
Öncellikle lütfen yıldıza basmayı unutmayın(:
Aşk ;
Eğer, Şartları sever...
Çünkü, zoru ve acıyı sever...
Rağmen; Her şeye rağmen seni...
Her şeye rağmen seversen eğer zordur çünkü aşk cesaret ister...
-1sonsuzdusgucu1 -
4. Bölüm " ZİNDAN "
Sarmaşık güllerin kokusu dört bir yanını saran konakta açtığı gözlerini, sırtı bilmediği bir yumuşaklıkla yabancılık sezmişti.
Gözlerini açmadan dilemişti, bu bir rüya olsun diye fakat umutlar ya da dilekler her ne varsa gözünü yabancı bir odada açmasıyla son bulmuştu.
Bir gül gibi hastalanıp solmuştu.
Bu kadar keder yeterdi ona, hatta fazlaydı bile biran önce kendine gelmeliydi.
Kalbinde ki ağrı daha da şiddetleniyordu sanki odanın boğuculuğundan sıyrıldı hızla gözleri, yatağın solunda, berjerde yeri dalgınlıkla izliyordu genç adam. Onu o an öyle izlerken böyle derin ne düşünüyordu diye yeni bir ses asıldı yüreğine.
Kendi kararan dünyasında cebelleşirken kararttığı gökyüzünün altında kimler yıkılmıştı, bilmediği daha kaç kişi vardı?
Adını bile bilmeden yola çıktığı bu adam o gökyüzünün altında kalan ilk kişiydi, yaşlı kadının yüreğine en ince telinden dokunan sesiyle söylemesinden dolayı ismini hatırlıyordu fakat söylemeye hazır değildi adını, bu bir nevi kabul etmekti elinde ki kanı.
Yüzünde ki kanlar temizlenmişti fakat dalgın adamın ıslak geriye taranmış saçlarından kanayan kaşını gördü. Dikilmeliydi belki de küçük bir pansuman iş görürdü.
Yataktan doğrulurken gözüne çarpan kutudan birkaç kağıt peçeteyi alıp onu farketmesini beklemeden ona uzattı.
" Kaşın kanıyor? " Dedi umursamaz görünmeye çalıştı fakat genç adam ona tüm algıları kapalı bir sersem gibi bakmıştı.
Ardından elinde ki peçeteye döndü, " Ne? " Dedi bomboş.
" Kaşın..." Genç adam hızla elini kaşına attı. Eline bulaşan sıvıyla geri çekti elini.
Ne diyenin ne de dediklerinin zerre kıymeti yokmuş gibi hızla uzanıp kendi aldığı peçeteyi bastırdı kaşına. Ardından peçete kutusunu yatağın üstüne attı. Kalktığı yataktan ayakta kalakaldı öylece onun sessizliğiyle muhatabı kesip cama yöneldi. Gördüğü silüetle ardından hızla geri çekildi.
Kendinden utanıyordu...bu gördüğü her kimse ondan da ve herkesten aynı şekilde aynı dozda utanıyordu. Aynı zamanda bu yaşadıklarının sebebi olan o kıza da öfke dolup dolup taşıyordu.
Kendi halsizliğini unutup ona döndü, " Yapamayız! " Dedi Rojbin Zerya tanımadığı bu adamı ikna etmeyi ne olursa olsun deneyecekti. O ise elinde ki yara bandını dolabın aynasından kaşına yapıştırma derdindeydi, bu durumu ondan da çok dert ediyordu sanki çünkü o umursamıyor gibiydi. Ya da bir planı vardı, varsa eğer neden onunla paylaşamasındı ki, umursamıyordu işte!
" Bak ben ağabeyimin gözünde gördüklerimi o kadına...ailene yapamam! Kadın gözümüzün önünde yere yığıldı- "
" Ne o...şimdi de vicdanın mı kabardı? " Dedi çok normal bir şey anlatıyormuş gibi ağır ağır ona döndü.
" Bak...tamam...ne dersen haklısın! Sana haksızlık ettim, beni kuzenim dediğim kız...seni de bu yola ben ittim! Senin de hayatını mahvettim belki..."
" Benim hayatım senle mahvolmaz telaş etme! "
" Ama benim hayatım seninle mahvolacak! Ne demek telaş etme! Ya ailen! Onlar kimsenin yüzüne bakamazlar...ya ben ne olacağım, onları da kendime düşman edersem ben ne olacağım? "
Hızla ona dönen bakışları mıh gibi dibinde bitti. " Ağabeyinin gözünün içine baka baka susarken de bunları düşündün mü bari? Aklın nerdeydi,Ha...aklın nerdeydi o zaman? "
" Kalbim, kırıktı..." Yeterli bir sebep değildi belki ama değer verdiği bir dalın kendinden çok sevdiği birinin eliyle kırılması ne demekti bilmez miydi bir insan?
Bilmiyor olmalı ki belki de öfkesi ağırdı bunu düşünmeye hızla devam etti cümlelerine can yakıcı bakışlarına son verip, " O zaman kalbine sor bakalım, ey kalbim! Sen bu kadar hayata değer misin? Değer miydin! " Son sözünü söyleyen genç adam bir dağ gibi üstüne yüklediği acıyla banyoya yürüdü. Yatağın önünde duran eski moda lacivert bench'e çöktü Zerya. Ağrıyan yüreği değmezdi değerini bilmeyenlere bu yüzden ağrıyordu.
Banyonun açık kapısından onu gören genç adam ağır ağır yürüyüp yanına oturdu, " Zilan'ı kendin kurtardın, Beşiri yakmana izin vermem! Herkes senin bana kaçtığını bilecek! Biz kaçtık diye bilecek! "
" Ailem diyorsun yani, her ne olursa olsun..."
" Bu yola sen sürükledin beni! Beni suçlamaya zerre hakkın yok! Kimsenin yok, tek suçsuz benim, istemeden bu yola girdim ben... "
" Sen...fedakarlık yapmadın, ama ben de buna zorlandım! " Eli boş boynunda dolandı, dolan gözlerinden bir damla hızla düşmüştü yere. " Ben Zilan'ı nasıl açıklayacağım diye düşünürken...o hiç düşünmeden benim adımı küfür eder gibi fısıldadı gözümün içine baka baka, bana bir kötü sözü olmayan, bakışı bile olmayan adam, abim! Bir an bile düşünmedi...bunca zaman elime diken batsa canı acıyan adam bir an bile düşünmedi! Bir an bile...bir an! " Yanında oturan bu her zerresiyle yabancı olan adamın gözünde acınası bir durumdaydı belki fakat umrunda değildi. Belki de kendini acındırmıya çalıştığını düşünüyordu, düşünsündü o halde, pek anlıyormuş gibi görünmüyordu çünkü.
" Aynı adamdan yara aldık..."
" Aynı şey değil! " Dedi hışımla ona dönüp, genç adam ise yere bakarak gülümsemekle yetinmişti. Onunla aynı fikirde olmayışını gülüşüyle belli etti onu tiye alarak.
Üstüne basa basa fısıldadı tekrar Zerya. " Aynı şey değil ! "
Genç adamın gülen yüzü ağır bir buzdan duvara dönerken ayaklandı. Bozulmamıştı fakat bilmediği neler vardı bir bilseydi o da diyecek tek kelime bulamazdı tıpkı onunda diyecek tek kelimesi olmadığı gibii
Uzun boyu dibinde dururken alttan alttan bakışları tıpkı ağabeyini andıran harelerine döndü. " Sen beni tanıyor musun?...Kimim ben, ağabeyinin kardeşimdin lan derken haykırışını duydu değil mi bu kulaklar..." İşaret parmağını gözlerine baktığı kadının kulağına işaret etti genç kadın elini elinin tersiyle iterken genç adam önünde diz çöktü ardından dirseklerini dizlerine yasladı. Gözlerine sanki o da anlaşılmak istiyormuş gibi baktı uzun uzun. Ama boşunaydı çünkü o yaşlı kadını bile düşünmüşken onu elbette anlıyordu! Ama o anlıyor muydu? Zerya onu anlıyor muydu?
