63. Bölüm

63. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

 

Benim günahım aşktır, senin erdemin nefret:

 

Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu.

 

Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et,

 

Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.

 

 

W. Shakespeare

 

 

 

Bölümde zaman atlamaları mevcuttur günleri uzun uzun yazmadım *** şu şekil ayırdım bilginiz olsun😘

 

 

 

(56) Nefretin Hazzı

 

Gökkuşağı gibiydi içimiz, tüm duyguları aynı anda barındıran, hepsini aynı anda yaşamamıza neden olan bir gökkuşağı. Nefrette kalbe özeldi, sevgide. Neyi ne kadar yoğun tuttuğunuz sizin karakterinizin oluşum aşaması için önemliydi. Piraye hüzün dolu güzelliği ve zehir yeşili gözleriyle çıkmıştı Ali Ata'nın karşısına. Sevgisi sevdasına doğru boyut kazanmış ve kavuşmuştu yıllardır çorak kalan kalbinin arayışına.

 

Hekim, Peri'nin gönlünü çelmişti bir kırmızı elmayla. Nesnelere yüklediğimiz anlam da yine gökkuşağında. El ele bile tutuşmaya çekinirken sema aydınlanana kadar sarılmışlardı birbirlerine.

 

Feridun, Zehra'nın ilgisini ilk anda çekmiş ve kimsenin belki de cesaret edemeyeceği şeyi eline ilk geçen fırsatta yaparak, Piraye'nin isteme gecesi bir tuzlu kahve ikram etmişti ona. Şeker koysa, bal koysa anlamazdı ya; zehrini mi akıttın diye sormuştu Zehra'ya...

 

Annesinin fenalıklarından bıksa da çoğu dediğini yapıp peşinden gitmişti. İşte şimdi geldiği nokta çok çılgındı. Zehra'nın gökkuşağında aşkın yanı sıra hüsran da ağır basıyordu. Feridun ise gökkuşağının çoğu rengini siyaha boyamış gibi gözüküyordu ona, nefretiyle yerle bir etmek ister gibi. Garip bir hikayeydi onlarınki, iyi mi yoksa kötü mü kimsenin bilmediği...

 

***

 

Hekim ve Peri'nin düğününden sonra birkaç gün daha orada kalma planı yapan gençler Karadeniz turu yapmak istemiş birlikte eğlenceli vakitler geçirmişti. Hekim asıl gitmek istediği yere birkaç gün sonra bilet bulabildiği için bu turda taze eşi ile arkadaşlarına katılmışlardı.

 

Piraye'nin açık havada ve şehrin güzelliğine karşı bir kere bile midesi bulanmamış ek bir rahatsızlık duymamıştı. Zehra sık ağaçlarla dolu olan ormana her baktığında Feridun "Doğal ortamın ya özlüyorsun zaar," diye laf atmayı ihmal etmemişti. Kanlı bıçaklı gibi görünen çifti sakinleştirmeye çalışan tek kişi Feride'ydi. Diğerleri bu durumdan oldukça zevk alıyor gibi duruyordu hatta kanlı bıçaklı çiftin kendisi bile...

 

Birlikte geleceğe siyah beyaz fotoğraf kareleri bırakmışlar, yiyip içip eğlendikten sonra yeniden Bursa yolunu tutmuşlardı. Genç çiftimiz hariç, onlar baş başa asıl tatillerinin tadını çıkarmaya gitmişlerdi.

 

Dönüşte Feride sessizlik içinde uyumak istediği için arka koltuğa geçip yatmış, yalnız kalan Zehra'nın yanını ise fırsatçı Feridun doldurmuştu. Piraye'nin bitmek tükenmek bilmeyen çişi yüzünden yol uzadıkça uzamış bu iş en çok Sarı'ya yaramıştı. Bir yerden sonra ona laf yetiştirmekte zorlanan Zehra'nın çenesi yorulmuş ve başı nişanlısının omzuna düşmüştü. Feridun bu tuhaf yakınlık karşısında bocalasa da bunu kimse görmemişti.

 

Uzun uzun, kirpiklerinin düşen gölgesine kadar incelemiş, saçlarının kıvrımlarını saymaya çalışmıştı. Zira başaramazdı, bir süre saç nasıl kıvırcık oluyor diye kafaya takmış en sonunda pes etmişti. "Bu koyunu da Allah yarattı işte," diyerek pes etmesi yalnızca ona özel bir şeydi. Yüzüne gelen saçlardan huylanıp çekeceği an saçlarına ilk kez dokunduğunu fark edince duraksadı. Yumuşaktı, bu yüzden hoşuna gitti ve o uyuyana kadar saçlarıyla oynadı. Uyanık olsa Zehra belki gıcıklığına onu bu saçlarla boğmayı bile düşünebilirdi. Ama Feridun içlerinde en deli olanıydı, onu da anca Zehra paklardı...

 

***

 

Atilla Bey tüm bu olanlardan sonra kına gecesine bile gönüllü bakmamıştı. Eski toprak olduğu için zihni hiçbir açıklamayı beğenmiyor, yanlış anlaşılmaları dinlemiyor bir an önce olsun bitsin istiyordu. Diğer düğünün üzerinden bir hafta geçerken düğün alışverişi yapma sırası şimdi Zehra ve Feridun'daydı. Zehra, Piraye'den gelmesi için rica etmişti ama "Bu halimle deli dana gibi dolanamam, düğünü zor atlattı bedenim, kusura bakma," cevabını almıştı. Nevin gelse ikisi birden burnundan soluyan boğa kesilirlerdi ama onun yerine Handan ve Feride gelmişti. Handan savunma olarak Suat'ın evde tek kalmaması gerektiğini sunmuştu.

 

Hep birlikte girdikleri dükkandan bir oturma grubu seçince sıra yatak odasına gelmişti. Buraları önceden gezip dolaşan Feridun en güzel modeli zaten kafasında belirlemişti. Esnaf özellik sayarken o önünde durduğu yatağı Zehra'ya kaş göz yaparak gösteriyordu. "Kızım şunu sevdim desene işte?"

 

"Denir mi öyle annenin yanında kafayı yedin herhalde."

 

"E ben de diyemiyorum sen karışma gelinim seçsin denildi!"

 

"Off Feridun biraz uzaklaş ya!" Zehra dirseğiyle hafifçe ittirdi adamı ama o inadına daha da sokuldu.

 

"Bak bu en önemli alan, rahat olması çok önemli. Ben batkım bunlara önceden en güzeli bu, bunu beğendim de gidelim." Zehra'nın aklına daha önce gelip hepsinde tek tek zıpladığı geldi ama gülmemeye çalıştı. "Daha önce geldim ne demek ya, ne arsız adamsın sen? Nefret ettiğin bir kadının boynunun tutulmasını önlemek istiyorsun demek?"

 

"Bana bak çatal dil, beni kışkırtma! Yoksa yatağı ikiye keser senin tarafını samanla doldururum."

 

"Niye gece uyanınca beslenmek için mi?"

 

Bunu duyan Feride kendini gülmekten alamazken Feridun ters ters bakmakla yetinmişti. Neyse ki öküz imasını başka kimse anlamamıştı.

 

"Ee ne diyorsun kızım hangisini alalım?" Mehveş'in sesine doğru dönen Zehra, Feridun'un gösterdiği takımı değil diğerini işaret etmişti. "Bu daha çok hoşuma gitti Mehveş anne."

 

"Oy anne diyen dillerini severim senin," deyip gelinin omzuna dokunduktan sonra istediği takımın önüne gitti. Nevin'in gelmemesi ve Zehra'nın sandığı gibi bir kız çıkmamasından ötürü sevinçliydi. Zehra gülerek Feridun'a döndüğünde adamın sırıtmasına anlam veremedi. Yanına gelen Feridun kıvırcık saçların bir kısmını arkaya doğru itip kulağına eğildi.

 

"Böyle yapacağını bildiğim için diğerini daha çok seviyormuş gibi yaptım pullu."

 

Bozulan Zehra ona gözlerini devirip hemen yörüngesi altından çıkmaya çalıştı. Bir yılanın ne özelliği varsa ona uyarlayıp söylemesi sinirlerini bozuyor ama bir yandan da eğleniyordu. Birine canım cicim demek komiğine gittiği için kendi adına engerek olmaya razıydı.

 

Sıra çamaşırcıya geldiğinde baştan aşağı süzdü müstakbel karısını. Teninde hangi rengin daha güzel duracağını hesap ederken içeriye girmişlerdi. O da gireceği sırada annesi kolundan tuttu. "Hayrola oğlum sen nereye?"

 

"İçeriye gireceğim."

 

"La havle, delirdin herhalde. Gerçi buna başka bir şey derler de dilim varmıyor. Gelip kızın donlarını seçecek değilsin az öte git bakayım." Ağzının payını alan Feridun kapıda koruma gibi dikilmeye başladı. Sanki bir başkası gelse dükkandan içeri almayacak gibiydi. Dükkandan çıkan Zehra'nın allanan yanaklarını görünce keyfi yerine geldi.

 

"Hangi renk aldın kız söylesene?"

 

"Hiçbir renk almadım Feridun. Benim kendi derim yeter ara ara değiştiriyorum onu Feridun çok sever dedim."

 

"Çok komik güldüler mi bari?"

 

"Güldüler evet. Ama bir tane sarı varmış onu gösterdiler, böyle kırçıllı tüylü bir şey..."

 

"Ee sarıyı mı aldın yani?"

 

"Yok onu da almadım."

 

"O niyeymiş?"

 

"E saman sanıp beni yeme diye Feridun." Kollarını birbirine kavuşturmuş ilerleyen Zehra şimdi de saçlarını adama doğru savurup gitti. Kıvırcık tutamlar yüzüne çarptığında kırbaç etkisi göstermiş olacak ki sinirlendi.3

 

"Ne kadar komik bir karım varmış, çok düşündün mü bu şakayı yaparken."

 

"Hiç düşünmedim, yeteneğim biraz da kocamı yansıtıyor, anlarsın ya onun hayvan sevgisi benimkini de kabartıyor." Ardından dışarıdaki babaanne donlarını da gözünün içine baka baka alıp torbasına koyarak adamı iyice delirtti.

 

Henüz nikah kıyılmamıştı ama bu ona ilk kocam deyişiydi. Garip bir andı, bu yüzden cevap verene kadar yanındaki kadın çoktan gitmişti. Hayvanlar alemini düşündükçe çok eğleneceklerini hissediyordu. "Çiçekli donla mesaj mı veriyor acaba alttan alta? Saman yiyen öküz ot da yer çiçek de yer, gel beni ye mi diyor yani ne diyor bu şimdi?" Başını iki yana sallayan adam ellerini arkasına bağlayıp kızın peşinden giderken bunları düşünüyordu.

 

Nişan aceleye geldiği için tüm alışveriş düğüne kalmıştı bu yüzden günlerdir yorgunluktan bayılacak gibi olan gençlerimiz bir an önce bu iş olsun diliyordu.

 

***

 

Nihayet kına günü geldiğinde Piraye baba evine korkusuz bir adım atmış hazırlıklara yardım etmişti. Eskiden olsa Zehra için kılını kıpırdatmazdı ama artık farklı düşünüyordu. Gürbüz onu gördüğü yerde arkasına bakmadan kaçtığı için hiçbir pürüz çıkarmıyordu. Nevin kendi kızına bile sinirli olduğundan bir işe el sürmezken hem evin hem de düğünün hakimiyetini Handan eline almıştı. Nasıl bir ailenin ortasında olup, neler yaşadıklarını biliyordu. Kendi yaptığı kötülüklerin de farkındaydı lakin ellerinde büyüyen çocuklar tek tek yuvadan uçup gidiyordu işte.

 

Bir tek Piraye'ye çok faydası dokunmamıştı. Oğlu hapisteyken ve bu duruma düşmüşken ne yapabildiyse onu yapmıştı. Şimdi ise onun önderliğinde yemekler hazırlanmış, çiftlikteki hayvanların etinden, sütünden, yumurtasından her şeyinden yararlanmıştı.

 

Kızlar odaya doluşmuş Zehra'nın elbisesinin kıyısını bucağını düzeltirken laflayıp onu utandırıyordu. "Zehracığım, kına elbisesi dediğin genelde kırmızı olur, farklılık mı katmak istedin?" Perihan'ın sorusuyla gözler ona döndü.

 

"Yok, ben ilgilenmek istemediğim için Feridun seçti. Daha çok yılana benzeyim diyedir." Düz bir sesle söylediği şey diğerlerini güldürürken onu düşündürdü. Gerçekten bunun için yapmış olabilir miydi o kaçık adam?

 

"Yok yok Zehra abla, ben sana nasıl bakıyor gördüm. Mahlası Sarı ya, senin artık onun eşi olacağını sarı elbiseyle duyurmak istemiş olabilir bence." Feride çok iyimser yaklaşıyordu. Zehra kendi seçeneğinin daha mantıklı olduğunu düşündü.

 

"Yanlış düşünüyorsun Feriş, benimki daha gerçekçi. Feridun'un benden nefret etiğini hepiniz biliyorsunuz?"

 

Piraye kına günü yüzünün düşmesini istemediği kuzenine bazı gerçeklerden bahsetti. "Ben nefret ettiğini düşünmüyorum. Uyanık ol güçten düşmüşsün sen! Gümüşhane'de sana bakan gözleri gördükçe nasıl çırpındı adam."

 

"Nasıl çırpındı?"

 

"Zehra saf da değilsin sen ama niye böyle oldu? Her oynadığın yerde arkanda bitmedi mi? Bitti! Sana bakan her göze zirvede duran kurt gibi bakışlarıyla karşılık verdi işte."

 

"Kurt gibi mi bakışları?" Başını arkaya çevirip Piraye'yi daha iyi görmek istedi.

 

"Ay bana fenalık geldi, bir cam kapı açın!"

 

Elindeki testiyi gören Peri arkadaşından hemen aldı. "Ay asıl bana fenalık geldi Piroş, az dur içme şunu ya! Kurban olayım tuvaletten çıkmaz oldun."

 

"Dilim damağım kuruyor dut tanem ver ne olursun!"

 

İki arkadaş aralarında söyleşirken Zehra'nın aklı kurt bakışlarda kalmıştı. Sarıya dönük ela gözler bazen kendisine gerçekten öyle bakıyordu. Zaten asıl etkilendiği yer o olmamış mıydı? Şimdi o adamla evleniyordu işte, peki neşesi neden eksikti? Feride dışarı çıktığı an Piraye ve Perihan kızın etrafını sardılar.

 

"Ne oluyor, gün intikam günü mü?"

 

"Saçmalama salak, ne bu suratının hali?"

 

"Ne varmış suratımda Piraye Hanım?"

 

"Ne yokmuş dersek gülümseme yokmuş diyebiliriz. Zehracığım, bir kere evleniyorsun, bugün senin en mutlu günün. Niye ölüme gidiyormuş gibisin?"

 

Zehra oflayarak ayağa kalktı ama ikisi de omzuna basıp anında geri oturttular. "Çünkü ben sizin gibi beni seven bir adamın yanına gitmiyorum. Benden nefret ettiğini her fırsatta dile getirdi, her fırsatta ne kadar kötü bir insan olduğumu yüzüme vurdu."

 

"Kız sinsi, o zaman yüzüğün gözüksün diye niye uğraştı bu adam?" Bu sefer soru Perihan'dan gelmişti.

 

"E çünkü karısı olacağım, biri laf atsa o uğraşacak başı derde girecek, bunu istememiştir."

 

"Ay yok insan gerçekten kendine kör oluyor pes doğrusu ya!" Daralıp bir cam daha açmaya gittiler. "Zehra, bak dışarıda bir sürü genç kız sana gıptayla bakacak. Çünkü Feridun eli yüzü temiz mesleğini eline almış bir adam, onunla evlenme hayalleri kuran çoktur. Üstelik buralı, sakın unutma! Ama o seni seçti, her şeyden öte sen onu seviyorsun! Buna göre davran ki millet yuvaları yıkılır nasıl olsa diye leş bekleyen akbaba gibi beklemesin!"

 

Piraye'ye doğru inanamaz bir bakış attı. Bu hiç aklına gelmemişti Zehra'nın, öyleyse meydanı başkasına bırakacak değildi!

 

"Her dediğine de inanma, seni gıcık etmek için söylüyor. Yok yüzüğüne baktığı için başı derde girermiş de bilmem ne! Kız buna Feride bile inanmaz! Onu kışkırtacaksın Zehra; kıskandın mı diyerek mesela, damarına basarak. Her adam karısını kıskanır sonuçta, biraz dişiliğini de kullanırsın gördüm hamamda nasıl oynadığını. Bunu sana itiraf etmesi uzun sürmez merak etme." Bu sefer Perihan'a doğru baktı. "Bunu yaparken Şaziye gibi kaşını gözünü oynatıp yanlış anlaşılmalara mahal verme kafi. Sadakatin, saygın hep olsun sevgi de gelip bulacak sizi o ışığı görüyorum."

 

Zehra konuşulanların hepsini aklının bir köşesine yazmıştı. Neticede evli insanların tavsiyesi daha mantıklı olurdu. Başka tavsiyeler de vermişlerdi tabii, yüz kızartmalı tavsiyeler.

 

"Piraye senin hormonlar tavan yapmış anlaşılan bacım, kızı korkutma sus istersen. Başladığımız noktanın daha da gerilerine gittik şu an," dediği an üçü birden kahkaha atmaya başladı.

 

***

 

Davul zurna sesiyle birlikte yürekler hop ederken nihayet gelin hanımı evden çıkarmaya geldiler. Feridun, Zehra'yı beklerken başkasını gördüğünü sanıp başını çevirdi ancak son hızla yeniden dönüp baktı. Bu elbisenin ona böylesi bir şekilde yakışacağını bilseydi almazdı. Bir anda aklına gerçekten sarı gecelik aldıysa işimiz var diye takıldı. Ancak sonra kimsenin beklemediği şeyi yaparak onun elini tutup gözlerinin içine bakarak öptü.

 

Tüm gözler Feridun'un Zehra'yı nasıl sevdiğine şahit olmalı ve o don lastiği gibi sünen çenelerini kapatıp bir tek bunu konuşmalıydı. Zehra'nın kötüleşen itibarını bu gece kendi elleriyle düzeltecekti. Neticede evleniyorlardı ve bundan sonrasında onu üzecek tek kelime duymak istemiyordu. Çünkü tüm üzme kotasını kendine ayırmak istiyordu.

 

Geniş alana koydukları masaya kadar eşlik etti ardından kendi de oturdu. Önlerine gelen şerbetten bir iki yudum alıp arkadaşlarının yanına geçti. Erkekler kendi aralarında eğleniyorlardı ta ki Zehra'nın saklandığı haberini alana kadar. Onlarda bir gelenekti bu, gelin saklanır damat onu bulmaya çalışırdı. Zehra bunu yapmak istememiş ama hem kuzeni hem arkadaşı iki yandan doldurup durmuş en sonunda saklanmaya karar vermişti.

 

"Bakalım ortalıktan kaybolsam beni ne kadar sürede bulacaksın Feridun Efendi?"

 

Gömleğinin kollarını katlayıp etrafa keskin bakışlar atan Feridun'a gülüyordu arkadaşları. "Yav bu yılan kim bilir hangi deliğe girdi, onun yuvası yer altında nasıl bulacaksam?" Söylene söylene önce eve girdi çıktı, ardından sağda solda duran arabalara baktı. Yetmedi eğilip arabaların altına bile baktı. Yan komşunun traktörüne, römorkuna bile baktı ama yoktu. Yılanların kıvrılarak çıktığı dinlenme alanları aklına gelince sırıttı.

 

Zehra ise eline bir elma almış yerken ağacın dalına tırmanmış oturuyordu. Oradan oraya giden adamı görünce keyiften dört köşe oluyordu. Elmayı kütür kütür yerken yanından gelen seslere dikkat etmediği için arkasındaki ağaca çıkıp ona uzanan Feridun'u görmemişti. Boynunun üzerinden yaklaşıp tıs diye ses çıkaran adamla aklı gitmişti.1

 

"Buldum seni güzel pitonum, olman gereken yere çıkmışsın beni hiç yanıltmadın." Kulağına fısıldanan ses onu huylandırdığı için başını omzuna doğru yaslayıp arkasına döndü lakin aralarındaki mesafenin bu kadar kısa olacağını tahmin edemedi. Feridun da kızın kokusunu bu açıdan alacağını tahmin edemediği için Zehra ona döndüğü an eli kaydı ve ağaçtan düştü. Geriye Zehra'nın göklere ulaşan kahkahası kalmıştı...

Bölüm : 24.12.2024 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...