71. Bölüm

71. Bölüm

Tuğba Yıldırım
1scintilla

 

59. Part 2

 

Feridun bu ayazda koşarak evine gittiği için üşümemiş aksine sporcular gibi ısınmıştı. Sabahtan beri gülleri montuna saklayacağım diye akla karayı seçmişti ve nihayet sahibine verme zamanı gelmişti. Keyifle kapıyı tıklayıp beklerken gülleri arkasına sakladı.

 

Zehra ise yemek yaparken topladığı saçları arasından bir iki asi kıvırcık tutamla uğraşırken kapıya doğru gitti. Eli köpüklü olduğu için kapıyı dirseğiyle açıp baktı ama Feridun ani bir atakla içeri girip onu şaşırttığı gibi önüne gelen saçı kulağının arkasına iteleyip şak diye öptü alnını. Zehra'nın hafif panik dolu ufak çığlığı da havada asılı kaldı. "Hoş geldin kocacığım hızlı bir giriş oldu."

 

"Hoş buldum hatunum. Severim bilirsin," deyip çapkınca güldükten sonra arkasındaki buketi çıkardı. "Al bakalım, gerçeğin aksine gözü kara kadın."

 

"Teşekkür ederim." Utanmıştı Zehra, kendini sürekli cesaretlendiriyor ama sonra konuşmaktan vazgeçecek diye ödü kopuyordu. Feridun ise her şeyden habersiz yanakları renklenen karısını keyifle izliyordu.

 

"E kaldık kapı ağzında, hayır beni buraya sıkıştırma planların varsa seve seve beklerim." Zehra'nın aklı konuşmasında olduğu için hemen idrak edemedi. "Ha yok ben mayıştım hoşuma gitti bir öpücük daha alacağım diyorsan ona da hay hay." Bu sefer kızaran yanaklarından öptü. Daha önce de bu yanaklardan öpüp zehirlenmişti işte. Zehra'nın zehri bağımlılık yapıyordu ve bu onun için en keyifli bağımlılıktı. Sonunda boğazını temizleyip parmak uçlarına yükseldi ve bu sefer o öptü kocasının yanağından. Ardından gözlerine bakmaya çekinerek önünden çekildi ve mutfağa gitti.

 

"Ne güzel öpüp kaçtı vicdansız."

 

On bir tane siyah gül vardı Zehra'nın buketinde. Her birini koklarken gülmekten ağrıyan yanaklarına eliyle baskı yapıp düzeltti. Şimdi Feridun gelip yılanların ağzı kulaklarına varır mı diye alay edebilirdi.

 

Banyoya giden Feridun işlerini halledip üzerini değiştirmek için odasına geçti. Yatağın kendi tarafında gördüğü üç tane siyah gülle adımı havada kaldı. Zehra'nın bu tarafa geçtiğini görmemişti, yani buketten gülleri alıp buraya koymuş olma ihtimali yoktu. O halde karısı kendisine çiçek mi almıştı? Siyah gül, bin bir manaya gelen ve hangisi seçersen o olabileceğin siyah gül.

 

Güllerden birini burnuna götürdü ama az önce aldığı koku kadar güzel olmadığı için beğenmedi. "Affedersin gül kardeş sorun sende değil, bende." Bu romantik andan nasıl çıkarım diye düşünüp sırıtan Feridun, dikenleri temizlenmiş güllerden bir tanesini dişlerinin arasına aldı ve sırıtarak mutfağa geçti.

 

Arkası dönük olan kadının beline kollarını doladığı gibi gülün yapraklarını yanağına değdirdi. Bunu fark eden Zehra belindeki ellere baktıktan sonra arkasını dönüp kahkahayı patlattı. Feridun çiçeği dişleri arasından çıkardı, kıvırcık tutamların arasına yerleştirdi ve keyifle baktı. "Demek kalp kalbe karşıymış ha?"

 

"Öyleymiş Feriduncuğum ben de kocama jest yapayım dedim."

 

"Manidar olmuş Zehracığım, eyvallah ama bırak çiçek almak benim vazifem olsun. Çiçek dediğin erkek tarafından alınır, kadınının narin tenine sunulur."

 

"Narin mi güldürme beni? Zehrimi akıtayım falan diye getirmişsindir sen. Ya da pullarımı beslemek için?"

 

"Benim güzel pullum, dilini çıkarma hemen. Yoksa bu kez zehirlenen taraf sen olursun." Yanağını tekrar öpüp hazır olan tabaktan sofraya taşıdı. Biriyle aynı tabaktan yiyip içmek, o kişi Feridun'sa hala garip geliyordu. "E ne yaptınız bugün?"

 

"Türbeye gittik dua ettik, yeğenlerime yeni hırkalar örmek için ip aldım. Geçerken de çiçekçi teyzenin gönlünü ettik işte, öyle." Gözleriyle kocasını takip edip verdiği tepkileri inceledi.

 

"Hangi renk ip aldın?"

 

"Siyah ve beyaz engerek modeli." Feridun ağzındaki çorbayı püskürtmemek için çabaladı. Bu şekilde karşı dönüşleri onu inanılmaz etkiliyordu. "Sen ne yaptın bugün var mıydı sıkıntılı bir durum?"2

 

"Aynı, itle kopukla uğraştık geldik." Başını salladı Zehra, kocası genel olarak işiyle ilgili çok detay vermezdi çünkü iç açıcı şeyler yoktu pek. Yemekten sonra Feridun'u ona engel oluyor bahanesiyle yanından kovdu ve ortalığı kendi topladı. Ardından yeniden güllerini kokladı güç almak ister gibi ve odaya geçti.

 

"Zehra?"

 

"Feridun?"

 

Aynı anda konuşan çift birbirlerinin gözlerinin içine baktı. "Dur önce ben konuşacağım gel otur lütfen." Elinden tutup yanındaki sedire çekince şaşırdı Zehra. Başıma taş yağmasa bari diye içinden geçirirken adama bakmakta zorlanıyordu. "Son günlerde biraz durgusun, hastalığın kalıntılarımı bilinmez ayrıca bir şey varsa bilmek istiyorum. İyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta dedik, öyle değil mi?"

 

"Sağlığım gayet yerinde çok şükür Feridun. Sonuçlarımı sen göstermiştin için rahatlamıştır o konuda."

 

"Evet ben gösterdim. Evet fiziki olarak iyisin lakin ruhsal olarak da iyi olmanı isterim." Kızın ellerini avucu arasına alıp öpünce Zehra iyice şaşırdı. Kendi konuşacaktı aslında nereden çıkmıştı bu gergin konuşma şimdi? Titreyen elleri artık kocasının avuçları arasında yuvasını bulmuş gibi duraksamıştı.

 

"Biz seninle bu yola pata küte daldık, evet sürekli ağız dalaşı yapıyoruz ama ben razıyım senden. Sen olmasan bekar yaşamaya devam eder bir başkasıyla evlenmezdim zaten. Başta tereddütlerim olmuştu, malum yaşananlar ve acı tecrübeler hoş olmayacak sözlerin kapılarını araladı. Lakin bulunduğumuz noktada ne sen o başlangıç noktasında tanıdığım Zehra'sın ne de ben aynı yerde duran öfkeli Feridun'um. Biz evlendik, sen benim eşim oldun ve bu ben ölene böyle kalacak." Ölüm lafını duyan Zehra hızla ateşlenen bakışlarını adama kaldırdı. İçinden geçirdiği Allah korusun lafını diline vuramayacak kadar tutulmuştu.

 

"Bunları sadece bir kere konuşacağım; biz seninle didişiyoruz ve bu benim hoşuma gidiyor. Aklına anlaşamadığımız ile başlayan ve acaba ile devam eden hiçbir şey gelmesin. Zehra ben sana alışıyorum, gözüm sürekli etrafta seni arıyor. Her insan hata yapar, biz aciz birer kuluz. Önemli olan bu hatanın farkına varmak, yürekten pişman olmak. Bu yüzden içimde bir noktadan sonra yaptığın hatalardan soyutlandın. Benden birkaç yaş küçüksün, bu hataları yaparken daha genç, daha toydun. Ömür boyu bir şeyler başa kakılarak mutsuzlukla yaşanmaz." Öne düşen o asi kıvırcık tutamı yeniden arkaya gönderirken elinin tersiyle yanağına dokunmuş ve içini titretmişti karısının.

 

"Bu konuşma da senin kocalık vazifen mi, yoksa gerçekten içinden geldiği gibi mi konuşuyorsun?" Yüzünde acı bir tebessüm oldu adamın. Bunu sormakta haklıydı çünkü ona bir güvence verememişti, dilinden dökülen cesur cümleleri olmamıştı bu yüzden günlerdir yüzünün asık olması adamı kendine getirmişti. Zehra bunları bilmeli ve kalbinde her günü korkuyla, üzüntüyle geçirmemeliydi. Onlara musallat olan adamdan kızı kurtarıp giderken şahsı için değil vazifesi olduğu için kurtardığını söylemişti. O gün yediği hurmalar şimdi kendini tırmalarken acı gülümsemesi devam etti.

 

"Daha net konuşalım o zaman Zehra, seni hiçbir zaman bırakmayacağım. Eğer aramızdaki konuşmalardan huylanıyorsan bunu yapmayı keserim. Günlerdir üzgün olmanın nedenini zihnine girip öğrenebilsem keşke. Dilinden dökülmeyecek gibi duruyor ama hangi şartlar altında olursak olalım, ne yaşarsak yaşayalım sen benim karımsın ve bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez. Bizi yalnız ölüm ayırır bunu sakın unutma. Uludağ'a Piraye'nin canı sucuk istedi diye gitmedim, sen kayak anılarını anlatınca bozulan moralin yerine gelsin diye gittim ve o da bahanesi oldu."

 

İşte şimdi şıp şıp damlamaya başlamıştı Zehra kızın gözyaşları. Feridun dudaklarını o tuzlu damlalara bastırdı. Zehra bunları duymanın şoku ve duygusal çöküntüyle kendini daha fazla tutamamıştı. "Bu saatten sonra zehrin de başım gözüm üstüne, şifanda. Seni görmediğim zamanlarda artık ruhum daralıyor benim, yabancısıyım bu duygunun ne yapmak gerek bilmiyorum, affet. Küçük bir çocuğun ilgi istemesi gibi gidip saç çekiştiresim, taş toprak atasım geliyor. Bu his bende ta o zamanlarda canlıymış var sen düşün, yıllarca sönük kalmış lakin şimdi yeniden canlanıyor. Bu yüzden sana böyle sataşmam ve laflarımla saldırmam."

 

Başını eğip iç çekerek sessizce ağlayan kızın çenesine hafif baskı yaparak kaldırdı. "Zehra, güzel Zehra, biz seninle bu siyah gülün anlamını eşitleyecek gibiyiz." Biri yas, diğeri kara sevda olarak adlandırmıştı gülü zihninde. Yas zamanı bitmişse şayet şimdi sırada sevdayı sürmek vardı. "Güllerin sayısının anlamları varmış bilir misin? Çiçeklere fısıldayan adamla dalga geçmiştim anasını satayım. Bu hayatta hiçbir şeyi kınamamak lazımmış işte. Neyse; on bir gülün anlamı hayatımda tek bir sevda var, o da sensin demekmiş. Hayatımın tek kadınına bundan sonra yalnızca on bir gül alacağım ve o altında yatan mesajı bilecek. Sevda konusuna gelecek olursak, artık senin yüreğine güveniyorum, bu kıvılcımı daha da harlayacak olan sensin inanıyorum."

 

"Feridun," dedi titreyen sesiyle adama bakarken. "Sonrasında bununla dalga geçecek olsan bile seni seviyorum. Üç tane gülün anlamı da buymuş. Çiçekçi teyze fısıldadı kulağıma."

 

Feridun erkeksi bir gülüş sergilerken teyzenin tarzına hayran kaldı. "Bak sen şu bizim teyzeye çöpçatan çıktı iyi mi? Benim karım sayısı olan şartlı şurtlu gül almasa bile ben onun gözlerindeki anlamı bilmez miyim, bilirim. Artık o da benimkini bilsin isterim. Üzülmesin, kafasında kurup kendine de bana da eziyet etmesin isterim." Tekrar konuşmaya mecali olmadığından yukarı aşağı hafifçe salladı başını. "Zehra, tamam bazı şeyleri kaldırıp atalım aradan ama koynumdaki yılanımı alma gözünü seveyim zira ben o yılana tapmak üzereyim."

 

Bu sefer kıkırdayan kız oldu. "Tamam almam. Haşa nasıl konuşuyorsun sen öyle, güzel güzel giderken çarpılacağız o olacak?"

 

"Şşt Allah'la kul arasına girilmez, o biliyor benim gönlümü."

 

Zehra bu konuşmanın üzerine gözlerini kapatıp huzurla iç çekti. Feridun'un cümlelerinden sonra içindeki o kara bulutlar kalkmıştı. Dudakları kıpır kıpır dua okuduktan sonra kendilerine nazar değdirmekten korktuğu için birde etraflarına üfleyiverince adamın gözleri irice açıldı.

 

"Şşt ne oluyor kız, neye üfledin öyle? İn mi var cin mi var?"

 

"Yok bir şey Feridun, görünmeyen varlıkları görebilen biri değilim. Nazar duası okuyorum sadece. Hem sen niye böyle ani tepki verdin?" Sessizleşen adamla birlikte yüzündeki gülümseme sırıtışa döndü. "Feridun yoksa sen, yoksa sen korkuyor musun?"

 

"Ne korkması kızım, kocayım ben. Kocalar korkmaz."

 

"E niye birden besmele çekmeye başladın o zaman?"

 

"Ben de bizi korudum işte. Ebeler dedeler vakitli vakitsiz çekerken bir şey yok ben çekerken var öyle mi? Allah'ı anıyorum salın beni."3

 

"Olur kocacığım. O zaman sen şu çöpleri bir at da gel."

 

"Olur kocacığımmış, bu saatte çöp mü atılır? Yarın giderken atarım."

 

"Ama olmaz öyle evin içinde çöp, gelirler falan..."

 

"Yok ya öyle mi diyorsun? Eh gideyim o zaman. Sen de şey yap okumaya devam et." Feridun kapıdan çıkar çıkmaz kahkaha atan Zehra'ya dehşet içinde baktı ve sen kaşındın dercesine aralarında yeni ve tatlı bir savaş başlattı.

 

***

 

Günler hızla geçerken kış mevsimi şartları zorlamaya başlamıştı. Şehir merkezinden aldıkları kömürleri kömürlüklere çeken üç adam yorulmuş, soluğu evlerinde almıştı. Feridun'un elini yüzünü kara kara gören Zehra onu bir kediye benzetmişti. Sarıya yakın ela gözleri parlarken "Cık, kedi dediğin nedir, küçüktür? Olsam olsam panter olurum ben." Bir yandan karısının etrafında dolanırken bir yandan onu tedirgin ederek konuşuyordu. "Avını yavaşça takip eder ve hızlıca saldırır."

 

"Dur Feridun, dur gıdıklama diyorum. Bak çarşafları yeni serdim kirletme sakın, yallah banyoya!"

 

"Ben senin mabadın üşümesin diye düşündüğümden kirlendim ama kirimle aşağılanıyorum şu an!"

 

"Tamam hadi buyur, sen yıkarsın bu kez o zaman."

 

"Güğümde sıcak su var mıydı Zehracığım?" Lafı değiştirerek kaçmasına gözlerini kısarak baktı. Ardından Feridun banyoya gidip yıkanırken, Zehra'da gazetenin yeni sayısını merakla aldı eline. Yatağa oturup ayaklarını keyifle uzattı ve Piraye'nin yazdığı hikayenin devamını merakla okudu. Olaylar öyle heyecanlı bitiyordu ki hemen diğer sayı gelsin diye bekler olmuştu.

 

Orada kaç dakika kaldı, ne kadar hülyalı hayaller kurdu bilinmez banyonun kapısı gürültüyle açılınca irkildi. Feridun belinde havluyla odaya gelirken gözü su damlacıklarına takıldı. Yerinde dikleşip onu incelerken bu kez o kendini avcı gibi hissediyordu.

 

"Ne oldu bir şey mi diyeceksin?"

 

"Feridun, havlun sanki düşecek gibi duruyor."

 

"Sıkılamak ister misin karıcığım?"

 

"Olur kocacığım."

 

"Olur kocacığımmış, irademi sınıyor bu hatun benim!"

 

"Zehra, sen bu akşam yemek yemeyeceksin sanırım?" Adamın çapkın gülüşlerine karşılık vermeden hala onu inceliyordu. "Neden ki?"

 

"E yedin beni gözlerinle doymuşsundur herhalde."

 

"Cık, doymadım."

 

"Vay, itiraz yok mu? Hemen kabulleniş ha?"

 

"Evet, kabullenme aşamasını geçmiştik. Çömçe, şu kolumdaki kömür lekesi mi is mi değdi bir bakar mısın?" Adam mesajı almıştı, başını hayhay der gibi salladı ve karısına doğru yaklaştı. Pürüzsüz teninde lekeye dair hiçbir şey yoktu. Burnunu boynuna doğru getirip gezdirirken inceler gibi yaptı.

 

"Zehra, sanki şurada dediğin lekeden var gibi? Seni yıkamamı ister misin?" Nihayet istediği şeyi almanın memnuniyetiyle gülümsedi adama. Artık bakışları bedeninde daha arsızca dolaşabilirdi. "Olur kocacığım."

 

"Olur kocacığımmış, gel sana sabun koleksiyonumu göstereyim öyleyse," diyerek karısının dudaklarına kapandı ve tek hamlede kucaklayıp geldiği buharla dolu banyoya gerisin geri döndü. Eh, kocalar verdiği sözü tutmalıydı, Feridun da Zehra her çömçe dediğinde sabunu bedeninde zevkle gezdirecek ve karısının her zerresini özenle ve keyifle arındıracaktı. Aralarındaki o duvarın kalktığı günden beri ikisinin de huzuru dile getiremeyecek kadar fazlaydı.

 

 

 

 

 

 

Nasılsınız canımın içleri 💖

 

Tahmini 65'e kadar çıkarız demiştim ama oraya varmadan final verecek gibiyiz.

 

Hepinizi çok seviyorum gelecek bölüme kadar sevgiyle kalın 🍭🦋

 

Bölüm : 03.02.2025 00:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...