" Ağabeyine parmağı değecek adamın eli önce bana dokunurdu, önce ben di...anladın mı...aynı şekilde onun da benim için...biz birbirimizi hep kolladık....ama bu adam, işte bu adam....beni bir pislik gibi sildi attı defterinden, kimin için! Kimin yüzünden! "
" Ha ben mi dedim...pek kıymetli kardeşine...gel kalbi gözünden kara kuzenimi kaçır diye! Ya benim günahım ne? "
" Senin gururun, kardeşimin yediği halt yüzünden, Zilan yüzünden...şimdi suçsuz yere yanan kim!...Aynı şey değil... " Diyerek önce onu kendi penceresinden haklı çıkardı, kendini yüceltti. " Ben o adam için kaç kere kurşun yedim, haberin var mı senin...kaç kere yumruk yedim bu yüzüme, kaç kere tükürdüler! Yani...Öyle kolay değil...beni...Berzan Arıkanı silmek!
Aynen senin dediğin gibi Aynı şey değil..."
Bu sefer gülümseyen Rojbin oldu, önünde diz çöken adama eğildi, " Ağabeyimde ki gurur...yedi cihanı toplasan yarısı etmez...ha artı olarak o kapıdan girerken yaptığın şovu da unutma! Ben kimsenin gelini falan değilim, o aitlik ekini al ne yaparsan yap! "
" Seni anlatmak için şova gerek mi var? Zerya Taşkırın bu yedi cihana sığmayan abisinden aşağı kalır yanı yokken şova gerek mi var...gururdu, öfkeydi...erir gider, onun ciğerini bilirim! İster zorla...ister güzellikle önce dinleyecek...sonra sıkacak bu kafama! "
Genç kadın bu dediğine alayla burnundan gülmüştü, " Bana 20 küsür yıllık ağabeyimi mi anlatıyorsun? Bana..."
" Bilmezsin sen tabi...o yüzden şaşırmıyorum bu haline,"
" Ne varmış benim halimde! "
" Haklısın gözünde bir elalemden, yabancıdan farkım yok ama senin için bile neler yaşadım ben! Ama bak işte...sen beni tanımıyorsun bile... şov adamına bak..."
" Gitmeseydin! " Dedi Zerya küfür etmek istiyordu aslında.
Sert duran bakışlarının seyiren yanaklarında ki bir dolu dizgin yara olan çukura kaymamak için zor tuttu kendini genç kadın, neye gülmüştü böyle kırık dökük.
" Bak ben...tam da bundan bahsediyordum...beni tanımıyorsun..."
" Benim bir kahramanım vardı belki de o yüzdendir? " İste o an yüzünde ki tüm ifade hatta bedeni bile farklı bir hâl aldı " Ha şunu da unutma ki sen de beni tanımıyorsun! Berzan Arıkan! "
Genç adam biraz daha gülmüştü öyle ki inci gibi dizili dişleri gözünün içine bakarken ortaya serilmişti. Gülmemeye ne kadar çabalarsa yanağında ki çukur o kadar derinleşiyordu sanki.
" Ağabeyim sana hiç vurdu mu? "
" Bugün sayılır mı? " Derken ayaklandı,
Zerya onunla beraber ayaklandı direkt karşısında durdu, " Ondan yemediğin o yumruğu bizzat benden yemek istemiyorsan...gülmeyi kes, biraz ciddiye al! Hayatımının içine edildi, ben neyse...sen sadece gülüyorsun! Canın yanıyorsa gülmeden yap şunu! Bu yola seni ben itmedim...ya da ittim...bir yabancıya millet beni kaçsın bilsin ister miydim sanki! Gittiğim bu yolu görüyorum ben! Rahat olabilirsin! İstediğini söyle, istediğini de düşün! "
Aralarında kaldırdığı yumruğunu sıkan genç kadının eline kaydı bakışları, yumruk atardı sonuçta Ferzan Ağanın kız kardeşiydi. Ne kadar acıtırdı canını bunu siz bile bilemezdiniz.
Bakışları tekrar ela harelerine döndü, geri bir adım atarken, " Durma, ağabeyinin yarım kalan işini sen tamamla...gıkım çıkarsa namerdim..."
Zerya sımsıkı tuttuğu yumruğunu indirdi, " Niye kaçıyorsun o zaman..." Dedi geri giden adımlarını işaret ederken yanlızca attığı o küçük adımdan ileri bir soru olduğunu anlamasını umdu.
Berzan'ın bakışları sonbaharın son yaprağı gibi asılı kaldı gözlerinde, anlatsaydı eğer...sahiden anlatsaydı, anlar mıydı ki?
" Cesaretin abin, ama ne yazık sen abin değilsin...mümkün mertebe uzak ol..." Abisine hürmeten koyduğu mesafeyi kırmızı kelimelerle çiziyordu anlamak zor değildi. Sanki konağın ortasında hoş-beş, bismillah demeden "Gelinimi getirdim" diye bağıran oydu da!
" Ağabeyimle bu kadar yakınsınız, ben niye seni tanımıyorum..." Hayret ki buna cevap verecek gibiyken araya girip kesti konuşmayı, " Gerçi pekte gerekmezmiş...boşver, sormadım say..."
Berzan bu sefer dediğine sahiden alınmıştı. Bu küçücük vakitte ne yapmıştı da bıktırmıştı kendini, çocukça bir merak düştü kalbine, bu kırgınlıkta işte çocuk gibi açıp kapıyı çıkıp gitti odadan ondan önce.
" Dolapta duran elbiselerden birini seç, istersen giy...sonra da... aşağıda bizi bekliyorlar..."
" Niye? " Zerya'nın bakışları hızla onu bulurken Berzan ona nazaran o kadar ağırdı ki sahiden bir tane çakmamak için kendini zor tutuyordu.
" Konuşulacak, senin hiçbir şey demene gerek yok, elimi tutsan yeter..."
Zerya gözlerini tekrar ona çevirdi, " Efendim? " Dedi kendine gelmesi açısından. Kimin kardeşi olduğunu unutma ama elimi tutsan yeter? Ne sanıyordu kendini beyaz atlı prens mi? O kendini prens zannetse bile kalesinde bekleyen mazlum prenses ne yazık ki değildi!
" Bana bak Roze! Benim sabrımı sınama! Bu yola sen bizi soktun! " İşaret parmağını noktayı koyar gibi salladı, " Evet tek öfkem de buna ve bu...o iki geri zekalının yaptığını nerdeyse çözmüşken, çözecekken, senin bu yaptığınla sıkışıp kaldım olduğum yerde...SAnki ben dostum dediğim adamın kız kardeşini millet kaçırdım bilsin çok isterdim! Ama ben...sana uydum! Eyvallah! Neden uyduğum da beni ilgilendirir! Ne derseler desinler sonunda ne olacaksa o olacak! Ben bu utançla zaten yaşayamam! Çünkü bu olayı çözme fikrim sen ve Ferzan bu olaya dahil olmadan önceydi..."
Bu sözlerin ardından odadan çıkması saniyelerini almıştı. Kapanan kapıya öylece bakakaldı. Roze...
Ağabeyi'nin doğduğu gün ona taktığı lakabı biliyordu...
Rojbin Zeyra, kısaca Roze...
Üstelik resmen kaçmıştı! Bir süre kendine gelmeyi beklerken odanın ortasında şaşkınlığını üstünden attı. Söyledikleriyle bakışları dolaba kaymıştı. Dolaba ilerleyip açmıştı, içinde duran elbiselerin hepsi...hepsi beyazdı.
Elbisenin ilkini çıkarırken Uzun kollu bilekten düğmeli. Uzun nerdeyse dizleri geçen eteği dalgalıydı. Boyun kısmı ise v yakaydı.
Diğerini eline alıp baktığında kalın askılarıyla dirseklere kadar kapalı boyu öncekine nazaran bir karış daha kısaydı. Eteği ise pek farklı değildi fakat bunun kumaşı daha hoştu.
Diğeri ise ilkinden farklı kılan eteğinin daha dar ve önünün düz gitmesiydi.
Eğer birini seçecek olsaydı bu ilki olurdu Fakat o elbisesinden memnundu. Anlık değişen kararıyla seçtiği elbiseyle banyoya ilerleyip hızla üstünü değiştirdi. Saçlarını toplayacak keşke bir tokası olsaydı fakat yoktu. Çıkardığı elbisesinin katlayıp geçtiği odanın antika gibi duran koltuğuna özenle koymuştu. O evden aldığı son şeydi bu elbise...
Bakışları dolabın aynasına kaydı karşısına geçip elbisesine baktı. Beyazlarıyla çıkmayı hayal ettiği evden simsiyah elbisesiyle çıkmıştı.
Gözlerinden yine yine akan yaşlarla hızla siyah elbisesini eline almış banyoya yürümüştü. O sırada içeri giren Berzan. Onu son anda beyazlar içinde görmüştü. Ağlayarak banyoya girdiğini gördü, sessizce olduğu yerde kaldı.
Ağlamasının bir an susmadığı kadın banyodan çıktı, siyah elbisesiyle. Kenarda onu bekleyen adamı görmesiyle elinde ki elbiseyi ayaklarının ucuna fırlattı. Dolaba ilerleyip elinde ki elbiseleri hızla ayak ucuna attı.
" Aklın sıra hırsını mı aldın! Bilerek yaptın değil mi, sırf canımı yakmak için! Al, aldın mı hırsını! "
Genç kadının ağlayan gözlerine yaşlara bir yenisi durmadan ekleniyordu. Bu kadın onu ne zannediyordu.
" Al?! Mutlu oldun mu şimdi! " Dedi bağırırcasına sakinlikle. " İyiymiş! Arkadaşmış! Utanıyormuş! Senin bu iyi adam rollerin bana sökmez, anladın mı! Bunu iyi belle, hani o çektiğin kırmızı çizgi var ya hiçbir şey değil , seni beni dörde katlayacak duvarlarımdan sonra hiçbir şey! "
Genç adam ne dese boştu, ne dese onda aklında ki iyi adam rolünü edinemeyecekti.
" Ben vermedim sana o kıyafetleri...bir amaç güderek-"
" İstemiyorum dinlemek! Dinlesem ne olacak! " Dedi genç kadın, " Ne olacaksa da olsun ya! O arsız kardeşin için Zilanı korudun, Beşire de sus diyorsun ya hani! Bir ömür şu beyaz yakandayım! Kara bir leke gibi istesen de çıkaramayacaksın! Bırakırsam da asıl ben namerdim! "
Genç adam ise başını eğip onu dinlemeyen bu kadına daha fazla laf anlatacak değildi. Kapıyı açıp, " Önden buyur o halde. " diyerek dışarıyı işaret etti. Zerya yatağa attığı peçeteden eline bir kaç tane alıp burnunu temizledi yeni bir tane alıp gözlerini sildi. Eline birkaç tane alıp kapıda bekleyen ona yürüdü yanından rüzgar gibi geçmişti.
Genç adam kokusunun burnuna çarptığı kadınla tuttuğu nefesi bıraktı
" Allahım sana sığındım! " Dedi canı gönülden dileyerek kapıyı kapattı. Kim bilir aşağıda onları ne bekliyordu?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |