65. Bölüm

65. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

Bölüm 56. Part 3

 

Çömçe ailesi gelinlerini beklerken evlerinin önünde doya doya oynuyorlardı. Nihayet kornaya basan arabayla herkes öne çıktı. Gelinlerini alkış kıyamet bahçeye alıp hemen oyuna kattılar. Ardından imam gelip nikahı kıydı. Resmi nikah için ise araya bir tanıdığı sokup memuru eve davet etmişlerdi. Yemekler yenildi ama oynamaktan vazgeçilmedi. Zehra'nın ayaklarına kara sular inmişti artık ayakta durmaktan.

 

Renginin gittiğini gören Piraye, fırsat bu fırsat diyerek kızı kaptığı gibi ona özel hazırlanan yere oturttu. Damat sandalyesine de hemen kendi çöreklendi. Arkalarındaki Perihan bu duruma gülüyordu. "Piroşum senin bugün damadın yerinde gözün var herhalde, gerdeğe de gireceğim diye tutturma?"

 

"Kız sus ulu orta aa, üzerime iyilik sağlık ne münasebet. İçimde insan var benim duramıyorum öyle ayakta ne yapayım?"

 

"E orada da oturuyordun?"

 

"Buranın açısı daha iyi her yer gözüküyor, biraz insanları süzeyim," deyip dedektif misali etrafı inceleme başladı. Zaman aktıkça Zehra'nın gerginliği gün yüzüne çıkmıştı. Masaya gelen atıştırmalıkların biri bitip diğeri gelirken Feridun ortalarda yoktu. Arkadaşlarını atlatmakla meşguldü ama bir kovalamacadır gidiyordu. Erkek şakalarının ne yazık ki bir sınırı bulunmuyordu.

 

Düğün yavaş yavaş biterken davetliler dağılmaya başladı. Yaşlısı, çocuğu, hastası olan olduğu için geç saate kadar davul zurna çalamazlardı. Feridun da son kez arkadaşlarıyla oynadığı oyunu tamamladı ve dönüp Zehra'ya bir asker selamı verdi. "Ne alaka şimdi bu selam ya? Delirtecek beni?"

 

"Zehracığım selam almak farzdır yalnız öyle deme." Elindeki tabaktan kurabiye yiyen kızlara bakıp gözlerini devirdi.

 

"Siz doymadınız mı ye ye içim şişti ya?"

 

"Valla gelin torpili kullanıyoruz şu an, yemeyenin hakkını yerler güzelim. Gel seni kayınvaliden çağırıyor artık içeri."

 

"Ne alaka ben ya?"

 

Piraye ve Perihan aynı anda gülmeye başlayıp kızın koluna girdiler. İçeri girdiğinde Feridun'u annesiyle konuşurken görünce ses çıkarmadılar. Her ne söylemişse itiraz etmiş gibiydi. Kızlar içeri geçerken Feridun, Zehra'yı tuttuğu gibi geri çıkardı.

 

"Gel gel gel gidiyoruz?"

 

"Ne yapıyorsun be deli?"

 

"Annem buraya oda hazırlamış, girmek ister misin?"

 

"Tamam gidelim." Çok hızlı bir kabullenişle başını salladı ve kimseye haber vermeden evden çıktılar. Kendi evleri dururken buraya neden oda hazırlanmış bilmiyordu şahsen. "Of çekiştirmesene sarı kafa."

 

"Kızım yakalanacağız şimdi, nesin sen kaplumbağa mı?"

 

"Kime yakalanacağız, sen gidiyorum demedin mi, gizli mi kaçtık, düğün zaten bitmemiş miydi?"

 

"Başladı sorgu meleği. Sen süslü odadan ben dayaktan kaçıyorum oldu mu? Biraz daha hızlı yürüyemez misin?"

 

"Ayaklarıma kara sular indi Feridun! Adım atacak dermanım yok anca bu kadar gidebiliyorum." Gerçekten hızlı yürümeye çabalıyor ama olmuyordu. Ayakkabısının topuğu kısa olmasına rağmen mahvetmişti onu.

 

"Yok bu böyle olmayacak yakalatacaksın sen bizi. Adam bana özel odun yapmış yanında taşıyor diyorum."

 

"Kim?"

 

"Hekim!" Kıkırdadı Zehra.

 

"Onların yemini yok mu ya? Öylece insan hayatına zarar verebiliyorlar mı yoksa arkadaşın da senin insan değil de büyükbaş olduğunu biliyor mu?" Feridun duraksayıp inanamayan gözlerle ona baktı. Ardından hiç beklemediği bir şey yapıp kızı omzuna atarak hızlı hızlı yürümeye başladı.

 

"Sen çok oldun ama artık! Göstereceğim sana büyükbaş neymiş!"

 

"Sen de delirdin iyice ama artık. Bıraksana Feridun bir gören olacak, düğün gecesi gelin kaçıran damat olur mu hiç?" Omzunda debelenirken kalçasına yediği darbeden sonra gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

"Demek senin de susma noktan buymuş, öğrendiğim iyi oldu asi kıvırcık! Ayrıca sıradan bir gelin kaçırmıyorum, kendi gelinimi kaçırıyorum." Onu taşırken zorlanmadığı için kısa sürede yolu kat etti ve nihayet evlerine geldiler. Omzundan indirdiğinde bu sefer kolları arasına aldı. "Adettendir, sen de amma ağırmışsın?"

 

"Abartma, her adeti yerine getirecek miyiz böyle?"

 

"Adetine göre değişir."

 

"İşime geldiği gibi diyorsun yani? Yoksa damat dayağını kaçırmazdın."

 

"Ha ha ha!"

 

Feridun cebindeki anahtarı çıkarırken çevresine bakındı, kimsecikler yoktu. Kucağında Zehra ile birlikte içeri girdiler. Karanlıkta mutfak taşında gördüğü tabaklarla gülümsedi, karnı acıkmıştı. Zehra'yı bırakmasıyla beraber o oturmaya, Feridun yemeklere gitmişti. "O kadar şey geldi gitti doymadın mı?"

 

"Ne demiş atalarımız; yemek buldun ye, dayak buldun kaç!" Zehra hoş bir kahkaha attı.

 

"Bugün şanslı günündesin desene, ikisini birden yaptın." Feridun ona daha fazla laf vermeden bulduğu tepsiye doldurdu ve varsa. Sonra içeriye taşıdı ve tek tek kapağını açtı.

 

"Oo gel gel sarma varmış, börekte varmış. Fıstıklı baklava bile koymuşlar."

 

"Sarma da mı varmış?" Boynunu öne uzatıp soran kızın ağzına parmağıyla tuttuğu sarmayı uzattı. Bunu garipsese de yedi hemen. "Sen aç değil gibi konuşuyordun, zaafların mı yoksa bunlar?"

 

"Bilmiyorum ki yiyemedim bir şeyler?" Bu sefer ağzına bir börek parçası tıkıldı.

 

"Ye o zaman, hadi benim çatal dillim, aç bakalım ağzını. Kocayı yemek yok, iyice beslen!"

 

"Bazen çok çekilmez biri oluyorsun biliyor musun?"

 

Bir sarmadan bir baklavadan ağzına dolduran Feridun, söylenmesiyle birlikte Zehra'ya baktı. "Çekilmez bir adam oldum yine: uykusuz, aksi, lanet..."

 

"Vay, şiir de mi biliyorsun sen?" diye sorduktan sonra karşılık olarak yalnızca ters bakışlar aldı. Birlikte yemek yemiş ardından bir müddet dinlenmişlerdi. Bu süre zarfında kimsenin kapıya dayanmayacağından emin olduktan sonra gidip elini yüzünü yıkamaya karar verdi Feridun. Zehra da boş durmamak adına odaya gidip saçlarını çözmeye başladı. Ondan önce denk gelmemek için mutfakta ellerini yıkamıştı. İmkanı olsa gerçekten bir yılan olmak ister ve yer altında saklanırdı şu an. Gerildikçe saçına iyice dolaşan tokayı sinirle çekmeye çalışırken parmaklarına başka parmaklar değdi.

 

"Bana bırak ben yaparım." Sessizce bu isteği onayladı Zehra. "Bu saçları yolmaya nasıl kıyıyorsun anlamıyorum?"

 

"Yolmuyordum."

 

"Hayır yoluyordun!"

 

Daha fazla ısrar etmenin bir manası yoktu, gergin bekleyiş tüm tokalar bitene kadar sürmüştü. Ardından sıra gelinliğin iplerine gelince kalbi bir balon gibi şişmeye başlamıştı çünkü. "Ne demiştik deri değişimi ile alakalı? Bu sıra en sevdiğim şey yılanlar biliyor musun?"

 

"Bilmiyorum," dedi Zehra ama gülümsedi Feridun, bal gibi biliyordu.

 

"Biraz merak ettim ve şeyi araştırdım?"

 

"Neyi demeye korkuyorum." Dudakları arasından dökülen erkeksi gülüş kulaklarına dokundu. "Yılan çiftleşmesini, oldukça etkileyiciydi üstelik. Şimdi senden de böyle bir şov-" dedi ama karnına ansızın yediği darbeyle susmak zorunda kaldı. "Devletin memuruna ha?"

 

"Yoo bizzat nikahlı kocama?"

 

"Bunu hatırlattığın iyi oldu."

 

"İşine geldiği gibi davranıyorsun!"

 

"Sen de aynını yapıyorsun karıcığım." Yapmacık gülümsemesinden sonra ipleri çözmeye devam etti. "Bunu da kim bağladı böyle deli bağlar gibi?"

 

"Ben bağladım, bir yerde pes edeceğini düşünüyorum." Bu sefer genizden gelen bir kahkaha yükseldi. "Çok beklersin."

 

"Hani sen benden nefret ediyordun Feridun? Çok sabırsız gördüm seni?"

 

"O ayrı bu ayrı canım. Ne demişler aşk başka nefret başka!"

 

"Öyle bir şey dememişler uydurma?" Omzunu silken adam umursamadan ipleri çözmeye devam etti. Ardından koyu renk güzel saçlarını arkaya doğru itip boynuna hızlı bir öpücük bıraktı. Ufak bir öpücükle bile irkilmişti Zehra. Bir eliyle lanet ipleri hala açmaya çalışırken kokusundan hoşlandığı kıvırcık saçlarda gezdirdi bununu. Bu daha fazla böyle olmayacaktı, köşeye vazife malzemelerini koyduğu çekmeceden sustalıyı aldığı gibi tek hamlede düğümleri kesti. Bunu beklemeyen Zehra ise bu ani hamlenin sesinden korkmuştu.

 

"Ne yaptın be?" Feridun elindeki boşta kalan düğümü sırıtarak gözüne doğru salladı. "Çözemediğin her problemi kökünden keser misin böyle?" Zehra bir an için saçlarını kestiğini bile düşünmüştü. Saniyelik beyninden geçen korkudan sonra bunu neden yapsın diye düşünüp sakinleşti, adamın derdi başkaydı.

 

"Dramatik bir konuşma olmasın bu lütfen canım. Her problem gelinlik ipi olmadığından aynı kefeye konulamaz nokta. Bunu da naylon iple mi hazırlamışlar ne yapmışlar?" deyip elindeki düğümü incelerken bir adım attı Zehra. Feridun bu hamleyi anında belinden yakalayarak durdurdu. "Şşh nereye gidiyorsun öyle?"

 

"Bir yere gitmiyorum." Utanacağı bir şey yapmıştı Zehra, o an bunu gıcıklı olsun diye yapmıştı ama şu an yapmamış olmayı diledi. Aslında bir yere gidip çaktırmadan çıkarsa iyi olacaktı ama yakalanmıştı. Zaten bu gelinlikle nereye kaçabilirdi ki fark edilmeden.

 

"Zehra, istemiyorsan..." Bu işlerin böyle olup olmadığına emin değildi Feridun. Başlangıçta ikisi de zorla evlendiğini düşünüyordu, zira ona da bunu söylemiş, hissettirmişti. Tüm bu süreç boyunca ağzı da boş durmamış laf atıp durmuştu ama bazı şeyler zorla olamazdı. Bu kadar konuştuktan sonra bile zamana yaymaya hazırdı.

 

"İstiyorum," diye mırıldandı. Sonra sürekli bu stresle uğraşmaktansa, başa çıkmaya çalıştığı stres bu gece bitmeliydi yoksa daha fazla kalbi kaldıramayacaktı. Feridun bir müddet bekledi, istemiyorum cevabını duymaya hazırladığı için afallamıştı. O seni seviyor Feridun, buna hazır. Nefret gibi kelimeler kullanmadan ve onu incitmeden devam et, duraksaman hiçbir işe yaramayacak diye düşünüp derin bir nefes aldı.

 

"O halde önce bundan kurtulalım." Gelinliği üzerinden sıyırırken bile aklına yılan geliyordu. Bu kadar lafını ettiği için kendine küfretti. Onu bu sabah ilk gördüğü anı unutamıyordu, kötü huylarına rağmen bir içim su gibiydi karşısında duran kız. Yavaş yavaş bu kötü huylardan sıyrıldığını da anlayacaktı ama anlayana kadar geçen zamanda birbirlerine ne yapacaklar Allah bilirdi.

 

Gelinlik kollarından sıyrılıp ayak ucuna düştüğünde Feridun gördüğü şeyle gülmeye başladı. İyice utanan Zehra arkasını dönemez olmuştu. Şimdi nasıl bakacağım yüzüne düşünürken "Bunu yapacağından o kadar emindim ki beni hiç şaşırtmıyorsun kıvırcık," dediğini duydu.

 

O gün çarşıdan onu sinir ettiği için aldığı paçaları lastikli ve çiçekli babaanne donunu giymişti. Feridun geri dönüp yatağa oturdu ve Zehra'yı o şekilde süzmeye başladı. "Bunun benim enerjimi düşürdüğünü-" diye başladığı cümleyi bitiremeden Zehra ondan kurtuldu ve geride kısa bir gecelikle kaldı. "-mü sanıyorsun diyecektim?" Sesi duraksadığı için fısıltı gibi dökülmüştü. Zehra bu cümlenin devamında "Biliyorsun değil mi?" gibi bir şey tahmin etmişti ancak hızlı davrandığı için duyamadı.2

 

"Bence ödeşmemiz için sen de benim gömleğimi çıkarmalısın. Şanlısın, garip ve tuhaf düğümleri yok." Zehra ağır adımlarla Feridun'un gözlerinin içine bakarak geldi, geldi ve zaten üstten düğmeleri açık olan gömleği tek hamlede iki yana doğru asıldı. Yırtılan düğmelerin yere düşme tıkırtısı gelirken gittikçe eğlenceli bir işe dönüyordu.

 

"Bence şimdi ödeştik Çömçe, sen de benim gelinliğimi kesmiştin," dediği an kendini adamın kucağında buldu.

 

"İtiraf etmem gerekirse soy adımı kimse senin kadar çekici kullanmamıştı."

 

"Asıl çekici olan şeyin ben olduğum ayrıntısını kaçırma lütfen."

 

"Olur karıcığım, ben de tam o çekici şeyin tadına bakmak üzereyim," diyerek dudaklarına kapandı. İçindeki dişil enerji tamamen açığa çıkan Zehra bunu hayal ettiği günleri düşündü. Hayali, deneyimlemesinin yanında hiçbir şeydi. Elini omuzlarına götürüp üzerindeki gömleği sıyırdı.

 

Feridun birkaç gündür burnuna değen kokunun asıl kaynağını bulduğu an orada oyalanmaya başladı. Boynuna bıraktığı öpücüklerle başını geriye doğru atan Zehra ona iyice alan açmıştı. Gerginliği çoktan kuş olup uçarken içinde yeni yeni oluşan bu hissi tanımlayamayacak kadar bulanık hissediyordu. Kollarını kocasının boynuna dolayıp aynı şekilde davrandığı an kendini sırt üstü yatakta buldu.

 

Adamın ona olan bakışları değişirken devamında gelecek olan her şeyi sabırla bekledi. Öpücükleri tükenmek bilmezken havada nefretin kırıntısı dahi yoktu.

 

"Feridun?" Kaybolan sesini gerilerden çıkarıp mırıldandı adam ama, bir karşılık beklemiyordu.

 

"Bana kokunun bu kadar güzel olduğundan bahsetmemiştin arsız yılan. Sen altımda bu şekilde kıvrılırken bana düşünecek başka bir şey bırakmıyorsun Zehra. Zihnimdeki görüntüyle eşleşiyor olman beni deli ediyor." Kıvırcık saçlarının dağıldığı yastığı, aralık duran dudaklarını ve hızla alıp verdiği soluğu izleyerek kendini büyülenmiş gibi hissediyordu. Ondan nefret ettiğini düşünürken neden şu an karşısında dünyanın en güzel varlığı varmış gibi hissediyordu?

 

"Böyle konuşma lütfen."

 

"Gömleğimi yırtmadan önce düşünecektin onu vahşi yılanım."

 

"Çömçe!"

 

"Siktir!" Ben bitmişim diye geçirdi içinden, Zehra'nın bunu daha fazla duymasını istemezdi. Soyadını bu tınıda bu ses tonundan duymak onu gerçek anlamda deli ediyordu ve bu saniyeden itibaren durdurulamazdı. Yeniden kapandı öpmekten kızarttığı dudaklara ve doyana kadar da bırakmadı. Hoş bundan sonra pek doyacağını da düşünmüyordu.

 

***

 

Ertesi gün sarmaş dolaş bir şekilde uyudukları yataktan utanarak kalktı Zehra. Nasıl bir gece geçirmişti öyle? Onu utandırmaktan bir saniye vazgeçmeyen o dili neler söylemişti adamın? Banyoya geçerken gülümseyerek aynaya baktı. Feridun'un içinden hiç tanımadığı bir şey çıkmıştı; biraz romantik, biraz serseri değişik bir havası vardı. Açıkçası çekinmişti ondan ilk gecesi konusunda lakin akıl almaz bir gece geçirmişlerdi.

 

Kıvırcık tutamlarını aynanın karşısında geriye doğru iterken gülümsemesini büyüttü. Şimdi kendini olduğundan çok daha güzel hissediyordu. Korkulacak bir şey olmamıştı ama bu onunla biraz oynayacağı anlamına gelmiyordu. Neticede önceden yaptıklarını ara ara dürterek çıkarması lazımdı. Feridun'un da bildiğini düşündüğü bir gerçek vardı ki; yılan yuvasına çomak sokulmazdı.

 

Banyoda temizlendikten sonra havlusuna sarılıp odaya geçtiğinde adamın uyuduğunu düşünüyordu. Bu yüzden havludan kurtulup önceden hazır ettiği kıyafetleri giyinerek adama bir görsel şölen yaşattı. Arkasını döndüğünde cin gibi açık gözleri çekince çığlık atıp elini kalbine bastırdı.

 

"Niye ses çıkarmıyorsun ya?"

 

"Niye çıkarayım? Gözümüzü gönlümüzü şenlendiriyoruz."

 

"Şenlenmedi mi şenleneceği kadar dün gece?" Aldığı soruyla sırıtmaya başladı adam. "Hiç şenlenmez olur mu, ama ben fırsatçı bir adamım önüme gelen fırsatları kaçıramam karıcığım. Tıpkı şimdi çamaşırına takılan eteği düzeltmeye geleceğim gibi," dediği an Zehra odadan fırladı ve arkasından kahkaha attı. Eteği gayet düzgündü...

 

***

 

Birkaç gündür geçen evlilik hayatları boyunca burunlarını kapının dışına çıkarmamışlardı. Zehra'nın da çok üzerine gitmek istemeyen Feridun ufak imalar ve sıkıştırmalar dışında bir şey yapmayarak tanıyabildiği kadar alan tanımak istedi. Bir ara yastık savaşı yapmışlar ve Zehra ona sinirlenip boğmaya çalışmıştı. Günlerdir evde durmak onlara yaramamış gibiydi. Ta ki dün geceye kadar. Sıkıştırmanın ucu biraz daha artıyordu ki onu duvara yasladığı kolunun altından kaçtı Zehra.

 

"Bir şeyi çok yanlış anlamışsın kocacığım."

 

"Neymiş o karıcığım?" Karıcığım diyen dillerini yerim senin diyemediği için şöyle dedi: "İlk gece ilk gecede kaldı. Bana nefret dışında farklı duygular besleyene kadar tekrar dokunamazsın." Gideceği an anlık afallama yaşayan Feridun çevik davranarak bileğini yakaladı ve yeniden aynı pozisyona getirdi. "Ne dedin sen?" Tehlikeli çıkan ses tonu Zehra'nın hoşuna giderken şimdi bir yılan değil kedi olmak istedi. Karşısındaki fareyle biraz oynamak isteyen bir kedi...

 

"Duydun canım işte..."

 

"Reddedildi!"

 

"Senin talebin de reddedildi!"

 

"Şehvet ve arzunun nefretten uzak olduğunu biliyorsundur, al sana başka bir duygu." Kulağına doğru yaklaşıp fısıldadı.

 

"Benim aradığım biraz daha farklı bir duygu kocam, o yüzden şansına küs." Duvarın dibinde öylece kalıp sırıtırken omzunun üzerinden bakıp bunu onun da görmesini istedi. Yeni bir oyuna başlıyorlardı, ancak Zehra o ve diğer gecelerde her yeri kapalı olan babaanne geceliklerini tercih etti.

 

Bu yüzden olabildiğince gıcık gidiyordu ona. Yemeğin tuzunu beğenmiyor tuz istiyor, ardından fazla geldi deyip yeni bir tabak istiyordu. Bir yere kadar dayanabilen Zehra isteklerini farklı farklı yerine getirmeyi öğrendi. Tuz yerine şeker koyduğu çorbadan sonra bunu bir daha yapmamıştı mesela. Ancak onun yerine başka başka bahaneler üretip oynamaya devam etmişti.

 

"Bu vazonun yeri olmamış benim simetri takıntım var, biraz sağa lütfen."

 

"Feridun sen deli misin yeter artık saatlerdir odada bir şeyleri milim milim hareket ettirmekten sıkıldım."

 

"Deli değilim, devletin memuruyla böyle konuşmamanı rica ediyorum."

 

"İşine gelince mesleğini araya sokmaktan vazgeç, pabucumun memuru!"

 

"İki santim sola getir lütfen," dediği an çığırından çıkan Zehra vazoyu Feridun'a doğru fırlatınca adam sırıtarak koltuğa zıplayıp geri indi.

 

"Ne gülüyorsun ulan pişmiş kelle gibi? Senin amacın beni çileden çıkarmak mı? Sinir hastası etmek için mi evlendin beni-" Cümlesini tamamlayamadan dudaklarına kapanan dudakların tadını çıkarmaya başladı. Güç savaşları onları iyice kamçılıyordu ve bu kamçılar en çok Zehra'yı öfkelendiriyordu. Öfkeden alev alev parlayan gözler ise Feridun'u etkiliyordu.

 

"Sen çok gergin gibisin karıcığım? Bir sevişsek rahatlarız gibi ne diyorsun?"

 

"Elinin körü diyorum, bırak beni!" Bırak beni deyip kollarını hala tutuyor olmasının tek bir anlamı vardı...

 

***

 

Artık insan içine çıkma zamanının geldiğini düşünen Feridun ailesine el öpmeye ziyarete gitmişti. Zehra yeni gelin olarak süzüldükçe süzülmüş, o da içten içe onunla dalga geçerken bulmuştu kendini. Ancak kendisi de Maral'ların evine gidince aynı şeyi yaşamıştı. Damat olmanın zor olduğunu savunurken tek taraflı düşündüğünü fark edip küfretti.

 

Çaylar içildi muhabbetler edildi, Zehra kardeşi Suat ve kuzeni Faruk'la ilgilenip eğlendikten sonra eve gitme vakti geldi.

 

Gitmeden önce de köyün girişinde sebze meyve satan teyzeye uğradılar. Çiçekçi teyzeyi göremediği için üzülen Zehra mutlaka onun yanına gelmek için fırsat kollayacaktı.

 

"Neye bakıyorsun sen öyle?"

 

"Hiç kocam."

 

"Hiç kocammış, ben biliyorum neye olduğunu ya neyse? Var mı almak istediğin başka bir şey? Sonra şu eksikmiş deme!"

 

"Yok yok yeter bunlar hadi gidelim yoruldum."

 

"Pek de narin çıktın sen." Zehra gözlerini devirip ilerledi. Feridun'un patlıcanı sevdiğini hatta karnıyarık olsa fena olmaz dediğini duyduğu için bugün onu yapacaktı.

 

Eve girdiklerinde kendisi de bizzat karısına yardım edip patlıcanları hazırlamıştı. Ardından Zehra'yı mutfakta tek bırakarak gidip biraz uzandı.

 

Bir süre sonra cebinde hissettiği şeye elini atıp çikolata paketini görünce sırıttı. Zehra'nın bunu bayılarak yediğine şayet olmuştu. Gömleğinin düğmelerini açtıktan sonra bir parçasını koparıp göğsünün üzerine koydu. Yatarken inadı yüzünden araya yastık koyup dakikalar sonra atıyor, yetmiyor bir de yılan gibi sarılıyordu.

 

"Zehra," diye bağırarak içeriye seslendi. "Gel kız gel bir şey göstereceğim."

 

"Ne göstereceksin acaba? En son gösterdiğin şey gibiyse gelmeyim."

 

Sırıttı Feridun. "O en güzeliydi merinos, bu daha az güzel bir şey." Saçlarını savurarak yanına gelen kadına doğru baktı. Göz göze geldikleri an bakışlarıyla göğsünü gösterdi. "Koynumda yılan besleyesim geldi, al hadi afiyet olsun." Gelip çikolata paketini başına geçireceğini düşündü ama Zehra onu şaşırtarak yavaşça yatağa tırmandı. Bakışlarındaki sinsilik hoşuna giderken belki daha tehlikeli bir şey yapar diye bekledi ama umduğu gibi olmalı. Zehra adamın göğsünün üzerindeki çikolatayı almak için uzanırken dilini de kullanmış ve Feridun'un aklını almıştı. En fazla ısırır yine boğuşmaya başlarız diye düşünmüştü... Yutkunup kilitlenirken bir parça daha kopardı ve diğer göğsünün üzerine koydu. Zehra yeni bir dil darbesiyle oradaki çikolatayı da aldı. İşe yaradığını düşünüp biraz daha aşağıya kaslarının üzerine koyduğunda yine itiraz etmedi. Bu oyun Feridun'u kışkırtmış aklına olmadık şeyleri sokmuştu.

 

Zehra yeni bir hamleye gerek duymadan tırmandığı bedenin üzerinden hızla kalktı ve sersemlemiş adamı oracıkta bıraktı. Giderken elindeki kalan paketi de almayı ihmal etmemişti.

 

Feridun patlıcanı severken, Zehra'nın en sevdiği şey Feridun'lu çikolata yemek olmuştu. Bu saatten sonra isterse dünyanın en güzel karnıyarığı gelsin, az önce aldığı lezzeti alamayacaktı, bu yüzden kendi tuzağına düşmesine büyük küfrederek ayağa kalktı...

 

***

 

Yatağın üzerine çapraz bir şekilde atlayıp tek kolunun üzerinde dururken mecmua karıştırıyordu Feridun. Ülke gündemini ve bazı yorumcuları okumayı seviyordu. O sırada açılan kapıyla birlikte buhar dolan odaya şöyle bir baktı. Sisin içinden koyu renk kıvırcık yeleleriyle çıkan aslanı gördüğünde ise gülümsedi. Farkında olmadan alışmıştı birkaç gün içinde. Sanki hep onunla evlenip birbirlerini kışkırtacağı bu günleri beklemişti. Bilakis başkasıyla evlenmek onu sıkıntıdan patlatabilirdi.

 

Yine uzun kapalı geceliklerinden biriyle gelecek diye umutsuzca geri okuduğu şeye döndü ama anında yeniden başını kaldırdı. Üzerinde bahsettikleri tonda, askılı, sarı bir gecelik vardı. "Onu yememden korktuğu saman sarısı gecelik bu," diye mırıldandı sessizce. Yırtmacının boyu tüm bacağını kaplarken adım attıkça tehlikeli olmaya başlıyordu. Derin bir nefes verip ona doğru iyice yaklaşmasını bekledi. Gözleri üzerinden bir an olsun ayrılmazken mecmuayı hızla kapattığı gibi ayağa fırladı ve bir kaçma kovalama oyununun daha içine girdiler...

 

"Tamam pes ediyorum gel buraya, saatler geçti o saçını kurutmadın hasta olacaksın!" Omuzlarını silkince gözlerini devirdi. "İyi ben yatmaya gidiyorum."

 

"Olur kocacığım."

 

"Olur kocacığımmış, niye az önce olmaz kocacığım diyordun o zaman?" Söylene söylene örtüyü kaldırırken yere düşen mecmuayı da bir tekmeyle ileriye gönderdi. Yaklaşık on beş dakika sonra Zehra salınarak odaya girdiğinde tek konuyla gözlerini kapatıp kımıldamadan yatan adamı görünce sırıttı.

 

"Bende deve kini var Feridun Efendi hodri meydan!" Sessizce söylediğini sandığı şeyi duyan Feridun gülmemek için çabaladı. Zehra araya yastık koyup yatarken uyuyormuş gibi yapıp yastığı itekledi. Yeniden düzelttiği an bu kez tekmeledi.

 

"Allah seni ne yapmasın be adam, uyumuyor musun sen?" Sorusuna cevap alamayınca yastığı koymaktan vazgeçti ve arkasını dönüp yattı. Kısa sürede düzenli nefes alışverişinden uyuduğunu düşünen adam dirsekleri üzerinde yükselip bir müddet onu izledi. Resmen dün yediği hurmalar bugün bir yerini tırmalıyordu... Gerçek anlamda tırmalıyor ve sesini çıkaramıyordu. Uykusunda kımıldayan Zehra geldi ve sarılmak için kolunu attı ama Feridun doğrulduğu için yanlış yere denk geldi.

 

"Bak bak bak benim sabrımı nasıl sınıyor?" Eli yerleşmek ister gibi yeniden hareket edince başını çevirdi. "Dur oğlum yanlış alarm! Kalk kız uyan çabuk!"

 

"Ne oluyor Çömçe, yeni uyudum bir rahat ver?"

 

"Çömçe diyor uykulu sesiyle yine çıldıracağım. Uyan ve şeyime dokunmayı bırak Zehra?"

 

"Neyine?"

 

"Pipime!"

 

O kadar yüksek bir kahkaha atmıştı ki Feridun'un kulaklarının pası silinmişti tınısıyla. O an tongaya düştüğünü anladı. "Pipi diyor," deyip gülmeye devam eden Zehra'yı tek hamlede kendine doğru çekti. "Seni utandırmamak için kirli konuşmamayı tercih etmiştim ama bu kadar arsız olduğunu unutmuşum küçük yılan..."

 

Bu ve bundan sonraki her kaçış küçük sinsi planlarla devam edip son buldu. Soluğu her seferinde aynı yerde almaları onları heyecanlandıran ufak oyunlardan biriydi. Nefretle başlayan oyunları muhteşem bir hazla son buldu...

 

 

 

Selamlaaar bebekler nasılsınız🍭

 

Mahalle yanarken bizim çifti okudunuz. Bunlar beni deli edecek😂

 

Bölüm o kadar uzundu ki düzenle düzenle bitmedi. Bugün çocuğu hastane götürdüm sabahtan kalktım derken eve gelince telefondan düzenleyim bari yattığım yerden dedim telefon küt suratıma düştü, uyumuşum. Normalde asla gündüz akşam üzeri falan uyuyamam siz hesap edin. O yüzden anca bu saate kaldı atmam.

 

Lütfen yorum yapın nerelerde ne düşünüyorsunuz göreyim. Bu attığım en uzun bölümdü.

Oy vermeyi de unutmadık değil mi? 13

​​​​

Gelecek bölüme kadar sevgiyle kalın 💕 💕 🌸

 

 

Bölüm : 24.12.2024 22:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...