

Genç kadın son sözünü söyleyip ardından içeri kaçmıştı. Acıkmıştı!
Hızla gözüne kestirdiği dolabı açıp içine baktı, gözüne kestirdiği üzümden birkaç tane alıp elinin içinde suda yikadı ve bir taneyi ağzına attı.
Genç adam dışarda içtiği sigarayla ilgilenirken kapının önünde onu bekleyen adamlara gidip hallettiği işleriyle sigarasını bitirmek adına mutfak kapısından içeri girmişti.
Elinde ki üzümleri yiyen kadınla yine içini aynı huzur, mutluluk kaplamıştı. Yeni yetme delikanlılara dönmüştü şu birkaç günde.
Yanına yaklaşıp sanki görmüyormuş gibi, " Ne yiyorsun? "
" Bilmem, neye benziyor? " dedi yine dalga geçiyordu. Gülmemek için dişlerini alt dudaklarına yasladı, bu sırada çukurlaşan yanaklarından habersizdi.
Bütün karizmayı çizen gamzeler.
" Yer misin? " Deyip ona uzattı avucunda ki üzümleri.
Davete sırt dönmek olmazdı, elini uzatıp üç taneyi alacakken parmaklarının üstüne elini sıkı sıkıya yummuştu." Bir tane! Ayılık yapmanın lüzümu yok!" Dedi şart koşarak, bakışları ona kayarken onun bakışları ise avucundaydı.
Az önce bahçede ki esen gürleyen o değilmiş gibi aptal aptal gülümsüyordu, hızla yüzünde ki gülümsemeyi silip daveti geri çevirmişti. Dolaptan aldığı su bardağına sürahiden bir bardak su doldurdu.
Rojbin ise yetme yavru gibi darılan onu süzdü bir süre, " İyi tamam al hepsi senin olsun! " Deyip avucunda ki bütün üzümleri ona vermeyi teklif etmişti fakat genç adam almamakta ısrarcıydı.
" İstemez, dolapta var. "
" Hepsini yedim, sadece bunlar kaldı..."
Genç adamın oturduğu taburede besmele çekip suyunu yudumlarken bardak mermeri bulmadan bakışları ona dönmüştü.
Hepsini yedim mi demişti o?
" Şaka yaptım! Ne bakıyorsun sanki bütün malını mülkünü yemişim gibi! "
Berzan yine gülmemenin yollarını ararken, " Sıkıntı yok! " dedi eyvallah dercesine fakat o bunun ne kadarını anlamıştı meçhuldu. Mal, mülk kimin umrundaydı şu beş dakikayı ona kim verebilirdi?
" Alıyor musun? " Diye sordu içinden bir taneyi ağzına atarken.
" Sen ye."
" Canım istemiyor daha..." Ha canı istemediğinden on veriyordu, e buna da şükür...
Genç adamın bakışları onda yeniden şekil alırken, Rojbin Zerya bakışlarındakini hızla kapıp. " Aman sen de ne nazlı çıktın! Altı üstü iki üç tane üzüm tanesi! "
Genç adam geri geri giden adımlarıyla üzümleri tutan bileğinden yakaladı. Üzümleri elinden alıp bir tanesini ağzına attı.
" Daha ne kadar burda kalacağız? " Önünde içtiği su bardağını alıp içine su doldururken söylemişti bunu genç adam merakla onu izliyordu. Doldurduğu bardaktan suyu içerken kulbunu sağ eliyle tutması aynı yerden su içmelerine sebep olmuştu.
Genç adam gözlerini bardaktan çekerken,
" Bilmem...kalırız işte bir kaç hafta."
Zerya bardağa itinayla doldurduğu suyundan bir yudum daha aldı, bu sırada ise genç adamı süzüyordu. Derin gamzelerini anımsamasıyla bakışları yanaklarına kaydı.
Bakışlarını ondan alıp ayaklandı, midesi iki üzüme razı gelecek gibi değildi.
Dolaplara ilerleyip teker teker içlerini kontrol etti, bu sırada genç adam ise onu izliyordu.
Eline aldığı tavayı ocağa koydu, Aklına gelenle bakışları ona döndü, bakışlarını yakalasa da genç adam bunu pek umursuyor gibi durmuyordu. " Nasıl oluyor da evde hiçbir şey eksik değil? "
Berzan ona öylece bakarken önüne döndü, " Gelmeden önce düzenlendi..." Beklediği telefonun gelmemesi onu geriyordu.
Ela gözleri aldığı cevapla sessiz kalıp önüne döndü, " Bana söylemen gereken başka bir şey var mı? " Çay makinesine suyu doldurup kaynaması için beklerken yine ona döndü
Yutkundu, yine o buz dağı ifadesiyle, " Ne gibi? "
" Gibisini ben nerden bileyim, var mı yok mu? Sevdiğin bir kadın var, benim yüzümden ayrıldığın...başka ne var- "
" Sen böyle her duyduğuna bana sormadan inancaksan, sormanın manası ne? "
" Laf ebeliği yapmadan da konuşabiliriz...ama önce midem daha önemli...konuşuruz biz, daha çoook zamanımız var çünkü..."
Bu sırada tavayı bir kez sudan geçirip peceteyle sildi. Ocağa koyduğunda, buzdolabına ilerledi. Eline aldığı üç yumurtayla tezgaha ilerledi. Kırdığı yumurtaları tuz ekleyip çırptıktan sonra tavada ki yağın kızmasıyla yumurtayı döktü. Altını kıstığı tavada yumurta pişerken tekrar dolaba ilerledi. Kahvaltılıkları çıkarırken masaya birbir dizdi.
Genç adam ise onu izliyordu, Rojbin'in bunu farkettiğini bilse de bakışlarını ne çekiyor ne de kaçırıyordu.
Bir süre sonra hazır olan kahvaltı masasıyla genç kadın son olarak çayları döktü.
Sofraya oturmadan önce genç adamla göz göze geldi. Tam asıl eksik olanın ekmek olduğunu söyleyecekken.
Berzan'ın dakikalar önce yazdığı genç adam mutfak kapısında belirmişti. Tıktıklayıp içeri giren esmer adam, adı Fırat'dı, ekmekleri masaya bırakıp hızla uzaklaştı.
Genç adam ayaklanıp arkasından giderken, " Sana afiyet olsun..."
Rojbin dediğini duymadan, " Bilerek yapıyorsun değil mi! "
Genç adam durduğu yerden ona döndü.
" Bilerek umursamaz davranıyorsun..."
" Benim mi gidip almamı mı beklerdin, nedir? Ne yaptı yine mazlum Berzan sana- "
" Anlıyorsun! Bal gibi de anlıyorsun! Beni salak yerine koymayı bırak o yüzden! "
Genç adam ise onu onaylayıp, " Varsayalım ki, aynen öyle yapıyorum." Deyip mutfaktan çıkarken durdu ve ona dönerken.
" Bana o gözle bakarsan seni önce ben vururum diyen kadın sen değil miydin, şimdi burda kahvaltı mı hazırlıyorsun? " Masayı işaret eden bakışları ona döndü bir cevabın var mı der gibi bakmış ardından arkasını dönüp giden onu yine durdurdu.
" Senden nefret edeyim mi istiyorsun! "
Berzan ise sorusuna cevap vermeden mutfaktan hızla çıkmıştı. Rojbin ise cevabını almadan onu kesinlikle bırakmayacaktı, her seferinde kaçacak mıydı?
Hızla arkasından ilerleyip koşar adım ilerleyen ona yetişti.
" Öyle değil mi? " İnat olduğunu ilk günlerden belli ettiğini sanıyordu. Bir damla gözyaşına tahamülü yok gibi savururuken cümleleri, o banyoda yanağına dokunup gözyaşını silen adam kimdi o zaman? Buna bir açıklık getirmek zorundaydı!
" Niye kaçıyorsun! " Öne bir adım atıldı, biraz soluna kayan adımının amacı yüzünü görmekti.
" Her sıkıştığında böyle kaçıp gideceksen çok işimiz var,...sana her defasında kaçmaktan başka çare bırakmayan ağzında ki bakla nedir, Berzan Arıkan! "
Bir hışımla dönüp, ' Sana olan Sevdam! ' deseydi ya sesini duvarlara yumruk gibi vururcasına o yürekli, korkusuz Berzan Arıkan.
" Belki de dediğin gibidir! " Şimdi göz göre göre onu haklı çıkartacaktı. " Ama eksik." Sözde eksik cümlesini tamamlamak için ona döndü. O kadar ağır, umursamazdı ki bu içinde ona karşı çırpınan olamazdı.
Yine de baktı dumur olan elalara, " Senden benden nefret etmeni isteyen kim, belki de yanlış pencereden bakıyorsun? " Genç kadın bu zokkayı yutmayacak kadar zekiydi, her şeyi bilseydi ki inanmışa da benzemiyordu.
" Belki de ben senden haz etmiyorum! Yıllardır dostum olan adamı dakikalar içinde pat diye hayatıma giren bir kadın bana düşman ettiği için, belki de ben senden nefret ediyorum..."
Kendi içinde de onu inceden en başından beri haklı kılan konuyu şimdi yüzüne vurması acıtmış mıydı, yoksa duymak rahatlatmış mıydı, o sorularıyla çelişkide kalırken solunda bir şeyler sızlıyordu fakat adını koyamamıştı.
Zerya kendini toparlayıp, " Niye o zaman en başından beri bana merhamet edip durdun? Bunları gözümden akan yaşı silen adam mı söylüyor? "
" Kardeşim dediğim adamın en değerlisi olduğundandır, kim bilir? Sana duyduğum merhametin tek kaynağı..." Arkasını döndüğünde ise.
" Yanılıyorsun Berzan ağa! "
Genç adam sesinden anladığıyla karşısında ki kadının aşık olduğu kadının dışında, güçlü bir kadın olduğunu unutmuştu.
" Kardeşini kardeşim dediğin adamın kız kardeşi yüzünden kaybeden bir adama göre
her ne olursa olsun fazla sakinsin...hani senin en değerlin olan...hayatını mahvetse de silip atamadığın kardeşine rağmen fazla sakinsin, ne yani sebebi sadece...kardeşim dediğin adam mı? Hadi ordan... Anladın mı beni, Hadi ordan! "
Rojbin bir şey sakladığını bir şeyden kaçtığını artık anlıyordu, aptal değildi. Bundan da kaçamazdı!
Sessiz kalan genç adam ile, " Sen bunu uzun uzun bir düşün istersen..." Arkasını dönüp içeri girdi.
Onun yerinde Ferzan olsaydı, Beşir'e sırf Berzan için merhamet duyar mıydı? Cevabı açıkken muammaydı da, insan yaşamadan bilemezdi neye nasıl karar vereceğini ve işte bu yüzden muammaydı.
...
Akşam olduğunda boylu boyuna camlardan odasına vuran kızıl güneş ışıklarını seyretti.
Cam kapıyı açıp balkona çıktı, kollarını birbirine bağlayıp gözünü delip geçen güneş ışığına gözlerini yumdu.
Saçlarını okşayıp geçen tatlı güneş ışığıyla içine buruk bir huzur kaplamıştı.
Gözlerini açtığında aklına yine o kırgın gözleri getirmişti.
Babasının son sözleri canını o kadar yakmıştı ki onu bu kadar seven adamı gururu için silip atmak ne kadar akıllıcaydı?
Gururundan sırtını dönecek kadar seviyordu onları. Belki de asıl kırgınlığı sadece ağabeyineydi, onlar ise bundan nasibini almıştı.
Tek oyun arkadaşınız, şırdaşınız olan adam'a sırt dönmek kolay mıydı? Peki Şirvan ağabeyi, Zilan'ın yaptığını öğrendiğinde bir ağabey olarak o kız kardeşine ne diyecekti? Peki ya Zilan nasıl bakacaktı ağabeyinin gözlerine? Gerçi o bakardı, gözünde ki nefreti şimdi daha iyi görmüştü.
Suçsuz yere suçladığı birinin sırf kardeşinin iftirası olduğunu öğrendiğinde ne olacaktı?
Gözlerini hızla yumduğunda aşağıdan ve daha çok sol taraftan gelen çarpma sesiyle korkuyla irkilmişti.
Hızla olduğu yerden sese doğru ilerledi parmaklıklardan aşağı bakan hareleri bir şey görememişti. O mu yanlış duymuştu acaba?
Duyduğuna emindi! Olduğu yerden hareketlenip aşağı inmek adına hareketlenecekken odasının kapısını açıp olduğu yerden kulağına fısıldanan sözlerle geri kapattı.
Senden haz etmiyorum! diyen oydu. Bu kapıdan ani çıkışına ne alakaysa aklına ilk sebep o gelmişti. Ona zarar gelmiş korkusuydu bu,
" Sanane Rojbin! Sanane! Koskoca adam sana ne! "
Odasına geri dönüp ne yapacağını bilemeyip makyajını sildi. Pamuğa bulaşan gözyaşları da olmuş olsa da artık ağlamamaya kararlıydı!
Berzan ağa ne saklıyorsa ona oynayacağı oyunun yolundaydı cevabı da ve bu yüzden vazgeçmeyecekti!
Aşağıda yıldıza basanlara bir sürpriz vaaaaar.....

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |