
1. BÖLÜM - KAN MI, GÜL MÜ?
" Bak bu dağlara.." derdi büyükler " bu dağlarda ne sevdalar yürek kurdu. Baka baka eridi gitti dünyadan, bu dağlara yürekler.
Şu görünen dağ kadar uzak mıydı sevdası? Yoksa o dağ kadar mıydı yüreğine dahi sığmayan...
Dağın karı eksik olmazdı, bu yüreğinde ki de belki de buydu. O dağın karıydı bu yüreğinde ki.
Fakat ne dağ kardan ne de kar dağdan haberdi.
Erimeyen gitmeyen bir kar hiç mi sormaz, ey dağ razı mısın benden?
Peki ya dağ? Hiç mi git artık demez kar'a, bu kadar mı çok sever sever ki istemez, korkar gitmesinden. Hiç mi bıkmaz, bıkmaz ya bıkmaz işte...
Bu da sevda ya, ne git dersin gider ne bit dersin biter. Buz gibi soğuk ama dağsın sen karda yağacak üstüne, kırağı da vuracak yeni yetmiş gonca güllerine...
Çünkü onun gülleri-
Elinde duran sırdaşı olan beyaz kapaklı kitaba sevdalısıymış gibi bakarken ona seslenen yengesi'nin pat diye odaya girmesiyle yüreği ağzına çıkmıştı.
Bu buhranlı halden bıçak gibi kesilmişti bir anda, " Kız sen beni deli mi edeceksin! "
" Duymadım..."
" Kolu komşu duydu sesimi! Bir sana ulaşmadı, değil! Kalk yürü çarşıya gideceğiz! Büyük ana bekliyor! "
" Gelmek istemiyorum! Babam atlarla ilgilen dedi veteriner gelecek..." O sözcüklerini teker teker dile getirirken sesi git gide yitirdi varlığını.
Yengesi söylediklerinden hoşnut olmayıp yanına yaklaştı. " Büyük ana sana demedim mi o atların işi senin değil diye! "
" Kırbaşa bakmak için..."
Bakışlarını biraz daha gözlerine dikti, " Sana soran oldu mu? 'İstiyor musun' diyen? " Rojbin sessizce kalakalırken gözlerine baktı.
" Sen de sormamıştın değil mi?..." Demesiyle yüzüne inen tokatla başı sola yattı. Tekrar bakışları onu bulurken. " Senin bu gözlerini var ya oyarım! Bir daha bana...ona bakamazsın! "
Şehadet parmağı şıngırdayan bilezikleriyle bir küçük kareye sığmış abisini işaret etti.
Rojbin başını gülümseyerek önüne eğerken dudağını ısırıyordu gözlerinin dolmaması için direniyordu, onun üstüne yürüyüp gözlerine dimdik baktı, bu koyu kahvelerin ardında ne bataklıklar vardı, yüreğindeki okyanusu bile bulandırmıştı.
Bu yüze bakarken tek hissettiği şey midesinde ki ağrıydı." Sen ne anlarsın, daha doğmamış bebeye kıyan...sendin! "
Yengesinin gözleri yerinden fırlayacak gibi oldu. Ona doğru gelecek gibi olduğunda ona doğru ilerleyip burnunun ucunda durdu genç kadın, " Seni yedi cihan şahidim olsun öldürürüm bir tırnağını bile bulamazlar Rojbin! " Sesinde ki o korkuyla neşelenmişti ama doğmamış bebeğin günahı öyle kolay çıkmazdı. Çıkmayacaktı! Abisinin ahından babası ne kadar kaçmıştı ki, o ne kadar kurtulacaktı?
" Sana dedim! Dedim değil mi? Bu eve geldiğin ilk gün söyledim! Gözüm senin üstünde diye! Ağabeyimi sevdiğine hiç inanmamıştım zaten! "
" Öyle mi...Roj hanım! Madem çok seviyordun benden fazla..." Rojbin gözlerine dimdik onu izlerken soylediğiyle dumur olmuştu " Biraz da abinin üstünde olaydı ya, o felfecir gözlerin! "
Odanın kapısı açılmasıyla içeri babaannesi Nevroz ana girdi. Rojbin girdiği şoktan bir anlık irkilmeyle kurtulurken hâlâ şaşkındı bir kadın nasıl bu kadar kötü olabilirdi!
Neden!
" Nerdesiniz ağaç olduk! "
Rojbin hızla babaannesinin yanına geçip kolundan tuttu. Yüzünde ki gülümseme Şevini bile korkutmuştu. " Geliyoruz ana..." Şevin yengesine çevirdiği gözlerini " Şevin bana elbise seçecekmiş! İllaki onun istediğini giyecekmişim öyle diyor! "
Herkes bilirdi onun inadını! Kime benzediğini! Bu imalı sözün altında yatan sözleri anlamıştı.
" Elbisen çoktan dikildi, hazır bile..." Şevinin imalı olan sözlerinin altında yatanı düşünürken anlamsızlık belirmişti bir anda ne demekti bu?
Elbisen çoktan dikildi...
Şevin ona imalı bir duruş sergilemişti. Nevroz ana ise hemen ardından," De hayde! Üstün iyi! " Deyip hızla odadan ayrıldı, Nevroz ana.
Rojbin ona bakan kadına çevirdi bakışlarını.
" Şevin..." Kolundan yakaladığı kadını durdurdu ve ona dönmesini beklemedi. Şevin kolunu ondan kurtarıp yoluna devam etti. " Ben istiyorum ki sonun annen gibi olmasın! " Demesiyle durmuştu. " Senin de yavruların var! Ben sana etmiyorum sen de bana etme! Yoksa ben de bilirim ne yapacağımı...ama sen Allaha hesap vereceksin bana değil..."
Rojbin odasından ayrılırken kapıyı aralık bıraktı. Nevroz ana'nın yanına giderken yüzünde bir gülümseme peydah oldu.
" Ooo! Ana afiyet olsun..."
Kahveyi masaya bırakıp geri çekilirken tesbihli elini havaya kaldırdı. " Sakın yanaşayım deme bana! " Bakışları diğer tarafa dönmüştü.
" A niye! " Şakacı bir şaşkınlıkla olduğu yerde kalmıştı. Yine de ağır ağır yanına biraz uzağına oturdu. " Ne yaptı sana bu mazlum Rojbin? "
" Mazlummuş! " Alayla ona bir bakış atıp önüne döndü. " Benim dediğimi giymezsin! "
Rojbin ona kollarını sarıp, " Yahu! Sen iste ben bütün dolabı giyerim üstüme! " Yanağını sulu bir öpücük bırakıp kollarını ondan uzaklaştırdı. " Sen beni mi kıskandın? "
" De get işine! Sana da yüz vermeye gelmiyor! Dine! "
" Ah deli deme ama! Senin torunun akıllı! Sana çektim ya ben e sen hep öyle diyordun! " Aklına gelen ile oturduğu yerden fırladı. " Bekle hemen geliyorum! "
Babaannesi'nin arkasından seslenişini duymayıp hızla odasına gitti. Şevin odada yoktu, hızla dolabına ilerleyip babaannesinin ona yakıştırdığı elbisesini çıkardı ve hızla geçirdi üstüne. Başında ki eşarbını da siyahla değiştirip tokalarıyla tutturup tekrar babaannesinin yanına gitti. Fakat babaannnesi bıraktığı yerde değildi.
Sedirlerin üstünden bakışları hızla aldı ve gelen seslerle bakışları yukarı çıkan daha ömce görmediği simalara takılı kaldı. Her birinin üstünde gezinirken bakışları babaannnesinin çıktığı kapıya yöneldi bu sefer. Onun hemen ardından babası Ali Taşkır Ağa onun arkasında duran annesi Dilzar Taşkır Hanım birlikte çıkmıştı. Annesi Dilzar hanım hareketliliği farketmesiyle ona döndü. Bir bakışıyla işaretini anlamış harekete geçmişken bakışları tekrar misafirlere döndü.
Onlara başını dönerken hızla elinde tespihi yuvarlayan yaşlı adama ilerleyip, grunun büyüğü olarak onun elini öpmüştü. Onların yanına gelene kadar birbiriyle selamlaşmışlardı.
" Hoşgeldiniz. " Saygıyla çıkan yumuşak sesiyle babaannesinin yanına çekilmişti.
Konuşmalar sohbete kayarken hep beraber oturma odasına geçtiler. Annesi hızla yanına yaklaşıp, " Senin bu üstünün hali ne? Düğünü gidiyorsun da haberimiz mi yok? "
Annesi'nin çıkışı üzerine kolunda ki elde onu biraz hüsrana uğratmıştı. " Niye kötü mü olmuş? "
Annesi bakışlarını devirip ona döndü.
" Kimin kızı olduğunu unutma Rojbin hanım!..." Güzelliğinin kimden geldiğine son derece mütevazi bir vurgu yaptı. Annesi mutfağa doğru hızla ilerlerken ona verdiği görevle gidip üstünü değiştirmeliydi fakat bu elbise ona yakışmıştı, sevmişti de. Ne yalan ki çıkarmak istemiyordu. Kendini bayram elbisesini giymiş yeni yetme çocuklar gibi hissetmişti. Elleri etekleerindeyken konağın önünde duran tekerlek seslerini hızla tanıdı. Hızla merdivenlerden inip kapıya yöneldi. O sırada mutfaktan onu gören annesi kürtçe mırıldandığı hoş sözcükleri duymuştu.
Bu pervasız haline sözleriyle gülümsemişti fakat hedefinden şaşmamıştı.
Kapıyı hızla açıp kenara çekildi kapının kulbunu bırakmazken bir elini içeri işaret etti. Nefes nefese inip kalkan göğsüyle dimdik duran gövdesine nazaran o kadar hızlı koşmuştu ki dizlerinin üstüne bayılacaktı şimdi.
" Hoşgeldiniz Şirva- " Bakışları tatlı gülümsemeyle takılı kaldığı şaşkın simaya kendisi de aynı şaşkınlıkla bakakaldı.
" Bu şerefi neye borçluyuz Rojbin hanım? " Alayla takılan büyük abisiyle gülümseyen suratı düşmüştü.
" Of ağabey, sen miydin ya! " Beklediği küçük ağabeyi Şirvan'dı. Ferzan ağabeyi ise yine aynı yakışıklı gülümsemesiyle ona bakıyordu.
Ağabey'i anahtarı cebine atarken " Ne o küçük hanım beğenemedin mi? " Diyerek kollarını açtı " Gel bir sarıl ağabeyine, bir hoşgeldin de! " Kanatlarının altına giren kardeşini sıkıca sarıldığı sırada yanağına kocaman içerde onları izleyen yengesini güldürecek kadar büyük bir buse kondurdu.
" Hişt! " Diye duyduğu azarla ikisinin de bakışları Dilzar Hanım'a döndü. Genç adam arkasında duran sevdiği kadının hasret kaldığı, gönlünün yarası harelerine küçük bakışlar atarken genç kadın biliyordu ki bu, seni özledim demek oluyordu.
" Misafirler var! Azıcık sessiz olun! Eşşek kadar oldunuz, hâla..." Diye o tatlı azarını, yavrularının böyle neşeyle anlaşıyor olması onu ne kadar bulutlara çıkarsa da geri çekmemişti.
Annesinden her ikisi de bakışlarını tebessümle çekerken, abisi Rojbinden uzaklaşıp elini tuttuğunda. Üstünde ki elbisesinde gezdirdi bakışları.
" Oooo Rojbin hanım ne güzel olmuşsunuz böyle çalmasınlar sonra..."
Eteğinin ucunu kenara açtı, " Teşekkürler efendim, ayrıca beni senden çalacak adam daha anasının karnından doğmadı abicim..."
Söylediklerini itinayla dinlerken güzel kız kardeşine bir kez daha neden bu kadar çabuk büyüdüğü için kızacaktı nerdeyse ne de güzeldi böyle.
Elinden tutup, " Sen bir dön bakayım şöyle..." onu parmaklarıyla tuttuğu elinde etrafına çevirirken.
Bir kenarda boynu bükük onları izleyen gözleri dolu dolu Zilanı ise kimse görmemişti, yine. Kalbi bir bülbül yuvası gibi darmadağındı.
Zeryanın ve ağabeyinin neşeli sesini duymamak zordu.
" Çok bakma nazar değdirirsin sonra! Nevroz ana seçti bu elbiseyi... "
" Bu kadının zevkine hayranım..."
Başını kaldırdığında Ferzan Zilanı gördü.
" Zilan! " Diye seslendi fakat Zilan duysa da onu duymadan yoluna devam etti.
" Ben de biraz hayran kalsam ya! " Diye tekrar araya giren annesiyle yardım etmesine ima eden bakışlarıyla Rojbin'e yol görünmüştü.
" Hadi hadi git de daha fazla kızmasın..."
Kardeşi yanında uzaklaşırken aklına yedi'li sekiz'li yaşlarda bayrama bir gün kala pembe tütülü elbisesini, " Giyicem! " diye tutturduğu ana gitti. Kardeşinin bu kadar çabuk büyümesi uçmaya ister istemez yaklaşıyor olması onu dertlendiriyordu.
Derdini kederini bir bakışıyla silen kadın elinde tepsiyle çıkıvermişti mutfaktan. Bakışarak hasret mi giderecekti, deli gibi öpmek istiyordu.
Tatlı tatlı gülüp onu sınayan bu kadın onun damarına çok güzel basıyordu.
İçinde ki bu yangını görse gülebilir miydi böyle, korkar kaçardı, hiç şüphesiz.
Ona hızla yaklaşıp arkasından ilerledi, basamakları değil karısını öpememenin sabrına tırmanıyordu sanki.
" Hoşgeldin yok mu...bu yorgun ve mazlum beyefendiye. " Genç adam biraz alıngan sesle söylenirken. Genç kadın ise elinde ki tepsiyi dökmemenin derdindeydi.
" Bilerek yapıyorsun...görüyorsun halimi tabi..."
Bir adım daha atmadan olduğu yerde durdu o da bir basamak çıkabilmişti sayesinde, beline sarılan kola nza çeker gibi öfkelendi, " Ferzan! Kahveler dökülecek! " Diye sessiz sessiz fırça attı. Gözleri kocaman kocaman elinde ki tepsideydi.
Belinde ki kolları sanki elinde tepsi yokmuş gibi iki yandan sarılmıştı, Saçlarını geri sıyırdı ağır ağır kulağının yakınına yasladı başını, " Duymadım Navin hanım? " Elinde ki tepsiyle dönebildiği kadar döndü ona doğru, " Hoşgeldin..." Dedi fısıltıyla sadece o duyacağı şekilde...
Genç adam duyduğuna alışamamışken süpürülmüş yolda takılıp düşecekti. Hızla ondan içeri kaçan karısının arkasında sersem gibi bakakalırken, hızla hareketlendi.
Ferzan onun da kaötığı odaya doğru ilerledi, İçeri girer girmez, " Oooo kimler gelmiş! " Dedi neşeli sesiyle içinde ki nefretli heyecanı böyle dışavurdu.Tabi o kadar kolay olamayacaktı kaçması. Hızla ağalarla selamlaşırken kenara çekildi, oturduğu yerde. Kulak misafiri olduğu konuşmalarla kahveleri dağıtan karısındaydı bakışları.
" Bu birlik güzel olacak inşallah! " Bakışları kısa süre babasına döndü, onu dinliyor gibi görünmeye çalışıyordu.
Aso ağa'nın başıyla onaylamasıyla, " Öyle öyle! "
Nevroz ana ise, onun sessizliğiyle bakışlarını üstünde hissetti. En büyük torunu olarak konuşmaya dahil olmalıydı.
" Karar verdiniz yani, iyidir, işler böylelikle daha da büyür... "
" Öyle umut ediyoruz Ferzan ağa..." Dedi yaşlı adamın sol yanında oturan en büyük oğlu Güngör Kurutakaz.
Ferzan başını eğdi, " Umutla bu işler yürümez Güngör ağa, iyi hamle iyi hamledir! En baştan bu beraberliği kabul etseydiniz bu kadar batmayacaktınız..."
" Doğru diyorsun Ferzan ağa doğru diyorsun da! İstediklerin de anlaşamadık hatırlarsan..."
" Ben ne ucuz malın ne de lafın ağasıyım yaz bunu kenara..." Dedi ve olduğu yerden ayaklandı. " Ben bir su içeyim..."
Dildar kaçmaya yeltenen oğlunu oturttu. " Navin! Ferzan'a su getir..."
" Kendi suyumu kendim alırım, o kadar adamız çok şükür! " Derken lafı Güngör ağayaydı, " Ben üstümü değiştirsem de iyi olur zaten! " Bakışları Güngör'den Aso ağaya döndü.
Ayaklanan Aso ağayla " E biz de kalkalım artık..." Yedirememişti tabi lafı...çok bile kalmıştı. Öyle adamlık taslayacağım diye sekretere hakaret etmeyle olmuyor bu işler Güngör ağa! deseydi ne güzel olurdu, bir daha da yüz yüze gelmezlerdi ama babası has adamdı. Tüm saygısı onaydı.
" Tekrar hoşgeldin Aso Ağa! " Derken arkasını döndü. " Götü sıkışan bu kapıda..." diye mırıldandı kendi kendine, neyse...bu kadar sinir yeterdi, ilacını bulursa ne sinir kalırdı ne stres...nerdeydi acaba ilacı?
Oturma odasından hızla ayrıldı, sonunda! Hiçte sevmezdi bu adamı. Aso ağa iyiydi hoştu ama oğlu serseri bilmiş herifin tekiydi.
O merdivenlerden inen Navini hızla durdurup elinden yakaladığı gibi sürükledi. Tabi Navin hanım da epey nazlı olduğundan ceylan gibi adını şakımaya başladı. Bülbül gibi şakıyan bir ceylan..
" Ferzan! " Etrafta gezinen bakışları tekrar onu buldu, " Ferzan! " Onu durdurmaya çalışan karısını duymadı, Ferzan kör kimsenin geçmeyeceği bir duvarın arkasına sürükledi. Duvarla arasına aldığı karısının gözlerine bakarken, karısı ise dimdik ona bakıyordu.
" Ne yapıyorsun! Ya biri görseydi! " Hızla gardını alan kadınla gözleri gezindiği yüzünden gözlerine kaydı.
" Güzel bir manzaraya şahitlik ederdi, Ne bu tavırlar, hayırdır küs müyüz? " Deyip burnuna bir fiske attı genç kadının. Gözlerini kırpıştırırken tekrar gözlerine dimdik baktı.
" Ferzan ya! Çekil vollahi biri görecek şimdi! " Dedi göğsünü koluyla ittirdi fakat etkisiz elemandı. Onu ittiren kolunu tutup aşağı indiren genç adam ellerine ulaşmıştı.Biraz daha ona yaklaşıp gözlerine çatık kaşlarıyla bakarken. " Hem ne küsü küs olsam aşkım der miydim? "
Genç adam durmadan hemen ardından, " Ha aşkınım yani? " Dedi sırf onu sıkıştırmak için. Genç kadın gülümsemesinı zaptettiği tebessümle gözlerine baktı bir süre.
" Değil misin? " Ah yine o tatlı gülümseme!
Ferzan ağa'nın kalbi ha durdu ha duracaktı şimdi. " Öldüreceksin bir gün beni! " Dedi yüzünde ki tebessümle.
Genç kadının kirpikleri kaşına değmişti yine, " Anmasan olmuyor sanki değil mi! " Sakince azarlar gibi.
Üstünde ki elbiseye dönen bakışları tekrar gözlerine döndü. Kolunu en az teni kadar yumuşak hareketlerle severken yanağına ulaştı sıkı sıkıya tuttuğu yanağı sıktı. " Korkma korkma öyle kolay kurtulamayacaksın benden..."
Elini yanağından çekerken yanağı acıyan kadının gözleri dolmuştu. Gücünün farkında değildi bu adam! Kızaran gözlerini genç adama çevirdi. Ferzan kızaran gözleriyle yumruk yemiş gibi olmuştu.
" Öküz müsün acaba sen! Koparsaydın! " İnleyerek yanağını ovuşturdu.
Yanağını ovuşturan genç kadının yanağına koydu elini. Yüzünün yarısını kaplayan elini ittirdi genç kadın.
" Navin'im o kadar sıkmadım! "
" Ha yalan yapıyorum yani! " Yalandan kızgın gözlerini aldığı kocasından kaçacakken beline atılan elle yine engellenmiş elini kaptığı gibi odasının yoluna sürüklenmişti.
" Annen fırçalayacak beni senin yüzünden! " Diye isyan etti fakat cümlesinin bitiminden kısa süre sonra odasının kapısına yaslı bulmuştu kendini. " Ne yapıyor- " Dudağına kapanan şahadet parmağıyla bakışları dudaklarına kapanan parmağına indi.
Az önce koparacak gibi olduğu yanağına dudaklarını yaraya bıçak basar gibi dokundurdu, içinden bir şeyler kanamıştı yine içine içine, kanayan bu duygu yüreğinde dolup taşan aşktı şüphesiz.
Dudakları yanağına busesini koparırken başı ona doğru dönmüştü. Bu adamı sevmek ona verilen bu yalan dünyada en güzel şeydi, yalanların en güzeliydi.
" Aso ağa neyse de, o iti niye içeri aldılar..."
" Şuan gerçekten o gübreyi mi konuşacağız, hem ne bileyim ben Nevroz ana demiştir...Ben mutfaktaydım bilmiyorum. "
" Kahveleri niye sen dağıtıyorsun? "
" Aso ağa istedi, Navin kızım senin elinden bir kahve içeyim dedi.."
" Güngör piçine vermedin aferin sana..."
Navin dudaklarına fırça atan parmakları yakaladı, " Küfür etme diyorum! Ne kadar günah biliyor musun? "
" Ben böyle bir günah görmedim be Navin...Ulan biz ne halta o kadar bekledik...bizim yarından tezi yok eve çıkmamız lazım..."
" Çıkınca ne olacak? Ben hem burayı seviyorum..girişi görünce hep ordan ilk girişim gözümün önüne geliyor, asla olmaz gidemeyiz..."
Dolan gözlerini gözlerine dokunduramadan merhemi ki şerbetine kaydı. Sevdiği kadının gözünden kayıp gönlüne düşen yaşı parmaklarıyla sildi.
" Seni daha çok öpeyim diye yapıyorsun..." Gözlerine bakan kadına sessizce mırıldanırken yanağına bir buse kondurdu yine.
" Ferzan biri görecekte rezil olacağız bak! Kızlar fik fik ortalarda geziyor.." Bakışları etrafa kayarken gülümseyen dudaklarına dokundu busesi bu sefer. Genç kadın bu hamleyi beklemezken arkasına sakladığı tepsi elinden kayıp düşmüştü. Kapıya yapışık olan bedeni sayesinde çokta ses çıkmamıştı.
Dudaklarından ayrılmaya niyeti olmayan genç adama kollarını sarmıştı.
Beline baskılayan elinin yerini belini saran kolu olmuştu.
Genç adam geri geri giderken genç kadın ayrılmak istemese de iki adım giden adımlarıyla dudaklarını ondan ayırmıştı. Birbirinden kopan dudakların sesi bir gürültülü tokat gibi gelmişti genç adamın kalbine.
" Gitmem gerek..." dedi Navin.
" Gidiyorlardı zaten... "
" İyi Ferzan...yemek, aç değil misin? "
Belinde ki kollar biraz daha sıkmıştı onu, " Sen baya baya benden kurtulmak istiyorsun? " Dudaklarına tekrar kapandığı kadın gülümseyince ayrıldı.
Navin tıpkı onun gibi lafına noktayı koyduğu gibi. " Kurtulmak isteyen kimmiş? Hem siz yorgun değil miydiniz Ferzan bey? " Kollarını indirip kirli sakallı yanaklarına yasladı.
" Çook..."
Dudaklarını bu sefer kendi kondurdu yanağına. " Hoşgeldin! " Uzun uzun öptü ardından uzaklaştı.
" Hoşbulalı çok oldu Navinim. "
Gözlerine bakarken dudaklarına kapanan adama bu sefer uzak durmadı.Kendini bulutlara bırakır gibi kollarına bıraktı sevdiği adamın...
⚕
Rojbin, ona Navin yengesini soran annesi Dildar Hanım'a. " Abim tişörtünü bulamamış..." , demişti. Tabi Dildar hanım inanmasa da üstelememişti.
Şimdi yatağına uzanan Rojbin Zerya gözlerini hızla yummuştu. O kadar yorulmuştu ki, başını yastığa koyduğu gibi uyumuştu.
Navin ortalarda yoksa bilinmeliydi ki ağabeyi yaramazlık yapıyordu. Hayalinde ki çifti kendi elleriyle yaratmıştı.Onları yakaladığı bir anı düşünürken gülümseyerek uyumuştu.
Uykuya dalan genç kadın rüyasında gördükleriyle korkuyla irkilerek uyanmıştı. İhtiyaç duyarak tuvalete gitmek için ayağa kalktı karyolasından. Anlık bir irkilerek uyanmaydı fakat daha önce hiç görmediği bir yerde bir uçurumun tepesindeydi. Ne hikmetse uçurumdan aşağı uzanıp her ne sebeptense gördüğü gülü almak zorunda hissediyordu.
Ona seslenen kuzeni Zilan , " Güle dokunma! " Diyordu. Bir diğer ses ise ağabeyi Ferzan'a aitti o ise, " Düşeceksin! " Diyordu. Gülü umursamıyordu. O ise ikisini de umursamayıp güle biraz daha biraz daha uzanmıştı.
Bakışları onu iten ellere dönerken boşlukla karşılaştı. Ve daha sonra uyanmıştı.
Gülü aldığını elinde ki kırmızıyla anlamıştı.
Fakat elinde ki kan mıydı? Gül mü görmemişti. Sadece bir kırmızı görüntü vardı aklında çünkü sonunu irkilmeyle unutmuştu.
Odasında ki lavaboya doğru ilerlerken elini yüzünü yıkamak bir kenara durmuştu. Susadığını hissedince kapıya doğru ilerlemişti.
O sırada üstünden çıkarmayı unuttuğu elbisesine kaydı bakışları. Sebepsiz yere gülümsemesine sebep olmuştu, aklına yine bu gece vakitleri giyip gittiği salonda annesine babasına ve Nevroz anaya gösterdiği tütü elbisesi geldi. " Çıkar yarın giyersin! " diyen annesine surat yaparken babası, " Babanın elini öpmeye mi geldin Zeryam! " Dedi neşeyle.
Rojbin hızla babasının yanına gidip elini öptüğü babasının bayramını kutlamıştı. Duyduğu kapı sesiyle ağabeyinin geldiğini anlayan küçük Zerya hızla kapıya koştu.
" Agabeyim geldi! Ağabeyim geldi! "
" Aman koşma Zerya! Düşeceksin! " Diye bağırdı annesi arkasından.
Kapıdan giren ağabeyinin kollarına koşan Rojbin Zerya. Kendini bir anda havada bulmuştu. Ağabeyinin yanağına işaretiyle sulu bir öpücük kondurdu.
" Oh! Vollahi neşelendim! " Derken küçük kızın pembe elbisesini gördü onu yere indirip.
" Aman aman! Ne de güzel olmuşsun yahu! E yarın giyerdin Roze! "
Omuzlarını silkip " Giycem!" Dedi kaşlarını çatıp.
Minik elini tuttuğu kardeşiyle ayaklandı. " E dön bakalım nasılmış bu elbise? "
Etrafında dönen kardeşini izleyen Ferzan. Büyüyünce bu küçük kız güzelliğiyle başına bela olacaktı belliydi.
Evin oturma odasında geçmişi yad ettikten sonra merdivenlere yöneldi. Adım adım merdivenlerden iienrken kapısına gülümseyen çehresi. Durduğu noktanın biraz ötesinde dururken bu sefer de Taşkır konağına döndü.
Bakışlarını çekip mutfağa ilerledi, aylardır bir damla suya muhtaç kalmıştı sanki.
Mutfaktan girerken sürahiden su doldurup hızla dikledi, yere çömelip. Bakışları saate kayarken...saatin sabahın dört'ü olduğunu gördü.
Hızla yudumlayıp mutfaktan çıkarken o sırada geceden beri hiç görmediği Zilanla kalakaldı.
Arkasını kollayan bakışlarından hızla elinde ki küçük çantaya kaydı.
Nereye gidiyordu gece gece!
" Zilan! " Diye mırıldandı, konakta ki herkes uyuyordu. Sessizliği hüküm giymiş gibi olan konakta sesini duymasıyla bakışları hızla onu buldu.
Algılarının hızla açılmasıyla çenesi düşmüştü. Zilan ise son basamakları da inerken yanına ondan daha hızlı varmıştı. Gittiği gibi kolunu yakalamıştı. " Sen evden mi kaçıyorsun! Sen delirdin mi! "
Eliyle ağzını kapatıp konakta korkuyla gezinen bakışları onu bulurken ," Ya sus! Sus! Allahın cezası sus! Herkesi uyandıracaksın! " Korkuyla kuzeninin ağzına kapadığı eli hızla indirdi, Zilan.
" Uyansınlar Zilan! Uyansınlar! Asla yapmana izin vermem bunu! Yürü ! " Diyerek yakalandığı kolundan kurtulan kuzenine dikti gözlerini.
" Beni hiçbir güç bu eve tekrar geri sokamaz! Senin bir boktan haberin yok, tamam mı! " diye fısıltıyla yükseldi.
" Senin yediğin boktan haberim var, yeterli! Yürü yoksa avaz avaz bağırırım! "
Kuzeninin koluna tekrar yapıştı. Bu sefer bedeniyle savurup kurtardı kendini, Zilan. Ona doğru yaklaşıp, " Hele bir dene! O zaman sen zararlı çıkarsın! "
Genç kız yanından çekilip aralık olan kapıdan dışarı fırladı.
Kapı aralık mıydı!
Hızla arkasından ilerleyip kapının gürültüsünü umursamadı. " Zilan! " Dedi fakat sesini biraz daha yükseltti. Kolunun yerine bu sefer tuttuğu çantayı çekip aldı elinden, önüne geçti.
Şehadet parmağını salladı gözleri sinirle doldu.
" Hiçbir yere gidemezsin dedim! Bunu abime yapmana izin vermem! Hele babama! Babaanneme! Bunca zaman onlar baktı büyüttü seni! Hiç mi vefa duygun yok...başka bir yolu bulunur, olur yollarla ben de ön ayak olurum, geç içeri hadi! "
" Yahu çekil önümden! Bunca zaman görmediniz etmediniz bir tas yemekle diken olan yatakla aile olunmuyor Roze hanım! "
" Ne saçmalıyorsun, bana alınan herşey sana da alındı, benim başımı okşayan abimin, ababmın babaannemin eli senin başına hiç mi gitmedi! Yalan deme! Yalan deme yukarda Allah var! Eğer biraz vefa duygun varsa, geç şu içeri! Bak ben konuşurum tatlı bir dille anlatırım, buluruz bir yolunu gelir ister seni o her kimse artık...daha 20 yaşındasın..."
" Mümkün olsa gelip istermiş...mümkün olsa kaçar myım! Aptal! "
" Her şeyi bir kenara at, kendini düşün aileni düşün sen benim yerimde olsan benim gitmeme izin verir miydin? Neden izin vermezsin? Niye yamazsın bunu? Zilan bir düşün! O anne de mi hiç acımıyorsun? " Bir adım daha atıp sesini biraz daha yükseltti. " Hiç mi vicdanın yok senin Zilan! " diye bağırdı. En yüksek çıkan cümlesi buydu.
O sırada açılan kapıyla ikisi de put gibi olduğu yerde kalakalmıştı. Abisiyle göz göze gelen genç kadın şaşkınlıkla kalakaldı. Ağabeyin'den çekip aldığı gözlerini Zilan'a diktiği sırada onun gözlerinde ki ezgi kadar ağabeyinden duyduğuyla kalakaldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |