
Arkasından ilerleyen adımlarıyla o da nereye gideceğini bilemiyor gibi durdu. Elini tutmaya çalışmasıyla genç kadın elini hızla geri çekti. " İstemiyorum! " Dedi sessizce, bir günahı zindan duvarlardan bile saklar gibi.
" İnat etme de tut şu elimi! "
" Beni kessen, tutmam elini! " Dedi ona yan dönerek bir nevi arkasını dönmüştü. Derin derin rahatlamak için bir nefes çekmişti Berzan Arıkan yandan ona bakarken gönlünün seline kapılıp dalıp kalacaktı yine, o selden kaçmak bir yana sonrasında toparlamak sahiden zordu, hele ki bu gülün dikeni tarzında inadı yok muydu, gülü severken dikeni elbet batacaktı. Ama o gülü sevmek günahsa dikeni ne olurdu işte onu bilmemek onu bu hale getiriyordu.
Daha da nazikçe söylemeyi denedi, " İzin ver, tutayım elini! "
Zerya ise hızla ona döndürdü elalarını, " Olmaz diyorum! Pişkin pişkin bir de elini mi tutacağım! Kim bilir kadıncağız şimdi ne haldedir! "
" Büyük ana? " Tek sorun bu muydu yani? " Büyük ana iyi, tut şu elimi ! " Rojbin hızla bir nefes alıp bakışlarını gözlerini ona çevirdi. İstediği cevabı alacak gibi nerdeyse rahatlayacaktı ki yine dikti inadını ilmek ilmek.
" Tutmayacağım diyorum! " Gözlerine öfkeyle baktığı adam ne de inattı böyle! Onunla yarışırdı nerdeyse! Herkes ona inat derdi, acaba bu keçiyi görmüşler miydi?
" Kurşun yediğim adamın kardeşine yan bakacak kadar geçmedim şerefimden, tut şu elimi! "
" Girişte dediğin cümle de buna dahil mi! "
" Taşkır hanım-"
" Berzan..." Diye duyduğu annesinin sesiyle hızla başını çevirdi. O sırada sıkı sıkıya elini tutup çekiştirdi Rojbini.
" Geliyoruz..." Rojbin Zerya ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlamıştı fakat susmaktan başka ne çaresi kalmıştı. Onu sürükleyen adamın arkasından çıkıp yanında yürümeye başlamıştı. Sürüklemesine izin vermektense elini bırakıp kendi tuttu elini.
" Hiç canın yanmıyor mu? " diye fısıldadı ona doğru.
" Yüreğim dişimdeyken mi? " Genç adam pat diye verdiği cevapla genç kadını bir kez daha yerle bir etmişti, Çıktıları avluda tüm büyükleri görmüştü. Yaşlı adam oturduğu sedirde geri yaslanmış yüzünde ki nefretin en öfke dolusunu çiziyordu sanki. Onun hemen yanında duran yaşlı kadın elinde ki bastonuyla oyalanıyordu. Hepsine saniyelik bakışlar atıp geri çekiyordu.
" Ne günah işledim yarabbim..." Dedi onları çağırmaya gelen kadın. Üzgündü, sıkkındı, öfkeliydi. Lanet olsun ki Haklıydı!
" Taşkır'ların Ali'nin kızı değil misin sen? " Dedi yaşlı adam, sorusuyla en büyük derdi elini tutan eldi şimdi.
" Evet..." Dedi Rojbin elini çekiştirse de sıkı sıkıya tutan adamı bir kaşık suda boğmak istiyordu.
" Babanı iyi tanırım. Yerde ki karıncaya günahı yoktur..." 'Sağ ol ' dedi içinden Zerya 'yarama tuz bastınız! '
Genç kız yaşlı adamın tüm dediklerini dinledi sessizce gözleri dolmuştu, bu adam biraz daha konuşursa ağlayacaktı.
" Ali'den taş gelse gül kabul ederim...ben o adama bunu yapamam kızım..."
" Siz ne derseniz odur..."
" Baban...Baban ne derse odur. Benim sözümün sen de hükmü yoktur...Tahsin git söyle arabayı hazırlasınlar..."
" Ben...ben size yaşattığım her şey için özür dilerim..."
" Püh! Be akıl*, bir de özür diliyor! Şimdi mi geldi aklın başına! "
akılsız*
Yaşlı kadının dediğinin ardından biraz daha yanaşıp eteğinin arkasına saklamıştı ellerini.
" Bu iş olacak, öyle ya da böyle..." Dedi Berzan.
" Rızamı almadan...etmeden! Getiriyorsun! Ne yapacağımı da sana soracak değilim! "
" İmam nikahı kıyılacak! Sonra, yüzümün halini-"
Yaşlı adam olduğu yere geri yaslanacakken tekrar doğruldu, " Az bile yapmış lan! Konuşturma beni şimdi! Bu kadar bekleyeceğine gidip isteyeydin ya! Boynundan tutan mı vardı! "
Genç adam dik başlılığını sürdürürken," Ferzan'ı biliyorsun, vermez diye korktum! "
Nasıl bu kadar iyi yalan söyleyebiliyordu! Vermez diye korktum...istemişti de vermemişti sanki!
Ne diyordu böyle, sanki gelip istese gidecekti!
" Can yoldaşım dediğin adam...bırak da iki yumruk atsın! " Cümlesinde ki imayı az öteye konan güvercin bile anlamıştı.
Güvercinden bakışlarını genç adamın düğüm gibi sıkı bir an gevşemeyen ellerine kaydı bakışları. Ne ara parmakları onun elinin arasına böyle oturmuştu anlamamıştı bile.
" Nikah sonra! Acelesi yok! Acelesi vardır ele ama...böyle bir şey görmedim de ben...Hele bir Ali'ye gidelim...soralım... "
Genç adam bu sefer sessiz kalmıştı, " Sen nasıl diyorsan öyle olsun! "
" Taşkır'ın kızı,...herkes seni ağabeyine benzetirdi. Kapıma gelene sırt çevirecek değilim, biz de..." Cümlesinin devamını getirememişti genç adamın eli elinde sıklaşırken Rojbinin bakışları yüzüne döndü gerim gerim gerilmişti çenesi, "...İşte Allah yaşattığını yaşatmadan öldürmüyor..."
Sinirden titreyen kirpiklerini anlaması zor değildi sakin kalmaya zorluyordu kendini, Neden?
" Rızan var mıdır? " Dedi genç adam babasına.
Elini öpmek mi istiyordu... Bu adam niye bu kadar yumuşaktı sahi? "... Allah yaşattığını yaşatmadan öldürmüyor..." Bu da ne demekti?
" Sen uzak dur hele...Taşkır'ın kızı? " Dedi yaşlı adam çatık kaşlarının gizlediği gözlerine döndürdü bakışlarını. Yıllardır duyduğu iki kelime ilk kez bu kadar rahatsızlık vermişti. Elini havaya kaldırmıştı ama nedense bu ona samimi gelmemişti. Öz oğlunun yerine onun elini öpmesine izin vermişti.
" Rojbin! Rojbin Zerya! " Diye düzeltti genç adam ne gereği vardı anlamadı ki herkes ona Taşkırın kızı derdi.
Genç kadın genç adamın elinden ağır ağır çaktırmadan kurtuldu, sanki gitmesini istemiyor gibiydi. Ona bu yaptığına ima ile bakmayı da ihmal etmemişti ama o bakışlarını babasından bir an ona çevirmemişti, arkasını ona dönüp yaşlı adama doğru ilerlemişti. Bir eliyle önünü siper alırken, tuttuğu elini öpmüştü. Ki adamın bakışları başka yere bakıyordu, sahiden bu adam bunu samimiyetle yapmışa benzemiyordu, kibirli gibiydi.
" Teşekkür ederim..." Diye fısıldadı sadece adamın duyacağı şekilde...Yaşlı adam elini gitmesini işaret etti ardından eline aldığı kolonyayla ile elini yüzünü silmişti. Sanki mikroptan arınıyormuş gibi...Arkasını dönüp yine genç adamın yanındayken onlara arkası dönükken durmuştu, elini tutmasın diye ellerini arkasında birleştirmişti. Genç adam izin istemeye gerek dahi duymadan yanlarından ayrılırken arkasına sakladığı ellerinden kolundan aşağı sürttüğü elini bulduğu eli sımsıkı tutmuştu bunu adım uzaklaşırken yapmıştı. Adımlarını hızlandırıp ona yetişmişti.
" Bırak şu elimi! "
Genç adam içinde ki borandan kurtulamadan ona cevap verirse yine bir şeyler yıkılır diye korktu, Ah bir kere dokunsaydı ruhuna ne yara kalırdı ne de boran...adımları ona dönerken bakışları başkasına iğneler atıyordu, " Ölürüm de bırakmam..."
Bakışları ona döndü bu sefer fakat fısıltıyla, " Bu da...senin cezan! " Ona yetiştirdiği lafın ardından, babasının dediklerine ithafen. " Başka bir şey beklemek salaklık olurdu! " diye fısıldadı.
Genç kadın duyduğu ile öylece kalakalmıştı merdivenlerden inerken dengesini kaybedip düşecekti nerdeyse. Elini koluna atmasıyla zar zor dayanmıştı.
" Çekiştirip durma! " Deyip savurup kurtarmıştı elini. " Ben senin tasmasını çekiştirdiğin köpeğin değilim! Bir hata ettik eyvallah! Sen de ordan girip de konağın ortasında dediklerini unutmasan iyi edersin! İşte bu da, senin cezan! " Genç adam hayretle kalakalırken önünde giden genç kadına bakakaldı. Zerya odaya girer girmez kapıyı kapatmadı, aralık kaldı. Oturduğu bench'te kulağına gelen kuş sesiyle ve ondan öncesinde kapı sesiyle bakışları kapıya yönelirken karşı kapının tıpkı onun yaptığı gibi aralık olduğunu gördü.
Demek karşısı onun odasıydı. O sırada odasının önünde beliren genç kızla kalakaldı. Yakalanmıştı resmen!
Genç kadın kapının arkasından başını bir anda çıkarınca irkilmiş birkaç adım geri gitmişti.
Elleriyle oynayan genç kız, " Merhaba? "
Zorunlu bir karşılıkla, " Merhaba? " dedi onun sesine nazaran daha kısık mırıltıyla.
" Delal ben, en küçükleriyim benden küçük bir de Diyar var tabi. 18 yaşındayım, şey ben...seni tanımaya geldim..."
" Rojbin. " Dedi sadece onu özetleyen tek kelime buymuş gibi. Karşı aralık kapının ardından gelen tıkırtıyla ikisinin de bakışları oraya döndü. Zerya da odanın eşiğinden çıkıp Delal'in önüne geçmişti. Karşı kapıya biraz daha yaklaşmıştı.
" Rojbin Zerya Taşkır, bilmeyenlere de duyurulur! " Dedi imayla, ardından sırtını kapıya dönmüştü.
Delal, eliyle gülümsemesini kapatırken, tanıdık isimle gülüşü solup gitmişti. " Adın Zerya mı? " Gözleri hüzünle kaplanmıştı bir anda, Zerya başını sallamıştı ki Delal de kaçan neşesinin peşinden yakalamaya pek gönlü de yok gibi gitmişti. Zerya ise bir süre neşesi bir anda solup giden kızın arkasından baktı, nerdeyse olduğu yere çöküp ağlayacaktı şimdi! İkinci kişi oydu... hızla kendine ayrılmış odasına ilerledi ve kapıyı kapattı. Kararttığı gökyüzünün altında kalan ikinci kişi oydu. Kolları kapattığı kapanın üstünde kaldı bir süre dolan gözleri hızla aktı yanaklarına, birinden yaş birinden kan akıyordu sanki.
Önünde diz çöken adamın hayali gözlerinin önüne gelirken bench'in üstüne oturup bir süre öylece kalmıştı. Bakışları cama kaydı aşağıda gördüğü oydu, Delaldi.
Telefonunu bile evde bırakmıştı eteklerini kavradığı bu kara elbiseden başka yanına hiçbir şey alamamıştı. Burada olanlar belliydi, olacaklar gizli bir ummandan ibaretti. Peki ya evde, kim bilir evinde, 21 yıllık yuvasında neler olmuştu? Ağabeyi onu red bile etmiş olabilirdi, ki reddetmişti!
Gerçi Berzan denen adamın kolunu tuttuğunu gördüğü anda arabadan fırlayıp üstüne atlaması hâlâ bir umut var mı demekti? Peki ya Şirvan ağabeyi o belki de oyunu devam ettiriyordur ve hâlâ kapıyı o gelmeden üç kere açarsa istediğini yapacağını söylemişti. Belki de hâlâ onu bekliyordur, kim bilir?
Düşünmek onu yine ve yine ağlamaya sürüklüyordu. Ağlamak istiyordu canının yangını nasıl sönecekti başka. Kapısının tıklandığını dahi duymayan Rojbin öylece baktığı yerden akan gözyaşlarına derman oluyordu.
Kapının aralanmasıyla içeri giren genç deliakanlıya döndü bakışları, Beşir...
Ellerini nereye koyacağını bilemiyordu. Bakışları saniyelik onu buluyor sonra hop yere yapışıyordu. Ne yüzle buraya geliyordu bakışları bile yüz bulamıyorken gözüne bakmaya. Oturduğu yerden ayaklanmadı sırtı ona dönüktü.
" Sen konuşmadan ben başlayayım! Sevene düşmanım bile olsa yine saygı duyarım! Ama sizden gayrı bu saygım da yok oldu! "
" Ben özür dilemeye geldim abla! Kurbanın olayım gönderme beni! Ben ne bileyim böyle olacağını..."
" Dua et karşıma çıkmadın...abin sayesinde!..." Sebebi tam olarak bu muydu bilmiyordu. Fakat onu durduran tek şey üçü'nün el ele verip Berzan'a yaptıkları haksızlık, ömrünü sevmediği bir kadınla beraber geçirecek değildi.
Elbet bu oyunun bir sebebi olacaktı. " Benim derdim seninle değil...özür de istemez! "
Genç adam ikna olmamıştı, onu zorla sürüklediği bu yoldan hepsiyle kendi suçluydu.
" Rojbin abla kurbanın olayım affet!...Hakkını helal et...istemediğin bilmediğin bir adamla seni bu yola girmene sebep benim..." Dedi iki eliyle elini kavrayarak, Zerya elini tutmasıyla hızla çekti elini.
" Evet mahvettiniz! Beni cevabı ahirden bile belli olan bir soruya cevap vermeye zorladınız! Yahu göz göre göre yalan söylüyoruz... sırf sizin o göz göre göre aptallığınız yüzünden! Ben! Herkese yalan söylüyorum! " Her kelimesini vurgularken onu sinirlendiren en büyük neden buydu belki de, ağabeyinin üstelik dizinde uyuduğu adamın babasının ona sırt çevirmesi, söz ile anlatılmazdı.
" Ben nasıl bir vicdan azabı duyuyorum biliyor musun...o insanların yüzüne bakarken! Sizin neyinize evlilik, kaçmak ne demek! Bir dirhem düşünmediğiniz ananızı babanızın! "
" Abime çok dedim, bırak ben razıyım diye ama..."
" Ne razısı be! Ne razısı! Sen biliyor musun ki Zilan'ın annesinin gecenin bir yarısı döktüğü gözyaşlarını! Ben biliyorum ben! O Zilan cadısı bile bilmez! O giderse ben ne yapacağım diye diye...içi çürüdü o kadının içi, ben biliyorum işte bak...bak burda omzumda hala izleri var! Sakın tek kelime edeyim deme, adınızı bile söylemek gelmiyor içimden! Eğer bir daha o Zilanla görüştüğünü görürsem bitiririm ikinizi de, o Zilan önce özür dilenip af dileyecek benden! Defol şimdi! "
" Abla, Zilan'ı Aso'nun torununa vereceklerdi çaresiz kaldım! Çaresiz kaldım abla! Yapar mıyım ben böyle bir şeyi elimde imkan olsa sözümün bir kıymeti olsa! Sorsana ağabeyime, yahu sen bir kere durup dinledin mi bu çocuğu diye! Dinlemedi! Dinlemedi ki abla! Taşkırlardan kız mı alınır? Başka kız mı yok dedi dedi durdu! "
Genç kadın dedikleriyle önce kalsa da, " Kim? Kim dedi? "
" Berzan abim abla-" Düşen jetonuyla kalakaldı Beşir..." Abla ben öyle de-"
" Berzan abin dedi yani...öyle mi? " Dudağının kenarını ısırıp başını salladı, " E ne demişler... kınama dağı o da yıkılır üstüne..." Bakışları genç adama dönerken.
" Abla! " Elini havaya kaldırıp durdurdu.
" Bu konuşma aramızda kalacak, tek kelimesini duymayacağım...duydun mu? Benim sana duyduğum bir kırgınlık yok, olamaz da...öfkeliyim her zerresiyle öfkeliyim o ayrı..."
" Abla? " Dedi onun yerine acı çeker gibi.
" Bana bak Beşir tek de soracağım yalan...abin diğer odada hele bir yalan söyle, zindan olurum sana..."
" Ne abla, ne diyeceğim ki ben sana? "
" Zilan...Zilan hamile değil, değil mi? "
" Abla ne diyorsun- "
" Ablana başlatma şimdi! Başımıza ördüğünüz çorabı anlamaya çalışıyorum! Yani yok mu öyle bir şey..."
" Yok...yok öyle bir şey yenge-"
Bakışlarının tekrar onu bulmasıyla sesi soluğu kesildi, bakışlarını da kaçırdı. " Git! " Derken arkasını döndü, "...benim derdim seninle değil, benim derdim kanımla...git..." Deyip dimdik durdu, o odadan çıkıncaya dek çıktıktan sonra ise belki de tıkılıp kaldığı bu yerde her yeri yakıp yıkması gerekirdi. En büyük karmaşa sakinlikten gelirdi.
Dik duruşunun arkasında hüngür hüngür ağlayan kadını arkasında bıraktı. Aralık kapıdan çıkıp hızla karşı odanın kapısını öfkesine yenilip kırmak yerine sakince çalmıştı.
Bir süre sonra kapıyı açıp içeri yine aynı şekilde kapıyı kapatmıştı. Elleri yine kapıda takılı kalmıştı, sol tarafında cıvıldayan kuş ölen bir şeylerin sesiydi, resmiydi kafesin içinde.
Uzun süre sessiz kaldığında arkasını ona döndü, " Hayırdır , ne oldu yine? "
" Gelmem için illa bir sebep mi lazım..." Deyip bir süre sessiz kalmıştı " Hayatımızı," Küfür etmek bir an zor gelse de bur durumu anlatan tek cümle de bundan başkası olamazdı, " Hayatımızı sikip atan kardeşin az önce benimle konuşmak için yanıma geldi, " Dedi kanat çırpsa korkacağı kuşun kafesine yaklaştı ve hemen yanında duran silahı aldı.
Silahı incelerken," Zevkin berbatmış bu arada...her neyse...Taşkır erkekleri hakkında da bir fikrin var mı diye sormaya ve öğrenmeye geldim. " Deyip silahı göğsüne işaret etti, " Bizim hakkımızda fikirlerin varmış belli ki." Silahı göğsünde tuttukça daha da geriliyordu gözlerinin içine bakarken, gerçi silaha belli olmazdı. Tetiği çekersin tutukluk yapar çekmezsin patlar, bazen de gerek bile kalmaz.
Genç adam ise sessizce neye delirdiğine kanaat getirmeye çalışıyorken tüm dikkati silahın üstündeydi oturduğu sandalyesinden ağır ağır ayaklanırken.
" Ha var mı bir fikrin? " Dedi silahı indirip tetiği çekti ve ona işaret etti silahı. " Sana soruyorum, yaklaşma! Var mı, Berzan bey? "
" Babamdan dinledin, bana laf düşmez..." Kendini sıyırmak adına bir cümleydi bu, hem neydi bu kurşunların önüne atlayan yürek bu Taşkır kadının, kızının karşısında tir tir titriyordu!
Emniyeti kapatmadan tekrar ona döndü, " Yok! Ben senden..." Silahla onu işaret etti, "...dinlemeye geldim! Beşire aktardığın o ender bilgilerden ben de istiyorum! "
" Tü dini*? Cümlenin devamı da var...ha tabi eğer sorarsan? " Deli misin*
" Vollahi bilmem ki sorsam mı? " Deyip silahı ona işaret etti, " Sen ne dersin? "
" O elinde ki oyuncak değil derim... " Ona doğru yaklaşacakken silahı tekrar ona doğrulttu.
" Diyorsun? Yaklaşma! E bundan sonra sen de laflarına dikkat edersin..." Deyip silahı masaya bıraktı.
Genç adam silahını bırakıp arkasını dönmesiyle, " Silah tutan Taşkır kızlarından uzak dur cümlesiydi o! 'Hiç kimse bir şey yapmasa bile Zerya vurur seni' dedim ona! "
Genç kadın onu duymadan yoluna devam etti,
" Aptal. " Odasının kapısına uzanan eli duyduğu isimle havada asılı kaldı. Onları çağıran tanıdık ses, " Delal koş git ağabeyine haber ver! "
Sesle birlikte holden hızla dışarı fırlarken, aklında ilk geçen ağabeyinin konağı basmış olması ihtimaliydi. Delal hızla yanından koşarak geçip ağabeyinin odasına ilerledi. Boş avluyu görmesiyle merdivenlerden yukarı çıktı. Merdivenlerle bağlantılı üç katlı bir konaktı, haşmetinden sual dahi olunmazdı.
Duyduğu sesler yaşlı kadın adına çıkan feryatlardı." Anne! Kurbanın olayım aç gözünü! "
Berzan'ın annesi yaşlı kadının bileklerini ovuyordu. Kadın'ın bilinci yoktu, hızla yanlarına ilerleyip bir an bile düşünmeden aralarına girdi.
" Açılın...açılın dedim doktorum ben! "
Şifa gibi gelen tek kelime, doktor...onları susturmaya yetmişti.
Hızla kulağını burnuna dayadı, nefes almıyordu.
" Neyi var! "
" Kalp krizi geçiriyor! " Dedi göz bebeklerini kontrol etti. Ardından, " Yardım edin! Uzansın, kalp masajına başlamam gerek bir an önce! Acele edin! " Hızla elini saçlarına atıp kavradığı saçlarının içinden baş ve işaret parmağını geçirdi diğer taraftan saçlarının tamamını kavrayıp çekti ve kısa süre içinde saçlarını topladı. Ve tekrar saniyeler içinde işine geri döndü.
Hızla yanına koşagelen Berzan dediğini duymasıyla, kollarından tutup yere uzattı.
" Kalp krizi geçiriyor! " Dedi Berzan'a kısadan açıklama yapıp, " Açılın! "
Ellerini birbirine kenetleyip göğüs kemiklerini aklından geçirip doğru noktayı saniyesinde buldu. Dirseklerini düz tutacak şekilde içinden her defasında otuza kadar sayıp ardından süni tenefüs yapmıştı iki kere.
Bunu üçüncü kez denediğinde dönmüyor oluşu onu epey sinirlendirmiş, çaresiz bırakmıştı.
" Hadi! hadi! " Dedi nefesini kontrol etmesine kalmadan derin bir nefes çekmişti içine. Yeniden bir yaşamın ellerinde hayat bulması onu en derinlerinden etkilerken, " Dö-döndü! " dedi ilk olarak Berzanın gözlerine bakarak. " Döndü..." Dedi Berzan da ona karşılık olarak. " Ambulans geldi hanım ağam! " Arkasını hızla döndüğünde avludan seslendi.
" Plastik sedye getirin! Hemen! " Onun sesini duyan ambulans ekipleri bocalasa da hızla başlarına eğip onayladılar, duydukları terimle bir sağlık çalışanı olabileceğini düşündüler.
Hızla yanına yaklaşan genç kadın'a " Durumu nedir? "
" Kalp krizi geçirdi, ilk yardımı yaptım ama nabzı çok yavaş! "
Genç kadın yapılacak pekte bir şeyin olamadığını anlayınca arkasını döndü. " Hadi acele edin! " Artık gerisini onlara bırakırken taşıdıkları kadınla ileri birkaç adım atmıştı ki omzuna dokunan elle arkasına döndü.
" Sen burda kalıyorsun! "
Genç kadın öylece kalırken orta yaşlı kadını duymazdan gelip adımlarını baygın kadının arkasından itelemişti.
Annesini susturan bir diğer şey ise Berzan'ın bakışları olmuştu. " Şimdi hiç sırası değil! " Dedi ve yoluna devam etti.
Orta yaşlı kadın olduğu yerde kalırken, arkasında ki sedire oturmuştu. Ellerini dizlerine yaslayıp stresten ovmaya başlamıştı.
" Allahım bu nasıl bir sınavdır? "
Genç kadın ambulansın arkasından bakakalırken genç adam hızla arabasına atlayıp yanında durdu. " Zerya! " Bakışlarını aldığı ambulanstan ağır ağır genç adama döndü.
Ne seslenişiydi ona bu bakışı ne de ona seslenen kim olduğunu umursamasıydı. Sadece...sadece nasıl bu kadar acımasız oluşuydu.
Ne hakkı vardı ki arkalarından gitmeye. Genç adam onun gelmeyeceğini anladığında hızla gaza bastı.
Adımları ağır ağır içeri girerken merdivenlere ilerledi adımları. Bakışları ona ev sahipliği yapan duvarlara kaydı. Merdivenlerden ağır ağır yükselirken basamakları nasıl çıktığından bir haberdi.
Orta yaşlı kadının bileklerini ovan Delal ve bir başka genç kadın. Berzan'ın büyük ağabeyi Ferman Arıkan'ın karısı'nın bakışları ile çatıştı en başta.
Orta yaşlı kadın bileğini ovan elinin durmasıyla bakışları genç kadına ardından ona döndü.
olduğu yerden toprağa saplı mızrak gibi çekip çıkarılmıştı sanki. Olduğu yerden ağır ağır ona yaklaştı.
Yanına yaklaşıp gözünün önünde durdu orta yaşlı kadın. " Hiç utanmadın mı? O kapıdan geri dönmeye! " Dedi az önce ki kapıyı işaret etti. Gözleri kan çanağıydı. Kolundan tutan orta yaşlı kadın onu merdivenlere başka değişle çıkışa itmişti. Kapının önünde duran bir araba sesi ise onun hemen ardından açılan kapıyla içeri girenin kim olduğunu görmesiyle hızla içini döktü. Ablasına...kardeşine...
Diyar, Delal dahil her ikisi de annesiyle gitmişti.
Kimse onu görmemişti bile, ki görmesinler de istemişti bir nevi. Ağır ağır çıktığı merdivenlerden sessizleşen konakta odasına doğru ilerledi fakat içine dar gelmişti hızla arkasını dönüp öylece kalmıştı.Bakışları etrafta gezinmişti.
Pişman mıydı? Yaptığı, söylediği, sustuğu her şey için, şuan belki geçti. Belki de erkendi... şimdi, hemen kimse bilmeden kaçıp gitseydi ne olurdu? Her daim aklında olan o kaçıp gitmek, kurtaracağına ant içen boğazını sarılır gibi koluna sarılan eller hiç değilse onlar doğruyu söylüyor muydu?
Oda da ilk uyandığından hemen sonra Berzan odayı elbiseleri denemesi için çıkıp giderken fırsatını bulduğu gibi hızla harekete geçmişti.
Yaşlı adam ise daha fazla bu kepazeliğe dayanamayıp çalışma odasına yol almıştı hep yaptığı gibi ordaydı. Odasının yerini ise önüne çıkan Delalden sormuştu.
Daha sonra odasına doğru ilerlemişti. Geldiği kapıda bir süre öylece kalakalmıştı ve daha sonra doğru bildiğini yapmıştı. Kapıyı tıklayıp içeri girdigi odada gördüğü Diyarla hızla konuya girdi..." Sizinle eğer izin verirseniz konuşmak istiyorum...yanlız..." Sessiz kalan yaşlı adamla, Diyar'ın dışarı çıkmasıyla cevabını almıştı.
Genç kadın kapının birkaç adım berisinde durmuş kalmıştı.
" De hele ne diyeceksin? "
Zerya nasıl lafa girecekti ki, buraya gelmek bile anlık bile karardı, " Herşey için özür dilerim fakat...inanmazsanız...tek kelime-"
Elini masaya vurup onu susturdu. " Kes! Uzatma da ne diyeceksen de! "
Genç kadın nerden nasıl başlayacağını bir türlü bilmiyordu.
" Bu yaşadıklarımızın asıl sebebi..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |