12. Bölüm

12. Bölüm " SAKLAMBAÇ "

1sonsuzdusgucu1
1sonsuzdusgucu1

Lütfen küçük yıldıza basmayı unutmayın, sevgili GÖNÜLDE KOPAN AĞIT okurlar'ı :)

 

12. Bölüm " SAKLAMBAÇ"

Mutfaktan hızla çıkan genç adam hiçbir şey söylemeden telefonu masanın üstüne bırakıp gitmişti, Rojbin ise tek kelime edemeden buz kesmiş gibi kalakalmıştı.

Bir güz bir yaz bu aralar

Havalar biraz dengesiz

Dudaklarına kapanan parmaklarla, gözlerini çıkıp gittiği kapıya doğru çevirip öylece kalakalmıştı.Bin kurşun yediği kadın...

Bir kasırga aldı gitti elimden

Sana dair

Birkaç adım atıp olduğu yerde kaldı. Bir adım daha atmaya mecali yoktu. Basamaklardan birine otururken ellerini alnından saçlarına sürükledi. Telefonun önüne geçti ve başına oturdu.

 

Bir küs, bir barışık bu aralar

 

Aramız biraz limoni

Aydınlık evin içinde karanlıklar içinde kalmıştı, sanki kaybolmuştu. Önünde hareket eden şarkının videosuna çevirdi bakışlarını. Dudakları şaşkınlıkla açıldığında parmakları üstüne kapandı.

 

Ama çözebiliriz, çözebiliriz
Eğer istersek

Onca sözler onaydı, gözünün içine baka baka kaçmıştı, başarmıştı ondan kaçmayı. Boynuna dokunuşunu anımsamasıyla karnındaki kelebekler bir anda fırtınaya yakalanmıştı. Parmakları boynuna giderken daha sonra inip kendine dokundu, " Bana... " diye geçirirken içinden ağır ağır kıpırdandı dudakları. Koyu bir dumana boğulan hareler ona bu yüzden mi sisliydi. O yüzden mi bunca zaman o kadın bir sırdı, kendi vardı ama adı...

Onunla niye evlenmedin? demişti...o ise tek kelimeyle, hiç uzatmadan tek kelimeyle Evlendim.

Peki ya bu şarkı, ona mıydı...sen benim başıma gelen en güzel şey...başına gelen en güzel şey o muydu?

 

Anlamı yok, anlamsız sen yoksan her şey

Sandalyeden arkasını döndü, Kaçmıştı!

Yine!

 

 

Beni yine sev, beni yine sev, beni yeniden sev
Sensiz bu dünya gözümde hiçbir şey

 

Zamanında Ağabeyinin Navini sevdiğini anlayan Rojbin , Ferzan ağabeyine ağır ağır yaklaştırıp sonunda onun da ağabeyine aşık olduğunu öğrenmişti.

Sevdiği olup olmadığını sormuştu sadece.

" Diyelim var, niye soruyorsun? " Elinde ki çiçeği de temizleyip kenara koydu. Bir canlı çiçek aşığıydı kendisi!

Bu sırada ağzından laf almaya çalışıyordu, tabi!

Rojbin ise olurda düşer bayılır diye biraz daha yakınına yaklaşmıştı. " Yakında ağabeyime kız istiyoruz da inşallah senin gibi biri olur, senin gibi bir yengem olsun, bin tane derdim olsun! ..."

Genç kadın önce kalakalmıştı fakat zoraki gülümseyip " Şi-şirvan'a mı? " Navin'in o an ki bakışları öyle aklına kazınmıştı ki, o an bir kez daha anlamıştı. Ağabeyine kör kütük aşık olmuştu, inatçı menekşe!

" Aramızda kalsın, Ferzan ağabeyim birine öyle aşık ki anlatamam, adını da demiyor! Şiirler mi dersin türküler mi dersin! Sabah akşam acı çekiyor yeşil gözlüm! " Çok güzel yeşil gözleri vardı, kumral kısa saçları. Kirli sakalları manken gibi adamdı resmen!

Kaçırdığı gözlerinin ardından tekrar ona döndü, " O taş yuvası birini seviyor yani? "
Beklenmesi uzak bir durum değildi bir bakışla ne yürekleri yakardı.

Baklava baklava dizili olmasa da göbüşü de iş görürdü. Ki birbirine aşık olan bu iki yüreği bir araya getirmekte boynunun borcu olsundu!

" Artık kız nasıl girmişse gönlüne, etrafta mecnuuun gibi dolaşıyor, ağabeyimi tanıyamıyorum resmen ! " Onu süzerken mimikleri imza gibi sözlerini karalıyordu.

Navin'in yüzü iyice düşmüştü. " Ne anlatıyorsun onu bana! Çok meraklıyım sanki!..."

" Merak etmiyor musun? Taş yuvası'nın kime aşık olduğunu? "

" Niye merak edeyim Rojbin! "

" Yahu iki konuşmaya geldik sen de! Bir fırça atmadığın kaldı! "

Soracaksınız o soruyu Navin hanım! Kaçmak yok en azından bu sefer!

" Eee kimi seviyormuş o taş yuvası abicin? " Diye sordu yana yana.

" Of Navin sen de! Yani benden bile saklıyorsun ya aşk olsun! "

" Neyi saklıyor muşum be! "

" Navin , yapma Allah aşkına! Hem sen söyle bakalım, ne yaptın ağabeyime de yemeden içmeden kesildi! Böyle tatlı tatlı gülüp kalbine indereceksin vollahi! "

" Ne diyorsun be! Ne yapmışım ben? "

" Ya kabul et, ağabeyime kör kütük aşıksın! Dumanınız diyorum göğü deldi Navin hanım bir size ulaşamadı! " Derken burnuna bir fiske attı.

Navin ise inkar etmeden, " O kadar mı belli oluyor? "

Rojbin ise itirazını beklerken kabul etmesiyle hızla neşelendi. " Kabul ediyorsun yani! "

" Niye inkar edeyim! Biz sevdik mi tam severiz! "

" İşte benim yengem! "

" Rojbin... sadece benim sevmemle oluyor mu! O taş yuvası yüzüme bile bakmıyor hayır yani pireliyim sanki, kaçıyor resmen benden! Bazen bilerek karşısına çıkıyorum gözümü kırpmaya kalmadan toz oluyor resmen..."

" E tabi...insan aşık olunca öyle oluyor Navin hanım! Siz de böyle tatlı tatlı bakıp gülmeyin ! "
Navin ise elindekini bırakıp hızla ona döndü," Yaw git Allah aşkına yedi sülalesi gelse inanmam! "

" İyi peki o zaman...Kurguzların Yasin'i kim bu hale getirdi diyorlardı, hatırlarsan! Yüzü gözü perperişan haldeydi! Yazık! Hiç acımamışlar vururken! "

Navin'in bakışları ondayken iyice açtı kıkırdamasıyla bileğinin tersini dudaklarına kapadı. " Ferzan... "

İlk kez o gün taş yuvası, Ferzan olmuştu," Ferzan mı o hale getirmiş Yasin'i? Altı üstü çiçekleri sormuştu..."

" Ağabeyime kefilim "asla taraf tutmuyorum" haketti, bana inan. "

" Sen de biliyorsun yani? "

" Ağabeyime söylemek istediğin bir şey varsa, söylerim, istersen tabi?..."

Navin önünde ki çiçeklere döndü yerine yerleştirdiği çiçekle bakışları duvarı aşıp evlerden karşıda ki dağlara döndü. " Bilmem ki...ama onu çok sevdiğimi söyle,...yok ya da söyleme... o taş yuvasından beliren yeşillerine böyle uzun uzun dalıp gittiğimi söyle, bazen oymakta geliyor içimden ama....sen bu çiçeklerin her birini onun için sevdiğimi söyle...o Dilan cadısına da biraz daha yanaşırsa saçını başını yolacağımı da söyle! Böyle tek tek yolacağımı söyle ama!

Hayır bir insan onu sevmeyen birine inatla niye yanaşır! Yaklaşmakta değil her başımı çevirdiğimde onun dibinde! Hayır niye! "

" Kıskandırmak için..." Köşe de donup kalan ağabeyini görmemiş gibi devam ediyordu.

" Dilan da bir insan Rojbin! Hayır onu sevdiğini falan sanacak sonra ayıkla pirincin taşını! Ben uğraşacağım! "

" Sen bir kıskandın sanki! Hem ne pirinci taşı sen he desen kim yanaşabilir...yahu bir yüzüğe bakar! "

Navin hızını alamayıp ela gözlerine kara kaşlarını çattı. " Sen ona ne söyle biliyor musun eğer Dilan'a bir adım daha yaklaşırsan Navin topuğuna sıkarmış de! Böyle eşarbına dokunan o parmaklarını..." parmaklarını makas gibi yapmıştı," Gül budar gibi narin narin de değil ha...kıtır kıtır budarmış de! "

" Başka ne desin? " Genç adam iki adım ona ilerlerken Navin gelişinden bir haberdi. Söyledikleri içini kıpır kıpır etmişti genç adamın.

" Ha başka, başka ne diyecek- "

Genç kadın olduğu yerde put kesilirken genç adam ise ağır ağır yanına yaklaşıp oturduğu piknik masasında aksi yöne bakacak şekilde oturmuş kolunu masaya yaslarken buz kesen yüzüne gülümseyerek kalakaldı.

" Nerde o...topuğuma sıkacak Navin Nazlım Melindar..." Deyip masadan mor menekşeyi almıştı.

O elinde ki menekşeyle ilgilenirken Navin'in koyu kahveleri yeşillere döndü.
" Ferzan Taşkır ben...Pardon, namıdeğer Taş yuvası... "

Navin ise başını sallayıp Rojbin'e döndü, bittin sen bakışlarını ona çevirdi.
" Taş yuvası, aynen...de sana otur diyen oldu mu?"
Genç kadının bakışları ona dönerken genç adam biraz utanmıştı.

" Gelen misafire...böyle mi davranılır, ayıp ayıp? "

" Misafir? " Diye sordu Navin Nazlım bir anlık gafletle.

" Doğru...misafir sayılmayız artık..."

" Hayırdır Ferzan ağa kafan güzel herhalde...ya da aklını düşürdün hangisi? "

" Yüreğimiz güzel ya...ondandır. " Diye lafı hızla yapıştırmıştı. Kara kara gözlerine bakarken tebessümle, " Evlensen ya benimle..."

" Buyur! " Dedi Navin direkt olarak.

Rojbin ise sessizce , " Yuh ağabey, yuh yani yuh! Al eve götür istiyorsan! " dedi kendi kendine mırıltıyla. " Hediye paketi yapalım mı! "

" Yuh! " Dedi Navin ise, " Hâttâ ne yap biliyor musun, sen saat 8 de kapıya gel kaçalım bak öyle daha kolay olur! "

" Az önce ne güzel taşların arasından yeşiller diyordun! Dalıyorum diyordun! Ne oldu şimdi?"

" Taze bitti canım! Ne yapacaksın! " Alayla yüz ifadesini bozup, " Sen her seni sevdiğini söyleyene evlenmemi teklif ediyorsun! "

" Bu yürek varken mi? " Dedi aşkından tutuşan Ferzan ağa, Rojbin ise ikisine de uzaktan tebessümle bakıyordu. Ferzan Taşkır vurdu gol oldu! Resmen bu resmi kendisi yapmıştı, Van Gogh halt yemişti. Düğünde hangi renk giyseydi acaba?

" Ne var ki o yürekte..." diye sordu Navin. Toprak yeşiline kavuşmuştu, artık maviler yada yıldızlı geceler düşünsündü.

Onları duyarken tebessüm etmemek elde değildi. " İnatçı bir menekşe..." Rojbin Yasin'in üstüne atlayan ağabeyini tanıyamıyordu artık. Ferzan ağa artık yürümüyordu, koşmuyordu, uçuyordu! Yasine uçmaktan da öte bir kanat çırpmaktı bu.

" Gitmiyor mu? "

" Gitmesine zinhar izin vermem! "

" Navin, Rojbin! " Diye seslenen Gülen Hanımla arkasını dönen Rojbin ağabeyinin
" Suzan ana! " Derken hızla köşeyi dönen kadın, " Ferzan, sen de mi buradaydın? "

" Geçerken Rojbini de alayım dedim, Rojbin hadi..." Ağabeyi yakalanmanın verdiği stresle eve elinde olsa ışınlanacaktı.

Sakin Ferzan ağa!

Onları kalmaya ikna eden Suzan hanımla içeri geçen ağabeyi...Rojbinin hızla Navin'in yanına çökmesine sebep oldu.
" Sil şu aptal aptal gülümsemeyi!...Hem neye gülümsüyorsun sen? "

Navin ise ona yaklaşıp elini yanağından çekti, " Öptü..."

Az önce...Genç adam elinden tuttuğu kadını kendine çevirirken, ' Bir kere öpsem? ' derken genç kadın şaşkın ördek gibi 'hı' diyebilmişti.

O sırada genç adam hızla yanağına bir buse kondurdu ve kaçtı.

Onu utandırdığı kadar kendi de utanmıştı!

" Çok yakışacaksınız çok! Oldu bu iş oldu! Çok yakışıyorsunuz ki zaten! Çok iyi oldunuz...bak demedi deme 1 haftaya kapındayız!"

" Ne! "

" Ferzan ağadan bahsediyoruz burda! Ne sandın...az önce evlen benimle diyen adam ne bekliyorsun? "

" Vollahi kırarım kafasını... daha bunun hazırlığı var osu busu-"

" Sen hiç...hiç uğraşma belki yarın belki yarından da yakın kapındayız..."

 

Ertesi gün haber gitmiş 'üç gün' sonra istemeye gitmişlerdiNavin Nazlım'ı, ki o gün abisi ona öyle bakarken etrafta kim var kim yok bakamamıştı ama abisi böyle bir arkadaşını çağırmamış olamazdı herhalde.

O gün orda olsa fark ederdi değil mi? Ya da görünmez olmayı çok iyi başarmıştı. Onlara bakmaktan mı yoksa o orda yok muydu da görememişti bilemedi.

Telefonu orda bırakıp ayaklandı tam mutafaktan çıkmaya yeltenecekken durdu, ' Ya oturma odasındaysa?' Ne diyecekti? Mutfaktan hızla çıktı.

Oturma odasına bakındı fakat orda yoktu. Bakışları kapıya kaydı kapı aralık kalmıştı. Adımları ağır ağır hızlanırken dışarı çıktı etrafı kontrol etti. Adımları bahçeye indi, arabanın olması gereken yere ilerledi. İlerden çıka gelen adam ona doğru ilerledi.

" Bir şeye mi baktınız? "

" Berzan, bir yere mi gitti? "

" Evet, az önce çıktı..."

" Nereye gitti? "

Adam ıkınınca kendi atıldı, " Nazlı'nın yanına mı? "

Cevap bu olacak ki adamın bakışları küçük kızın ismini duyar duymaz ona döndü.

" Siz...biliyor muydunuz? "

Zerya geri bir adım attı, demek onu getirmek için gitti. Elleri beline yaslandı, soğuk havayı solumaktan ciğeri delinecekti. Dudaklarından üflenen buharda en güzel resmiydi buz gibi soğuğun.

" Onu getirmeye gitti. " Dudakları çekingen ve heyecanlı bir kıvrılmayla kaldı bir süre...

" Hava epey soğuk içeri geçin isterseniz..."

Zerya elini savurdu ona döndü, " Sen onu boşver üşümüyorum ben...bu yol...yani uzak mı? Nerede Nazlı? "

Onun bu kadar mutlu olmasına o da çok şaşırmıştı, Zerya yeniden yineledi, " Uzak mı mesafe? Ne zaman gelirler?"

" 1 saat...belki ondan daha az...ama küçük hanım'ı buraya getireceğini sanmam. "

Zerya merakla ona döndü, o da onu buraya asla getirmem gibi bir şey söylüyordu.

" Neden? Niye getirmesin? "

" Güvenli değil...burası. " Zerya başını salladı, " Ben korurum onu. " dedi kendi kendine. Soğuktan akan burnunu çekti.

Adam'a döndürdü bakışlarını, " Bir saat...o da en fazla?" Ona arkasını döndü eve ilerledi, ardından durup ona döndü. Adam arkasını dönüp giderken " Getirmeyeceğine neden bu kadar eminsin? "

Adam'ın bakışları ona döndü, " Bu arada adın ne? Adını sormadım..."

" Ben Mustafa Hanım'ım, küçük hanımın üstüne çok düşüyor, öyle böyle değil...Onu kimsenin olduğu bir yere bırakın getirmeyi, kapısının önünden bile geçirmez! Sarı sarı tatlı bir kız çocuğu, size şöyle söyleyeyim..."

" Dedesi...Babaannesi onlara bile göstermedi mi? Delal...Diyar...Revşan..."

" Ben de tam onu diyecektim, Annesi malumunuz...vefat edince kimseye göstermedi...arada Delal hanım gider onu görmeye ama onun da orda kalmasına asla müsade edilmez...kimsenin kalmasına müsade edilmez..."

" Senin bunun nedenini bilme ihtimalin?"

" Beyim bunu kimseye demedi hanım'ım, ben duymadım...ama Delal hanım, Civan ağa çok sordu ama yok...kimseye demedi. "

" Nedeninin..." Daha sonra bunu onunla konuşmanın doğru olmadığını düşündü. " Her neyse...sağ ol..."

" Nedeni tahminimce- "

Zerya ise sözünü kesti, " Gerek yok, o isterse anlatır...sağ ol..." Diyerek içeri girerken kapıyı kapattı,

Şarkı mutfakta çalmaya devam ederken telefonu alıp oturma odasına ilerledi koltuğa uzanırken...

Havalar biraz dengesiz
Bir kasırga aldı gitti elimden sana dair
Bir küs, bir barışık bu aralar
Aramız biraz limoni
Ama çözebiliriz, çözebiliriz
Eğer istersek

Sen benim başıma gelen en güzel şey
Anlamı yok, anlamsız sen yoksan her şey
Beni yine sev, beni yine sev, beni yeniden sev
Sensiz bu dünya gözümde hiçbir şey

" Gelecek...onu da getirecek..." Bedeni sırt üstü dönerken saçları koltuğun bir kenarından kadehten dökülen bir şarap gibi döküldü. Gözlerini yumduğunda, gözünün önüne gelen görüntüler hep onunla ilgiliydi, ve gelecek bu küçük sarışının nasıl tatlı bir şey olacağıydı.

O farkında olmadan şarkıyı dinlerken heyecanına yorgunluk ağır basmış ve uykuya dalmıştı. Şarkı bir süre sonra telefonun hiçbir oynatma yapılmadığından kapanmasıyla son bulmuş ve bu onun daha da derin uyumasına sebep olmuştu.

Sabah ise telefonun alarmıyla uyanmıştı.Telefonu kapatırken gözlerini araladı, telefondan saate baktı. Saat 8'i 10 geçiyordu. Neden hâlâ gelmemişlerdi. Belki de gelmişlerdi de o duymamıştı,olabilir miydi?

Sırtı koltuğa geri yaslandı, " Öyle olsa duyardım...duyardın aptal Zerya! "

Oturduğu yerde bacaklarını kendine çekerken eteğini bacaklarına sardı ardından kolları üşüyen bacaklarına dolandı, " Getirmeyecek işte...çünkü sana güvenmiyor. "

Hızla koltuktan kalktı telefonu aldığı gibi odasına doğru ilerledi, hızla çıkardığı bir pantalonu ve kazağı yatağın üstüne attı. Ardından hızla bir duşa girdi, saçlarını kuruturken şekillendirdi hızla. Ayaklarına geçirdiği uzun botlarıyla ardından kabanını giydi.

Odanın ortasında kaldığında, bakışları boy aynasına döndü. Kendini baştan aşağı süzdü, " Sen öyle bir köşede susup oturacak...her söyleneni yutmak için takmadın koluna o bileziği! Kendine gelme vakti! Madem öyle...öyle olsun bakalım. " Yanına yanlızca içi boş bir bavul aldı. Bu bavulu bulması da en az yarım saat almıştı. Kim bir bavulu soyunma odasının en tepesine koyardı. Üstelik bir kılıfın içindeydi, bu yüzden bulması biraz zor olmuştu.

Boş bavulu alıp çıktı odadan, kapıyı kapatıp. Kendinden emin adımlarla indi merdivenleri, daha sonra zigonun üstünde olan evlilik cüzdanına kaydı bakışları. Onu da eline aldı.

Daha sonra adımları ağır ağır kestane rengi ahşap kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında gözüne ilk çarpan bomboş hissettiren bir bahçeydi. O gün etrafta kuş uçmayacak dediğini duymuştu. Bu yüzden adamları tembihlediği hiç şüphesizdi.

Adımları gözüne kestirdiği arabaya doğru ilerlerken bakışları bir sağa bir sola kaydı. O sırada çamların arasından çıkıp gelen mustafa denen adamla olduğu yerde kaldı.

" Nereye gidiyorsunuz? "

" Arabanın anahtarları sende mi? "

" Tek başınıza bir yere gidemezsiniz..."

" Bu onun telefonu...bir şey olursa aramam için...şimdi ver anahtarları..."

Mustafa elini telefonuna attı, " Ben yine de bir sorayım..."

" Ara! Ara! Ara azarlasın seni! Bak bavula bavul bomboş! Eşyalarımı almak için konağa gideceğim! "

Mustafa anahtarları çıkarıp ona uzatırken, hızla kaptı Zerya. Arabayı açıp bavulu içine attı, içinin boş olduğu kolayca açıp içine atmasından bile belli oluyordu.

Arabayı ağır ağır çıkardı evden daha sonra gaza bastığı gibi hızlandı. Arabanın navigasyonu olduğundan hızla gideceği yere en yakın yolu da bulmuştu. Arabanın tekerlekleri sonbaharın yapraklarını bir bir parçalarken...

Daha da hızlanmak için yeni bir vitese taktı. Yollar yağ gibi kayıp giderken bu yolun sonu ise Taşkır konağıydı. Daha sonra o kadar zaman çalmayan telefon şimdi çalmaya başlamıştı. Telefonu umursamadı çalıp çalıp kapandı.

Arabadan inmek için kemerini çözdüğün de telefon tekrar çaldı. Cebinden telefonu çıkardı arayanın kim olduğuna baktığında, Orhan K. yazıyordu. Telefon kapanırken son arayanında o olduğunu gördü. Orhan K üçüncü kez ararken telefonu açtı.

" Nerdesin sen! "

Zerya kıvrılan dudaklarıyla arabada gezdirdi bakışlarını," Arabanın içinde ve direksiyonun başında. " Ona kalsa alayla cevaplamıştı.

" İnmedin yani arabadan, şimdi efendi efendi sakın sakin eve geri dönüyorsun! "

Zerya biraz daha gülümsedi, " Geri dönebileceğim bir yerde değilim. "

" Zerya! Geri dön! "

Arabadan indi, arabanın kapısının kapanma sesini duysun diye kapıya yaklaştırdı telefonu. Daha sonra kulağına yaklaştırdı. " Eşyalarımı almaya geldim, hem kim bilir o gün bu aptallığı yapanın da ben olmadığını söylerim-"

" Seni bu saatten sonra uçan kuş dinler mi sanıyosun! Arabaya biniyorsun...geri dönüyorsun Zerya! "

" Küçük hanım bırakmadı herhalde? En fazla bir saatlik yol..."

Derin bir nefes aldığını duydu, " Bak...eğer oraya girersen seni dinlemezler..."

" O gün de dinlemediler. Hem anneme veda edemedim, bir de o tükürsün bakalım yüzüme...sen de dinlersin, şşşş " Derken kapının tokmağını çaldı ağır ağır...

" Yapma! Zerya!? " Gülümserken telefona indirdi elini aşağı. Her zaman ki gibi kapıyı açan Navin olmuştu gözleri onu görünce meraklı şaşakınlıktan, buz gibi bir ifadeye dönmüştü.

Zehir gibi aktı damarlarına fısıltısı, " Zerya? "

Rojbin kıvrılan dudaklarına hüznü ekledi, içeri bir atmak bile zor geldi o an, eşikten içeri bir adım atarken Navin hızla bir abla gibi kollarına aldı onu ardından uzaklaştı, hızla arkasını döndü. Korkuyla ona döndü.

" Senin burda görmesinler...sen...sen nasıl geldin? Delirdin mi? "

Zerya onun kollarından uzaklaşırken annesinin sesi aldı kulaklarına, " Navin kim geldi kı- " Ona bakamadı bile dimdik olan omuzlarıyla beraber tüm kemikleri paramparça olmuştu.

Ağır ağır indi merdivenlerden, " Ana etme...bir dinle...o da sonra ses etmeden gits- "

" Sen! " Dedi ona Navin'i kolundan tutup geri çekti. Daha sonra öne eğilen başına bedeni hala Navin'in ona sarıldığı gibi duruyordu. Kolundan çöpü iter gibi itti, ona dönsün diye yapmıştı bunu.

" Ne yüzle geldin buraya! "

Navin yine aralarına girdi, " O kaçmadı! "

Zerya hızla yengesinin koluna yapıştı. Annesinin bakışları Navin'e döndü. " Ne diyorsun sen? "

Navin atılacakken Zerya koluna yapıştı tekrar, " Tek kelime etmeme müsade etmediniz o gün. " Başı annesine dönüktü ama gözleri öylece bir yerdeydi. " Abim bir kere bile düşünmedi attı beni o ayaza, bir köpek yavrusu gibi... "

O daha ne olduğunu anlamadan Ferzan ağa hızla çıktı holden Ferzanla onun arasına yine Navin girmişti.

" Sakın! "

" Sen mi aldın bunu içeri! "

" Bir dur! Bir dinle! "

" Navin çekil kenara! " Derken Zerya'nın koluna atıldı.

Zerya ise onun arkasından çıkarken koluna dokundu teşekkür simgesi olarak, " Navin..." Sağ koluna tutunan eline attı hızla elini.

Yine Zerya korumak için Ferzan'ın gözlerine baktı Navin, " Şu kadarcık hatrım varsa...yapma artık! " Ağır ağır arkasına döndü,

" Sağ ol, her şey için..." Dedi Navin'e Zerya. O ise gözlerine acı içinde bakarken.

" Susma artık! Kurbanın olayım susma! "

" Elimden bir kaza çıkmadan defol git bu evden! " Zerya'nın bakışları ona dönünce kolundan tuttuğu gibi atacaktı ancak.

Abisini durduran şey ise annesinin elini havaya kaldırması ve ona yaklaşması olmuştu. Abisi kolunu kolundan indirdi. Genç adamın bakışları karısına döndü, o ise ona başını iki yana sallarken iğrenerek bakıyordu.

Navin onlara yaklaşırken önüne paravan olan Ferzan ağa'nın eli olmuştu.

" Ana bari sen yapma! "

Yaşlı kadın onu duymamış gibi Zerya'nın saçlarına attı ellerini, " Var mı bir diyeceğin hemi kızım? "

Zerya o gün annesinin gözlerine baktı, ardından hareketlilikle bakışları Zilan'a kaydı. Kapkara kıyafetlerin içinde azrail gibi dikilmişti oraya ama o da korkuyla başını iki yana salladı. Onun arkasından Şirvan ağabeyi de çıkmıştı.

Çenesine atılan elle bakışları annesinin gözüne kaydı, " Hiç mi utanmadın! " Yüzüne kalkan elle bir anda konağa giren bir başka kişi ise Berzan olmuştu kolundan tuttuğu gibi arkasına almıştı.

Ferzan o an çıkardığı silahı ona uzattı, öfkeden soluyordu.

Berzan ise bunu fark etmesiyle gözleri öylece boşlukta takılı kaldı, yerin dibine dibine gömüldü. Dostu ona silah çekiyordu, canını vereceği adam ona silah çekmişti. Belinde ki silahı çıkardığı anda Navin onun silahının önüne geçti aynı anda da Zerya Berzan'ın önüne geçmişti.

Berzan önünde duran kadının varlığıyla bin kurşunu yemişti.

Navin ise ona, " Anlat artık! Ne olacaksa olsun! Yapan yaptığını çeksin! "

" Kime ne anlatacağım! Senin arkanda duran o adam benim tanıdığım abim değil! Benim abim bana güvenirdi! O gün ben değildim belki...ama bu adam var ya! Sırf senin yüzünden senin dostluğuna ihanet etmemek için neler yaptı! Sen onun dostluğunu haketmiyorsun! "

" Ne diyorsun lan sen..."

" O gün kaçan ben değildim! Zilan'dı! Ama ne var biliyor musun! " Cebinden çıkardığı evlilik cüzdanını elinde salladı,

" Bu en gerçek, tek gerçek bu! Vur hadi! Vur!? " Daha sonra annesine döndü, " Ben sana ihanet etmedim! Ama sen o sıktığın yumruğu benim burama koydun! "

Annesi bakışlarını sağına çevirdi, babası oracıkta duruyordu.

Uzun boylu, temiz ütülü takımının altında Ali Taşkır omuzlarını dimdik tuttu.

" Sen baba..."

" Kocan sen geleceğini anladı ki beni aradı, senden önce anlattı her şeyi...söyleyecek tek bir kelimem- "

" Var baba, var...Gaddar denilen Civan ağa bile senin karıncayı incitmeyeceğini biliyor ama sen beni paramparça ettin baba...abimden bana kalan kolyemi bile koparıp aldınız benden! Şimdi..."

" Zerya..." Annesinin ismini seslenmesiyle, Elinde ki cüzdanı salladı, " Onu koymadığınız hiçbir yerde ben de yokum, bunu da böyle bilin! "

Zerya arkasını döndüğünde, babasının ismini seslenmesiyle hızlı dolu dolu olan bakışları ona döndü.

" Hiç değilse bir kere sarıl kızım...ben ettim bir hata..."

" Sen beni çok kırdın baba...ben sana sırt asla dönmem...ama kırgınım, kalbim kırık...benim gönlüm de o gece bir ağıt koptu hiçbiriniz duymadınız. " Arkasını döndü elinde silah olan adamın gözlerine, " Beni sadece o duydu...arkadaşın abi. "

Bakışları çaprazında duran abisine kaydı, az önce onu dışarı atmaya çalışan adam gözlerine bakamamıştı, elinde sıkı sıkıya tuttuğu cüzdanın ortağı kulağına eğildi, " Zerya..." diye fısıldadı.

İleri gitme fısıltısıydı, o gece ona yaptığı uzun uzun konuşmayı o tek fısıltıya sığdırmıştı. Eline çarpan soğuk parmakları kavradı bakışları ona döndü, " Gidelim. "

Berzan öyle baktı ki gözlerine pişman olmasından korktu ama o ne yaptığını biliyordu. Genç kadın elinden tuttuğu genç adamı bir balon gibi dışarı sürüklerken arabaya doğru ilerlerken kapıdan yedi sekiz adım uzaklaştılar.

Berzan adım adım giden ona karşı olduğu yerde durduğunda Zerya da arkasını dönüp ona baktığında, bakışları o gece oturduğu yere kaydı daha sonra onun üstüne yürüyüp gittiği taşlı yola.

" Pişman- "

" Olmam. " Bakışları ona döndü

" Pişman olacağım bir şey ne söyledim, ne de yaptım..."

Zerya başını tekrar o tarafa çevirdi, ardından gözlerine döndü.

" Bu sefer ne taraftan gideceğiz? " Dudakları kırmızı bir gül gibi gülümserken anıların hüznü vardı üstünde.

"...o gece seni burda gördüğümde, dışarda, o karanlıkta...beynimden vurulmuşa döndüm. Neden ağladığını bir türlü anlamadım..." Parmak uçları saçlarına dokundu," Taki yıllardır kaçtığım şey üstüme üstüme gelene kadar...kalbim çıkacaktı sanki yerinden. "

Bu durumda Zilan'a bir teşekkür mü borçluydu?

" O gece gönlüm de kopan ağıt sendin, Rojbin Zerya Arıkan..."

Rojbin Zerya Arıkan...

" Ömrümde kopan en güzel fırtınamsın. " Zerya gülümsemesine engel olamazken, nasıl göründüğü hakkında zerre bir fikri yoktu. Birbirlerinin büyüsüne kapıldılar o anda çekildi çekildikçe zehir ve bal birbirine karışmak için çıldırdı. Rüzgar şiddetini arttırdı hava da bozmuştu. Çırpınan saçları iki parmak mesafenin de indirgenmesiyle. Kuru bir gülü öper gibi dokundu dudakları.

Bal içine içine aktı, soğuk bir su gibi. Kolları genç adama sarıldığında gri bulutlar her yeri karartmıştı sanki, onları kendi içinde saklamak ister gibi


Genç kadının kalbi ilk kez bu kadar hızlı attı, gözünden akan yaşlar mutluluktandı. Şu beş dakika içinde yaşadıkları o kadar karmaşıktı ki hangi duygunun içindeydi kalbi bu kadar deli gibi atarken, nereye sıkışmıştı. Bilmiyordu!

Gözünden akan yaşları silerken, ıslanan yanaklarına sımsıcak bir buse kondurdu genç adam. Zerya daha fazla ağlamak istedi o anda, A hayır, hamile olamazdı onca zaman bu adam elini bile tutmamıştı, öpmemişti bile.

Zerya yönünü arabaya çevirirken geldiği arabaya doğru ilerledi. Yan tarafa geçtiğinde kapısını açan genç adam daha sonra şoför koltuğuna geçti. Genç kadın sebepsizce ağlamak istiyordu, içinde çırpınan bir okyanusu tutmaya çalıştı. Dayanabilirdi arabaya hareket ettiğinde o gece onun söylediği yolunu uzatacak olan yola sürdü. Camı açtığında yüzüne çarpan rüzgar onu iğleştirmeye yetmiyordu, öyle ya da böyle kendine gelmişti. Yine aynı eve dönmüşlerdi, arabadan indiklerinde genç adam elini tutmasıyla diğer elini çenesine yasladı.

" İyi misin? "

Başını iki yana salladı,

" Bilmiyorum...ağlarsam geçecek sanki, ama ağlayamıyorum..."

" İçerde Nazlı var. "

Zerya'nın bakışları ona döndü hızla, " Ne? " dedi şaşkınlıkla, heyecanlanmıştı. Islak kirpiklerinin altından ona bakarken bakışları eve döndü.

" Nazlı'yı istemiştin..."

Başını sallarken ona döndü, " Ben...ben böyle çıkarsam ya benden korkarsa..." Yanından başını iki yana sallarken uzaklaştı, " Ben iyi değilim...ağlamak istiyorum...deli gibi ağlamak, günlerce...hiç durmadan..."

Berzan onun önüne geçerken ellerini tuttu dudaklarına yasladı, onun da gözleri dolmuştu. " Mutluluktan... ağla...sıkma kendini..."

" Ben onları çok özlemişim. " Elleri onun ellerindeyken gözlerine baktı, " Sandığımdan da çok fazla, ben... ben..." Ellerini etrafında gezdirdi pileli tüllü elbisesi aklına geldi, " Benim bir elbisem vardı küçükken abim...elimden tutup etrafımda döndürürdü beni, o gece de yapmıştı aynısını elimden tutup etrafımda döndürmüştü...annem elbiseyi giydiğimde bana hep kızardı ama babam...babam yenisini alırız derdi...dokunma kızıma derdi. O da beni senin Nazlı'yı sevdiğin gibi severdi, kıyamazdı...ben babam'a sırtımı hiç dönmedim...hiç yapmadım bunu...abim....o benim kolumdu, kanadımdı...ama şimdi ben sanki artık uçamıyorum...uçamıyordum ama sen, sonra sen kanadım oldun...senin kanatlarında uçuyorum o gökyüzünde..."

Berzan bu sefer kollarını sıkı sıkı sardı kollarına, " Sen kanatlarımda dinlen, sen söyle ben oraya uçayım...sen yeter ki bir damla yaş daha dökme...benden gitme..." Sevdiği kadının bir bulutu okşar gibi okşadı saçlarını, nefesi dizginleştikçe o da rahatladı. O da aldığı nefesi rahat verebildi.

" Sanki herşey bir anda mahvolacak gibi...bir anda- "

Genç adam göğsünde sakinleştirdi genç kadını, " Olmayacak öyle bir şey...sen varsan mahvolmaz...Allah'ın izniyle sen varsan benim her günüm...her dakikam buna değer..."

Ondan uzaklaştı gözlerini silerken uzun saçlarını geri sıyırdı, " Seni öyle seviyorum ki...seni sevmek yetmiyor sanki bazen..."

Zerya kollarını hızla ona sardı, " Benim başıma gelen en güzel şey sensin..." Dedi genç kadın. " Asıl rüya olan sensin...böyle sevmek mümkün değil ...kimse kimseyi bu kadar sevemezmiş..."

" Ben de her gün bunu düşünmekten, delirecek olmaktan korktum,sen de düşünme çünkü ben kaçtım...hep kaçtım...Her gün, bir çığlık gibi yankılandı beynimde, her kaçışımda biraz daha kaybolmuştum sanki sende; her kaçışta bir parçam daha silinip gitti sana dair...darmadağın olmuştum. O kadar çok şey yıkılmıştı ki üstüme, sonunda ne yaşadığımı bilemez oldum. Ama yine, bir şekilde, sen buldun o ela gözlerin hep buldu beni... hem sana kaçmaya çalıştım, hem senden kaçmaya çalıştım, yıllarca. Hem seni sevmenin sancısına, hem de seni kaybetme korkusuna saklandım ama burası hep farklıydı. Yapmaya çalıştığımdan hep farklı, içimde bir sızı var ama bir onun var…bu sızı onun... belki de seni sevmek saklanmaktı; seni bulduğumda saklanabileceğim tek yer de ela gözlerindi, baktıkça saklandım, bir gizdi ama yine sen...sen yine buldun beni...bu benim son saklambaçımdı, bu yaşta en son saklandığım yer burası... " Elini kalbine işaret etti. " Sakın bulma beni olur mu? Ben bir daha saklanmak istemiyorum. "

 

Bölüm : 16.02.2025 06:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...