
''İşe geç kalacağız hayatım. Uyan hadi.'' Beni kollarımdan çekiştiriyordu.
''Ama Hakan, çok uykum var.'' Yanağıma bir öpücük kondurdu ve yanımdan kalktı. Gözlerimi açmak için büyük çaba sarf ettim.
''Saat kaç ki?''
''6.00''
''Zaten daha 2 saat önce uyumaya karar vermedik mi? Nasıl bu kadar enerjiksin?''
''Seninle geçirdiğim gece, beni daha enerjik yapmıştır belki.'' Gülümsedim. İşaret parmağını sallayarak konuştu.
''Duşa gireceğim şimdi. Sende bir an önce kalk.'' Hızla doğruldum.
''İlk ben duşa gireceğim. Neden ilk sen giriyormuşsun?'' Odadaki banyonun kapısına doğru ilerledi.
''Ben senden önce kalktım. Sıra benim.''
''Sırayla gireceğimizi bilmiyordum.'' Şeytani sırıtışını yüzüne yerleştirdi.
''İstersen, beraber de girebiliriz.'' Ellerimi belime koydum ve gülmemeye çalışarak cevap verdim.
''Hemen de şımardın.''
''Sadece sevdiğim insanların yanında şımarırım.'' Yataktan kalktım ve ona doğru koştum.
''Bende sadece sevdiğim insanları ısırırım.'' Tam banyonun kapısını açıp içeri kaçacaktı ki, izin vermedim. Kolunu ısırdığım sırada inledi.
''Zombi nine, git başımdan.''
''Sevgimi ilan ediyorum aşkım. Ne var bunda ayol?''
''Bende sevgimi ilan edebilir miyim?'' Anlamak istercesine gözlerine kilitlendim. Belimde hissettiğim elinin sıcaklığıyla bana sarıldı. Saçımı öptü ve kokumu içine çekti.
''Seni seviyorum.''
''Ya, Hakan. Bende seni seviyorum. Seni yememek için kendimi zor tutuyorum.'' Gülerek geri çekildi.
''Ne? Sen gerçekten zombisin. Yememek için kendimi zor tutuyorum ne demek?'' Sıkı bir şekilde boynuna sarıldım. Yavaşça banyonun kapısına doğru döndüm ve hızla içeri girdim. Kapının arkasından bana seslendi.
''Bir plan için bana sarıldın öyle mi? Kırıldım şu an.''
''Yenilgiyi kabul et ve başka banyoya git. Seni seviyorum.'' Kapıyı kilitledim. Huzurla banyoya baktım. Sıcak bir duş çok iyi gelecekti.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
''Aşkım, keşke kahvaltı hazırlamama izin verseydin.''
''Geç kalacağız hayatım. Bugün reklam çekimi için görüşmem var. Seni bıraktıktan sonra oraya geçeceğim.'' Yavaş bir şekilde elini tuttum.
''Baban, bu ev olayını-'' Lafımı tamamlamama izin vermedi.
''Elbet biliyordur. Ama hiçbir şey diyemez.''
''Benim yüzümden, ailenle aran bozuldu.''
''Senin yüzünden diye bir şey yok Ezgi. Ben aşık oldum ve aşık olduğum kadını hayatımda istedim. Hepsi bu.''
''Ben adım atmasaydım şu an beraber olamazdık.''
''Ama en başında peşinden koşan bendim.''
''Nasıl olduysa oldu. Şimdi beraberiz ya. Başka bir şey istemiyorum.''
''Tekrardan bir balayına mı gitsek ya? Gerçekten aşıklar olarak...''
''Boşuna masraf yapmaya gerek yok. İstersek burada da balayı hayatı yaşayabiliriz. Hemde birkaç günlüğüne değil.''
''Sen nasıl istersen öyle olsun.'' Şirketin kapısına geldik. Ben emniyet kemerimi açarken elimi tuttu. Yumuşak bir şekilde dudaklarıma öpücük kondurdu. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve küçük bir çocuk gibi dudaklarımı büzdüm.
''Arabadan inmem için bir sebep söyle.''
''İş.'' Hızla arabanın kapısını açtım.
''Senden ayıracak kadar güçlü bir sebep diyorsun yani. İndim bile.''
''Dikkat et. Akşam seni almaya gelirim.''
''Sende dikkat et. Çok öptüm.'' Bana el salladı ve kapıyı kapattım. Aşk böyle bir şey miydi? Onu her gördüğümde kalbimin kanatlanıp uçacak gibi olması... Sadece birkaç saatliğine bile olsa ondan ayrılmamı istemeyecek kadar mı güçlüydü?
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Bugün iş erken bitti ve taksiyle eve döndüm. Ecem ve Oğuz akşam yemeğine gelecekti. Evimde ilk defa misafir ağırlayacaktım. Menü için internetten araştırma yaptım ve elimi çabuk tutup yemek yapmaya başladım. Evdeki her şey tam takım hazırdı. Yemek takımları, çatal kaşık takımları ve daha bir sürü şey. Eve çabuk alıştım desem yeriydi. Hayalimi süsleyen şeylerin gerçek olması... Ben konuşamıyorum arkadaşlar, devamını siz getirin.
Saatler hızla ilerlerken masayı hazırladım. Karnım aç olduğu için (ve enfes bir şekilde hazırladığım için) yemek kokuları beni daha fazla acıktırmıştı. Zil çaldı.
''Kim o?''
''Benim hayatım.''
''Parolayı söyle.'' Daha önce duymadığım bir şarkıyı mırıldandı.
''Ummadık bir anda, çıktın karşıma. Mahrummuşum hayattan, sen yokken yanımda.'' Kapıyı açtım.
''O şarkının adı ney? Melodisi ne kadar güzelmiş böyle.''
''Dün öylesine ben yazdım. Sana olan aşkımı tarif etmek için çok güzel uydu.'' Sıkı bir şekilde ona sarıldım.
''Hoş geldin aşkım.''
''Hoş buldum. Ecemler gelmedi değil mi?''
''Birazdan gelmiş olurlar.'' Geri çekildim ve Hakan ellerini yıkamak için lavaboya ilerlerken ona seslendim.
''Hakan.''
''Efendim hayatım?''
''Evimizde ilk misafirlerimizi ağırlayacağız. Evimde ilk defa yemek yaptım. Böyle şeyleri söylemek belki çok komik ama nedensizce mutlu oldum biliyor musun?''
''Evimizde ilk defa bana kapıyı açtın. İlk defa eşini kapıda karşıladın.''
''Kendimi çok mutlu hissediyorum.''
''Sen mutlu olunca, ben daha mutlu oluyorum. Senin mutlu olman her şeye değer.''
''İyi ki varsın.''
''İyi ki varız. İyi ki birlikteyiz.'' Tekrardan zil çaldı.
''Oğuzlar da hemen peşimdeymiş herhalde.''
''Ecem işten çıkınca, Oğuz onu almaya gitti. Tam zamanında geldiler.'' Gözlerimin içi gülerek kapıyı açtım.
''Hoş geldiniz.''
''Ay benim kankam, beni mi karşılıyormuş?''
''Karşılamaz mıyız efenim?'' Ecem, sıkı bir şekilde bana sarıldı. Oğuzda elindeki poşetlerle el salladı.
''Sarılmanız bitse de, benim arkadaşım içeri girse keşke. Çocuk poşetlerle kaldı yazık değil mi?'' Ecemle ayrıldık ve Ecem, Hakan'ın omzuna vurdu.
''Hoş bulduk enişte. Ne güzel karşıladın böyle.'' Hakan, Ecem'in saçlarını karıştırdı.
''Hoş geldin. Hoş geldin baldız mı demeliyim yoksa?'' Gülerek Oğuz'un elindeki poşetleri aldım ve içeri buyur ettim. Biraz salonda oturup sohbet ettikten sonra mutfağa geçtim. Peşimden Ecem geldi.
''Eviniz çok güzel. Güle güle oturun canım arkadaşım benim.''
''Ecem, yerim seni.''
''Ne garip dimi? Üniversitedeyken, bir gün ikimizde evlenirsek eşlerimiz yakın olsun isterdik. Hep öyle düşünür, öyle hayal ederdik. Senin bu evlilik olaylarına çok sert çıkmıştık ama bak, ikimizde çok mutluyuz. Hakan olmasaydı, Oğuzla tanışamazdım.''
''Harbi ya. Düşününce çok garip geldi. Gerçekten öyle.''
''Hayatımızın geri kalanında da hep birlikte oluruz değil mi?''
''Oluruz tabii. Ben her zaman yanında olurum.''
''Ben de her zaman senin yanında olurum. Sen benim en iyi arkadaşımsın. Hiç ayrılmayalım.''
''Kız duygulandırdın beni. Bir yere mi gidiyorsun yoksa? Bu nasıl bir konuşma oldu.''
''Bilmiyorum ki, öyle bir içimden geldi.''
''Böyle mutlu bir günde ağlamak istemiyorum. Yemekleri alıp içeri gidelim hadi.'' Ecemle beraber yemekleri alıp masaya götürdük ve tabakları doldurduk. Elimle işaret ettim.
''Masaya davet mi bekliyorsunuz beyler? Hadi buyurun gelin.''
''Oo yeni gelin Ezgi hanım döktürmüş.''
''Maşallah de lan karıma nazar değmesin.''
''Maşallah maşallah.'' Ben onların bu haline gülerken onlar masadaki sandalyelere oturdu. Her zamanki gibi Ecem ve Oğuz yan yana oturdu. Ben de Hakan'ın yanına oturdum.
''Yeni evimde ilk yemeğim. Hepinize afiyet olsun.'' Oğuz çorbadan bir kaşık aldıktan sonra garip hareketler yaptı.
''Çorbayı hiç beğenmedim. Ezgi Hanım'ın masasına puanım bir.'' Hemen çorbamdan bir kaşık aldım.
''Neresini beğenmedin ya?'' Ecem, Oğuz'un kafasına vurdu.
''O kadar ciddi davranılır mı be adam? Korkuttun kızı.'' Bol bol gülüp, bol bol muhabbet ettikten sonra yemeklerimizi yemeye devam ettik.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Hep beraber masayı topladıktan sonra Oğuz konuştu.
''Hadi, gidiyoruz.''
''Yemek yedikten sonra hemen mi gidiyorsunuz? Ne aceleniz var ya? Hiçbir şekilde bırakmam. Tatlı ve çay yaptım bir kere.''
''Hep beraber gidiyoruz karıcığım. Sadece onlar değil.'' Benim yerime Ecem cevap verdi.
''Nereye gideceğiz ki?'' Oğuz heyecanla cevap verdi.
''Lunaparka.'' Araya girdim.
''Şaka mı yapıyorsunuz? Ne işimiz var şimdi lunaparkta?'' Hakan cevap verdi.
''Hep beraber eğlenelim dedik fena mı? Çayın altını kapatayım çıkalım Oğuz.''
''Ama...'' Oğuz olumsuz anlamda kafa salladı.
''Ezgi, daha fazla ısrar etme. Gideceğiz. Tatlını da başka zaman yeriz.''
''Öyle olsun madem. Akşam akşam ne yapacaksak lunaparkta.'' Oğuz kapıyı açarken seslendi.
''Oraya gittiğimizde görürsün Ezgiciğim. Sabırlı ol.'' Ecem bana yaklaştı ve kısık sesle konuştu.
''Yine bir şeyler karıştırıyor gibiler ama... Hadi hayırlısı.'' Hakan elimi tuttu.
''Hadi aşkım gidelim. Ecem, sende Oğuz'un arabasına gidiyorsun canım.'' Ecem cevap verdi.
''Neden iki araba gidiyoruz ki?''
''Oğuz, lunaparktan sonra size geçmeyiz dedi.''
''Ama tatlılarım...''
''Hayatım gerekirse yarın yine gelirler yedirirsin tatlılarını.''
''Gidiyorum o zaman. Oğuzu daha fazla bekletmeyeyim.'' Ecem önden giderken Hakan da ilerlerdi.
''Bizde çıkalım hadi.'' Tamam dercesine kafa salladım ve beraber çıktık. Kapıyı kilitledikten sonra arabaya doğru yol aldık. Bizim evin dışında siyah bir araba vardı. Arabanın içinde de iki adam vardı. Ama bizimle alakaları olmayacağını düşünüp yürümeye devam ettim. Ecem, Oğuz'un arabasına bindikten sonra bizde Hakan'ın arabasına bindik.
''Nereden çıktı bu lunapark işi?''
''Oğuz, Eceme evlilik teklifi edecek.'' Gözlerim kocaman açıldı.
''Ne?''
''Oraya gittiğinde görmeni isterdim ama dayanamadım. Söyledim işte.''
''Ay çok heyecanlandım.''
''Şüphe çekmemek için hep beraber olmamızı istedi. Lunaparkta biraz eğlendikten sonra evlilik teklifi edecek.''
''Ağlayasım geldi nedense.''
''Neden?''
''Bilmiyorum ki. Arkadaşımı evlendirme fikri zor geldi herhalde.''
''Dur bir evlilik teklifi etsin de. Düğününde üzülürsün.''
''Üzülmek değil de... Durgunlaştım işte aman.''
''Durgunlaşacak bir şey yok aşkım. Senle biz evli değil miyiz? Ecem'den önce sen evlendin. Ecem daha çok zorlanmıştır emin ol.''
''Haklısın. Sustum.'' Yanağımdan makas aldı ve gideceğimiz lunaparka doğru sürmeye devam etti.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Ecem şaşırmış bir şekilde etrafa bakındı. Her yer karanlıktı.
''Lunapark neden kapalı ki? Bakın boşuna gelmiş olduk.''
''Kapalı değil aşkım. Biz kapattırdık. Dördümüz güzelce eğlenelim diye.'' Bir anda tüm oyuncak aletlerinin ışığı açıldı. Oğuz, kollarını iki yana açtı ve sırıtarak konuşmasına devam etti.
''İlk olarak dönme dolapla başlayalım.'' Oğuz önden yürümeye başlayınca bizde peşinden gittik. Oğuz ve Ecem dönme dolaba binince Hakan, elimi tuttu.
''Bizde arkalarındaki vagona binelim.'' Onaylarcasına kafamı salladım ve çalışan abi dönme dolabı hareket ettirince, öbür vagona bindik.
''Şimdi mi evlenme teklifi edecek?''
''Sessiz ol hayatım. Daha yeni başlıyoruz ne teklifi?''
''Sabırsızlıktan öleceğim bu gidişle.'' Beni kollarının arasına aldı.
''Sabırsızlığını yerim.'' Kıkırdadım.
''Bakıyorum da, yerim demeye sende alışmışsın.''
''Biri sağ olsun, ağzıma dolandı.'' O sırada dönme dolap harekete başladı. Yavaş yavaş yukarı çıkıyorduk. Ecem ve Oğuz en yukarı çıktığında dönme dolap durdu.
''Ay, kesin şimdi edecek.''
''Aşkım şimdi teklif etmeyecek.''
''Niye ya? Işıklar mis gibi ve en tepede durdular. Şimdi etmeyip ne zaman edecek?''
''Sana evlilik teklifi edilecek gibi heyecanlısın bakıyorum.''
''O, benim en yakın arkadaşım. Tabii ki heyecanlanırım.''
''Biz erkeklerde hiç öyle bir şey yok. Oğuz teklif edecek diye mutluyum ama heyecanlı değilim tabii.''
''Duygusuzsunuz demek ki.''
''Mutluyum diyorum ya kız. Ne duygusuzu? Durduk yere duygusuz olduk.'' Oğuz ve Ecemi izliyordum. Oğuz, yavaşça Eceme yaklaştı ve öpüşmeye başladılar.
''Ay, gözümüzün önünde ne yapıyorlar. Tövbe tövbe.''
''Aşkım sen onları izlemek yerine, birazda bizle mi ilgilensen?''
''Haklısın ama ne yapayım? Evlilik teklifi deyince her anlarını izleyesim geldi. Hem, gözümün önünde öpüşüyorlar. Nasıl bakmayayım?'' Hakan, bana sıkıca sarıldı.
''Çok tatlısın var ya. Seni ciğerime sokasım geliyor.''
''Gerçekten sokacaksın bu gidişle. Nefes alamıyorum be adam.'' Dönme dolap tekrardan hareket etti ama hareketi kısa sürdü. En tepede biz durduk.
''Ay, en tepede durduk.''
''Ne kadar etrafta ışık olsa da manzara biraz karanlık.''
''Olsun. Manzarada yanan küçük ışıklar daha izlenebilir kılıyor.''
''Işıkları neden bu kadar fazla seviyorsun Ezgi?'' Etrafa baktım. Hiç, anlatıp da üzülesim yoktu ama anlatmaya karar verdim.
''Bizim bahçede, böyle büyük bir kulübe vardı. Yani büyük dediğim, bir köpek için fazlasıyla büyüktü. İçine insan da sığabiliyordu. Bizim köpeğimiz vardı ve çok tatlıydı. Ben de köpekleri çok severdim zaten. Her neyse... Bu köpek büyüdü ama sürekli bizim oradan kaçmaya başladı. Geldiğinde de, başka köpekleri gördüğü için çok saldırganlaşmıştı. Artık evdeki kimseye yakın değildi ve kovalamaya başlamıştı. Biz bu köpeği atmadık tabii. Babam, pek fazla köpeğe yaklaşmamamız konusunda bizi uyarmıştı. Babamın yine işe gittiği bir gün, ekmek almaya çıktım. O sırada Sevim abla köpeğe tasma takmış ama beni korkutmaya başladı. Ekmek alıp geldiğimde köpeği üstüme salacakmış gibi yapıyordu. Köpeği de kışkırttığı için o sırada çok korkmuştum. Daha sonra köpeği bıraktı ve köpek peşimden koşmaya başladı. Eve kendimi zor atmıştım ve o günden sonra köpeklerden çok korkmaya başladım. Bu konunun ışıkla ne alakası var diyorsan sadece anlatmak istedim. Işıkla alakalı kısmını da şimdi anlatıyorum. Bu olayı babama anlatırsam, köpeğe beni ısırttıracağını söyledi. Yeşim de çok korkup ağlamıştı. Yemek yemeye oturduğumuzda Yeşim yanlışlıkla ağzından kaçırdı. Babam ve Sevim abla çok kavga ettiler. Babam o kadar sinirlenmişti ki, öbür gün köpeği sahiplendirdi. Sevim abla, babama olan sinirini benden çıkarmak için sabahın köründe gelip saçımdan tutarak o kulübeye götürmüştü. Beni o kulübeye kilitledi ve sabahtan akşama kadar çıkamadım. Hiçbir şey yemeyip hiçbir şey yapamamıştım. Yeşimi de alıp gezmeye gitmiş ve beni orada unutmuşlar. Güpegündüz bile olsa çok karanlıktı ve çok korkmuştum. Bağırsam da kimse duymuyordu. Akşama kadar ağlamaktan bir hal olmuştum. Kapıyı babam açtığında, gözüme vuran o küçücük ışık beni tekrardan hayata bağlamıştı adeta. Kulübeden çıkıp ağlayarak babama sarılmıştım. O gün bugündür karanlığı sevmem. Küçücük ışığı da fazlasıyla severim.''
''Ezgi, sen ciddi misin? Dalga mı geçiyorsun bu nasıl bir olay?''
''Sanki şaka yapıyormuşum gibi değil mi? Ama maalesef ki doğru. Bunları yaşadım.''
''İnanamıyorum. Resmen kan dondurucu bir olay. Peki baban ne yaptı?''
''Sevim ablayla kavga ettiler. Başka hiçbir şey yapmadı.''
''Sadece kavga mı? Gerçekten şoktayım.''
''Geçti o günler artık. Boş ver.''
''O kadar ağır günler yaşamışsın. Bende seni fazlasıyla yordum. Şu an bir derinliğin içine düşmüş gibi hissediyorum.''
''Olsun ya, diyorum ya geçti artık.'' Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözleri dolmuştu.
''Saçmalama aşkım. Sil o gözlerini yoksa bende ağlarım.''
''Ne kadar zor günler geçirmiş olsan da, ne kadar bazı zor günlerini ben yaşatmış olsam da, şu anki olduğum durumdan çok mutluyum Ezgi. İyi ki seninle evlenmişim. İyi ki babam beni zorlamış ve evlenmişim. Onların elinden kurtuldun resmen.''
''Kurtuldum gerçekten. Bir an, daha zor günler yaşayacağımı düşündüm. Aklıma gelen ihtimalleri tahmin bile edemezsin. Kaba bir adamdın çünkü. Gelecek kaygım vardı. Ama birbirimize iyi geldik. Kaba diye tanıdığım bu adamın aslında çok nazik biri olduğunu keşfettim.''
''Ne güzel söyledin. Gerçekten birbirimize iyi geldik. Sen benim yaralarımı sardın, ben de seninkileri...''
''Aynen öyle. Geçmişi düşünüp de kendimizi üzmeye gerek yok. Her birlikte olduğumuz anın tadını çıkaralım.'' Sıkıca elimi tuttu. Hala en tepede durduğumuz sırada dönme dolap hareket etti. Hakan'ın göğsüne kafamı yasladım ve etrafı izlemeye başladım. Aynı şekilde dönme dolap bir tur daha attı ve aşağıya indik. Hakan, Oğuz'un omzuna kolunu koydu ve sorgularcasına konuştu.
''Şimdi neye bineceğiz kanka?''
''Dur bir oğlum, daha yeni indik. Bir şeye binmekten öte, şurada ki masa hokeyinde oynayalım.''
''Yenilmeye doyamadın be kanka.'' Ecemle bizi unutup omuz omuza masa hokeyine gittiler. Bizde Ecemle peşlerinden gittik. 2 tane masa hokeyi vardı. Onlar para atıp oynamaya başladığında, bizde öbür masa hokeyinde oynamaya başladık. 5-1 Ecemi yendim. Sağıma baktığımda, Hakan da, Oğuzu 4-2 yenmişti.
''Hakan Bey, galip olanlar da aralarında oynasınlar diyorum.''
''Yenilmek istiyorsanız, tabii ki kabul ediyorum Ezgi Hanım.''
''Kim yenilecekmiş orasını görürüz koçum.''
''Koçum mu? Hemen konuşması değişti.''
''Burada böyle. Geç karşıma efendi.'' Oğuz ve Ecem, kendi aralarında oynamak yerine bizi izlemeyi tercih ettiler. O kadar hırslı oynuyorduk ki, biraz sonra kavga edecek gibiydik. İlk önce atan ben oldum.
''1-0 olarak başladım Hakan Bey. Yenilmeye hazır olun.''
''Sen görürsün.'' Daha da hırslanmıştı ve kaleye sokan o oldu.
''1-1 devam.'' Tekrardan kaleye soktu. Sinirden çıldıracaktım.
''2-1 Ezgi Hanım. Kim kazanacak göreceğiz.'' O sinirle bir çaktım ki kaleye soktum. Durum 2-2 olmuştu. Sonra tekrar ben attım ve kaleye girdi.
''3-2 oldu. Son birkaç saniye. 4-2 yapayım da gör.'' Son saniyelerde Hakan attı ve saniye bittiğinde berabere kalmıştık. Öyle sinirli oynamıştık ki terlemiştik. Oğuz araya girdi.
''İkinizde çok iyi oynadınız ama resmen kazanmak için cebelleştiniz be. Bu ne hırs?''
''İki inatçı ve hırslı bir araya gelirse böyle olur aşkım. Gel bizde oynayalım.'' Bu sefer Oğuz ve Ecemi biz izledik. O kadar nazik oynuyorlardı ki, karşı tarafın kazanması için çabalıyorlardı. Durum 0-0'dı. Son saniyelerde Ecem attığında Oğuz, kurtarmadığı için kalesine girdi.
''Aşkım niye kurtarmadın ya?'' Oğuz, Eceme koştu ve kucağına alıp döndürdü.
''Kurtarmadım değil kurtaramadım aşkım. Çok güzel attın ve sen kazandın. Tebrik ederim.'' Ecem havada kahkahalar atarken Hakana döndüm ve elimi uzattım.
''Baya çabaladınız Hakan Bey. Ben de sizi tebrik edeyim bari.'' Elimi sıkıca tuttu ve kurbana girermiş gibi salladı.
''Ben de tebrik ederim Ezgi Hanım.'' Oğuz laf attı.
''Aloooo, karı kocasınız siz ya bu resmiyet neden?'' Hakan, beni elimden çekti ve sarıldı.
''Bizde böyle anlaşıyoruz birader.'' Ecem cevap verdi.
''Gerçekten bu kadarını da ilk defa görüyorum. Abi kardeş misiniz, yoksa karı koca mı?''
''Böyle anlaşıyoruz dedik ya kız baldız.'' Hep beraber gülmeye başladık.
''Hadi, şimdi gondola gidiyoruz.'' Hakan surat asarak cevap verdi.
''Ay ne gondolu ya? Gondol hiç güvenli değil. Havaya uçacağım gibi hissediyorum bindiğimde.'' Oğuz imalı bir şekilde cevap verdi.
''Korkuyorum deme sakın?'' Hakan, Oğuz'un kulağını sıktı.
''Ne korkması len sıpa. Neyinden korkayım? Hadi binelim.'' Gondolun yanına geldiğimizde Oğuz, gondolun en arkasına bindi.
''Aşkım ben oraya binmem ya oha. Korkarım o kadardan.''
''Bir şey olmaz hayatım ben seni korurum. Gondolun tadı burada çıkıyor gel.'' Ecem ne kadar istemese de Oğuz'un yanına oturdu. Hakana baktığımda, o da gondolun öbür ucuna oturmuştu. En son koltuğa ve Oğuz ile Ecem'in tam karşısına...
''Kocacığım artistlik taslamaya gerek yok. Bak ortası bile havaya uçuracak gibi hissettiriyorsa arkadan uçarız.''
''Rahat ol sen karıcığım. Bin hadi.'' Kafamı olumsuz anlamda sallayarak Hakan'ın yanına oturdum. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete tanımına dönüşecekti. Çalışan abi gondolu başlattı. Yavaş yavaş hareket etmeye başlasa da birazdan ne hale geleceğimiz meçhuldü.
Gondol hızlanmaya başladığında, sıkıca önümdeki demire sarıldım. Bu demirin de bizi pek koruyacağı yoktu ama neyse... Oğuz ve Ecem gayet mutlulardı. Oğuz, sıkıca Eceme sarılmış, kollarının arasına almıştı. Gondolda bile romantik anlar yaşıyorlardı. Peki ya Hakanla biz? Ölüme gidiyoruz gibi suratımız vardı. Hakan da önündeki demire sıkıca sarılmıştı. Oğuz ve Ecem gibi birbirimize değil, demire sarılmıştık. Ayağımızı öne öyle bir bastırıyorduk ki, biraz sonra ayağımız felç geçirebilirdi. Hakan bağırmaya başladı.
''Hay en arkaya binen aklıma.'' Oğuz ve Ecem ''Çok iyi ya.'' diye bağırıyorlardı.
''Ben sana demedim mi artistlik taslama diye. Senin yüzünden bende bindim. Uçacağız şimdi.''
''Kalp krizi geçireceğim. Yukarı çıkınca da korkunç ama, aşağı inerken içimden bir şeyler kopuyor.''
''Aynısı bende de oluyor. Bunlar nasıl eğleniyor bu kadar ya? Gondolda da romantik bir an yaşamazsınız be kardeşim.'' Akşam saati olduğu için ve yaz gelmediği için yukarı çıktığımızda hava esiyordu.
''Bitmeyecek mi bu ya? Gittikçe hızlanıyor sanki.'' Hakan bana döndü ve oturduğum yere baktı. Daha sonra kısık ve değişik bir ses tonuyla konuştu.
''Ezgi.''
''Efendim?''
''Popom havaya kalkıyor.'' Hızla ona döndüm.
''Ne?''
''Popom havaya kalkıyor diyorum. Seninki de kalkıyor mu diye bakayım dedim.'' Gülmemek için kendimi zor tuttum.
''Senin popon kalkıyorsa, benim ki fazlasıyla kalkar Hakan.''
''Bir daha gondola binenin...''
''Oğuz nasıl Eceme sarılmışta oturuyor ya? Bunların poposu kalkmıyor mu acaba?''
''Ayağını öne bastırıyordur. Ecem de demirleri tutuyordur. Yoksa popoları niye kalkmasın?'' Olduğum durumu sorgularcasına Hakana döndüm.
''Şu anda olduğumuz durum çok komik, konuşmalarımız daha komik. Oturduk el alemin poposunu konuşuyoruz.'' Hakan sesli bir kahkaha patlattı. Gondol yavaşlamaya başlamıştı. Rüzgardan dolayı yüzüme yapışan saçlarımı düzelttim. Demirleri sıkmaktan parmaklarım acımıştı.
''Ben daha bugün bir şeye binmem. Çifte kumrular neye biniyorlarsa binsinler. Sakın beni zorlama Hakan. Midem bulandı resmen.''
''Benim seni zorlayacak halim mi var aşkım?'' Azalan korkunun ve sersemliğin etkisiyle Hakana baktım. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elini tuttuğumda buz gibiydi.
''Vampire dönüşmüşsün. Artık benimde Edward kocam var.''
''O korkuyla bırak vampiri, zombiye bile dönüşebilirdim.'' Gülerek yanağına öpücük kondurdum.
''Kıyamam sana. Fena korktuk he.''
''İnelim de şu karşıdakilere hesap soralım.'' Gondol durduğunda indik ve güle oynaya inen Ecemle Oğuzu bekledik. Yanımıza geldiklerinde Oğuz, enerjik bir şekilde konuştu.
''Çok eğlenceliydi. İsterseniz bir kere daha binelim.'' Hakan, Oğuza sordu.
''Nasıl bu kadar eğlendiniz? Nasıl gondolun en ucunda romantik anlar yaşadınız la?'' Oğuz yerine Ecem cevap verdi.
''Oğuz sarıldığı için hiç korkmadım. Asıl siz nasıl eğlenmediniz? Çok güzeldi.'' Araya girdim.
''Bizde eğlendik canım ya, eğlenmez olur muyuz? Böyle popomuz falan havaya kalktı, uçacağız sandık. Nasıl eğlendik bilemezsin.'' Oğuz mutlu bir şekilde cevap verdi.
''O zaman bu eğlencenin şerefine, size pamuk şeker ısmarlayayım.''
''Ay yok, ben istemiyorum.''
''Neden?''
''Midem bulandı gondolda. Siz yiyin.''
''Bende yemeyeceğim kanka. Siz yiyin Ecemle.'' Kafa salladı ve Ecemle el ele tutuşup pamuk şeker almaya gittiler. Hakan elimi tuttu.
''Gel, bizde şuradaki bank'a oturalım.'' Gözlerine bakarak konuştum.
''Biz seninle gerçekten ruh eşiyiz.''
''Öyleyiz zaten ama nereden çıktı şimdi bu?''
''Oğuzla Ecem cıvıl cıvıl bir çift. Her şeyi romantik hale getirmeyi beceriyorlar. Senle biz daha farklıyız.''
''Belki de hayatımızda başkaları olsa öyle olamayacağımız için ayrılacaktık. Gerçekten biz ruh eşiyiz he.'' Bank'a oturduğumuz gibi Ecem, elindeki pamuk şekerle bize doğru koşturdu.
''Kalkın hadi. Atlı karıncaya bineceğiz.'' Uzaktan gelen Oğuz, Hakan'a kaş göz işareti yaptı. Bende durumu anladığımda hemen kalktık. Çalışan abi atlı karıncayı çalıştırdı. Ecem küçük bir çocuk gibi atlı karıncaya, büyük bir sevinçle bindi. Elindeki pamuk şekerle birlikte çok mutluydu. Oğuz yanına çıktı. Hakanla bizde hemen video çekmeye başladık.
''Bazı insanlar sayesinde kesişen yolumuzun hiç ayrılmamasını istiyorum. Bu zamana kadar yaşadığımız bu ayrı ömrü, bundan sonrasında beraber yaşamak istiyorum. Hayatımın her anında, yanımda olmanı istiyorum. Bu isteklerimin gerçekleşmesi için sana bir soru sormak istiyorum.'' Yere çömeldi ve yüzüğü çıkardı.
''Benimle evlenir misin?'' Ecem atlı karıncadan indi ve gözleri dolu bir şekilde ''Evet tabii ki.'' deyip Oğuz'un boynuna sarıldı. Atlı karınca dönerken bizde etraflarında dönüyorduk tabii. Oğuz da Eceme sarıldıktan sonra yüzüğü Ecem'in parmağına taktı. Ecem bana dönüp yüzüğünü gösterdiğinde, gözlerinin ışıldadığına yemin edebilirdim. Videoyu kapattım ve yanına gidip Eceme sarıldım.
''Tebrik ederim canım arkadaşım. Bir ömür mutlu olmanız dileğiyle.''
''Çok teşekkür ederim. Biliyor muydun teklifi?''
''Buraya gelirken öğrendim.''
''Mutluluktan ağlayacağım sanırım.''
''Ağlama değil, gülme zamanı.'' Hakan ve Oğuz da birbirlerine sarılıyorlardı. Gülerek etrafa baktığım sırada, lunaparkın kapısında o siyah arabayı gördüm. Evin kapısında gördüğüm araba mı diye içine baktım. İçindeki adamlar aynıydı ve evet o arabaydı! Kimsenin huzurunu kaçırmamak için Hakan'ın yanına gittim ve elini tutup aşağı indirdim. Ecem ve Oğuz gülerek sohbet etmeye başladılar. Hakan'ın kulağına yaklaşıp fısıldadım.
''Şu lunaparkın kapısındaki siyah araba, az önce bizim evin önündeydi. Adamlar bizi izliyor sanırım.'' Hakan da oraya baktığı sırada, adamlar arabadan indiler. Bize doğru yürümeye başladıklarında içimi bir korku sarmıştı.
''Merhaba Hakan Bey.''
''Buyurun?''
''Bizi Yiğit Bey yönlendirdi. Akşamdan beri evinizin kapısındaydık. Büyük bir ihtimalle karınız fark etti. Daha sonra evden çıktığınızı görünce peşinizden gelmek durumunda kaldık. Yiğit Bey, sizi eve getirmemizi emretti.''
''Ne saçmalıyorsunuz siz? Koskoca adamım ben. Eve getirmeyi emretmek de ne oluyor?'' Hakan sesini yükselttiğinde kolunu tuttum. Oğuz ve Ecem de yanımıza geldiler.
''Hayırdır Hakan, bir sorun mu var?''
''Yok sorun morun. Geldikleri gibi gidecekler.''
''Sizi almadan gitmemiz mümkün değil Hakan Bey. Sizi götürmek durumundayız.''
''Siz kimsiniz de beni götürüyorsunuz? Karşınızda çocuk yok sizin. Söyleyin o Yiğit Beye, peşimi bıraksın. Derhal terk edin burayı.''
''Ama Hakan Bey...''
''Derhal dedim. Yoksa polis çağırırım.'' Adamlar sinirli bir şekilde arkalarını döndüler ve arabalarına binip gittiler.
''Babam dediğim adama bak. Huzurumu bozmak için yer arıyor. Beni arayıp gel demek yerine, peşime adam takıyor. Kim bilir kaç gündür beni takip ediyorlardı.''
''Üzülme kanka ya. Ben konuşurum Yiğit amcayla.''
''Konuşacak bir şey yok. Kusura bakmayın, sizin de huzurunuzu bozdum. Mutlu bir akşamın içine ettiler.''
''Saçmalama Hakan, huzurumuzu bozduğun falan yok.'' Hakan elimi tuttu ve Eceme döndü.
''Bize müsaade. Siz akşamın keyfini çıkarın.''
''Bizim de yapacak bir şeyimiz kalmadı değil mi Oğuz? Sizi yalnız bırakmayalım.''
''Bize gelip yaptığım tatlılarımı yesenize.''
''Moral bozukluğuna en iyi gelecek şey tatlı bu arada. Benim canım arkadaşım doğru söylüyor. Hadi geceyi sizin evinizde kutlayalım. Yoksa kankamın hatırı kalacak.'' Mutlulukla el çırptım.
''Gidelim o zaman.'' Hakan yanağıma öpücük kondurdu ve arabalarımıza doğru yol aldık. Arabaya bindiğimizde çok mutluydum. Şükürler olsun ki akşamı kötü kapatmamıştık. Ama Hakan'ın suratı asıktı.
''Üzülme aşkım sen. Sen üzülünce içim kötü oluyor valla. Konuştun gittiler işte.''
''Gitmezler Ezgi. Belki de şu an bile peşimizdeler. Babam, bizi bu kadar kolay rahat bıraktırmaz.''
''Kötü düşünmeyelim ki kötü olmasın. Bak ne güzel evimize gideceğiz. Hep beraberiz. Öyle düşünelim olur mu?'' Bana döndü ve elimi tutup öptü.
''Seni çok seviyorum.''
''Ben de seni seviyorum. Hadi gidelim artık.'' Hakan arabayı sürmeye başladığında, Oğuzların arabası da arkamızdan geliyordu. Oğuz hızlandı ve camı açıp gülerek önümüze geçti. Hakan'ın keyfi biraz da olsa yerine gelmişti. Sol tarafımıza siyah bir araba geldi ve camı açıp seslendi.
''Sizi almaktan başka çaremiz yok Hakan Bey. Lütfen zorluk çıkarmayın.''
''Ben size gidin demedim mi?''
''Paramızı aldık ve her şeyi yapabilecek durumdayız. Yiğit Bey böyle emretti.''
''Ne yapacaksınız? Gelmezsem beni mi öldüreceksiniz?''
''Çevrenizdeki kişilere zarar gelmesini istemiyorsanız bizimle gelin.'' Oğuz, arabanın camından kafasını çıkarıp bağırdı.
''Ne oluyor ya? Rahat bırakın adamı.'' İçime çok garip bir his gelmişti. Tekrardan korkmaya başlamıştım.
"Yiğit Bey dur uyarısı verene kadar, peşinizi bırakmamız mümkün değil. Bu durumda çevreniz de tehdit altında oluyor."
''Hiçbir şey yapamazsınız. Beni tehdit etmeyin. Derhal defolun.'' Adam kafasını salladı ve kaşları çatıldı. Hızla arabayı sürüp Oğuzların önüne kırdı. Oğuz'un frene basmasıyla çarpışmaları bir oldu. Hakan'ın kolunu sıkarak ''Hakan! Dur!'' diye bağırıp, şok içinde kalmıştım. Birkaç saniye içinde elim ayağım buz kesti. En yakın arkadaşlarımız, gözümüzün önünde kaza yapmıştı. Hemde bizimle alakası bile olmayan adamlar yüzünden. Hakan frene basmasa biz de Oğuzlara çarpacaktık. Hızlı bir şekilde arabadan inip Oğuzların arabasına koştum. Oğuz ve Ecem bayılmıştı. İkisinin de yüzlerinde kan vardı. Gözlerimden yaşlar akarken soğuk kanlı bir şekilde davranmaya çalışıyordum.
''Ambulansı ara Hakan! Arkadaşlarımız ne haldeler!'' Hakan arabanın yanına bile gelememişti. Korkuyla ambulansı aradı. Öbür arabaya baktığımda, onlar da pek iyi durumda değildi. Oğuzların önüne kırınca ağaca çarpmışlardı. Oğuz ve Ecem de, o arabaya çarpmıştı.
''Ecem, uyan.'' Ecem ve Oğuzu hareket ettirmiyordum. Çünkü en ufak bir hareketimle onlara zarar verebilirdim. Ambulansı beklemekten başka çarem yoktu. Arkadaşımın en mutlu gününde, her şey berbat olmuştu. Kim diyebilirdi ki böyle güzel bir günde, gözümüzün önünde kaza yapacaklar diye...
"Hepsi benim yüzümden oldu. Ben yanınızda olmasam, babam adamlarını yollayamayacaktı."
"Öyle deme Hakan. Sen nereden bilebilirdin ki? Lütfen kendini suçlama." Cevap vermedi. Dakikalar sonra 4 tane ambulans ve polis arabası geldi. Ambulanstaki sağlık personelleri hızla inip yaralıların yanına giderken, polisler bizim yanımıza geldi.
"Öncelikle geçmiş olsun. Kaza anını gördünüz mü?"
"Evet. Birebir şahit olduk."
"Anladım. Bu durumda sizinle birlikte karakola kadar eşlik edip, ifadenizi almamız gerekecek."
"Arkadaşlarımızın yanında olsak, daha sonra ifade versek olmaz mı Memur Bey?"
"Maalesef böyle bir durum söz konusu değil. Şu an ekibimizin tutanak ve kaza yerini gözlemleme durumu olacak. Ben ve diğer arkadaşlar da size eşlik edeceğiz." Hakanla göz göze geldik. Adeta boğazımız düğümlenmiş gibiydi. Oğuzların arabasına baktığım sırada, Ecem'in arabadan çıkarılmış olduğunu gördüm. Sedyeyle birlikte ambulansa götürülüyordu. Hemen yanına koştum. Onu böyle görmeyi tahmin bile edemezdim. Ona bir şey olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. İyi düşünmeye çalışırken, gözlerimden akan yaşı da durduramıyordum. Onlarla beraber bende hastaneye gitmek istiyordum ama karakola gitmem gerekiyordu. Öbür ambulansa, Oğuz'un götürüldüğünü gördüm. Hakan da onun peşinden gidiyordu. Ne olursa, karanlıklar izinde götürüyordu. Işıkları seviyorum dedim ama karanlıkta yanan polis ve ambulans ışıklarından bahsetmemiştim... Ben olduğum yerde kalakalmışken, Ecem'in olduğu ambulans gitti. Hakan yanıma geldi ve "Hadi Ezgi, ifade verip bizde gidelim." dedi. Hızla, az önce konuştuğumuz polisin yanına gittik ve arabaya bindik. Daha sonra hep beraber karakola gittik. İlk ifadeyi Hakan verdi. Daha sonra da ben ifade verdim ve karakoldan çıktık. Arabaya bindikten sonra uzun bir süre konuşmadık. İlk konuşan ben oldum.
"Hangi hastaneye gidiyorlardı? Ben sormayı unuttum."
"Ben sordum, merak etme." Hakan'ın yüzüne baktım. Gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Direksiyonda tuttuğu soğuk ellerini tuttum.
"Dayanamayacak gibi hissediyorum. Lütfen güçlü olalım Hakan. Birbirimize destek olalım olur mu? Her şey daha iyi olacak lütfen inanalım." Patlama noktasını gerçekleştirmişti. Elini, elimin altından çekti ve yumruğunu ısırdı. En sonunda dayanamayıp ağlamaya başladı.
"Ben ne diyeyim şimdi? Benim ba- Benim babam-" Çok ağır bir durumda olduğu için konuşamıyordu bile.
"Lütfen konuşmak için zorlama kendini. Ağlamak istiyorsan da ağla, kendini sıkma. İstersen birkaç dakikalığına bir köşeye çek ve kendini toparla. Çok hızlı gidiyorsun." Onaylarcasına kafasını salladı ve kenara çekti. Kafası o kadar dalgındı ki, bizim de her an kaza yapmamız muhtemeldi. Yüzünü kapatıp ağlamaya başladığında, ona sarıldım.
"Senin suçun yok. Kendini suçlama Hakan."
"Benim babam yüzünden arkadaşlarım hastanede. Ya onlara bir şey olursa Ezgi?" Onunla birlikte bende ağlamaya başladım. Karşımda babam veya Hakan ağladığında, bende ağlamaya başlıyordum.
"Hiçbir şey olmayacak Hakan. Ama bende korkuyorum. Bu akşam bize yemeğe geldiklerinde ne oldu biliyor musun?"
"Ne oldu?"
"Ecem bana "Hayatımızın geri kalanında da hep birlikte oluruz değil mi?'' demişti. Bende kız duygulandırdın beni. Bu nasıl bir konuşma bir yere mi gidiyorsun demiştim. Oda bilmiyorum ki içimden geldi demişti. Ya hissettiyse ve..." Duraksadım. Daha çok ağlamaya başladım. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. İkimiz de birbirimizi teselli etmeye çalışıyorduk.
"Derin nefes alıp rahatlama zamanı. Arkadaşlarımızın bize ihtiyacı var Ezgi. Hastaneye gitme zamanı." Kafamı salladım ve göz yaşlarımı sildim. Camı açıp derin derin nefes aldıktan sonra ikimiz de biraz toparlanmıştık. Daha sonra Hakan arabayı çalıştırdı ve hastaneye gittik.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
"Oğuz Şahin ve Ecem Aydın."
"Oğuz şahin 202 numaralı odada. Ecem Aydın ise 203 numaralı odada."
"Ameliyata falan girmediler mi yani?"
"Hayır, elimizde öyle bir bilgi yok."
"Sağ olun. Kolay gelsin." Elimi tuttu ve koşarak asansöre binip yukarı çıktık. Devlet hastanesi olsa bu şekilde çıkamazdık. Ama özel hastane olduğu için hasta odasına çıkabiliyorduk. İkisinin odası da aynı katta ve yan yanaydı. Tam kapının önüne geldiğimiz sırada, Ecem'in olduğu odadan doktor çıktı.
"Doktor Bey, arkadaşımız nasıl?"
"Durumu şu anlık normal. Yapılan bir takım testlerin sonucunda anormal bir durum gözlemedik. Sadece ufak darbeler almış ve yara izleri mevcut. Ama her şeye rağmen bu gece hastanede kalmaları gerekiyor. Şu an ağrı kesici ilaç verildi. Odaya bir kaç saat sonra girebilirsiniz. Çok geçmiş olsun." Mutluluktan dolan gözlerimle Hakana döndüm.
"Çok şükür. Şükürler olsun. Arkadaşlarımız gayet iyi Hakan." Kafasını salladı.
"Oğuz'un ailesine haber verip geleceğim."
"Tamam. Bende Ecem'in ailesini arayayım." Cevap vermedi ve telefonunu çıkarıp gitti. Birkaç dakika öylece bekledim. Uzun bir süre sonra, Ecem'in annesini aradım. Nasıl söyleyeceğimi inanın ki bilmiyordum.
"Alo."
"İyi akşamlar Cemile abla"
"İyi akşamlar Ezgiciğim."
"Nasılsınız?"
"İyiyiz Allah'a şükür. Sen nasılsın?"
"Ben bir şey söyleyeceğim Cemile abla. Ama lütfen sakin ol."
"Bir şey mi oldu?"
"Ecem ve Oğuz..." Duraksadım. Nasıl söyleyecektim?
"Evet, Ecem ve Oğuz dedin." Derin bir nefes verdim.
"Onlar, kaza geçirdiler." Şoktan bağırmıştı.
"Ne? Kaza mı geçirdiler? Neredeler şu anda?"
"Sakin ol Cemile abla. ***** hastanesindeyiz. Ecem ve Oğuz'un durumu normal."
"Hemen geliyoruz." dedi ve telefonu kapattı. Öyle etrafa bakarken, koridorun sonundan bana doğru gelen Hakanı gördüm.
"Aradım Oğuz'un ailesini. Sen de konuştun mu Ecem'in ailesiyle?"
"Evet, konuştum. Annesi aşırı telaşlandı. Hastaneye geliyorlar."
"Oğuz'un ailesi yurt dışında olduğu için en erken bileti almaya çalışacaklarmış."
"Şu geldiğimiz hale bak ya." Yanımıza gelen hemşireyle, konuşmamız bölündü.
"Kazada bulunan diğer iki hastayı tanıyor musunuz? Yakınları mısınız yani?" Hakan "Tanımıyoruz." deyince, hemşire gitti. Kapının tarafına baktığımda, Yiğit abi ve Esra ablanın geldiğini gördüm. İşte şimdi kıyamet kopacaktı. Esra abla koşarak Hakan'ın yanına geldi ve kollarını tuttu.
"Oğlum, iyi misin? Bir şeyin var mı?" Hakan, kolunu annesinin elinden çekti ve babasının karşısına geçti.
"Peşime taktığın adamlar yüzünden arkadaşlarım hastanede. Senin benimle derdin ne baba? İyiliğimi istemiyor musun?"
"Şu an, bunları konuşmanın sırası değil."
"Hayır, şu an tam da bunları konuşmanın sırası."
"Eğer böyle şeyleri benimle konuşmak istiyorsan eve dönersin." Hakan dalga geçer bir şekilde güldü.
"Hala eve dönersin diyor ya hala... Eve dönmezsem ne yapacaksın? Bu sefer bana mı çarptıracaksın arabayı?"
"Ne diyorsun sen? Benimle nasıl bu şekilde konuşursun?"
"Asıl sen nasıl böyle konuşuyorsun? Sen nasıl bir adam oldun böyle? Benim tanıdığım adam bu değil. Sen benim babam olamazsın.'' Yiğit abi, elini kaldırdı ama Esra abla, Hakana tokat atmasına izin vermedi.
''Kendine gel Yiğit. O artık koskoca adam oldu. Mutlu olmak en doğal hakkı.'' Yiğit abi, eliyle beni işaret etti ve aşağılayıcı bir şekilde konuştu.
''Bu kız için evi terk etmeye değer miydi? Benim zorumla evleniyordun. Ne oldu şimdi, ne değişti?''
''Her şey değişti. Artık daha mutluyum.''
''Öyle sanıyorsun. Adam olduğunu sanıyorsun.''
''Seninle artık tartışmak istemiyorum baba. Dua et, ifadede senin adını vermedim.'' Yiğit abi sesini yükselttiğinde, içim yine rahatsızlığa büründü.
''Verseydin lan!'' Cevap veren ben oldum.
''Hastanedeyiz. Lütfen ses tonunuza dikkat edin.''
''Sen, kim oluyorsun da bana karışıyorsun? İki para gördün diye, kendini bir şey mi sandın?''
''Ne saçmalıyorsun Yiğit abi? Benim sana düşman olmam gerekirken, sen mi bana düşman kesildin?''
''Senin iyiliğini istedik de, hemen havalandın. Oğlumuzu elimizden almak için kurduğun planlar tuttu. Mutlusundur şimdi.''
''Kendi aklınızda düşündüğünüz şeyleri, yapmışım gibi söylemeniz çok komik.''
''Burada komik olan sensin, yeğenim.'' Midem bulanmaya başladı. Hakana baktığımda, o da aynı ifadeyle bana bakıyordu.
''Bir daha bu şekilde konuşmanızı istemiyorum.'' Tam cevap verecekti ki, Cemile abla ve ailesi geldi. Cemile abla ağlıyordu.
''Ezgi, kızıma ne oldu?''
''Sakin ol Cemile abla.''
''Kızımı görmek istiyorum.''
''İlaç verilmiş. Daha biz de içeri giremedik. Kendini biraz toparlaması gerekiyor.'' Ellerimi tuttu.
''Nasıl kaza yaptılar?''
''İki tane adam, sol tarafımızdan arabayla hızla geçti. Ecem ve Oğuz o sırada önümüzdeydi. Adamlar hızını alamayınca, Ecem ve Oğuzun önüne kırdılar. Oğuz frene basmasaydı, her şey çok daha kötü olabilirdi. O sırada kaza gerçekleşti. Ama durumları şu an normal. Lütfen kendinizi toparlamaya çalışın.'' Yiğit abi yüzünden olduğunu anlatmamıştım. Hakan mahcup bir şekilde kafasını önüne eğdi. Kendini çok rahatsız hissettiği belliydi. Ecem'in babası, yumruklarını sıkarak cevap verdi.
''O adamları bir elime geçirirsem...'' Cemile abla araya girdi.
''Onların durumu nasılmış kızım?''
''Bilmiyorum ki. Sormadım.'' Benden sonra Hakan cevap verdi.
''Ben sormuştum. Onların durumu ağırmış. Ciddi hasarlar almışlar.'' Cemile abla daha fazla ağlamaya başladı.
''Allah, kızımı ve Oğuz oğlumuzu korumuş. Sizleri de korumuş. Her şey daha kötü olabilirdi.''
''Olabilirdi ihtimalini düşünmeyelim artık Cemile abla.'' Elleri kağıt dolu olan hemşire geldi.
''İyi akşamlar. Hastalar için refakatçi yazmamız gerekiyor. Belirlediğiniz bir refakatçi var mı?''
''Oğuz'un refakatçisi ben olurum.''
''Ben de Ecem...'' Cemile abla konuşmama izin vermedi.
''Ecem'in refakatçisi ben olurum hemşire hanım.'' Refakatçilerin onaylanması için imza attılar. Annesinin yanında ben bir şey diyemezdim tabii. Hakan'ın yanına yaklaştım ve konuştum.
''Ben ne yapacağım? Sen Oğuzun refakatçisi oldun.''
''Eve gidersin, dinlenirsin hayatım.''
''Gitsem bile dinlenebilir miyim sence? Gece boyu da uyuyamam ki.'' Hakan tam cevap verecekti ki telefonu çaldı. Telefonla konuşmak için uzaklaştı. Bende birkaç adım attığımda, Yiğit abi ve Esra ablanın fısıltılı konuşmalarını duyabiliyordum ama ne dediklerini anlamıyordum.
Esra'nın ağzından
''Sana böyle bir işe kalkışma demiştim.''
''Geriye kalan 2 adam ne oldu acaba?''
''Sen, kaç kişi tuttun böyle Yiğit? Derhal onların işini iptal et.''
''Böyle bir şey mümkün değil. Parayı ve emri verdim bir kere. Hakana zararları dokunmaz ama çevresindekiler için aynı şeyi söyleyemiyorum.''
''Sana inanamıyorum Yiğit.''
''Bende bazen kendime inanamıyorum ama adamları tutma planım sağlamdı.''
''Hala neden bahsediyorsun? Seninle konuşmak dahi istemiyorum.''
''Konuşma. Hatta sende evi terk et.''
''Ne?''
''Hakan gibi yaparsın diyorum. Annesi değil misin, senden de beklenir.'' Bu adam benim kocam olamazdı. Yiğit böyle konuşmazdı ki. Benim sevdiğim adam bu olmamalıydı.
Ezgi'nin ağzından
Birkaç saat geçtikten sonra, Ecemin yanına girmemize izin verildi. Gözlerim dolu bir şekilde Eceme sarıldım. Saatler önce kaza geçirdiğini unutmuştum bile.
''Nasılsın arkadaşım? Çok korktum.''
''Biraz ağrılarım var. Yaralarım acıyor. Bazı yerlerime küçük camlar saplanmış ama almışlar.''
''İyileşeceksin. Hepsi geçecek.''
''Oğuz nasıl?''
''Oğuzun yanına girmedik daha ama onun da durumu iyiymiş. Doktorlar muayene ediyor şu anda. Çıksınlar, biz gireceğiz.'' Derin bir iç çekti.
''Çok korkuttun bizi baldız.''
''Bunu duymak beni sevindirdi enişte. Seviliyormuşuz demek ki.'' Bu halde bile hepimizi güldürdü. Cemile abla daha içeri girmemişti çünkü kapıda ağlamasını durduramıyordu. Birkaç dakika sonra oda içeri girdi. Yiğit abi ve Esra abla derseniz, o utançla içeri giremeyecekleri için gitmişlerdi.
''Canım kızım. Nasıl korktum bir bilsen.'' Hakan kolumu dürttü.
''Oğuzun odasından da doktorlar çıktı. Gel bakalım istersen.'' Onaylarcasına kafamı salladım ve odadan çıktık. Hakan, Oğuzun odasından çıkan doktorlarla konuştu.
''Durumu nasıl doktor bey? İçeri girebilir miyiz?''
''Ağrıları hala mevcut ama içeri girebilirsiniz.'' Hakan, doktora cevap bile vermeyip Oğuzun yanına girdi.
''Benim kankam nasılmış ya?''
''Ölüyorum sandım lan.''
''Ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi.''
''Hiçbir şey hatırlamıyorum.''
''Gayet normal be kanka. İyileşeceksin.''
''Ecem nasıl?''
''İyi.'' Aralarına ben girdim.
''Çok geçmiş olsun Oğuz. Bizi çok endişelendirdiniz.''
''Endişelenmeyin yahu. Ya da birazcık endişelenin. Kankayız sonuçta.'' Güldüm.
''Annen ve babanda gelecek. En erken bileti alacaklar.'' Oğuz ofladı.
''Olum söylemeseydin keşke aileme ya.''
''Saçmalama lan. Ne demek söylemeseydin? Bilmek onların en doğal hakkı. Hem kaynanan ve kaynatan da burada. Biraz sonra seni ziyarete gelirler.'' Oğuzun korkudan gözleri açıldı.
''Ne demek buradalar? Ay daha yakışıklı gözükmem lazımdı.''
''Sen gayet yakışıklısın zaten deli.'' Hakan ve Oğuzun muhabbeti çok güzeldi. Muhabbetlerini dinlemek daha da güzeldi. Hakan bana döndü.
''İstersen seni eve bırakayım hayatım. Yoruldun buralarda.''
''Hayır, hiç yorulmadım.''
''Git Ezgi. Yarın yine gelirsin bizi görmeye.''
''Evet aşkım. Bırakayım ben seni.''
''Ver anahtarı ben giderim. Boşuna yol çekme bir daha.''
''Ama...''
''Ne olacak aşkım? Seni yormaya ne gerek var? Oğuzu yalnız bırakma.''
''Tamam ama bir şartla.''
''Ne şartıymış o?''
''Beni sürekli haberdar edeceksin. Önümüzde bir kaza gerçekleşti ve korkuyorum haliyle.'' Yanağına öpücük kondurup elindeki anahtarı aldım.
''Tamam aşkım merak etme.'' İkisine de el sallayıp odadan çıktım. Bol yorucu bir gün geçirmiş olabilirdim ama arkadaşlarımın iyi olması tüm yorgunluğumu almıştı. Ecemin ailesi hala o odadaydı. Bende rahatsız etmedim ve hastaneden çıktım. Saat gece 02.00'di. Yolların boş olacağını düşündüğüm için daha rahattım. Düşündüğüm gibi de oldu, yollar boştu. Hakanı görüntülü aradım ve muhabbet ederek eve döndüm. Arabayı park edip indiğimde, evin dış tarafında siyah araba gördüm. İçinde adam var mıydı tam olarak kestiremiyordum. Çünkü arabanın camı kaplamalıydı ve anlamıyordum. Belki de normal bir arabadır diye düşündüm ve eve girdim. Bugün olanlardan sonra en ufak bir şeyden korkacağım belliydi. Kapıyı kilitledim ve ışıkları açtım. Bir bardak su içtikten sonra salondaki koltuğa uzandım. Telefonumu şarja taktım ve ses olması içinde televizyonu açtım. Televizyonu izlemeyip, telefonuma bakıyordum. Her an bir haber gelebilir diye bekliyordum. O sırada elektrikler gitti ve tüm ev karanlığa büründü. Dışarıdaki ışıklar da kesildiği için aşırı derecede ürpermiştim. Evde mum var mı bilmediğim için telefonun fenerini açtım. Burada kimseyi tanımıyordum ve koskoca evde yalnız başımaydım. Üstüne üstlük de elektrikler kesilmişti! Korkulu rüya gibiydi.
Sakin olmaya çalışıp gözlerimi kapattım. Bu karanlıkta uyumaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Ama bu gece zaten uyuyamayacağımı düşünmüştüm ve şu an korkudan hayatta uyuyamazdım. Gelen silah sesiyle, camların kırılıp eve düşmesi bir oldu. Korkuyla ne yapacağımı bilemezken kulaklarımı kapattım ve ağlamaya başladım. Bir yandan da Hakanı arıyordum ama bir türlü açmıyordu. Evimiz şu an silahlarla taranıyordu ve elimden hiçbir şey gelmiyordu! Telefonumu ve arabanın anahtarını alıp, merdivene gittim ve ortasına oturdum. Kendime en güvenli alanı bulmaya çalışıyordum. Büyük bir ihtimalle bu da Yiğit abinin adamlarından biriydi ve zarar vermeye çalışıyordu. Dua edip Hakanı aramaya devam ettim ama hala açmıyordu. O sırada, ayakkabı çıkarma alanının oradaki kapı açıldı. Gecenin köründe, korkudan nefesim kesilecekti. Bir anda, bir adam bağırmaya başladı.
''Aç kapıyı Hakan! Seni almaya geldik.'' Bir yandan da kapıya gelip, kapıyı zorlamaya başladılar.
''Aç kapıyı! Eğer açmazsan her şey daha kötü olur.'' Kaç adam vardı böyle? Oturduğum yerden bağırdım.
''Eğer burayı terk etmezseniz, polisi arayacağım! Defolun!'' Kapıdaki adam, öbürüne bir şey söyledi.
''Evde kadın var abi.''
''Açın kapıyı bayan! Yoksa her şey daha kötü olacak. Hakanı bize teslim edin.''
''Hakan falan yok evde. Defolun!'' Kapıyı açmayacağımı anlayınca, kapının kilidini kırmaya çalıştılar. O sırada telefonum çaldı. Her an eve girip bana zarar verebilirlerdi.
''Aşkım aradın da lavabodaydım açamadım.''
''Hakan, kurtar beni!''
''Ne oldu?''
''Kapının önünde silahlı adamlar var! Kapıyı açmaya çalışıyorlar!''
''Ne!''
''Elektrik yok çok korkuyorum. Evimizi taradılar. Eğer bir şey olursa bil ki seni çok seviyorum!''
''Ezgi, geleceğim. Allah'ım koru onu.'' Tam cevap verecekken telefonum kapandı. Şarjım bitmişti! Polisi arasam bile adresi bilmediğim için ne diyeceğimi bilmiyordum. Ama Hakandan sonra polisi aramayı düşünmüştüm. Aksi gibi şarjım bitti! Adamlar hala kapıyı zorlarken salona koştum ve çantamdan biber gazını alıp, kapının arkasına geçtim. Zor durumlar için aldığım bu biber gazını maalesef ki saklıyordum. Adamlar kapıyı açacaktı, hissediyordum. Bir, iki, üç ve dört. Kilidin kırılma sesi... Adamın biri içeriye girdiği gibi biber gazını yüzüne sıktım. Öbürü de ona bakmak için girince ona da sıktım ve kapıyı üstlerine kapatıp dışarı kaçtım. Biber gazı o kadar acıydı ki, bende inanılmaz derecede öksürüyordum. Her şeye rağmen, kendimi kurtarmak için birkaç saniye kazandırmıştı.
''Yardım edin! Lütfen yardım edin!'' Neredeydi buranın güvenliği? Nasıl bu kadar olan şeye rağmen güvenlikler gelmedi? Nasıl hala insanlar bana yardım etmiyor! Bunları düşünürken kapı açıldı ve adamlar peşimden koşarken silah sıkmaya başladılar. Korkudan aklımı kaçıracak gibiydim. Silah bana isabet etmediği için şükür ederken, kendimi arabaya zor attım. Arabayı çalıştırmak için uğraştım ama araba çalışmıyordu! Onlarca kez denemeye çalıştım ama nafile... Adamlar kurtulamamam için her yolu denemişti resmen! Tam o sırada kapının açılmasıyla, silahı kafamda hissetmem bir oldu.
''Kaçacak bir yeriniz kalmadı bayan. Yolun sonuna geldiniz.''
Hakan'ın ağzından
''Hızlı sür abi! Telefonu da açmıyor delireceğim şimdi!'' Taksiye binip en hızlı şekilde eve gitmeye çalışıyordum. Az bir yol kalmıştı ama korkudan delirecektim. Ona bir şey olması, hele de benim yüzümden bir şey olması... Bu fikir bile delirmeme yeterdi. Babamı aradığım halde bilerek meşgule veriyordu. Onun adamları olduğu gayet açık bir şekilde ortadaydı. Taksiyi süren abiye tekrardan ''Biraz daha hızlı.'' dedikten sonra telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara görüntülü arıyordu. Normalde olsa açmazdım ama o panikle açtım. Önce bir adam kendini gösterdi.
''Bu bayanı ve arabayı tanıyor musun?'' Kamerayı arkaya çevirdiğinde, Ezgi ve bir adamı gördüm. Adam, arabadan Ezgiyi çekiştiriyordu.
''Ne yapıyorsunuz? Bırakın onu!'' Ezgiyi arabadan çektiği gibi kafasına silahı doğrulttu ve pis bir şekilde gülmeye başladı.
''Ulan sizi var ya! Oraya bir geleyim sizin ananızı *******. Sizin sülalenizi *******.'' Sevdiğim kadın karşımda ağlıyordu. Gözümün önünde korkudan titriyordu.
''Son bir şey söylemek ister misin Hakana?''
''Hakan, biliyorum beni kurtaracaksın. Ama eğer ki kurtaramazsan da sorun değil. Kendini suçlama. Babanın yüzünden olan şeyler senin suçun değil. Eğer ki bana bir şey olursa...'' Konuşmasına izin vermedim.
''Sana bir şey olmayacak Ezgi. Sakın korkma. Ben geleceğim.'' Ezginin kafasına silahı tutan adam konuştu.
''Sen gelene kadar, her şey daha farklı olacak. Sana son sözü söylediğine göre, elveda de ona.'' Çeken adam telefonu titretiyordu ve bazı şeyler bulanıktı. Ne olduğunu tam olarak idrak edemiyordum. Gözümün önünde silahı sıktı ve Ezgi yere düştü. Yine net olarak göremesem de Ezginin yere düştüğünü görmüştüm. Gözlerim korkuyla açılırken telefonu tutan adam kamerayı kendine çevirdi ve gülerek kapattı. Ezgi... Ezgi beyninden mi vurulmuştu? Gözümün önünde karım vurulmuş muydu? Nefes alamaz bir şekilde bağırmaya başladım. Benim yüzümden ona bir şey olmamalıydı. Olacaksa da bana olmalıydı. Yüzlerce kez adamı aradım ama açmamıştı. Daha yeni kavuştuk derken, bizi ölüm ayırmazdı değil mi?
BÖLÜM SONU :) NASIL BİR BÖLÜMDÜ? YORUMLARINIZI BEKLİYORUMM<3
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |