1. Bölüm
Büşra_T / GELECEKTEN GEÇMİŞE / YAKIN CADIYI!

YAKIN CADIYI!

Büşra_T
_.busra_

İnsanların aptallıklarına dayanamayacak kadar sabırsız ve çenesizidim, yanlışa susmak pekte benlik birşey değildi ama yanlışa boyun eğen insanlar için daha ne kadar çabalayacaktım ki?

Aptal olmak onların kararıydı, ben ne kadar çabalarsam çabalayayım yine kendilerini kukla gibi kullanacak başka bir insana boyun eğip kaderlerine yani kendi akıllarınca kaderlerine diyeyim, razı olacaklardı.Tanrı onları bu şekilde cezalandırıyordu ama onlara göre bu onlara sunulan bir mükafattı.

Biri beni, kendine sertçe çekti ve vücudunu, vücuduma bastırdı. Sarhoş olduğunu bağıran bir kokuya sahipti. Boynuma değmek üzere olan dudaklarından önce nefesini hissettim. Tek kelime ile iğrençti. Hızlıca karnına dirseğimi geçirdim ve geri çekildim. Yüzüne baktım, soylu kesimdendi ama tanınmamak için eski bir takım giymişti. "Bana bak piç kurusu, para olmadan dokunmak yasak" dedim. Adam orta yaşlarda, kısa boylu, saçları seğermiş bir adamdı. Klasik bir soylu tipi vardı, şişmiş bir göbek iyi çaldığının kanıtıydı. Çünkü dışarıda dilenci olarak gördükleri insanların, karınları içlerine çekilmiş, kemikleri sayılır vaziyettelerdi. Tek sebebi ise soylu kesimdi, bu tablo onların eseriyidi.

Bana tekrardan yaklaştı, leş gibi kokuyordu. Dudaklarının arasına bir sigara yerleştirip, pişkin bir şekilde yaktı, sigarasından bir duman çekti ve yüzüme üfledi. Tabi ki böyle insanlarla yatmıyordum sadece küçük bir halüsinasyon yaparak onları hayal alemine yolluyordum. "Bak sen. Kendini para karşılığında satan bir fahişeye göre fazla cesur kelimeler sanki ha!" bağırması beni sinirlendirsede susmam gerekti. Sarhoş olduğundan konuştuğu her bir kelime yarım ve anlamsız çıkıyordu, gözleri bayık bakıyordu.

"Paramı ver, gerisi seni ilgilendirmez piç kurusu!" Diyerek elimi uzattım, sigarasını attı ve ellerini ceplerine yerleştirerek birşey arıyormuş gibi yaptı sonra dudaklarını bükerek üzülüyorumuş numarasına başvurdu. Zengin kesimden insanların çoğu böyleydi her anlamda, herşeyden çalıyorlardı. "Bir dahakine artık, yanımda kuruş yok. Hem sen alışkınsındır, bir dahakine bahşiş bırakırım, ödeşiriz." konuşurken ağzı seğriyordu. Yüzümü buruşturup kaşlarımı çattım.

Böyle insanlarla daha doğrusu kuklalarla uğraşmak hayatımın bir öğünü haline gelmişti. Derin nefes aldım ama ciğerlerim o havaya lanet ediyordu, iğrenç egzoz kokusu, terli insanlar, leş kokusu ve yoğun bir içki kokusu havaya yayılmış, zehir tabakası oluşturmuştu. Hayvanların bile daha medeni yaşadığı bir dönem yaşıyorduk. Gerçi herşey tercih meselesiydi. Peki ya, bu hayatı seçmeyenler?

Adama yaklaştım ve tek bir parmak hareketimle arkasına dönmesini sağladım, duvara sertçe çarpıp, tekrardan duvara yasladım. Adamın acılı inleyişi bile acımak yerine devam etmeme sebep oluyordu. Acı çekmesi bile, acı çektiriyordu. Duvara yapışmış olan adamın sağ elini tamamen ters çevirdim. "İyi bak, belki yanındadır." dedim. Acıdan konuşamıyordu, acılı inleyişleri umrumda değildi. Artık aklında sadece ben vardım zihinine girip kendi kendini öldürtebilirdim ama daha değildi evinin çevresine yaklaştığı anda bunu yapacaktım. İşte Krallık adındaki azınlıkta aynı böyle yapmıştı. Sahte ölümler, binlerce cinayetler. Sorarsan, güçler insan zihnini olumsuz etkilediğinden oluyordu.

"Bir sürtükle para karşılığında bile sevişemeyen bir adama göre fazla özgüvenlisin sanki?" Dedim, acılı inleyişleri kısılmaya başlamıştı. Adamı serbest bırakmamla arkada bir ses yankılandı. Evet, benim oyunum başlıyordu, öldür, kaç ve saklan. Tabi, bu sefer herşey daha farklı olacaktı.

"Cadı!" diye bağıran sese döndüm, dehşet içinde titreyerek bana bakan kadına göz devirdim. Adamı sertçe yere atıp kadına bir adım attım. Kadın benden fazlasıyla uzaktı ama yinede geriye gitti, ellerimi havaya kaldırıp pençe şekline aldım ve "Böö" dememle kadının bayılması bir olmuştu. Bir kaç kişi kadına baktıktan sonra bana baktılar sonra hepsinin ağzından aynı kelimeler döküldü. "YAKALAYIN CADIYI!"

Küçük bir kahkaha attım, üzerimde olan paltoyu yavaşça açıp adamlara doğru attım. Hepsi sanki bomba atmışım gibi geriye kaçtılar. Oysa bir zamanlar onlarında böyle güçleri vardı. "Hadi ama bunu konuşarakta çözebiliriz. Ne dersiniz beyler?" dedim nazik sesime tezat onlar öfkeyle Sürtük, cadı​​​ diye inatla bağrıyorlardı. Cadılara karşı olan ve nefret eden bütün insanlar buradaydı. Krallık adında olan, insanların güçlerini kontrol edip kendi çıkarları için kullanan azınlığın askerleride buradaydı. Evet, halkı koruyorlardı ama bir türlü kendilerinden korumaları gerektiğini anlamamışlardı.

"Tamam siz bilirsiniz" diyerek omuz silktim. Adamlar bana koşarken ben onları küçük bir titreşim dalgasıyla geriye fırlatmıştım,. Çığlıklar sokakta yankılanıyordu ve nefret nidaları etrafımı sarmıştı. Bir adamın bana silah doğrultmuş, bana iğrenircesine bakıyordu. Benden tiksinen adam, sarı dişlerine altın diyerek geçiyordu. Garip?

"Geber cadı, senin gibi daha binlerce sürtük öldürdüm ama bu aralarında en iyisi olacak!" diyerek bana doğru yaklaşıp zafer kazanmışçasına gülüyordu. Esprilerimi hiçbir zaman eksik etmezdim ve şimdide etmeyecektim. "Ah, hayır ben daha ateşli bir şekilde ölürüm sanıyordum" dememle bana tuhaf bakışlar yolladılar. "Ne hiç ateşli bir şekilde ölmek isteyen cadı görmediniz mi?" dediğim anda bir silah sesi duydum. "Puf" diyerek kurşunu havada patlattığımda bana olan bakışları yerini korkuya bırakmıştı.

"Krallık sizi yok edecek!" diyerek bağıran kadına döndüm. "Siktir, onlar önce sizin gibileri yok etmeyi seçtiler ve sizde bunu kendiniz kabul ettiniz aptallar!" diye bağırdım. Nefret dolu kalabalık bana yaklaştıkça geriye gitmek zorunda kalmıştım. "Bir dakika!" diyerek duvara fırlattığım adamın cüzdanını aldım ve duvara sabitli olan merdivenlere doğru koştum. Silahlar patlamaya başlamıştı, insanlar nefretlerini kusuyordu, helikopterin sesi gelmeye başlamıştı. Tıpkı hayallerimdeki gibi...

Günlüğüm diyerek yazdığım bordo renginde olan, küçük, deri kapaklı ve ayracı olan defterimi karnıma kadar çektiğim fileli çorabımın lastiğinden çıkardım sonra dışı beyaz renkte, siyah yazan kalemimi göğsümün arasından çıkarttım.

12/11/2032

Hayaller uzaklarda değildi sadece insanlar hayallerini gerçekleştirmeyecek kadar gerçeğe yakındı. Yaşam saçmaydı ve yaşamak için neden aramalıyıdı, ölüm nasıldı? Hayallerim bana ölüm kadar yakındı...

Hayalim neydi? Bilmiyordum ama bulacaktım bugün ölümle birlikte hayalim neydi anlayacaktım. Biliyorum saçma burada olsa bana kızar ve elimi kızgın köze yaklaştırıp yakarım bir daha yaparsan! Derdi. Şimdi ateş içinde yanma ihtimalim vardı kül olacaktım. Kukla olmadığım için mutluyum ama yinede ben, ben değilim garip? Neyse yanmadan önce bunları düşüneceğim çokça vaktim olacak. Acaba gerçekten yanarak öldürülen insanların onların dilinde cadıların ruhu arafta kalıp sıkıştığı doğrumu? Bak ölüm çoğu şeyin cevabın varecek bana.

​​​​​​ Gloria Wizard

Helikopter yaklaşmıştı ama beklememiş ve üzerime demirden yapılmış bir ağ atmışlardı. Vücudumda acı başlamıştı, hayır acı demir yüzüne değildi aslında öyleydi ama salakların düşündüğü gibi değildi. Onlara göre demir cadıların güçlerini enegeleyip güçsüz hale getiriyordu, salak olmak kaderleriydi. Her insanın üzerine demirden ağ atılırsa canı acırdı, cadı bile olsa!

Batıl inançtan oluşan bir azınlıktan oluşuyordu. Teknoloji ve insanlığın zirvesini yaşamak üzerydik. İnsanlar zamanla içlerinde olan enerjiden oluşan güçlerini keşfetmişlerdi fakat herkes bunu kötülük için kullanmaya başlayınca belli başlı kurallar getirilmiş, bu güçleri kontrol altına almak için çeşitli şeyler üretmişlerdi.

Bunlar iyilik için değildi ama bazı azınlıklar bu güçlere karşı çıkmış ve bu güçlere sahip insanlara lanetlenmiş cadılar diyerek kendilerince haklı olduklarını iddia etmişlerdi. Kendi yaptıkları yalandan ölümler ve oyunlar yaşanmaya başlamıştı, insanlarda buna inanıp onlara boyun eğmişlerdi. İnsanların gücünü, hayat ve yaşam güneşi diye anılan bir mekanizmanın içine aktarmışlardı, güçlerin tehlikeli olduğuna o kadar çok inanmışlardıki herşeye kör olmuşlardı.

Zamanla bazı insanlar benim gibi bu işin saçma olduğunun farkına varıp, karşı çıkmıştı. Ama karşı azınlık şimdiki adıyla krallık bizlere lanetli olduğumuzu ve kötü varlıklara hizmet ettiğimizi savunmuştu. Sonradan eski çağda kalmış cadı yakma, çarmıha gerilme, demirden dikenlerin olduğu ölüm kutusu adlı bir sürü, eski çağdan kalma cezaları geri getirmişti. Benim gibi bir sürü kadın ve adam öldürülmüştü. Yaş, önemli değildi. Kaç yaşında olursa olsun, boyun eğmeyen, bu cezalara tabî tutuluyordu.

Üzerime atılan demir ağdan gelen elektrik dalgası sayesinde gözlerim kapandı. Acı dolu çığlıklar yükseliyordu o ses bana aitti, ben acı dolu bağırırken onlar alkışlıyorlardı. Adamlar, gözümün önünde durduklarında "Merhaba, sürtük" diyerek alay ediyorlardı. Kahkaha atmaya çalışarak, güldüm ama bu gülüş acıdan başka bir şey anlatmıyordu. "Merhaba piç kuruları" dedim dişlerimi göstererek tekrar gülmeye çalıştım. Gözlerinde korku vardı. Hepsi korkuyordu ve en acısıda cesur gibi davranıyorlardı. Farklı bir bedende duruyordum şuan eğer kaçabilirsem, saklanmadan hayatıma devam edebilirdim. Şuan daha önemli işlerim vardı, yakalanamazdım.

Demirin üzerimde olmasını umursamadan ısıtmaya başlamıştım. Canım yanıyordu ama belli edemezdim. Askerler, beni almak için ağaya dokunmalarıyla bırakmaları bir olmuştu. Üzerimden azda olsa demirin ağırlığı gitmişti, hızlıca sürünerek ağın altından çıktım. Askerler yanan ellerine küfür etmekle meşguldü. "Kaçma! Kaçıyor, tutun şu sürtüğü!" diye bağıran helikopterin içindeki bir askerdi.

Orta parmağımı göstererek, kendimi aşağıya bıraktım. Düşüşümü yavaşlatan, zengin kesimin paçavra diyerek attıkları kıyafet yığınıydı. Bu kıyafetleri satan tezgahın başında olan kadın bana şokla bakıyordu. Ara sokaktan bağırışmalar yükseliyordu. "Falza uzaklaşmış olamaz! Bulun o cadıyı bana!" Sesin geldiği yöne döndüm, ve tekrar kadına baktım. Tam çığlık atacakken elimle ağzını kapattım. Ve "Özür dilerim." diyerek kadına sarıldım. "Bedenini ruhuma alıyorum, bedenime ruhunu ben alana kadar mühürlüyorum!" Kelimeler dudaklarımdan ayrılırken kadının kulağına birer fısıltı halinde ulaşıyordu. Yer değiştirmiştim, Tanrım bunu yapmaktan nefret ediyorum! Önceki bedenimi hemen tezgahın altına çekmiştim. Kadın şuan baygındı. Tabiki kendi çıkarlarım için birinin hayatını mahvetmeyecektim. Bu çok alçakçaydı, ben vicdansız biri değildim. Tabi bu durum mecbur kalmadığım sürece geçerliydi.

Askerler önümden sinirle geçiyorlardı. Biriyle göz göze gelmemizle dudaklarımda tatlı bir tebessüm oluştu. Asker bir an affallamıştı. "Size yardım edebilir miyim efendim?" Gülümsediğim asker yanıma yaklaştı. "Burdan fahişeye benzeyen bir kadın geçtimi?" Demesiyle, şaşırmış gibi yaptım. "Malesef efendim, görmedim ama bir kaç dakika önce, şu ilerideki köşeden bir çığlık sesi gelmişti." Dedim, asker gülmesyerek. "Teşekkürler hanımefendi, umarım boş zamanım olduğunda görüşme fırsatımız olur."

Tanrım, neyse belki kadın sayemde soylu kesime giriş yapabilirdi? İyi yönden bakmak lazımdı. Asker gözlerime sorgular gibi bakıyordu. "Umarım efendim, iyi işler diliyorum." Diyerek, küçük bir tebessüm ve baş selamıyla, yanımdan uzaklaşmasını izledim. Tezgahın altından bir hareketlenme olmuştu. Şimdi değil lütfen! Asker arkasına bakarak son bir bakış attı. Tatlı, masum bir tezgahtardım şuan, lütfen uzatma ve git artık. Askerin yüzünde bir sırıtış oluştu ve hemen önüne döndü. Alttan bir hareketlenme daha oldu. Yapacak bir şey yoktu, evet garip olacaktı ama şansım yoktu. Erken uyanmamalıyıdı. Gece olmasını beklemem gerekiyordu. Yere birşey düşmüş gibi tezgahın altına eğildim ve kadının kafasını geriye vurdum.

Kendi kafamı yani, ama başka bir kadındı işte. Garipti ama zamanla alışmıştım. Her zaman genelevde çalışmıyordum, serbest meslek takılıyordum. Mesela şuan bir satıcıyıdım. Kendi, gerçek bedenimle dolaşamazdım, cadı olduğum tamamen bütün şehire yayılmıştı. Aranıyordum, önceki beden ise ölü bir kadına aitti, ilk başta garip geliyordu ama sonradan alışmıştım. Alışmaya mecbur bırakılmıştım.

Gerçi, kadının ölü olduğunu benden başka kimse fark etmemişti. Benim bedenim şuan ruh formundaydı. Güçlerim zamanla artmaya başlamıştı ve bende bunları geliştirmiştim. Bana bıraktığı, defterin içinde daha çözemediğim çok şey vardı ve açıkçası çözmeyede çalışmıyordum. Geçmişi asla unutmaya çalışmamıştım, tam tersi hep hatırlıyordum. Her uykumda, nefes alışımda, bir ateşin yanışında, rüyalarımda ve en önemlisi o defteri her açtığımda o âna geri dönüyordum. Ki zaten ben o andan hiç ayrılmamıştım. Ama eğer şuan için konuşmam gerekirse tek bildiğim şey şuydu. En başından beri öğrenebildiğim tek şey buydu.

Ben istediğim herkes ve herşeydim...

 

🍁SON🍁

 

 

Bölüm : 28.08.2024 04:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Büşra_T / GELECEKTEN GEÇMİŞE / YAKIN CADIYI!
Büşra_T
GELECEKTEN GEÇMİŞE

20 Okunma

5 Oy

0 Takip
1
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...