
( Bu şarkı bölüm sonu içindir....)
- Yara bile tatlı oluyordu zamanla acı verirken, aşk neden acı verirken beter olsundu -
Gecenin bir köründe su içmeye aşağı inmemek için ayaklandı ve aslında amacı onunla karşılaşmamaktı. Odadan çıkıp ardından parmak uçlarında indiği merdivenlerden mutfağa ilerlediğinde kapıdan girmesiyle mutfaktan gelen seslerin kimden geldiğini saniyelik attığı bakışla anlamıştı.
Başka kim olabilirdi ki zaten? Üstelik yine sigara içiyordu ve sigaranın kokusu mide bulandırıcıydı! Onun eşsiz parfüm kokusu bile bastıramazdı bu kokuyu.
Onu görmezden gelerek normal olmaya çabalamıştı. Sürahilerin olduğu rafın önüne geldiğinde parmak uçaklarına hafif yükseldi ve geride duran sürahiyi kaptı.
Eline aldığı sürahiyi suyun altına koyup içini birkaç kez çalkaladı. Fakat kim bilir kaç gündür ordaydı, sadece su ile çalkalamaya içi rahat etmemişti.
Bir yandan bakmasa da gördüğü genç adam arkasında hareketlendi ve soluna geçip üst raflarda bir şey aramaya başlamıştı. Her açtığı kapağı geri kapatırken aradığını bulamamıştı. Nerde bu! Buraya koydum? gibi sessizce mırıldanıyordu.
Bu sefer ne arıyordu ki? En son belasını bulmuştu çünkü...
Rafları aradığını bulamama siniriyle hırçınca karıştırıyordu. Kapakları da o sinirle çarpmaya yakın kapatıyordu. Genç kadın dilinde yükselen kamyonun kasasından bir anda dökülecek olan kum gibi olan kelimeler zar zor tutunuyordu.
Niyeydi bu sinir!
Sonunda genç adamın ellerinin hırçınlığı duraksarken, " Mentosu mu gördün mü? Sabah dolapları karıştırırken görmüşsündür belki? " Dedi, Bu sırada ise o itinayla süngerin içine biraz detarjan döküp sürahisini yıkamaya koyuldu. Suyu kapatırken,
" Görmedim, bilmiyorum! " Sesinde ki normallikle işine devam etti.
Genç adam adı gibi emindi mentosu bu rafa koymuştu. Elini tezgaha yaslayıp başını omzuna yatacak şekilde ona doğru eğdi.
" Aldıysan sıkıntı yok, ama sigaradan sonra bir tane atmam lazım...anlıyor musun? Alışkanlık gibi, sevmiyorum sigaranın kokusunu üstümde..."
" İçme o zaman! hem ben nereden bileyim senin mentosunu! "
Gözünü bir an ondan almazken,
" Doğru diyorsun da bağımlılık işte bırakıyorsun, o yakana yapışıyor, kokusu zaten başa bela nerede yaksan oraya siniyor... böyle illet bir şey yani..."
" Çekinme bir de şiir yaz...sigaram ve ben olsun başlığı da hâttâ yok...sigaramın külü bana kokusu başıma bela...nasıl..." Bakışları ona döndü, üstüne basa basa, " Bilmiyorum dedim. "
Yandan onu izleyen bakışlarıyla bir kez daha yüreğine krampları kilitlemişti. Şimdi açık boynuna uzun bir buse kondursaydı, köpüklü elleriyle en fazla ne yapabilirdi ki, hiçbir şey!
Ama tabi sonrası sıkıntı yaratabilirdi. Genç adam seslice nefes alıp kalçasını tezgaha yaslarken tekrar düşündü. Avuçları tezgahın köşesine yaslıyken oraya koyduğuna kendini ikna etmeye koyuldu. Bakışları tekrar genç kadına döndü.
