
Onları anlatan en güzel şarkıdır...Açık adres...
6. Bölüm - " İTİRAF..."
Gelen amcası Rıza Arıkan'ı karşılayan Berzan ona sıkı sıkı sarıldı.
" İyi mi, durumu nasıl? "
" İyi iyi sen sakin ol! " Diye yanan yaklaşan kardeşi Civan ağayla kucaklaştılar.
Annesi Asmin Hanım ise yanında ona destek olan kadına sarıldı. " Ah ah hükümet gibi kadını yıktılar! " Annesine sarılan yengesine dikkat kesilen Berzan bakışlarını ona çevirdi.
Amcası Rıza bey sevdiği yeğenini hızla anlamıştı ondan önce atıldı, " Yeri değil Leyla! Yeri değl! " Diye kibarca susturmuştu. Leyla hanım ona ters ters bakışlar atıp Annesinin yanına oturdu.
Berzan bunaldığını hissedince, bir hava almak iyi gelir diye dışarı yönelecekken Diyar ve Delali burda görünce tekrar arkasını döndü. Evden herkes nerdeyse burdaydı tekrar bakışları kardeşlerine kayarken, elini Diyar'ın omzuna attı.
" Sizin ne işiniz var burda? " Saat epey geç olmuştu bu kadar kalabalığa ne gerek vardı hastanede diye düşündü.
Diyar ise ona öfkeyle bakıp elini omzundan atınca ne yapacağını bilemedi, " Müstakbel karının bekçiliğini mi yapacaktık ağabey! "
Genç adam söylediğiyle kardeşinin yanına biraz daha yaklaşıp, " Karşında ağabeyin olduğunu unutma Diyar, adam gibi cevap ver! "
" Sen bizi unuturken iyiydi! Karın yaptı melekliğini...oh ne âlâ memleket gelsin içerden çıkarsın ya anamı! "
" Diyar! " Diye seslenen babasıyla yoluna döndü Berzan, Delal ise ona seslense de duymadı. Delal Diyardan daha pamuk yürekliydi.
Zerya'yı evde tek bırakıp buraya gelmişlerdi! Genç adam hızla eline telefonunu alıp rehberden bulduğu isime tıkladı.
" Buyrun beyim? "
" Konakta mısın sen? "
" Gelin hanım'ı mı soracaktınız? "
Nerden anladı diye bir süre sessiz kaldı, " He, Gelin hanım'ı soracaktım, ne yapıyor? "
" Yok Beyim bir sıkıntı ben Çiğdem'i diktim öyle gizliden izliyordur onu..."
" Sen nerdesin? "
Bir süre sessizlikle," Nerdesin dedim lan! "
" Asmin hanım'ım müsade edince ben..."
" Konağı bir başına bıraktın yani, sen ekmek yediğin yere böyle mi sahip çıkıyorsun Mustafa! "
" Asmin hanım'ım dedi ama ben Çiğdemi yanına bıraktım, yani pek yakışık almaz-"
" Çiğdemin numarasını at bana hemen! Yarında pılını pırtını topla, tarlaları kontrole git... "
Mustafa'nın hızla yakınmaya başlayan sesinin üstüne telefonu yüzüne kapattı,
Camına yapışan Delal'le bakışları ona döndü, " Ağabey..."
" Kapat kapıyı Delal, içeri git, hava buz gibi..."
" Ağabey ben yengem seninle geldi zannettim...vollahi bilsem yanlız bırakır mıydım! "
" Bin hadi bin de üşüme! " Delal hızla arabaya bindi, " Çiğdem'in numarası var mı sen de? "
Delal hızla telefonu çıkarırken, " Var, niye? Yengemi mi soracaksın? "
" Söyle numarayı..."
Tuşladığı numarayla hızla aramaya bastı, " Alo Çiğdem... "
" Buyur Berzan ağabey..."
" Zerya ne yapıyor? Onu soracaktım sana..."
Zerya'yı avlunun çetin ayazında bacaklarını kendine çekip öylece oturduğunu görünce bakışlarını ondan aldı.
" Avluda oturuyor beyim..."
" Bu ayazda! "
" İçeri geç dedim ama kabul etmedi beyim, ha bir de..."
" Ne bir de, söyle Çiğdem! "
" Ağlıyordu...evde kimsenin olmadığını düşünüyordu heral, şimdi biraz daha sakin tabi..."
" Telefonu ona ver sonra uzaklaş, görünmeden izle gözün üstünde olsun! "
" Tamamdır ağabey, veriyorum telefonu şimdi..."
Genç kadın yanına yaklaşan genç kıza " Ben sana git demedim mi Çiğdem-"
" Gelin hanım'ım-" Diyerek telefonu işaret etti. " Berzan ağabey arıyor..." Genç kadının bakışları telefona döndü.
" Sebep? Yoksa bir şey mi oldu-" diye hızla hareketlendi.
" Yok yok, öyle değil, buyur..." deyip telefonu masaya bıraktı, ardından uzaklaştı. Zerya arkasından öylece baktığı genç kız uzaklaşana kadar telefona dokunmadı bile.
Gözden kaybolan kız ile telefonu eline aldı, derin bir nefes aldı, kulağına yasladı.
" Efendim...", Hüngür hüngür ağlamaktan çatallaşan sesiyle.
Genç adam telefonu kulağından uzaklaştırıp, sakinleşti kulağına tekrar yasladı telefonu.
" Zerya bu ayazda ne yapıyorsun dışarda? "
Genç kadın dikkat ettiği kelimeyle başını koltuğun sırt kısmına yasladı, iki büklüm oldu.
" Roj..."
" Niye aradın? " dedi genç kadın tüm ailesi ordayken onu niye aramıştı?
" Yanlız kalmışsın."
Yeni bir şey değildi, Yanlız kalmak.
" Roj içeri gir hava soğuk..." Telefonda ki kadının sessiz kalmasına nazaran, " Anlaştık mı? "
" Gelme...arabanın sesini duyuyorum eğer geliyorsan gelme..." Deyip telefonu kapatacakken durdu gözleri yine ona ihanet etmiş yaşarmıştı.
Telefonun kapanmadığını anlayan genç adam tekrar seslendi ismini, Zerya ona karşılık verdi, " Efendim..." Diye seslendi boğuk çıkan sesiyle.
" Roj..." Dedi arabanın kontağını kapatıp kapatıp dışarı çıktı, ama ondan önce Rojbin davrandı, " Ben...ben özür dilerim, her şey için, doğruyu söylemeliydim susmamam lazımdı, her şey için özür dilerim, biliyorum hiçbir zaman affetmeyeceksin beni ama ben böyle olsun istemedim...yemin ederim...keşke geri dönebilsek- "
" Rojbin! İçeri geç kurbanın olayım, hava buz gibi! Sen nasıl duruyorsun bu soğukta dışarda? " Yüzüne çarpan buz gibi havayı hissederken sormuştu soruyu, kabanı yetmiyordu onu ısıtmaya. Arabaya tekrar bindi koltuğa yaslandığı sırada,
" Berzan..."
Genç adam, göl olan yüreğine damlayan o elalardan bir damla misali dalgalanmış, irkilmişti, buz gibi kalakalmıştı.
Arabayı şimdi sanmıyor ki süremezdi fakat ona ulaşmak, ona sarılmak, yaralarını sarmak istiyordu.
" Özür dilerim..." Deyip kapadı telefonu. Ağlayan yüreğine ağır gelen yükleri taşıyamıyordu artık. Berzan koltukta geri yaslanırken dalgın olan aklını dağıtsın diye açtığı radyodan bir şeyler anlatan kadının nakarattan çaldığı şarkıyla bakışları radyoya döndü.
Arkada şarkı çalmaya devam ederken, Delal kapıyı açıp dışarı çıktı, " Unutma ki onun bildiği senden başka dostu yok...en yakın zamanda da söyle ona...geç olmadan ona herşeyi anlat..." Delal kapıyı kapatırken arabayı çalıştırdı kapıya ilerleyen kardeşine bakarken Delal onu telefonuna bakarken bir şeyler yazarken daha sonra ona mesaj atmıştı.
- Kimse kimseyi bu kadar sevemez abi, sırrınız sırrın gibi benimle mezara dek...ama o da bunu bilmeli...-
- Bunca zaman bilmediyse bundan sonra da bilmeyecek Delal, eğer birinden duyarsa bu sensindir, ona göre! - diyerek ses kaydı yollamıştı. Arabayı yavaş yavaş hareket ettirmişti.
- Ayıp ettin abi, ben sanmıyorum ki kimse onu senin gibi sevmedi bu arada abilikten bahsetmiyorum, konumuz aşk umarım anlamışsındır ki o da sevmedi ya her neyse, şimdi onun gözünden bakarsan onun senden başka dostu yok, var mı? Belki benden bile nefret ediyor, olsun bu benim için sorun değil ben ona kendimi sevdirmenin bir yolunu bulurum, hani sen diyorsun ya ne olursa gel bana anlat diye ben de senden bunu istiyorum abi ne olursa ona anlat hiçbirimiz bilmeyelim ama o bilsin, bu karmaşanın içinde onu kendine düşman edersen hele ki kalbini kırarsan, bunca dua bunca bekleyiş sana nasıl bir daha geri döner? Demem o ki fırsat bu fırsat, her şeyi ona evlenmeden anlat...her şeyi abi. -
Çok kolaydı tabi anlat demesi ona söylediklerinden haberi yoktu. Yok kardeşim dediğim adamın kız kardeşine yan gözle bakmazmış yürekte öyle laftan kalıp gibi dursaydı ne güzel olurdu ama olmuyordu, Nerden çıktı karşısına o gün sonra da hiç gitmedi ya zaten....Daha kaç kişi üzülecekti, sadece bir yalanla daha kaç kişi aynı kılıçtan yara alacaktı bilinmez en büyük yaraların adı, Zerya diğerinin adı da Rojbin'di.
Genç adam, her ne çıkarsa çıksın göğsünü gere gere kabul ederdi eğer o varsa...her şeye rağmen.
Genç kadın, her ne çıkarsa çıksın göğsünü gere gere kabul ederdi... bir türlü evi belleyemiyordu bu yuvayı, zindan gibiydi avlusuna çıksa dahi yine özgür değildi, olamıyordu. Kafeste ki kuşun gökyüzünü seyretmesi gibiydi içinde sıkışıp kalan ruhuyla.
Aklına gelenle bakışları etrafı kontrol etti, eline geçen telefonu kullanmak neden aklına şimdi gelmişti ki sahi, hızla tuşlara bastı ve aradığı numara bir süre sonra açılmıştı.
" Alo? " Dedi Navin yengesi, sesi ağlamaklıydı, sesi hapörlere aldı. Ne olmuştu! Sesi neden bu kadar kötüydü? Onu sağ gözünün sol gözünü tanıdığı gibi tanıyordu, bu ses normal değildi.
" Kim arayan Navin? " Hızla bu sesi tanımıştı Ferzan abisiydi bu, işte o an dudaklarına kapanan eliyle nefes alamamıştı. Ayakları yere dikildiği gibi ağır ağır ayaklandı bakışları sanki onu görebilecekmiş gibi ışıklarıyla ışıl ışıl aydınlanan şehire döndü.
" Yanlış numara..." Dedi fakat duyduğu sesle o da kalmıştı.
" Ben onu şu gözümden sakınırdım, bana ettiğine bakın! Bana ettiğine bakın! Oy Rojbinim! Oy Zeryam! Saçlarını tel tel sevdiğim Zeryam dilerim senin de yüreğin böyle- "
Ferzan ağabeyi atıldı hızla araya,
" Anne! Ne dersen de de, beddua etme! " Ses ağır ağır uzaklaştı daha sonra bir süre sonra hışırtıdan sonra kapanan kapının sesiyle hızlı hızlı alıp verdiği nefesi düzene koymamıştı. O da kalktığı sedire ağır ağır çöktü, telefonu canıymış gibi kenara koydu...
" Alo! " Sanki ardında nasıl acı çektiğini bilir gibi acı içinde çıkmıştı sesi,
" Sensin biliyorum...Rojbin... Rojbin sen ne yaptın...neden demedin... neden! Rojbin değer miydi...sensin biliyorum, herşeyi-" Daha fazla dayanamayacaktı. Telefonu kapatıp hızla aldığı kenara attı, öylece telefona bakarken bacaklarını kendine çekti, sarılırken bakışları zifiri karanlıktaydı, herşeyi ardında bıraktığı gibi şehrin ışıkları arkasında kalmıştı, " Sildi beni......" diye fısıldadı.
Kendi kendine acımadan sıralamıştı kelimeleri fakat bunları duymaya hazır değildi. Başını iki yana sallayıp ellerini saçlarına attı. Avuçladığı saçlarını çekiştirdi, diplerinde ki sızıyı umursamadı başının içinde ki ağrı bambaşkaydı çünkü. Gözlerini sımsıkı yumduğunda ellerini kulaklarına kapattı. Gözünden akan yaşlarla omzuna dokunan elle hızla bir bulutun irkilip yere şimşeğini çakması gibi irkilip arkasını döndü.
Göz göze geldiği harelerle nefes nefese kalakaldı.
Genç adam elinde ki anahtarı masaya bırakırken genç kadının bakışları ondan bir an olsun kopmamıştı ona baktıkça hıçkıra hıçkıra ağlayası geliyordu.
Peki ya ona...ona yaptığı bu şeyin bedelini nasıl ödeyecekti? Hayatı mı bedel olacaktı. Kimsenin canı yanmayacaksa bedel olsun du, tabi.
" Sana gelme dedim! " Dedi yanına oturan genç adamla hızla ayaklandı.
" Niye geldin...bak iyiyim işte...hiçbir şeyim yok benim! İyiyim ben, ailenin yanına git! "
Sehpanın etrafından dolanıp hızla odasına ilerledi. Genç adam yeni bir şey farketmişti ki, elbisesini değiştirmiş bu sefer beyaz giymişti. Berzan bir süre olduğu yerde kalıp arkasından gitti. Korkusu kendisine emanet olarak gördüğü bu kadını koruyamaz da eğer kendine bir şey yapmasıydı, işte o zaman silahı başına Ferzan'dan önce kendisi dayardı, hiç şüphesiz.
Odasının önüne gelince kapıyı iki kere tıklatıp odadan gelmeyen sesle içeri girmişti, gözünün alıştığı karanlıktan içeri adımlamıştı, ağır ağır. Zerya'nın yatağında cenin pozisyonu almış yatarken, açıkta kalan bacaklarına nazaran sırtını dönmüştü.
Nefeslenip konuya nerden nasıl gireceğini düşünmüştü bir süre.
" Büyük ana iyi...sayende..." Kendini iyi hissetsin diye üstüne basa basa söylemişti. Doktorlar kalp masajını yapan her kimse ona minnet duymuştu.
Genç kadın olduğu yerden hızla ayaklandı ve tuvalete hızlı hızlı giderken." Aferin bana o zaman, birini kurtarmayı başar mışım!"
" Haksızlık etme, kendini bu kadar harap etmenin bir... "
" Sanane! " Bir onda ona döndü.
" Kendime haksızlık ettim, seni ne ilgilendirir...Niye geldin ki sen! Niye! Git işte onların yanına...düşman olma ailenle, benim gibi...onlar değil miydi bu yalanın sebebi, ailenin yanına git! Birkaç aydır hayatında olan biri için değer mi! Niye geldin..."
" Geldim , geldim çünkü..." çünkü...devamı neydi bu cümlenin?
" Çünkü! Ne çünkü! "
" Merak etmek için izin mi alacağım, hesap mı vereceğim... "
" Evine geldin diye hesap mı soruyorum ben! Küçücük bir çocuk muşum gibi saçma sapan telefonla arayıp teyit etmeler, merak etmeler...başıma adam dikmeler!...Ne sanıyorsun sen be kendini kahramanım mı! Her şeyi sen mi düzelteceksin! Ne olacak bundan sonra sen ne dersen ben onu mu yapacağım, ya o kız...o kızın ordan dikilip beni dikizlediğini görmedim mi sanıyorsun! Aptal mıyım ben! Merak etmek için izin mi alacakmış! Aldın mı ki sanki! " Tekrar arkasını dönüp gidecekken.
" Bahsettiğim şey dört duvar değil..." Berzan'ın lafıyla tekrar ona döndü bu sefer öfkesinin son noktasındaydı.
" Ne o zaman! "
" Sensin! " diye karşılık verdi onun gibi bağırarak daha sonra fazlalık gibi hissetmiş, hızla çıkmıştı odadan.
-
Hiç merak ettin mi sevgili günlük...ben doktor olmaya ne zaman karar verdim...sahi şimdi farkettim de kimse sormamış bana bunu sana anlatayım mı? Babam bundan 10 yıl önce bize bisiklet almıştı, ha işte! O zamanlar 12 yaşındayım, benim ki maviydi. Ağabeyimin ki daha büyüktü tabi ben de ona binmek istiyordum ama ağabeyim " Düşersin Rozem! Düşersin bak beni de düşürürsün!, " Diyordu tabi ben inadım inat bindim bisiklete sonunda ne mi oldu...düştük...hem de ne düşmek ben acıyan başımın acısından bağıra bağıra ağlıyorum.
Ağabeyim bana bir şey olmasın diye kollarını bana sarınca tabi kendini koruyamadı, kolunu çok kötü yarmıştı o gün, hâlâ izi var kolunda...sol kolunda. Kolunu bana sardığında hep öperim orayı, çocukluk işte hala iyileşmedi bana göre.
Ben o gün doktor olmak istedim, ve şimdi 18 yaşındaydım.
Söz vermiştim, özür dilerim ağabey, özür dilerim bir daha asla sözünden çıkmayacağım, bir daha bisiklete de binmeyeceğim!...bir daha canını yakmayacağım diye... -
Hıçkırıklarına engel olamayan genç kadın artık biri duyar diye de sıkmıyordu da kendini, san ki karşısında ki daha bugün tanıdığı, tanıdık yabancı değilmiş gibi.
" Yaktım...en çok onun canını yaktım, yine yaktım...tutamadım sözümü...
Merhaba günlük, Rojbin ben 22 yaşındayım. "
Yalan yoktu bu cümleleri günlüğünün açık kalan sayfasında okumuştu. O gün biraz daha anlamıştı, kafası tahtalardan bir ev olsa içinde ki o sessizlik bu kadındı.
Hep o kadındı...
Berzan indiği kapının önünde giderken öfkeyle sürüklenen bu adımlarını bir anda durduran şeyi...bilemedi. Elinde kene gibi yapışıp kalan telefonu yere atıp paramparça etti.
" Nerede yanlış yaptım lan ben! Nerede! "
Sesi duyan kapının önünde bekleyen adamlardan içeri az önce aradığı adam girmişti, Mustafa...
Bir o yana bir bu yana volta atan Berzan'ın sinirli olduğunu anlamasıyla içeri giren Mustafa suskunluğunu korudu ve hızla dışarı çıktı, kimse canını yakacağı ateşe yürümezdi.
Genç adam tam olarak da bunu yapıyordu ne isteyerek ne de istemeden. Yaptıkları kendinden mesuldü fakat sonuçları olacak gibi değildi. Sussa acısıyla baş edip suskunluğuna kıvranan canına engel olamıyordu.
Konuşsaydı eğer bu içinde ki kendinden dahi kaçırdığı başına bela olacaktı, nasıl silecekti? Nasıl yok edecekti, nasıl yok diyecekti! Ona yaklaşırken nasıl yok sayacaktı. En ufak yaklaşımı bile en büyük günah gibi geliyordu.
Derdine bir derman arıyordu fakat ne dildeydi ne elde. Bir delilik arkasını döndüğünde ne ara buraya geldiğini bilmediği Zerya'ya takılı kaldı bakışları.
Merdiveni yarılamış öylece kalmıştı o da ona dönmesiyle. Genç kadın olduğu yerden ağır ağır geri gidip odasına dönerken hızlı davrandı.
" Rojbin..." Sadece giden onu durdurmak için arkasında nefes nefese kalırken, ona yetişti genç kadın ağır ağır ona döndü.
Aradan geçen uzun sessizlik ikisine de razıydı, ikisinin de razı olduğu gibi, fakat neydi onları bu denli uzak kılan şey günahmış gibi...
" Rojbin..." Dilinde mıhlamış kelimeler dökülemiyordu. Bulut kaç ay susardı? Sonunda fırtına olmaz mıydı? İçinde ki neydi...bir boran bin karmaşa ve tek laf edemeyen mühürlü dili, Neydi bu!
Berzan cümlelerine devam etti, " Sen sustuysan ben de kabul ettim! Bilen bilir ki...istemediğimi yedi cihan toplansa yine yapmam...kimse yaptıramaz..."
" Benim derdim kendimle..." Sesi boğulur gibi acı çeker gibiydi.
Sorun da oydu ya!
O ne kadar kendine yüklenirse onun derdi ona da kırk katı dertti. Yüreğini yakıyordu. "...Allah biliyor ki zinhar bir kırgınlığım yok..." Başını iki yana salladı, bir yandan da kendini inandırıyor gibiydi, " Kinim yok sana ya da Beşir'e...Benim derdim...Zilan'la da değil...kendimle...susmazdım...istesem ben de susmazdım ama... "
Ama...ama işte. Rojbin ağır ağır arkasını döndü ve yine odasına yürüyecekken adımları yavaşlayıp durdu bu sefer ona dönmedi.
" Ailenin yanına git, burada olmana gerek yok onların yanında ol..." Deyip devam etti, cevabını beklemeden gitti. Telefona istemesi, Çiğdem denen kıza sordurtması. Ailesi ordayken bir yabancıya koşup gelmesinin tek nedeni vardı gözünde, o da; kendine zarar vereceğinden korkmasıydı, buraya kadar gelmesinin de tek sebebiydi.
Başka ne nedeni olabilirdi.
Aradan geçen bir haftadan sonra büyük ana eve geri gelmişti. Oturduğu koltuktan penceresine konan kırlangıçı seyrederken odasının kapısı çalmasıyla hızla irkildi fakat kapıya vurma şeklinden kimin geldiğini artık anlıyordu.
Genç adam olduğunu bildiğinden odanın kapısı geriye doğru açıldı. Tam da tahmin ettiği gibi oydu, yüzünde seyiren gülümsemeyle bakışları dudaklarına kaydı ardından hızla çekmişti. Gözlerine gereğinden fazla bakıp önüne döndü yine.
" Ne oldu yine? " dedi buz gibi camdan dışarıyı seyrederken.
Genç adam yüzünde ki gülümsemeyi henüz kaybetmemişti, " İnsan bir hoşgeldin der... " Dedi soğuk bir alınganlıkla yaklaşırken bencin üstüne oturdu. Çiğdem'in dediğine göre bugün de odadan hiç çıkmamıştı.
Hayretle gözlerine kaşlarını kaldırıp bakarken, yorgundu. Derin bir nefes alıp bıraktı sessizce, " Hoşgeldin! Oldu mu! " Ne neşesi ne gönlü vardı hiçbir şeye.
Genç adam dalıp gittiği yasaklı uzaklardan çekti kendini. " Bir şey olduğu yok, öğleden sonra imam gelecek haber vereyim dedim..."
Genç kadının bakışları yeri bulurken, zaten bildiği kendini daha hazırlarken," İyi! " Dedi bozuk dümdüz sesiyle, yüzüne kapanan kapıdan çok gerçekler yüzüne çarpmış acıtmıştı. Benchten kalkıp yanına oturunca
" Taksit taksit söylemek huy heralde sende? "
O ilk geceye yaptığı imayı anlamıştı, anlamadıysa pekte umrunda değildi, birbirlerine bu kadar benzeyip bu kadar zıt olmayı nasıl başarıyorlardı bir türlü anlamıyordu.
" Eee? Durup beklemeye gelmedin herhalde? "
Ona doğru ilerleyip duvarların dahi duymasını engellemek ister gibi.
" Söylemeye...gerek var mı bilmem...bu durumdan oldukça rahatsız olduğunu biliyorum..."
" E yani, gururumun cezasını hiç tanımadığım bir adamla evlenmekle ödüyorken, güle oynaya nikah masasına oturmamı beklemedin herhalde...sanki sen de çok meraklıymışsın gibi..." Genç adamın bakışları hızla onu buldu.
Gönlünün ya dili olsaymış ne olurdu Allah bilirdi...ayaklanıp uzaklaştı ondan olabildiğince, " Olaylar istemeden gelişti...ama öyle kötü bir adam değilim keza sen de öyle...en azından birbirimize çektirecek insanlar değiliz...bilmelisin ki bu...bunun gerçek bir evlilik olmayacağını söylememe gerek yok herhalde-"
Rojbin ise kaşlarını çatıp ona döndü, ayaklanıp ona yaklaştı, "...çok merak ediyorum...bu oyunu oynarken kendi arzularından uzak kalabilecek misin? Belki çok geç...sevdiğin bir kadın vardır belki? Sevgilin? Ne bileyim işte ya da kimseye söylemediğin aklında biri? "
Tüm bunları neden sormuştu anlamadı fakat genç adam ardından, " Diyelim İradeli bir adam olmasam bile..."
Genç kadın birkaç adım yanına ilerledi, " Ben de...tam ondan bahsediyordum! " Ellerini yine arkasına atmıştı, " Bir söz vardır..." Nasıl böyle cesaretli bakıyordu gözlerine, nasıl da güçlü. Sanki e uzak olayda kendini suçlaayna o küçük kız değilmiş gibi...
" Neymiş o söz? " Dedi ellerini ceplerine koydu, koyacak bir yer bulamamıştı, aklında bir yeri varken. Yüzünde yine herzaman ki gülümsemesini takındı, allah biliyordu ya gerçeği kuldan saklamak niyeydi değil mi?
" İnsan en çok...uzak kaldığına çekilir. "
" Yani? " Genç adam elleri cebinde öylece kalmış yüzünde ki gülümsemeyle gözlerine donup kalırken, yavaş yavaş kaybolan gülümsemesiyle.
" Ne yani...hayır kendinden bu kadar emin emin konuşuyorsun ya onu diyorum..."
Cümlenin devamını ne duydu ne merak etti, ne de uzaktı yakınında ki en tatlı günahtan imtihan gibi yakınına atılıp uzak kalmak, kalmaya çalışmak...
Aklına dönüp duran çanlar yanlış yoldasın diyordu fakat duymak zinhar istemiyordu, ki duymuyordu ya. Elleri ceplerinde bakışları elalarda öylece durup izledi uzun uzun.
Bakışlarını artık yeter deyip yere yapıştırdı, biraz daha yeri izledi oradan giymiş olduğu beyaz elbisenin eteklerine, kumaşına...yanlış anlaşılmasın ki izlediği bedeni asla değil şaşıp şaşıp kaldığı , inanmaya bin şahit beklediği varlığıydı....ki şimdi herkes karışıktı, yıllarca aklı ve içi gibi herkes herşey ve belli ki o buradaydı...vardı. Onun ona yaklaşması demek her şeyi karıştıracaktı biliyordu, haklı da çıkmıştı.
Bakışlarını tamamen çekip yatağa taraf döndü. Şimdi çapraz solunda kalmıştı.
" Roj..." Dedi konuşan onu susturan tek kelimeyle ona döndü bakışları. " Bahsettiğim durumun aramızda...tartışması dahi olamaz! "
Gözlerine dönüp baktığında onu o kadar dinlememişti ki neden bu kadar sinirli bakmıştı anlamadı sonra bir adım daha attı üstüne geldi.
" Ben de gel bana aşık ol demiyorum ya zaten! " Sözleriyle, gözlerine bakarken kaldı öyle...
Aşığım ya zaten...
Deli gibi...
Aşığım...
Aşk...Yasaklı kelime, yasaklı ten, yasaklı dudaklar, yasaklı...tek kelime, yasak...
" Sen olma..." Deyip arkasını dönüp çıktı odadan, Ben yaptım bir hata sen yapma, sen sakın bana aşık olma Taşkır Hanım.
Senin derdin bana da dert demek geçiyordu içinden kendi yüreğindeki kör düğümlerle bağlı duyguları, zincirli kapıları, mühürlü mektupları ezip geçmek varken yine kaçmıştı.
Kabul ediyordu, kaçmıştı.
...söz bana aittir:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |