
Hakan'ın ağzından
Takside bağırarak ağladığım için şoför arabayı durdurup bana yardım etmeye çalışıyordu. Oysa ki ben çevremde olanların farkında bile değildim. Tek düşündüğüm şey, Ezgi'nin şu anda ne halde olduğuydu. Şoförün bana su vermeye çalışmasıyla irkildim.
"Abi gözünü seveyim iç şu suyu. Kendine gel abi. Hastaneye gidelim mi?" Dediklerini zar zor algıladıktan sonra cevap verdim.
"Ne olur sürmeye devam edin. Lütfen."
"Ama abi siz..." Cümlesini tamamlamasına izin vermedim.
"Boş verin beni. Gitmemiz lazım. Acele edin." Şoför ikna olduktan sonra arabaya bindi ve sürmeye başladı. Kendimi toparlamaya çalışsam da başarısız kalıyordum. Böyle lüks bir yerde güvenlikler nasıl sorumsuz olabilirdi? Aklım almıyordu.
Sonunda evin önüne geldiğimizde, Ezgiyi yolun kenarında yatarken gördüm. Arabadan dışarı atlamamla Ezgi'ye koşmam bir oldu. Hiçbir yerinde kan yoktu ama yerde baygın bir şekilde yatıyordu.
"Ezgi, uyan." Kafasını dizimin üstüne koydum ve seslenmeye devam ettim. Daha sonra minik bir mırıltı döküldü dudaklarından.
"Hakan."
"Evet, aşkım ben geldim. Neyin var?" Gözlerini açmadan konuşuyordu.
"Öldüm mü?" Bu sorusuyla birlikte gözüme gelen ihtimallerle kafamı sağa sola salladım ve Ezgi'ye sarıldım.
"Hayır. Kalk hadi hastaneye gidelim." Kucağıma aldım ve taksiye götürdüm. Ezgiyle birlikte arka koltuğa oturduktan sonra şoför sürmeye başladı.
"Hanım abla iyi mi abi?"
"İyi olacak." Arada bir Ezgi'ye sesleniyordum. Sonunda uyandı ve kafasını tutarak ayaklanmaya çalıştı.
"Neredeyim ben? Vuruldum mu?" Her yerine baktıktan sonra derin bir nefes verdi.
"Hakan, sen nasıl geldin? Ama adamlar..."
"Bilmiyorum. Sana bir şey oldu diye çok korktum. Korkudan delirecektim."
"Korkudan bayıldım sanırım. O kadar korkmaya başladım ki gözümün önü karardı. Ama nasıl bu kadar baygın kaldım inanamıyorum." Sıkıca Ezgi'ye sarıldım.
"Hastaneye gidiyoruz. Dinlen biraz."
"Hastaneye gitmeye gerek yok ki aşkım."
"Ne demek gerek yok? Gidelim hatta karakola bile gidelim."
"Yeni evimiz ne halde bir görsen. Çok korktum Hakan." Gözlerimin içine bakarak bunları söylediğinde, gözleri doldu. Konuşmaya devam etti.
"Evimiz..."
"Bunları düşünüp beynini yorma hayatım. Hallederiz. Yeter ki sen üzülme."
"Yiğit abinin planıydı."
"Biliyorum. Senle hastaneye gidelim daha sonra yapacağımı biliyorum ben."
"Benim yüzümden oldu bunlar hep. Kendini suçlayanları hiç sevmem ama ben olmasaydım böyle şeyler olmazdı." Alnımı alnına yasladım.
"Ezgi, bir daha duymayayım." Kafa salladı ve geri yaslandı.
Ezgi'nin ağzından
Ayılmıştım ama kafam sersem gibiydi. Korkudan kalbim hala küt küt atıyordu. Ne zaman hastaneye geldiğimizi bile anlamamıştım.
"Önemli bir şey yok gibi görünüyor. Tahlil sonuçları için beklememiz gerek. Çok geç bir saat olduğu için birkaç saat daha (sabaha kadar) sizi burada tutabiliriz. Geçmiş olsun." Hakan sayesinde direkt tek kişilik bir odaya yerleşmiştim. Ecem ve Oğuz'un olduğu hastaneye gelmiştik. Ecem ve Oğuz'un bunlardan haberi yoktu ve ailelerine de söylememiştik. İnsanlar kendi dertleriyle uğraşırken birde beni duyup panik olsunlar istememiştim.
Ben hastane yatağında uzanırken Hakan, koltukta dik bir şekilde oturuyordu ve dalıp gitmişti. Arada bir derin nefes veriyordu ve panik halindeydi.
"Hakan." Öyle bir dalıp gitmişti ki beni duymamıştı bile.
"Hakan diyorum."
"Efendim hayatım?"
"Biraz sakin olur musun?"
"Sakinim."
"Değilsin. Beni kandırma." Yine derin bir nefes verdi.
"Hislerini benimle paylaş Hakan."
"Aynı şeyler işte."
"Lütfen böyle yapma." Biraz kenara kaydım ve elimle yanıma gel işareti yaptım.
"Yok sen rahat yat hayatım. Hem uyu dinlen. Boş ver beni."
"Yanımda sen olmazsan dinlenemezmişim." Bir süre öylece baktıktan sonra ayakkabılarını çıkardı ve yanıma yattı. Bende göğsünün üstüne kafamı koydum.
"Ne düşündüğünü paylaş benimle aşkım. Gizlimiz saklımız kalmasın. İyi günde gülecek eğlenecek, kötü günde birbirimizle dertleşmeyeceksek neden varız?"
"Çok korktum Ezgi. Babam hayatımı mahvetmeye çalışıyor. Seni öldürebilirlerdi. Nasıl bu kadar bilinçsiz davrandı?"
"Ama öldürmediler. Sadece korkutmak için yaptıkları belli. Ben onlara fırsat vermeyip korkudan bayıldım zaten. Onlarda korkup gitmiş belli ki."
"Ama bu öyle olmaz ki. Bu duruma dur dememiz lazım. Evimizi ne hale getirdiler. Ben bir daha seni nasıl yalnız bırakayım o evde?"
"Tamam ilk günler bende korkarım yalnız kalmaya. Ama başka eve taşınsak bile baban peşimizde olduğu sürece kurtulamayız." Derin bir şekilde iç çekti.
"Sakin olmaya çalış aşkım. Şu anın tadını çıkaralım. Yan yanayız."
"Hala pozitif bakmaya çalışıyorsun ya... Yerim seni." Kafamı göğsünden kaldırdım ve dudağına minik bir öpücük kondurdum. Tam tekrardan yatacağım sırada bana sarıldı ve dudağımı öpmeye başladı. Sakinleşmek için birbirimize sığındığımız bir öpücüktü bu. Kalplerimiz ayrılmadığı gibi, dudaklarınızın da birbirinden ayrılmaya zorlandığı bir andı. Dakikalar boyunca öpüştükten sonra gözlerimiz kapalı bir şekilde, dudaklarımız ayrıldı.
"Seni seviyorum Ezgi." Sıkıca sarıldım ve
"Ben de seni seviyorum Hakan." dedim. Sarılarak öylesine yattık ve birkaç dakika sonra ikimiz de uyuya kaldık. Sabah erkenden kapının tıklanmasıyla uyandık. Birkaç doktor ve hemşire gelmişti.
"Günaydın. Tahlilleriniz gayet temiz Ezgi Hanım. Sadece tansiyonunuz ve kan basıncınız yüksek çıkmış. Stres yaptığınız bir durum oldu mu?"
"Oldu Doktor Bey. Stresle mi bağlantılıymış?"
"Evet. Tahlilleriniz temiz olduğuna göre stresle bağlantılı. Taburcu olabilirsiniz. Tekrardan geçmiş olsun." Doktor ve hemşireler gittikten sonra bizde kalktık.
"Bir şeyim yokmuş işte."
"Emin olduk daha ne olsun."
"Hadi kahvaltı yapalım. Kurt gibi acıktım."
"Çıkış işlemlerini halledelim de istediğin kahvaltı olsun hayatım." Gülerek ayakkabılarımı giydikten sonra çıkış işlemlerini yapmaya gittik. Oğuz ve Ecemi ziyaret edip kısa bir sohbetten sonra kahvaltı yapmaya gittik.
"Ne güzel bir kahvaltıymış böyle."
"Senin hazırladığın kahvaltı kadar güzel değildir de neyse."
"Ayy ısırasım geldi seni."
"Başladı yine zombi nine." Sohbet ederek kahvaltımızı yaptıktan sonra restorandan çıktık.
"Ben seni Ecem'in yanına bırakayım. Benimde biraz işim var."
"Babanın yanına gideceksin değil mi?"
"Evet."
"Bende geleceğim."
"Hayır Ezgi. Hadi bırakayım seni."
"Arabanı bozdular. Evimizi başımıza yıktılar neredeyse ve bende gelmek istiyorum. Anca beraber kanca beraber."
"Eve tadilat için çoktan geldiler bile sen merak etme. Araba da şu an tamiratta."
"Nasıl bu kadar hızlı hallediyorsunuz?"
"Bir telefonuma bakıyor Ezgi. Para ve ün varsa herkes tamam."
"Öyle olsun bakalım. Hadi gidelim."
"Ben senin gelmeni istemiyorum ama."
"Senin kararını soran olmadı." Taksi çevirdim ve bindik. Hakan, ailesiyle kavga eder mi diye çok korkmaya başlamıştım. Niyeyse stres yaptıkça başım dönüyor gibi hissediyordum. Camı açtım ve derin derin nefes almaya başladım. Ben kendimi toparlayana kadar, Hakanların evine geldik. Hakan, taksiciye parayı verdikten sonra evin karşısında dikilmeye başladık. Sinirle kapıya doğru yürüdüğünde içimi daha çok korku kaplamıştı.
"Hakan lütfen sakin ol tamam mı?"
"Olamayacağım Ezgi. Kusura bakma." Onun peşinden bende kapıya koştum. Kapıya vardığında yumruklamaya başladı. Kapıyı Ceylan abla açtı.
"Ne oldu Hakan oğlum? Niye böyle sinirlisin?" Hakan cevap bile vermeden içeri girdi ve bende peşinden koştum. Ama koşmama gerek kalmamıştı çünkü kapının bu sesine, Kılıç ailesi de kapıya gelmişti.
"Ne var ulan? Baskın mı yapıyorsun aklınca?"
"Bu kadar ileriye gideceğini hiç tahmin etmemiştim Yiğit Kılıç."
"Ne saçmalıyorsun yine?"
"Dün gece Ezgi eve gittiğinde neler yaşadı biliyor musun? Pardon benim hatam, biliyorsun tabii."
"Çık git şu evden asabımı bozma." Esra abla araya girdi.
"Ne oldu oğlum? Korkutma bizi."
"Kocana sorsaydın o anlatırdı." Yiğit abi Volkan, Melis ve Esra ablaya bağırdı.
"Hepiniz geçin içeri! Bu zırvalıkları dinlemeyin." Ben öne çıktım.
"Hayır dinleyecekler. Yaptıklarından mı utanıyorsun Yiğit abi?" Yiğit abi sinirle bana doğru yürüdüğünde Esra abla kolunu tuttu.
"Sus Yiğit. Anlatın yavrum." Hakan anlatmaya başladı.
"Nasıl anlatayım anne? Neler oldu ya. Tüm hayatım gözümün önünden geçti dün gece. Ben, Oğuz'un refakatçisi olarak kalacaktım. Ezgi de eve gitti. Gece eve iki adam gelmiş. Evi taramışlar. Evin her yeri her yerde. Kapıyı açmayınca da, kapıyı kırmışlar. Ezgi bir şekilde dışarı kaçtığında arabaya binmiş ama adamlar arabayı çoktan bozmuşlar. Ezgiyi arabadan çıkarıp birde beni görüntülü aradılar ve silah patladı. Ezgi bayıldı. Gece apar topar eve gittim ve Ezgiyi hastaneye götürdüm." Esra abla, Melis ve Volkan ağızları açık bir şekilde bizi dinlerken Yiğit abi kafasını öne eğmişti. Esra abla, Yiğit abinin yakasına yapıştı.
"Nasıl böyle şeyler yaparsın Yiğit! Çocukların canını mı almak istiyorsun!"
"Bırak beni. Hakan fazla ileriye gitmişti. Bunları hak etti." Melis babasının önüne geçti.
"İnanamıyorum baba sana. Abime bunları yapan, bir gün bana neler yapmaz. Bende abimlerle gidiyorum. Ne haliniz varsa görün. Böyle bir adamın yanında bir dakika bile duramam." Melis ve Volkan bizden önce dışarı çıktılar. Hakan babasının önüne geçti.
"Baba, eğer bizi rahat bırakmazsan her şey daha kötü olur. Maddi olarak değil ama manevi olarak her şeyini kaybedersin. Özellikle de aileni." Hakan elimi tuttu ve beraber dışarı çıktık. Çıkarken Esra ablanın ağlama çığlıklarını duyabiliyorduk.
"Olan Esra ablaya oldu "
"Onu da kurtaracağım babamın elinden." Melis ve Volkan bize sarıldı.
"Böyle şeyler oluyor bize neden söylemiyorsunuz? Babamla küstünüz diye bizi nasıl unutursunuz abi?"
"Unutmadık ama fırsat mı kaldı be gülüm? Babam yüzünden Oğuzlar bile kaza yaptı."
"Ne? Şaka mı?" Ben cevap verdim.
"Keşke şaka olsa."
"İyiler mi? Lütfen bir şey olmamış olsun."
"İyi olmaya çalışıyorlar abicim."
"Bizde bir anda çıktık ama umarım size yük olmayız." Araya girdim.
"Yük olmak ne demek? Bizim evimiz sizinde eviniz Melis." Volkan
"Olanlara bak ya. Şok içindeyim. Hadi binelim benim arabaya." dedi. Meliste araya girdi.
"Benim arabayı da alalım. Sizin işiniz olursa diye. İki araba lazım olur." Hakan cevap verdi.
"Çok iyi olur. Melis istersen siz Volkanla gelin. Bana anahtarı ver. Bizde Ezgiyle geliriz." Melis ve Volkan onayladılar ve arabaya bindiler. Bizde Hakanla birlikte Melis'in arabasına bindik.
2 saat sonra
Melislerle birlikte, hastaneye gittik. Ecem ve Oğuzu gördükten sonra, taburcu olacaklarını öğrendik. Oğuzun odasına girecektik ki, Oğuz'un annesinin bağırışlarını duyduk ve içeri girmeden ne olduğunu anlamaya çalıştık.
''Mümkünatı yok seni burada bırakamam Oğuz. Yurt dışına bizimle birlikte geleceksin. Şu başına gelen olaylara bak. Seni burada nasıl bırakayım? Hem sana kim bakacak?''
''Yurt dışına falan gelmem ben anne. Kendi başımın çaresine de bakarım. Zaten beni düşünüyor olsan yurt dışına gitmeyi düşünmezdin.''
''Oğlum, babanın işlerinden biliyorsun. Yoksa...''
''Biliyorum anne, biliyorum. Babamın işleri hiç bitmiyor sonuçta değil mi?'' Hakan kapıyı tıklattı ve içeri girdi. Bende peşinden girdim.
''Oğuza kimin bakacağını düşünmeniz bile hata ablacığım. Biz ne günlere duruyoruz?''
''Sizin yanınızda olmuş zaten olanlar. Ben size nasıl güveneyim?''
''Evet bizim yanımızda oldu ama biz nereden bilebilirdik ki?''
''Kim yaptırmış bunu öğrendin mi?'' Hakan'ın, Oğuza baktığı sırada Oğuz, kaşlarını ''söyleme.'' anlamında kaldırdı. Hakan derin bir nefes vererek
''Hayır öğrenemedik. Bizimle dertleri ne onu bile bilmiyoruz.''
''Oğuz'un babası peşlerini bırakmayacak. Görecekler gününü. Tabii yoğun bakımdan çıkarlarsa artık.'' Hakan cevap vermedi ve öylece bakmaya başladı. Yine içerlenmişti. Volkan ve Melis, odaya geldi.
''Çok geçmiş olsun Oğuz abi. Yeni haberimiz oluyor kusura bakma.''
''Ne kusuru öz kardeşlerim benim. Gelin sarılayım size.'' Volkan ve Melis çekinerek Oğuzun yanına gitti. Yarasını acıtırız diye korkuyorlardı. Aralarında gülüşüp sarıldıktan sonra Oğuzun taburcu olması için hazırlamaya başladık.
''Gitmeyeceğim yurt dışına. Birkaç gün seninle kalacağım oğlum.''
''Babamın işleri ne olacak?''
''Baban işlerini iptal eder. Seni böyle yalnız bırakmam asla.'' Oğuzun yüzünde küçük bir çocuk gülümsemesi belirdi. Kaç yaşına gelirse gelsin, anne şefkatini istiyordu insan...
1 hafta sonra
Ecem'in saçlarına maşa yaparken konuştum.
''İkinizde yeni yeni iyileşiyorsunuz ne bu acele?''
''Dünyada ne olacağı belli değil Ezgi. Kaza yapınca daha iyi anladım.''
''Öyle tabii ama...''
''Ama?''
''Söyleyecek bir şey bulamadım be. Resmen bugün seni istemeye geliyorlar. Aynı güne de sözü ve nişanı sıkıştırmak ne kadar doğru bilemedim diyecektim ama yine aynı cümleyi kurarsın.''
''Hepsi bir arada olsun bitsin işte. Düğün ve kınaya daha özen gösteririz.''
''Sen nasıl istiyorsan öyle olsun şekerim.'' Ecem telefonunu kaldırdı ve saate baktı.
''Ay 15 dakika sonra gelecekler. Heyecandan öleceğim.''
''Az önce de korkudan öleceğim diyordun.''
''Ne bileyim saçım ve makyajım yetişmeyecek sandım. Nişan elbisemde son anda aksaklıklar çıkınca, koşuşturmamı unutamazsın diye düşünüyorum.''
''Rüyalarıma girecek. Bende seninle birlikte korktum olum ya.'' Saçının son tutamına da maşa yaptıktan sonra güzel bir tokayla, üstten güzel bir model yaptım.
''Kuaför arkadaşım benim. Ellerine sağlık.'' Saçlarına öpücük kondurdum.
''Manken güzel olunca, ne yapılsa yakışır zaten.'' Ayağa kalktı ve boynuma sıkıca sarıldı.
''Her zaman yan yana olmak dileğiyle.'' Bende sıkıca sarıldım ve gülerek ayrıldık. Dakikalarca aynadan kendine baktı. Yeşim de yanımızdaydı. Ecem, ne olursa olsun burada olması gerekiyor diye düşündü. Aslında Ecem aynaya bakmaya devam edecekti ama onu aynanın karşısından alan şey, kapının zili oldu. Heyecanla arkasına dönerken, elini parfüme çarptı ve yere düşürdü.
''Ay geldiler!''
''Sakin ol kızım ya. Bu heyecanla kahveyi de Oğuzun üstüne düşürürsün.'' Ecemle birlikte kapıya koştuk. Yeşim ve Cemile abla da arkamıza dikildiler. Ecem kapıyı açtı ve karşısında, ellerinde çiçekle gülümseyen Oğuz vardı. İkisini de videoya alıyordum. O kadar tatlı görünüyorlardı ki. Sanki yıllar boyunca bugünü beklemiş gibilerdi. Oğuz'un arkasından da Hakan girdi. Benim sırıtmama sebep olan adam karşımda dikiliyordu ve cebindeki papatyayı bana uzattı. Papatyayı alıp bakmaya başlarken video çektiğimi unuttum ve tekrardan düzgün bir açıyla çekmeye başladım. Tüm misafirler içeri girdikten sonra bizde içeri oturduk. Hakan karşımda oturuyordu. Onunla birlikte, bugünlerden geçtiğimize inanamıyordum. Keşke birbirimizi severek geçseydik diye düşünmeden de kendimi alıkoyamıyordum. Ecemle birlikte kalktık ve mutfağa gittik. Peşimizden Melis ve Yeşim de geldi. Melis heyecanla konuştu.
''Tuzu basıyor muyuz Oğuz ağabeye?''
''Tuz koymayacağım.''
''Hadi canım. Neden ya?''
''Bal koyacağım ki ağzı tatlansın.''
''Tüh.''
''Tüh diyecek bir şey yok hayatım. Sen Eray'ın kahvesine koyarsın. O zaman biz sizi izleriz.''
''Biz Erayla ayrıldık.'' Ecem somurtarak arkasına döndü.
''Bilmiyordum. Çok özür dilerim.''
''Özür dileyecek bir şey yok. Hayırlısı buymuş. Beni aldatan birini affedecek değildim.'' Araya girdim.
''Sen kahveye bak Ecem. Eray seni aldattı mı? Karaktersize bak sen.''
''Aldattı. Hemde kimle biliyor musun?''
''Kimle?''
''Gizemle.'' Üçümüz de ağzımız açık bir şekilde
''Ne?'' dedik. Volkanın sevgilisiyle birlikte mi aldatmıştı? İnanamıyordum.
''Volkanla birlikte uzun zamandır depresif takılıyoruz. Ama ikimizde iyiyiz artık.''
''Bu nasıl bir iğrençlik. Hiç beklemezdim onlardan bunu.''
''Zaten beklemediğin insanlar, en büyük kötülüğü yapmıyorlar mı Ezgi?''
''Haklısın.''
''Konuyu değiştirelim de Ecemin günü berbat olmasın.''
''Ne berbat olması kızım ya? Saçmalama.'' Melis, hiç ses çıkarmayan Yeşime döndü.
''Sizin ilişkiniz nasıl Yeşim? Kenanla aranız güzel mi?''
''Evet, güzel. Anlaşıp gidiyoruz işte. Bu kadar aşık olacağımı düşünmemiştim.''
''Çok sevindim sizin adınıza. Umarım aranız bozulmaz.'' Onlar aralarında konuşurken Eceme yardım ediyordum. Fincanları doldurduk ve Ecem misafirlere dağıtmaya gitti. Misafirlere dağıttıktan sonra geldi ve Oğuz'un kahvesini fincana doldurdu. Özenli tepsisini hazırladıktan sonra içeriye gitti. Bizde peşinden gittik ve ben tekrardan video çekmeye başladım. Ecem, Oğuz'un yanına oturdu. Oğuz, korkarak fincanı ağzına götürdü. Tüm misafirler gülerek Oğuza bakarken Oğuz, gülümseyerek fincanı tepsiye koydu. Ceketinin cebinden gül aldı ve tepsiye koydu. Hepimiz alkışladık. Çok şirin görünüyorlardı.
İsteme faslı bittikten sonra söz yapıldı. Söz tepsisini sizce kim tuttu? a) Ezgi b) Ezgi c) Ezgi d) Ezgi eğer cevabınız Ezgi ise doğru bildiniz çünkü ben tuttum. Nişan için evde ekstra bir şey yapılmadı. Bol sohbet ve yemekli bir akşam geçirildi. Daha sonra tüm misafirler gitti ve bizde Ecemle hazırlanmaya başladık. Çünkü Oğuz ve Hakan üstlerini değiştirip bizi almaya geleceklerdi. Birlikte gün doğana kadar eğlenip, güneşin doğmasını izleyecektik. Bir saat sonra bizi almaya geldiler ve eşyalarımızı alıp çıktık. Uzak, köy gibi bir tepeye çıkacaktık. Güneşin doğmasını izlemek için çok güzel bir yer seçmişlerdi. Üstelik orada da küçük bir kulübe vardı ve gecemizi orada geçirecektik. Bol sohbet ederek, gideceğimiz yere vardık. Kulübenin kapısında led ışıklar vardı. Oğuz arabayı park ettiği gibi arabadan indim. Bu karanlıkta parlayan ışıklara gözüm kamaşarak bakmaya başladım. Hakan, belimden sarılınca midemde yine bir kelebeklenme hissettim. Evlilik bu hisleri öldürmüyormuş arkadaşlar... Her neyse devam edelim. Biz Ecemle birlikte kulübeye girdik. Hakan ve Oğuz da arabadan yiyecek ve içecek şeyler getirdi. Yere bir örtü serip, yiyecekleri piknik yapıyormuş gibi düzenle yerleştirdik. Bir yandan da müzik açtık ve hem yiyip hem sohbet ettik. Daha sonra Oğuz, Ecemi dansa kaldırdı. Nişan danslarını şu an gerçekleştiriyorlardı. Bende hemen videoya çekmeye başladım ama Hakan elini uzattı.
''Benimle dansa kalkar mısınız hanımefendi?'' Telefonumu cebime attıktan sonra dansa kalktık. Gözlerimizin içine baka baka dans ettik. Daha sonra oyun havaları açtık ve göbek atmaya başladık. Gece yarısına kadar böyle devam ettik ve sonunda uykumuz gelmişti.
''Çok uykum geldi.'' Hep bir ağızdan onayladık.
''Bizimde.''
''O zaman Ezgi ve ben öbür odadaki koltukta yatarız. Sizde bu odadaki koltukta yatın.'' Ecem, Hakana döndü ve şaşırarak
''Oğuzla birlikte mi yatacağız?'' dedi.
''Ne olacak ki?'' Oğuz araya girdi.
''Sözümüz takıldı diye bu kadar aceleye gerek yok oğlum. Bırak kız rahat etsin. Siz Ezgiyle yatın hayatım.'' Ecem masum bir şekilde sordu.
''Alınmadın değil mi?'' Oğuz
''Saçmalama canım ne alınması.'' dedi ve Ecemin alnına bir öpücük kondurdu.
''Biz senle bu koltuğa nasıl sığacağız Oğuz?''
''Sığarız lan merak etme. Açarız, büyür şimdi.'' Koltuk, aynı çekyat şeklinde açıldı ve zorda olsa sığdılar.
''Sizin yüzünüzden karımdan ayrı yatacağım ya.'' Ecem elimi tuttu ve beni öbür odaya çekiştirerek
''Bir gün ayrı yatsan bir şey kaybetmezsin enişte.'' dedi. Öbür odaya gittik ve Ecem kapıyı kapattı.
''Ay aslında yanına yatmamda bir şey yok ama kendimi tuhaf hissettim. Umarım yanlış anlamamışsınızdır.''
''Yok be niye yanlış anlayalım. Normal bir şey.'' Bizde koltuğu açtık ve uzandık. Yattık ve sohbet etmeye başladık.
''Bir hafta önceki olanlardan sonra bu yaşadıklarımız rüya gibi geliyor. Çok şükür ki kurtulduk. Yiğit abi sizin peşinizi hiç bırakmayacak sandım.''
''Birde Hakanla bana sor. Hakan resmen kafayı yiyecekti. Melis ve Volkan bir hafta boyunca yanımda kalmasa Hakan işe bile gitmezdi. Doğrusu, bende yalnız kalmaya korkuyordum. Melis ve Volkanın bize gelmesi o kadar iyi oldu ki. Yiğit abi evindeki yokluğu anlayıp Melis ve Volkanı eve çağırdı. Bizden özür dilemese onlar da evine dönmeyecekti.''
''Öyle olaylar oluyor ve o akşam bize söylemiyorsunuz. Buna da çok kırılmıştım haberin olsun.''
''Hiç öyle deme. Siz hastanede kendinizle uğraşırken bide bizi mi düşünecektiniz?''
''Senin güzel kalbini severim ben. Hakan bunları daha çok söylüyordur tabii.''
''Söylemez mi? 1 haftadır iltifatlara boğuluyorum.'' Kıkırdadı.
''Sadece iltifatlara mı boğuluyorsun?'' Sırıttım.
''Bu neydi şimdi?''
''Tenleriniz de birbirine boğuluyordur diyorum.''
''Aman Ecem sende...'' Birbirimize baktık ve gülme krizine girdik. Onlar duymasın diye ağzımızı kapatıyorduk. En sonunda uyuya kaldık. Birkaç saatlik uyku sonunda, odanın kapısının tıklamasıyla uyandık. Oğuz sesleniyordu.
''Kızlar, hadi güneşin doğmasını izleyeceğiz. Uyanın.'' Zorda olsa kalktık ve saçımız başımız dağınık bir şekilde odadan çıktık. Ecemle sırasıyla lavaboya gidip saçımızı başımızı düzelttikten sonra dışarı çıktık. Oğuz ve Hakan, odadaki koltuğu dışarı taşıdılar. Önümüz uçurum gibiydi. Aşırı yüksekti ve aşağıya bakmaya çalıştığımda düşecekmişim gibi hissediyordum. Buradan güneşin doğuşunu izlemek çok güzel olacaktı. Dördümüz de koltuğa oturduktan sonra konuşmadan gökyüzüne bakmaya başladık. Hem uykunun sersemliğiyle, hem de bu havanın serinliğiyle konuşasımız gelmiyordu. Bir anda ürperdim ve üşüdüğümü hissettim. Hakan koltuktan kalktı ve koşarak arabaya gitti. Arabadan bana, kendi hırkasını getirmişti.
''Giy hadi.''
''Ay canım kocacığım. Teşekkür ederim.''
''Kocacığım diyen ağzını yerim.'' Yanağına öpücük kondurdum ve tekrardan yanıma oturdu. Birkaç dakika sonra güneşin ucu gözükmeye başlamıştı. Pür dikkat güneşi izlemeye başladım. İlk defa bu kadar ayrıntılı izleme fırsatı bulmuştum. Güneş daha da yüzünü göstermeye başladığında kulaklarımı bir şarkı doldurdu. Bu duyduğum şarkıyla Eceme bakmam bir oldu. Yıllar yıllar öncesinde bu şarkıyı dinleyip evlilik teklifi alma hayali kurardım.
And I said,
Ve dedim ki
"Romeo, take me somewhere we can be alone.
''Romeo, beni yalnız olabileceğimiz bir yere götür.''
I'll be waiting; all there's left to do is run.
''Bekliyor olacağım. Yapmamız gereken tek şey kaçmak.''
You'll be the prince and I'll be the princess
''Sen prens olacaksın, ben de prenses.''
It's a love story - baby just say 'Yes.'
Bu bir aşk hikayesi bebeğim, sadece de ki evet
Hakan, koltuktan kalktı ve elimden tutarak beni de kaldırdı. Şarkının da etkisiyle kendimi çok tuhaf hissetmeye başlamıştım. Anısı olan bir şarkıydı.
Romeo save me - they're tryin' to tell me how to feel;
Romeo kurtar beni nasıl hissetmem gerektiğini öğretmeye çalışıyorlar.
This love is difficult, but it's real.
Bu aşk zor ama gerçek
Don't be afraid; we'll make it out of this mess.
Sakın korkma, tüm engelleri aşacağız.
It's a love story - baby just say "Yes".
Bu bir aşk hikayesi bebeğim, sadece de ki evet.
Hakan önümde diz çöktü ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Kalbim heyecandan pır pır atarken, midemi de kelebekler doldurmuştu. Hiç beklemediğim anda, beklemediğim bir yerde evlilik teklifi alıyordum. Cebinden yüzük kutusunu çıkardı ve açtıktan sonra ''Benimle, severek ve isteyerek evlenir misin?'' Gözümden akan bir damla yaşla birlikte kafamı salladım ve Hakana sarıldım. Aynı şarkıdaki gibi, birlikte tüm engelleri aşıyorduk. Sarılırken benden ayrıldı ve parmağıma yüzüğü taktı. Yüzüğüme baktıktan sonra dudağına öpücük kondurdum. Gülümseyerek geri çekildiğinde
''Seni o kadar seviyorum ki. Evlenme teklifi etmesem kendimi rahat hissedemeyecektim. Ecem ve Oğuza bakarken gözlerinin içinin parıldadığını gördüm. Neden sende güzel bir atmosferde evlilik teklifi almayasın ki diye düşündüm.''
''Seni çok seviyorum Hakan Kılıç.''
''Bende seni çok seviyorum Ezgi Kılıç.'' Ecemin bizi videoya çektiğini yeni fark etmiştim. Alkışladılar ve yanımıza koşup bize sarıldılar. Böylece en mutlu anlarımdan birini daha günlüğüme eklemem gerektiğini fark ettim...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |