9. Bölüm
1sonsuzdusgucu1 / GÖNÜLDE KOPAN AĞIT / 9. Bölüm ' YAĞMURA AŞIK ATEŞ...'

9. Bölüm " YAĞMURA AŞIK ATEŞ..."

1sonsuzdusgucu1
1sonsuzdusgucu1

9. Bölüm " YAĞMURA AŞIK ATEŞ..."

 

Gözlerini elalarına dikti, " Kaçmak yok, Berzan ağa! Oyunu kurallarına göre oynayacaksın! "

Genç adam artık yasağına saldırmamak için zor tutuyordu kendini. İradeli bir adamdı fakat bu kadarı fazlaydı.

Hele ki yüreği şeytana teslim olmuştu bile fakat o direniyordu. Bir meleği öpüp şeytana uymamak için!

" Ah doğru, sevdiğin kadına ihanet edecek bir adam değildin sen! Öpmek için kurşun yerim diyen adam aldatmış sayılmaz mı?
Ya bunu ben - "

" Roze! " Yutkunurken direniyordu, artık sabrına dokunuyordu bu sesler bakışlar, bu dudaklar.

" Hâlâ merak ediyorum...ben seni neden hiç görmedim! Yoksa yalan mı söylüyorsun, böyle abinin arkadaşıyım ayağına sana güvenimi mi temelliyorsun..."

Biri bu kadına yüreğini anlatsındı!

" Hakaret etmeyi kesecek misin! " Sessizce kalakalan genç adamla...

" Evet? Ne olur yoksa... kurşunu da yer seni de öperim mi diyeceksin? "

" Yok..." Gözlerine efsunlu efsunlu bakarken sesini alçalttı. Yine ne yazık ona söylenen sözlerden haberi olmayacak, öfkeden delirecekti! " Bin kurşun için öpülmeye değen bir kadın var, bir kurşun mu yani...diyorum. " Dedi küçümser gibi, öyle ağır konuşmuştu ki gözlerinde ki o değişimi bile görmüştü.

Genç kadın daha fazla dayanamayacaktı, daha dün evlendiği adam gözlerine baka baka başka bir kadın için bin kurşun yerim diyordu.

Kimdi bu kadın!

Kimdi!

" Bin kurşun yediğin o kadını da seni de bir kurşunla öldürürüm! "

Öfkesine yenik düşen genç kadın nerdeyse genç adamı gülümsetecekti.

Kıskanmıştı...kıskandığı kadında kendisiydi üstelik.

Gözlerini ayırmadığı alevli elalardan,
" Durdurursam namerdim...elin titremesin yeter! " Deyip ardından dumura uğrattığı kadından uzaklaştı.

" Korurum diyorsun yani! Sen şimdi önüne falan da atlarsın..."

" Hele bi o gün gelsin...görürüz! Sen ne kadar kurşun ben ne kadar seven...bakarız..."

Kapıya doğru ilerlerken arkasını döndüğünde öylece yatakta yatan ona bakarken tuttuğu sersem gülümsemeyi koyverdi.

Genç adam odadan çıkıp kapıyı kapattığında genç kadın yataktan doğrulamadı.

Aklı elini dudaklarına sürüklerken, tekrar o bir parmak mesafeli yakınlık geldi aklına.

Nerdeyse biraz daha uzansa öpecekti! Genç kadın ardından sinirle ayaklanıp kapıya döndü.

" Bin kurşun yerim ha! Bin kurşun! O bin kurşun yediğin kadına karşı bir kurşunla ölmek neymiş gör bakalım Berzan bey! "

Dün dolaptan alıp giydiği üstünde ki salaş geceliği çıkardı altında ki kalırken dolaptan hızla en güzel elbiseyi seçip giyecekti ki hızla banyoya ilerleyip dün ki soğuğa karşın iliklerini ısıtan bir duş aldı.

Aynanın karşısına geçip giydiği elbiseyle önce kendine baktı. Saçlarını hızla çekmeceden çıkardığı kurutucuyla kuruttu. Taradığı saçlarına önünde binbir çeşit saç bakımından seçip aldığı yağlardan sürüp elinde gevşekçe döndürüp tokayla tutturdu.

Hızla odaya makyaj masasının önüne geçti. Dudaklarına sürdüğü koyu kahve tonlarda ki rujla, eline aldığı marka rimeli şaşkınlıkla kirpilerine sürdü. Ne işi vardı bu makyaj malzemelerinin burda?

Yanaklarına sürdüğü şeftali tonlu allıkla hızla fırçayı yerine koydu ve aynadan uzaklaştı.
Fön makinesini topuzuna tutup ısıyla şekil almasını sağladı.

Tokaya elini atıp saçlarını çözecekken durdu, madem bir oyun oynuyordu, tam oynayacaktı!

Hızla çekmeceleri karıştırırken gördüğü mücevhelere kaydı bakışları. İçlerinden seçip aldığı incileri de taktı.

Üstünde ki elbisenin desenlerinden gözlerini alamazken Berzan ağa'yı düşünemiyordu bile.

Siyah hatırasına ise son bir bakış atıp toplu odadadan yine dağıtmadan çıkmıştı. Spor beyaz ayakkabılarından vazgeçemiyordu ne yazık ki.

Aşağı inerken genç adamı salonda görememişti. Merdivenlerden inerken mutfağa ilerledi. Hava o kadar sıcaktı ki, tokayı açıp şovunu yapmasa mıydı diye düşünüyordu.

Mutfağa girdiğinde bomboş bir araziye bakar gibi kalmıştı yine.

Mutfaktan dışarı bahçeye çıkarken sağına döndüğünde olması gereken yerde olmayan bahçe koltuklarıyla kalakaldı. Bahçede onu bulmak adına gezinen bakışların hamağın da olmadığını görünce, bunun onun işi olmaması saçmalık olurdu.

O kadar uzakta zaten kalamazdı karanlıkta, hamağa ne diye dokunduysa!

Sol taraftan gelen seslerle meraklı bakışlarıyla adımları da oraya taraf ilerledi.

" Fırat ne demek-" Hararetli sözünü kesen adamın ağabey deyişiyle ona işaret eden bakışlarıyla hızla ona döndü. Aylardır açmasını beklediği çiçeği yeni farketmiş gibi kalakalmıştı.

Oluşan sessizlikle genç adam yanında duran en az 5 adamı kapının önünde bekleyin diyerek gönderdi.

Hızla onu çıldırtacak derecede güzelliğinde güzellik olan kadının yanına ilerlerken adımları hızla yanına yaklaşmıştı.

" Koltukları niye aldırdın! " Diye söylendi, bakışları hamağın olması gereken yerine dönerken " Hiç değilse...en azından hamak kalsaydı! " Deyip işaret ettiği taraftan ona döndü.

Genç adam ise ona daha fazla böyle derin daha çok bir sapık gibi bakmamak için uzaklarda ki dağların şeklini ezberlemişti nerdeyse!
Genç kadın ona bakmayan gözlere inat çenesi tutup kendine çevirmek isteyen yanını bastırdı.
Ona sokulup ceketinin kenarıyla oynarken, " Ha yoksa sen, dışarda yatmayayım diye mi aldırdın onları? "

Genç adam ceketine uzanan eli eliyle süpürüp uzaklaştı. Uzak olmalıydı!

" Hasta olup başıma kalma diye! Okullarında açılmasına az bir zaman kaldı...ülkenin doktorlara ihtiyacı var..."

Genç kadın hızla ona döndü, nasıl her zaman o kazanabilirdi ki!

Her zaman!

Tek kelimeyle onu düşünerek tavlamıştı resmen. Sesinde ki düşünceli eş tavrını alaycılığıyla kırmalıydı. " Hem aramızda bir doktor olması güzel, hasta olman işime yaramaz! " Diye devam etti.

" Tam olarak hangi işine? " Vurulan adamlarını ona getirmezdi öyle değil mi? İllegal işlere asla bulaşmazdı!

" Vurulsam ilk sana gelirim, ne de olsa doktor bir karım var..."

Güzel yerden çok tatlı bir yumruk yemişti, genç kadın. Dumur olmasına sebep olan ne sözlerinden ne de gözlerinden kopması o kadar da kolay değildi fakat belli etmeden içten içe gülümseyen tarafını bastırdı. " Beni sakın o illegal pis işlerine karıştırmayı aklının ucundan dahi geçirme! "

Genç adam saçmalama der gibi bakıp başını omzuna yatırdı. " Karımın diplamasının yanmasına...izin verir miyim sanıyorsun? Korkma, benden başka kimsenin kanı eline bulaşmaz... "

" Senin ki de bulaşmasın..." Senden önce o diplama ne yaralar aldı bir bilsen demek geçti içinden fakat aklını ikinci cümlesi süpürüp atmıştı bir köşeye. " Ben sözümü aldım aklın durur falan yaz bir kenara! Sakın unutma! Ayrıca unutsan da bir şey değişmez! " Korkupta kaçtığını düşünmesini istememişti sadece.

Aklım zaten durdu, Taşkır hanım!

Gözlerine dalıp gittiği kadını dilinden sakınıp kalbinde sükut-u hayal tabiri caizce sessiz bir hayalkırıklığı gibi yaşıyordu. Canını yakıyordu, o sadece dokunamadığı, yaklaşmadığı bir aşktı onun için, onun da dediği gibi.

Uzaklaşmak için çabalarken öpmekte gelmiyor değildi içinden o an tıpkı şimdi olduğu gibi, sadece bir küçük buse ne büyük fırtına olurdu kim bilir?

Düşünmesi bile yasaktı oysa fakat gönül!

Bu gönül dinliyor muydu sanki!

Yaramaz gönül!

Gözlerini elalarına dikti, iki parmak arası yakınlık bir parmağa indirgenmişti. " Kaçmak yok, Berzan ağa! Oyunu kurallarına göre oynayacaksın! "

İşte o an nefesi her yüzünü esip geçtiğinde öldüm dediği andı, yüreğine inecekti sanki!

Bütün gece yine dışarda yatmış, içine buzları eklemişken kıyamaz mısın yoksa diye sormuştu ya bir de, elbet zamanı gelecekti bu içindekini göğsünü gere gere savurduğu aşkın itirafı, bin kurşuna kurban olacağı bu kadından alacağı intikamı vardı bu dudaklardan.

En tatlı intikamı olacaktı ona bu yaşattıkları uzak kal derken yaklaşamıyorsun derken inadına gider gibiyken bir gün ona dönecekti.

O BENİM YÜZÜMDEN ÖLDÜ!

Tek suçlu o muydu sanki, Zilan ona iftira atmıştı.

Kendisi ise susmuştu! Dili değilde gözüydü bir şeyleri anlatacak olan sanki o an o susturmuştu onu, o susmuştu.

Ona ayak uydurmuştu ki bu içindeki olmasa yine susarmıydı orasını bir Allah bilirdi.

Ama susardı.

Ki o gün, gün doğana kadar yüreğini paramparça etmişti ağlayarak. Ki adı gibi biliyordu ki Ferzan da o kapının ardına saklanıp paramparça olmuştu. Gururluydu...inadı kadar.

Bu ela gözlerin sahibinden gururluydu çetin bakan gözleri fakat kolunu tutan elini görmesiyle jet gibi fırlamıştı arabadan yediği yumruklardan zerre gocunmamıştı. Dahasını da hak etmişti.

Ama gel gör ki bu kadın Gör halimi! Diye yakınıp bir karış ötesinde ki yanan ateşten haberi yoktu.
Onun aşkını kalbinin en ücra köşesine hapsetmişken, kalbinin en güzel odasını ona ayırmışken bir ömür beni bu odaya mı hapsedeceksin! diyordu, delirecekti!

O ise sanki yanıp tutuştuğu kadın değilmiş düşmanıymış gibi Sil şu gözyaşlarını...Reva mıydı ey yarab? Böyle yaptıkça iyice kendinden uzaklaştırıyordu da haketmiyor muydu birazcık sevilmek de değil sevmek sadece sevmek...

Ne o yoksa ona da mı hakkım yok? Ağlamaya da mı hakkım yok!

Bazen öyle konuşuyordu ki ne dese ne söylese, içindeki mi, karşısındaki mi bilemiyordu.

Silemeyeceğim için!

Silemiyorum lan işte gör artık sana dokununca uzaklaşmakta o denli zor!

Dokunmak bir kenaraydı uzaktan gelen kokusu bile yeterdi ona çekilmeye!

Tek damla gözyaşına paramparça oluyorum ağlama artık! Diye diye üstüne basa basa, bas bas bağırmak istiyordu. Artık susmaktan çıldırıyordu sanki!

Hayatını elinden aldım sen de benim canımı nasıl yakacağını düşünüyorsun?

Allah şahit ki bir an böyle düşünmemişti! Nasıl düşünürdü ki ateş üstüne yağan yağmura aşıksa, sönmekten gocunur muydu? ( Budur be! ❤️)

Dokunamıyorsun! Yaklaşamıyorsun!

O bile farketmişti artık bile bile uzak kaldığını, ama sebebi hep meçhuldu sadece bir nedenle kısıtlıydı.

Kanun gibi bir sözle;...Kardeşim dediğim adamın kız kardeşine bakacak kadar şerefimden geçmedim!

Onu söylediği güne lanet olsundu ki, gerçekti! Gerçek buydu, bir kere!

Elleri boynunda kopan düğmelerden açılan yakasına kaydı. Bana o gözle bakarsan...seni önce ben vururum!

Ne yalan, ne doğru şerefimden geçmeme ramak kaldı, Taşkır hanım!

Ah Taşkır hanım ah!

' Tek parmağımla nefesini söker alırım senden! '
Onu vurmakla, tetiğe giden parmağıyla tehdit ediyordu. Ona o istemeden dokunacak olsaydı, yıllardır içinde ki sevgiyi onu sevmeyen bir kadından saklamaz, söylerdi. Yiyeceği bin kurşuna rağmen!

Yaramaz yüreğini tutmak, bir çocuğu zaptetmekten bin kat zorken bile.

Yüreğine en tatlı yumruktu ki, Bin kurşun yediğin o kadını da seni de bir kurşunla öldürürüm! demişti.

O bin kurşun yiyeceği kadınla karşı karşıya geldiği gün ne diyecekti, nasıl bakacaktı gözlerine?

Şaşkın ördek gibi kalacak mıydı?

Yoksa sahiden sıkacak mıydı kafasına?

En tatlı ölümlerden biri olurdu...öpmeden ölmezdi o kesin!

Ölürken bile bunu dilerdi çünkü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ey aşk! KALK! Büyüğün geldi!

DJDHFJDKHJKD Ah be Berzan'ım ne acı çektin be...

Bölüm : 08.02.2025 02:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...