
Rojbin duyduğuyla ağabeyine atıldı bakışları, gözlerinde kalakadığı genç adamda bir kez daha şok geçirmişti. Zilan'a bir an olsun kaymayan bakışları gözlerindeydi. Neden adını zikretmişti şimdi? Anlayamadığı için mi, soru muydu bu? Soru gibi miydi, ya da?
" Nasıl yaparsın bunu! " İçine içine kaçan sesi fısıltılı bir küfür gibiydi.
Ağabeyinin gözlerine bakakalmışken bu yanlış anlaşılmayı çözmeliydi. Ağzını açacakken genç adam elini havaya kaldırdı, onu susturmuştu.
Asıl suçlu olan Zilan'ın ise başı tekrar öne eğikti. Suçunu kabul ettiğinden değildi ortada ki durumun o da farkındaydı, neden susuyordu o halde!
" Bunu ailemize yapma dedim ama dinlemedi... Hiç mi vicdanın yok...dedi bana! " Derken bakışları göz göre göre iftira attığı halde gözlerine döndü.
" Dur dedim-..." Zilanı susturmak adına," Yeter! " Diye bağırdı genç adam. Rojbin'in o sırada elinde ki çanta'da kalakaldı bakışları. Ne yani çanta onun elinde diye resim böyle mi görünüyordu?
Onun nasıl böyle bir şey yapacağına inanırdı!
Canından çok sevdiği ağabeyine bunu yapacağına nasıl inanırdı, nasıl inandırırdı kendine bunu!
" 10 saniyen var içeri girmek için! " Olduğu yerde bir kez daha çakılıkalan genç kadının bakışları ağır ağır ona döndü.
Ağabeyinin arkasında beliren yengesi Navin'in bakışları. İlk olarak Zilan'a kaydı, " Zilan! " Dedi ve onun hemen ardından ağabeyi.
" Rojbin! İçeri geçmek için 10 saniyen var! " Dedi sesi net ve kesindi.
Genç kadının bakışları hızla kocasını buldu. Ne diyordu bu adam! Rojbin ne alakaydı? Kocasından aldığı bakışlardan Zilan'a, Zilan'dan aldığı bakışlarını Rojbine çevirdi. Ardından elinde ki çantaya kaymasıyla aklında ki çalan çanlarla bakışları Rojbin'i buldu.
Gözlerinden akan yaşlar sokak lambasıyla parlamıştı.
" Rojbin... " Dedi yumuşacık sesiyle, neden susuyordu? Seslenmesiyle dolu dolu olan bakışları hızla ona döndü. Ne yapıyorsun, Neden susuyorsun! der gibi aheste aheste çevirdi başını sola doğru.
Odasından çıkarken elinde çanta yoktu, tuvalete kalktığında görmüştü. Elinde ki tepsiyi mutfağa götürürken mutfağa da bakmış bulunmuştu. Hep gece uyurken açtığı üstünü örtüp yerine yatmıştı. Uyurken yalandan uyur gibir hali de yoktu. Tanıyordu onu bir kere, Rojbin asla böyle bir şey yapmazdı!
Olanları hayretle izliyordu, Navin.Rojbin bakışları yerde elinde kırılan kalbiyle ağlıyor ve gururundan susuyordu. Yengesi bunu her detayıyla görüyordu, fakat Ferzan...
Ağabeyi, " Zilan! " Diyerek başını işaret etti.
" Navin.." Diye seslendi yakınında ki kadına, o kadar kırılmıştı ki bir kez olsun kolundan tutmadığı kadını kolundan tutmuştu sırf ona bakması engellemek için.
Demek bu kadar canı yanmıştı.
Yargısız infaz yaparken bu kadar canı yanmıştı demek.
Rojbin ise, Ben kaçmadım, Zilan iftira attı! Demedi, diyemedi... Ki şimdi her şeyi anlatsa inanır mıydı?
Öylece onu sokağın ortasında bırakan adamın arkasından sessizce bakakaldı.
" Şu sana bakan gözümden bile çok güvenirdim sana..."
Gördüğüne inanmıştı ama...sorgulamadan, sormadan. Hani ona güveniyordu, her koşulda her şatta!
Son sözünü de söyleyen genç adam içeri geçti, ona...her ikisine de ağır gelen şey ki kapıyı da üstüne kapatmıştı.
Olduğu yerde kalakalan genç kadın yere bakarken öylece dolan gozlerinden akan gözyaşlarının akmasını bekledi. Ağır ağır bakışları kapıya dönerken, az önce bu kapıdan son kez mi çıkmıştı. Son kez mi bakmıştı evinin avlusuna, veda eder gibi...
Dizlerinin üstüne çökecek kadar canı yanan genç kadın dimdik durdu. Bir süre ne olduğunu algılayamadı bir sağa baktı bir sola, ağır ağır geçtiği kapının önünde ki çıkıntıya oturdu. Elinde ki çantayı kenara atar gibi koyarken, nerde durduğunun nerde olduğunun bir önemi yoktu.
Hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı sessizce akan gözyaşlarını ellerinin tersiyle silerken, acıyan gözleri gün ayana kadar bırakmamıştı onu.
Gün ışığında olduğu yerden ayaklanıp gün ışıyana kadar onunla duran arabaya yöneldi. Bu sokakta onlardan başka ne ev vardı durmasına sebep üstelik Zilan hızla bu tarafa doğru gidiyordu. Bu arabada onu kim bekliyordu bilmiyordu fakat burda bekleyerek hayatının hatasını yapmıştı.
Hızlı adımlarla gitmeye hazırlanan jipin önüne geçmesiyle aniden firen yaptı. Ölmek kadar ona çarpması da umrunda değildi artık.
Gözlerini dikdiği adamla gözünden sinirle bir damla daha dökülmüştü.
Arabadan inen genç adam kapıyı sinirle kapatmıştı.
Hızla inen onun üstüne yürüdü şiş kahve gözlerini diktiği güneş gözlüklü adamın gözünde ki gözlüğü alıp attı yere.
Tüm öfkesi ile baktı kızarmış gözlerine...
" Ne hakkın vardı! " Dedi üstüne basa basa, gözleri en koyu öfkesiyle bakıyordu. " Bize bunu yapmaya ne hakkın vardı! " Deyip ellerini göğsüne vurdu. "Ne zannediyorsun sen kendini! " İşaret parmağını göğsüne vura vura " Bunu senin burnundan fitil fitil getireceğim duydun mu beni!
O kadar çok seviyordun madem! Gelip deseydin ya! Sabaha kadar burda dikileceğine! Ben kaçırdım! Seviyorum! Yok mu o yürek, o kadar 'erkek' değil misin! Niye duramadın arkasında! Buraya gelip dikilmekle olmuyor! Sevdiğin kadının peşinden gitmişsin, şuraya kadar beş adım gelemedin mi! O kadar mı aşıksın sen! "
Genç adam daha fazla bu hakaretlere dayanamamıştı. Zaten her milimine kadar öfke dolu ruhunu bu kadın daha fazla körüklüyordu. Ona doğru bir adım atıp, " Hiçbir şey bildiğin yok! " dedi sakinlikle, gözlerine ilk kez bu kadar cesurca baktığı kadının karşısında kalbi küt küt atıyordu.Tüm öfkesini ve içinde ki fırtınayı ettiği tek kelimeyle koparmıştı içinden, fakat nereye fırlatıp atsa başına bela olurdu.
" Anlat anlatta bileyim! Biricik korkak-"
Kolunu tuttuğu kadınla araya giren bulutların arasından çakan şimşek gibi onu korkutan ses belirmişti bir anda.
Ağabeyi frene bastığı arabadan saniyeler içinde indi. Dokunmaya kıyamadığı kardeşi'nin kolunu sıkı sıkıya tutan adamın elinden hızla kurtardı.
Öfkesinin yanında bir yumruk daha yemişti.
" Seni şerefsiz orospu çocuğu! " Yumruğu geçirdiği suratına savrulan adam arabaya tutundu. Yakalarından tuttuğu adama bir yumruk daha geçirdi. Genç adam karşılık vermiyordu bile bile...
Bile bile vurmuyordu!
Ağabeyinden korkuyor olamazdı ya en azından kendini savunabilirdi! Hem ona neydi niye acımıştı ki ona haketmişti en azından sevdiğini yarı yolda bıraktı diye!
Ferzan yüzünü birkaç yumrukta kana boyamıştı. Aralarına girip onları kurtarmaya çalışmıştı, yumruk yiyen adamın yüzü ona taraf dönmüştü onda olmayan bakışlarının ona yükselmesiyle göz göze gelmişlerdi. Genç kadın hayretle kalakaldığı gülen suratına bir yumruk daha yiyecekti ki.
Arabanın frenine basan ağabeyini gören Şirvan ve Babası Ali Ağa hızla yanlarına yaklaştı. Babasından önce davranan Şirvan, ağabeyi'nin kolundan tutmasıyla zor bela geri çekti.
" Seni buralarda görürsem allahıma kitabıma gebertirim! " Dedi şehadet parmağını salladığı yüzü gözü kan içinde olan adam'a, O ise " Kız kardeşini seviyorum lan, seviyorum anasını satayım! Ölüyorum aşkımdan öyle böyle değil Ferzan ağa..." Kalbine vurdu elini, alay ediyordu.
Resmen yirmi yıllık dostu olan adam onu tek celse de silmişti.
Sesinde ki alayı farkeden Rojbin, ona doğru atılan ağabeyi'nin katil olmasından korktu.
" O elini kırarım lan puşt! " Dedi göğsüne vuran kalbini kast etti kalbinde bile yeri olamaz der gibi kükredi!
Genç adam artık bu saçmalığa bir son vermek istemişti. Hakaretler artık diz boyunu geçmişti.
" Bir bok bildiğiniz yok lan! " Dedi en öfkeli haliyle atılıp ardından bu sefer ciddi bir hale büründü, " Kardeşim dediğim adam- "
Bilmesi gerekenler mi vardı? Daha ne kalmıştı! Bakışları hızla yerden genç adama döndü. Yoksa Zilan hamile miydi?
" Siktir git lan burdan! " Diyerek Şirvan ağabeyi sözünü kesmişti.
Babası...Babasından hiç ses çıkmıyordu. Babası tek kelime dahi etmiyordu. Yüreğinde ki ağrıyan derin okyanuslar boğuyordu onu, o da inanmıştı yani o da inanmıştı, onlara ihanet edeceğine. Eline bulaşan kanla elini tuttu genç adam.
" Ferzan ağa, zamanı geldiğinde köpek gibi pişman olacaksın! "
" Kardeşim dedim lan ben sana! Kardeşim dedim lan! " Rojbinin bir kez daha başından aşağı kaynar sular dökülmüştü üstelik izinsiz elini tutan adamdan elini hızla kurtarmıştı. Ne münesabet elini tutardı! Korkusundan, sevdiği, kaçırmaya geldiği kadına mı ihanet edecekti yani! Üstelik onunla!
Bakışları onda değil agabeyindeydi,
" Sevmek suç mu anasını satayım! " Elini ondan çekmesi pek umursamadı ve sesinde tuhaf bir ciddiyetlilik yatarken, " Şu haline bak efendi efendi gelip istesem kabul eder miydin..."
" Puştsun oğlum sen! Anan baban belli değil senin, çünkü senin bu yaptığını kimse yapmaz, adam gibi gelseydin- "
Babası araya girdi, " İkiniz de defolun gözümün önünden...Benim Roj diye bir kızım yok bundan sonra...Defolun gidin yolumdan! "
Ağabeyinin duraksamasını, başının babasına döndüğünü hissetti, gördü, gönül gözü bile şaştı bu duruma.
Niye şaşırmıştı, onu dün gece kapıya atan o değil miydi?
Ne zaman bu kadar yakınını sokulduğunu bilmeyen genç adamın sesi kulağına fısıldandı, " Yürü hadi! " Yüzü gözü kan içinde olan genç adam arabaya binmesini işaret etti tek sözüyle mırıltıyla. Arkasında duran adamı nasıl ezip geçecekti ki çoktan ezip geçmişti.
Arkasını dönmeden arabanın etrafından dolanacaktı ki ağabeyi önüne geçti. Kendi içinde ona son bir şans vermişti sessizce bir süre susup. Genç kadın neden bir anda önüne atladığını anlaması çokta vakit almamıştı.
Elini boğazında sarkan kolyeyi çekip aldı boynundan, " Şimdi gidebilirsin! " Dedi son küfürünü sozcüklere döker gibi ...önünden çekildi ve onu arkasında bırakıp arabasına doğru dolan gözlerine rağmen dimdik yürüdü.
Arkasında ki adım sesleriyle ondan önce davranan babası olmuştu. Ferzan ve Şirvan...
Şirvan dahi ona güvenmemişti. Kim kalmıştı başka, kim vardı daha ona güvenmeyen?
Ya da ona artık kim güvenirdi?
En az Ferzan ağabeyi kadar gururluydu, bunu Kuranı kitabı bildiği kadar iyi biliyordu. Fakat gururundan dönmeyecekti, onu tek celse de silen adama neyi acıklayacaktı.
Ağabey ben sana ihanet etmedim mi!
İnanmazdı!
Köpek gibi pişman olup geri döndüğünü düşünürdü... ancak o resim böyle anlatılırdı.
Şimdi Ağbeyine kardeşim dediği adamla mı ihanet etmişti. O degil, Zilan!
Çekip giden iki arabanın arkasından bakarken öylece bakakaldı, gitmişlerdi. Kapıyı yüzüne kapatmaktan daha ağırdı bu gidiş neden! Neden!
" Geliyor musun! " Diye soran genç adam cevap vermeden bir aüre daha vakti o bosluğa ardından arabaya doğru ilerleyip binmişti fakat arabanın kapısını o kadar sert kapatmıştı ki araba yalpalanmıştı.
Yarasına peçete basan genç adam arabayı sola kırdı.
" Düz devam et! " Diyen genç adam onu dinlemeyip devam edecekti ki.
Gözünün içine baka baka nefret kusan genç kadın araba'nın vitesini hareket ettirdi sinirle
" Sana düz devam et dedim! "
Vitesi elinin üstüne yapıştırdığı eliyle tekrar ileri aldı genç adam, " Çok biliyorsun! Yolumu uzatıyorsun öyle! "
" Senin yolun burda bitti, korkak herif! "
" Bana bak ikide bir bana hakaret edip durma, bir şey bildiğin yok! En azından sen dinle beni! " Önüne dönen yüzü tekrar ona yöneldi, öne doğru eğilip kolunu direksiyona yasladı." Haaa şurda anlaşalım burda sadece benim yolum bitmedi..." Göğsüne işaret eden şehadet parmağı ona döndü " Senin yolun bitti! Benimkinin sen! İçine ettin! Sadece sen! Bunu sakın unutma! "
Kontağı açmasından birkaç dakika sonra radyodan bir şarkı çalmaya başladı sanki planlanmış gibi...
Ve Rojbin neden bu adamın dediklerinden hiç bir şey anlamıyordu? Zilan'ı durdurmayıp onunla gitmesine izin vermedi diye onun yoluna cıkmış mı oluyordu.
" Gelip istemek bu kadar zor değil! "
Genç adam arabayı onun dediği gibi düz devam ederken.
" Ha ben de onu diyorum! Gidip istemek bu kadar zor değildi! "
" Bence de! " Diye ilk kez ona katılmıştı. Sesinde ki her tonuyla imasını kapmış olacak ki.
" La havle! La havle! Ulan Beşir! Ulan Beşir! Ölümlerden ölüm beğenedireceğim sana! "
Genç kadın kendi yediği haltın fişini başkasına kesmesine göz devirdi. Nasıl olur da kardeşim dediği adama ihanet ederdi!
" Bir insan kardeşim dediği adama niye ihanet eder! Neden yapar bunu! "
" Sus olur mu en azından varacağımız yere kadar! "
Bir yere varacaklar mıydı ki, peki ya orası nasıl bir yerdi! " Dün geceden beri ne yaşadığı mı bir ben benden gayrı bir Allah bilir, artık dayanacak takatim kalmadı Allahın aşkına sus ! "
" Niye.... doğruları konuştuğum için mi! Takatiniz kalmadı beyefendi! "
" Evet! " diye bağırdı bir anda şu ana kadar en yüksek sesi buydu, belki de hayatında ilke kez bu kadar bağırmıştı, " Her kelimene kadar haklı olduğun için evet! Sus işte, daha ne duymak istiyorsun anlamıyorum ki! "
" Hiçbir kelimene ihtiyacım yok, tamam mı! Hayatımı mahvettiniz az önce! Canımı vereceğim adama ben az önce ihanet ettim hem de beş para etmez kardeşim dediği arkadaşıyla! " Boynundan kopan kolyesinin yerine saçları dolanmıştı sanki.
Genç adam çıktığı yolda hızla frene bastı.
" Susmasaydın lan o zaman! Bana kılıç olan bu dilin orda tek bir kelime etseydi! Hayır! Ben yapmadım diyemedi mi! Ama doğru ya ben kimim, peki ya ağabeyin! " Yüzüne yüzüne değil yola bakarken haykırıp ona döndü.
Genç kadın üstüne sakinlikle basa basa
" Beni sakın kendinle karıştırma! "
Genç adam kaşlarını kaldırdı." Bak sen! Sebep! O kıymetli sebebi çok merak ettim! "
Genç kadın önüne dönük sessiz kalınca, ben de öyle düşünmüştüm! Dedi genç adam fakat Rojbin bunu duymazdan gelip
" Nereye gidiyoruz şimdi biz! "
Genç adam arabayı sürmeye hareketlenirken
" Cehen-nemin dibine! Oldu mu! Aldın mı tüm cevaplarını! "
" Daha yeni başlıyoruz! Ayrıca bir soru sordum adam akıllı cevap ver! Üstelik artık cehennemin dibine de Allahtan belamızı bulmaya da benimle geleceksin ne yazık! "
" Nereye gidiyor olabiliriz burdan pavyona,bara gidecek halimiz yok ya!"
" Annenin kucağından nasıl kaçıp geldin acaba! Ulan ikinizi aynı anda yakalamak vardı, işte o zaman var ya yedi cihan şahidim olsun kimse alamazdı sizi elimden! "
Genç adam ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu anlamamazlıktan falan mı geliyordu acaba! Hakaret etmek için bir yol bulmuş devam mı ediyordu, ne yapıyordu bu kadın!
Aradan geçen sessiz dakikaların ardından genç kadın basan afakanların ardından camı biraz aralayıp yüzüne rüzgarın çarpmasını istemişti.
Ölecekti sanki bu yüreğinde ki ağırlıktan.
Genç adam bunu farketmişti fakat o kadar sinirlendirmişti ki iyi misin demek bile diline mıhlanmıştı.
" Nereye gidiyoruz!" Dedi genç kadın.
" Konağa..." Dedi sesine ve sabrına dayanıp sakinlikle.
Genç kadının bakışları hızla genç adama döndü, ardından kabullendiği duruma boyun eğdi.
" Herşey bir kenara tamam sakin olalım, sakince soruyorum, ya da olmaya çalışacağım. Sevdiğin kadından vazgeçmek bu kadar kolay mı? " Dedi yargılayıcı sakinlikle, fakat temelinde öfke barındıran bir sesle.
Genç adam bu soru da dahil ondan gelecek hiç bir soruya cevap vermeyecekti. Bu sorunun doğru muhatabı olsaydı cevabı belliydi. Kanıtıysa yüreğiydi, nereye gitse de kaçamamış üstelik yakalanmıştı.
" E tabi cevap vermesi zor bir soru, senin için. "
" Sevdiğin adamdan vazgeçmek bu kadar kolay mı sırf gururun için! Cevap vermesi kolay bir soru! Şimdi sevgilin de vardır senin? "
Rojbin Zerya Taşkır bir an öylece kalakalmıştı. Gururundan susup kaldığını nerden biliyordu. Tüm konuşmaları dinlemişti. O halde niye vazgeçmişti? Zilan'ın korkup onu terkettiği için mi, aşkının arkasında durmadığı için mi?
Bu sorusuna bir cevap verecek olsaydı, Gururumdan daha kıymetli olduğundandır derdi fakat ona tek kelime dahi etmek istemiyordu.
Bu ne aşağılık bir adamdı böyle! Zilanın onu terkettiği yüzüstü bıraktığı için debeleneceğine, ona neden gururunden sustuğunu mu soruyordu! Onursuz bir adama göre büyük bir soruydu.
" Bu kadar gururuna sadık birini de ilk kez görüyorum. "
İçinde dönüp duran fırtınaya onu atıp paramparça etmek istiyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |