
Duru Poyraz.
Ben Duru... On sekiz yaşında, bir yetmiş boyunda, kısa kızıl saçlı, hafif çekik siyah gözlü biriyim. Hayatı ev - okul- akademi arasında geçen, insanına göre eğlenceli bir kızım. Hayatımın karanlığına inat bembeyaz bir kedim var. Adı Elizabeth. Bu hayatta belki de beni tek saf seven canlı.
İleri de belki çok üzüleceğim. Çok acı çekeceğim. Ya da hayat yüzüme gülerse çok mutlu olacağım. Hepsi bir ihtimal... Ama ne kadar yıkılırsam yıkılayım, hep daha güçlü kalkacağım. Çünkü kendimden başka kimsem yok. Ailem yok mu? Evet, varlığı da yokluğu da birbirinden farksız olan bir ailem var. Benim hikayeme hoş geldiniz.
Yine uyuyamadığım gecelerden birindeyiz. Kulağımda Manga, elimde kalemle defter... Zaman geçmek bilmiyor resmen. Sayfa da kara kalem çizilmiş çiçekler, anlamsız çizgiler ve başını dizlerine dayamış küçük kız vardı. Onu ne ara çizdim, bilmiyorum. Karma karışık bir hayattan kendini izole etmeye çalışan küçük bir prenses...
Yatağımdan kalkıp camın yanına geldim. Perdeyi biraz açıp irislerimi radar misali dolaştırdım etrafta. Ne yıldız vardı bu gece ne ay... Sokak lambasının ışığı, arabaların asfaltı ağlatan sesleri, ayaza rağmen balkonda sigarasını içenler, birde uyku problemi olan gece kuşları ayaktaydı. Bu şehir hala fazla gürültülü...
Sahi saat kaçtı? Güya 23.30 da uyuyacaktın kızım. Saat 06.42 idi. Rutin olarak 8-9 gibi kalktığımı düşünürsek; uyursam, uyanma ihtimalim sıfır olduğu için derse katılamazdım. Eğer bir kez daha derse geç kalırsam, babamla yaşayacaklarımı sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Madem uyuyamıyorum o zaman ders çalışayım. Youtube'dan Mehmet Celal Özyıldız'ın TYT konu anlatımını açtım. Tarihim kötü değildi ama bu saatte matematik kafam almazdı. Normalde de almıyordu ama neyse... Celal hocaya dönelim. Konuyu karşısındakinin aklında kalacak şekilde güldürerek anlatması, diğer tarih hocalarından ayıran en bariz özellikti. Adam dersi anlatmıyordu resmen yaşıyordu. Hem not alıp hem dinleyince daha da akılda kalıyor. Birkaç videosunu izledikten sonra kitap defterlerimi topladım. Çantamı hazırladım.
Saat 07.58 olmuştu. İki dakika sonra çalacak alarmı kapatıp hızlıca banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından kendime gelmiştim. Kulaklığımı takıp hareketli bir parça açtım. Önceden hazırladığım kıyafetlerimi giyip, saçlarımı düzleştirdim. Ben bunları hallederken ablam (Üvey anneme abla diyorum.) uyanmış, kahvaltıyı hazırlamıştı. Kapı açıldı. Uyanık olduğumu görünce önce şaşırdı sonra "Hadi yemek hazır." dedi. Başımı sallayıp mutfağa geçtim. Babamda gelmişti. Muhtemelen kulağımda müzik son ses olduğu için geldiğini duymamıştım.
Kısa bir selamlaşmadan sonra yemeğe başladık. Ortalama 15-20 dakika sonra kahvaltı bitmişti. Babama geliş saatim hakkında bilgi verdim. Daha sonra önce banyoya sonra odama geçtim. Kirpiklerimi kıvırıp rimelimi bolca sürdüm. Dudağıma bordo rujumu sürdükten sonra son kez saçlarımı düzelttim. Trençkotumu giyip çantamla birlikte evden çıktım.
Akademiye geldiğim gibi kantine çıktım. Burayı çok seviyorum. Tanıdığım insanlara selam verdim. Her zamanki yerime oturdum ve romanımı çıkardım. Ders saatine kadar kitap okuyabilirim. Hem kafam dağılmış olurdu. Deli gibi uykum vardı. Gidip kendime kahve aldım. Bir yandan kitap okuyordum bir yandan kahvemi yudumluyordum.
Telefonumun bir anda titremeye başladı. Kitabı masanın üstüne koyup telefonu elime aldım. Kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. Tanımadığım numaraları kolay kolay açmazdım. Aramayı reddettim. Bir dakika geçmeden tekrar arayınca kaşlarımı çatıldı. Numarayı kaydedip kim olduğuna baktım. Profil fotoğrafı yoktu. Açıklamada "Sen ve diğerleri diye ikiye ayrılmıştı, dünyam..." yazıyordu. Ben öylece ekrana bakarken yukarıdan mesaj bildirimi geldi.
Bilinmeyen: Çatma kaşlarını...
Gerçekten mi? Hah, bir anonimimiz eksikti.
Duru: Kimsiniz?
Görüldü. Yazıyor...
Söylemeyeceğini bile bile sordum. Çaktırmadan radar gibi etrafı tarıyordum bir yandan. Kim bu ya? Kantin öğrenci doluydu. Yarıdan fazlası erkekti zaten. Burada tanıdığım sayılı kişi vardı. Numaramı sadece kızlara veriyordum. Birde sınıf grubunda vardım. Bilinmeyen numaramı nerden ve ya kimden bulmuştu? Bunları ona sorsam da söylemeyecekti...
Bilinmeyen: Herkesi gören gözünün, görmediği kişiyim.
Bu tanıdığım biri olduğu anlamına mı geliyor? İsyan ediyormuş gibi yazmıştı. "Herkesi görüyorsun ama beni bir türlü görmüyorsun." demişti resmen. Ama benim çevremde erkek sayısı el parmağını geçmezdi. Onlar beni kardeşi bilir ben onları... Yani anonimlik gibi saçmalıklara kalkışmazdılar.
Duru: Beni işletiyorsan seni bulduğumda kendini öldü bil.
Bilinmeyen: İşletmiyorum. Gayet ciddiyim Duru Poyraz. O kadar kolay değil beni bulabilmek.
Duru: İstesem bulurum ama uğraşmak istemiyorum. Konuşmak istiyorsan çık karşıma. Anonimlik gibi saçmalıklarla uğraşma.
Duru: Dışarı da benden daha güzel kızlar var. Bula bula beni mi buldun yazacak?
Artık dayanamayacağım. Telefonu masaya sertçe bıraktım. Kahveyi kafama dikip, kitabı çantama koydum. Kitap okurken bile rahat yoktu. Saçma saçma insanlarla uğraşıyorum ya. Trençkotumu ve çantamı alıp kantini terk ettim. Ayak seslerim koridorları inletiyordu. Hayatım çok kolaymış gibi. Birde ne olduğu belirsiz telefon sapığı çıkmıştı başıma. Sınıfa girip yerime oturdum. Kafamı sıraya gömüp zilin çalmasını bekledim. Arkamdan iki üç kişi daha girdi. Kim olduklarına bakma gereği dahi duymadım. Kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Telefon hala titriyordu cebimde. Telefonu elime aldım. Hepsi bilinmeyenden gelmişti. Üstüne basıp sohbete girdim.
Bilinmeyen: Diğer kızlar umurumda değil, sadece seni istiyorum hayatımda.
Bilinmeyen: Zamanında kalbini kıran şerefsizleri de biliyorum. Bu yüzden erkeklerden nefret ediyorsun. Hiç kimseye güvenmiyorsun.
Bilinmeyen: Ben zaten senin etrafındayım ama seninle konuşmanın kolay olmadığını bütün okul hatta akademidekiler bile biliyor. Kızlara biraz ılımlısın. Erkeklere kale duvarı gibi.
Bilinmeyen: Diğer kızlar gibi değilsin. Ne huy ne karakter yönünden. Onlar cluplardan çıkmazken sen evden çıkmıyorsun. Onlar bir yerlerini gösterme çabasındayken sen kendini saklama çabasındasın. Onlar yüzüne badana boya yaparken sen bir ruj sürüyorsun.
Bilinmeyen: Mükemmel bir sesin var. Şuan bıraktın ama eskiden çok güzel piyano çalıyordun. Çok güzel şiirler yazıyorsun. Yaptığın dövmeler herkesin dilinde. Hayvanlara özellikle kedilere aşıksın. Motorda bayılıyorsun. Deli dolusun. Diğerleri gibi zorbalık yapmak yerine insanları koruyup kolluyorsun.
Bilinmeyen: Yaşadıklarının kolay olmadığını biliyorum. Seni bu hale getirenleri de tanıyorum. Yaşadığın her şeye rağmen dimdik ayaktasın. Sen farkında olmasan bile çok güçlü bir kızsın. Senden tek bir şey istiyorum. Yanına yaklaşamıyorum bari buradan konuşalım. Beni bulduğunda konuşmak istemezsen seni bir daha rahatsız etmem.
Beni nasıl bu kadar iyi tanıyordu? Ağzım açık şekilde ekrana bakıyordum. Beni ailem bu kadar iyi tanımıyordu... Erkekleri yaklaştırmıyordum yanıma çünkü nasıl varlıklar olduklarını acı şekilde öğrenmiştim. Beni diğer kızlardan farklı olduğumu söylemesi hoşuma gitmişti. Yaptıklarımı övmesi gururumu okşadı. Ama yanıldığı bir nokta vardı.
Ben güçlü bir kız değildim. Olmayı çok isterdim ama olmuyordu. Bende güçlüymüş gibi yapıyordum. Bu hayatta zayıf görünürseniz herkes üstünüze saldırır. Hiç kimse elinizden tutup, destek olmaz size. Düştüğünüzde bir tekme de onlar atar. Güvenip her şeyinizi paylaştığınız, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen en yakın arkadaşım, kardeşim dediğiniz bir bakmışsınız düşmanınız olmuş. Hiç tanımadığınız birisine dönüşmüş. Hayat böyledir işte.
Duru: Yanılıyorsun.
Bilinmeyen: Yanılmadığımı ikimizde çok iyi biliyoruz. Sen hiç bir zaman bencil biri olmadın hep başkalarını düşündün. Kimseyi kırmayayım, üzmeyeyim derken kendini harap ettin. Diğerlerine verdiğin önemin çeyreğini kendine versen keşke.
Bilinmeyen: Bak Duru, artık senin isteklerin, hedeflerin her şeyin ve herkesin önünde olsun. Kendi zincirini kırmanın vakti geldi de geçti. Pes ettiğin zaman arkana dön ve başarılarına bak. Küçük veya büyük fark etmez senin bir şey yapmış olman bile çok değerli. Çevrendeki ağzı bantlanmayan insanlara kulak asma. Bu hayatta tek başınasın. Kim kime destek olmuş ki bu hayatta. Daha sonra çevrendekilerin senin başarın şahit olup imrenmelerini seyret.
İyi güzel konuşuyordu ama bunlar hemen olacak bir şey değildi. Bunu etkileyen başta aile olmak üzere pek çok faktör vardı. İnsanlara kulak asmasaydım belki daha özgüvenli olabilirdim. Bencil olsaydım daha çok sevilirdim ama ben öyle değilim. Başkalarının fikri benim için hep daha önemli.
Duru: Her şey yazıldığı söylendiği kadar kolay değil. Tamam, buradan konuşalım ama konuştuklarımızı herhangi bir kişiden ya da bir yerde görürsem o zaman kork benden...
Bilinmeyen: Vallahi mi? Bu şansı verdiğin için teşekkür ederim. Pişman olmayacaksın. Konuştuklarımız aramızda kalacak merak etme.
Onunla son konuşmam buydu. Zil çaldı. Derse girdik. Şevvalle hem yemek yiyorduk hem konuşuyorduk. Ona bilinmeyenden bahsedip bahsetmeme konusunda karasız kalmıştım. Ama her şey çok ani olmuştu. Ne olacağı belirsizdi. Boşuna kızın kafasını şişirmeye gerek yok. Kantin sınıf ve (Şevval sigara kullandığı için) en alt kat arasında geçmişti bütün gün. Son derse girmiştik.
Duru: Dersten sonra nereye gideceksin?
Şevval: Merkeze gideceğim.
Duru: Beraber gidelim. Benim evimde orda. Bana eşlik edersin hem.
Şevval: Tamam.
Zil çaldığı gibi akademiden çıkmıştık. Şevval vakit kaybetmeden sigarasını yaktı. Bende çıktığımı ve eve geçtiğimi söylemek için babamı aradım. Şevvalle sohbet ede ede yol bitmişti. Birbirimize " Yarın görüşürüz" diyerek ayrıldık. Eve girdiğimde çantamı yatağın üstüne koydum. Işık hızında ev halime geçiş yaptım. Ablam, annesine gitmişti. Ev işleri bana kaldı anlayacağınız. Çamaşırları toplayıp yerleştirdim. Bugün olanları düşünmeye başladım. Yorucu bir gündü. Dersler, bilinmeyen... Alışık olmadığım şeyler oluyordu. Ev kapısının kapanmasıyla odamdan çıkıp babamı karşıladım. Günlük soruların ardından abimi beklemeye başladık. Gelince kendisini tebrik edip sofrayı kurdum. Abimle babam iş hakkında konuşup yemeklerini bitirmişlerdi. Sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra odama kapandım.
Biraz spor yaptım, kitap okudum, en son çantamı hazırlayıp yorganın altına girdim. Saat 23.27 olmuştu bile. Uyuyamayacağımı biliyordum ama babam geldiğinde yatmış olarak görürdü en azından.
Saat 23.42
Yine bir ağlama krizinden sonra yere yığılmış alev saçlı bitkin bir kız. Artık inancını yitirmişti. Aşka, güzel şeylere, ihtimallere. Asla kurtulamayacaktı buradan. Oysa ne de çok isterdi kitap film karakterleri gibi güzel bir hayatı olsun. Her şey ters gidiyordu hayatında. Belki kendi mahvetmişti hayatını belki de kader ağlarını o daha küçükken ördüğü için bu haldeydi. Artık toparlanması lazımdı. Lavaboda çok fazla kalmıştı. Birazdan bağırırdı üvey annesi içeriden. Gece gece bir tartışmayı daha kaldırmaya hali kalmamıştı.
Ayağa kalkıp aynada kendine baktı. Kısa saçlarını düzeltti. Gözleri biraz kızarmış, hafifte şişmişti. Hızlıca yüzünü yıkayıp havluya kuruladı ellerini. Aniden vuran kalp sancısıyla kapının kolunu tutup derin derin nefes almaya başladı. Bu aralar başına çok sık geliyordu. Sebebini biliyordu. Vücudu artık yaşadıklarını kaldıramıyordu. İnsanlar onu çok mutlu, cıvıl cıvıl, güçlü biri olarak görüyordu. Sorunlarını dışa yansıtmamak için verdiği uğraşları 2 kişi bilirdi. Onlarda kan bağı olmadan da ona kardeş olunabileceğini kanıtlayan Ebrar ve Neva'ydı. Aklına geldiklerinde yine yüzünde minik bi tebessüm oluştu.
Odasına girmeden su içmek için mutfağa gitti. Babası mutfakta sigara içiyordu. Küçükken de içiyordu hatırladığı kadarıyla. Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar bir araya gelmişlerdi. Beş ay kadardır beraber yaşıyorlardı. Evde dört kişiydiler. Duru, abisi, babası ve üvey annesi... Ara sıra üvey kardeşleri de geliyordu ama bir iki gün kalıp gidiyorlardı. Suyu doldururken, o sigarasını söndürdü.
"Yarın kaçta gideceksin?" Suyunu hızlıca içip cevap verdi
" Yarın dersim yok. Matematik için özel ders ayarlamaları için idareyle konuşacağım. Birde devamsızlığı halledeceğim. Sonra kendim çalışırım. Akşam 18.00 da evde olurum. " Başını onaylar şekilde salladı.
" Bu saatte niye ayaktasın? " Babası biraz kuralcıydı. Yatma saati 23.30'du Duru'nun. Ama hep seferinde geçirirdi saatini. Babasıyla bu konuşmaya alışmıştı artık. Klasik cevabını verdi Duru.
" Uyuyamadım." Kafasını onaylamaz biçimde salladı. Bir yere kadar haklıydı. Bu durum derslerimi de etkiliyordu. Dün bugün akademideki sabah derslerimi hep kaçırmıştım. Ama ne yapabilirim ki? Uykusu olmayınca uyuyamıyor insan. Ben gece insanıydım. Gündüz enerjim ne kadar düşükse gece o kadar yüksekti. Ama bunu babam bir türlü anlamıyordu.
" Hadi yatağına gir. Telefonu bırak elinden, uyursun." Kafamı onaylar şekilde salladım. Önce babama sonra üvey anneme "Allah'a emanet. Yarın görüşürüz." dedikten sonra odama geçtim. Alarmlarımı kontrol edip, müziği ayarlayıp, kulaklığımı taktım. Şimdi uyuyabilirim.
-- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- --
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |