bile. Belki de onun duygularından bir haber geçirdiğim onlarca ay için üzgündü ama sonuç olarak şuan burada değil miydik? Buradaydık ve ikimizde birbirimizi seviyorduk ikimizde aşıktık belki de doğru zaman bu andı.
"Korktum, beni arkadaşın olarak görüyordun ve sana hislerimi açarsam benden uzaklaşırsın diye korktum. Seninle konuşuyor, gülüyor ve sinemaya gidebiliyordum bunları kaybederim diye korktum."
Sözlerini bitirdiğinde gözlerinde ki çekingenlik ile bana baktı. Bense hala sözlerinin etkisinden çıkabilmiş değildim. Onu ilk kez korktum derken duymuştum ve korkusu beni kaybetmek içindi. Beni kaybetmekten korkmuştu bunun için sevinmeli miydim bilmiyorum, sadece korktuğu kısmına takılı kalmıştım ve bu cümleyi ondan duymak bana iyi hissettirmemişti. Elini daha sıkı kavradığımda yüzünde biraz önce koybalan tebessüm tekrar yerini aldı. Bu içimin bir nebze olsun ferahlamasına yardımcı oldu.
"Peki anonim olayı nerden çıktı? Senin böyle birşeyi düşüneceğini zannetmiyorum." Başka bir soru ile karşına çıktığımda
"Maşallah sorular tükenmiyor." Dediğinde gülerek "sus da bana cevap ver" dediğimde benim gibi gülerek kafasını salladı ve konuşmaya başladı.
"Asafların evindeydim akşam sana duygularımdan bahsetmekten çekindiğimi söylediğimde Ege olaya balıklama dalarak, sana farklı bir numaradan yazmamı ve bu şekilde duygularımı ifade etmemi söyledi hem senin ne tepki vereceğini görecektim hemde duygularımı özgürce ifade etmiş olacaktım. Tabi sonu biraz kötü bitti ama olsun netice de şuan buradayız."
Son sözlerini söylerken sesi biraz kısıldığında kendimi kötü hissetmekten alıkoyamadım. O gün içimdeki sıkıntı, ve bir şeylerin yanlış gittiğine dair olan his şuan anlamlı hale gelmişti. Belki de bir parçam bana yazanın Çınar olduğunu fark etmişti, ama ben edememiş ve dolaylı yoldan onu üzmüştüm.
"Bir hafta ortada ruh gibi dolaşmanın sebebi ben miydim?" Diye kendi kendimi mırıldandığımda suçluluk duygusu tüm benliğimi ele geçirmişti. Gözlerine baktığımda kararsızca bana bakıyordu, kararsız gözlerinden anlıyordum ki beni üzmemek için bir şey demiyordu. Ama benim yüzümden bir haftadır üzgündü, antrenmanlara gecikmiş, hatta kadro dışı bile kalmıştı. Benim suçumdu.
"Özür dilerim" diye suçlu suçlu kısık bir sesle mırıldanıp gözlerine bile bakmaya utandığımda sıcacık parmaklarını çenemde hissetiğimde midem kasıldı kalbimin boğazımda attığını düşündüğüm birkaç dakika yaşandı. Sıcak parmakları ile nazikçe çenemi tuttup kafamı kaldırdığında göz göze geldik. Parmakları çenemden çekildiğinde tuttuğumun farkında bile olmadığım nefesimi serbest bıraktım.
"Özür dilemene gerek yok Ecrin, bilemezdin seni suçlamıyorum. Geçmişe yanmak bize birşey kazandırmayacak önemli olan geleceğimizi yakmamak"
Cümlelerini bitirip yüzüne o aşık olduğum gülümsemesini kondurduğunda çok doğru insana aşık olduğumu bir kez daha anladım. Bozulan moralimi anında yerine getirdiği için ona minnet duyarak sorularıma bir yenisi ekledim.
"Asaf'ın evindeydim dedin konu sen ve bana nasıl geldi ki"
"Sinemaya gitmiştik o gün, bizimkiler dalga geçiyordu tabi Barbie filmi güzel mi diye. Sonra nasıl geçtiğini sordular." Sözlerine ara verip gözlerini etrafta dolaştırarak boynunu kaşıdı, sanki sözlerini söylemekten çekinir gibiydi gözlerimi kısıp şüphe ile onu incelediğimi görünce sözlerine devam etti "Sen benden önce içeriye girmiştin, ben girdiğimde senin yanına oturmaya çalışan bir çocuk görmüştüm, acayip kıl olmuştum. Onlar sorunca da bir an sinirle anlatmaya başladım. Olay buradan çıktı işte."
Ağzım yuvarlak bir o şeklini aldı, o gün yanıma oturacak çocuğu elbette farkına varmıştım. Nasıl reddedeceğimi düşünürken yanımdan geçip gitmesiyle yanlış anlamış olabileceğimi düşünmüştüm. Meğer Çınar'ın etkisiymiş. Asıl ilginç olan olay ise benim Çınar dan önce içeriye girme sebebimin onu kıskanmış olmamdı.
"İnanılmaz" diye mırıldandığımda "inanılmaz olan nedir?" Diye sorması saniyelerini bile almadı
"Beni kıskanmış olman, ve seni kıskanmış olmam."
"Nasıl yani?" Anlamadığı için kaşlarını çatarak sorduğu soruya cevap vermeyi boynumun borcu olarak bildim.
"Biz şakalaşırken daha doğrusu sen bana beleşçi diyip salonu inletecek şekilde gülerken bir kız grubunun sana doğru baktığını gördüm. Sinirden sus diye koluna vurdum ama sen at gibi kişnemeye devam ettiğin için seni orada bırakıp içeriye girdim."
Olayı anlatırken resmen o anı tekrar yaşıyormuş gibi sinirlendiğim için gülüşünü at kişnemesine benzetmiş olabilirim. Kollarımı kavuşturup ona sinirli bir bakış attığımda gülmeye başlaması bir olmuştu.
"Gülme" sahte bir kızgınlıkla söylediğim kelimeler aslında gerçeği hiç mi hiç yansıtmıyor. Çünkü ben onun gülüşünü seviyorum, ve fazla gülmeyen biri olması bana hiç yardımcı olmuyor. Fakat bugün sınırını aşmış ve o kadar çok gülmüştü ki bu da diğer bir şaşkınlık sebebiydi.
"Niye kızlar mı bakıyor?" Dediğinde hemen sağımı solumu kontrol edip etrafıma baktım. Asayiş berkemal etrafta iki üç tane yaşlı teyzeden başka kimse yok. Dilediği gibi gülebilir.
Ne kadar da medeni bir sevgili
Tşk.
"Tamam etrafta kisme yokmuş gülebilirsin"
Saçma sohbetimiz sona erdiğinde aklıma takılan son sorumu da sormaya karar verdim.
"Pekii neden bana açılmaya karar verdin, sonuçta başkasının sevdiğimi düşünüyordun"
Sorumu duyduğunda oflayıp "bu sorular niye bitmiyor?" Dediğinde iki kaşımı kaldırıp ona baktığımda 'tamam tamam' derecesine başını sallayıp sorumu yanıtladı
"Başkasını sevdiğini düşünüyordum, ve dağılmıştım. Hiç bir şeyi düşünemiyordum, her şeye geç kalıyordum. Birinin benimle sıkı bir konuşma yapması gerekiyordu bunu da Asaf üstlendi. Kendini yiyip bitirme artık olmayacağını biliyoruz içinde ne varsa söyle sonra kendin için yaşananları geride bırak dedi yani söylediklerinin özeti bunlar. Bugün seninle konuşup daha sonra kendimi toparlamaya çalışacaktım ama sandığımdan çok daha iyi şeyler oldu."
Yüzümde ki neşe dolu gülümsemenin yerini kırık bir tebessüm aldığında gerçekten içimde bir burukluk söz konusuydu. Demek bugün buraya beni tamamen arkada bırakmak için gelmişti bunu duymak beni etkilemişti, kötü anlamda. Heyecanla atan kalbim, bu defa durgunlaşmış ve yavaşlamıştı. Sanırım pek iyi hissetmiyordu.
Ama bunun için onu suçlamıyorum elbette, sadece beni unutacak olması kalp yakıcı.
"Galiba sıra benim sorularıma geldi" sesini duyduğumda kehribar irisleri ile takrar karşı karşıya geldim. Düşünceleri bir rafa kaldırıp sorusunu duymayı bekledim.
"Sadece bir tane mi?" Şaşkın sesim nasıl bir ten sorusu olduğunu anlamadığım içindi. Bu kadar meraksız nasıl olabilirdi ki bir tanecik sadece bir tanecik mi sorusu vardı.
"Senin kadar meraklı değilim. Bu sorunun cevabı benim için diğer tüm cevapları bastırıyor."
Neydi ki bu soru? Diğer tüm cevapları bastırabilecek kadar önemli ve güçlü? Sorusunu merakla beklediğimi görünce dudaklarını araladı ve ağzından şu kelimeler döküldü
"19 numarana 07 olabilir miyim?"
Sorusu öyle bir yerden geliyordu ki can damarıma dokundu, kalbim de bir yerleri oynattı. Bu soruya olumlu cevap vermek benim için 'sana aşığım' kelimesinden daha üstündü. Bunu hak eden biri varsa bu kişi de karşımda ki adamdan başkası değildi. Beni aylardır seven ama beni rahatsız etmemek için bir kere bile belli etmeyen Çınar dan başkası benden bu kelimeyi hak edemezdi.
"Çınar Göksoy sen zaten benim 07 numaramsın."
Koca gülümsememle ona kurduğum bir kaç ama anlamı dağlar kadar büyük olan cümle ile dünyalar onun olmuş gibiydi. Bu vakte kadar gördüğüm en parlak gülümsemesi yüzünde asılıydı çünkü bu kelimelerin bende anlamını biliyordu. Kurduğum cümleler özeldi ve Çınar şu an hayatımda benim için en özel insandı. Gülümsemesi ile kollarını sarılmam için iki yana açtığında hiç beklemeden beline sarıldım. Sıcak kolları etrafıma sarıldığında her şeyden muafmışım gibi hissettim, sanki dünyada sadece ikimizdik ve tüm kötülükler teğet geçerek bize uğramıyormuş gibi.
Kendine has olan kokusu içime dolduğunda ömrümün sonuna kadar bu kokuyu solumaya karar vermiştim. Bir insanın kolları kuzur kokabilir miydi? Çınar huzurun vücut bulmuş hali gibiydi, benim ise tek temennim bu huzuru benden başka kimsenin keşfetmemiş olması.
Saçlarıma üstüne hafif bir öpücük kondurduğunda anlık olarak gözlerim kapandı. Daha sonra çenesini başımı yasladığında esen sessizlik rüzgarını ters yöne çevirmek için
"Demek beni ilk gördüğün an dan beri bana aşıksın." Diyip göğsüne doğru gülüşümü serbest bıraktığım da çenesini başımın üstünden çekip dediklerime sessiz kalması içimde şüphe uyandırdı
Allah'ım yaşananlar bir rüyaysa ne olur uyanmayım
Çınar'ın sessizliğini koruması üstüne çenemi göğsüne yaslayarak alttan altta ona bakmaya başladığımda bakışlarımın farkına vardığında göz temasımızı kurdu. Gözlerime baktığında ağzından çıkan kelimeler yine ne oluyor dedirtmişti
"Sana itiraf etmem gereken bir şey var" Sözlerinden sonra kollarının arasında olan bedenimi hafifçe geri çektiğimde itiraf edeceği şeyin ne olduğunu, veya ne olabileceğini düşünüyordum.
"İtiraf etmen gereken şey nedir?"
Kötü birşey söyleyeceğini düşünmüyorum, nedensiz bir şekilde içimden bir parça Çınar'a fazlasıyla güveniyor. Sadece içimdeki merak duygum fazlası ile kabarmış durumda, zaten merakımın uyanması için fazla uğraşa gerek yok. Ama söz konusu Çınar olduğunda merakım kendini çok daha abes şekilde belli ediyor.
Sözlerini toparlamış olacak ki dudaklarını aralayıp konuşmak için bir kaç saniye bekledikten sonra zihninde biriken kelimeleri sözlere döktü.
"Biz seninle ilk Ege'yi maçta desteklemeye geldiğinde tanıştık ama ben daha önceden seni görmüştüm."
"Hıı? Bir dakika Ege'nin yanında falan gördün herhalde?" Yani en olur ihtimal beni Ege'nin yanında falan görmüş olmasıydı başka nerde görsün, kafasını iki yana salladığında tahminimin boşa çıktığını anladım
"Dediğim gibi ilk Ege'yi desteklemek için geldiğinde tanıştık daha sonra da aynı ortamlarda bulunduk ama ben seni ilk Ege'nin yanında görmedim."
"Nasıl ya beni nerde görmüş olabilirsin ki" yüzünde sıkıntılı bir ifade oluştuğunda sanırım bana bunları daha önce söylemesi gerektiğini düşünüyordu. Ya da ben düşündüklerimi o düşünmüş gibi yansıtıyorum.
"Fenerbahçe tribününde" Beklemediğim an da ağzından dökülen kelimeler beni ummadığım noktamdan vurmuştu.
"Oha! Ney?! Ne zaman?" Beni. Fenerbahçe tribününde. Görmüş. Mesajlarda bana tribün güzeli demişti beni Fenerbahçe tribününde gördüğü için bu hitap şeklini kullanmıştı ve ben bunu anlamamıştım. Hiç takılmadığım, üstüne düşünmediğim hitap şekli öyle derin bir yerdeymiş ki kendi zekama hakaret etmeme sebebiyet vermişti. Verdiğim tepki ile dudağının bir köşesi kıvrıldığında kalbim ne kadar karizmatik göründüğünü söylüyor beynim ise bunun hiç zamanı olmadığını düşünüyordu.
"Baban ile erkek kardeşin vardı o gün yanında, üstünde Fenerbahçe formasıyla yüzünde aşinası olduğum gülümsemen öylece dururken bile resmen gel beni sev diyordun. O günden sonra aklımdan silinmedin ama sana o zaman aşık olmadım, bir ay sonra seni tesiste gördüm. Hatırlamam imkansızdı, çünkü tribün güzeli olarak adlandırdığım kız tam karşımdaydı. Daha sonra Tribün güzelimi her gün görmeye başladım, sonra bir gülüşü, bir bakışı, cıvıl cıvıl sesi bir baktım aşık olmuşum."
Tribün güzelim aitlik eki mi hmm sevdim. Teşekkür ederim Fenerbahçe'ye, tribüne, o tribünde oturduğum koltuğa, o maça sürpriz bilet alan babama ve bizi birleştiren her şeye, hayata, kadere teşekkür ederim. Beni böylesine temiz, güzel seven karşımda ki adama teşekkür ederim.
Parmak uçlarımın üzerinde yükselip çekinmeden yanağını öptüm, hala parmak uçlarımın üzerinde dururken yanaklarımızı birbirine yaslayıp kulağına fısıldadım
"Seni seviyorum. Seni çok ama çok seviyorum."
Bu defa kulağıma fısıldayan Çınar oldu
"Sana aşığım. Sana çok ama çok aşığım."
Çok uzun olmayan ama Çınar ile Ecrin çiftine doyduğunuzu düşündüğüm bölümün sonuna geldik.
Bölüm nasıldı biliyor musunuz?
İşte tam olarak böyleydi
01/04/2025
Sizde bölümü okuduğunuz tarihi yoruma bırakabilirsiniz
Ben kaçanzii 🏃🏻💃🏻
Okur Yorumları | Yorum Ekle |