Herkese merhaba nasılsınız umarım her şey yolundadır🌺
Bölüme geçmeden önce bir DUYURUM var; Pazar günü (26 Ocak) Ankara Mesa Plaza AVM'de Dorlion kitabevinde imza günüm olacaktır. (Koru metro yakını) Ankara'da olan her bebeği bekliyorum. Kitabınız olsun ya da olmasın aynı satırlarda buluşmuşsak gerin tanışalım. Çok heyecanlıyım💖
Rica etsem takip etmeyenler buradan takip edebilir mi? Tam bir şeyler oturuyor gibi oluyor sonra geriliyoruz bu durumdan çok sıkıldım.
Finale son bir iki bölüm kaldı henüz yazmadığım için net bir sayı veremiyorum. Olayları toparlayıp kapanışı yapacağız inşallah. Piraye ve Ali Ata'ya özel bölüm isterseniz şöyle bir haberim daha var. Hakan'ın kitabında onlara zaman zaman yer vereceğiz sonuçta abisi ve yengesi. Çok derin olmasa da hatırlayınca yüzümüzü güldürecekler. Hem de çocuklar büyümüş aile iyice birbirine alışmışken.
Hakan'ın kitabı asker kurgusu olacak ama hemen yazmaya başlayamam. Çünkü Noktada da biraz ilerlemem gerek.
Hepinizi çok seviyorum gelecek bölüme kadar sevgiyle kalın 💕 🌸
Her şey hazırdı. Yılın son günü lapa lapa yağan karın tadına içimde henüz Dünya'yla tanışmamış çocuklarım için varmıştım. Bizzat içimdeki küçük Piraye için de varmıştım.
Evlerimizin arasındaki bu bağlantıyı yaparken Perihan'ın ev sahibi hiç sorun çıkarmadığı için mutluydum. Gerçi hekim de er ya da geç orayı alacağından bahsedip ikna etmiş olabilirdi. Şimdi boydan camın arkasında uzun tülü kenara çekmiş güzel bahçemizi izliyordum.
Ali yaklaşırken korkutmamak için adımlarını sesli bir şekilde atıp arkadan sarıldığında gülümsedim. Elleri artık belirgin olan karnımı tamamen sardığında yavrularımızla iletişime geçtiğini anladım. "Yüreğim." Boynuma bırakılan öpücükle başımı ona doğru yaslarken ne güzel günlere geldiğimizi düşündüm. İçimden birkaç kere maşallah deyip kendimize nazar değdirmemeye de çalıştım.
"Yavrularım, orada havalar nasıl? Burası soğuk ama annenize sarılınca sıcak."
Kıkırdarken elleri karnımda gezindi onları okşayıp sever gibi. "Orası da sıcaktır babası merak etme." Eli karnımın üzerinde kasıldığında ne dediğimi düşündüm. Ona ilk defa mı babaları olarak seslenmiştim? Boynumdaki dudaklarının hareketiyle gülümsediği anladım. "Sıcaktır elbet, çünkü bizzat anneleriyleler. Soğuk ne demek bilmiyorlar bu yüzden. Ben ise yaz kış demeden her sabah şu evden çıkarken donuyorum."
"Oy kıyamam benim kocam çok mu üşüyormuş?" Hevesle başını sallayınca ona doğru döndüm. "Bu gece seni ısıtmak boynumun borcu o zaman." Gözlerimdeki muzip parıltılar, gözlerindeki hevesli parıltılarla çarpışınca güldük. Gülüşünün tadına bakmak diye bir gerçek vardı ama dudaklarımın ona değmesi ve kopması bir oldu. Çünkü Perihan geldiğine dair çanı çalıyordu.
Ellerini cebine sokup içli bir nefes vererek uzaklaştı benden. "Arkadaşının zamanlaması çok manidar oldu papatyam, sen ne diyorsun bu işe?"
"Üşüdüysen sobaya iki odun at diyorum Ali'm." Cilveli sesim kapıyı açıp içeri girmeleriyle son buldu.
"Yoldalardır, kar yolu doldurdu gecikmeleri normal."
Zehra'yı arayıp haber ettiğimde şaşırmış ve telefonda birkaç saniye konuşmayı unutmuştu. Ardından Perihan'ı aramak yerine yanlışlıkla onu aradığımdan da bahsetmişti ama bir türlü kendine ihtimal vermemişti. İkna etmem biraz uzun sürse de en sonunda topu Feridun'a atıp telefonu kapatmıştı.
"Dut tanem, soba sönmeden patatesleri halledelim mi?"
"Olur olur, başka neler yaptın?" Boynumu uzatıp tabaklara bakmaya çalışırken gülüştüler bu halime. Hamile olan onlar değildi üzgünüm. Poğaçalar, börekler, çörekler, salatalar derken bayram edecektik. İki büyük demlik çaydanlığı da sobanın üzerine koymuştuk, gece uzundu içtikçe içimiz ısınacaktı.
Nihayet köpeklerin havlamasıyla geldiklerini anladık. Ek bir ara kapı olmadığı için pencereyi açtım ve oradan soğukla birlikte içeri girdiler. "Bu ne tipidir kurban olduğum gelirken kanıma varana kadar dondum. Selamünaleyküm."
"Aleykümselam, biz de sizi bekliyorduk." Sobaya doğru koşan Feridun'a gülerken diğerleri yeniden yerine yerleşti. Zehra'nın bana doğru uzattığı üzeri örtüyle kaplı tepsiye baktım.
"Al senin sevdiğin kurabiyeden yaptım."
"İyi, ben de senin sevdiğin salatadan yaptım, turşu da koydum."
"İyi." Yan yana durup yüz yüz bakmadan çocuk gibi konuştuğumuz için sanırım yeniden gülüştüler bize. Yandan bakınca dudağında gördüğüm uçukla üzülmüştüm, acıyordur o şimdi ağzını açarken kim yiyecekti bu kadar şeyi? Sıcakları örtüsünden açıp ortadaki masaya dizerken herkesin bakışları yiyeceklerdi. eh acıkmıştık haliyle. Perihan şerbetli tatlıyı uzatırken Feridun başka bir poşeti uzattı. İçinde zeytinli ekmekler ve kek vardı. Kekteki tarçın kokusunu hemen almıştım, gördüğüm kadarıyla ceviz de vardı. Zehra bugün bana çalışmıştı anlaşılan.
İki kuzen yan yana oturuyorduk, onları çağırmayı Peri teklif etmişti ama içimden gelmeseydi arayıp davet etmez üstüne ısrar etmezdim. Annesini o seçemediği gibi yaptıklarından pişman olduğunu bana birkaç kez dile getirmişti. Asıl merak ettiğim şey evliliklerinin nasıl gittiğiydi?
"Hasta mısın Zehra biraz solgun görünüyorsun?" Peri'nin sorusuyla ona dönüp gülümsedi. "Öyleydi ama doktor ilaç verdi toparlıyorum."
Hep birlikte geçirdiğimiz eski mutlu günlerimiz geldi aklıma. Anne ve babam hayattayken o ev bir neşe topu gibiydi. Sonra onlarla beraber neşe gitti ve geriye bir topun havası kaldı, boş ve işe yaramaz eskimiş bir hava. Yavrularımızı öğrendikten sonra onlara anlatmaya gitmiş saatlerce de susmamıştım. Anne babamın mezarının başında öyle çenem açılmıştı ki Ali gelip kaldırmasa belki sabaha kadar konuşabilirdim. Torunlarının sayısı gibi tüm çiçeklerden ikişer tane almış ve eşit bir şekilde paylaştırmıştım.
Ağzıma uzatılan kekle birlikte daldığım düşüncelerimden çıkıp Peri'ye baktım. "Keke öyle bakıyorsun ki bir an içinden onunla konuşuyorsun sandım," deyip güldü.
"Yok çekim gücüyle belki yanıma yaklaştırırım dedim ve işe yaradı."
"Hadi oradan benim kolumdu o!"
Çayları doldurduk, bir köşeye büyük radyoyu açtık ve programlardan yükselen türküleri dinledik. Beyler biraz anılarından bahsetti, güldük, üzüldük, sohbet ettik ve nihayetinde karnımız doymuştu. Lakin gözüm hala yiyemediklerimdeydi.
"Biz niye yılbaşı kutluyoruz gavurlar gibi anlamıyorum. Onlar bizim bayramlarımızı kutluyor mu?"
"Of Feridun ne alakası var ya? Biz noel mi kutluyoruz? Bir yılın bitip diğer yılın başlaması adına neşeyle toplandık oturuyoruz işte."
"Her ayın bitimi ve başlangıcında niye oturmuyoruz o zaman? Özeniyorsunuz kızım inkar etme?"
Zehra gözlerini büyük bir bıkkınlıkla devirdi. "İnan ki sana laf anlatmaktan yoruldum bu yüzden seneye bizzat noel kutlaması yapacağım."
"Yaparım kocacığım, seni de radyoda duyduğum noel baba yaparım. Böyle sırtında heybesi hediye dağıtıyormuş ya?"
"Yaparım kocacığımmış." Feridun garip yüz hareketleriyle anlaşmaya çalışınca biraz onları inceledim. Aralarında soğuk bir hava yoktu ama çok da sıcak sayılmazdı. Beyler aralarında konuşmaya başlarken Zehra yanımda söylendi. "Madem kutlamak istemiyor neden bugüne özel izin aldın derler adama?"
"İdare edermiş, uçuğunu adama bulaştırdığına göre idare şekli gayet ortada."
"Evet az önce garip hareketler yaparken fark ettim."
Zehra kıvırcık saçlarını arkaya doğru itip derin bir nefes aldı. Yüzü kızarmaya başlarken Peri kolumu dürtüyordu haylaz çocuklar gibi. "Şey oldu, ben hastayken ateşimi ölçmek için yakınlaştı da oradan bulaşıvermiş işte." Öylesine bir şey anlatır gibi eli kolu hızlı hızlı hareket edip çayını dikip bitirdi.
"O nasıl ateş ölçmeymiş böyle tıp dünyası duysa şaşar." İkimiz de gülmeye başlarken radyoda çalan çarkı bizim sesimizi anca bastırmıştı.
Gecenin sonuna doğru yağan karı izlerken bir şey oldu. "Ali Ata, ben kar istiyorum."
"Karı mı istiyormuş?" Feridun'un hayretler içinde çıkan sesine somurttum.
"Bildiğin şu yağan karı yemek istiyorum işte." Ortamda oluşan sessizlikle iyice somurttum. "Bak burada kurabiyen var, şurada beyaz bir şeyler var gel bunları ye."
"Onları yedim zaten ama çocukların illa şu karı ye diyor ben ne yapayım?"
"Üzerine pekmez falan dökelim bari, kuru kuru gitmesin dut tanem."
"Yahu çocuklar taş toprak yemek istese-"
"Dur dur onu deme birader, duydum birkaç arkadaştan demir eksikliğinden oluyor, yarın da onu yemek ister." Hekim duyulmadığını düşünerek konuşsa da duyuyordum.
"Gidip kar getireyim o zaman. Hale bak," deyip içine içine konuşurken küfrettiğini hissettim. "Dur bekle gelene kadar ya erirse?"
Yukarıya sabır dilenmek için baktığına emindim. "Üzerini giy gel o zaman."
"Kardeşim bu kadar kasma kış günü ulaşılabilir imkanlar dahilinde kapının önündeki karı istiyor işte. Ya erik aşerseydi?" Köşeye sobaya atmak için biriktirdiğimiz odunlardan birisi artık Feridun'un bacağındaydı. "Lan sus nereden bulayım eriği ben?"
"Şimdi ben erik istesem bulamaz mısın Ali Ata?" Yavaşça büzülen dudağıma baktı ve nefeslendi. Sonra omuzunun üzerinden arkadaşına baktı. şu an muhtemelen çığır açmış olmalıydı ki sadece bakarken sövdüğünü hissediyordum.
"Sen iste her şeyi bulurum elbet, gel önce kolaydan başlayalım, hala kar istiyor musun Piraye'm?" İstiyordum.
Köşede en temiz olduğunu düşündüğü yerden bir avuç alıp ağzıma doğru tuttu. Soğukluğu ve ağzımda kıtırdaması garip bir mutluluk verirken bir ısırık daha aldım. Ali hiç görmemiş gibi bana bakıyordu. "Sen de yemek ister misin kocam?"
"Ah, Piraye, Piraye. Dudağından aşağı doğru kayan bir taneyi yemek isterdim, şayet ortam münasip olsaydı." Onu duymazdan gelip eline baktım. Ortam münasip olmadığına göre bana kar getirmeye devam edebilirdi. "Eridi bu?"
Şaşkın bakışlarıyla bakıp "Bir daha mı istiyorsun?" diye sordu.
"Evet çok güzeldi, içim rahatladı vallahi." Yeniden bir avuç kar daha alıp geldiğinden pencereden başını uzatan Peri'ye baktım.
"Sos ister misin şekerim?" Pekmez şişesini bana doğru sallıyordu. Eh biraz aroma katmaktan zarar gelmezdi. Ali'nin elindeki karın üzerine birkaç damla damlatıp öyle yiyince şekerli tadıyla daha çok iştaha geldim. "Bu gece için ne demiştin yüreğim?"
"Beni ısıtmakla ilgili olan cümle? Şimdi benim de senin üşüyen içini ısıtasım geldi." Gözlerim kocaman açılırken avucuna yaklaşıp öylece bakakaldım. "Sen, sen ne edepsiz, arlanmaz bir adam bir adam-" avucunu karla birlikte dudaklarıma bastırıp susmamı sağladı. "Asıl sen ne fena bir kadın oldun Piraye, ben öyle mi dedim. Kar yedin ya için üşümüştür dedim." Yanlış anlamam onun keyifle sırıtmasına benim ise kızarıp bozarmama sebep olmuştu. "Ya işte bu kış gününde yüzünde öyle güller açtırırlar adama." Sonra bir avuç kar daha alıp kulağıma doğru eğildi. "Yine de bu, düşündüğün şeyi yapmayacağım anlamına gelmiyor. Karım bunu aşermiş başım gözüm üstüne der susarım."
"Erik istesem bile mi?" Başını gülerek iki yana salladı. "Dünyaları istesen bile.
Pencere yeniden açılınca bir bir dışarı döküldüler. "Bu kadar gelmeyince birde biz tadına bakalım dedik." Peri yaklaşıp biraz ağzına aldı ve hemen üşüdüğünü belli eden hareketler yaptı. Zehra kollarını bağlamış bir köşede dururken kocası ona sataştı.
"İstemiyorum Feridun aa, git kendin ye!" Feridun başını sallayıp uslu uslu kar alamaya giderken geri dönüp Zehra'ya bulaşacağını anlamıştım. Ağzına zorla doldurmaya çalışırken keyifle kar yiyerek istiyordum. Zehra yerden aldığı karı adama atmaya başlayınca aralarında başlayan savaş kaçınılmaz oldu. Bilerek yakasını açıp atmaya çalışıyordu üşüsün diye.
"İyi ya ben de oradan tadına bakarım o zaman Feridun, seversin sen koynunda yılan beslemeyi." Duyduğum şeyle gözlerim kocaman açıldı. Bunlar nasıl iletişim kuruyordu böyle? Ali köşeye gittiği için duymamıştı, Peri ve Yarkın da bahçede kendi hallerindeydi.
"Diyorsun," deyip boğazını temizlerken karı koca muhabbetine daha fazla şahit olmamak adına birkaç adım attım. "İyi biraz daha atayım öyleyse." Duymuştum. Zehra arsızca gülerken ben daha da çok kızarmıştım. Araları sürtüşmeli olsa da gayet iyiydi belli. Birbirlerine uçuk bulaştıracak kadar hem de...
Karı bana ulaştırmasına ramak kalan kocama gülümserken suratına yediği kartopuyla birlikte adımı havada kaldı. Geldiği yere doğru anında başını döndürüp bakarken sırıtan Yarkın'la karşılaşınca o da sırıttı.
"Bebelerimin rızkını yere döktün doktor, şimdi sana ne yapmalı?"
"Aman kaynar kazana atmalı deme?" Peri Ali'nin bu gülüşünden korkmuş gibiydi. Elinde sıktığı kartopunu mancınık gibi hedefe anında gönderdi. Ancak biz konuşurken hekim kendine zula yapmıştı. Bir Ali'ye bir Feridun'a atarken, Feridun'dan gelen sesle ona attık.
"Kim attı lan onu mermi gibi?"
"Kardeşim acıdım haline, kendi kendine kar atıp duruyorsun. Oynamak istiyorsan söyle. Ha seninkiler sürprizli bu arada."
"Taş mı sardın vicdansız sırtımı deldi?"
"Aramızda bir sopa mevzusu vardı kaçtığın, hatırlatırım. İntikamımı bir yerden çıkarmam lazımdı." Karşılıklı gülüşürken ne sopası olduğunu anlamadım ama onlardan uzak bir köşeye geçtim. Taşlı toptan nasibimi almamak için yavrularımı koruma altına almam lazımdı. Bir elimde pekmez diğerinde kar yemeye devam ederken onları izledim.
Zehra kocasına savaş açacağı yeni bir alan bulduğu için sırıtarak büyük bir top yapmaya çalışıyordu. Yarkın'ın zulası hala bitmiyordu ama Ali de sürekli başına hedef alıyordu, Feridun da.
"Ulan birini ıskalayın bari yüz felci geçireceğim."
"Sen bizi atış talimlerinde hiç görmedin birader. Kendi söküğünü dikemeyen terzi miydi doktor mu Ali?"
"Cık, cambazlardı," deyip yeniden saldırdılar. Zehra fırsat bu fırsat büyük topu kocasının kafasına yapıştırmasıyla Feridun donakaldı. "Hırsıza kilit dayanmaz birader, hane içinde olursa... Bittin kızım sen?" Zehra kaçarken üzerine atlayınca ikisi de kara gömüldü ve bir sessizlik oldu.
"Ay bakamayacağım ezdi kuzenimi."
"Yavaş lan hayvan, kız kara yapıştı." Tek eliyle Feridun'u ensesinden yakalayıp çekti Ali. Telaşla yanına gidip bakarken seslendim. "Zehra? İyi misin?" Anlık Feridun'un bakışlarındaki çaresizliği yakaladım. Hekime doğru bakıp yardım istiyor gibiydi.
"Ştt ses versene kızım, kalksana şakaydı!"
Yarkın köşeden hızlı adımlarla gelirken eldivenleri çıkarıp Zehra'ya eğildi. "Zehra, beni duyuyor musun?" Hala ses yoktu. Feridun endişelenip daha fazla beklemedi ve karın içine gömülmüş bedenini tutup çevireceği sırada tutuldu. Çünkü Zehra öyle bir bağırıp ona saldırmıştı ki Feridun geriye doğru düşmüştü. Elindeki karları yüzüne gözüne atmaya çalışıp bir yandan "Yavaş olsana öküz!" diye bağırıyordu.
Karı koca bahçemde birbirini hırpalarken gözlerimi devirip içeri geçtim. Peşimden diğerleri de gelmişti ve sobanın başında ısınmaya çalışmıştık.
"Sıra geldi patatesleri yemeye," dediğimde bana yeniden güldüler ama umursamadım. Ben üflediği kaşığı ağzıma getirip iştahla yediğime gülümseyen kocamla girmiştim yeni yıla. Peri, bir köşede sessizce konuşup gülüştüğü can yoldaşıyla. Zehra ise hunharca karlarda yuvarladığı onun deyimiyle öküz olan sarı kafayla girmişti.
Her günümüz bir öncekinden daha güzel olsun diye dilerken gecenin devamında verdiğim sözü de tutmuştum. Birbirimizi yarınlar yokmuş gibi ısıtmaya çalışmış ve bir daha üşümemek üzere sarılıp uyuyakalmıştık...1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
62.61k Okunma |
6.77k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |