64. Bölüm

64. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

Bölüm 56. Part 2

 

Feridun'un ağaçtan düşüşünü çaktırmamak için Zehra'nın gidip geceye karışması gerekiyordu. "İnsene kızım aşağı?"

 

"Sen aşağıdayken nasıl ineyim be?" Sonra eteğini havaya kaldırır gibi yaptı. "Direkt açayım istersen?" Feridun anında etrafı kontrol etmişti. "Lan, açma! Allah'ım sabır ver. Bakmıyorum döndüm arkamı hadi, git hekimi yolla bana."

 

Zehra çıktığı gibi kolayca aşağı inerken adamın başında dikilmeye başladı. Gıcık bir şekilde dudaklarını öne uzatıp "Öpeyim de geçsin mi?" diye dalga geçti. Feridun'un verdiği tek tepki "İstemez," deyip gözlerini devirmekti. Bunun üzerine omzunu silken Zehra gidip Yarkın'ı buldu ve yanında buz götürmesini tembih ederek oynamaya gitti. Kurtlarını döken tüm genç kızlar eğleniyor, haset edenler de bir köşede somurtup oturuyordu. Sıra kına yakmaya geldi, ağlasın diye duvağını sürekli kontrol eden Perihan ağlamayacağına kanaat getirmişti ve nihayet ağladı diyerek eğlenceyi başka yere çekmişti. Buna kıkırdayan Zehra ise Piraye'den bir çimdik yemişti koluna.

 

Misafirler yavaş yavaş dağılırken ayaklarına kara sular inen kızlar bir köşeye oturup dinlendiler. Birazdan Feridun'un annesinin evine tavuk almaya gideceklerdi. Bu eğlenceler Bursa düğünlerin olmazsa olmazıydı ve geleceğe dair güzel anılar bırakıyorlardı.

 

Piraye ve Ali Ata ise, Piraye'nin eski odasına geçip yalnız kalmışlardı. Ayaklarının ağrıdığından şikayet etmese de Ali bunu anlamış ve oturduğu yerde karısının bileklerine kadar masaj yapmıştı. Şikayet edip nazlanabilirdi ama bu Zehra'nın gecesinde onu yalnız bırakmak anlamına gelirdi. Az kişiyle gidilirse kız vazgeçer ve sonra aklı kalırdı. Bu olmaması için biraz dinlenmeyi kendine ve bebeklerine reva görmüştü Piraye. Gözlerini dinlendireceği sırada bileğine konulan öpücükle birlikte geri açtı. "Çok mu yoruldun yüreğim?"

 

"Sen öpünce hafifledi şimdi. Tavuk almaya gidene kadar yatarım bir şeyciğim kalmaz merak etme kocam."

 

"Ben sana tavuk yaparım sonra?"

 

"Olmaz, canım Mehveş teyzenin yaptığı tavuktan istiyor." Ali ne yapmak istediğini anlamış ve umutsuzca başını iki yana sallamıştı. Ardından masajla rahatlatmaya öpücükleriyle gevşetmeye devam etmişti. "Ben burada bizi hayal etmiştim biliyor musun?"

 

"Nasıl hayal ettin iki gözüm?"

 

"Sen buraya yanıma uzanmıştın, ben saçlarını seviyordum. Sonra o ilk bakışmamız defalarca döndü durdu zihnimde. Ah şu tavanın dili olsa da anlatsa," deyince adam neşeli bir kahkaha attı.

 

"Başka neler hayal ettin, sen böyle evlatlarımıza hamileyken yorgunluğunu almak için masaj yaptığımı hayal ettin mi?"

 

"Bu, o kadar büyülü bir an ki Ali'm hayallerime bile uğramadı. Gerçeği her şeyden güzelmiş."

 

"Her şeyden güzel olan biri varsa o da sensin, kalbimin içi. İyi ki sen, daima sen." Piraye de uzanıp adamın saçlarını sevdi. Ali yavaşça çöktüğü yatağın ucundan başını karısının karnına yaslayıp evlatlarını hissetmeye çalıştı.

 

"Beni hiçbir konuda pişman etmediğin için teşekkür ederim Ali'm. Zehra'ya bakıyorum ve bir yanının tereddütlü, buruk olduğunu görüyorum. Yaşadığım onca şeye rağmen sana attığım hiçbir adımım tereddütlü değildi, hevesli ve neşeliydi. Asıl sen iyi ki varsın, kalbime bir güneş gibi doğdun."

 

"Sen de benim güneşimsin ve şimdi bize iki güneş parçası vereceksin," deyip öptü karnını. "Ne zaman belli olacak sıpaların cinsiyeti?"

 

"Az önce güneştim hani? Şimdi eşek mi oldum?" Bir an üzülüp küstüğünü düşününce şaşırıp kaldı adam. Doktor hormon dengelerinin normal olmayacağını ve alışması gerektiğini söylediğinden beri böyle şeyleri yadırgamıyordu. Ama sonra şen bir kahkaha döküldü kadının dudaklarından. "Demek kocayla alay ediliyor ha? Sormaz mıyım bunu sana?"

 

"Dur Ali Ata! Dur dedim gıdıklama. Ya biri duyacak şimdi?"

 

Keza duymuştu da. Feride kıkır kıkır onlara sesleniyordu. "Piraye abla, hadi gidiyoruz!"

 

"Kızın da psikolojisini bozduk bugün! Ya Allah," diyerek kalkmaya çalıştı. Çok kilo almamıştı ama üzerinde ağırlık var gibi hissedip kasılıyordu. Merdivenleri inip içeri odaya geçtiklerinde herkesi bir gülme aldı. Bu kez sahte gelin olan hekimdi, sahte damat ise Perihan. Kendine öyle sahici bıyıklar çizmişti ki bayılmıştı Piraye. Feride şalvarını giyip, başına bağladığı çiçekli yemeninin yanına koluna da bir çiçek sepeti takmış ve çingene olmuştu. Hazırda bekleyen bir iki genç daha vardı.

 

Hep birlikte eğlenerek giderken Ali bu kez darbukayı almamıştı zira az önce onları biraz bekletip bir el arabası hazırlamıştı karısı için. İçine doldurduğu minderlerle rahat bir yer elde etmişti. Piraye bu adamın onun için yaptıklarını görür de nasıl aşkından erimezdi. Buraya gitmeyi çok istediğini ancak yorgun olduğunu bildiği için basit bir çözümle gelmiş ve kalbini yeniden kazanmıştı. Çok içten bir şekilde gözlerinin içi parlarken teşekkür etti.

 

Ardından maniler ve şarkılar eşliğinde yola düştüler. Allah'tan mesafe fazla değildi. Onları sokakta gören köpekler bile peşlerine takılmıştı. Sahte gelin Yarkın hem darbuka çalıyor hem de kıvıra kıvıra oynuyordu. Sahte damat Perihan ise Zehra ve Feride'ye sulanmaya çalışıyordu. Piraye'ye de yanaşmak isterdi ancak o mayınlı bölgedeydi. Ali Ata oradayken laf atmak biraz cesaret isterdi.

 

"Aç kapıyı Feridun Efendi, tavuğumuzu isteriz!"

 

Feridun sırıtarak cama çıktığında Zehra onu inceleyebildiği kadar inceledi. En son ağaçtan düşmüştü ama bir sorun yok gibiydi. "Yok size tavuk mavuk! Hadi kardeşim Allah versin!" Hekim bu sefer diğer isteklerini sıraladı ama Feridun hiçbirini vermedi. Arkada çingeneler oynarken garip bir atmosferdelerdi. Piraye el arabasının içinde elini yüzüne yaslamış gelecek olan tavuk pilavı bekliyordu.

 

"Bana bak Feridun! Benden önce gelinlik giymiş bir adamla evleneceğim zaten, delirtme beni daha fazla ver şu tavuğu gidelim!" Zehra'nın çıkışına herkes gülerek tepki verirken Feridun içeri girdi. Ardından kapıyı açıp elinde tepsiyle dışarı çıktığında sırıttı.

 

"Çekilin arkadaşlar, önce doyurmam gereken biri var."

 

"Lan önce benim karım doysaydı it! Hamileyiz burada!"

 

"Olmaz abiciğim yol ver! Yılanlar acıkınca en yakınında kim varsa tümüyle mideye indirir, kimseye yemek olmaya niyetim yok. Aç bakayım ağzını?" Feridun elindeki kaşıkla Zehra'yı beslerken o, ona attığı hiçbir lafı takmadan yedi pilavını. Bahaneyle sevdiği adamın ellerinden yemek yiyordu işte ileride bunu çocuklarına anlatırdı. Arka planda hekim Ali'yle dalga geçiyordu.

 

"Hamileyiz ne birader? Sen de mi hamilesin? Öyleyse bilelim bizim çeyrekler çoğalacak gibi."

 

Ali ona cevap vermeden tepsiye doğru gitti. "Lan oğlum getir şu tepsiyi, tabaklara koysaydın bize ne?"

 

"Bize ne derken tam olarak kaç kişiyi kast ediyorsun kardeşim? Karnındakiyle birlikte toplam beş mi?"

 

"Yarkın sıçtırma bacağına, sizi bana sayıyla mı verdiler?" deyip ardından ettiği küfürlere karşılık alırken çoktan sokakta kovalamaca oynamaya başlamışlardı. Bir ara üzerinde gelinlikle durup Ali Ata'nın önünde gerdan kırmaya başlayınca herkesi bir kahkaha almıştı. Feridun bu sırada tepsiyi Piraye'ye uzatmış, Zehra'yla ilgilenmeye devam etmişti.

 

"Affedersin yenge hayat memat meselesiydi," diyerek açıkladı.

 

"Boşuna korkuyorsun zehirli değil ısırmaz, bizzat deneyim etmişliğimiz var," diye cevap verdi kıkırdayarak.

 

"Ama seni bizzat ısıracağım Feridun! Zehirli olup olmadığımı o an anlarsın. İlk sinirlendiğim an az önce de dediğin gibi komple yutacağım bedenini kork benden. Hiç mi inanmıyorsun? O zaman kara basan gibi tepene bineyim de gör!"

 

"Binersin binersin, gel otur şöyle yoruldun!" Adamın ani tepkilerinden nevri dönüyordu. Onlar bir köşede atışıp didişmeye devam ederken kızların gözü üzerlerindeydi. Buradan doğacak olan kıvılcımı merakla bekleyeceklerdi.

 

***

 

Gecenin devamında bu kez erkek evinin gençleri kız evine gelip tatlı istemişti. Biraz da böyle eğlendiklerinde saat gece üçü geçti ve dağılma kararı aldılar, asıl büyük gün yarındı. Kızlar Zehra'yı yalnız bırakmamış bir arada kalmışlardı. Ne var ki konuşmaktan gözlerine çok az uyku girmişti. Bu çocukluktan bu yana ilk defa birlikte yatmalarıydı, özlemişlerdi de. Büyüyen genç kızlar bekar erkek olan eve gönderilmediği için arkadaşlıklarını yatıya kalmadan devam ettirmeleri gerekmişti. Feride uyuklayınca Zehra'nın burnuna kadar yorganın altına gireceği yeni tavsiyeler verilmişti. Kalbi bunları pır pır dinlerken bir an önce sabah olsun, gece olsun hatta hemen ertesi gece olsun diye diliyordu. Göz kapakları batmaya başlayan kızlar kafa kafaya verip nihayet uyuyakalmış ve sabaha horozun ötüşüyle güç bela kalkmışlardı.

 

"Aaa ne yatıyorsunuz daha kızlar, düğün evi burası kalkın çabuk! Bak bir de gelin olacak, kız Zehra kalk! Daha banyo yapıp hazırlanacaksın?" Handan söylenerek kapıyı kapatıp çıktığında Perihan onu utandırmak ister gibi kaşlarını oynattı.

 

"Gel ben yıkayım istersen seni, sonra kocan derin değişmemiş demesin?" Hep birlikte kahkaha attılar.

 

"Değişti canım hamama yeni gittik unutma, artık onun deri değiştirme hevesleri başka baharlara kaldı."

 

"O ne demek kız? Adama tavır mı alacaksın yoksa?" Perihan elindeki yastığı bir köşeye koyup yaklaştı hemen. "Alırım almam orası beni ilgilendirir," diyen Zehra da kendi örtüsünü toplamaya başladı.

 

"Biz de kime ne anlatıyoruz Piraye, bu kurnaz tilkinin planları var. Piraye, niye cevap vermiyorsun, tekrar mı uyudun yoksa?" Piraye uykuya yenik düşmüşken ona bir süre ellemediler. Neticede üç kişilik uyumaya ihtiyacı vardı. Zehra hazırlıklarını yaparken diğerleri el birliğiyle kahvaltı hazırlamaya çalıştılar. Çaylar konulurken uyandırılan Piraye'yi kaynanası seviyordu.

 

"Yarkın'ım uyandı mı acaba? Neyse yedikten sonra ev telefonundan ararım."

 

"Aman hiç de kıyamazmış kocasına. Cicim ayları böyle oluyor demek ki Perihancığım. Bak şimdi bana; İlyas kalkmadın mı daha be adam ye de çık şu evden ayak altında dolanmayın!" diyerek içeriye doğru bağırınca kızlar kıkırdadı.

 

"Yok Handancığım bizimki daha sıcak bir uyandırma şekli."

 

"Biliriz o sıcaklıkları, aman Allah bozmasın herkes yerine yakışsın. Bizimki yıllandı artık."

 

Kızlar yedikten sonra sofrayı hızlıca toplayıp ardından eve giriştiler. Piraye tüm bunlar olurken bir köşede yeniden kestiriyordu. Saat yaklaştıkça artık hazırlanma vakti onlara gelmişti. Piraye öncesinde eve telefon edip kocasıyla konuşup haberleşmişti. Kıyafetleri zaten burada hazırdı o yüzden tekrar eve gitmeyi düşünmedi. Sonra ilk işi Atilla amcasını bulup onunla konuşmak oldu. Kızının artık gelin olup gittiği gerçeğini yüzüne vurup farkındalık sağlaması lazımdı. Onun hissettiği buruk duyguları hissettirmemeli ve her daim arkasında olduğunu söylemeliydi. Keza söyledi de, karşılığında güzel şeyler duyduğunda ise memnun oldu.

 

Herkes hazırlanıp duygusal bir bekleyiş gerçekleşirken nihayet Nevin odaya girdi ve kızıyla özel konuşmak istedi. Pişman olması artık bir şey ifade etmezken kötü ayrılmamak adına sarılmasına karşılık verdi Zehra. İçinden hiç gelmiyordu ama gidiyordu artık, buranın defterini kavga dövüşle değil sakin kapatmayı diledi.

 

Davul zurna sesleri duyduğunda gelin almaya gelenlerin neşeli sesleri de geliyordu. Feridun yakın mesafe olmasına rağmen bir tanıdığının arabasını alıp süsletmişti. Oradan oraya gelinini yürütüp laf söz gelsin istemediği için her konuda hassas davranmaya çalışıyordu. Zehra ise bu kadar kibarlığın altından korkunç bir gerçek yatmasından endişeliydi. Yine de yüzündeki gülümsemeyi düşürmedi, bu onun en özel anıydı geriye dönüp baktığında güzel hatırlamak istiyordu.

 

Kapıyı açmayan Feride, Feridun'u soyup soğana çevirse de arkadakiler gülüşüyordu. "Olmaz enişte bu ne ya? O kadar süsledim senin için elimi kaldırdığıma yetmez bu para?"

 

"Feride insan eniştesine acımaz mı kızım? Niye böyle yapıyorsun? Süslemeseydin karımı ben mi dedim sana süsle diye, hem o süslenmeden de gayet güzel," dediği an alkış sesleri duyuldu dışarıdan. Zehra ise gülümseyen yüzünü saklayamadı. Nihayet kapı açıldığında elinde siyah gülleriyle Feridun gözüktü. Sabırsız bakışları içeridekilerin üzerinde dolanırken birinde durdu, ne biriydi ama...

 

Beyazlar içinde kıvır kıvır saçlarıyla yüzü ışıldayarak gülen bu kız onun karısı mı olacaktı şimdi? Zehra, Feridun'un nefesini kestiğini anladığı için daha sinsi bir gülümseme yer edindi yüzünde. Feridun'un damatlık içinde ona gelişini izledi sakince. "Yakışıklı olmuşsun Sarı kafa."

 

"Bilmukabele gelin hanım. Pullu yılanım allanmış ve daha da pullanmış demek."

 

"Öyle oldu, gözlerin ışıldıyor bakıyorum da."

 

"Gözlerim güzelliğinden ışıldıyor olmasın. Bayılıyorum bu çatal dilinden dökülen cesur cümlelerine."

 

"Sen daha fazla bayılmadan gidip evlenelim o halde. Yoksa dün ağaçtan düştüğün gibi bugün de eşikten düşersin ne me lazım? Sonra ilk günden kolunu bacağını kırdı damat derler."

 

"Deme! Ağzını hayra aç da düşeceksem de yarın düşeyim!" Zehra kıkırdarken Feridun, saçlarındaki duvağını yüzünün önüne örttü. Ardından koluna taktığı kızı çıkardı baba evinden. Dışarıdaki insanların yarısı mutlu yarısı hüzünlüydü. Zehra tek tek onlarla vedalaştı. Erkek evine diğerlerinin gelmesi uygun kaçmayacağı için sadece beş genç gidecekti. Piraye, Feride'yi de yanlarında götürmek istemişti.

 

Suat ve Faruk ütülü gömleklerinin ardından gözleri dolu dolu baktılar Zehra'ya. "Sen de gidiyorsun işte Piraye ablam gibi. Gelmeyeceksin değil mi? Sonra da Feride abla gidecek, bu ev iyice solacak bir çiçek gibi. Abla gitmesen olmaz mı?" Piraye ve Ali Ata'nın yaptığı koltuk değnekleriyle arkasından ona bakarken dayanamadı ve gidip tekrar sarıldı.

 

"Benim canım, geleceğim elbet burası benim de evim. Hem çok uzağa gitmiyorum ki isteyince hemen gelirsin, gelir getiririm seni, ben de gelirim söz. Suat'ım ağlama ne olursun?"

 

Feridun dizinin üzerine çöküp çocuğun boyuna indi. "Yakışıklı bak bakalım, sen erkek sözünü bilir misin?" Suat kaşları çatık başını salladı yukarı aşağı. "Heh ben o sözü pek sevmem cinsiyetçi bir söz. Söz namustur ama bunu bilirsin, sana Feridun sözü; ne zaman istersen ablanı göreceksin, anlaştık mı?" Çocuğu öpmek için yükseldi ve hafifçe kafasını vurdu şakalaşmak ister gibi. Ardından Suat burnunu çekerek mırıldandı. "Feridun sözü! Anlaştık. Ama bak ablamı üzersen kötü olur ha! Ona yılan derken duydum seni, benim ekibe köydeki tüm yılanları toplatıp evine doldurmamı istemiyorsan bir daha öyle söyleme. Benim ablam bir sürüngen değil."

 

Feridun güldü bu cesur sözler karşısında. Sonra da çocuğun kulağına eğilip içini rahatlatacak bir şeyler söyledi. Suat bunu anlayınca göz kırptı ona. "Anlaştık, aramızda öyleyse. Güle güle git abla, çabuk gel diye arkandan su dökeceğim."

 

"Nerenle dökeceksin suyu lan, üzerimize işeme sakın," deyince Suat derin bir kahkaha attı. O, ona acınmasını istemiyordu ve bu şaka ruhuna çok iyi gelmişti. Ardından kol kola girip ayrıldılar evden.

 

Süslü arabaya binen Zehra'nın yanına Piraye oturmuştu. "Valla ya öne otur ya da yürüyerek gel Feridun kardeş, ben yürüyemem daha fazla." Feridun gözlerini devirirken yakası Ali tarafından çekiştirildi.

 

"Yürür o yürür dipçik gibi damat, bir şey olmaz ona."

 

"İlla yoralım diyorsun yani." Kapıyı kapatıp yavaş yavaş giden arabanın arkasından yürümeye başladı erkek tarafının bir kısmı. Diğerleri evin bahçesinde onları bekliyordu. "Daha yorulacağın geride paşam."

 

"O niyeymiş Yarkın kardeşim?"

 

"Bundan çok değil birkaç gün geriye gidip bana yaptıklarını hatırlasan kafi." Feridun bozulmuştu. Demek ona vuranın kendisi olduğunu anlamıştı.

 

"Senin ellerin değerli doktorum, yapma öyle şeyler."

 

"Ellerim yapmayacak ki oğlum," diyerek ceketinin iç cebindeki özenle zımparalanmış odunu gösterdi. Feridun sopayı ve adamın kinini görünce yüksek bir küfretti.

 

"Sen düğüne davetli değilsin birader, siktir git birde kelepçe tak utanazsan?"

 

Ali ve Yarkın keyifli bir kahkaha atarken Feridun onlara ters ters bakmakla yetindi ve yol boyunca bu şakaya devam ettiler.

 

***

Bölüm : 24.12.2024 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...