59. Bölüm

59. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

 

Selamlar konuşmamı diğer partın sonuna yapacağım sürpriz bir haberim var kaçırmayın.

 

Oy verdiysek bölüme geçelim ve yorumlarda buluşalım💕🍭💌

 

 

 

 

 

 

Çok hırçındım senden evvel

Ne bir insan ne bir kadındım!

Önce insan yerine kondum.

Durdu gözyaşlarım.

Kuşlar ötüşmeye,

Dereler engelleri aşıp akmaya başladı.

Kör gözümdeki perde lime lime yırtıldı.

Kafamın içindeki küf kokusu dağıldı.

Gözyaşlarımın yarısı belli ki içine aka aka

Çürüttü içimdeki benliği.

Sonra kadın olmak ne güzel şey!

Sevaptır aşkla meşk etmek

Ve ne tatlı!

 

 

Damla Kurul

 

 

 

Bölüm 54. Kara Kutunun Gizemi

 

Mutluluk paylaşınca çoğalır derler. Karnımdaki bu mutlu haberi verecek annem babam yoktu ama eşimin ailesi öz aile kadar yakın olmuştu bana. Satı anne haberi duyunca adadığı adakları vermeye başlamıştı. O kadar çok sevinmişti ki telefonun ahizesinden sesi odanın diğer ucuna kadar gelmişti. Ali'min izin alma olasılığı şu günlerde olmadığı ve onların da bizi göresi geldiği için en kısa sürede otobüse atlayıp geleceklerini söylemişti hayvanlar yine Meral ablaya kalacağı için gelemiyor, geçen seferki gibi Zeynel babayla evde kalmak zorunda kalıyordu. Haris dede ise şimdi olmasa da tez vakitte ziyaretine bekliyordu.

 

Zaten gidip elini öpmek farz olmuştu çünkü düştüğümüz müşkül durumdan bir an bile düşürmeden tutup çıkarmıştı bizi. Allah bin kere razı olsun dua etmeyi hiç bırakmamıştım onun için.

 

Geçtiğimiz günlerde Peri'nin nişanını yapmış ve sevdalıları sonunda kavuşturmuştuk. Gelip gidip parmağındaki yüzükten alamamıştı gözlerini. Nişanlığını ise hep beraber seçmeye gitmiştik, nişan alışverişi de olmuştu tabii. Kapalı çarşıdaki çamaşırcılara girince bizim kızın yanakları domatese dönmüş ve ben de onu iyice utandırmıştım. Ee dün yediği hurmalarda bulmalıydı suçu.

 

Görümcesi Vasfiye ara ara pürüz çıkarsa da benim tarafımdan püskürtülmüş, arada annesi tarafından çimdiklenmişti. Uzun boyuyla kuğu gibi olan canım dut tanem, hekimi yeniden aşık etmişti kendine. Hiç elinden düşürmediği kırmızı laleleri vardı birde. Harika bir gün geçirmiş ve aile arasında hazırlayıp bitirmiştik o geceyi.

 

Hekim'in ailesi Giresun'a dönmüş, düğün için hazırlıklar yapmaya başlamıştı bile. Biz de Peri'mle eksik kalan havluları işliyor, sağdan soldan örnek topluyorduk. Zamanında çocuk yelekleri çok modaydı ve annem de bana onların deseninden örmek için yoldaki çocukları durdurup ilmek sayardı. Ezberleme işi de bana kalırdı tabii. Şimdi ben de kendi çocuğuma örecektim mini mini yelekler, patikler. Canım yavrum bir an önce doğsa da sevsem artık diye aklımdan geçirmediğim bir gün bile bırakmıyordu bana.

 

Aldığım duyumlara göre Zehra'nın düğünü, Peri'nin düğününün hemen arkasından yapılacaktı. Feridun Bey oturdukları evi sevdiği ve geride başka ev arkadaşı kalmadığı için orada oturmayı uygun görmüştü. Değişecek olan eşya elbet vardı ama sanırım Zehra'da artık o heves yoktu. Sürekli dalaşan kediyle köpek gibiydiler ama unutulmaması gereken bir şey vardı; en büyük aşklar nefretle başlardı...

 

***

 

"Ali'm, canım kocam, misafir gelecek diyorum bu uyuma sevdası da nereden çıktı hı?"

 

"Piraye, kaçta yattık gece biz?"

 

"Gece yarısı yeni olmuştu ve şu an neredeyse diğer geceye geçiş yapacaksın?"

 

"Beş dakika daha..."

 

Yastığıma sarılıp iyice yerine yerleşirken kaşlarını çattı ve el yordamıyla benim nerede olduğumu aradı. Bulduktan bir an sonrasında ise kendimi yatağın içinde kucaklanmış olarak bulmuştum. "Yahu misafir gelecek diyorum sen beni de işimden ediyorsun kalksana be adam!"

 

"Dur şöyle iki koklayım seni de uykum açılsın güzel karım."

 

"Bana neden daha çok uyumak istiyormuşsun gibi geliyor Ali Ata?" Boynuma vuran nefesinden güldüğü belli oluyordu.

 

"Ne yapacağım ben kalkıp?"

 

"Öncelikle çalı süpürgesini alıp geleceksin. Bulamadım evde arka kömürlüğe koymuş olabilirim."

 

"Piraye beni bunun için mi uyandırıyorsun gerçekten? Çocuk muyum ben Allah aşkına?"

 

"Ama Ali'm," diye mırıldanıp koynuna sokuldum hemen. Bu fırsatı kaçırmayıp daha da çok sarıldı. Artık bir eli direk karnıma kapanıyor bebeğini hissediyordu. "Ben bir rüya gördüm; böyle bir sürü fareler vardı. Bir tane büyük fare bir sürü yavru fare... eve dadanmıştı çıkaramıyordum. Sen odanın tekini temizlemek isterken diğerlerine sıçrıyordu falan."

 

"Üstün örtülüydü gece ama niye böyle oldu? Bir dakika, sakın bana rüyamdan etkilendim fare çıkar diye kömürlüğe giremiyorum deme!" Sessiz kalışım yavaşça gözlerini açıp bana bakmasına neden oldu. Sonra ciddi olduğumu görünce geri yumup büyük bir nefes verdi.

 

"Orası karanlık gitmek istemiyorum, kaldırınca altından fırlayıp gelecekmiş gibi bir his var içimde gidemem. Hadi benim kocam, hadi aslanım alıver gel süpürgeyi. Daha yemek yapacağım, yapacağız Satı anneler gelecek hadi."

 

"Şu hadi kelimesini başka anlarda da kullansan keşke," dedi ve kalkmadan boynumu derince öpüp yataktan çıktı. Kıkırdarken manalı bakışlarını bana atmadan edemedi. "Söz veriyorum kullanacağım, hadi."

 

"Ya sabır." Başını sallanıp yukarı sıyrılan pijamasını düzelterek çıktı evden. Gelmeden hemen yatağı toparladım ki geri girip uyumasın. Denerse yeni düzelttim diye kızardım en azından.

 

Geri geldiğinde sırayla diğer işlerimi halletmiş ara ara ona da bir şeyler yaptırmış ve hazırlığıma devam etmiştim. En son sofra bezinin üzerinde fındık fıstık kırarken bahçe kapısının açıldığını duydum. "Biri geldi, annenler olamaz daha değil mi? Otobüsle geliyorlar akşama anca burada olurlar."

 

"Ben çıkıp bakarım güzelim, onlar değildir." Çıkarken gülümsedi ama sanki altından bir şey çıkacak gibi bir gülümsemeydi bu. Kemikli etleri ayırıp testinin içine doldururken bir yandan da sesleri takip ediyordum.

 

"Hoş geldiniz kardeşim. Piraye, gel misafirlerimiz var."

 

Keşke misafirin kim olduğunu da belli etseydin de çatlamasaydım Ali'm. Ellerimi yıkayıp havluyla kuruladıktan sonra dışarı çıktım. "Aaa Peri'm hangi rüzgar attı sizi buraya. Taze nişanınızı yeniden mi kutlayacağız yoksa? İçeri girsenize hoş geldiniz."

 

"Hoş bulduk dut tanem. Buraya geleceğimizi bilmiyorum ki sürpriz oldu," deyip sarıldık bir güzel. "Aslında civarda ev bakmaya çıkmıştık ama kısmet sizeymiş."

 

"Öyle mi, çok heyecanlı olmalısın? Bir çay içelim öyle devam edin o zaman?" Soru dolu bakışlarım hekim ve kocam üzerinde dolaşırken sırıttıklarını gördüm. Sonra beynimde bir ışık yanınca başımı yavaş yavaş aynı bahçe içinde olan diğer eve taşıdım. Kaşlarım havaya kalkarken yeniden kocama baktığımda öyle mi diye hareket edince daha çok sırıttı.

 

"Geldik işte evimize bakmaya canım." Peri bu sefer hekime göz attı. "Nasıl yani?" derken o hala ihtimal vermiyordu çünkü yan ev satılık ya da kiralık değildi. Sahipleri kendi içinden geçeni oturtacaktı çünkü manevi değere çok önem veriyorlardı. Ben de uzun süre boş kalır bir komşumuz olmaz demiştim.

 

"Allah," diye uzatarak nida atınca şaşkın arkadaşım bana baktı. Parmağımla yandaki evi işaret edince gözleri büyüdü. Eliyle ağzını kapatıp şaşkınlığını yaşarken şimdi biz ona gülüyorduk. Bakışları hekimi buldu dolu gözlerle. "Şaka yapmıyorsun değil mi? Burası mı gerçekten?"

 

"Benim ki teklif, kabul edersen burası, etmezsen başka bir yer olur. Anahtarı huysuz ihtiyardan zor kaptım."

 

Geri bana dönüp kocaman sarıldığımızda mutluluğumuz arşa çıkıyordu. "Piraye, inanamıyorum, yan yana olacağız bundan sonra, hep."

 

"Bundan sonra hep yan yana olacağız dut tanem."

 

"E hadi girip gezelim evi, beğenecek gibiyiz."

 

O hekime doğru yanaşırken biz biraz geride kaldık. Önce onların bakması icap ederdi. "Beğenmez olur muyum hiç. Sen beni dünyanın en mutlu kadını mı yapmaya çalışıyorsun?"

 

"Bana evet dediğin an dünyanın en mutlu adamı ben olmuştum." Onlar içeri girerken arkalarından duyduğum son sözler bunlardı. Sırtımda hissettiğim bedene dönüp sarıldım.

 

"Sen önerdin değil mi? Ben seni daha kaç farklı şekilde seveceğim be adam. Teşekkür ederim Ali'm, hayatıma böyle dokunduğun için, iyi ki varsın. Bunu öyle yürekten söylüyorum ki. Gün geçtikçe daha da çok çarpıyor kalbim senin için."

 

Alnımdan öperken gülümsedi. "Her şekil sevmene razıyım be kadın," dedi beni taklit edip. "Hayatın değil, hayatımız diyeceksin. Sen yoksun biz varız, ne yapıyorsam bizim için, ailemiz için." Eli karnıma doğru indi. "Bilirim Perihan'ı öz kardeşin gibi seversin, ben de hekimi öyle. Onlar da ailemizden olduğuna göre bir arada güzel günlere doğru yelken açmamıza ne engel olabilir ki dedim."

 

"Doğru diyorsun ailemiz." Ne güzel bir kelimeydi aslında aile. Ama herkes için farklı manalara ayrılıyordu. Çocukken her şeyden çok sevdiğim ailem, büyüyünce bana kan kusturur olmuştu. Sonra ansızın çıkıp geldi ve bana yeniden aile nedir onu öğretti, ikna etti. Şimdi ise gittikçe büyüyordu ailemiz. Meselenin kan bağı değil can bağı olduğunu öğrendiğimiz an olayın seyri değişiyordu işte.

 

Onlara biraz zaman tanıyıp peşlerinden içeri girdiğimizde bu evin duvarlarının toz pembe olmadığını gördüm. Burada başka bir hayat başka bir aile yaşamıştı işte. Sevgisine inanmadığı kimseye vermezdi ev sahibi zaten. Biz sevgimizi gözlerimizin içinde taşıyıp ikna ediyorduk, neticede gözler yalan söyleyemez ne varsa yansıtırdı.

 

Gezip geri bahçeye çıktığımızda hepimizin keyfi yerindeydi. "Bak ne diyorum kardeşim; evlerin arasındaki boşluğa bir duvar ördürüp kapatsak, iki yana da kapı yaparız. Sonra bir sedir atarız içine, ortak televizyon alırız, ilçedeki sinema geceleri gibi izleriz bazı akşamlar ne diyorsunuz? Televizyonu da ben alırım derdim ama malum düğün arifesi."

 

"Çok güzel olur." Sözleşmiş gibi Peri'yle aynı anda konuşmuştuk.

 

"Hanımlardan cevap geldi bile Yarkın'ım bize uygulamak düşer." Kocam omuzlarını kaldırıp indirerek mecburuz tarzında bir konuşma yapmıştı gülerek.

 

"Hatta boydan bir pencere olsun önünde değil mi Perim? Kışın kar yağışını, bahar da yağmuru seyrederiz."

 

"Olsun olsun, bir de soba kurar üşümeyiz. Bizim kömürlükteki eski sobayı getiririz hem yenisine gerek yok."

 

Birlikte içeri geçip bu mutlu haber üzerinde konuştukça neşelendim. Evlerimiz arasında hepimize ait bir bağlantı olacaktı. İleride çocuklarımız oradan birbirine gidip gelecekti. Hatta soğuk havada orada ekmek bile pişirirdik bahçeye çıkmak yerine. Ben belki, yeni kitaplarımı orada yazardım. Ne güzel hayallerdi bunlar...

 

Düzenlemeden geçirdiğim kitabımı sonunda Ali'nin gazeteci arkadaşına teslim etmiştik. O çok beğenmişti ama halkın beğenisini anca satışları takip edersek anlayabiliriz dediği için hevesle gelecek cevabı bekliyordum. Önemli olan benim hayallerime kavuşmamdı. Gazetenin her baskısını özenle saklayıp ileride çocuklarıma gösterecektim...

 

Birer bardak çay içip misafirimiz gelecek diye fazla oturmadan gitmişlerdi. Bu meseleyi çözdüğümüz için hepimiz çok sevinmiş ve Peri'yi uğurlarken bir iki gözyaşı akıtmıştım. Hamilelik hormonlarımı giderek arttırıyordu.

 

Akşama doğru sofrayı da hazır edip ufak tefek şeyler kaldığında misafirlerimizi heyecanla beklerken, Ali ev telefonundan karakolla konuşuyordu. Ona Zerda'nın yanından gelince konuştuğumuz her şeyi anlatmıştım ve çok yakında bu mesele çözülecek demişti.

 

Bahçe kapısının açılması ve köpeklerin havlamasıyla birlikte heyecanla yerimden kalktım. Nihayet telefonu kapatan kocam da peşimden geldi. O ellerindeki çantaları almaya giderken ben, gözü yaşlı Satı anneye bakıyordum.

 

"Oyy yavrum benim, canım nasılsın güzel kızım?"

 

Önce elini öpüp sonra sarıldığımda gülümsedim. "Çok şükür iyiyim anne sen nasılsın, nasıl geçti yolculuk?"

 

"Sağımız solumuz şişe şişe geldik işte. Bırakalım onu da güzel haberlerden konuşalım biz. Torunum geliyor var mı benden mutlusu?"

 

"Anne torundan önce var olan çocuğuna bir baksaydın keşke." Ali'nin sitemi herkesi güldürdü.

 

"Hadi oradan eşek sıpası, seni yıllardır görüyoruz hevesimiz yeniye."

 

Söylenerek içeri geçerken Özlem ve Hakan'la da sarıldım. Görmeyeli gerçekten özlemiştim onları. "Sofra hazır anne, elinizi yüzünüzü yıkayıp rahatlayın ben o sıra tabakları doldurayım."

 

"Olur yavrum yol tuttu biraz kötü oldum ama bir çorbanı içerim."

 

"Nasıl istersen anne sonra ısıtırız yine. Özlem sen nasılsın canım, çok özlemişim ben seni."

 

"İyiyim yenge, sağlığınıza duacıyız. Yeğen geliyor dediniz kalktık geldik. Şimdiden konuşayım onunla da en sevdiği halası ben olayım." Eğilip karnımı severken Hakan banyodan çıkıp gelince başına hafifçe vurdu. "Meral ablam duyarsa mum tutturur sana bilesin!"

 

"Ya abi niye vuruyorsun ya? Çocuğun seçim hakkına da müdahale edecek değilsin herhalde."

 

"Bıdı bıdı bıdı yav." Salatadan alığı domatesi sussun diye Özlem'in ağzına tepince gülümsedim. Yine kedi köpek gibi didişiyorlardı. "E hadi o zaman buyurun afiyet olsun."

 

"Ellerine sağlık güzel kızım. Ne uğraşmışsın böyle, bir daha bu kadar uğraşma kızarım bak." Yemeği yerken Özlem benim salatamı özellikle çok sevdiğini söylemişti. Onca yemek arasında neden salata diye sormadım ama bayıla bayıla anlatınca bir fark vardır elbet diye düşündüm. Hakan'ı da çorbadan sonra salata dürüp yerken görünce acaba yemekler mi güzel olmadı diye kuşkulanmıştım. Çaktırmadan kocama bakınca her zamanki iştahıyla yediğini fark ettim.

 

"Hakan salatayla doymasaydın keşke. Et pilav doldurayım mı?"

 

"Yok yenge eyvallah, limonlu tuzlu iyi gitti bu."

 

"O evde de böyle kızım, yemekten çok salata, ıvır zıvır yer." Satı anne dert yanar gibi söylemişti bunu.

 

"Formumu koruyorum ben siz ne anlarsınız?"

 

"Abi formunu koruyan yarım ekmeğe salata koyup mu yer Allah aşkına ya?"

 

"Sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun böcük!"

 

"Şşh didişmeyin sofrada," diyen kocam tartışmaya son noktayı koydu. Yemekleri yiyip ortalığı topladıktan sonra içeriye çayı ve Satı annenin getirdiklerinden götürdüm. Torbanın tekinde süzme yoğurt görünce dayanamamış bir kase çıkarmıştım kendime. Ekmeğin üzerine sürüp yanında bir elmayla ne güzel giderdi.

 

Büyük çaydanlığı taşımak için gelen Ali beni öyle yerken görünce duraksadı. "Sofradan yeni kalktık Piraye'm doymadın mı?"

 

"Valla doymuştum ama bunları görünce de bir yiyesim geldi sorma. Aklımda kalacağına midemde kalsın dedim."

 

"Elleme kıza oğlum, can boğazdan gelir ne isterse yesin. Bak ben sana daha neler getirdim," diyen Satı anne koluma girip beni diğer torbalara doğru çekiştirdi. Getirdiği erzaklar bize bir yıl boyunca yeterdi. Çaylarımızı içerken kendi çantasından çıkardığı bohçaya baktım. "Bakın bakın şunlara, benim minik torunum giyecek."

 

Çeşit çeşit örgü yelekler, hırkalar, patikler, tulumlar getirmişti. Battaniye bile örmüştü. "Az zamanda bu güzel şeyleri nasıl yaptın anne?"

 

"Battaniyeyle hırka yeni bir tek kızım. Bunları örmeye birkaç ay önce başlamıştım. Diğerleri de önceden hazır ettiklerim, rengine takılma hiç doğsun cinsiyeti belli olsun ne renk istersen o renk yaparım yine."

 

"Teşekkür ederim hepsi çok güzel, daha fazlasına gerek yok elimizde ne varsa onu giydiririz, israf etmeyelim günahtır."

 

"Niye israf olsun güzel kızım, örgüdür bunlar iyi iplerden, senelerce giyilir. Ardından gelen giyer, başka çocuklara nasip olur. Biz aramızda kardeşler değiş tokuş ederdik eskiden elde ne varsa..."

 

"Anne bu benim ayağıma göre tam?"

 

"İlaşi (ayıp) git şuradan ver sabinin hırkasını ayağına dolamış birde. Hüsüsü (bilerek) yapıyorsun değil mi?" Hakan tepki olarak sırıtmakla yetindi. Hatta sonrasında doğmamış çocuğumun hırkasını alıp evin ortasında tek başına halaya durunca gülmeden edemedim. "Ali Ata bir şey de şu kardeşine asker olmak istiyorum diye tutturdu bir terane gidiyor. Bak hiç dınırgıyor (duyuyor) mu kulağı beni?"

 

"Olsun anam ne var bunda? Çocuk vatana millete hayırlı bir evlat olmak istiyor. İt olacağım çakal olacağım demiyor ne güzel?"

 

"Ama asker olup diğer oğlum gibi senden uzağa gideceğim diyor, çatışmalara gireceğim yüreğin ağzında atacak diyor."

 

"Vatan aşkı başka bir şey anne, yoldan geçen her adamın harcı değil bu. Dertsiz tasasız çiftçilik yapması da bir seçenekti ama istemedi."

 

"Konuş be abim," deyip çektiği halaya devam etti. "Ay akşamdan ışıktır yaylalar yaylalar..."

 

"Dalım (sırt) ağrıdı çekil şöyle yaslayım. Usandım bu hallerinden yemin olsun Hakan!"

 

"Anne askeriyeye gitsin de bir fikri değişir belki. Orada evde yapmadığı her şeyi adamı öttürerek yaptırırlar. Babam neler anlatıyor baksana?"

 

"Ne biçim konuşuyorsun kız abinle? Öttürme möttürme?"

 

"Şşh dalaşmayın iki dakika dölek (rahat) durun! Sen de babanın anlattığı askerlik anılarının hepsine inanma kızım. Saf buluyor seni bire üç katıp anlatıyor sen de heyecanla dinleyince hoşuna gidiyor işte."

 

"Olsun ben hepsini zihnimde canlandırıyorum. Hakan abimi de helikopterden helikoptere atlarken hayal edeceğim."

 

"Essah (gerçek) mı diyorsun şimdi yüreğime inecek..."

 

***

 

 

Bölüm : 10.12.2024 22:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...