Rojbin ise onu melül melül izleyen genç adama dönüp bakmadı bile,
" Yani hırsız da olduk sonunda! "
Suyu sesini duymamak için açmıştı sürahiyi sudan geçirirken genç adamın eli hızla suyu tekte kapattı.O sırada genç kadının bakışları hızla çekilen elini fotokapan gibi yakalamıştı.Elinin eklemlerinde kurumuş kanlar vardı.
Aşağıda kimse yokken galipten gelen bir yumruk olacak hali yoktu ya demek o yumruk bu elindi, öfkelenmişti.
" Sana hırsızsın mı dedim ben! " Genç adam söylediği her sözü çarptırmasına öfkeleniyordu.
Rojbinin bakışları hızla ona döndüğünde, " Görmedim dediğim şeyi ısrarla niye soruyorsun o zaman! "
Bedeni ona dönerken sinirden gülecekti nerdeyse... " Belki hatırlamıyorsundur! Ben sana hırsızsın mı dedim! Sen niye sana söylemediğim kelimeleri türetip türetip önüme sürüklüyorsun..."
Söylediğine nazaran sessiz kalmış gözlerine kilitli kalıp haklı mı haksız mı düşünmedi, " İyi o zaman tekrar söylüyorum Görmedim, ama buzdolabında olabilir...dolaplarda olacak hali yok ya..." Rojbin tekrar kendi işine geri döndü.
Genç adam onun yerine kendine saydırırken pot kırmadı. " Bak ne kadar kolaymış oysa ki? "
Rojbin sinirle ona döndü, dolaba doğru ilerleyen genç adam açtığı dolapta göz gezdirirken, dolabın rafına koyduğu mentosu eline aldı daha sonra masaya ilerledi, Son hatırladığıyla düşününce mentosu buraya koymuştu, hava sıcaktı erimesini istememişti.
Genç kadın sürahisini çalkalayıp içine suyunu doldurmaya koyulmuştu. Berzan ona dönüp ne yaptığına kısa bir bakış attı ardından ağır ağır ona ilerlerken kapağını kapattığı mini sürahiyle oturduğu baş köşeden geri yaslandı.
" Geç otur, " Sesinde ki tını bu cümleyi en kibar haline yumuşatmıştı, fakat ona bakışlarının sebebi bu değildi, " Konuşmamız lazım..."
Şaşkınlığını üstünden hızla atsa da gerginlik hat safhadaydı. " Ne konuşacağız? "
" Konuşacağım..." Zerya ise ağır ağır sürahisinin kenara koydu, ardından baş köşedeki sandalyeye eli giderken o ise hemen yanında ki sandalyeyi kenara çekti.
" Yakınıma gel..."
Zerya yine ikiletmeden oldukça ağır bir şekilde onun dediği yere geçip oturdu, Ellerini kucağına yaslayıp derin bir nefes aldı, bakışları konuşsun diye ona dönerken o elindeki telefona bakıyordu.
" Seni dinliyorum..."
Ardından elindeki telefonu arkası dönük önüne koydu daha sonra itiledi. Bakışları gözlerine kaydı ardından kaçırdı, " De hadi ne diyeceksen..." Zerya bunu deyince o gözlerini baktı yeniden bu sefer uzun uzun...
" Daha önceden söylemem gerekirdi belki...iş bu kadar ciddiye binecek diye düşünmemiştim..."
Zeryanın yönü tamamen ona döndü bu sefer, " O kadınla evli misin yoksa? " Elini telefona işaret etti, " Bu da evlilik fotoğrafı mı? "
" Bizim senle bile evlilik fotoğrafımız yok Zerya...evlilik falan yok..."
Zerya olduğu yerde dikleşti, Berzan elinde ki telefonu çevirdi bu sefer önünde, " Onu kabullenmeni beklemiyorum, senden beklediğim aslında hiçbir şey yok...ama herşeye geç kalmışken diğer herşeyi de bu kadar erken yaşamışken bu kadar çabuk...ne zaman doğru zaman ben bile kestirmiyorum artık..."
" Ne bu..."
" Kızım..."
Zerya olduğu yerde donup kalırken eline telefonu aldı ağır ağır, bakışları resime kaydı bu sefer. Telefonu ortaya koydu bakışları ona döndü, " Kızın..."
Berzan baş parmağına takdığı yüzükle oyalanırken bakışları karşıdan gözlerine döndü. Gözlerine bakarken bu seferde telefona döndürdü bakışlarını... " Kızım. "
" Nerdeyse iki ay geçti üstünden...şi-şimdi mi...niye? "
" Hiçbir şey söyleme, ben anlatayım sonra sen ne dersen de- "
" Demedin ki zaten! Bunca zaman niye sakladın bunu? Nerde ya peki şimdi? " Berzan'ın bakışları ona döndüğünde, " Evliyiz biz artık! Evlendik..." Zerya'nın bakışları bu sefer farklı bir hal aldı, " Kabul etmem diye mi? "
" Saklamamın seninle bir alakası yok..."
" Daha ne saklıyorsun benden? Var mı daha benden sakladığın bir şey? "
" Sen benimle bu yola çıkarken...adımı bile bilmiyordun, ben de başıma ne geleceğini, - "
" Ben senden gözümü bile kaçırmadım, gözyaşımı bile saklamadım ben senden! Sen benden bunu nasıl saklarsın! "
" Dinle, bir dinle beni sonra ne diyorsan de..." Zerya olduğu yerden geri yaslandı, Berzan da onun sessizliğiyle soluklandı nerden başlasa diye düşündü.
" Ben başımda ki belayı çözmeyi çalışırken, cebelleşirken Beşir'in böyle bir şey yapacağını anladığım gün peşine adam taktım. Sana o gün de söylediğim- "
Zerya gözlerini yumdu, " Öncellikle şunu bir anla...bir bebeğin varlığı değil sorun olan, sorun senin bunu benden saklamış olman, sebebi her ne olursa olsun...şimdi seni dinliyorum."
" Terketti. " Dedi genç adam bir anda, gözleri masadayken Zerya'nın bakışları ağır ağır ona döndü.
" Nişanlıydık, hamile olduğunu öğrendim...sonra da hızlıca evlendik. "
Zerya ise onu zerre ırgılamayan noktaya soğuk bir sakinlikle,
" Nişanlıyken öğrendin ve evlendiniz mi? "
" Bebek benim..."
Zerya dediğini anlamış olmasıyla rahatsızca kıpırdandı, derin bir nefes alıp önüne döndü ardından ayaklandı kendine bir bardak su doldurdu. " 9 ay boyunca... her şey bir yuva gibi şen şakrak değildi ama yine de iyiydi. Sonra bebek doğduğu ilk gün onu görmek dahi istemeyince anladım, tek istediğinin gitmek olduğunu... zaten düğün olmadı sadece konakta bir eğlence o kadar...Hiç kabullenemedi. onu istemedi, emzirmek de istemedi. Lohusalık diye düşündüm üstüne gitmedim. Öyle öyle geçti vakit 3 aylık oldu Nazlı...bir gün içime bir kurt düştü, oturduğum sandalye bile dar gelmeye başladı, odanın duvarları üstüme üstüme geliyordu sanki, içim rahat etmedi dayanamadım eve gittim, ne aramakla sönecekti ne de başa bir şeyle öyle de oldu, eve geldiğim de Nazlı'm ağlamaktan çatlayacaktı nerdeyse, sesini kapıdan alıyordum. Öylece bırakıp gitmiş, temizliğe gelen Devrin diye bir kadın susturmaya çalışmış ama yok...ona onca katlanmamın tek sebebi bebekti...Nazlı. "
Nazlı...
" Sonra duydum ki intihar etmiş...kendini asmış. Çok uğraştım psikologlar, doktorlar hiçbirini kabul etmedi. Ne yapacağımı bilemedim, kimsesi de yoktu zaten halasıyla birlikte yaşıyordu. "
Zerya küçük Nazlı'nın annesinin intihar etmiş olmasıyla hüzün duyarken daha sonra aklına gelen ise, nasıl tanışmış olduklarıydı.
" Asmin hanım tanıştırdı bizi, iyi kızdır dedi, hoştur dedi. Pekte üstelemedim, sonra olanlar oldu. "
O kadının getirdiği bardaktan su bile içmezdi!
Asmin hanım kahvesini yudumlarken dediği şey geldi aklına, dinle der gibi Allah adımlarına orda noktayı koymuştu sanki, " Bunlar daha ne ki, bak ben ona neler edecem...beni bu zamana kadar nasıl ki ana bellemedi..."
Diyar'ın sesi ilişti kulağına, " Ne edecen ana? Ya babam duyarsa..."
" Baban nerde duyacak! O kızı kendi elleriyle koydu toprağa bak elinde sabiyle dolanıyor şimdi, Asmin'e demek kolaydı o da benim elime verildiğinde ne kadardı...şimdi o düşünsün..."
" Delal'de hep yanında ana bir görsen, dersin sanki aynı anadan babadan doğdular...elinden eteğinden çekilmiyor! "
" Delal çekilmesin, sen de ona yanaş öğren...düşman olmayın! O çıngıraklı, Berzan ağasının nasıl bir zalim olduğunu öğrendiğinde bak bakalım bir dakika burda duruyor mu! "
" Ana ona kaçmış sonuçta belki de söylemiştir ne malum? "
" O sabi nerdedir benim akıllı Diyar'ım, bir zıkkım etmez aklın Diyar ha bir zıkkım! Delal'e diyorsun, yakında üniveristeyi de kazanır gider, sen kal burda dizimin dibinde zengin koca kovala! Kalk git bana bir su getir! "
" Asmin hanım..." Zerya'nın bakışları tekrar onu buldu, o da durup ona bakmıştı, " O kadınla seni iyiliğin için tanıştırmadı...biliyordu onun ne olduğunu, belki de kendi tembihledi. "
" O kadarına cesaret edemez..."
Zerya tekrar eski yerine geçip oturdu, " Sen sahiden gidip kalbi bakışından bile anlaşılan o kadının dediği kızla gözün kapalı evlendin mi? Sebep? "
Öylece baktı gözlerine, daha sonra önüne döndü. Zerya onun görmüyor oluşuna hayret etti, " O kadın gizli gizli Diyarla konuşurken duydum... anlamamıştım o gün...bir bebekten bahsetmişti. Sonra muhtemelen sana ya da bana ona daha neler edeceğim dedi...Diyar'a. Diyar'ın da ondan aşağı kalır bir yanı yok..."
" Bana niye gelip söylemedin? "
" Eve uğradığın mı vardı? Ki benimle konuşuyor muydun?... Berzan ağasının ne kadar Zalim olduğunu öğrendiğinde burda kalacak mı dedi, beni sana düşman etmeye çalışacaklardı güya ya da seni bana. Senin Zalim olduğuna inanıp kaçacaktım herhalde böyle düşündüler...Diyar o yüzden dedi, Abim o kadından senin yüzünden ayrıldı diye, başka bir kadına aşık dedi...bunu öğrenince ne olacaksa?"
" Bebeği doğurmasına sebep ben oldum, onun ölmesine de sebep ben olmuşum..." Ancak genç adamın merak ettiği bir şey daha vardı," niye onlara inanmadın? O yüzden mi sormadın? Sen de mi Zalim olduğumu düşündün? "
" Beni kimseyle karıştırma, ben öyle kulaktan dolma laflarla kimseye saldıracak biri değilim ki bizim aramızda onların sandığı gibi bir şey var mı...ki onun da seni, beni sevdiğinden onları demedi herhalde? "
" Ona inanmadın, benden duymak için mi sustun..." Gözlerinde hayret, yorgun pırıltlarla Zerya ona bakarken başını salladı. " Binevi öyle oldu..."
" Hem..." Nasıl diyeceğini bir an bilemedi, " Kızın...Nazlı, o nerde? "
" Niye sordun? "
Zerya ona döndü, " Madem sen dürüst oldun ben de sabrettim...iki yetişkin gibi davranacaksak eğer, aramızda hiçbir yalan olmayacak... " Berzan bu konuşmanın nereye gideceğini merak etti bakışları telefona kaydı.
" Senden ona...bir şey olmanı beklemiyorum. "
" Anne mi? " Diye tamamladı onu Zerya, alayla güldü. " Olamam. Asmin hanım oldu mu sana? Ama bil ki onun gibi Zalim asla olamam, olmam. Ben el kadar sabiye gaddarlık edecek değilim, babasından da ayıracak değilim, Allah'tan korkar insan, tabi Allah'ı varsa.. "
" Nazlı olması gerektiği yerde- "
" Hayır, onun olması gereken tek bir yer var, o da babasının yanı. O kadın yüzünden kendini ondan uzaklaştımanın ne anlamı var? Ona günah değil mi daha küçücük? "
Zerya hayretle durakladı, " Yoksa sen..." Berzan susup onu dinlerken, " Yoksa ona bir şey yaparım diye mi korkuyorsun-"
Genç adam hızla ona döndürdü bakışlarını, " Hayır...Hayır niye böyle bir şey düşündün, ben...ben yanlış bir şey mi söyledim? "
Zerya başını iki yana salladı, " Getir onu buraya o zaman...sırf onun yüzünden bunu ona yapmana değmez. "
" Benden nefret etmiyor musun? "
Zerya gözlerine bakarken, " Yetişkinlerin hatalarını küçükler ödememeli..." Geçmişte yetişkinlerin hatalarının bedelini ödeyen bir çocuğunda gözlerine baktı o sırada ama o bunu bilmedi. O çocuğun yüreğine e sarıldı bu sözleri ve o çocuk ilk kez kendini huzurlu hissetti.
" Benden nefret etmiyor musun diye sordum, bırak küçüğü, Nazlı'yı...az önce sen benimle aynı masaya bile oturmak istemiyordun..."
" Evet bir gerçek, sana deli gibi aşık olmadığım... günlerce gözümün içine baka baka böyle bir gerçeği saklaman bir gerçek...bir gerçek daha var ki artık....bir anneyim. Üvey de olsa! " Masadan kalktı, gözlerinin içine baktı.
" Yarından tezi yok! Nerdeyse getireceksin! Eğer savaşmak istiyorsan önden buyur, ama geri de durmak istiyorsan işte o hiç benlik değil..."
Berzan olduğu yerden ağır ağır geri yaslandı parmağında ki sarı kehribar yüzükle oynarken, " Bunu asla yapmam..."
" Sırf o kadın yüzünden ondan uzak olmana değer mi? "
Zerya su içmek için sürahiye doğru ilerledi, bir kaç yudum alıp ona döndüğünde genç adam olduğu yerden ayaklandı gözlerine bakmadan ağır ağır o üstüne gitti, o ise gittikçe durdu ve bekledi. Genç kadının sırtı tezgahın kenarına yaslıyken öylece kaldı.
Elinde ki bardağı alıp ağır ağır oylandı gözleri... " Zerya Taşkır'la savaşmak..." Özellikle onun içtiği yeri dudaklarını yaklaştırdı ve hepsini tek yudumda bitirdi. Kulağının arkasını okşayan bir sesle, " Nasıl olur ki? "
Gözlerine öyle tuhaf bakıyordu ki anlamadı genç kadın, bir zamanlar bir üvey anne tarafından babasından uzak kalan bir çocuğun gözlerini bir bakışla göremezdi. Çünkü bu çocuk hala saklambaç oynuyordu annesiyle, hala o köşede onu bekliyordu, onu bulmasını bekliyordu.
İçine buz gibi işleyen parmakları boynundan saçlarını tel tel sıyırdı geriye, parmakları boynuna sıcak teninde eriyen buz gibi kaymıştı. Zerya içini üşüten bu parmaklardan geri kaçarken parmakları bu defa boynundan aşağı kaydı gerdanını okşarken eli çenesine yaslandı, şakağına sürten sakallarıyla omzuna vuran nefesi aklını uçurmuştu.
Genç kadın içinde uçuşan kelebeklerin kanatları jiletlenmiş gibi, canını yaktı.
Belinden çıkardığı silahı soluna yaslayınca iki kolunun arasında kalakalmıştı. Gözlerine yine böyle bakmayı sürdürürken, " Madem yalan yok...şimdi hem o kadını...hem de beni vur hadi. " Deseydi ya, ne yapardı? Silahı avucunun içine bırakıp , " Önce bu adamı sonra bin kurşun yiyeceğim o kadını vur..." deseydi. Aynalara mı ateş açardı yoksa o aynalardan kaçar mıydı?
Bakışları tekrar onun gözlerini buldu,
" Çekil, lütfen..."
" Annelik yakışır sana...ama kızıma bir gün gidecek olan kadını annesi diye tanıtmam...bunu asla yapmam..."
Zerya derin bir nefes alırken, nefesini efkarla yaktığı sigaranın dumanı gibi üfledi, " Beni hatırlacağı ne malum...sonra annesi olmam belki ablası olurum."
" Kokunu unutmaz. " O da yıllarca bu kokuyu unutamamıştı. Her gün ama her gün bir sigara bu elalara yaktıysa üflediği her duman içinden attığı zehir gibi Nazlı'nın annesineydi.
" Bunu ona asla yapmam..."
" Ne olacak peki? Biz boşanacağız belli ki sen öyle diyorsun..." Daha sonra gözlerine baktı uzun uzun başını iki yana salladı, " Belki de denemeliyiz? "
Genç adam anlasa da biran donup kaldı, " Birbirimizi sevmeyi, ben hâlâ birbirimiz için iyi insanlar olduğumuzu düşünüyorum ama-"
Sessiz kalan zelzele gibi dudaklar'a kaydı bakışları, " Ama..."
Zerya onu umursayıp sırtını tezgaha yasladı kollarını geri yasladı, " Şu bin kurşun yiyeceğin kadın... o kim? Bu evlilikten o mutlu mu? Ya da git onunla evlen..."
Genç adam yutkundu ve ellerini geri çekti arkasını döndü, bir sür öylece ölçüp tarttı. " Söyleyince ne değişecek? "
" Çok şey...sahi...neden onunla evlenmedin? " Tek kelimeyle tüm cevaplarını cevaplardı, duymadıklarını bile hâttâ şuan aklına gelmeyenleri bile ama...ama ama ama! Olmuyordu işte.
" Yoksa ona da mı güvenmedin, Nazlı konusunda? "
Zerya farkında olmadan bir yarayı deşmeye devam etti, bakışları karanlığa dönerken üstünde olan bakışları hissetmesiyle ona döndü. Ona öylece bakan adama uzun uzun bu boş bakışın karşısında gerildi.
" Annesizlik nedir, biliyor musun? " Genç kadın yaslandığı tezgahtan uzaklaştı ağır ağır toplandı, " Ben kızımı onu bir gün terk edecek olan bir kadına emanet etmem...ben annemin kokusunu bile unuttum."
Berzan ona arkasını döndü,
" Unutturdular. " Bedeni ağır ağır ona döndü, fakat yine de ona bakmadı, " Bir gömleğini bile bırakmadılar. Benim bir kadına güvenmem, onunla evlenmem..." Zordu.
" Onunla bu yüzden evlendim, güvenim olmadan, düşünmeden...o gece sadece sevmeyi denedim...bir kadını...o çocuk öyle nefret etti ki benden ona her dokunduğum da annemin o soğuk ayaklarına sarıldığım an geldi aklıma...ben sadece bir kadına güvendim, o da çok yanlış bir kadın...o değil önünden geçse gözünün içine baksa göremezsin...bir daha sorma. "
" Bana bunu yapmaya hakkın yok ama..." Sesinde ki hüzün anlattıklarından kalan renklere boyandı. " Onunla evlenemedin- "
" Evlendim. "
Bir sonraki bölüm OLAYYYY olacak gardaşlarım!!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |