53. Bölüm

53. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

(51) Hüsrana Düşmeyen Umutlar

 

Part 1.

 

Duyduğun hangi ses seni bulunduğun ortamdan koparırdı? Hangisi hayatı unutmanı sağlayıp bir anlığına akıştan kopmaya yardımcı olurdu?

 

Piraye ve Ali Ata, şehir merkezindeki hastaneye gelip sıra beklerken, birbirlerine bakıp gülümserken her duyguyu yaşıyorlardı. Doktorun yanına geldiklerinde, söylediklerini dinlediklerinde ve muayene sırasında o sesi duyduklarında akıştan kopmuş ve birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşlardı.

 

Birbirlerine öyle sevdalılardı ki her biri, diğerinden bir parça can taşıyacak olan bu yavruya yıllardır hasretmiş gibi bakıyordu.

 

"Ali Ata," dedi Piraye çoktan gözleri dolmuşken.

 

"Söyle yüreğim," deyip dayanamadı ve karısının başını göğsüne yasladı. Çok değil dokuz ay sonra kucaklarında olacaktı yavruları. Hayatlarına şenlik getirecekti. Düşüncesi bile iç organlarına kadar titretiyordu onları. Bir mutluluk gözyaşı düştü ikisinin gözlerinden de aynı anda. Biri adamın göğsüne değdi, diğeri kadının alnına.

 

Doktor tüm detayları anlattıktan sonra çıkan kan sonuçlarına göre verdiği vitaminleri kullanması gerektiğini söyleyip genç çifti uğurladı. Böylesi güzel bir aşka sahip olduklarını gördüğü için onun bile yüreği sıcacık olmuştu.

 

"Deniz kıyısında güzel bir köfteci var diyorlardı Piraye'm gidelim mi?"

 

"Olur gidelim acıkmıştım."

 

Zaten yakın olduklarından yürüyerek huzur içinde vardılar istedikleri yere. Küçük iskemleye oturup tonton amcaya siparişlerini verdikten sonra beklemeye koyuldular. Çok şükür hayatlarında her şey rayına oturmuştu. Sevdiği kadının zehir yeşili gözlerinde kaybolurken bir de ondan olma bir evladı katılacaktı ailelerine. Bir yıl önce düşünce bile böyle güzel bir şeyi hayal edemezdi ne adam ne de kadın.

 

Piraye'nin gözleri denize takılınca yüzü asıldı bir anda.

 

"Ne oldu güzelim, miden mi bulandı? Doktor ilk haftalarda bu normal demişti."

 

"Yok bulanmadı, balıkları düşündüm, yavru balıklar yiyecek buluyorlar mı acaba denizin altında?" deyince adam şok olarak kadına baktı. Böyle bir şey duymayı beklemediğinden ne diyeceğini de bilemedi bir süre.

 

"Piraye'm bulmaz olurlar mı, ekosistemin bir parçası onlar."

 

"Ama Ali Ata büyük balık küçük balığı yer derler hep?" Birazdan ağlayacak gibi duran kadının altındaki iskemleyi tutup bir anda kendisine çekti ve dudaklarını alnına getirdiği gibi hemen öpüp çekildi.

 

"Öyle sevimlisin ki, kendini benim gözümden görmediğin için hiçbir zaman bunu bilemeyecek olman ne acı. Annelik hormonu tüm duygularını alt üst edecek anlaşılan, böyle şeylere duygulanıp gözyaşlarını akıtırsan bozuşuruz seninle."

 

"Nasıl bozuşuruz mesela?"

 

"Gider o balıkları tutarım, akşama da ızgara yapar limonlar yerim. siz kim oluyorsunuz da benim kadınımı ağlatıyorsunuz derim."

 

Kıkırdayan Piraye adamın göğsünde soluklandı biraz. Sonrasında duyduğu adım sesiyle ayrılıp zil çalan midesini sevindirdi. Satıcı adam köftenin yanında birer bardak yayık ayranı da getirmişti. Hemen sarılı ekmeği eline alıp destursuz yemeye başlayan karısını gülümseyen gözlerle izledi bir süre.

 

"Imm, Ali Ata öyle lezzetliymiş ki bayıldım, iyi ki geldik buraya." Ekmeği neredeyse yarılarken kocasına baktı. "Sen neden yemiyorsun acıkmadın mı?"

 

Kadının dudağının kenarında kalan ayran köpüğünü eliyle silerken "Öyle lezzetli ki seni izlemesi, neredeyse doydum," dedi ve Piraye'nin yanaklarını kızartmayı başardı. Ardından keyifle ekmeğindeki kağıdı yırttı ve yemeye başlayıp karısından önce bitirdi. Piraye de bitirdiğinde gözü hala kağıtta kaldığı için adama yeniden el yaptı. "Ustam sen bize birer yarım daha göndersene?"

 

"Çok olmaz mı?"

 

"Doymadık yavrum gözümüz kaldı, doymazsak bir yarım daha yeriz kime ne?" dedikten sonra gelen yarımı da yiyip ayaklandılar. Kalkarken Piraye'nin gözü mendil satan bir çocuğa ilişince yüreği sızladı.

 

"Ali Ata bir tane daha alır mısın, paket olsun?" dediğinde adam gülüp kafa sallayarak parayı ödemeye gitti. Poşeti eline verince "Al bakalım, eve gidene kadar yolluk yapmak istiyorsun demek?" dedi gülümseyerek. Ama kadının gittiği yönü görünce gözlerinde bir kez daha hayranlık oluştu. Onun arkası dönük olduğu için uzakta durup seyreden çocuğu görmemişti.

 

"Merhaba canım, aç mısın?" Çocuk kadının sesini duyunca irkildi. Korku dolu gözlerle ona bakınca "Hemen gidiyorum ablacığım, vallahi rahatsız etmek istemedim," dedi ama Piraye onu durdurdu.

 

"Bekle bir saniye yahu, çok fazla yediğim için bu ekmeği yiyemeyeceğim ziyan olmasın sen yer misin diye soracaktım."

 

"Sahi mi?" diye soran çocuğu gözleri ışıldarken içi gitti kadının.

 

"Sahi tabii afiyet olsun." Daha fazla utandırmamak için başını okşadıktan sonra ayrıldı oradan. Ali Ata ise uzakta kaldığı için çözleriyle çevreyi kontrol etti ve çocuğu duvarın dibinden izleyen o adamı buldu. Okula gidecek yaştaki çocuğa mendil sattırıp köşede beklemek hangi kalıba sığardı? Çocuk mutlulukla yemeğini yerden köfteciye geri döndü ve bir miktar para daha bıraktı. Böyle çoluk çocuk gelirse onun adına ufak ikramlarda bulunsun diye. Ardından cebindeki telsizi çıkarıp anons geçti.

 

İleride bebek kıyafetleri satan dükkan bulunca Piraye'yi oraya götürdü. Birlikte gezerken gözü vitrinin camından gözüken adamdaydı.

 

"Ali Ata hemen bir şey almak uğursuzluk olur derler, almasak mı? Biraz zaman geçse iyi olmaz mı?"

 

"Haklısın papatyam sen nasıl istersen öyle yap ama yine de şuradan bir çorap alsak da ara ara seyredip hayal kursak fena olmazdı." Piraye çoraba yönelip sarı bir taneyi eline alıp sevdi.

 

"Ay ne tatlıymış. Bunu alalım o zaman yoksa hepsine bayılacağım."

 

"Al al bir tane daha al."

 

"O niye?"

 

"Biri sende biri bende durur."

 

Piraye başını salladıktan sonra bir tane de beyaz rengini aldı ve dükkanı gezerek ödeme noktasına doğru ilerledi. Ali Ata vitrinden kontrol etmeye devam ederken ekip arkadaşları gelip ve tarif ettiği adımı bulunca rahat bir nefes verdi. Ekmeği yedi diye kaytardığını düşünüp çocuğa bir şey yaparsa diye tedirgindi. Eh, kalanını onlar halledeceği için içi rahatlayarak karısının yanına gitti. Bu tarz durumlara kendini daha da üzmesini istemediği için onun yanında sessiz kalmıştı. Geçici değil kalıcı bir çözüm üretmekti tek derdi.

 

Taksiye binip eve gittiklerinde bahçedeki yavru köpeklerle ilgilenip besledi hemen. Artık kendinden sonraki önceliği onların karnını doyurmaktı. Güzel bir çayın eşliğinde birlikte sohbet edip aldıkları çorapları sevip yatarken baş ucuna kadar getirdiler.

 

Geceliğini giyen Piraye çoktan yatakta yerini almış adamın kolları arasına girdi. "Ali Ata ben çok mutluyum, öyle mutluyum ki sesli dile getirsem hemen yok olacakmış gibi içerliyorum."

 

"Sen mutluysan dünyanın en mutlu adamı benimdir asıl. Söyle, haykır, içinden nasıl geliyorsa öyle yaşa Piraye'm. Yakında bu mutluluğumuza ortak biri daha gelip konacak evimize."

 

"Çok ağlar mı acaba?"

 

"Çocuk bu ağlar elbet."

 

"Nasıl bakacağız onu incitmeden, annem olsaydı söylerdi," dedi kadın içli içli. Kollarını daha sıkı dolayıp saçlarından öptü kadını.

 

"Ben varım, doğuruyorsun diye bütün yükün senin omuzlarına binmesine asla müsaade etmem kalbimin içi. İstersen annem gelir bir süre."

 

"Gelir mi gerçekten, gelsin. Yanlış bir şey yapmayalım."

 

"Annelik içgüdüsel bir dürtü ve senin yanlış yapacağını asla düşünmüyorum. Sen bu dünyanın görüp görebileceği en hassas kalpli, en iyi ve en güzel anne olacaksın."

 

"Senin gibi koca yürekli bir adamın çocuğunun annesi olacağım o yüzden şimdiden daha güçlüyüm. Çünkü sadece arkamızda değil, yanımızda, önümüzde baktığımız her yerde dağ gibi duran bir babamız olacak."

 

"Teşekkür ederim," dedi adam fısıldayarak. Bu sözleri duymak, hak etmek inanılmaz bir gönül mertebesiydi ve o, oraya çoktan konmuştu. İyi bir baba olmak için elinden geleni yapacaktı. "Al bakalım bugünün papatyasını unuttum sanma?" Kadının kara saçlarının arasına taktığı papatyaya bakarak gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim. Papatyalarla sarıp sarmalanıyorum daha ne isterim?" dediği an adam kollarını iyice dolayıp kadını göğsüne doğru çekti.

 

"Kocan tarafından sarıp sarmalanmak mesela?" dediğinde ikisi de güldü ve huzurlu bir güne dualar ve bolca sevgi eşliğinde gözlerini kapadılar.

 

***

 

Sabah olduğunda birlikte kahvaltı ettikten sonra Piraye kocasına sarılıp onu işe uğurladı ve evdeki işlerini yapmaya koyuldu. Ali Ata ise karakolun günlerdir dilinden düşmeyen bir mevzunun peşindeydi. Gitmeden önce de fırına uğramış bir tepsi baklava almıştı dağıtmak için. Müjdeli bir haberin ardına en iyi bu giderdi.

 

Sakallı adamların din adı altında toplanıp çoluk çocuğu zehirleyen konuşmalar yaptıklarını keşfetmiş ve bunların ardındaki gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrenmeye çalışıyordu. Dini öğütlemek, peygamberleri anlatmak, iyi ahlakı söylemek ve namaz kılmak güzeldi elbette ama bunu bir perde gibi kullanıp kirli işleri örtmek en büyük ahlaksızlıktı.

 

Geçen gün yolda yürürken denk geldiği o kadın ve adamla zaten aklında soru işaretleri kalmıştı.

 

"Amirim?"

 

"Gel Ali, ne yaptınız oğlum?"

 

"Adamlar hakkında bilgi kovaladık amirim."

 

"Yav onu mu diyorum dün izin aldın ya hastaneye gitmek için?"

 

"Ha, müjdemi isterim amirim baba oluyorum, buyurun baklava almıştım ikram edeyim."

 

"Ooo, aslanım benim be, çok sevindim. Allah analı babalı büyütsün inşallah. Babası gibi vatana millete hayırlı evlat olsun."

 

"Estağfurullah amirim."

 

"Öyle öyle," dedi adam baklavalardan ağzına atarken. "Şu adamlar hakkında düşüncelerini de anlat hele."

 

"Bence tek tek toplayıp uyandırmayalım. Aralarına sızalım, öyle ne oluyor bitiyor anlamış oluruz. Geçen de sokakta denk geldiğim çirkin bir olayı anlatmıştım, sadece gençlerle değil, koca adamlarla da bir dertleri var gözüküyor."

 

"Tamam gizli yönetiyoruz o zaman, sen ekibi kur çok dillendirmeden aranızda halledin bunu. Biri aralarına sızsın haberleri açık eder."

 

"Emredersiniz amirim."

 

"Hadi çık oğlum kesene bereket, tebrik ederim tekrardan," dediğinde Ali Ata başını eğip odadan çıktı ve ekip için düşünmeye başladı. Odasına geçip seçtiği kişileri tek tek çağırdıktan sonra konuyu anlatmaya başladı.

 

"Kürşat, koçum sen bundan sonra sakal tıraşı olmuyorsun, şöyle biraz saçın başın birbirine karışsın, temiz pak memur görüntünden bir sıyrıl. Sonrasında bunların inine nasıl sızacağını konuşuruz. Bakalım neler planlıyorlar."

 

"Emredersiniz komiserim."

 

"Konuyu özetleyim, detayları gözlemleyip konuşacağız, bu odadaki kişiler haricinde birinin ağzından duyarsam kötü olur."

 

"Anlaşıldı komiserim."

 

"Mehmet dünkü baba ne oldu?"

 

"Komiserim o işin aslı başkaymış, ana ölmüş baba sakat diye kimse iş vermemiş. Adam başta kendi sokakta bir şeyler satıyormuş ama zabıta ekipleri de buna izin vermemiş. Başka çaresi kalmadığını söyledi."

 

Ali Ata çenesini ovuşturup düşündü. Kurallara uymayan bir sürü insan varken bir adam ekmeğinin peşinde gezince neden sorun oluyordu? Vergi kaçırdığı için mi? Gizliden kaçırılan vergileri kimsenin ruhu duymazken alenen ortada olması mıydı bu adamın tek suçu. Bir babayı çocuğuna mendil sattıracak kadar dibe çektikten sonra dışarıdan görüp toplum olarak onu suçlamak ne kadar kolaydı. Kimse işin arka yüzüyle ilgilenmiyordu bile, bir etiket yapıştırıp geçiyorlardı. Ali Ata da o gün adam çocuğu döverse diye beklemişti.

 

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Belediye binasında küçük işler için personel arıyorlardı Mehmet, selamımızı ilet adamın durumunu anlat, geri çevireceklerini düşünmüyorum. Hayatı düzene girsin. Olur da çevirirlerse takipte kal haberim olsun. Ona da güzellikle anlatın mevzuyu." Başını kaldırıp diğerlerine baktıktan sonra "Siz çıkabilirsiniz," dedi ve elini cebine attı. "Şu parayı al adama ufak bir gıda paketi yap temel ihtiyaç, çocuğu da unutma. Bu işle komple ilgilenmek senin işin Mehmet."

 

"Emredersiniz komiserim," dedikten sonra çıkması için başıyla işaret verdi. İşe girdim ettim, para kazandım diyene kadar zaman geçecek ve yine zorda kalacaklardı. Varken paylaşmak Müslümanlığa yakışır bir işti. Neticede komşusu açken tok yatan bizden değildir...

 

***

 

Bölüm : 13.11.2024 22:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...