Yorum bırakırsanız beni motive etmiş olursunuz kitabımın sevildiğini bilmeye ihtiyacım var 🥹
İyi okumalar
"Ben Ada ile sevgiliyim." Cümlesi ortama bomba gibi düştü, Okan'ın müsait olan ilk zamanda dediğinde kastettiğinin bu olduğunu anlamamıştım. Daha doğrusu müsait olan zaman şuan mıydı bunu anlamamıştım.
Sözlerin ortamda yarattığı etki ile herkes buz kesmişti, Ada'nın şaşkınlığını çok net algılamıştım. Sadece biz değil, Ada bile bunu beklemiyordu. Şaşkınlık dalgası dalga dalga üzerimizden geçerken Okan dan bile ses seda çıkmıyordu.
Çınar'ın oturduğu yerde diken üstünde gibi durduğunu fark ettim gerilmişti, gerilmiştim. Okan ise gözlerini kaçırmadan sabit bir şekilde Ege'ye bakıyordu.
Asaf da uzandığı çimlerden usulca doğruldu.
Ege'nin çevik bir hareketle ayaklanması beklenmedik bir hamleydi. "BANA BUNU NASIL YAPARSINIZ!" Sesini yükselterek konuşması ise daha beklenmedik bir şeydi. Ne demiştim Ege büyük bir tepki vermez sözümü geri alıyorum.
Böyle bir konu da bu şekilde bağırmak pek Ege'nin tarzı değildi, yani öyle sanıyordum. Evet sinirlendiği zaman pek çok şey yapabilecek potansiyele sahipti, ama her ne kadar Ada ile uğraşıyor bile olsa onu gerçek manada kıracak davranışlar dan kaçınırdı. En azından benim düşüncem böyleydi, ve Ada'ya da bu şekilde lanse etmiştim. Fakat olayın seyri değişiyor gibi gözüküyordu.
Ege'nin ayaklanması ile hepimiz ayaklandık, "BENİ NASIL BU KADAR KÜÇÜK GÖREBİLİRSİNİZ!" Ege bir kez daha bağırdığında etrafımız da kimse olmadığı için şükür ettim. Ege'nin bağrışı ile gerginlik el ile tutulabilir bir hale geldi, yakıcı bakışlarını Okan'ın üzerine diktiğin de Okan'ın da belli ki geri adım atmaya hiç niyeti yoktu.
"Ege biz söyle-" Okan'ın sakin ve uzlaşmacı sesini bölen Ege'nin bağrışı oldu "HADİ BENİ GEÇİYORUM, NASIL BENİM ZEKAMI BU KADAR HAFİFE ALABİLİRSİNİZ" dediğinde zekası ne alaka anlamış değildim, sadece ben değil genel olarak kimse anlamış değildi. Okan kaşları çatılmış vaziyette Ege'ye bakıyordu, zekasına acayip güvendiğim sevgilim bile bir şey anlamış gibi gözükmüyordu.
"Zeka ne alaka?" Ege'nin tavırlarından pek etkilenmemiş olan Ada sorusunu sordu. Evet üstünde bir gerginlik vardı, bunu biliyorum fakat bu gerginlik yaşanacak fiziki bir tartışma içindi Ege'nin bağrışlar için değil.
"BEN SİZİN SEVGİLİ OLDUĞUNUZU ANLAMAYACAK KADAR SALAK BİRİ MİYİM!?" İşte şimdi ağzımın bir karış açıldığına yemin edebilirim. Beynimin şokla durduğunu hissettim.
Asaf Ege'nin ağzından çıkan kelimeleri duyduğunda Ege'ye bayık bir bakış attıktan sonra çimlere tekrar uzanıp cips yemeye devam etti. Bu rahatlıktan istiyorum.
"Ne?" Diye soran ve Ege'ye alık alık bakan Okan'a karşılık Ege sinirli gözleriyle cevap verdi.
"Benim zekamı nasıl hafife alırsınız siz? Siz iki avanak benim bunu anlamadığımı düşündünüz? SALAK MIYIM LAN BEN! BENİM ZEKAM HEPİNİZİ ON İKİ'YE KATLAR! Sizin sevgili olduğunuzu anladım tabi ki." Bu noktada sözlerine kısa bir es vererek Okan'a döndü. Parmağını ileri geri sallayarak
"Bana bak sakın yumruktan yırttım sanma, racon gereği o yumruğu mutlaka yiyeceksin. Ama kızların yanında değil." Ne kadar da centilmen birisi.
İşte şimdi Ege ondan beklediğim o tepkiyi vermeye başlamıştı, hiç bir zaman Ege'nin direkt Okan'ın üstüne atlayacağını falan düşünmemiştim. Ama şundan eminim ki Okan o yumruğu er ya da geç mutlaka yiyecekti.
"Bana bunu nasıl yaparsınız daha önce söylemeniz gerekiyordu. Anasını satayım ben barbar mıyım? Ada'nın sevgilisine karışacağım." Ege kendi kendine söylenirken Okan ile Ada'nın şaşkınlığı yüzlerinden okunuyordu. Belki de Okan yumruğu bile bekliyordu ama bunu belli ki beklemiyordu.
"Sen nasıl anladın?" Şaşkınlık emaresi bulunan sesi ile soru sormayı akıl eden Ada'ya gelen cevap lanet olsun dedirtti.
"Çınar ile Ecrin'in sevgili olduğunu nasıl anladıysam öyle." Diyen Ege ile yok olmak istedim, çünkü Ada bunu bu şekilde öğrendiyse benim başım büyük belada demekti.
"NEE!" Kulak zarımı patlatacak tizlikte olan çığlığın sahibi best firiendim di. Çınar ile göz göze geldiğimiz de iki kaşının da havaya kalkmış olduğunu gördüm, sadece şaşırmıştı ama minik sır olamayan sırrımızın açığa çıktığına hiç rahatsız olmuş gibi değildi. Tabi olmazdı daha bir saat önce bir an önce Ada'ya söylemem gerektiğine dair homurdanıyordu.
Burada ağzına sıçılacak olan kişi benim en nihayetinde Çınar'ın umrunda mı ki off
Ada şok içinde bana bakıp herhangi bir şey söylememi bekledi, sessizliğim bir onay niteliği taşırken Ada kendisi dışında hiç kimsenin şaşırmadığını fark ettiğinde gözü bu defa Okan'a döndü. Okan, Ada'nın ona baktığını görünce
"Aa Çınar ile Ecrin sevgili mi olmuş, hiç de haberim yok" Yapmacık yüz ifadesi ile şaşırmış gibi yapmaya çalışıyordu, ama sadece çalışıyordu. Ada hiç inanmış gibi değildi, bana ne yapacaksa belli ki Okan'a on katını yapacaktı.
