28. Bölüm

28. Bölüm

1lpapatya
1lpapatya

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Evet, belki Hakan'ın çok büyük bir suçu olmayabilirdi. Ama bu cümle, suçsuz olduğu anlamına da gelmiyordu. Maalesef ki... Maalesef ki bende alışmıştım. Özlüyordum işte. En başında nefret ettiğim bu adama aşık olmak klişeydi. Saçmaydı.

''Ezgi, lütfen ağlama. Daha fazla üzülmeni istemiyorum. Harap ettin kendini.'' Kafamı Ecem'in omzuna yasladım.

''Bir erkek için ağlamak salaklıktır diyordum. Şu halime bak ya.''

''Çok büyük konuşmamak gerekiyormuş demek ki.''

''Söyle, söyle. Sende vur Ecem.''

''Daha şimdi sen söyledin ya. Benim dememe mi kızıyorsun?''

''Ben sinirden ne söylediğimi bilmiyorum ki.''

''Sende haklısın. Benim başıma gelse en az senin kadar üzülürdüm.''

''Bence de haklıyım. Onu orada bırakıp gittim.''

''Keşke gitmeseydin. Ailesine sinirinden dolayı ona öyle davranmak zorunda değilsin.''

''Nasıl değilim? Onun ailesine zafer çanları mı çaldırayım istiyorsun?''

''Ailesiyle görüşmezsin olur biter. Hem kendini hem de Hakanı üzüyorsun.''

''Ne oldu? Asansörde güzel sözler söyledi diye Hakanı mı tutuyorsun?''

''Kızım ağlayan sen değil misin? Sen de onu özlüyorsun işte. İtiraf et.''

''Tamam belki biraz özlüyor olabilirim. Ama böyle böyle alışacağım.''

''Neyi isteyip neyi istemediğine karar veremiyorsun.''

''Sevdiğim halde vazgeçiyorum işte. Vazgeçmeye çalışıyorum. Kararım bu.''

''O zaman niye üzülüyorsun Ezgi? Manyak mısın sen?''

''Ben onu unutmaya çalıştıkça dibimde bitiyor. Kafamı karıştırmaya çalışıyor.''

''Nasıl istiyorsan öyle olsun. Madem alışacağım diyorsun, yüzüne bile bakma. Onu görmemezlikten gel.''

''Zaten öyle yapmaya çalışıyorum. Lavaboya gittiğimde kapıya geldi. Asansöre bindim peşimden geldi. Nasıl görmemezlikten gelebilirim ki?''

''Duymamazlıktan geleceksin. Karşına mı çıkıyor, suratına bile bakmayacaksın. Ama önce kafanda bitirmen lazım.''

''Zaten bugün olanlardan sonra benim suratıma bakacağını düşünmüyorum.''

''Hakan da baya soğuk gibi duruyor ama yufka yürekliymiş demek ki. Sadece senin için ağlıyor.''

''Ağlıyordu. Ben de ağlıyorum.''

''Ama sen evde ağlıyorsun. O gözünün önünde ağlamış.''

''Ne yapayım yani? Bende mi önünde ağlayayım?''

''O anlamda demedim. Çocuk seni gerçekten sevmese karşında ağlamaz. Demek ki sana çok alışmış. Her neyse, böyle olacakmış demek ki. Bugün olanları unutup onu görmemezlikten gel. Yoksa ikinizde üzüleceksiniz.''

''Yaptığım şeyleri bana söylüyorsun. Başka ne yapayım?''

''Yapman gereken şeyler bunlar. Gidip çocuğu engelleyecek halin yok ya.'' Elime telefonu aldım ve Hakan'ın sosyal medya hesabına girdim.

''Ne yapıyorsun Ezgi?''

''Son bir kez yüzüne bakayım. Görmemezlikten geleceğim sonuçta.'' Elimden telefonu çekiştirdi.

''Saçmalama kızım. Unutmak istiyorum diyen sensin. Fotoğrafına bakayım diyen yine sensin.'' Ne kadar vermemek için dirensem de elimden telefonu aldı. Birkaç saniye telefona baktıktan sonra kısık sesle konuştu.

''Ezgi, bir şey diyeceğim.''

''Ne oldu?''

''Hakan seni takipten çıkmış.'' Korkuyla elinden telefonu aldım.

''Ne?''

''Çıkmış gerçekten. Daha bu sabah takip ediyordu.''

''Çocuk mu bu ya? Takipten çıkmak ne demek?''

''Akşam olanlar onu fena üzmüştür.''

''Ben onun fotoğraflarına bakayım diye hesabına gireyim, o beni takipten çıksın öyle mi?''

''Ne yapıyorsun Ezgi?'' Hızlı bir şekilde Hakan'ı takipten çıktım ve engelledim. Numarasını da telefonumdan sildim.

''Bende takipten çıktım ve engelledim. Üstüne de numarasını sildim.''

''Ne yaptın kızım sen ya? Böyle fevri davranılır mı?''

''Davranılıyormuş demek ki. İyi ki de takipten çıkmış. Onu daha çabuk unutmam için fırsat verdi.''

''İkinizde delisiniz.''

''Ne alaka be?'' Ellerini kaldırarak ayağa kalktı.

''Ben daha fazla karışmıyorum. Nasıl davranmak istiyorsan öyle davran.''

''Sen rahatsın tabi. Oğuz yanında.''

''Hakan da senin yanında olabilirdi. Bu akşam onu iten sen değil miydin?''

''Şaka gibi. Şu an, benim üstüme geliyorsun.''

''O zaman, bana rahatsın deme. Ne desem bana kızıyorsun.'' Benim cevap vermemi beklemeden odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Telefonuma baktım. Bir anlık sinirle numarasını da silmiştim. Yattım ve boş boş tavana bakmaya başladım.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Sabah erkenden kalkmak iyi hissettiriyordu. Ecem ve Oğuz uyurken kahvaltı hazırladım. Kendim yedikten sonra da işe gitmek için taksiye bindim. Kimseye rahatsızlık verdiğim yoktu. Akşamları yemek hazırlayıp kaldığım odaya çıkıyordum. Oğuz, bazen işten geç geldiği için yüzünü bile görmüyordum. Arada sırada da Ecem gelip kalıyordu. Böyle böyle günler geçiyordu.

Bugün biraz erken gelmiştim. Şirkette çok kişi yoktu. Şirket biraz daha kalabalık olunca ve iş başı olunca Metin Bey geldi.

"Bu ay ki moda dergisi için çizimlerinizi istiyorum. Çizimleri, yarın sabah teslim edeceksiniz. Her ay tekrarlanan şeyler. Detaylarını çok fazla anlatmama gerek yok. Dikildikten sonra çekimlere başlanacak. Konseptimiz, kadınlar günü. Kadınlar gününü temsil edecek güçlü çizimler istiyorum. Modellerimiz de tam bu konsepte uygun seçildi. Ama birkaç parça da erkek kıyafetleri çizmenizi istiyorum. Çizimler birbirine uyumlu olsun. Kolay gelsin."

Metin Bey gittiği gibi masama oturdum ve bir şeyler karalamaya başladım. Çizim yapmayı çok seviyordum. Çizim yapmak beni sakinleştiren şeylerden bir tanesiydi. Bir şeyler karalamak bile beni mutlu ediyordu. Kafamı dağıtmak için büyük bir fırsattı. Çantamdan kulaklığımı aldım ve telefonuma bağladım. Müzik açtım ve kulağıma takıp hayaller kurmaya başladım. Gözlerimi kapatıp ne çizmek istediğimi hayal ettim. Eskilere uyan bir şeyler çizmeyi düşündüm. Dinlediğim müzikle birlikte, aklıma onlarca fikir geldi. Aklıma geleni gözümün önüne getirdim ve çizmeye başladım.

1 hafta sonra

"Banu, nede olsa benim çizdiğim elbiseler dikildi. Her şeyi ayarlayıp çekimlere yardımcı olmak için gidiyorsun. Metin Bey'in sağ kolusun. Beni de götürsen olmaz mı?"

"Bilmiyorum ki. Metin Beye sormam lazım."

"Sorsan da gelsem keşke."

"Tamam. Sorup haber vereceğim." Onaylarcasına kafa salladım.

"Çok teşekkür ederim." Tam giderken tekrardan bana döndü.

"Ezgi."

"Efendim?"

"Neden bu kadar çok gitmeyi istiyorsun?

"Değişiklik olur. Çekimleri izlemeyi seviyorum."

"Yoksaa... Hakan da orada olacak diye mi?"

"Anlamadım? Bu çekimlerde Hakan da mı olacakmış?"

"Bilmiyor muydun? Sadece Hakan değil, Oğuz Şahin ve Selim Aktuğ da orada olacakmış."

"Ne, Selim Aktuğ mu?"

"Evet. Şirketimiz yıllar öncesinde de bir kere iş birliği yapmıştı. Yıllar sonra tekrardan gelmiş olacak."

"Ay çok sevindim. Mutlaka gitmem lazım."

"Selim Aktuğ'u çok seviyorsun galiba."

"4 veya 5 sene önce, çizim kursuna giderken televizyonda görmüştüm. O sıralar, hep dergilerini alıp takip ediyordum. Sonrasında unuttum gitti. Tekrardan adını duyunca biraz mutlu oldum."

"Öyle olsun bakalım. Ben Metin Beye sorayım."

"Lütfen acele et. Birkaç dakika sonra çıkmış olursunuz." Kafa salladı ve hızla Metin Bey'in odasına doğru yol almaya başladı. Gideceğime ümitli olduğum için masamdaki eşyaları topladım. Toplama işi bittiğinde, bana doğru koşarak gelen Banuyu gördüm.

"Ezgi."

"Ay ne oldu? İzin alabildin mi?" Cevap vermedi. Nefes nefese kalmıştı.

"İzin alamadım deme sakın ya." Kahkaha attı ve cevap verdi.

"Aldım aldım. Çıkıyoruz yola. Hadi gidelim." Mutlulukla el çırptım.

"Ay yaşasın." Çantamı aldım ve Banu'yla beraber şirketten çıktık. Birkaç dakika bekledikten sonra Metin Bey de geldi ve üçümüz birlikte, Metin Bey'in arabasına bindik.

Çekim yeri, çizimlerime uygun olarak seçilmişti. Eski ve mimarisi çok güzel bir köşktü. Çizdiğim elbiseler ve takımlar; 1960, 1970'ler modasına uygundu. Eşsiz ve güzel tasarımlarım sağ olsun, yine seçilen ben olmuştum. Dikildiklerinde uzaktan görmüştüm ama modellerin üstünde görmemiştim. Aklıma daha öncesinde katıldığım çekim geldi. Hakanla birlikte dergilerde bende vardım. Aklıma gelenleri unutmak için merakla köşkün içine girdim. Etrafta çok güzel tablolar vardı. Köşkün parkeleri ve duvarları tahtadandı. Dışarıdan o kadar eski durmayan bu köşk, içeriden bakınca çok eski duruyordu. Tasarımlarımın nerede olduğunu merak ettiğim için bir odaya yaklaştım. Odadan çok ses geliyordu. Kapıya geldiğimde, 3 kadına makyaj yapıldığını gördüm. Biraz daha içeri girdiğimde, askıya asılmış tasarımlarımı gördüm. İçerisi çok kalabalıktı. Bu büyük odanın içinde herkes koşturuyordu. Tasarımlarımın yanına geldim ve bakmaya başladım. O sırada, makyaj masasının önünde oturan kadın bana seslendi.

"Benim kahvem nerede kaldı ya? Elbiselerin önündeki kız, bana kahve getirir misin?" Döndüğümde, ünlü model olan bu kadını direkt tanıdım. Sarı saçları, yeşil gözleri ve bu güzelliğiyle tanımamam imkansızdı.

"Ne bakıyorsun öyle? Kahve istedim." Anlaşılan güzelliği kadar, ukalaydı da.

"Ben getir götür işleri yapmıyorum. Bu giyeceğiniz tasarımlar bana ait." Aynaya doğru döndü ve yüzüme bile bakmadan cevap verdi.

"Ah, affedersin." Tanıştırayım, Şebnem Soy. Az önce güzelliğiyle tanıttığım bu kadının ta kendisi. Umursamadım ve tekrardan tasarımlarıma baktım. Telefonumu açıp tasarımların fotoğrafını çektim. Çizimlerimde bu kadar güzel duruyorsa, gerçekte nasıl durur diye merak etmiştim. Merak ettiğim kadar varmış. Çünkü çok güzel görünüyorlardı. Birisi omzuma dokundu. Döndüğüm gibi, mavi çift gözle karşılaştım. Kumral tenine uyan bu mavi gözler, kadını çok güzel gösteriyordu. Çok tanıdık gelmişti ama bir türlü adını çıkaramadım.

"Tasarımların gerçekten çok güzel."

"Çok teşekkür ederim."

"Beni tanıyor musun?"

"Tanıyorum ama adınızı bir türlü çıkaramadım."

"Eslem ben. Eslem Meral."

"Ay tanıdım. Ezgi bende, çok memnun oldum."

"Tanıyorum seni. Hakanla birlikte çıktığın dergide, adından çok söz edilmişti." Cevap vermek yerine gülümsedim.

"Hakanla aranız iyi değildi herhalde. Seni üzmek için söylemedim kusura bakma."

"Üzülecek bir şey yok. Olabilecek şeyler bunlar."

"Haklısın." Ortamda sessizlik oluştu. Tam o sırada, diğer model geldi. Turuncu saçlarıyla çok ayrı bir havası vardı. Kendisini daha önce hiç görmemiştim. Bundan dolayı da adını bilmiyordum.

"Eslem, benimde makyajım bitti. İlk çekim sende biliyorsun."

"Biliyorum Mina. Elbiseyi bir an önce giyeyim de, insanları daha fazla bekletmeyelim." Hala aynanın karşısında oturan Şebnem Soy, seslendi.

"Ne demek bekletmeyelim ayol. Beklemek zorundalar. Beni bu çekimlere getirebilmek için ne kadar ısrar ettiler biliyor musunuz siz?" Eslem ve Mina cevap vermedi. Odanın içindeki gergin havayı, çalan telefonum böldü.

"Ezgi, arka bahçeye gel. Çekimler orada olacak. Köşkün arkası, önünden güzel gözüküyor."

"Geliyorum Banu." Telefonu kapattım ve kızlara veda ettim.

"Tasarımlarımı üzerinizde görmek için sabırsızlanıyorum. Eminim size çok yakışacak. Çekim yerinde görüşürüz." İkisi de "Görüşürüz." dedi ve oradan ayrıldım. Köşkten çıkıp arka bahçeye geldiğimde gözlerim kamaştı. Köşkün arka bahçesi papatyalarla doluydu. Köşkün arkası, önünden daha güzeldi. Gerçekten bu tasarımlar için en güzel çekim yeri olabilirdi. Her tarafa kameralar ve ışıklar konulsa da, doğal güzelliği bozulmuyordu.

"Dediğim gibi varmış değil mi? Çok güzel."

"Evet, çok güzel."

"Banu hanım, bakar mısınız?" Küçük detaylar için bile Banuyu çağırıyorlardı. Şirketin sorumlusu olmak gerçekten yorucuydu.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

"Hoş geldiniz Beyler. Çok yakışıklı olmuşsunuz." Sandalyede oturan, dekorasyonları ayarlayan kadının sesiyle arkama döndüm. Hakan, Oğuz ve Selim Aktuğ gelmişti. Hakanla bir saniye göz göze geldikten sonra gözünü kaçırdı. Beni gördüğüne şaşırmadı bile. Umursamadı. Benim de yapmam gereken buydu. Çizdiğim bu erkek kıyafetleri en çok Hakana mı yakışmıştı? Yoksa ben mi yanlış görüyordum? Sanırım yanlış görüyordum. Çünkü Selim Aktuğ varken Hakan'a nasıl daha çok yakışabilirdi değil mi? Evet, evet. Yanlış görüyordum.

Her kadın ve erkek başına 2 tasarım düşüyordu. Toplam 12 çizim yapmıştım. Anlaşılan çekim uzun sürecekti. Çekimler için ilk başlayan, Eslem Meral ve Selim Aktuğ oldu. Eslem Meral'in birçok fotoğrafı çekildikten sonra Selim Aktuğ dahil olmuştu. Oğuz, Hakan'ın yanından ayrıldı ve benim yanıma geldi.

''Nasıl olmuşum? Yakışmış mı tasarımların?''

''Çok yakışmış. Dur seni çekeyim de Eceme atayım.'' Telefonumu çıkardım ve Oğuz'un fotoğrafını çektim. Çekmem ile Eceme atmam bir oldu. Ecem de hemen çevrim içi oldu ve beni aradı. Çekimlerde olduğumuz için aramasını kapattım ve mesaj attım.

''Çekimdeyiz.''

''Ay çok yakışıklı olmuş benim aşkım ya.''

''Kıyafetleri ben tasarladım canım. Aşkından önce tasarımlara baksan ya.''

''Tasarımların hakkında konuşmama gerek var mı sence? Döktürmüşsün yine.''

''Teşekkür ederim. Öptüm çook. Kapatıyorum.''

''Görüşürüzz.'' Telefonu kapatıp cebime koydum. Arkama yaslanıp çekimi izlemeye devam ettim.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

''Daha öncesinde, sizi moda dergilerinden takip ediyordum. Nereden bilebilirdim ki, tasarladığım kıyafetleri üzerinizde göreceğimi?''

''Ne zaman takip ediyorum demiştin?''

''Çizim kursuna gidiyordum. Sanırım 17 yaşında falan. 5 veya 6 sene önce diyeyim.''

''Ben de o zaman 22 yaşındaymışım. Gençlik yılları, popülerdik tabii.''

''Hala popülersiniz Selim Bey. Alt tarafı birkaç yıl.''

''O zamanlar daha başkaydı ya. Yakışıklıydım.''

''Görende şu an çirkinsiniz sanacak.'' Kısık sesli bir kahkaha attı.

''Teşekkür ederim. Bir an önce üstümü değiştireyim. Bir bakarız, sıra bana gelmiş. En azından burada beklemiş olurum.''

''Tabii, nasıl isterseniz.'' Tam giderken bana döndü.

''Sizli konuşmasak mı? Çok resmi oluyor.''

''Peki.'' El salladı ve köşke doğru gitti. Selim Aktuğ ile sohbet ederken çekim sırası Hakana gelmişti. Hakan'ın partneri o gıcık kadın oldu biliyor musunuz? Yani, Şebnem Soy. Ama garipsemem. Çünkü Hakan da gıcıktı. Ama maalesef bir problem vardı. Çok güzel modellik yapıyordu. Çok güzel çekiliyordu. Çok yakışıklıydı. Tasarımlarım üstüne çok yakışmıştı. Çok fazla, çok dedim sanırım. Ama nasıl bu kadar yakışıklı görünebilirdi? Gözlerimi alamamam normal miydi? Çok dikkatli baktığımı anladığım için başka tarafa döndüm. Şebnem denilen bu kadın, Hakana nasıl bu kadar yakın davranıyordu? Sürekli çekimi bölüp Hakanı güldürmeye çalışıyordu. Gözümün önünde de bu kadarı olmamalıydı. Eğer böyle davranırsa, çekimleri uzatmaktan başka işe yaramazdı. Şebnem Soya seslendim.

''Lütfen çekimleri bölmeyin. Eğer böyle yaparsanız herkesin işi çok uzayacak.''

''Sana ne oluyor pardon?''

''Ne demek ne oluyor? Burada birlik içindeyiz. Hakan'ı oyalayarak ne yapmaya çalışıyorsunuz anlamadım.''

''Gerekirse çekim 1 hafta sürsün. Umurumda bile değil. Hakan ile sohbet ediyoruz. Ne var bunda?''

''Böyle düşünen biriyle daha fazla muhatap olmak istemiyorum.''

''Sen kimsin de benimle muhatap olacaksın zaten?'' Tam cevap verecektim ki Banu kolumdan tuttu.

''Boş ver Ezgi. Tartışmaya bile değmez.'' Hakan pür dikkat bir şekilde beni izliyordu. Ama ben bu çekimi daha fazla izlemek istemiyordum. En azından Hakan'ın çekimi bitene kadar köşkün önüne gitmeye karar verdim.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Köşkün önünde boş boş dolaşmaya başladım. Duyduğum ayak sesiyle arkama döndüm. Hakan'ın geldiğini gördüğümde tekrardan önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Kolumu tutup beni durdurdu.

''Ne yapıyorsun sen?''

''Ne yapmışım?''

''Beni rezil etmeye mi çalışıyorsun?''

''Ne diyorsun sen ya? Ne rezil etmesi?''

''Soruya soruyla cevap verme.''

''Hiç cevap vermek istemiyorum. Ne halt yersen ye.'' Kolumu elinden kurtardım ve yürümeye devam ettim. O da aynı şekilde yanımdan yürümeye başladı.

''Tabii, en ufak bir sıkıda kaç. Her zaman yaptığın gibi.''

''Saçmalamayı kes artık.''

''Saçmalayan sensin. Benim hayatıma karışamazsın.''

''Senin hayatına karışmıyorum zaten. Kadın çekimleri aksatıyor. Bunun seninle ne alakası var?''

''Başka birine yapsaydı aynı şeyi söylemezdin. Anlamıyorum sanma.''

''Ne düşünmek istersen onu düşün. Umurumda bile değil.''

''Umurunda olmasa-'' Yanımıza gelen magazinciler, lafı tamamlamasına izin vermedi. Hakan'ın ağzından kısık sesli bir küfür duydum.

''Evet sayın ve sevgili izleyiciler. Çekim sırasında bakın kimleri gördük. Merhaba Hakan Bey ve Ezgi Hanım. Sizi tekrardan bir arada görüyoruz. Bu ayrılık bitti mi?'' Hakan duruşunu dikleştirdi ve gülümseyerek cevap verdi.

''Hayır, lütfen daha fazla haber çıkarmayın. Biz ayrıldık ve bitti. İş için yan yana geldik sadece, o kadar.''

''Ezgi Hanım'ın yanında duymak isteriz. Artık Ezgi Hanıma karşı bir ilginiz yok mu?''

''Hayır, yok. Birbirimize karşı sevgimiz kalmadı.''

''Peki bu ayrılık neden gerçekleşti?''

''Arkadaşlar, lütfen... Lütfen daha fazla zorlamayın. Artık Ezgiyle aynı manşetlerde anılmak istemiyorum.'' Ona döndüm. Benimle adının bile geçmesini istemiyordu öyle mi?

''Ezgi Hanım, siz neler söylemek istersiniz?''

''Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Duydunuz, benimle birlikte adının geçmesini bile istemiyormuş.''

''Evet, istemiyorum. Söyleyeceği bir şeyde yok zaten. Ezgiyle hiçbir alakam olamaz artık.'' Öyle mi Hakan? Sen şimdi görürsün.

''Hakan gibi bende adımın geçmesini istemiyorum. Aslında söyleyecek bir şey var. Ama söylemek istemiyorum. Benim suçlu olmadığım bir ayrılık sebebiydi, size bu kadar söyleyebilirim. Devamını anlatsam birbirimize saygımız kalmaz.'' Arkamı döndüm ve çekimlerin olduğu yere gitmeye başladım. Hakanı hala soru yağmuruna tutuyorlardı. Birazda sen uğraş bakalım Hakan Kılıç.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

''Hepinizin eline emeğine sağlık. Bu güzel tasarımlar için Ezgi Kılıca çok teşekkür ederiz. Dergilerde yine boy göstermeye devam edeceğiz.'' Metin Bey'in bu konuşması sayesinde, büyük bir alkış aldım. Gülümsemekten, gözlerim kısılmıştı. Ezgi Kılıç diye anılmıştım. Ezgi Kılıç... Metin Bey tekrardan konuştu.

''Hadi, kutlama yemeğine gidiyoruz.'' Herkes tekrardan alkışlamaya başladı. Ben ise Banuyu dürttüm.

''Ben gelmesem olmaz mı?''

''Ne demek gelmesem olmaz mı? Kızım tasarımlar senin değil mi? Gidelim işte.''

''Ama...''

''Hakanı boş ver. Gel gidelim.''

''Hakanı umursadığımdan değil de.''

''Neden o zaman?''

''Ay tamam. Gidelim.'' Herkes toparlandıktan sonra arabalara doğru yol aldık. Oğuz, Hakan ve Şebnem Soy birlikte yürüyordu. Banu ile ben de tam arkalarından yürüyorduk. Birde ne göreyim? Kadın gülme bahanesine Hakan'ın kolunu okşamıyor mu? Allah'ım, gözlerimin önünde kocama dokunuyorlar. Tutmayın beni. İçim içimi yiyor.

''Ezgi, sen beni dinlemiyor musun?''

''Ezgi. Sana diyorum ya.'' Banu'nun omzumdan ittirmesiyle irkildim.

''Efendim?''

''Anlattıklarımı niye dinlemiyorsun?''

''Şuraya bakıyorum?''

''Neye bakıyorsun?''

''Kocamın kolunu okşuyor. Şuna baksana.'' Banu da onlara baktı. Bakmasıyla beraber, kahkaha atması bir oldu.

''Ezgi, kocanı elinden alıyorlar.''

''Alamazlar.''

''Zaten ayrı değil misiniz? Umursama.''

''Nasıl umursamayayım? Bu kadar kolay mı ya?''

''O zaman, kocanı al o kadının elinden.''

''Alayım dimi.''

''Al tabi.'' Kafamı sallayarak adımladım ve onların önüne geçtim. Hakan'ın önünde durdum.

''Hakan, konuşmamız gerek.''

''Benim konuşacak bir şeyim yok.''

''Ne demek yok? Ben var diyorsam vardır.'' Gıcık kadın araya girdi.

''Adam konuşacak bir şey yok diyor. Çekil önümüzden. Acıktım zaten.'' Hakan'ın eline yapıştım.

''Acıktıysan git ye. Ben seni tutmuyorum. Kocamla konuşmaya geldim.'' Hakan, elini elimden çekti.

''Ne oluyor ya?'' Tekrardan eline yapıştım.

''Ne olduğunu merak ediyorsan gelirsin.'' Hakan derin bir nefes verdi.

''Oğuz, Şebnemi ve Banuyu da al, gidin siz.'' Oğuz onaylarcasına kafa salladı ve arabaya doğru gittiler.

''Ne oluyor Ezgi? Ne yaptığını sanıyorsun sen?''

''Ya gördüm! Kadın kolunu okşuyor.''

''Bundan sana ne Ezgi. Seni ne ilgilendirir?''

''Sen ne dediğinin farkında mısın? Ben senin karınım.''

''Karım olduğun günlerde bitecek. Boşanacağım senden.''

''Çok beklersin. Ben boşanmak istemiyorum belki.''

''Ne kadar gıcık bir kızsın sen ya.''

''Gıcıksam gıcığım. Daha bir hafta önce beni özlediğini söylüyordun. Ne çabuk unutmuşsun.''

''Her günümü seni düşünerek geçiremem. Karşında ağladığım halde beni bıraktın ve gittin. Seni niye umursayayım ki?''

''Evet, öyle olmuş olabilir. Ama...''

''Ama falan yok artık. Ben o gün her şeyi bitirdim. Bence sen de beni bırak artık.''

''Bırakmazsam ne olur?''

''Sadece kendine zarar verirsin. Artık benim için, dışarıda gördüğüm bir yabancıdan farksızsın.''

''Ne?''

''Duydun işte. Tekrar etmemi istemezsin.''

''Benimle takipleşmeyi bıraktığında anlamıştım zaten. Bende seni engelledim. Hem de numaranı sildim.''

''Aferin sana. Zaten sana çok sinirliyim.''

''Niye?''

''Ne demek niye? Senin az önce yaptığın konuşma yüzünden, insanlar bana kötü bir damga yapıştırdı. Seni aldattığımı sanıyorlar.''

''Sansınlar. Benim hakkımda da bir sürü şey sanmışlardı. Hem de senin yüzünden.''

''Uğraşamayacağım.'' Arkasını döndü ve gitti.

''Beni burada mı bırakıyorsun? Kutlama yemeğine, beni sen götüreceksin.'' Sinirle bana döndü.

''Başka emrin var mıydı?''

''Yok. Olursa söylerim.'' Koştum ve yanına geldim. Unutmaya çalışsam da yapamıyordum sanırım. Bazı atışmalarımızı bile özlüyordum.

''Seni ben götürmeyeceğim Ezgi. Nasıl gitmek istersen git.''

''Senin bırakmanı istiyorum. Bırakacaksın da. Hakan Kılıç, karısını yollarda bıraktı diye konuşulmak istemezsin.''

''Başımın belasısın.''

''Tatlı belası demek istedin herhalde.'' Ondan hızlı davranarak arabaya koştum. Yolcu koltuğuna bindim ve emniyet kemerimi taktım. Homurdanarak arabayı çalıştırdı ve gaza yüklendi.

''Yavaş sür.''

''Bana emir veremezsin.''

''Veririm.''

''Bende uygulamam.'' Daha hızlı gitmeye başladı.

''Kaza mı yapmak istiyorsun? Keçi gibi inatçısın. Kır inadını da yavaş sür.'' Biraz yavaşladı.

''Kendi canımı düşünüyorum Allah'tan. Yoksa daha hızlı giderdim.''

''Aferin.''

''1 hafta önce benden uzaklaşmaya çalışan sen değil miydin? Ne diye arabama bindin?''

''Canım arabana binmek istedi. Seni özlemişimdir belki.'' Yalandan kahkaha attı.

''Geç o işleri. İşin mi düştü? Doğru söyle.''

''Sana neden işim düşsün ki?''

''Ne bileyim. Onu da sen söyleyeceksin.''

''Seni unutmaya çalıştıkça dibimde bitiyorsun. Resmen beni takip ediyorsun.''

''Seni neden takip edeyim ben? İşimi yapıyorum. Asıl sen dibimde bitiyorsun. Metin Bey'in doğum gününde ne işin vardı mesela?''

''Metin Bey benim patronum. Asıl senin ne işin vardı?''

''Benim de babamın arkadaşı. Öz ağabeyim gibi kendisi. Kime daha yakın sence?''

''Al senin olsun. Gözüm yok.''

''Nasıl konuşma şekli bunlar? Ne kaçtı senin içine?''

''Delirdim.''

''Ne?''

''Beni siz delirttiniz.'' Güldü. Hem de çok tatlı bir şekilde güldü. İçten güldüğünü çok belli etmişti.

''Sen baya baya kafayı yemişsin.''

''Abartma. Şakanın da adabı var.''

''Az önce sen demedin mi delirdim diye? Manyak mı ne.''

''Ben derim ama siz diyemezsiniz. Kendimi sadece ben eleştirebilirim. Başka kimseye bu yetkiyi sunmuyorum.''

''Etkileyici.''

''Her zaman için etkileyiciyimdir.''

''Çok mütevazısin.''

''Her zaman.''

''Hala da devam ediyor.''

''Ederim.''

''Bir şeye de cevap verme.''

''Veririm.''

''Ezgi, kes artık.''

''Dilini mi?''

''Baya baya ilkokul çocuklarına döndün.''

''İlkokul güzeldir. Saf, temiz.''

''Sen bir şey mi içtin?''

''Ay ne dedim şimdi ya? İyice deli ilan ettin beni. Kendine gel.''

''Garip garip konuşuyorsun. Nasıl kendime gelebilirim?''

''Sensizlikten bu hallere düştüm Hakan.''

''Anlamadım?''

''Anladın da işine gelmiyor. Bıktım artık.''

''Neyden?''

''Ailenden. Sırf ailen yüzünden sana kavuşamadım.''

''Ailemi boş vermedin. Hepsi senin suçun. Bizi sen ayırdın.''

''Ben mi ayırdım? Ulan, olanları çabuk unuttun galiba. Senin baban benim dayımmış ayol.''

''Bence o işlere hiç girme. O olay olmasaydı, akraba olduğumuzu bilmiyordun bile.''

''Kaç oluyor? 3. dereceden akraba değil mi?''

''Ayrıntılara girmek istemiyorum.''

''Ben bilmiyordum ama sen biliyordun.''

''Bilmem ne işe yaradı?''

''Midem kalkıyor bunları düşündükçe.''

''Düşünme o zaman.''

''Demesi kolay.''

''Senin yüzünden karımı unutmak zorunda kaldım.''

''Unutmak o kadar kolay mı sandın?''

''Unuttum bile.''

''Yanındayım. Her gün dibinde biterim, unutamazsın.''

''Fazla naz aşık usandırdı Ezgi. Biz diye bir şey yok artık.''

''Asıl sen naz yapıyorsun şu anda. Nasıl istersen öyle olsun. Sana minnet edecek değilim.''

''Yahu yanıma gelen, arabama binen sensin. Hala trip atıyorsun ya şok oluyorum.''

''Canımın istediğini yaparım.''

''Yap.''

''Yapıyorum zaten.'' Susmayacağımı anladı ve sustu. Birkaç dakika sonra da kutlama yemeğinin olacağı mekana geldik. Nasıl her seferinde bu kadar lüks mekanları buluyorlardı? İnanın ben de bilmiyorum. İçeriye girerken çok güzel bir şekilde karşılandık. Mekanı kapattırdıklarını görünce boş boş etrafa bakınmakla kaldım. Her istediklerinde mekanı kapattırıyorlardı. Her şey ne kadar da kolaydı. Metin Bey ikimizin de boynuna sarıldı.

''Hoş geldiniz çifte kumrular.'' Nazik bir şekilde ''Hoş bulduk.'' dedim.

''Metin abi, çifte kumrular mı kaldı Allah aşkına.''

"Yok öyle bir şey. Siz benim gözümde çifte kumrularsınız."

"Sen yine de deme Metin abi."

"Ezgi kızımız rahatsız olmuyor gibi."

"Rahatsız olacak bir durum yok bence Metin Bey."

"Bence de."

"Hayır bence var Metin abi. Ne de olsa ayrıldık."

"Ayrılmış olabiliriz ama hala kocamsın."

"Kendi söylediğine kendin inanıyor musun?"

"Niye inanmayacakmışım?"

"Beni bırakıp gittin. Ben senin kocan değilim."

"Neyimsin? Eniştem falan mı? Enişteeeğ."

"Ezgi, kes artık."

"Dilini mi?"

"Allah'ım yine başlıyoruz."

"Neye başlıyoruz tam olarak. Barışma hazırlıklarına mı?"

"Ben artık seninle muhatap olmak istemiyorum."

"Olma o zaman. Bana cevap veren sensin."

"Ya, öyle mi?"

"Evet. Hem kendin cevap veriyorsun hemde bana kızıyorsun."

"Bundan sonra cevap da vermem o zaman."

"Ne halt yiyorsan ye." Bizi izleyenlere karşı Hakan'ın yanından yürüyüp geçtim. Banu'nun yanına oturdum. Yanımdaki boş olan sandalyeye de Hakan oturacaktı. Çünkü, masada başka yer yoktu. Homurdanarak geldi ve tıpış tıpış yanıma oturdu.

"Yine yanıma geldin bakıyorum da." Cevap vermedi. Kolunu dürttüm

"Kim konuşmayacak yarışması mı yapıyoruz?"

"Ezgi ne oldu sana böyle ya? Sen böyle konuşmazdın." Konuşurmuşum demek ki Hakan Bey. Aşkınızdan divane oldum sanırım.

"Sensizlikten ne hallere düştüm gör."

"Beni istemeyen sendin."

"Nasıl bu kadar kesin karar verdin?"

"Kendin söyledin ya sevmiyorum diye."

"Her söylediğime inanır mıydın sen?"

"Ben senin oyuncağın değilim Ezgi. Gel dediğinde gelip, git dediğinde gidemem."

"Keşke bunların hiçbiri olmasaydı. Senle tam birbirimize aşık olmuştuk. Kim bilir önümüzde ne güzel günler vardı..."

"Zorlukların üstesinden gelebilirdik. İki defa beni bıraktın ve gittin. Artık benim için anıların bile önemi yok."

"Bu kadar emin konuşma Hakan. Sende beni özlüyorsun, biliyorum. Beni özlemesen bile anıları özlüyorsun."

"Özlemiyorum. 1 hafta önceki Hakanla karıştırma beni."

"Ne söylememi bekliyorsun? Sana neyi kanıtlamalıyım?"

"Hiçbir şeyi. Sadece susmanı istiyorum."

"Öyle olsun. Bir gün sesimi bile özlersin. Ölümlü dünya Hakan."

"Ne diyorsun Ezgi ya? Ajitasyon mu yapıyorsun?"

"Hiçbir şey demiyorum." Yemeklerimiz geldi ve konuşmadan yemeğe başladım. Artık konuşmayıp susacaktım. Kararım bu yöndeydi. Tamam, Hakan'ı artık hayatımda istemiyor olabilirdim. Belki, istiyor da olabilirdim ama konu bu değil. Her neyse, ne diyordum? He, istemiyor olabilirdim. Ama başkasıyla flörtleşmesine de göz yumamazdım değil mi? Tabi, flörtleşme karşılıklı olurdu ama neyse...

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Yemeklerimizden sonra tatlılarımızı da yedik. Bol bol övüldüğüm bir akşam olmuştu. Başarımdan ötürü kendimle gurur duyuyordum. Kendimi de içten içe övüyordum. Zaten gerekende bu değil miydi? Başkalarından övgü beklemek yerine, kendimizi övmek en iyisiydi. Başkalarından da övgüyü bol bol aldığım için tadından yenmeyen bir akşam olmuştu.

"Uzun uğraşlar sonucunda bitirdiğimiz çekimler için hepinize teşekkür ederim. Çok güzel bir iş çıkardık. Malum, hepimiz yorgunuz. Yarın Pazar. Hepinize iyi dinlenmeler diliyorum." Metin Bey, veda konuşmasını da yaptığına göre ayrılma vakti gelmişti. Birbirimize veda ettikten sonra mekandan ayrıldık. Oğuz yanıma geldi.

"Hadi Ezgi. Gidelim artık."

"Tabii." Hakan, Oğuz'un yanından geçiyordu. Oğuz, Hakan'ın kolunu tuttu.

"Hakan, sende gelsene."

"Yok oğlum. Ne işim var evinde? Gece oldu zaten."

"Gel işte ya. Kalırsın bu gece." Gözleri bana döndü.

"Tek yaşamıyorsun artık. Rahatsızlık vermeyeyim boş ver." Cevap verdim.

"Ne rahatsızlığı Hakan? Ben odaya çıkarım, görmezsin bile. Gel işte arkadaşını kırma."

"Doğru. Arkadaşımı kırmamak için geleyim bari." Bakmadım ve Oğuz'un arabasına doğru yürürken Oğuz durdurdu.

"Ezgi, sen Hakanla gitsen olur mu? Bende Ecemi almaya giderim."

"Şey... İstersen bende Ecemi almaya gelebilirim. Hakan benimle gelmeyi pek istemez."

"Anahtarın biri sende değil mi? Sen açarsın kapıyı. Çocuk bizden önce gidip ne yapacak?"

"Peki." Çoktan arabaya binmiş olan Hakan'ın yanına gittim ve kapıyı açtım.

"Ne oluyor?"

"Oğuz, Ecemi de alıp gelecek."

"Yani?"

"Senle biz beraber gideceğiz."

"Ben seninle gitmek istemiyorum."

"Bizden önce gidip kapıda kalmak istemezsin diye düşünmüştüm." Tam kapıyı kapatacaktım ki seslendi.

"Tamam, bin hadi." İkiletmeten bindim. Bindiğim gibi emniyet kemerini taktım ve arkama yaslandım.

"Şebnem Soy da sana çok yakın davranıyor."

"Daha önceden tanışmışlığımız vardı. Aynı projede yer almamız iyi oldu." Sesimi değiştirerek ve yüzümü büzüştürerek cevap verdim.

"Tabii. Çok iyi oldu."

"O nasıl sesti öyle?"

"Ne varmış sesimde?"

"Bak birde inkar ediyor."

"Hayır, inkar etmiyorum. Canım öyle cevap vermek istedi. Ben de verdim."

"Çok dik başlısın."

"Dik başlıyım çünkü eğilince tacım düşüyor."

"Vaaay laflara bak." Konuyu değiştirdim.

"Benimle gerçekten boşanmak istiyor musun?"

"Ayrıyız artık. Boşanmamız gerekmiyor mu sence de?"

"Ne bileyim. Bu kadar çabuk biteceğini nereden bilebilirdim."

"Sen... Sen içerleniyorsun."

"Kısa gibi görünse de uzun bir zamanı birlikte geçirdik. Her günümüz aynı evde geçti. Gerçek karı koca gibi olmayabilirdik ama eğleniyorduk en azından. Mutluyduk yani. Tam aşık olmaya da başlamıştık. Nasıl içerlenmeyeyim?"

"Sen yaptın Ezgi. Bizi sen ayırdın."

"Beni suçlamak için yer arama. Eğer suçlu varsa, ikimizde suçluyuz. Evet haklısın, seni o gün asansörde bırakıp gitmemeliydim. Ama beni de anla biraz. Yıllar sonra hayatım altüst oldu. Tam mutlu olacağım derken hep bir şey çıktı. Dengelerim şaştı artık."

"Ben seni anlıyorum zaten. Hepte anladım Ezgi. Sorun şu ki, sen beni anlamadın. Sana yardımcı olabileceğim halde beni bıraktın. En çok yardıma ihtiyacın olan zamanda beni bırakıp gittin. Kötü gününde yanında olamayacaksam iyi gününde olmamın ne anlamı var?" Hiçbir şey diyemiyordum çünkü haklıydı. Hiçbir şey diyemediğim içinde gözlerim doldu. Derin bir nefes aldım ve tekrardan konuştum.

"Haklısın. Maalesef eskiye dönmek çok zor olacak." Sesim titriyordu. Hayır Ezgi, sakın ağlama. "Belki de eskiye hiç dönemeyeceğiz." İşte kopma noktası gerçekleşti. Cümlenin devamını getirdiğim için gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.

"Ağlama, lütfen."

"Yok alıştım ben. Geçer birazdan merak etme."

"Böyle deme."

"Yok, yok... Merak etme." İkimizde sustuk. Bir süre sonra Hakan, ortamdaki gerginlik dağılsın diye müzik açtı.

Biz iki aşık kafaları karışık bir sağa çarptık, bir sola çarptık. Nasıl bitti bizde şaşırdık. Kime sorsak çok yakışırdık.

Cama baktım. Bu kadar tesadüf olamazdı. Her arabaya bindiğimizde, açtığımız şarkılar ruh halimizi yansıtıyordu. Birden bire nasıl dengeler alt üst olabilirdi? Her şey bu kadar kolay mıydı?

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Şarkıyı dinleyerek az kalan yolu da tamamladık. Hızla arabadan indim ve akşam serinliği olan bu havayı içime çektim. Omzuma değen elle arkama döndüm.

"Ben, hava alayım dedim. Kapıyı hemen açıyorum." Tam yanından ayrılacaktım ki kolumu tuttu. Üzgün bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Bıktım artık ya bıktım."

"Bir şey mi oldu?"

"Tam mantığınla hareket etmeye başlıyorum, sen çıkıyorsun karşıma. Aklımı karıştırıyorsun."

"Ben aklını karıştırmak için öyle konuşmadım. Özür dilerim."

"Özür dileyecek bir şey yok. Gülümsemeni görmek bile beni hala mutlu ediyor. Senden nefret ediyorum. Ama aynı zamanda da aklımdan çıkartamıyorum. Sevmiyorum seni işte, ne diye zorluyorsun sınırlarımı?" Cevap vermeme izin vermedi ve konuşmaya devam etti.

"Seni unuttum diyorum, rüyalarıma giriyorsun. Uyanıp hayatıma devam edeyim diyorum, karşıma çıkıyorsun."

"Karşına bilerek çıkmıyorum." Alnını alnıma yasladı. Uzun zaman sonra bu kadar yakınımda olduğu için kalp ritmim hızlanmıştı. Elimi tuttu ve kalbine koydu.

"Bak, mesela şu an. Hissediyor musun? Kalbim yerinden çıkacak gibi. Sana yakın bir temasta bulunmak bile bana böyle şeyler yaşatıyor. Duygularımı kontrol edemiyorum."

"Hakan..."

"Ama yoruldum artık. Dayanamıyorum. Sana iyi davranıyorum, sen bana kötü davranıyorsun. Sana kötü davranıyorum, sen bana yakınlaşıyorsun." Hızla geri çekildi.

"Ne istiyorsun Ezgi? Benden ne istiyorsun?'

"Hakan, ben..." Hiçbir şekilde beni dinlemiyordu.

"Bence uzatmayalım. Çünkü uzattıkça ikimiz de zorlanıyoruz."

"Anlamadım?"

"Bitsin artık. İş için bile olsa karşı karşıya gelmeyelim. Aklımız karışmasın. Gerekirse boşanalım."

"Ama daha az önce..."

"Evet, sana karşı hala hislerimin olduğunu belirttim. Ama bu ilişki seni de, beni de yoruyor Ezgi."

"Ama biz hiç denemedik ki. Denesek ne kadar güzel olacağını bile görmedik."

"Görmedik çünkü izin vermedin. Sen, vazgeçtin. Bir zorluk karşısında hemen benden vazgeçtin."

"Vazgeçmek zorunda kaldım ama vazgeçemedim."

"Vazgeçmek zorunda kalman bile bir hata. Dediğim gibi, sınırları zorlamayalım."

"Sınırları zorladığımız falan yok. Seviyorsan seviyorsundur. Bunun başka bir açıklaması yok. Az önceki söylediğin şeylerle şu an söylediklerin arasında dağlar kadar fark var."

"Ne al-" Cevap vermesine izin vermedim.

"Sus Hakan. Ben seni dinledim, sen de beni dinleyeceksin. Gurursa gurur ama yetti artık. Bir öyle bir böyle konuşup benim de kafamı karıştırıyorsun. Sana yakın olmaya çalıştım diye beni suçlaman çok saçma. En başından boşanmak istediğini söyleseydin." Elini tuttum ve kalbime koydum.

"Sanki bende durumlar çok farklı. Ben hissettim. Peki sen hissediyor musun Hakan? Başıma o kadar şey gelmesine rağmen, hala sen diye çırpınan bu kalbimi hissediyor musun? Hiçbir şeyi denemeden karar veriyoruz. İkimizde kendimizi düşünen bencillerin tekiyiz. Ama bu kadar boşanmak istiyorsan kendin bilirsin. Bu yaşımdan sonra kimseye minnet eyleyecek değilim. Paşa gönlün nasıl isterse onu yap. Artık ben de umursamıyorum." Elini çekti.

"Umursamaman en doğrusu. Bitsin artık bu işkence."

"İşkence mi?"

"Evet. Seninle evlenmek istemiyordum. Demek ki bir şeyleri hissediyormuşum. En başından beri işkenceydi."

"Madem işkence, beni ne diye öptün o zaman? Ne diye sana karşı hislerim var dedin? Ne diye yaklaşmaya çalıştın?"

"Gelip geçici şeylerdi belki de. Seni daha fazla kırmak istemiyorum. Ben gidiyorum." Arkasını döndü ve arabaya doğru yürüdü. Bende bağırmaya başladım.

"Daha ne kadar kırabilirsin Hakan? Daha ne kadar kırabilirsin ya, ne kadar? Gelip geçici şeyler öyle mi? Nefret ediyorum senden." Arabaya bindi. Bende daha fazla dışarıda durmayıp hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm. Daha öncesinde cebime koyduğum anahtarla hızlı bir şekilde kapıyı açtım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Koşarak odama çıktım ve üstümü bile değiştirmeden yatağa yattım. Yüksek bir dağa çıkıp avazımın çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Anlaşılan hiçbir şeyin düzeleceği yoktu. Dakikalar sonra kapım tıklandı ve içeri Ecem girdi.

"Ezgi, neler oluyor? Hakan nereye gitti?"

"Ne zaman geldiniz siz?"

"Biraz önce. Biz gelirken Hakan gidiyordu. Kavga mı ettiniz?"

"Ben ona yakın davrandım. Ama o, beni o kadar kırdı ki. En başından beri bir işkenceydi dedi. Boşanmak istiyormuş."

"Bak şu işe. Sen hiç sıkma canını. Ben halledeceğim."

"Neyi halledeceksin?"

"Hadi uyu sen. Yarın görürsün."

"Ecem..." Dinlemedi ve kapıyı kapatıp gitti.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

"Ay Ecem, birden nereden geldi bu sinema sevdası?"

"Uzun zamandır gitmeyince özledim herhalde. Sen bekle, ben biletleri alayım. Biletler benden."

"Öyle olsun. Ne filmine gideceğiz peki?"

"Romantik komediye girelim. Güzel olur."

"Peki. Oturuyorum ben."

"Tamamdır." Ecem bilet sırasına girerken bende oradaki sandalyeye oturdum. Sırada bir sürü kişi olduğu için telefonumda vakit geçirmeye başladım.

Hakan'ın ağzından

"Oğlum ne işimiz var sinemada? Durduk yere başımıza iş çıkarıyorsun."

"Bu korku filmini merak ediyordum. Tabii ki gelecektim."

"İyi, sen biletleri al. Ben bekliyorum."

"Tamam. Sen otur şurada." Oğuz'un işaret ettiği yere baktığımda telefona gömülmüş bir kızın oturduğunu gördüm. O kadar çok eğilmişti ki yüzü bile gözükmüyordu. Onun arkasındaki sandalyeye oturdum ve bende elime telefonu aldım.

Ezgi'nin ağzından

Ecem, elindeki biletleri göstererek yanıma geldi. Arkama baktı ve hiç sesini çıkarmadan, elimden tutup çekiştirmeye başladı.

"Ne oluyor Ecem? Ne var arkada?"

"Hiçbir şey yok. Bir an önce salona gidelim de yerimize oturalım."

"Kaçta başlayacak ki?"

"Daha 45 dakika var."

"Niye acele ediyoruz o zaman? Birazcık buraları gezelim."

"Saçmalama kızım. Salona gitmemiz lazım." Hızlı adımlarla salona geldik. Salon çok karanlıktı. Hemde, içeride kimse yoktu.

"Ecem, göz gözü görmüyor bu ne? İnsanlar nerede?"

"Dedim ya, daha 45 dakika var. Ondan gelmemişlerdir."

"Kızım hiçbir şey göremiyorum neredeyse. Ben karanlığı hiç sevmem biliyorsun."

"Birkaç dakika sabret. Hatta dur, gidip söyleyeyim."

"Ne söyleyeceksin?"

"Işıkları açın deyip geleceğim. Lavaboya da uğrarım haberin olsun. Hadi sen otur."

"Ecem, çok karanlık. Tek başıma ne yapacağım deli misin?" Koşarak uzaklaştı.

"Geliyorum hemen." Telefonun flaşını açıp koltuk sayısına baktım. Yerime oturdum ve tekrardan telefonu elime aldım. Ecem'in gelmesini bekleyene kadar telefona bakmaya karar verdim.

Hakan'ın ağzından

"Oğuz niye çekiştiriyorsun? Bıraksana."

"10 dakika sonra film başlayacak. Geç çabuk."

"Sen nereye gidiyorsun?"

"Lavaboya gidip geleceğim."

"Lan, ben sensiz ne yapayım burada?"

"Yerimizi bul ve otur. Salona gir hadi." Oğuz beni ittirdi ve karanlık salona girmemi sağladı. Salonda, oturan kişinin elindeki telefon ışığından başka ışık yoktu. Telefonumun flaşını açıp koltuk sayılarına bakmaya başladım. Oturan kızın yanındaki koltuk benimdi. Flaşı kızın yüzüne doğru tuttum.

Ezgi'nin ağzından

Yanıma gelen kişinin yüzüme doğru flaşı tutmasıyla gözlerim kamaştı. Flaşı tutan kişiye baktığımda şok geçirdim.

"Hakan."

"Ezgi."

"Senin ne işin var burada?"

"Asıl senin ne işin var burada?"

"Ecemle sinemaya geldik."

"Ben de Oğuzla sinemaya geldim."

"Oğuz nerede?"

"Lavaboya gitti. Ecem nerede?"

"Lavaboya gitti. Anlaşıldı. Bunlar bizi oyuna getirdi."

"Aynen öyle." Yanımdaki koltuğa oturmasıyla, benim kalkmam bir oldu.

"Ben gideyim. Artık karşılaşmak istemiyoruz sonuçta." Hakan da ayağa kalktı.

"Yok, sen kal. Ecemle film izlersiniz. Ben giderim."

"Ben gideceğim. Pek film havasında değilim."

"Ben de gideceğim. Ben de film havasında değilim." Telefonun ışığını tutarak aşağı indim. Salonun kapısı hızla kapatıldı ve içerisi tamamen karanlık oldu.

"Neler oluyor?" Hakan kapıya koştu ve açmaya çalıştı.

"Kapıyı kilitlemişler."

"İçerisi çok karanlık. Ben karanlığı sevmem."

"Tamam, sakin ol. Telefonun flaşını açarız." Salonun içi, açılan ekrandaki ışıkla aydınlandı.

"Evet, Ezgi ve Hakan. Bu videoyu gecenin köründe hazırlıyoruz. Eğer plan düzgün giderse, siz yarın izlemiş olacaksınız. İyi seyirler dileriz. Dimi aşkım?"

"Evet, iyi seyirler." Bu Ecem ve Oğuz'un sesiydi. Koltuğa oturdum ve izlemeye başladım. Hakan da aynı şekilde, yanımdaki bir koltuğu boş bırakıp öbürüne oturdu. Ekranda fotoğraflar açılmaya başlamıştı. Hakanla en başından beri geçirdiğimiz güzel günlerin fotoğrafları vardı. Her bir fotoğraf değişirken gözümde anılar canlanıyordu. Ecem, Oğuz, Melis, Gizem, Eray, Volkan, Hakan ve ben... Birlikte geçirdiğimiz tüm güzel anılar karşımızdaydı. Nişan videoları ve fotoğrafları... Gözlerim doldu ve çıkan videoyla gülmeye başladım. Yakar top oynarken Hakan, topu kafama attığı için onu kovalıyordum. Devamında ise yine fotoğraflar devam etti. Bu hazırladıkları videonun arkasında da, her fotoğrafa uygun şarkı çalıyordu. Dün akşam eve girdiğim gibi çantamı koltuğa koyup yukarı fırlamıştım. Ecem, telefonumun şifresini biliyordu. Birçok fotoğrafı ve videoyu o şekilde aldığı kesindi. Ama her boş kaldığında da Hakanla beni çektiği için bir sürü güzel kare ortaya çıkmıştı. Doğum günümün de dahil olduğu fotoğrafların hepsi ekranda yansıdıktan sonra siyah ekran geldi. Neredeyse dakikalar boyu anıları seyretmiştik. Peki şu an... Birbirimize bu kadar yakınken, nasıl bu kadar uzak olabiliyorduk?

"Saatlerimizi verdiğimiz bu videoyu umarım beğenmişsinizdir. Lütfen bu fotoğraflardaki halinize geri dönün. Siz birlikte güzelsiniz." Kamerayı Oğuz aldı ve konuşmaya başladı.

"Aynen öyle. Sizin mutlu olmanız, bizim için çok önemli. Buraları izlediğinize göre planımız tıkır tıkır işliyor demektir. Kendinize iyi bakın. Görüşürüz." Oğuz veda konuşmasını yaptıktan sonra ışıklar açıldı. Hakana baktığımda, göz göze geldik.

"Ne kadar güzel anılar biriktirmişiz. Ay, pardon. En başından beri işkence demiştin değil mi?" Oturduğu koltuktan kalktı ve yanımdaki koltuğa oturdu.

"Yaşadığım en güzel işkence olduğunu nereden bilebilirdim?"

"Kıvırmaya çalışma. Dün akşam söylediklerin çok ağırdı Hakan."

"Peki ya senin asansörde söylediklerin? Onlara ne demeli?"

"Sırf asansörde o lafları ettim diye benden intikam almaya çalıştın değil mi? Sırf zafere ulaşabilmek için beni kırdın."

"ikimiz de birbirimizi çok defa kırdık."

"Ekrandaki tüm sahneler gözümde canlandı. Bize zor gelen hayat, ne kadar da eğlenceliymiş meğer."

"O günleri özlüyorum."

''Yalan söylüyorsun. Bir hafta önceki Hakanla aynı değilim dedin.''

''Özlüyorum. Ama o günler tekrardan geri gelir mi diye düşünüyordum. Emin olamadığım içinde böyle davranmak zorunda kalıyordum.''

"Özlesekte, özlemesekte hiçbir şey değişmeyecek. Artık biz seninle, ayrı iki insanız. Biz diye bir şey yok. Böyle olmasını istemiyor muydun?"

"Neyi isteyip istemediğime karar veremez oldum. Aklım yerinde değil." Koltuktan kalktım.

"O zaman aklını başına topla. Sana daha ne diyebilirim ki?" Kapıya doğru yürürken Hakan'ın da peşimden geldiğini anladım. Kapının yanına geldiğimde hızla belimden kavradı ve beni duvara yasladı.

"Ne yapıyorsun Hakan?"

"Dayanamıyorum artık."

"Saçmalama." Beni duvarla kendi arasına sıkıştırdığı için kaçamıyordum.

"Sana yaklaşmak istiyorum. Eski günleri istiyorum Ezgi. Ben, seni düşünmekten delireceğim galiba." Yüzüme doğru yaklaştı. Tenimde, nefesini hissediyordum. İçim çok tuhaf olmaya başlamıştı. Nefes alışverişim hızlanmıştı.

"Dün akşam dediğin şeyleri unuttun mu? Bir dediğin öbür dediğini tutmuyor." Daha çok yüzüme yaklaştı. Sıcaklamaya başlamıştım.

"Uzaklaşmaya çalışsam da işe yaramıyor işte. Ne kadar vazgeçmeye çalışsam da olmuyor. Aramızdaki hissettiğim uyum beni kahrediyor." Onun da nefes alışverişi hızlanmıştı.

"Hakan, çekilir misin?"

"Evet çekilebilirim ama çekilmek istemiyorum. Bu anda kalmak istiyorum. Her an, bir şey olabilir de uzaklaşabiliriz diye korkuyorum. Aklıma kazınacak sahneler istiyorum Ezgi." Başka yöne doğru bakmak yerine gözlerine bakmaya başladım. Aşırı derecede sıcaklamıştım. İçimde olan bir alev, harmanlanıyordu sanki.

"Gözlerine bakmayı bile o kadar özlemişim ki. Senden ayrı kaldığım her saniye, bana çok koydu Ezgi." Fısıldayarak konuşmaya başlamıştı. Nefes alışverişlerimiz birbirine karışmıştı.

"Bu kadar kısa sürede, nasıl sana bu kadar alışmışım Hakan? Neden sen yanıma her yaklaştığında, içim tuhaf oluyor?"

"Aramızdaki bu çekim yüzünden olabilir mi? Aynıları bana da oluyor. Sanki bir karmaşanın içinde gibiyim."

"Nasıl atlatacağız?"

"Atlatamayacağız. Kopamıyorum senden." Tekrardan gözümü kaçırdım.

"Hakan, çok sıcakladım. Çekil lütfen."

"Gözlerimin içine bak."

''Hakan...''

''Gözlerime bak.'' Yavaşça gözlerine baktım.

''Gözlerine bu kadar yakından bakmayı o kadar özlemişim ki.''

''Maalesef ki bende çok özlemişim.'' Duraksadı. Yüzümü inceledikten sonra tekrardan konuştu.

"Ezgi, sana bir şey söyleyeceğim." Midemde kelebekler uçuşuyordu. Herhalde 100 değil 1000 tane uçuşuyordu. Başka bir açıklaması olamazdı çünkü. Her geçen saniye, midem daha tuhaf olmaya başlamıştı.

"Dinliyorum."

"Seni şu an öpmeyi o kadar çok istiyorum ki. Öpebilir miyim?" Hazır bir şekilde beklediğim için sorusuna cevap vermeden dudağına yapıştım.

Başka kimsemiz yokmuş gibi öpüyorduk birbirimizi. Sığınacak tek limanımız yine ikimizmiş gibi...

Bölüm : 07.12.2024 22:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...