62. Bölüm
Tuğba Yıldırım / PAMUK ŞEKER (FİNAL) / 62. Bölüm

62. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

 

Bölüm 55 Part 2.

 

 

 

Geçmişten günümüze kadar uzanan gelenek ve göreneklerin asla bitmediği lakin giderek azaldığı dönemlerde işler Perihan için öyle değildi. Tüm adetleri yerine getirmek için canla başla uğraşıyordu. Tek başına yetmeye çalıştığı yerde annesi Güzide Hanım tüm ağırlığıyla eve girdi ve "Ben kızımı sokakta bulmadım, bu duvarların arasında büyüttüm onu yalnız değil o!" diyerek tüm yönetimi eline aldı. Sağda solda salınan Şaziye'nin ise canına minnetti.

 

Halit Bey, Güzide Hanım'a mahcup bir şekilde baksa da geç kalınmış hiçbir bakışın onun için önemi yoktu. Bugün burada yalnızca severek büyüttüğü çocuk için bulunuyordu. İsteme gününe gelmemiş ama yuvadan uçma gününe katılmak istemişti. İstemeye gelmeme sebebi de Halit'in özel olarak vermeyeceğim demesiyle alakalıydı. Süründürmüştü çocuğu evet, ancak Ali Ata'yla o gece de konuştuğu gibi "Sen gülersen herkes güler, önemli olan gülmeyene gülebilmek. Olumsuz şartlarda verdiği kararları, işler çıkmaza girdiğinde gösterdiği tepkileri ölçmek." demişti. Olay bundan ibaretti ve hekim sınavı geçmişti. Pes etmemiş tekrar gelmiş, gıcık kapmamış sevdiği için çabalamış onun yüzünü gülümsetmek için uğraşmıştı. Nihayet onlar da artık muradına eriyordu.

 

Köyde bu işlerden anlayan bir kadın gelip Perihan'ı giydirmiş ve süslemişti. Aslında bunun için merkeze gitmeyi teklif etmişti hekim, ama istememişti. Piraye de sabah erkenden kalabalık olur orası diye kendi evinde hazırlanıp öyle geçmişti arkadaşının yanına. Sandalyenin üzerinde kurbanlık koyun gibi otururken içeri giren Piraye ile birlikte koşarak kalkıp sarılması bir oldu. "Dut tanem, sen neredesin?"

 

"E sabah sabah ne doluştular böyle kız? Ben de erken geldim sanıyordum."

 

Vasfiye kollarını kavuşturup bir köşede somurtarak onları izliyordu. Kızın öyle durması bile Perihan'ı tedirgin ediyordu. "Eminim seni buraya, bir işin ucundan tut diye göndermişlerdir Vasfiyeciğim. Gel ikramlıkları açalım mutfakta."

 

Piraye kızı dışarı çıkardığı gibi geri girip yeniden sarıldı arkadaşına. "Bir taneciğim, çok heyecanlısın biliyorum ama her şey güzel olacak. Bugün oynayıp kurtlarımızı dökeceğiz, kınalanacağız. Sonra yarın düğünün olacak orada. Ne güzel izin aldık hep beraber geliyoruz işte, orada da yalnız değilsin."

 

"Piraye'm ben biraz tedirgin oldum. Şimdi kendi evimize de değil oraya gideceğiz ya, nasıl olacak? Herkes bana o gözle bakacak kızım?" Son söylediğini fısıldayarak söylemişti. "Biliyorsun ben konuşurum bıdı bıdı ama benim dilimde her şey." Bunları söylerken ellerini titreyen arkadaşını tutup oturttu Piraye.

 

"Neyse ki yanında ben varım. Bak şimdi," diyerek anlatmaya başladı ve Perihan pancar gizi kızardı. "Yuh, yuh, yuh. Sansürle biraz ne yapıyorsun pata küte ya? Daha çok gerildim şu an." Bu durumdan keyif alan Piraye şen bir kahkaha attı. "E benim senin gibi afili manilerim yok, Allah ne verdiyse dalıyorum."

 

"Az yavaş dal Piraye bayılacağım küt diye şuraya!"

 

Kızlar konuşup şakalaşırken oda yavaş yavaş doldu. Yemekler hazırlandı gelen misafirlere ikram edildi. Yörenin meşhur yemeği pideli köfteler, bol etli ve sulu yemekler, pilavlar, süt helvaları derken herkes karnını doyurmuştu. Mahallenin gençleri evin önüne sandalyeler dizdi. Nihayet vakit geldiğinde davul zurnanın sesiyle beraber erkek tarafı da bahçeye giriş yaptı.

 

"Piraye?" Perihan'ın çaresizce çıkan masum sesine başını yana eğip gülümseyerek baktı arkadaşı.

 

"Canım dut tanem, hep mutlu ol, gözyaşı yok göbek atmaya gidiyoruz." Hiç sarılmamış gibi yeniden sarıldılar, düğün günlerinin duygu dolu geçişiydi bu.

 

Hekim kapıya geldiğinde Piraye arkadaşına yardım edip evden çıkardı. Kol kola giren genç çift onlar için ayrılan masaya doğru alkışlar eşliğinde oturdu. Masanın üzerinde beyaz işlemeli bir örtü ve kocaman bir çiçek vazosu duruyordu. Kadın erkek ayrı ayrı konumlanmış olan yolda gönlünden geçtiği gibi oynadılar.

 

Sıra çiftetelliye geldiğinde ise meydana dalan sahte gelin ve damatla eğlenmeye başladılar. Gelin gidip hekime yanaşırken Perihan gülerek izliyordu. Piraye'nin gelinliğine sığmayan Feridun'un arkasını eski tül perdelerle kapatmaya çalışmışlardı. Ayağındaki topuklu ayakkabıyla koşarak damadı kovalayıp cilve yaparken gizlice eğlenen biri daha vardı; Zehra. Bu anı ona unutturmayacağına emindi.

 

Kınalar yakıldı, şarkılar söylenirken gelin ve arkadaşlarının ağlamaktan içi çıktı. Şalvar giyen çingeneler gecenin ayrı bir eğlencesi oldu. Takısını takan, yemeğini yiyen eğlencenin sonunda evine gitti. Şimdi sırada tavuk alma vardı. Akrep ve yelkovan geceyi gösterirken gelin ve arkadaşları eğlenerek erkek evine doğru yola çıktılar. Darbuka çalma işi Ali'ye kalmıştı çünkü Feridun erkek tarafı olarak geri gelmek istiyordu.

 

Hekimin bekar evinin önüne geldiklerinde Piraye ve kızlar gülüşerek mani söylemeye başladı. "Ağaçlarda kestane, kestane tane tane, öyle bir yar sevmişim, Görükle'de bir tane." Alkış ve ıslıklarla eğlenmeye devam ettiler.

 

"Çaydanlıkta çayım var, utanacak neyim var, Görükle'nin içinde aslan gibi yârim var."

 

Bu sefer Ali bağırdı. "Hekim, getir tavuğumuzu kardeşim acıktık!" Yarkın elinde büyük bir tepsiyle çıktı. İçinde dumanı tüten bolca pilav, üzerinde ise tavuk vardı. "Al kardeşim afiyet olsun, yiyin güçten düşmeyin." Çaktırmadan perisine baktığında onun zaten kendisini izliyor olduğunu gördü.

 

Camdan sarkan Feridun laf sokmanın derdinde olduğu için bir mani de o söyledi. "Bahçede gül ağacı, dibindedir ilacı, sizin deli kızınız, karabiberden acı." Zehra göz devirirken sözün yanlış yere gitmesinden korkarak Perihan'a döndü. "Söz meclisten dışarı yenge, aman diyeyim alınma," dedi ama Perihan karşılık olarak yalnızca burnunu büktü. Onu dinleyemeyecekti zira hekim ona günlük lalesini uzatmaktaydı.

 

"Kaşların kara imiş, gözlerin kahve imiş, sevdanı bana verdin, çekmesi sefa imiş. Peri'm çok güzelsin, ben nasıl bu geceyi sabah edeceğim?"

 

Perihan etrafa göz attığında kendi halinde atıştıklarını gördü. "Yarkın'ım, benim kalbim duracak gibi atıyor, öyle coşkulu öyle coşkulu ki..."

 

"Desene bu coşkuyu dinlemek başka vakte kaldı?"

 

"Öyle," dedi Perihan utanarak. Başkasına gelince dalga geçmek kolaydı lakin iş başa düşünce böyle kızarıp bozarıyordu işte. "Bu ayrı geçen son gecelerimiz, şafak sayıyorum," dedi Yarkın sevdiği kadına hayran hayran bakıp derin bir nefes alırken. "Yüreğimdeki saklımsın Peri'm."

 

Perihan da başını kaldırıp kirpiklerinin ardından baktı vurulduğu adama. Ardından yalnız onun kulakları işitsin diye sessizce fısıldadı. "Bilmukabele Yarkın'ım."

 

Ali darbukayı çalıp gitme vaktini hatırlatınca Perihan da onlara eşli etti. Yarkın arkasından bağırdı. "Yarın seni almaya geleceğim Peri kızı!"

 

Omzunun üzerinden geriye doğru bakarken elindeki kırmızı laleyi kokladı gülümseyerek. "Sizin için beyaz gidiyor olacağım hekim bey!"

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde bu kez de erkek tarafı gelmiş dayanmıştı kız evinin kapısına tatlı istemeye. Hazırlanan el açması baklavalar verildi tepsi tepsi. İki arada bir derede manilerle laf sokan Zehra ve Feridun ise geceyi stres atarak kapattılar.

 

Aynı ekip sabah olunca tam kadro hazırdı. Eşyalarını önceden hazırlayanlar sadece düğün için hazırlanıyorlardı. Feride ve Zehra'ya da izin çıkmıştı Piraye ve Ali ile gidip gelsinler diye. Kızları almaya giden Feridun'a Atilla Bey tüfeğinin ucunu gösterip bir göz dağı verdikten sonra içeri geçmişti.

 

"Bu da bana artistlik yapıyor yemeyeceğiz ya kızını. Senin saçaklı kızını ne yapalım be adam?" diye söylendi ağzının içinden ta ki Zehra'yı görene kadar. Nemrudun kızı bu rengin içinde nasıl da ışıl ışıl parlamıştı. Kıvırcık saçları sağa sola uçuşup asi sahibi gibi başkaldırıyordu. "Ben taşırım, ver bana," dedi gözleri üzerinden bir an olsun ayrılmazken.

 

"Amcam tüfek göstermekle iyi yapmış değil mi enişte?" dedi Feride kıkırdayarak. Zehra'yı görenin dibinin düşeceği zaten belliydi. Elbisesinin kolundaki uzun tül parmaklarına kadar örttüğü için elini tutup kaldırdı.

 

"Bu ne kızım, kendi türünün kuyruğu gibi sarmışsın elini kolunu. Nereden gözükecek parmağındaki yüzük?"

 

Zehra bahçenin içinde elini kolunu oynatarak dans etmeye başlayıp adamı şoktan şoka sürükledi. Aslında akşama kadar oynasa izlenirdi ama adam boğazını temizleyip kendine gelmeyi tercih etti. "Bak böyle oynayınca kollarından kayarak düşüyor tül müstakbel kocam. Yüzüğüm de gözüküyor yani korkma," diye karşılık verdi alayla.

 

"Ne korkacakmışım? Başka memlekete gidiyoruz bir sıkıntı çıkmasın bana emanetsin sonuçta diye şey yaptım ben!"

 

"Tamam, tamam sen şey yapadur, biz düğün evine gidelim."

 

"Bu elbise seni çok çirkin göstermiş farkında mısın? Tam deri değiştirecekken vazgeçmiş gibi kat kat ve eğreti durmuş."

 

"Yani demek istiyor ki Zehra abla; bu elbise sana çok yakışmış dikkat çekeceksin, git dikkat çekmeyen bir şey giy gel. Ama bilmiyor ki çuval da giysen dikkat çekersin sen." Feride kıkırdarken Feridun bozuldu.

 

"Feride, abiciğim bana senin hakkında böyle bir bilgi gelmedi yalnız. Ağzı var dili yok diyorlardı."

 

"Ben bir konuşurum pir konuşurum enişte, sana yanlış istihbarat gelmiş." Zehra yüzündeki memnun gülümsemeyle saçlarını savurarak Feride'nin koluna girip önden çıktı bahçe kapısından. Aynı evin içinde iki kız kalıp yaptıklarından pişman olduğundan beri aralarından su sızmıyordu ikilinin. Bu yüzden savunma hattında kalıp kolluyorlardı birbirlerini.

 

"Lafa daldık unuttuk hale bak," deyip kapıya geri döndü. "Bunları düğün evinden gönderdiler çocuklara Handan yenge," deyip teşekkürünü aldıktan sonra emanetleri de verip ayrıldı. Poşetin içinde birkaç oyuncak şekerleme de eklemişti kendisi.

 

***

 

Perihan gelinliğini giyip hazırlanırken gerçekten hekimin dediği gibi bir peri kızına benzemişti. "Tü tü tü maşallah benim kızıma. Çok mutlu ol anneciğim. Hep mutlu ol gözlerinden hiç yaş inmesin üzüntüden. Hakkını helal et yavrum." Ağlayarak sarıldı ana kız birbirine, dün akşamdan beri bu kaçıncı konuşmaydı. Perihan'ın küçük kardeşleri de sarmıştı etrafını. Gece odaya bir döşek sermiş hep birlikte orada uyumuşlardı.

 

"Helal olsun annem, asıl sen hakkını helal et."

 

"O nasıl söz anneciğim, helal olsun tabii ki. Pırıl pırıl yüreği olan bir kız oldun çıksın sen. Şimdi yüzün de gönlün gibi güzel, yerine yakıştırsın Rabbim."

 

"Aaa tamam ama benim içimde iki tane çocuk var bu kadar ağlamaya gelemem ya!"

 

Piraye son noktayı koyduğu gibi hazırlığa devam etti. Sabahtan kalkıp hızlıca bir şeyler yemişlerdi. Davul zurna gelip kapının önünde çalmaya başladığında bir oyun seremonisi daha oldu. En zoru babasıyla vedalaşması olmuştu. Halit Bey sert gibi gözüküyordu ama sevdiği kadından ona kalan tek emanetin uçup gitmesi yüreğini dağlamıştı.

 

Hekim gelip gelininin gözlerinde kaybolduğu gibi çıkardı baba evinden. Duvağı başında örtülü olsa bile üzerinden atılan kırmızı lale yapraklarını seçince ağlamaya başladı Perihan. Çok mutluydu, o kadar mutluydu ki hayatının hiçbir evresinde böyle bir şey yaşamaz sanıyordu. Karşısında jilet gibi takım elbisesiyle yakışıklı kocası durup başından aşağı bu yaprakları atarken başka ne yapabilirdi. Cümle aleme göstermişti yüreğinden kopup gelen sevdanın büyüklüğünü.

 

Sonbaharda olsalar bile hava onlar için günlük güneşlikti. Sabah göğünün pembesine uyanmıştı ikisi de aynı anda. Bugün onların en özel günüydü, bu yüzden birbirlerine bakarken en güzel gülüşleriyle baktılar.

 

Birkaç arabayla resmi nikahı kıymak için şehir merkezine gidildi. Ardından oradaki erkek evi olan bekar evine gidip imam nikahı kıyıldı. Perihan üzerini değiştirip özenlice hazırlandıktan sonra hep birlikte Gümüşhane'ye doğru yola çıktılar. Yol o kadar uzun sürecekti ki gelinlikle rahat edemezdi. Şayet kızlarda aynı düşünceyle daha rahat şeyler giydiler.

 

Halit Bey özel minibüs tuttuğundan gidene kadar özellikle Piraye için mola verildi. Hamile olmak tuvaletini tutarken bir hayli zordu. Gece vakti anca orada olacakları için yol üzerinde durup bir şeyler de yenilmişti.

 

Artık nikahları kıyıldığı için mesut olan çift minibüsün bir köşesinde bakışıyorlardı. Onları bölen şey Piraye'nin sızlanması oldu. "Ali Ata?" Adam mırıltıyla onaylarken ne diyeceğini hiç merak etmiyordu.

 

"Kaptan müsait bir yerde duralım sana zahmet." Adamın cins bakışlarına sert bakışlarıyla tepki verdi Ali.

 

"Abim bu gidişle yarın sabaha anca varırız biz?"

 

"Evlatlarımın ihtiyacı var birader uzatma, mevzuyu anlattık en başka." Piraye midesi bulanmasın diye sürekli bir şeyler yiyor, yiyince susuyor, susayınca çişi geliyordu.

 

"Burası da dağ bayırmış gerçekten, çok karanlık nasıl göreceğiz?" dediği an adam cebindeki feneri çıkarıp yaktı. Uygun bir ağaç bulduktan sonra ise kapatıp yeniden cebine koydu. Ceketini etrafına sardığında ise Piraye'nin utanan sözlerini duydu yine.

 

"Güzelim sen benim karımsın, gebesin, bu konuşmayı daha kaç kere yapalım ha söyle bana?"

 

"Bilerek açıyorum konuyu konuş sürekli diye kocam. Güzel sesini duyalım." Kıkırdayan kadına hayretler içinde baktı.

 

"Artık bir şey yemeyip uyumaya ne dersin Piraye'm. Yemezsen susamazsın, susamazsan çişin gelmez, nasıl fikir? Cin gibi gözün açık geldin bütün yolu!"

 

"Ama senin çocuklarının midesi bulanıyor? Ayrıca yoldayız biraz gerginim uyuyamadım ne yapayım?"

 

"Kus ya! Valla gel kus şuraya da rahatlayalım."

 

"Ama sonra yine acıkırım öyle olursa?"

 

Bir şekilde söylene söylene işlerini hallettikten sonra geri bindiler. "Allah'tan Bursa'lısın Sarı, yoksa hiçbir kuvvet doğuma kadar beni başka şehre götüremez."

 

"Sakin ol kardeşim daha bu yolun dönüşü var." Zehra'yı sinirlendirmeye başaran Feridun oldukça neşeliydi. Bir ara çarşıdan aldığı oyuncak yılanı koltuğun arasından çıkartıp korkutmuştu kızı. Zehra da haklı bir isyanda bulunup oyuncak yılanın kuyruğuyla saldırmıştı adama. Artık tıslama sesine takati yoktu ama ikisi de çocuk gibi davranıyor ve hoşlarına gidiyordu.

 

Piraye eski yerine oturmadan Perihan'ın yanına gidince şaşırdılar. "Kalk hadi yeter bu kadar samimiyet, arkadaşımın yanına oturacağım."

 

"Yav yenge niye böyle yapıyorsun, gitsene kocanın yanına?"

 

"Küstüm ben ona, kalk dedim doktor doğuruveririm buraya bak uğraşmak zorunda kalırsın!"

 

"Hay o yemini ettiğim güne ya!" Hekim ağzının içinde söylenip kalkarken Piraye'nin ters bakışlarına maruz kalmıştı.

 

Perihan kıkırdayarak aldı arkadaşını yanına. "Aman canım doğurma tut içinde daha çok küçükler." Tavırlı bir yarım saatten sonra yeniden midesi bulanan Piraye tuzlu kraker yemeye başladı ama suyu ön tarafta kalmıştı. Bir süre etrafına bakınıp ne yapacağını bilemediğinden yutkunup başını camdan dışarı çevirdi ama saniyeler içinde orada bir yansıma gördü. Gözü sürekli karısının üzerinde olan Ali kalkıp uzattı suyu karısına.

 

"İç güzelim yarasın, bir şey demiyorum. Yol beni de sıktı sadece kusura bakma. Evlatlarım da sen de nasıl rahat edecekseniz öyle yapın." İşte tek bir cümle yelkenlerini suya indirmesini sağlamıştı. Çok bile uzun sürmüştü bu küslük...

 

"Perihan kalk git kocanın yanına, uyuyacağım ben."

 

Perihan teessüf eder bakışlarını arkadaşına yolladı ama hevesle gitti kocasının yanına. Daha yeni kavuşmuşlardı, ayrılık onların neyineydi?

 

***

 

Nihayet yolculuk yapılmış, tuttukları evde konaklanmış ve ertesi günkü düğüne hazır olmuşlardı. Gelin evi burasıymış gibi Perihan'ı buradan alacak ve asıl düğün olan damat evine götürülecekti. Herkes heyecanla hazırlandı süslendi ve büyük bir kalabalık eşliğinde gelin almaya gelindi. Evin bahçesinde dualar edildikten sonra dışarıya çıktığında ise onu bekleyen adamı görünce şaşırdı.

 

Bembeyaz bir atın yularını tutup gülümseyerek sevdiği kadına bakıyordu Yarkın. Atı da gelin gibi süslemişlerdi. Önde duran biri ise elinde koca bir Türk bayrağı taşıyordu. Yardım ederek Perihan'ı ata bindirdikten sonra çok da uzak olamayan evlerine doğru yola çıktılar. Oraya gittiklerinde asıl kalabalığın ne olduğunu görünce yine şaşırdılar. Daha çok şok eden görüntü ise evin önünde horon tepen uzun bir kuyruktu.

 

Bekar evlerinde sıkıldıkları bir gece Yarkın ikisine de öğrettiği için şimdi meydan üç oğlandaydı. Perihan'ın alnını öptükten sonra onlara özel hazırlanan masaya oturtup arkadaşlarının işaretiyle çıktılar ortaya. Feridun neyse de Ali hiç sevmezdi böyle oyunları ama o an bir söz vermiş bulunmuştu. İkisi içinde söz namus olduğundan geçtiler horonun başına. Kızların üçü ise hayranlıkla baktı horon tepen bu üç adama. Üçünün de giydiği beyaz gömlek hareketleriyle kıvrılıyor ve daha çekici bir izleme alanı sunuyordu. Şimdi ise Zehra Feridun'un parmağına bakıyordu yüzüğü görünüyor mu diye?

 

***

 

Yemekler yenildi, oyunlar oynandı, coşkulu kalabalık nihayet evlerine dağıldı. Perihan şimdiden ısınmıştı buranın insanına da şivesine de...

 

Onlar için hazırlanan odaya gireceği zaman arkadaşlarına bir bakış attı. Piraye her şey yolunda gidecek der gibi gözlerini yumduğunda artık evin içindeydi. Hala dağılmayan tek tük insanlar varken görümceleri ona odaya kadar eşlik edip atıştırmalık bir şey bıraktılar. Gelin görün ki Perihan'ın yiyecek iştahı yoktu. Gerginlikten terleyen ellerini üzerine silip sakinleşmeye çalıştı.

 

Diğer tarafta arkadaşları hekimi mesken altına almış eziyet ediyordu. Hekimin bundan kurtulması dakikalar alırken sırtına vurulan darbeler sonrası kendini eve zor atmıştı. "Kim vurdu lan öyle düşmana vurur gibi? Kesin Sarı'nın işi bu!"

 

Söylenerek içeri girerken kapının kolunun açılmasıyla kalbi yeniden hızla atmaya başladı Perihan'ın. Oturduğu yatağın üzerinden hızlıca kalktığı için laleler de onunla birlikte zıplamış bulundu. Dışarıdaki müzik sesi kesildiğinde başlarına inanılmaz bir rahatlama gelmişti. Hane halkı gereken şeyleri yaptıktan sonra dedenin evine doğru yola çıkmıştı. Onlara özel olan bu gecede gençlere alan tanımak istemişlerdi.

 

"Peri kızı..." Yarkın'ın seslenişi bu sefer cevap bulmadı zira Perihan'ın cevaplayacak takati kalmamıştı. Duvağını kaldırıp alnını öperken "Helalim," diye mırıldandıktan sonra bir kolye gibi dizili olan reşatları çıkarıp taktı sevdiği kadının boynuna. Ardından başındaki örtüyü çözmeye başladı. Kaymasın diye onlarca iğneyle tutturmuşlardı ve sürekli eline batıyordu.

 

"Kim kurdu bu pusuyu bana, gülü seven dikenine katlanır mı dediniz?" deyince Perihan kıkırdadı.

 

"Kimse öyle demedi tabii, ben yapayım mı?"

 

"Yok, ben yapmak istiyorum. Bu zorluğun sonu hasretle beklediğim saçlarının kokusunu almak olacak çünkü." Daha ne kadar kızarabilir dediği yanakları komple yanmaya başlamıştı artık. Utançtan hem bir an önce sabah olsun istiyor hem de bu anın tadını doyasıya çıkarmak istiyordu.

 

Yarkın nihayet başındaki örtüyü çözüp parmakları arasından yere bıraktı. Ardından birkaç tokayla tutturulmuş ipeksi saçlarını da özgür bırakınca sarıldı sevdiği karısına. "Bugünü nasıl bekledim bilsen? Bilsen ipek gibi saçlarının arasında parmaklarımın kaydığını hayal ettiğim kaç gecem geçti?"

 

"Şimdi kaydırabilirsin, çok sarılasım gelmişti seni çeşmede gördüğümde, sonra evin kapısından hüzünle ayrıldığın her anda." Sıkı sıkı sarılıyordu işte şimdi kocasına. Yarkın derin bir nefes aldı mis gibi kokan saçlarından. Peri'nin saçları sarıya yatkın bir renkti, boncuk gibi bakan sıcacık kahveleriyle insanın içini ısıtıyordu.

 

Gelinliğin iplerinden iyice daralan Peri artık çıkarmak istiyor ancak bir yandan da bundan ve devamından çekiniyordu. Şimdi söylese yanlış anlaşılırdı. Zaten hekim de bunu bekleyecek gibi durmuyordu. Alnına son kez bıraktığı öpücükten sonra kadının arkasına geçti ce düğümleri tek tek çözmeye başladı. İçten içe bunu yapana küfrediyordu, yine de sakin kaldı. O bu noktaya gelmiş adamdı bundan sonrasını da illaki başarırdı.

 

Nihayet tüm düğümler bittiğinde gelinlik de omuzlarından düştü Perihan'ın. Refleksi tutmaya yeltense de bunu yapmadı ve parmak ucuna birikmesini sağladı. Şimdi ay gibi beyaz teniyle sevdiğinin karşısındaydı. Omzuna bırakılan öpücükler gözlerinin kapanmasına neden olurken nazikçe çevrildi bedeni. Dudaklarına ilk defa değen dudaklar kalbinin patlamasını sağlamazsa başka hiçbir şey bunu yapamazdı.

 

"Yarkın..."

 

"Canım..."

 

Yarkın'ın canıydı o, peri kızıydı. Sonunda kavuşmuş yuvalarını kurmuşlardı. Elleri titreyen Perihan'ın avuçları arasına aldı ve tek tek parmaklarını öptü. "Bu kadar gerilmene gerek yok Peri'm. Ben sana saatler önce kavuştum, biraz önde saçının kokusuna erişirken yeniden kavuştum, dudaklarına dokunurken bir kez daha kavuştum. Şimdi yalnızca kollarımın arasında uyutur bir daha kavuşurum. İstemediğin hiçbir şey olmaz. Ben senin kocanım, yanında gerilerek durman gereken birisi değil."

 

"Ben sadece," dedi ama devamını getirmedi. Korktum, yoruldum, utandım gibi birçok şey diyebilirdi dudaklarına kapanan dudaklar olmasa... "Sen sadece ne istiyorsan onu yap iki gözüm. Dünya gözüyle koynuma yaslayıp sarılayım bana yeter."

 

Bu sefer diğer hamle Perihan'dan gelmişti. İstemiyor değil o da istiyordu ama üzerinde büyük bir baskı da hissediyordu aynı zamanda. Hekim saçlarının ucunu parmağına dolayıp, sevip okşarken mest olmamak elde değildi. Adama doğru bir adım attı, iki adım attı, yatağa bu kadar yakın olduklarını hesap edememişti. Yarkın bunun olacağını anladığı an bedenlerini çevirdi ve yatağa düşen kişi Perihan oldu. Sarı saçları örtüye dağılırken kırmızı lale yaprakları da üzerine uçuştu.

 

Sevdiği adamın gözlerine bu kadar yakından bakmak deli etmişti onu. Sabaha kadar açık tutsa izlerdi deli sevdadan. "Kırmızının en yakıştığı renk saçların oldu Peri'm." Saçlarına sayısız öpücükler kondurdu. "Sonra yanakların," dedi kızaran yanaklarına ithafen ve orayı da öptü. Gözlerinin takip ettiği yer dudaklarıydı şimdi. Az önce öptüğü için kanlanıp canlanan dudaklarıyla bakışırken bir daha öptü. "Sonra dudakların... ne çok yakışıyormuş kırmızı sana?"

 

"Mavinin en güzeli de gözlerinin yansımasında kendimi gördüğüm tonuymuş hekimim. Şimdi gök gözler daha anlamlı."

 

"Gök gözler yalnızca sana bakınca daha anlamlı," dedi ve boynuna doğru inen öpücükleri yeniden yukarı taşıdı. Ardından kolları arasına aldığı karısına huzurla sarıldı. Parmakları saçlarıyla oynamaktan bir an bile vazgeçmezken olduğu anın tadını çıkardı. Bu anı günlerce hayal etmişti. Şimdi saçlarının arasına karışan lale yapraklarıyla gevşemiş sevdiği kadını seyrediyordu. Kaç dakika geçti bilmiyordu bile. Düzenli nefesleriyle inip kalkan göğsüne baktı, yanağına takılı kalmış saç teline baktı, o kadar çok baktı ki gün ışığının geceyi bölen ve karısının en sevdiği renk olan o muhteşem pembe, kirpiklerine değene kadar baktı.

 

"Bundan sonra bir ipte yürüyen iki cambaz olacağız birlikte, Perihan Cambaz."

 

Ardından o da başını kokusuyla mest olduğu saçlara doğru devirdi ve gözlerini kapattı. Özel anları daha özel bir alanda da geçebilirdi, Yarkın'ın tercihi kendi yuvasından yanaydı. Bu ve bundan sonraki tüm gecelerde nasıl olsa canından çok sevdiği eşine en fazla bu kadar uzak olacaktı...

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın güzeller. Instagram hesabımda bir kitap çekilişi var katılmak isteyenler için hesabım; t.k.yildirim

 

Finale az kaldı 💝

 

Bölüm : 18.12.2024 20:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...