"Oha oha, size inanamıyorum! Hepiniz biliyordunuz ama ben bilmiyordum. Ecrin seninle sonra konuşacağız. Ulan Okan hani öğrendiğimiz her şeyi birbirimize söylüyorduk nerede kaldı dedikodu arkadaşlığı göreceksin sen!"
Ecrin seninle sonra konuşacağız cümlesinin alt metni nedir biliyor musunuz? Ecrin sonra senin ağzına sıçacağım işte meali tam olarak buydu.
"Ama-" çaresizce kendini savunmak isteyen Okan'ın sözü Ada'nın delici bakışları ile durduruldu.
Ege ortalığın ebesini halletmemiş gibi olaylardan son derece uzak, alakasız ve umursamayan çimlerin üzerinde yarı uzanır bir biçimde cips yiyen Asaf'ın yanına giderek "Bana da ver" dediğinde Asaf cips kasesini kendine doğru çekerek "Bunu bana Çınar hazırladı, git öbürlerinden zıkkımlan."
Bana neden bunu yapıyorsun Asaf, keşke bunu hatırlatmasaydın yaram hala çok taze üstüne üstlük best firiendim den trip yiyorum. Neden yarama tuz basıyorsun ki ha neden?
Ege Asaf'ın yanına otururken bile "Hayır nasıl benim anlamadığımı düşünüyorlar? Oysa ben muhteşem sivri zekamla her şeyi anlıyorum." Diye homurdanıyordu homurdana homurdana bir cips paketini açarak ağzına tıkmaya başladı. Ona bakmayı bırakıp;
Yavru köpek bakışlarımı Ada'ya gönderdiğim de hiç etkilenmemiş gibi yüzünü tripkar biçimde diğer tarafa çevirdi. Fakat yüzünü çevirdiği tarafta bulunan Okan'ı gördüğünde ona dil çıkartıp oflayarak Ege'nin yanına oturdu.
"Beni tek üzmeyin kişi ikizim." Diyip Ege'nin omzuna başını yasladığında Okan'ın yüzü anında düşmüştü, bence onun moralini bozan Ada'yı üzmüş olma düşüncesiydi.
Ege kolunu Ada'ya sardığında sevgili olma durumlarını ona söylemediği için onu çoktan affetmiş gibiydi. Örnek bir ikiz ilişkisi diye yorumluyorum.
"Sevgili'nin son derece gereksiz olduğunu sana hep söylemişimdir." Okan'a nispet yaparcasına sözlerini söyleyen Ege 'oh olsun sana' bakışını atmayı ihmal etmeyince Okan'ın hepten morali bozuldu. Ada onun düşen suratını görünce dudaklarını büzdü, fakat tribini atmaya kararlıydı.
Hala Ada'nın bana ne tür işkenceler yapacağını düşünürken elimi saran sımsıcak parmaklar ile istemsizce yüzüme konan gülücüğümle birlikte sevgilime döndüm. Çınar başını bana doğru yaklaştırıp "Buradan sıkıldım, seninle yalnız kalmak daha cazip geliyor." Başını hafifçe geri çektiğinde sözleri yüzünden içimde esen ılık rüzgar kesinlikle heyecan dalgasıydı.
"Şunlara bak ya, ben daha biraz önce sevgili olduklarını öğrenmişim karşımda cilveleşiyorlar."
Evet Ada'ya bir özür borcum vardı, ama şuan sevgilime gülümsememe engel olmuyordu. Bu sevgilimle cilveleşmeme hiç ama hiç engel olmuyordu. Çınar'ın parlak kehribarlarına bakıp "Gidebiliriz" dediğimde cevabım dan gayet hoşnut olduğunu mimikleri den anladım.
Çınar beni peşinden görürken arkamı dönüp Ada'ya seslendim. "Bekle beni Pikachu gönlünü mutlaka alacağım." Dediğimde yav he he dercesine bir bakış atarak bir şey dememeyi tercih etti. Bana çektirecekti belliydi, ama haklıydı da bu yüzden gönlünü almak için çaba sarf edecektim çünkü best firiendim bunu hak ediyordu.
Sevgilim beni istediği noktaya sürüklerken hiç sikayet etmiyordum, nereye gidiyoruz, demiyordum çünkü Çınar da nereye gittiğimizi bilmiyordu. Elimi bırakıp kolunu omzuma sardığında bende kolumu beline dolayıp başımı göğsüne yaslayarak yürümeye devam ettim.
Yürürken ağaçlar için ayrılan kısımda açan çiçeklerin güzelliğiyle büyülenmiştim. Papatyalar hele çok güzel gözüküyorlardı, mor, pembe minik minik açan çiçekler papatyaların etrafında bir güzellik saçıyorlardı. Benim çiçeklerden tarafa baktığımı anlamış olan sevgilim;
"Gel" diyerek beni ağaçların yanında çiçek açan kısma doğru çekti, çiçekleri ezmemeye özen göstererek oraya oturdum. Çınar ise hala ayaktaydı, ben papatya'nın yaprağına dokurken Çınar'ın fotoğrafımı çektiğini fark ettmem ile kalp kalp kalp emojisi haline geldim.
"Beraber çekilelim, hadi yanıma gel." Elimle onu yanıma çağırdığım da usulca çimlerin üzerine yanıma oturdu. Kendi telefonumla çekmek yerine Çınar'ın telefonunu elinden alarak güzel açı yakalamaya çalıştım. Bu ilk fotoğrafımız olacaktı, çok ama çok güzel olmak zorunda olan bir fotoğraftı.
Telefonu biraz yukarıya kaldırarak zamanı ayarladım, "Üçten geriye sayacak, fotoğrafı çekecek gülümse tamam mı?" Yüzümü ondan tarafa dönmeyip kamera dan Çınar'a bakıyordum, o ise hiç kameraya bakmayıp sadece bana bakıyordu. Kafasını hafifçe salladı, ama beni duyduğun dan emin bile değildim.
Emin olduğum tek şey bakışlarının değdiği her yer alev ateş yanmaya başlıyordu.
Bana yaklaştığında sıcak nefesini yanağımda hissetmek dengemi alt üst etmişti, sıcak nefesi yanağıma vurdukça arsız hisler benliğimi ele geçiriyor gibiydi. Sadece yakınlığından bu denli etkileniyor olmam hiç ama hiç iyi değildi. Kendimi zorda ola birazcık toparlayarak kamereya bastım ve geri sayım başladığında dudağım tam kenarında hissettiğim sıcak baskıyla karnım kasıldı, gözlerim anın etkisi ile kapandığın da fotoğrafın çekildiğine dair gelen kamera sesi ile gözlerimi araladım.
Çınar dudaklarını, dudak kenarımdan ayırıp bu defa yanağıma bastırdı. Dudaklarını yanağımdan ayırmadan "Öptükçe öpesim geliyor." Konuşurken yanağıma sürtünen dudakları ile yutkundum, burası fazla mı sıcak olmuştu bana mı öyle geliyor? Dudaklarımı aralayıp Çınar'ın etkisinden kurtulmaya çalıştım.
"Bana papatya tacı yapar mısın?" Zorlukla söylediğim kelimler kurtarıcım olmuş gibi gözüküyordu, benden bir tık uzaklaştığında ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi verdim. Bu kadar etkileniyor olmam sahiden hiç iyi değildi.
"Yaparım." Yeter ki iste der gibi çıkan hayran olduğum ses tonu ile net bir cümle kurdu. Fakat beni şaşırtan yanında ki papatyaları toplamaya başlamasıydı. Gerçekten papatya tacı yapmayı biliyor muydu yani?
"Yapmayı biliyor musun?" Meraklı sesimle yüzünü bana döndü, "Evet, biliyorum." Topladığı papatyaları tac yapmaya başlamıştı bile hızına ve pratikliğine hayran kalmıştım. Özenle papatyalara fazla zarar vermeden ince işçilikle tacı yapıyordu.
"Kimden öğrendin?" İşte bunu daha çok merak ediyorum, papatya tacı yapmayı nasıl bilebilir ki? Ya da bunu ona kim öğretmiş?
Sorumu duyunca tacı yapan parmakları duraksadı, bakışlarımı ellerinden yüzüne çıkardığımda bakışlarının bile donuklaştığını gördüm. Göz bebekleri titreştiğinde içimde endişe rüzgarı esmeye başladı.
"Annem öğretmişti." Kısık belki de kırık sesi ile sessizce söylediği cümle kalbimi yaraladı. Bakışlarını derin bir karanlık kapladığın da o karanlık sadece onu değil beni de içine çekti. O karanlıkta yalnız değildi, olmamalıydı çünkü ben yanındaydım. Elimi eline sarıp baş parmağım ile elinin tersini okşamaya başladım. Temasımı hissettiğinde kehribar irislerini bana çevirdi.
"Canım ben yanındayım, ne olursa olsun." Gözleri benim gözlerim ile buluştuğunda kehribar irislerinde ki kırıklar benim kalbime saplanıp oluk oluk kanamamı sağladı.
"Annem bahçede ki bir kaç papatya dan taç yapmıştı, nasıl yapıldığını merak etmiştim. Bana da öğretti, hala unutmadım." Bu bana ailesi hakkında, annesi hakkında söylediği ilk şey. Unutmadım derken sesinde can bulan bin bir âh, bin bir hüzün canımı yaraladı. Annesi hakkında söylediği iki üç cümle bile Çınar'ı bu denli etkiliyordu.
Benim canım Çınar dı, benim canım çok yaralıydı. Gözlerinde ki geçmişin karanlık girdabı beni içine çekti, ve ben o girdabın içine girdiğimde neler olacağını, neler duyacağımı ızdırap verecek şekilde merak ettim.
Gözlerinde ki tüm kırıklar benim kalbimi deşmeye devam ediyordu. Benim omuzları hep dik sevgilimi nasıl bu kadar çok kırmışlar? Benim canımı sandığım dan bile çok incitmişler. Sadece küçük bir parça Çınar'ı bu kadar acı içinde bırakıyorsa devamı nasıl? Ya da ben bu hikâyenin devamını öğrenmeye dayanabilecek miyim?
İki dizimin üzerinde durarak saçına yumuşak, şefkatli bir buse kondurdum. Saçlarının kokusu burnuma dolmuştu, dudaklarımın rotası bu kez sakağı oldu. Sakağını saçlarına bıraktığım busenin aksine derin bir şekilde öptüm. Az önce kurduğum cümleyi bir kez daha tekrar ettim.
"Ben yanındayım, her zaman ne olursa olsun." Cümlelerim belki sıradan belki de herkesin birbirine söylediği tutulmayan sözlerden. Benim farkım ise cümlelerimin hepsinin kalbimden geçiyor olması, altının dolu olması ve hepsinin gerçek olması.
Hala sıkı sıkıya onun eline bağlı olan elimi kendine doğru çekerek avcuma anlamlı bir buse yerleştirdi. Yüzünde aşinası olduğum tebessümü vardı, hep dozunda gülümserdi ne kocaman ne de hiç hep küçük tebessüm dudaklarında var olurdu.
"Teşekkür ederim." Dili ile değilde gözleri ile konuşuyordu sanki gözleriyle bana sevgisini hissettiriyordu. Tıpkı benim cümlelerim gibi sıradan bir cümleydi. Ama anlamlar derin, hisler fazla, kalpler ise çoktan birbirine bağlanmıştı.
Başımı omzuna yasladığımda geniş omuzları beni anında kabul etti. Çınar bana yaptığı papatya tacına kaldığı yerden devam ederken üstümüzde dolaşan kara bulutlar hala etkisini sürdürüyor, kasvetli havadan kurtulabilmiş değildik. Çınar'ın telefonunun hala elimde olduğunu fark ettiğimde, üstümüze sinen karanlık sis bulutundan kaçmak için
"Telefonunu karıştırabilir miyim?" Altan altta gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda "sen de benimkini karıştırırsın." Diyerek teklifimi artırdım. Gülerek "İstediğin kadar karıştırabilirsin, benim senin telefonuna bakmaya ihtiyacım yok." Peki sen bilirsin Çınar bey ama bu telefonun altını üstüne getireceğim.
Ekranı açtığımda önüme çıkan şifre ile biraz şaşırmış olabilirim, Çınar'ın yüzüne söyle bir baktığımda hiç de şifre koyacak bir tip yok. Ben daha çok telefonumda özel bir şey yok şifre koymuyorum diye bir hava alıyordum ondan ama şifre olduğuna göre bu telefonda özel bir şey mi vardı? Buradan bunu mu anlamam gerekiyordu?
Elimde tuttuğum telefona göz ucuyla baktım, şimdi bunun içinde özel şeyler mi var?
Telefona bakmadığımı gören Çınar "Ne oldu hani telefonumu karıştıracaktın?" Eğlenen sesi ile bir nebze bile kafasını dağıttığım için kendimi mutlu hissettim, ama bu telefonda ki özel olan şeyleri düşünmeme de engel olmadı.
"Şifre var bu telefonda" telefonu sallayarak isyan edişim onu bir kez daha güldürdü. Yanağımı sert bir şekilde öpüp "10.22" dediğinde bu sadece bir şifre değildi bu bir tarihti. Söylediği tarihi duyduğumda kafam hızla Çınar'a döndüğünde burun buruna geldik "Ama bu" şaşkın sesimi duyduğunda burnuma küçük bir buse kondurup hafifçe kafasını salladı.
Mutluluk ve şaşkınlık arasında ki cırlamam ile boynuna atlamam bir oldu. Bunu beklemiyor olacak ki ben boynuna atladığımda dengesini kaybederek sırt üstü çimlere düştü, tabi onunla birlikte bende. Dudaklarımın arasından neşe dolu bir kıkırtı savrulduğunda Çınar'ın elleri belimi sarmıştı.
"O gün, o tarih." Diyebildim heyecanla karnımı ele geçiren kelebek ordusu adeta içeride dans etmeye girişmişlerdi. Ellerimi çimlere yaslayıp kendimi birazcık kaldırdım ve ona üstten bakmaya başladım. Yüksek doz heyecan içeren sözlerimi duyunca dudağının bir kenarı kıvrıldı.
"Ekim, ayın yirmi ikisi salı günü saat 20:15 civarı on beş dakika sonra maç başlayacak ve ben tam o dakiklarda bir güzele vuruldum, zaman benim için durdu ve şimdi yeniden başlamasını istemiyorum."
Sözleri içime işledi, yüreğim bir kuş gibi göğüs kafesimde titredi, dudaklarımız birbirine yaklaştı mesafeler eridi.. ve sonunda öptü beni zaman gerçekten durmuş ve dünyada sadece ikimiz varmış gibiydi..
Dudakları dudaklarıma değdiği anda içimden bir sıcaklık dalgası geçti. Zaman gerçekten durmuş gibiydi; ne rüzgârın sesini duyuyordum, ne de kuşların sesini sadece o vardı. Göğsümde bir kıpırtı, midemde boşluk hissi ama en çok da o vardı, kalbimde yankılanan bir huzur.
Öpücük öyle sakin öyle yumuşaktı ki sanki kalbimin üstüne bir el dokunmuş gibi hissetim. Gözlerimi kapattığımda sadece onun varlığını hissetim; nefesini, teninin sıcaklığını, üzerimde bıraktığı etkiyi..
Sanki içimde eksik olan bir parça yerine oturmuştu. Çınar'ın öpücüğü bir sözden fazlasıydı. Güvende hissetim anlaşıldığımı sevildiğimi, kalbim ritmini onun kalbiyle birleştirmişti sanki. O an geçmişte yaşanan olumsuzluklar, geleceğe dair endişlerim tamamı silindi gitti. Çınar'ın yanında, tam olmam gereken yerdeyim.
Ve şimdi şu an geçiriyorum içimden 'işte bu, bu gerçek' nefesim kesildiğinde kendimi biraz geri çektim gözlerimiz kesişti, alnıma bir buse kondurdu.
"Seni kaybetmekten hep korktum." Fısıldadı, ama onu duyabilecek kadar yakınım. Derin bir fısıltıydı bu, bana kızma sana şimdiye kadar söylemediğim için kızma diyordu. Ve ben sevgilimi anlıyorum, ben onu çok seviyorum. Sadece onu duydum, sadece hissetim.
Hiç bir şey demedim çünkü herhangi bir kelime duygularını ifade etmeye yetmeyecekti. Başımı göğsüne yasladım, ikimiz de birbirimizi çok net anladık. Elleri hala belimi sahiplenici bir tutumla sarmış ve oradan ayırmaya niyeti yoktu. Başım göğsüne yaslı ve her kalp atışı kulağıma vuruyor, ve ben kalp atışının sesiyle huzur buluyorum.
"İyi ki düşmüşüz" muzip sesi ile beni utandırmak için kurduğunu bildiğim cümle amacına ulaştı. Çünkü yüzüm ısınmıştı bile. Kafamı hafifçe göğsünden kaldırıp "pislik" sesimi sinirli çıkartmaya çalışarak omzuna bir sille çaktım, yeniden güldüğün de çıkan çok belirgin olmayan ama yine de var olan gamzesini dayanamayıp öptüm.
Başımı yine aynı huzur içerisinde göğsüne yasladım, sanırım huzur gerçek anlamda buydu. Zaman aslında akıp gidiyordu, ama benim için durmuş gibiydi. Ya da sadece dursun istediğim için bana böyle geliyordu. Tek bildiğim burada Güneş ışığı üzerimize vururken, Çınar'ın ellerini belimde hissedip göğsüne uzanıp kalp atışlarını dinlemek benim için huzur, sevgi en önemlisi aşk ifadesinin tanımıydı.
Bir süre daha başım göğsüne yaslı tabiri caizse üstünde uzanmaya devam ettim. Ama sanırım artık kalkmam gerekiyordu, oldukça yanlış anlaşılmaya müsait bir pozisyon da bulunuyorduk.
"Hala telefonunu karıştırmadım" başımı kaldırmadan söylediğim sözlere cevabı;
"Hala papatya tacını bitirmedim." Oldu, ellerimi çimlere yaslayarak kendimi kaldırarak üstten ona baktım. "O zaman artık kalkmamız lazım." Hiçte kalkmak istiyormuş gibi görünmüyordu, gözleri bana hayır dercesine huysuz huysuz bakıyordu.
"Hadiiiii" diyerek kendimi yan tarafa attığımda bana uymak zorunda kaldığı için oflayarak yerinden doğruldu. Telefonu elime aldığımda şifreyi girerek telefonu açtım ama o şifreyi girmek bile yüzümde gülümse açtırdı. Çınar papatyalar ile ilgilenirken bir kez daha bu kadar nazik bir şekilde çiçeklerle ilgilenmesi beni şaşırttı, onları taç yapıyordu ama çok özenli davranıp kırmamaya çalışıyordu.
Kafamı sevgilimin koluna yaslayıp bizzat onun olan telefonu karıştırmak sureti ile bakmaya başladım, şimdi bu içinde özel şeyler olan telefona karıştırma- aman yani bakmaya nerden başlasam. Hm tamam şimdi şöyle bir galeriye gireyim ne var ne yok.
Galeriye girdiğimde bizim fotoğrafımız karşıladı beni, Çınar tam dudak kenarımı öperken benim gözlerim kapanmış ve fotoğraf çekilmişti. O kadar doğal ve aşk dolu görünüyordu ki bu eğer Çınar'a aşık olmasam bu fotoğrafa aşık olurdum. Biraz daha derinlere indiğimde bir sürü çıkartma olduğunu gördüm.
"Niye bu kadar çok çıkartma var?" Kaşlarımı çatarak sormuştum çünkü gerçekten garibime gitmişti. Çınar'ın telefonuna çıkartma yükleyecek biri olmadığına adımın Ecrin olduğu kadar eminim. Göz ucuyla telefona bakıp cevap verdi.
"Ege gönderiyor, ve Ege'ye Ege gibi cevap vermek gerektiği için çıkartmalar galerimde kalmaya devam ediyor." Bana cevap verirken yaptığı işe ara vermeyip son gaz papatya tacını yapmaya devam etti. Cevabımı alıp gönül rahatlığı ile telefona geri döndüm.
Güneş'in bir çok fotoğrafı vardı, bazısı tek başına bazısı Çınar ile bazısı annesi ve babası ile birlikteydi. Ama içeriğinde mutlaka Güneş vardı. Kardeşine olan büyük sevgisi, bana kendi kardeşime olan sevgimi sorgulatmıştı.
Hayır Ecrin, kendini sorgulama sorun sende değil. Sorun Ömer de Ömer asla bu kadar sevimli bir çocuk olmadı.
Başka bir fotoğrafın üzerine tıkladığım da kadrajda hortumu elinde tutup sinsi bir şekilde gülen Feride abla belirdi, ve ondan korkup kaçmaya çalışan Güneş ve sevgilim Çınar. Yana kaydırdığım da bu karenin uzatılmış hali olan videoyu açtım, Feride abla suyu açmış elinde hortumla Çınar ve Güneş'i kovalarken "abiiiii" diye cırlayan Güneş sanırım abisinin onu koruyabileceğini düşünüyordu. Feride abla Çınar'a yönelmiş ve onu sırılsıklam yapmıştı bile. Çınar'ın sırılsıklam olması ile bir kahkaha sesi yükseldi videoyu çeken Toprak abi kendini göstermişti. Ön kamerayı açıp arkada diğerleri boğuşurken hönkürerek gülüyordu. Feride ablam onun gülüş sesini duydu ve hortum Toprak abiye yöneldiğinde video kesildi. Son duyulan Toprak abin'in "Hayatım Yapma!" Narası idi.
Videoyu yüzümde farkında olmadığım bir gülümseme ile izlemiştim. Çınar'ın geçmişte nasıl bir yarası olduğunu bilmiyorum, ama belki de bu aile tüm acıların bir mükâfatıdır. Ama keşke canı hiç yanmamış olsaydı..
Çınar'ın da gözünün ekrana kaydığını gördüğümde gözlerimi ona çevirdim. Bana değil ekrana bakıyordu, dudaklarında asılı kalmış küçük bir tebessümle.
Galeriyi biraz daha inceleyip çıktım, Çınar'ın tek başına hemen hemen hiç fotoğrafı yoktu. O zaman benim galerim Çınar'ın fotoğrafları ile dolmalıydı. Arada bir kaç fotoğrafı kendime göndermiştim, özelikle Güneş ile çok acayip tam ısırmalık fotoğrafları vardı.
Galeriden sonra durağım WhatsApp oldu. İlk sırada duran Dört silahşör grubu dikkatimi çekti daha doğrusu *bu gruptan ayrıldınız yazısı dikkatimi çekmişti. Sohbette tıklayarak son mesajları okumaya başladım.
Asaf: Ben evden çıkıyorum, isterseniz sizi bekleyeyim birlikte gidelim.
Okan: Ne kadar da düşünceli bir bey 🤍
Asaf: O kalp senin götüne girsin.
Siz (Çınar): Asaf ben çıktım şimdi, birazdan yanında olurum birlikte geçeriz.
Ege: ÇABUK BENİ BURADAN İNDİRİN!
Okan: Ne oluyor oğlum nerdesin sen?
Ege:Ama sizinle konuşmak için aşağı inmem gerekiyor 😏
Ege: Yani sizinle konuşmamı istiyorsanız beni buradan indirmeniz gerekiyor.
Ege: Ya da siz yanıma gelin diyeceğim amaa benim kadar mükkemel olmanız imkansız gibi bir şey 🤭
Yazışmaları okurken istemsizce kahkaha atmam Çınar'ın bana bakmasını sebep oldu. Neye güldüğümü telefona baktıktan sonra anladı, derin bir nefes verip tekrar önüne döndü. Ege yine bildiğimiz gibiydi.
Eminim yakında yeni bir grup açacaktı.
WhatsApp da fazla oyalanmadan çıktım, ve en can alıcı uygulamaya girdim.
Hadi bakalım, gazamız mübarek olsun. Uygalama açıldığında gönderilerini bildiğim halde gönderi kısmına girip gönderilerini incelemeye başladım. Takipleştiğimiz için attığı şeyleri biliyordum zaten ama bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Zaten fazla post yoktu, beş tane falandı. Aktif kullanmıyordu. Postlar genel itabari ile takım ile alakalıydı. Bir tanesinde bizimkiler vardı, yani bizimkiler dediğim Okan, Asaf Ege ve sevgilimin bulunduğu bir fotoğraftı. Dörtlü kollarını birbirinin omuzlarına dolamış ve kameraya gülümsemişti.
Çınar'ı kendi hesabından staklıyordum resmen, takip ettiği kişilere baktığımda büyük oranı futbolculardan oluşuyordu onun harici de bir kaç tanıdık vardı.
Bismillahirrahmanirrahim şimdi istek kutusuna gideceğim. İstek sayısını gördüğümde gözlerimi kapatıp tekrar açtım, fakat sonuç değişmedi.
Kaslarım çatıldı, ekran üzerinde hareket eden parmaklarım asabi şekilde hızlandı ki parmaklarıma kesinlikle hak veriyorum. Atılan mesajlar ağzımı açık bırakmıştı.
@gokkusagikizz: bakar mısın yakışıklı?
@elifffiiiiiiixzzzzz: gözlerim aslında kahverengi ama güneşe bakınca ela düşmana bakınca bela sana bakınca felfenaaaaa
@silaakel: kesfetime bir yakışıklı düştü bomba
@ensefetiş124: @Asafşafak mesajlarıma cevap vermiyor onu bana ayarlar mısın?
@yürümemuçarım: sen ve ben anlarsın ya 🔥
@ecesuu: beyfendi, gözleriniz bir kurşun ve ben az önce vuruldum.
@cokguzelimcook: ben güzel sen yakışıklı çocuklarımız kim bilir nasıl olur?
@selaminkoo: senin gibi bir sevgilim olsa var yaa heheytt
@emanemaneamann: aşkın matematiğini çözdüm sen+ben= çok fenaaa
@esinimm: çok tatlı gülüyorsun farkında mısın?
Bunlar ne? Yok ebesinin nikahı ama gözleriniz bir kurşun ve ben az önce vuruldum mu? Dil emojisi ne anlatmak istiyordu? Çınar'ın istek kutusunda Asaf'a mı yürümüşler?
Lan belki bu adamın sevgilisi var az düşünce ama, belki bu mesajları okuyup tırnaklarını kemiriyor ki asla öyle bir şey yapmıyorum.
Bozulmadım desem yalan, kıskanmadım desem daha büyük bir yalan.
Hayır sanki dünya da bir tek Çınar varmış gibi yığılmışlar istek kutusuna birazdan dışarı taşacakalar. En azından hiç mesajlara bakmamış, mesajlar görüldü bile değil. Tamam belki de birazcık sakinleşebilirim.
Kafamı Çınar dan tarafa çevirdiğim de hala dizine koyduğu papatya tacı ile uğraşıyordu, bilmesine rağmen yapması biraz uzun sürmüştü. Bu tacı bana yapıyordu, yanında olan bendim. Tribün güzeli bendim, 19 numarası da bendim.
O zaman içimde dolaşan o kızların saçını başını yolma isteği neden!? Vallahi billahi kanım fokur fokur kaynıyordu, o kızların bir tanesi şuan önümden geçse üstüne atlama ihtimalim yüz de bir milyon falandı. Oysa ben çirkef, kıskanç bir kız değildim. Hem de hiç değildim.
Story atmak için girdiğimde ne yaptığımı veya ne yapacağımı zerre kadar düşünmüyor, sadece yapıyordum. Direkt fotoğrafımıza tıkladım, story atacaktım. Çınar'ın bir sevgilisi vardı, sonuç olarak bunu herkes bilmeliydi. Şimdi bir tane de güzel söz yazmak lazım.
Ne yazabilirim ki? Öyle bir şey yazmalıyım ki bir kere daha kimse dm den yürümesin sevgilime hepsi Çınar için onun başı böyle mesajlar ile ağrımasın diye yani hep onun için yapıyorum ben, yoksa niye yapayım?
Aklıma storye yakışacak olağanüstü o söz geldiğinde parmaklarımı özgür bıraktım. "Sağdaki ben soldaki ben'im."
İç sesimi bir kenara bıraktım, şimdi mühim bir iş üzerindeyim. Mükkemel derece de kıro olan o sözü yazdığıma göre arkaya da yapıştırdım mavi gri - Dünya'nın en güzel kızı şarkısını bu iş tamam.
Ve paylaştım. Şimdi yazsınlar da göreyim.
Sen Çınar'ın telefonundan story mi attın? Hemde "sağdaki ben soldaki ben'im" diye Çınar'ın telefonundan story attın. Çınar dan habersiz Çınar'ın telefonundan story attın. Story attın. Çınar dan haber-
İç dünyam da yankı bulan kelimeler beni yaptığım şeyden utandırıyordu. Sus Allah'ın belası iç ses sus. Bir şey yapıp pişman olmak benim kaderim miydi? Madem beni bin pişman edecektin neden önceden söylemiyorsun ki neden!?
Çınar bunu gördüğünde ne olacak? Resmen çocuğun hesabından kendimi paylaştım görgüsüz gibi ben, ben, ben yaptım bunu.
Çocuk ne güzel mesajlara bakmamış. Cevap verme gereksinimi bile duymamış. Sen neden yerinde duramıyorsun neden??? Çınar'ın bu hareketi ile daha sonra gurur duyacağım, şimdi kendim ve utancımdan ile başbaşa kalmam gereken konular var.
Kafama tak etmiş gibi storyi açtım, baktım bir kez daha baktım şarkı arka fon da çalarken ben utancımı baş köşeye oturtmuş story izliyordum.
"Utanıyorum." Fısıltım maalesef Çınar'ın keskin kulaklarına ilişti. "Neyden utanıyorsun?" Anlamaz gözlerle bana baktığında bu storyi bir an önce yok etmek gerektiğini düşünüyordum.
"Hiç hiç bir şeyden." Gizlemeye çalıştığım paniğim ile ağzımdan çıkan kelimeler beni saklamak yerine açığa çıkarmış gibi geliyordu.
"Sen ne izliyorsun aynı şarkı çalıyor uzun zamandan beri." Çatmış kaşlarını bu işi çözmeye yemin etmiş gibi bakıyordu bana. Panikle telefonu arkama sakladığımda, resmen gel telefonu elimden al senden sakladığım bir şey diye bağırmış oldum. Ama yaptığım haraketi de geriye alamıyordum.
"Niye telefonu saklıyorsun?" Neden nokta atışı sorular sormak zorunda ki? Alttan alttan gözlerimi kırpıştırarak "Şey" diyebildim ancak "Ney?" Dedi Çınar bu defa;
"Ne saklıyorsun?" Hadi göster der gibiydi sesi "ama-" diyebildim ki "Sevgilim, hadi göster ne saklıyorsan" yumuşak sesiyle kurmuş olduğu cümle bana pek şans bırakmadı. Mahzun, mahzun arkama sakladığım telefonu çıkardım.
Telefonu elimden aldığında açtığı an arkadan dünyanın en güzel kızı çalmaya başladı utançla gözlerimi yumduğumda öylece ne diyeceğini beklemeye başladım. Gözlerimi azıcık açıp Çınar'a baktığımda storyi izlerken otuz iki dişini birlikte görebileceğim kadar büyük bir sırıtma oluşmuştu yüzünde.
"Sırıtma" utancı aşıp tekrar asabi halime dönmüştüm. "Sağdaki ben Soldaki ben'im" keyifle yazdığım lafı okuduğunda ağzı kulaklarına varmıştı. Hiç böyle sırıtmıyordu neden şimdi sırıtası gelmişti ki?
Kolunu bana sararak beni yanına çekti, bir anlığına vücudum onun vücuduna çarptığında bundan hiç etkilenmemiş şakağıma sert bir öpücük bırakmıştı. Dudaklarının sıcağı tenimden ayrılmamışken "Dünya'nın en güzel kızı, hem kalpsiz hem kalp hırsızı " kulağıma güldüğü belli olan sesiyle fısıldadığı şarkı sözleri daha çok utandırdı beni.
Hala gülümsüyordu, tatlı bir gülümsemeydi bu yumuşaktı gözlerinin içi parlıyordu. İstemsizce gülümsedim gülümseyişle birlikte "Kızmadın mı?" Kelimesi döküldü dudaklarımdan, utancımın sebebi biraz da verebileceği tepkilerden dolayıydı. Fakat o düşündüğüm hiç bir tepkiyi vermemişti. Aksine bana sanki onun göz bebeğiymişim gibi bakıyordu.
"Sana kızmak mı?" Dudaklarında asılı serseri gülüşü ile başını iki yana salladı "Asla. Sana kızmam imkansız."
"Ama senin telefonundan sen izinsiz story attım." Dedim suçumu kabullenen mahcup sesimle
"Ecrin, Ecrin, Ecrin" dedi içi gidercesine "Beni ve bana ait her şeyi dilediğin gibi kullanabilirsin" kulaklarım duyduğu cümleyi düzgün bir zemine oturttuğunda kalbim zaten Çınar'ın söylediği her sözü mühürlemeye hazır duruyordu. Karnımdaki kelebekler hareketlendiğinde dudaklarım bu harekete uyarak Çınar'a en güzel gülümsemesini gönderdi.
Fakat ağzım Çınar kadar iyi laf yapmıyordu, söylediği söz karşısında hayranlıkla ona bakmaktan başka hiç bir şey yapamadım. Benden bir cevap beklemediğini aşikâr edercesine kehribarlarını benden çekerek dizinde olan papatya tacına dikti. Hassas tutumu ile papatya tacını eline alarak bir şey söylemeden nazikçe acıtmaktan korkar gibi başıma yerleştirdi.
Geri çekildiğinde eserinden memnun olmuş bir gülümseme yüzünde yer edindi. Bana yaklaşıp alnıma bir buse kondurduğunda ciğerlerim ferah kokusunu soluduğu için bayram ediyordu.
"Ecrin, bana ait herşey zaten senin, izin istemene gerek yok. Çünkü sen bende çoktan herşey oldun."
Çınar'ın bu sözleri yüreğime bir sığınak gibi düştü, bu sığınak benim güvenli limanımdı. "Sen böyle söyledikçe kalbim daha da sana kayıyor." Diye fısıldadım utançla karışık sevgimle, sözlerimi duyduğunda yüzünde beklenmedik bir alıngan ifade oluştu, ama bu ifade beklenmedikti. Ayrıca yüzüne o kadar oturmamıştı ki bu ifadenin sahte olduğunu apaçık ortadaydı.
"Nasıl yani? Kalbin zaten bende değil mi?" İşte yüzündeki alıngan ve oyunbaz ifade ile söylediği sözlerdi bunlar. Bu sözleri üstüne hafifçe güldüm. Fakat gülmemin üstüne yaptığım hareket Çınar için beklenmedikti.
Benim ellerime göre büyük olan elini iki elimle kavrayarak kalbimin üstüne yerleştirdim. Elini tam kalbimin üzerine yerleştirdiğimde kısa bir anlığına elektrik çarpmışa döndü. Elini kalbimin üzerinde hissetiğimde ise zaten onun yanında iken hep rayından şaşan kalbim temas ile depar atmaya başladı. Kalbimin her atışı eline vuruyordu, kalbimin atışlarını hissetikçe gülümsemesi derinleşti.
"Kalbim sensin." Kendimden emin ama yumuşak sesimle içimden, kalbimden gelerek konuştum. Bu defa benim elimi elleri arasına alan Çınar oldu. Elim göğsüne yaslandığında tıpkı benim kalbim gibi depar atan kalp atışları elime vurmaya başladığında gözlerimiz birbirine kenetlendi. O an dünya durdu, sesler sustu, zaman kendi akışından utandı. Kalbimizin senfonisi, sessizliğin içinde yankılanan tek gerçekti.
Çınar'ın yüzünde bir huzur vardı. Derin bir nefes aldı, sanki içinden yıllardır taşıdığı bir yükü bırakıyordu. “Kalbimiz aynı ritmi tutuyor,” dedi fısıltıyla, “seninle her şey daha sessiz, ama bir o kadar da yüksek sesli. İçimde konuşan her şey sana aitmiş meğer.”
Parmaklarını elime kenetledi. Tenimiz birbirine değdiği yerde alev aldı sanki. Ama bu bir yangın değil, bir sığınaktı. Korkunun değil, aitliğin sıcaklığıydı.
O an anladım; bazı insanlar kalbin üstüne elini koymak için değil, oraya yerleşmek için gelirdi.
"Kalbim senin" yumuşak bir tını ile benim söylediğim söze misilleme yapmıştı. Kolunu omzuma sardığında başımı huzurla göğsüne yasladım. Parmakları hafif hafif omzumu okşamaya başladığında ise gözlerim güven duygusuyla birlikte anlık kapandı. Kafamda varlığını bile unuttuğum papatya tacım aklıma geldi.
Papatya tacı hala başımda olağan dışı güzelliği ile duruyordu. Bunun aklıma yeni geliyor oluşu ise kesinlikle Çınar'ın beni etkisi alması yüzündendi. Belki de bu papatya tacına olağan dışı güzel olarak bakmam Çınar'ın bana kendi yaptığı ilk şey olması dolayısıyla olabilirdi.
Benim için çok önemliydi, belki sadece bir papatya tacıydı. Ama benim için önemi benim için yapmış olmasıydı. Uğraşmış olmasıydı. Bana özel olmasıydı.
Başımı göğsünden ayırarak kendimi toparladım, ellerim saçlarımın üzerinde ahenk ile duran papatya tacını yokladığımda "Yakıştı mı bana?" Diye sordum güleç yüzüm ve muzip sesimle
"Benim yanına yakıştığım kadar değil." Ciddi sesi kendinden emin özgüven akan cümlesi bana kahkaha attırmıştı.
"Hadi ya" diyip gülmeye devam ederken Çınar'ın gözlerinin başka bir noktaya takılmış olduğunu fark etttim. Sanki dediğimi duymamış sadece arkamda olan her neyse ona dikkat kesilmiş gibiydi. Dünya ile bağlantısı kesilmiş, gözleri az önce bana baktığı gibi ışıldamıyordu. Dudaklarında ki gülümseme silinmiş, gözleri donuklaşmıştı.
Neye bu kadar takıldığını merak ederek başımı arkama çevirdim. Arkamda gördüğüm manzara ise hoşuma giden cinsten değildi. Küçük belki de henüz yedi yaşlarında bir çocuk, karşısında bir adam belki babası. Adamın yüzü öfkeden kızarmış, boynunda çıkan damar buradan bile belli. Çocuk ürkmüş o kadar belli ki korktuğu oraya gidip adama kızma demek istedim.
Adamın öfkeyle yankılanan sesi, kulak zarımı delercesine çınladı:
“Sana dışarı çıkma demedim mi!?”
Sözcükler havada asılı kalmadan, parmakları çocuğun narin kulağına asıldı. Gözümün önünde değil de, sanki ciğerimin ortasında gerçekleşti bu sahne. Yanımda oturan Çınar’ın ayağa kalkışını fark edemedim bile; sanki yerinden değil, başka bir boyuttan fırlayıp olay yerine varmıştı.
Birkaç metre ötede kıvılcım gibi çakan gerilim, Çınar’ın öfkeyle dolu adımlarıyla alev aldı. Adamı çocuğun yanından öyle sert itti ki, dünya birkaç salise durdu sanki. İşte o an, tam o an... Gerçeklik tokadı suratımda patladı.
Çığlık boğazımdan can havliyle koptu. Bedenim refleksle hareketlendi; sendeleyerek ayağa kalktım, kalbim göğüs kafesimi içeriden tırmalıyordu. Koşmaya başladım ama ayaklarım bana ait değil gibiydi. O sırada Çınar’ın yumruğu yıldırım gibi adamın yüzünde patladı.
Sesim tekrar göğe karıştı. Ama Çınar artık beni duyamayacak kadar uzaktaydı... Bedenen birkaç metre ötemdeydi belki ama ruhu başka bir öfke evrenine sürüklenmişti.
Adam ilk darbede yere yığıldı. Gırtlağından çıkan cılız bir “yapma” fısıltısı... Ne kadar aciz, ne kadar insan... Ama Çınar için o ses, duyulmamıştı bile.
Sükûnetin ete kemiğe bürünmüş hâli olan Çınar gitmişti, yerine gözleri kanla dolmuş bir öfke silueti gelmişti. Sanki içinde yıllarca bastırdığı tüm karanlık, tek bir anın fitiliyle gökyüzüne fırlamıştı.
Yumruklar yağmur gibi iniyordu adamın yüzüne.
Benim gözüm ise başka bir acıya takılmıştı. O korkmuş çocuğa... Çırpınan bir serçe gibi duvara sinmişti. Minik omuzları titriyor, dudakları bir dua mırıldanıyor gibiydi.
Artık yalvarıyordum. Sesim çatallanıyor, kalbimden yükselen umutsuzluk dilime bulaşıyordu. Elini tutmaya çalıştım. Sadece “çalıştım.” Gücüm yetmedi. Yanı başımızda toplanan kalabalık, onları ayırmaya çalışıyor, ama Çınar’ın elinden o öfkeyi kimse alamıyordu.
Gözlerim bulanıklaştı. İç çekişim, genzimi acıttı. Ağlamıyordum belki ama içimdeki kadın feryat figan ağlıyordu.
Benim güvendiğim liman, şimdi fırtına olmuştu. Çınar, sorunları yumrukla değil, sözle çözerdi. Ama artık beni bile duymuyordu.
Sanki bağırışlar içinde yalnızca bir ses, bir kez olsun onun kulağına ulaşabildi.
Yumruk olan eli, havada durdu. Dondu. Zaman kısa bir an için askıya alındı.Çınar başını kaldırdı. Bakışları beni buldu.
Özür diler gibiydi. Kırgın değildi. Kırılmıştı. İçi eriyor, ama aynı anda içi yanıyordu.
O an, yere yığılmış adamın üstünde değil, kendi öfkesinin enkazında oturuyordu. Sanki gerçekliği yeni fark etmişti.
Benim tanıdığım, bana papatya taçları ören adam karşımdaydı şimdi. Ama gözlerindeki yangından sadece külleri kalmıştı. Benimse gözlerim, yerde ezilmiş bir papatya tacına takılmıştı.
O taç, çocukluğumun masumiyetini, sevdanın nazik dilini, Çınar'ın eskiden olduğu adamı simgeliyordu.
Ve o taç, şimdi toz içindeydi.
...
Bu bölüm hakkında diyeceğim çok şey var. Cidden çok şey. Bölümde çok olay oldu. İlk önce Ege ile size bir fake attık. Sağ gösterip sol vurduk. Vuracakmış gibi yapıp vurmadık. Djdndmdklf
Sonra Asaf ile Çınar'ın imkansız aşkına tanıklık ettik.
Ecrin'in tatlış kıskançlıklarını okuduk. Çiftimiz için çok tatlı ve güzel bir bölüm olmuştu.
Ta kii son sahneye kadar.
Derin bölümlere girdik, Çınar'ın geçmişine giriş yapıyoruz. Bu bölümü yazmam tahminimden uzun zaman aldı. Belki de diğer bölümlerde biraz fazla zaman alacak, çünkü artık travmalarımız açığa çıkacak dostlarım.
Hatırlarsanız Çınar'ın bir lise olayı vardı onu da yakın zamanda ortaya çıkaracağım.
Şimdilik hoşçakalın.
Oy yorum demeye hiç gerek yok
💗🫂💅🏻🫡
Okur Yorumları | Yorum Ekle |