Bölüm 60. Çıkmaz Döngü Sarmalı
Piraye kocasının boynunda yatmaktan sıcaklamış ve oflayarak geri çekilmişti. Artık hamileliğinin son aylarına geldiği için kocaman karnıyla sağa sola dönerken yoruluyordu. Derin bir nefes almaya çalışıp kendi kendine mırıldanması onu uyandırdı.
"Allah'ım, ikizlerime kavuşmak için gün sayıyorum bilirsin. Gittikçe daralıyorum ben hayırlısıyla şu son evreyi çabucak atlatmama izin ver. Ali'm az biraz uzak durur musun, daralıyorum diyorum. Bu adam ne zaman ahtapota dönüştü böyle?"
Söylendikten sonra gözlerini geri kapatıp uykuya dalacaktı ki altındaki ıslaklığı fark etti. "Eyvah ki ne eyvah! Bu yaştan sonra altımı mı ıslattım? Bu utançla kocamın yüzüne nasıl bakacağım, bakamam ki. O uyanmadan örtüyü de değiştiremem. Daraldım deyip şöyle bir tepiklesem düşer mi acaba? Yok artık değil mi, şaşırdım iyice. Kalkamıyorum da yerimden ben ağlamayım da kim ağlasın?"2
"Niye ağlıyorsun gül yüzlüm? Nazar değiyorlar bence sana gel bir okuyalım."
"Yok okumayalım," deyip içinden mırıldandı Piraye. "Bir de çarpılırız Allah korusun!"
"Alma alma, bırak ne olursun. Uyu artık Ali."
Adamın uykusu iyice açılmıştı çünkü karısının bir gerginliği vardı. "Midene baskı mı yapıyorlar yine? Yanıyor mu, doktor saçlandıkları için yanma olur demişti. Mesanene mi baskı yapıyorlar, gel götüreyim helaya kadar papatyam niye üzülüyorsun?"
"Lütfen bırak beni." Sessizce çıkan sesinden sonra iyice emin oldu bir şeyler olduğuna. Piraye usul usul ağlarken adamın onu bırakıp odadan çıkmasını istiyordu. Zira o bile kendini bırakıp gidebilirdi şu an. Kapıdan çıkan Ali elini yüzünü yıkayıp kendisine gelecek ve nemli havadan dolayı daralan karısını sakinleştirecekti.
O sırada zar zor döne döne ayağa kalkan Piraye çarşafı avuçları arasına topladı lakin ayağa kalkar kalkmaz bacaklarının arasına ılık ılık bir şeyler süzüldü. Ali geri odaya girdiğinde karısını ayakta görüp düğmeye bastı ve ışıklar açılır açılmaz suç işlemiş gibi duran yüz ifadesine bakakaldı. "Piraye'm iyi misin yüreğim?"
Bakışları yavaşça aşağı inen adam da ıslanan kilimi görüp şaşkınca bakakaldı. "Piraye..."
"Suyun mu geldi? İşesen daha az gerilirdim. Suyun geldi, tamam, şey yapalım, şey. Ben bir şeyler yapayım." Kapıdan geri çıkan adama bakakaldı kadın. Bacaklarından yavaş yavaş süzülen sıcaklıkla korkmaya başladı bir an. Sabah olmasına daha vardı, sağına soluna bakındı biraz. "Anne, annem sen de korkmuş muydun? İnsan evladı doğacak diye korkar mı hiç? Daha demin dua ettim kabul oldu işte değil mi, şükredip sevinmeliyim ama keşke sen de olsaydın yanımda. Hazırım sanıyordum anne, herkes doğuruyor ben niye doğurmayım demiştim ama şu an kasıklarıma bir sızı giriyor. Allah'ım sen yardım et! Nereye gitti bu adam? Ali?"
Çocukları için hazırladıkları el çantasını alıp koşarak içeri giden adam karısına baktı. "Unutma demiştin Piraye'm. Önce bunları aldım. Unutmadım bak."
"Onları unutma da beni unut mu dedim be adam? Şuradan yeni gecelik ver bana, belimden belimden çekiliyor gibiyim. Sonra aradaki çanı çal haber ver Peri'ye gelsin. Of of of bu neydi?" Ali aldığı komutu anında uygulamaya geçip yeni bir gecelik çıkardı. Önden komple düğmeli almakla ne iyi etmişlerdi. Hızlıca karısının çamaşırına varana kadar değiştirip güzelce giydirdikten sonra karnını öpüp odadan çıktı.
Ali Ata çanı art arda çalıp sabırsızca beklemeye başladı. Kapı yerine çanın çalmasıyla arkadaşı olduğunu anlayan hekim hızla açmaya koştu. "Kardeşim hayır olsun rüyanda beni mi gördün?"
"Doğuruyor musunuz?" Hekim tek bacağı yukarıya kadar çekilmiş pijaması ve şiş gözleriyle adamı uyku sersemi anlamaya çalışıyordu.2
"Lan sıçtırma çarkına çocuklarım geliyor diyorum git karına haber ver geçsin Piraye'nin yanına!"
"Ne? Allah. Peri kızım, canım perim doğuruyoruz koş." Odada uyuyan kadının yanına hevesle giden hekimden sonra adam yeniden bahçeye çıktı. Bir kolunda oğlunun diğer kolunun kızının çantalarıyla koşarak çıktı bahçeden dışarı otomobil bulmaya.
Yatağın ucuna gelip oturan kadın ise sıkıntıdaydı, içine garip bir tasa düşmüştü. "Ben herkes bir şekilde doğuruyor sandım, ne olacak şimdi? Ay yapamayacağım sanırım? Allah'ım sen yardım et!" Perihan üzerini değiştirmiş son derece dinç bir şekilde arkadaşının yanına koşmuştu.
"Yettim dut tanem, yettim teyze güllerim. Nasılsın arkadaşım derin derin nefes al."
"Köyün ebesini mi çağırsak ya yetişemezsek Peri?"
"Kız sen değil miydin o kadına güvenmeyen? Bir şey olmaz Allah'ın izniyle. Ben sana okur üflerim şimdi. Gel hadi odaya geçelim Yarkın'ın buraya girmesi münasip olmaz." Koluna girip iyice ağırlaşan kadını kaldırdığı gibi odada dört dönen hekimin yanına getirdi.
"Yenge, iyi misin? Var mı sancın?"
"Ara ara yokluyor belimden. Ali nerede?"
"Tamam dakika tutarız yokladıkça. Gelir şimdi araba bulmaya gitti korkma. Doğum denen şey öyle hemen gerçekleşmiyor zaten, bu sancıların arası sıklaştıkça yaklaştığı anlaşılıyormuş."
"Ahh, tamam. Ya yetişemez de burada doğurursam? Sen hiç çocuk doğurttun mu?"
"Yo yo yo, ben buna hazır değilim yenge kusura bakma tut biraz içinde. Kimsenin ebesi olmamam ben, her gün kulaklarım çınlar sonra."2
Peri arkadaşının belini ovarken adama kaş göz yaptı. "Ne anlatıyorsun sen Yarkın ya, bilakis ben şimdi senin kulağını bir çınlatırım."
"Ayy, ay ay susun tamam dinleyemeyeceğim çok müşkül bir durumdayım."
"Tamam derin derin nefes alıyorsun derin derin."
"Perihan, tüpü ocağı kontrol etsene?" Piraye'nin sözünden sonra göz göze gelen karı kocanın aklında da aynı şey oluştu. Derin bir nefes alıp bu yükle yürümeye devam eden kadın evin her yerini kontrol etti. Camları kapattı, perdeleri sıkı sıkıya çekti, sanki bu şekilde korunaklı bir kutu gibi kalmıştı. Piraye'nin aklı istemsizce yangının çıktığı geceye ve yemek yüzünden yuvasının kül olduğuna inanıp takılmıştı. O zaman iki kişilerdi idare etmişlerdi ama şimdi kucaklarında iki masum sübyanla döneceklerdi. Her şey yolunda gitsin istiyordu bu yüzden. Annelik duygusu onu artık daha da ele geçirmiş ve yavrularını kendinden öne koymuştu.
Koşarak otomobili almaya giden adam neredeyse uçarak geri getirmişti. Kornaya basıp geldiğini haber ederken karısını kucakladığı gibi koştu. Perihan iki tane örtüyü getirip kadının altına serdi. Piraye'nin özel isteğiydi bu. Aslında başkasının arabasını kirletmek istememesinden çok geri bununla dönerse hijyenik olmak istemesi açısından serdirmişti.
"Değilim Ali, git hadi git." Acı kuvvetlenerek artarken Perihan arkadaşının elini sımsıkı tutup bırakmadı. Bir müddet sakinleşmişti ama ağrı bu kez kasıklarına vurunca bir anda bağırmaya başladı. "Lan sen doktor değil misin bir şeyler yapsana?"
"Ne yapayım kardeşim sancı çekiyor işte. Derin derin nefes al yenge gözünü seveyim."
"Bunu söylemek için mi tıp okudun onca sene?"
"Ebe miyim ulan ben, bu mu benim vazifem? Bu kadar biliyoruz işte, hadi bas gaza."
Piraye fenalaştıkça Ali camı açtı, kapattı, Perihan düğmesini açtı kapattı. Acı için yapacak hiçbir şeyleri yoktu.
"Yüreğim, Piraye'm geçecek güzelim, geçecek. Az kaldı doktorun yanına gitmemize dayan. Sen benim bu dünyadaki tek hazinemsin, şimdi kendimden değerli iki mücevher daha veriyorsun bana. Sen doğur ayaklarının altını bizzat ben öpeceğim. Çekirdek ailemizi kuruyoruz sayende. Dayan canımın içi. Keşke tüm acılarını silip alsam içinden de kendi omuzlarıma koysam."1
Piraye sessizce gözyaşı dökmeye başladığında sakinleşti sanmışlardı. "Peri, bana bir şey olursa-"
"Ştt o nasıl söz öyle duymayım bir daha. Bak bebeklerin bu aya kadar bekledi, kiloları düzeldi, sağlıklılar çok şükür. Şimdi annelerinin koynunu bekliyorlar yatmak için. Dayan canım arkadaşım, güzel arkadaşım ne olursun dayan."
Sonunda araç durdu ve hastane kapısının önünde indiler. Ali, karısını kucakladığı gibi dört dönmeye başladı.
"İt dirseği yemiş gibi koşmasana birader bekle!" Hekimin sözlerine kulak asmadan gördüğü ilk doktora yapıştı. "Doğuruyoruz biz, karım acı çekiyor yardım edin!"2
Karşısındaki kadın gülümseyerek baktı genç çifte. Sonra yanındaki arkadaşına tekerlekli sandalye getirmesini söyledi. "Siz de dokuz doğuruyorsunuz sanırım beyefendi, sakin olun her şey yolunda gidecek. Bırakın eşinizi sandalyeye." Kucağından bırakmıştı ama elini bırakamamıştı.
"Yüreğimin en içi, ne olur dayan. Geçecek yemin ederim. Tam burada bekliyor olacağım seni ve yavrularımızı. Sonra yuvamıza gideceğiz onlar için aldığımız beşiğe koyacağız, sevip, öpüp, koklayacağız gün boyu." Piraye acıları içinde yalnızca başını salladı onaylar gibi. "Seni çok seviyorum Piraye'm, kalbimin anlamı." Son kez alnından öptüğünde ise elleri ayrıldı ve Piraye'yi doğumhaneye götürüp ilk muayenesini yaptılar. O hengamede koşarken bulduğu papatyayı kopardığı için elini çekmeden bırakmıştı Piraye'sinin avucuna. Direksiyonu tutarken ezilen papatyanın bile varlığı kadına onca sancı arasında güç katıyordu.2
Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere dönüştükçe kapının önünde hop oturup hop kalktı hepsi. Ali kendini hiç bu kadar savunmasız, eli kolu bağlı hissetmemişti. Karısı can çekişiyordu ama dua etmekten başka yapacak bir şey gelmiyordu elinden.
Köşeye oturdu, koridorda sayısız tur attı, sandalyelerin yerini bile değiştirdi ne yapacağını şaşırıp. Sonra hastanenin penceresinde güneşin doğuşunu belli eden bir ışıltı düştü koridora. Ali o ışığı takip etti bir süre. Ardından sanki bu anı bekliyormuş gibi hava daha da aydınlandı ve bir sonraki ışıltı gözlerine değdi. Tıpkı karısını ilk kez gördüğünde değen ışık gibiydi bu, adamın göz bebekleri titrerken aynı anda içeriden ağlama sesleri duyuldu.
Hekimin getirdiği suyun kapağını bile açamadı sesi duyup heyecandan elleri titreyince. Dudaklarında yarım kalan bir gülümseme asıldı, karısının acısı da son bulmuştu böylelikle. Bir köşede sevinip birbirine sarılan karı koca vardı, bir de tam ortada tüm heybetiyle dikilip sesi dinleyen adam. Bebek ağlamasının koca adamı sevindireceği aklının ucuna bile gelmezdi.
Bir süre sonra kucağında iki kundakla hemşire gözüktü. Piraye öpüp kokladığı çocuklarını babası görsün istemiş göndermişti zorla kopup. "Piraye Aslanboğa'nın yakınları?"
Ali bir adım attı hevesle, diğer adımında tanışması gereken iki minik insan olacağını bilmenin huzuru ve heyecanı çöktü göğsünün ortasına. "Ben, kocasıyım."
"Nur topu gibi iki evladınız oldu, gözünüz aydın." Ali bebeklere inanamaz gibi baktı. Az önce şişenin kapağını bile açamamıştı şimdi onları kucağına nasıl alacaktı? Hemşire önce pembe kundağı bıraktı babasının kucağına, adamın hata yapma şansı yoktu ve verilen talimatlara uyuyordu. Sonra mavi kundağı. "Evlatlarım?" Güneş yeniden yükseldi ve bu kez Aslanboğa ailesinin tüm fertlerinin gözünü aldı. "Piraye, karım nasıl?"
Çocuklarının gözlerinden zor kopmuştu bakışları. Hemşirenin gülümseyen yüzünü görünce rahatladı az da olsa. "Piraye Hanım gayet iyi, birazdan odaya alacağız."
Kalbi tekledi adamın, her şey yolundaydı. Yavruları kucağındaydı, karısı iyiydi. Şu an haberi olmasa da az önce yükselen güneş Piraye'nin de yorgun gözlerini almıştı. "Evlatlarım, hoş geldiniz. Ne oldu uyudular mı?"
"Onlar yeni doğan beyefendi, gözleri uzun süre açık kalamaz. Az önce de sesinize tepki verdiler diye düşündüm. Şimdi alıp yeniden annesinin yanına götüreyim, arkadaşlarım size yardımcı olacaklar." Başını salladı adam yavaşça ama nasıl kopacaktı onlardan? Kendini çocukları kucağındayken çok güçlü hissetmişti. Baba olmanın bilincine yeni varmış gibiydi. Bırakası da pek yoktu ama o böyle hissediyorsa Piraye nasıl hisseder deyip bıraktı güç bela. Kokuları çalındı bırakırken burnuna ve o an üç gözyaşı damlası art arda düştü yanağına. Biri ruh eşi, diğeri oğlu ve kızı için.
Köşeden onları izleyen Cambaz ailesi hiç yanaşmadı bu anı bozmamak için. Ali büyük bir boşluğa düşmüş gibi ıssız kalmıştı koridorun ortasında yeniden.
"Tebrik ederim kardeşim Allah analı babalı büyütsün." Hekim gelip omzunu sıkmasa daha orada öylece beklerdi de.
"Eyvallah, eyvallah kardeşim. Gördün değil mi doğdu çocuklarım, aldım kucağıma. Benim çocuklarım."
Keyifli bir kahkaha attı adam. Bu anı ölse unutmaz ve ölümüne dalga geçerdi. "Aynen kardeşim senin çocukların da."
"Birer tepsi baklava alıp dağıtalım Yarkın, ilgilenir misin?" Yarkın başını sallayıp taze babanın heyecanına gülerek çıktı hastaneden.
Dakikalar geçmiş Piraye odaya alınmış ve çocukları göğsüne bırakılmıştı. Hala rüyada gibi hissederken öpüp kokladı yavrularını. "Kızım, oğlum öyle çok seviyorum ki şu yüreğimi açsam da anlatsam keşke. Şimdiden ya yetişemezsem ya bana kırılırsanız diye düşünmekten beynim eriyecek. Nasıl da kesildi tüm sancım, acım sizi kucağıma alır almaz. Allah'ın lütfu ya öyle değil mi? Analık bu yüzden kutsal işte, dokuz ay karnında, iki yıl göğsünde taşıyıp bir ömür kalbine konduruyorsun. Süt kuzularım benim, açsanız da o yumuk gözlerinizi görsem."
Kapı yavaşça açılınca Ali'nin girdiğini gören kadın heyecanlandı. Ailesi ilk kez bir araya geliyordu. Tepkilerini kendi de gözlemlemek istiyordu. Kucağında yavrularını tutan kadını görünce içi gitti adamın. "Piraye'm, yüreğim şu görüntüyü geçip benim gözlerimden görsen keşke. Öyle büyülü bir an." Saçlarını eliyle geriye doğru atıp önce alnını, sonra yanaklarını, en sen da dudaklarını öptü. "Bana bu dünyada cenneti yaşattığın için teşekkür ederim yüreğim. Bu sabah güneş bize öyle doğdu ki," dedi ama devam edemedi adam çünkü gerisi ikisinin de dudaklarından aynı anda döküldü.
Çocuklarını başındaki şapkadan öptü. "Bu ne güzel kokudur böyle, evlat kokusu. Hep abartırlar derdim ama her harfi doğru işte. Mis kokulu evlatlarım benim."
"Babasıyım doğru." Göğsü kabarmıştı adamın sevinçten. Mavi kundağa uzandı en yakınında o var diye. "Oğul, sen bu dünyanın en şanslı çocuğusun çünkü annen Piraye bir kere. Seçildin sen, dünya iyisi kadın. Biliyorsun konuşmuştur o seninle, kardeşinle. Sahi önce hangisi doğru Piraye'm."
Kıkırdadı kadın bu soruya. Peşinden gelecek olanı biliyordu çünkü. "Oğlan doğdu."
"Yandık ki ne yandık, ben abiyim der dolaşır ortalıkta." Gülümsedi genç çift. Ne huzur dolu keyifli bir andı bu böyle. Sonra kızını aldı kucağına. Onu da bir daha bırakmak istemedi. "Ya sen şimdi büyüyüp evleneceksin öyle mi, yok öyle bir dünya küçük hanım kimselere vermem ben sizi."
"Ali çocuk doğalı daha bir saat oldu ne evlenmesi."
"Olsun o an çabuk gelir gibi hissettim. Elin itini karşıma çıkarır yarın, yok baba ben bunu seviyorum, yok baba şöyle böyle der üzülürüm."
Piraye'nin duası göğe karıştı hemen. "Allah'ım yavrularımın karşısına hep helal süt emmiş iyi insanlar çıkar. Kötülüklerden koru, görünmez kazalardan belalardan koru."
"E ben de oğlumu askere göndereceğim. Ya Hakan amcası gibi orada kalacağım derse?"
"Diyebilir Piraye'm. En doğal hakkı."
"Sevmek de benim kızımın en doğal hakkı."
"Neyse neyse çok huzurluyum canımızı sıkmayalım dediğin gibi daha bir saat anca oldu dünyaya gözünü açalı. Sana bir hediyem var onu göstereyim ben."
"Hediye mi aldın Ali, niye zahmet ettin? Senin her bir sözün bana en güzel hediye zaten."
"Sen her şeyin en iyisine en güzeline layıksın canım karım, gönlümün sultanı. Altın almak için girmiştim sarrafa ama bunu görünce başka bir şey alamadım." Kutusundan çıkardığı bilekliği taktı karısının bileğine hemen. Piraye mest olmuş gözlerle baktı hediyesine. Külçe alıp gelse bile bu altın bileklik kadar mutlu edemezdi onu. Ortasında beş yapraklı hoş bir papatya duruyor, yaprakların ikisinde kendi adları yazıyordu. "Çocukların adlarına henüz karar veremedik diye boş bıraktık ama gidip ekletiriz yeniden."
Ensesini kaşıdı adam, yeni doğum yapmış kadına bunu demek kolay değildi elbet bu yüzden biraz da mahcup baktı. "Belki üçüncüyü istersen diye, ben değil yani sen istersen diye boşluk kaldı orada da. İstemezsen de soyadımızı işletiriz zehir gözlüm hiç dert etme."
Gülümsedi Piraye, acısı dinmiş, tasası uçup gitmişti zaten ileride isterse bir kardeş daha yapardı ama şu an elinde olan çocuklarına iyi bakma derdindeydi bir tek. Büyütmek, beslemek, geliştirmek, mektebe göndermek lazımdı. Bir de okusun isterdi çocukları, babası onu zor günlerde bile okutmuş akranlarının önüne geçirmişti. O da çocukları okusun meslek sahibi olsun isterdi.
"Piraye'm gönlünden geçen isimleri söyle bana. Bilirim hiç diline vurmadın ama düşündüğün şeyin benim için bir mahsuru yok. Soy adını ben vermişim isimlerini sen koy hadi, fısıldayalım ezanla beraber kulaklarına."2
Böyle bir adama denk geldiği için gözleri doldu kadının. Bu zamana kadar neredeyse hiç öneri yapmamış bu hakkı ona bırakmıştı. Yalan yok çok geçmişti gönlünden ama ne tepki verir bilememişti tabii. Şimdi ise içini okur gibi konuşuyordu.
Yutkundu Piraye ve dudaklarından dökülür dökülmez gözyaşları akmaya başladı. "Firuze, Ekrem yuvamıza hoş geldiniz güzel çiçeklerim, boncuklarım." Dudakları kıvrıldı adamın, böyle bir evlat yetiştirdikleri için onlara teşekkür borcu vardı hiç diline süremediği. Şimdi adlarını yaşatarak anacaktı onları. Piraye için Maral ailesinden bir Firuze ve Ekrem gitmişti ama yalnızlığı bizzat kendi kurduğu Aslanboğa ailesiyle sonlanacaktı. Kaderleri değil sevgileri benzesin istedi bir ömür boyu, en içten dualarını ulaştırdı taze anne yeniden semaya...
Yıldızı parlatmayı unutmayın 🍭
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
59.43k Okunma |
6.59k Oy |
0 Takip |
74 Bölümlü Kitap |