
Çek çıkar elini kalbimden...
Kalp krizi önce derinden çizik gibi bir acı verirdi. Stajyerlik döneminde bir hastadan duyduğu cümleydi. Kalbinde ki ağrının her geçen gün daha şiddetlenmesi, üzüntüdendi.
Ağabey'inin kaybı onu yıkmıştı, gözlerini yumarken bu sefer de direnmişti. Bir söz vermişti, kendine.
İçine derin bir nefes çekerken kalbine saplanan sızıya uzandı eli. Ne faydaydı ki?
Kaynayan suyla beraber dağılan ıhlamur kokusu içini açmıştı. Canını yakana merhem olmakta vardı hayatta, engel olamıyordu insan.
Hareketlilikle arakasını dönen genç kadın mutfak kapısının önünde duran esmer adam, Fıratla göz göze geldi. Genç adam perdenin arkasından çıkarken onu gördü, aradığı Berzan olmalıydı ki sanki o yokmuş gibi arkasını dönüp giderken Rojbin ise hızlı davranıp mutfak kapısını açtı.
" Berzan'ı arıyorsan yukarda...gelir şimdi. " Genç adamın ona dönen bakışlarıyla, yukarda olduğunu ögrendiği isimle hızla telefonu kulağından indirdi, doğru tahmin.
Yanından geçip giden adamla arkasını ona döndü.
" Yabancı gibi olacağız yani... öyle mi? "
Genç adam olduğu yerde kalakalırken,
" Korkma o günler eskide kaldı. "
Genç adam ise onu duymadan yoluna devam etti. " Fırat! " Onu görmezden gelmesi sinirini bozuyordu.
" Saygıyı yitirmeyecektik hani? " Sessiz kalmaya devam ederken bakışları.
Rojbin'e bu sefer yüzünü döndü genç adam, " Bir ağa karısına saygı duymamak söz konusu bile olamaz," Sözlerinde ki o ince aşağılamayı hissetti genç kadın ama sebebini de biliyordu bu nedenle mimikleri hiç değişmedi aksine anladı onu... " Hele ki Arıkanların geliniyse..."
Ama damarına basmayı ilk gün ki gibi iyi biliyordu. " E ne demişler büyük lokma ye büyük konuşma! Değil mi Taşkır hanım? " Öfkeliydi hâlâ, ilk gün ki gibi öfkeliydi.
Sözüyle kalakalırken içten içe buruk bir mutluluk sarmıştı onu...yaptığı seçime karışma yetisini hâlâ kendinde buluyordu, demek sandığı kadar bozuk değilmiş araları, yıllar önce bir yüzüne tükürmediği kalmıştı çünkü.
" Ben hâlâ o ağa kızıyım sen rahat ol! " Ona birkaç adım atıp. " Bilmediğin şeyler var..." Derken çizgiyi açıkça çizmişti.
" Ben kimim ki sana tek kelime edeyim! Allahın garibanı Fırat Demirkaya..."
" Sen iyilikten vefadan ne anlarsın az kalsın tüm okul seninle beraber yanıyordu! Böyle mi teşekkür ediyorsun yıllar sonra! "
" Değil mi ama sana minnet duymak gerek! Yatıp kalkıp böyle sana dua etmek gerek! "
" Ayıp ediyorsun! Ben yap- "
" Sakın! Artık 16 yaşında ergenler degiliz, değil mi Taşkır hanım! Kocanın kafama sıkmasını istemem, geride bir yetim bırakmakta! " Genç adam kapınım eşiğinden gerilerken. " Sen de istemezsin herhalde..."
" Evlendin yani! " Yıllar önce ömrümün sonuna kadar yanlız gezecem ne evlenmesi diyen kendisiydi.
" Ben diyeceğimi dedim, Berzan ağa'nın sevdiği kadına ne kadar kıskanç olduğunu ben biliyorum dostdur, eskisidir, yenisidir tanımaz- "
" Fırat? " Diye seslenen genç adam'ın sesi oturma odasından gelmişti.
Eskidir yenidir tanımazmış çokta tin!
O da bizi tanımaz Fırat bey uyandırayım!
Ayrıca bu nasıl dosttu böyle nasıl baskın bir karakteri olduğunu bilmiyor muydu, unutmuşta olabilirdi sonuçta aradan on yıl geçmişti...Onun sesini duyarken dikkati hâlâ son sözlerindeydi, tıpkı gözlerinin de o da olduğu gibi.
Berzan ağa'nın sevdiği kadına ne kadar kıskanç olduğunu ben biliyorum...
Başkası olmuştu yani, bildiğine göre...aman bize ne bundan...ne kadar kıskançtı peki?
Sesinden ziyade göz göre göre onu göremezden gelecek kadar mıydı, bu kıskançlığın seviyesi?
Fırat oturma odasına doğru ilerlerken ıhlamur çayına bir bakış atıp Rojbin'e döndü. " Benden duymuş olma, ıhlamur çayından nefret eder...kocanı yeni tanıyorsun herhalde..." olduğu yerde kalakalmıştı.
Genç kadının bakışları ıhlamura kayarken bir kez daha ne yaptığını sorguladı, bu adamı ciddi ciddi çok hızlı kabullenmişti, onun hayatı elinden gittiyse kendi hayatı onun ki kadar bile rayında değildi.
Ve o gülümsemesi hâlâ aklına bir mıh gibiydi.
Nasıl o kadar mutlu olabilirdi? Yoksa başka biri mi vardı, ne yani onca söylediği söz yalan mıydı?
Bakışları...bakışlarını nasıl yalanlayacaktı peki?
Genç kadın arkasını döndüğünde genç adamı karşısında görmesiyle irkildi.
Yüzünde ki o derin gamzesiyle gülerken, kapıdan uzaklaşıp ıhlamur kokan çaydanlığa yaklaştı.
" Ürkek bir ceylan, Taşkır hanı, şaşılası... sen abinle ava falan çıkmıyor muydun ne bu dikkatsizlik..."
Niye sen tavşan mısın demek geçti içinden ama susmuştu. Bordo bereli değildi sonuçta! Bu adamın söylediği her kelimeyi neden bu kadar sorguluyordu ki sanki!
Ona neydi!
Herşey tepetaklak olmuşken bir aydır eve hayalet gibi girip çıkan ve görmediği adamın neyi sevip sevmediğini bile bilmezken, ona kalbini mi açmıştı. Ona beni tanımıyorsun diyordu da onu onun kendisini tanıdığı kadar bile tanımıyordu.
" Mis gibi koktu mübarek! "
Genç adam elinde ki çaydanlıkla aldığı bardağa ıhlamuru dökerken, Rojbin'in bakışları eline dündü.
" Ihlamuru seviyor musun ki? " Genç kadın elinde ki çaydanlıkta kalan bakışlarıyla duraksadığını gördü. Çaydanlığı tekrar hareketlendirip çayı dökerken, " E insan iyileşmek için, bazen sevmediği şeylere katlanmak zorunda kalıyor..." Bakışları ona döndü. " Sevmem, hiçbir güçte içiremez..."
Ne yani o yaptığı için mi içiyordu ya da içecekti? Elinde ki bardağı alıp bir yudum aldı.
" Seni zorlayan bir güç mü var ki? Can senin canın sonuçta, kime ne? Hem şifa alacak başka çaylarda var..." Bu konu nereye gidiyordu böyle sus Zerya!
" Aynen öyle....kime neydi?" Di'li geçmiş zaman'ı önemle vurgulurken " Kimin yaptığına göre değişiyormuş...baya güzel sevdim. " Bardaktan bir yudum daha aldı.
" Su da buna dahil mi? " Genç kadının imalı sorusunu genç adamın anladığını muamma kılan bakışları ıhlamurdan gözlerine kaydı.
Genç kadın ellerini adaya yaslayıp omzuna kırdığı başıyla elaları gözlerindeydi.
Bir sürahi suyu başından aşağı döken birine öyle derin derin mi bakardı insan... sadece bu da kimin yaptığına göre değişirmiş öyle mi?
Kirpiklerinin altında duran derin bakışlarını anlayamayan genç adam bir süre baktı gözlerine o ise bu bakışmayı sürdüremedi.
Ellerini adadan indirip, nefesini bıraktı. " Hiç lafı dolandırmyacağım,...bu yalana uymamız ikimizin gururuna kalmış bir şeydi,...evlilik zaten olması gerekendi...ki bana sorarsan o da gereksiz hem yalandan kim ölmüş, bir yalan daha söylerdik..."
Bakışları genç adama döndü, " Ama bundan sonrası....olmaz! İçinde ne barındırdığın... bunca zaman sustuğuna göre bundan sonra da susturman, bence daha doğru...ben dün geceyi unuttum...sen de unut! "
Sen de unut ona bile zor gelmişti hu cümle sağında ki solunda ki melekler bile gülerdi buna. Gözlerine bakan genç adam kalçasını yasladığı tezgahtan ağır ağır uzaklaştırdı. Elinde ki bardağı dikkatle adanın üstüne koyarken, " Bu ani fikrinin... sebebi....nedir öğrenebilir miyim? " Teker teker hecelerken meraklı değil daha çok morali bozulmuştu.
Sesinde ki dalgalı alayı da hisseden genç kadın," Ciddiyim! "
Genç adam'ın bakışları hızla ona dönmüştü , ciddiyetini mi sorgulamıştı sanki! Bu ani kararına sebep neydi, bilmeye hakkı vardı!
" Anlaşılıyor..." Sesinde ki öfke ciddiyetini vurgulamasına mıydı, yine ulaşamadığı duygular mıydı?
Ortaya karışık bir meseleydi yine nerden tutsan elinde kalacaktı.
" Duygularına elbet ki saygım var, sadece..."
Gözlerinden bir milim ayrılmayan bakışlarıyla " Açıklamana gerek yok, sebebini de...Ama yine burda üstüne basa basa umut etmeseydin deyip orda umut veren sen bana evet bir sebep borçlusun..."
Ona nasıl umut vermişti ki, uzak kal diyen kendisiyken elinden tutup kendine çeken yine kendisiydi. Üstelik ondan uzaklaşırken cesaretten vurup duygularında ki ciddiyetini taciz eden kendisiydi.
Yine de ben mi sana umut verdim! Demek geçse de içinden...onu öpmek isteyen kendisiydi. Yaptığı umut yine kendi içindeydi. Yıldızlı bir kelime gibi döküldü dudaklarında başka ne sebebi olabilirdi ki zaten, " Ağabeyim...bundan daha büyük bir sebep..."
" Karım olarak... " Karımın üstüne bastırması hayli tuhaftı. İlk kez bir evliliğin içindeydi bu evlilikte haliyle absürt tuhaf beklenmeyendi " Senden karım olarak bir sebepten bahsediyorum! Kardeşim dediğim adam da bir yere kadar yatağıma aldığıma-"
Ağzından çıkan artık kulağına ulaşamıyordu belli ki! Öfkeyle çattığı kaşlarıyla havaya kalkacak elini yumruk yaptı. " Ağzını topla ! Terbiyesizlik yapma! Biz asla gerçek karı koca olmadık bile! Olmayacakta! Sadece kağıt üzerinde karın! "
Geri çekilip doğruldu.
" Daha açık olayım! Senin içinde engel olmakta zorlandığın bir takım şaibeli duyguların olabilir...ama bende... sana duyduğum dosthane duygulardan ötesi...zerresi yok! "
Genç adam onun yanından geçip gitmesini beklemeden kolundan çekip adaya yaslı kollarının arasına aldı.
Arkasında duran bir dolu sürahiye bakan genç adam ona çevirdi bakışlarını.
Zerya durmadı ve devam etti, " Orda Uzak dur diyen sendin, seni dinlemeyen de ben! Ordan kalkıp gitmem gerekirdi! Hatanın büyüğü ben de tamam mı Çekil şimdi! "
" Beni..." Dedi yine tane tane konuşacaktı belli ki " sana çeken...duyguları...inkar etmem! " Açıklar gibiydi, neyi açıklıyordu ki? Boynuna aşağı salınan bir tutam saça üfledi. Rojbin içinden akan soğuk sulara başını batırıp bir an önce kendine gelmek zorundaydı.
Yasaktı o!
Aşk yasak!
Yasak ten!
Yasaktı!
Genç adam kulağına eğilmek yerine gözlerine baktı, gözlerine baka baka duymalıydı cevabınıve bu sefer o cevabı duymadan başından aşağı bir sürahi suyu dökmek değil kırsa da, gitmeyecekti.
" Benim susturamadığım duygular var...kabul, sakladım doğrudur ama inkar etmedim...Peki ya Seni bana...çeken ne var?... Seni zorlayan bir güç mü var, karar...senin kararın...kime ne? "
Kime ne...karar senin kararın! Ne de kolaydı söylemesi!
Alayla sakladığı gülüşünün sakladığı köşeden çıkardı fakat hızla geri kaçtı.
" Ağabeyim de buna dahil mi? "
Genç adam kısır döngü gibi aynı adamda takılı kalmaktan artık sıkılmıştı. Verdiği cevabın bunaltıcı doğruluğuna karşı dudaklarına kaydı bakışları.
Zerya'nın gözünden kaçmamıştı elbette,
sinirlenmişti.
Dudaklarından başlayıp çehresinden gezinen bakışları derin bir kuyu olan gözlerine ulaştı.
" Bir kabalık ettiysem affola,...ama beni de anla..." Gözlerine toprak rengine boyamıştı yaralı ve kimisi ölmüş duygular kokuyordu.
Ellerini tezgahtan çekip doğrulduğu sırada şokunu kapı arkadına saklayıp hızla kaçmaya yeltenirken genç adan kolundan tutup omzunu göğsüne çarptırdı. Kulağına eğilip, "....ve sakın! Bir daha...sonunu tahmin edemediğin...aptalca oyunlara... kalkışma! Bir daha bu kadarla yetinmem!
Şöyle söyleyeyim!
Dilinde ki mesafeler olacaklara sürç-i lisan kalır, Taşkır hanım! Bilmem anlatabildim mi?"
Bir kez daha dumur olan genç kadın olduğu yerde kalakaldı.
Resmen gafil avlanmıştı.
Anlamıştı ona lafını yedirmek için oyun oynadığını...fakat yine de....kazanmıştı.
İkisi ise kaybetmişti.
Sürç-i - hata yapmak lisan - dil anlamına gelir
Sürç-i Lisan - istenmeden söylenmiş söz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 339 Okunma |
119 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |