13. Bölüm

12.Bölüm

okuyan doksandört
__okuyan94__

 

 

 

 

Herkese merhabaaa.

 

 

Geçen ki bölümün yorumları yerlerdeydi. Arkadaşlar böyle giderse bölüm yazmaya hevesim kalmaz. Lütfen oy be yorumlarınızı gösterin. Desteklerinizi unutmayın.

 

 

Bu bölüm güzel bölüm bekliyorum.

 

 

Emojilerimizi alayım buraya.

 

 

İYİ OKUMALAR

 

 

12.Bölüm

Kasklı beni eve bırakırken akşam olmak üzereydi. Söylediği gibi oturduğum semti biliyordu. Bilse de ben yol boyunca durmadan hatırlatma yapmıştım. Her tabelada semtimin ismini gördükçe buradan, şuradan, sağdan, soldan diyerek susmamıştım. O da büyük ihtimalle beni arabasına aldığı için pişman olmuştu.4

Yapacak bir şey yoktu. Kendi kaşınmıştı.1

Ama bu kasklının beni ilk eve bırakışı değildi. Düğünden gelirken yine eve bırakmıştı ama o zaman sokağın başında inmiş, sokağa girmesini istememiştim. O gün söylediği bir cümlesi kendisine aşırı gıcık olmamı sağlamıştı.

Şu adres hatırlamama mevzusu.

O an ona fena kurulmuştum. Zaten bir de yolda yaşadıklarımın etkisi vardı. Korkmuştum ve hiç istemediğim kişi yardımıma gelmişti. Ona borçlanmıştım ama o cümleyi duyunca da kurulmamam kaçınılmaz olmuştu. Tamam, hala kasklıya sinir oluyordum. Hala gıcık oluyordum ama artık mevzu farklıydı.

“Şu sokaktan gireceksin,” dedim elimle de işaret ederek. Dediğim sokağa saptı. Sokağın içine biraz ilerledikten sonra da “Buralarda durabilirsin,” dedim. Öyle de yaptı. Binanın tam önünde değil de, az gerisinde arabayı yavaşlattı. Emniyet kemerimi çözmek için hareket edeceğim sıra da arabanın yanından geçen motosiklet sesi duydum ve aklıma kasklının motosikleti geldi. Kemeri çözüp ona baktım.

“Sana bir soru, motosikletin nerede?”

Başıma bela olan motosikletinin nerede olduğunu merak etmiştim. Onu bir kez motosikletiyle görmüştüm. Onda da kaza zamanıydı. Ondan sonra bir daha görmemiştim. Arkasından yalnızca bana verdiği fatura üstünden motosiklet konusu açılmıştı. Yaptırmış mıydı yoksa benim ödeme yapmamı mı bekliyordu? Hiç haberim yoktu.

Sorumla kasklı bana baktığında arabanın çalışma sesi kulağımdaydı.

“Yoksa yine zarar mı vermek istiyorsun, Sarışın?”3

Beni gerçekten daha fazla kendisine karşı gıcık hissetmemi istiyordu. Böyle cevap mı olurdu? Ama başarıyordu. Kesinlikle. Daha fazla gıcıklığımı kazanıyordu.

“O bir kazaydı ve hata sendeydi,” dedim savunmaya geçerek.

“Yanlış hatırlıyorsun,” dedi hemen. “Açmaman gereken taraftaki kapıyı açan sendin.”

Oflamak istedim. Ona bakmaktan başka bir şey yapmadım. Doğru olan dediğiydi ve konuşurken bu ayrıntıyı atlamıştım. Sanki bu tür ayrıntıları hatırlamasa bir yerinden bir şey eksilirdi. Kendime de kızdım. Bana karşılık vermemesini sağlayacak bir cevap bulmam gerekiyordu.

“Kazaydı,” dedim yeniden, diğer söylediğimi es geçerek. “Tamam mı? Kazaydı. Hem merak etme, yolda her gördüğüm araca zarar veren biri değilim. Senin ki ilkti ve o da kazaydı.” Son söylediğimi iğneleyerek söylemiştim. “Artık motosikletinin nerede olduğunu söyleyecek misin? Söz veriyorum, kıymetli motosikletine bir daha zarar vermeyeceğim. Yalnızca yaptırıp yaptırmadığını merak ediyorum.”1

Bana verdiği fatura yaptırmadan hesaplattığı olabilirdi. Çok incelememiştim. Fiyatı görünce incelemek aklıma gelmemişti. Tek taksinin ücretini kendisinin ödediğini biliyordum. Bunu da zaten kendisi söylemişti. Eğer ödemeseydi taksici adamdan kurtulamazdı. Adamın kaza anındaki halini hatırlıyordum.

“Tamirhanede,” dedi kasklı.

Şaşırdım. Yaptırıp yaptırmadığını bilmiyordum. Her iki ihtimal yarı yarıyaydı ve şu an itibaren aklımda diğer sorular dönmeye başlamıştı.

Onca zaman boyunca hala yapılmamış mıydı? Nasıl bir hasar almıştı da yapılması bu kadar sürmüştü? Bana çıkardığı tutarı baz alırsam neyi varsa baya pahalıydı. Diğer yandan motosikletin tamirhanede olduğunu söylüyordu ama ben daha borcumu ödememiştim. Ödeyemezdim de.

“Motosikletin için sana hemen ödeme yapamam,” dedim. “Biliyorsun değil mi?” Daha yeni bir işim olmuştu. Hem de tutarı taksite bağlayıp ödeyecektim. Bunun farkında olmalıydı. Bence farkındaydı da. “Tamircine ödeme yapman için bekleyeceksin.”

“Ödemeyi ben yaptım,” dedi, kasklı.2

“Yaptın mı?” Yapmış mıydı?

“Senin ödemen bana olacak, Sarışın. Sen bana borçlusun.” Sen bana borçlusun. Ayrıntıları hiç düşünmemiştim. Şu an konu açılmasaydı, aklıma da gelmezdi. Faturadaki tutarı kasklı ödemişti. Vay be. Şıp şak diye hem de. “Bu yüzden sana ödeme planı çıkarmayı teklif ettim. Onu da zaten işe başladığında konuşacağız.”1

Faturada da kendisinin adı olduğunu hatırladım. Benim adım yoktu. Genel olarak beni bağlayan bir şey yok gibi gözüküyordu. Ona borçlu olduğumu gösteren hiçbir şey yoktu. Bir şeye de imza atmamıştım.

Ödeme yapmasam da olurdu. Bence olurdu.1

Ama bir söz vermiştim. Bir yola girmiştim. Yazılı bir şey olmasa da borç borçtu. Hem içimden bir ses kasklının açıkça bunları söylemesinin ardında başka bir şeyin olduğunu söylüyordu. İşini garantiye almadan ödeme yapmazdı. Öyle bir adama benzemiyordu. Sonra aklıma kameralar geldi. Restoranın dışındaki kameralar kaza anını çekmiş olmalıydı. Ödeme yapmasam bile kanıtı vardı. Beni kolaylıkla dava edebilirdi.

“Çok mu hasarı vardı?” diye sordum. Olay anında motosikletine pek bakmamıştım. Ben kendimin derdine düşmüştüm. “Hala yapılmadığına göre olmalı.” Öyle motosikletten kopan bir parça görmemiştim ama o anın sıcaklığıyla ben görmemiş olabilirdim.

“Niye merak ediyorsun?” diye sordu kasklı. Sorumun cevabı sorulan bir soru değildi ve cevap vermeyerek uzatması da hiç hoş değildi.

“Niye merak edemez miyim?” diye karşılık verdim. “Sana bir ödeme yapacağım ve ödeme yaptığın aracın durumunu bilmek hakkım.”

Konuşmadan önce durakladığını fark ettim. “Yapıldı.”

Daha demin tamirde demişti.

“Tamirde değil miydi?” Açığını yakaladığım için hafiften keyiflenir gibi oldum.

“Tamirhanede,” dedi yeniden. “Ama yapıldı. Teslim almam için beni bekliyor.”

Demek öyleydi.

“Motosikletin kıymetlin değil mi?” diye sordum bu kez de. Bazı erkekler araçlarını her şeyden kıymetli görürlerdi. Hatta bazıları araçlarını çocuklarının yerine bile koyardı. Herkesten de sakınırdı. Onun da onlardan biri olup olmadığını merak ettim. Kasklının bildiğim kadarıyla çocuğu yoktu ama o tür erkeklerden mi merak etmiştim. “Madem yapılmış, neden teslim almaya gitmedin?”

Sorularıma şaşırdı mı yoksa normal mi geliyordu, bilemedim. Zaten bu adamı yüz ifadesinden çözemiyordum.

“Bugün işim çıkmasaydı gidiyordum,” dedi kasklı.

İşim çıkmasaydı gidiyor muydu? Bu ne demekti? Gidecektim değildi. Gidiyordum, demişti ama işi çıkmasaydı gidecekti. Zihnimde yananlar oldu.

“Bir dakika, bir dakika,” dedim konuşmasına devam etmeden. “Nasıl yani? Bugün mü gidecektin? Yanlış mı anladım ben?” Bence anlamamıştım. Bugün gidecekti. Düzeltme. İşi çıkmasaydı gidecekti. İşi ben miydim? Öyle olmalıydı. Beni bırakmayı teklif edince, gidememişti. “Beni eve kadar getirmeyi teklif etmeseydin, motosikletini almaya gidecektin değil mi?”

Sanki büyük bir buluş yapmışım gibi konuşmuştum. Bana kalırsa bulmuştum da. Kasklı da beni dikkatle dinlemişti ya da anormal derece de yükselerek konuşmama anlam verememişti.

“Arabaya bindiğinde bana nereye gideceğimi sormuştun,” dedi kasklı. Sormuştum. O da söylememişti. “Nereye gideceğimi buldun. Sen indikten sonra motosikletimi almaya gideceğim.” Ben indikten sonra.

Son söylediğini artık in de yoluma bakayım dercesine söylemişti.

Evimin olduğu sokaktaydık ve ben motoru çalışan ama duran arabanın içinde ne kadar zamandır duruyordum, bilmiyordum. Ama aklım çok hızlı çalışıyordu.

Sen indikten sonra motosikletimi almaya gideceğim.

“İnmiyorum,” dedim birden. Kasklı bunu beklemese de ifadesinden fire vermedi.2

“Benimle mi geleceksin?” diye sordu inmeme nedenimi anlayarak.

“Evet, seninle geleceğim,” dedim. Çözdüğüm kemerime uzanıp tekrardan taktım. Ona baktım. O beni izliyordu. “Motosikletinin yapılıp yapılmadığını kendi gözlerimle göreceğim.”

“Neden öğrenebilir miyim?”

“Söyledim ya sana. Kendi gözlerimle göreceğim.”

“Demek istediğim görünce ne olacak? Bana inanmadın mı?”1

“Sana para ödeyeceksem motosikletinin durumunu kendim analiz etmek istiyorum. İsteyemez miyim?”

Bunda uzatılacak bir durum yoktu. Görmek istiyordum, görecektim. Belki de motosikletine hiçbir şey olmamıştı ve beni kandırıyordu. Sırf kaza yerinden kaçtığım için beni sıkıştırmak istiyordu. Bana verdiği fatura sahte olabilirdi. Her şeyin sahtesi yapılıyordu. Olamaz mıydı? Olabilirdi.1

Emin olmaktan kimseye zarar gelmezdi.

Ne düşünüyorsa aramızda kısa bir sessizlik yaşandı. Düşünmesine bile gerek yoktu. Onunla bende gidecektim. Tabi arabadan atmadıkça. Sözlü olarak değil, fiziksel olarak.1

Yapar mıydı?

Bilemiyordum.

Onu tam tanımıyordum.

Bakışlarını kaçırıp yola doğru baktı. “Beni tekrardan bırakmanı istemem senden, merak etme,” dedim o sıra. Hoş beni bırakmasını zaten ben istememiştim. “Bir daha yolunu uzatmana gerek kalmaz.”

Dediğimle gözlerini bana çevirdiğinde aklından neler geçtiğini deli gibi merak ettim. Konuşmasını bekledim ama beni şaşırttı. Konuşmadan bakışlarının konumunu değiştirirken arabayı hareket ettirdi. Bu hareketinin anlamı beni de tamirhaneye götürmeyi kabul ettiğini gösteriyordu.1

Camdan tarafa doğru baktım. Araba oturduğum binanın önünden geçerken gülümsemeden edemedim. Sokaktan çıkıp, ana caddeye geçiş yaptığımızda arabadaki sessizlik devam ediyordu. Tamirhanenin adresini bilmiyordum ama çok uzak bir mevkide olmasını istemiyordum. Bu yolculuğun gidişi varsa, dönüşü de vardı. Artık kasklıdan beni eve bırakmasını da isteyemezdim. Cümle ağzımdan bir kez çıkmıştı. Geri adım atamazdım. Yalnızca nereye gidiyorsak, toplu taşıma aracın geçtiği bir yer olmasını dua edebilirdim.

Araba yolda ilerlemeye devam ederken sessizlik bozulmamıştı. Kasklıya yandan bir bakış attım. Yola bakıyordu. Konuşacak gibi durmuyordu. Dudakları birbirine yapışmıştı. Bakışlarımı kaçırmam gerekiyordu ama ona bakmaya devam ettim.

Ona bakarken aramızdaki tüm anlar zihnimde flashblack oluyordu. Kaza anında motosiklet kaskını çıkarışının anısı diğerleri gibi capcanlıydı. Beni tip olarak afallatmıştı. Yakışıklıydı. Adam yan profilden bile iyi duruyordu. İyiden de iyiydi. Oldukça yakışıklıydı. Fazlasıyla. Bir adamda olması gerekenden fazla yakışıklılığı vardı ve bu bence zararlı bir detaydı.

Ona baktığımı hissetmişçesine başını bana doğru çevirdiğinde hazırlıksız yakalandım. Gözlerimiz karşılaştı. Kalbim zıpladı. Panikledim. Bakışlarımı hızla kaçırdım. Camdan dışarıya bakındım. Yol geride kalıyordu ama o an bu benim umurumda değildi.

“Daha ne kadar var?” diye sordum hiçbir şey olmamış gibi. Yola çıkalı kaç dakika olmuştu? On mu? On beş dakika mı? Belki de yirmi?

“Gelmek isteyen sendin,” dediğini duydum.

“Gelmek istemem, sorumun cevabını almama engel mi oluyor?” Gözlerim akıp giden arabaların üstündeydi. Ona bakmıyordum. Onun da bana baktığını sanmıyordum. Şu kalbimin zıplamasının durmasını istiyordum. Bunun için de ona bakmamam en iyisiydi.

“Az kaldı,” diye cevap verdi.

Bende anında cevap verdim. “Uzatmadan cevap vermek ne kadar da kolaymış.”1

Demek az kalmıştı. Yolda trafikte gözükmüyordu. Söylediğine göre tamirhane neredeyse dakikalar sonra orada olacaktık. Aslında şöyle kafadan hesap yaparsam, az kaldığını da eklersem adres bana yakın gibi duruyordu. Toplu taşıma yine kullanması gerekirdi ama mesafe bakımından uzak mesafe sayılmazdı. Aklıma gelen soruyla camdaki gözlerim kısıldı. Acaba bu yüzden mi beni bırakmak istemişti? Evimin semtini biliyordu. Tamirhanenin adresini de evimin yolunun üstünde olabilirdi. Neden olmasındı? Durakta beklerken beni görmüştü. Gideceği adrese evim yakın olabilirdi. Neticede daha önce o durakta durmuştum ve kendisini görmüştüm. O anlarda beni görmüş ve durmamış olabilirdi. O gün gideceği yer farklı olabilirdi. Ama şimdi bu düşüncem mantıklı geliyordu. Eğer düşüncem doğru çıkarsa sonuç şuna çıkacaktı.

Beni bırakmak istemesi ayrıcalıklı bir durum olmayacaktı. Tabi bunu öğrenmem, pekiştirmem için gelmemiz gereken yere gelmemiz lazımdı. Gelince ve bende görünce durum anlaşılacaktı.

Kendimi konuşmamak için zorlarken dakikalar yavaşça aktı. Son söylediğimden sonra kasklıdan da ses çıkmamıştı ve bende kendi kendime zihnimden konuşmuyor olsaydım, dışarıya büyük ihtimalle verirdim. Neyse ki konuşmama gerek kalmadan dediği gibi oldu. Bana on dakika gibi gelen bir sürede araba sokağa saptı. Caddenin yolundan birkaç daha önce çıkmıştık. Araba sokağımdan daha geniş bir sokakta ilerlemeye devam etti. Normal bir sokaktı. Normal binaların olduğu, hatta binaların eski görünümlü olan bir sokaktaydık. Bazılarının altında dükkan vardı ama çoğunlukla daire bulunuyordu. Bunların farkındaydım çünkü dikkatimin birazı da camdan dışarıdaydı. Sağ taraftaki sokağa döndükten sonra fazla ilerlemeden arabayı kenara çekti. Beyaz tonlardaki bir binanın karşısında durmuştu. Geniş bir binaydı. Tabeladaki yazıyı okuyunca motosikletinin binanın altındaki motor tamir dükkanında olduğunu anlamıştım. Bunların dışında başka ayrıntılarda mevcuttu. Mesela siyahımsı demir kapının önünde duran motosikletler. Ve artık geldiğimize göre diğer konuda anlaşılmıştı. Motosikletinin tamir edildiği yer adresime yakındı. Tam yolunun üstünde sayılmazdı ama yakındı.

“Geldik, burası,” dedi kasklı ben analizler içindeyken.

“Görebiliyorum,” diye cevap verdim. Kemerimi çözüp çantamı aldım ve bulunduğu tarafa bakmadan arabadan dışarıya çıktım. Arkamdan onunda arabadan çıktığını kapının sesinden dolayı anladım. Bulunduğum tarafa geldiğini hissederken etrafa bakmakla meşguldüm.

“Geldiğine pişman mı oldun, Sarışın?”

Sesini duyunca refleks olarak bakışlarım o tarafa kaydı. Halbuki arabada düşündüklerimden dolayı zor durumda kalmadıktan sonra ona bakmayacaktım. Ama bakmıştım. Kendime verdiğim emir yalan olmuştu.

Toparlandım. “Hayır, niye pişman olacakmışım?”

“Pişman gibi görünüyorsun.”

Öyle mi görünüyordum? Sanmıyordum. Pişman değildim. Başka nedenden dolayı yüzüm farklı görünebilirdi. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

Bakışlarımı kaçırdım. “Hiçte bile. Sana öyle gelmiş. Hadi, motosikletini görelim.” Ondan önce dükkana doğru ilerlemeye başladım. Kapının önündeki motosikletlerin yanından geçince duraklamak durumunda kaldım. Kasklının arkamdan gelip gelmediğini anlamak için omzumdan arkama bakmak istedim. Bakmadım. Bakmama gerek kalmadı. Yanıma geldiğini görürken kapıdan içeriye girişini izledim. Ben kapının hemen yan tarafındaydım. Kasklı içeri girince kapının önüne geçtim. İçerisi orta büyüklükteydi. Tamir işlerinden anlamadığımdan onunla ilgili içeride aletler vardı. Tamirhane tek motosiklet tamiri üstüneydi.

Kasklı kırklı yaşlarında bir adamın yanına ilerledi. Tamirci adam, kasklıyı görünce dükkanın masasından ayağa kalkmıştı. Benimde gözlerim dışarıdaki motosikletlere gitmişti. Dükkanın içinde motosiklet yoktu. Haliyle dışarıda duran motosikletlerden biri onundu.

Acaba hangisi kasklınındı?

Sorumun cevabını bulmak adına kapıdan ayrılıp motosikletlerin önüne doğru ilerledim. Karşılarında durdum. Kaza anında motosikletini görmüştüm ama nasıl bir tipte olduğunu fark etmemiştim. Daha doğrusu o an dikkatim motosikletin üstündeki adamdaydı. Yaralı olup olmadığını anlamaya çalışmıştım. Ardından da kaskını çıkarmıştı. Geçmişe gidip hatırlamaya çalıştım. Onun ki kocaman bir motosikletti. Dışarıda beş tane motosiklet park halindeydi. Bunlarda büyüktü. Kasklının kaskı siyahtı. Motosikleti de siyah olmalıydı ama önümdeki motosikletin hepsi zaten siyah renkteydi. Yalnızca üstlerinde farklı detaylar ve renkler mevcuttu.

Kasklı doğruyu da söylemişti. Beni buraya getirmeyi kabul ettiğine göre motosikleti gerçekten tamirhaneydi ve bunlardan biriydi. Zihnimi biraz daha zorladım. Kasklının üstündeki motor ceketini hatırladım. Siyah ve kırmızı karışımıydı. Ceketi o renklerdeyse, motosikleti de ona uygun olmalı diye düşündüm. Mantığım öyle olduğunu söylüyordu.

Düşüncemle gözlerimi kıstım. “O zaman,” derken, işaret parmağı kaldırdım. Ortada duran kırmızı şeritleri olan motosikleti işaret ettim. “Başıma bela olan sensin.” Evet, hatırlamıştım. Doğruydu. Motosikletinin yan taraflarında kırmızı kalın çizgiler vardı. Ama o sıra ben hatıralarımı netleştirirken başka bir durum oldu. Tam hem hatırlamış, hem de parmağımı kaldırmış konuşmuşken kasklı dükkandan çıktı ve beni görmüş oldu. Görmesi anormal olan değildi. Motosikletinin olduğu yer dükkan kapısının tam önüydü ve sanki şu an söylediğimi ona söylemişim gibi görünüyordu. Kendisi de duymuştu. Arkasında da tamirci adam dikiliyordu. Büyük ihtimalle o da duymuştu.

Hala havada olan elimi indirdim. “Motosikletine bakıyordum,” dedim anın durumunu bozmaya çalışırken. “Gözün aysın. Yepyeni görünüyor.” Daha önce nasıl göründüğü hakkında fikrim yoktu ama tamir edildiğine göre bir şeyler düzeltilmişti.

Kasklı bana bir şey demedi. Arkasını döndü. Tamirci adama elini uzattı. “Ellerine sağlık usta,” dedi adamla tokalaşırken.

“Kazasız belasız, iyi günlerde kullanmalar,” dedi tamirci adam.

Tokalaşmaları sonlandı. “İnşallah,” diye karşılık verdi kasklı. “Hayırlı işler.”

Tamirci adam son kez bakıp dükkanına geri girerken benim bakışlarım motosiklete gitti. Motosiklet tekerlekleri hariç pırıl pırıl görünüyordu. Önceden kaza yapmış bir motosiklet gibi görünmüyordu. Tamam, tamir edilmişti ve hasarsız görünmesi anormal bir durum değildi. Ama yine de insan düşünüyordu. En azından ben düşünüyordum.

Acaba neyine ne olmuştu da faturadaki tutar tutmuştu?1

“Merakın gitti mi?”

Kasklının sesini duyduğumda bakışlarımı motosikletinden çekip kendisine baktım. Motosikletinin yanında dikiliyor, sorusunun cevabını bekliyordu.

“Emin oldum,” dedim merakım gitti demek yerine.

“Olmayan bir tamir parasını ödeteceğimi sanmıştın, değil mi?” Aklıma aslında azıcık ucundan böyle bir ihtimal gelmiş olabilirdi. Sadece gelmişti. Bunu dışarıya vurmamıştım. Belki birazcık ima etmiş olabilirdim ama net olarak söylememiştim. Ne yapabilirdim? Bu adama tam anlamıyla güvenmiyordum. Güvenmediğim bir insandan da her şey beklerdim. Bana bir fatura göstermiş olsa da beklerdim.

“Neye para ödeyeceğimi artık biliyorum,” dedim dikkatli bir şekilde bana bakarken. “Görmem iyi oldu.” Açık bir dille söylediğimi kabul etmemi bekliyordu ama ona bunu vermeyecektim. Haklı olduğunu bilmesine gerek yoktu.

“Senin dediğin gibi olsun.”

Ne yapmaya çalıştığımı büyük ihtimalle anlamıştı ama üstüne düşmeyecektim. Onun yerine, “Sende muradına ermiş olmalısın,” dedim motosikletine bakarak. “Sonunda motosikletine kavuştun.”

“Haklısın, kavuştum,” derken kasklı görüş açıma girdi. Motosikletinin ön kısmına dokundu. “Bizimkisi gereksiz bir ayrılık oldu.”1

Son söylediğini bilerek ve bana ima ederek söylediğine emindim.

“Ne güzel,” dedim etrafa bakarken. Sesimde alay vardı. “Kavuştunuz. Senden mutlusu yoktur şimdi.”

“Tahminlerinde yanılmıyorsun,” dedi o da. Cümlesi sadece bu ana ait değildi. Haklılığını da reddedemezdim.

Ona baktım. Onun bana baktığını gördüm. “Tahminlerim beni yanıltmaz,” dedim geri adım atmayarak. “En azından birimiz mutlu.” Hiç öyle görünmüyordu ve bu beni ilgilendirmiyordu. Yine de içimden bir ses bu adam mutlu olsa da mutluluğunu tüm çıplaklığıyla göstermeyeceğini söylüyordu. Sabit ifadeli biriydi. Kolay kolay gülen biri de değildi. Kısacık tebessümlerini yakalamamış olsaydım, hayatı boyunca gülmediğini bile düşünebilirdim. Kasklının işte böyle bir ifadesi vardı. Neyse ki tebessümlerini yakalamıştım ve insancıl özelliklerinden bazılarına azda olsa sahip olduğunu görmüştüm. “Her neyse,” dedim gözlerimi kaçırmadan önce. “Görmem gerekeni gördüğüme göre buradaki işim bitti.”1

Arabada gelirken otobüs durağı gördüğümü hatırlamıyordum ama tamirci dükkanının adresi, adresime yakın olduğundan durağında yakın olacağını düşünüyordum. Olmadı, başka yol bulurdum. Mesela minibüse binerdim çünkü arabadayken minibüs araçlarını görmüştüm. Tek yapmam gereken, caddeye çıkmamdı.

“Dediğini yapıyorsun ve istemiyorsun,” dedi kasklı. Ne demeye çalıştığını anlamadığımdan kendisine baktım.1

“Anlamadım?” dedim. Ama bunu saf gibi değil de, ne demeye çalışıyorsun der gibi söylemiştim. İkisinin arasında fark vardı.

“Seni bırakmamı istemedin, Sarışın.”

Şu mesele. Beni de tamirhaneye getirmesini istediğimde söylediğimi söylüyordu. Ayrıca tamirhane adresini bilmediğimden yolunun da uzadığını düşünmüştüm. Yolu uzamamıştı, aksine motosikletini almaya geleceği adres, adresimin ilerisindeydi.

“İstememe mi bekliyordun?” diye karşılık verdim bende. “Hem öncekinde de ben istememiştim. Sen kendin teklif ettin. Hem de tamircinin adresi adresime de oldukça yakınmış. Gidebilirim.”1

“Peki, uzak olsaydı, ne yapacaktın? İsteyecek miydin?”2

“Hayır,” dedim hemen. “İstemeyecektim. Neden isteyecekmişim? Ben söylediğim sözün arkasında duran biriyim.” Böyle olduğumu daha önce de ona söylemiştim. Yine söylemekte ve hatırlatmakta fayda vardı.1

Anladım dercesine ve düşünürcesine başını hafifçe aşağı yukarıya salladı ama işin aslı ben şu an bu konuyu neden konuştuğumuzu anlamıyordum. Bu yüzden, “Sen ne sandın?” diye sordum dayanamayarak. “Uzakta olsa, yakında olsa, senden yardım dileneceğimi mi?”1

Konunun açılması bence bundan dolayıydı. Beni tamirhaneye getirirken aklında belli ki geri dönüşte ondan yardım istememem vardı.

Ben böyle düşünürken kasklı, “Hayır,” dedi. Hayır. Söylemi kısaydı. Devamının gelmesini bekledim, gelmedi. Hayır demek, benim için bir cevap değildi. Daha başka bir açıklama olmalıydı.

“Hayır, ne? Hayır lafının devamı gelmeli ve bence devamı var.”

“Sadece merak ettim,” dedi bu kez de.

Merak mı? Hiçte meraklı birine benzemiyordu. Ah bir dakika. Onunda merak ettiği konular vardı. Mesela ödememi ne zaman yapacağım gibi şeyler.

“Neyi merak ettin?” diye sordum. Şu an itibari ile merak eden kişi kesinlikle bendim ve meraklı gözlerle kendisine bakıyordum. Kasklı beni hiç bekletmedi.

“Söylediğin gibi sözünün arkasında olup olmadığını,” dedi pat diye.

Yüzüne bakakaldım ama konuşmayı başardım. “Beni mi denedin?”

Denemişti. Ona arabada söylediğim sözü baz almış ve beni denemişti. Belli ki o da bana güvenmiyordu. Güvenmeyebilirdi. Umurumda olduğunu söyleyemezdim.

“Emin oldum diyelim,” dedi benim lafımla bana. İnanılmazdı. Karşılık vermekte gecikmiyordu. Sırf ben öyle dedim diye, aynı şekilde karşılık veriyordu. Bunu da bilerek yapıyordu ve sinirim bozulmuştu.

Karşılık vermedim. Ona tek verdiğim tepki aynı kendisi gibi başımı ağırca sallamak ve hafifçe gülümsemek oldu ama benim gülümsememin altında ne yapmaya çalıştığını anlıyorum anlamı saklıydı. Sonra da hareket etmeden önce, “Sana iyi günler,” dedim ve yürümeye başladım. Arkamdan bir şey demesini beklemedim. Zaten o da konuşmadı. Geriye bakmadım. Adımlarımı atmaya devam ettim. Her adımım da aramızdaki mesafe açıldı.

Bu adam gerçekten sinirlerimle fena bir şekilde oynuyordu ama kiminle uğraştığını bilmiyordu. Savaş istiyordu, biliyordum. Geri adım atmaması, her lafımı bana geri satması kanıtımdı. Madem, savaş istiyordu. Ona bunu verecektim. Beni ne kadar sinir ediyorsa, bende onu sinir edecektim. Benimle ne kadar uğraşıyorsa, bende onunla uğraşacaktım. Hatta bunu kendime görev edinecektim. O restoranda çalışırken, kafama koyduğum her şeyi ona yapacaktım. İstediği kadar laflarımla bana geri dönüş sağlasın, benden fatura parasını istemesinin de, beni işe almayı kabul etmesinin de pişmanlığını yaşatacaktım. Şu anlık bir planım yoktu ama elbet bir plan bulurdum.

Sokakta yürümeye devam ederken aklımdan geçen düşünceler bunlardı. Fazlası vardı. Eksiği yoktu. O kadar kafamın içindeydim ki, arabayla geçilen sokakların birinde olmadığını daha sonra fark etmiştim. Yürürken hiç kendimi hatırlamaya da zorlamamıştım. Düşüncelerimle beraber ilerlemeye devam etmiştim. Caddeye çıkmak isterken, uzaklaşmışım gibi hissediyordum. Caddeye yakın olsam araba sesleri gelirdi fakat gelmiyordu. Duraklayıp arkama doğru bakındım.

Ne taraftan gelmiştim?1

Aşağıdan geldiğimi biliyordum. Bilmediğim aşağıdan buraya gelene kadar kaç sokaktan geçtiğimdi. Hava da karardı, kararacaktı. Bulunduğum sokakta dükkan gibi yerlerde yoktu. Her yer binaydı. Kendi sokağım gibi sessiz bir sokağa benziyordu. Önüme dönüp ileriye baktım. Acaba doğru yoldan gitmiştim de caddeye çıkan sokaklardan birini mi kaçırmıştım? Olabilirdi. Kasklıyı geride bıraktığım zaman arabanın geldiği yöne doğru gittiğimden emindim. Ama daha sonra hangi sokağa saptığımdan emin değildim ve bu benim suçum bile değildi.

Hepsi onun suçuydu.

Beni o kadar sinir etmişti ki düşüncelerimi karıştırmış, dönmem gereken sokağı atlamıştım. Kasklıya o an sinir olmamın üstüne biraz daha sinir oldum. Bir karar vermem gerekirken geri dönmeyi aklımdan çıkardım. Elbet, gittiğim yönde de caddeye çıkan bir sokak bulabilirdim ya da birkaç dakika sonra insan görür, caddeye nasıl çıkıldığını sorardım. Eğer cadde ismini bilseydim, konumdan yönlendirme de alabilirdim ama cadde ismini veya caddede bulunan herhangi bir şeyi bilmiyordum.1

İlerlemeye devam ettim. Sokağın sonundan sola döndüğümde karşı taraftan gelen orta yaşlarda bir kadın gördüm. Yanımda geçecekken kendisini durdurdum ve caddeye nasıl çıkacağımı sordum. Bana pek yardımcı olamadı. Kendisi de buranın yabancısı olduğunu söyledi. Yine de kabataslak birkaç bilgi verdi. Sonra da o yoluna, bende yoluma devam ettim. Söylediği ilerlemem ve sağa dönmem gerektiğiydi. Oradan da birilerine sormamı tavsiye etmişti. Dediğine uymaya karar verdim. Tarifine uydum. Sağa döndüm. Biraz ilerledikten sonra üç katlı bir binadan başka bir kadının çıktığını gördüm. Diğer kadına göre daha yaşlıydı. Teyze diyebileceğim bir konumdaydı. Başında tülbent varken, uzun bir pardösü giymişti. Üşümemek için de omuzlarına pamuklu şal almıştı. Sorumu o teyzeye de sordum ve bana yanlış sokakta olduğumu, geri dönüp sol taraftaki sokaktan ilerlemem gerektiğini söyledi. İlerledikçe de yolun sonu caddeye çıkacaktı. Diğer kadın yanlış tarif etmişti. Dediği gibi de buranın yabancı olduğunu net bir şekilde anlamamı sağlamıştı. Teyzeye teşekkür edip geri döndüm. En azından doğru yolun tarifini almıştım. Caddeye çıktığım an bu karmaşa da sonlanacaktı.

Hava ben sokaklarda yolumu bulmaya çalışırken kararmış, sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Sakinleşmek adına çantamdan kablolu kulaklığımı çıkardım. Kendime gelmem için bir şeyler dinlemem gerekiyordu. Kaldırımda dururken, telefonumu çıkarıp o işi hallettim. Telefonumu çantama attım. Kulaklarımı kulağıma takarken yoldan kırmızı bir araba geçti. Ardından da teyzenin dediği gibi sokağı bitirip, sola döndüm. Kulağımda hareketli bir müzik çalıyordu. Radyoyu açmıştım. Müzik dinleyerek yürümeye devam ederken bugün kaybettiğim enerjimi geri almaya odaklandım. Hareketli müziğin bünyemde böyle bir etkisi vardı. Ruhuma enerji veriyordu. Eve vardığımda da bir duş alır, karnımı doyurur ve sonra da yatağımın kollarına varırdım. Gün böyle de sonlanırdı. Yatağımın hayalini kurarak yolun sonunu gördüğümde sonunda diye düşündüm. Arabaların geçişlerini görmeye başlamıştım. Diğer sokaklara göre yanımdan geçen insanlarda oluyordu.

O an yan tarafımda bir hareketlilik olduğunu sezdiğimde kulaklarımda yüksek sesle müzik çalıyordu. Yanımdan bir motosiklet geçti. Kaldırımda yürüdüğümden hareketlilik olduğunda ürkmemiştim ama yanımdan geçen motosikletin dakikalar önce gördüğüm motosiklet olduğunu görmemle afallar gibi olmuştum. Ama beni asıl afallatan durum kırmızı şeritleri olan motosiklet yoluna devam etmek yerine biraz ileride durmuş ve üstündeki kişi de kasklı başını omzundan arkasına doğru çevirmesiydi.2

Şaşırmamak elde değildi.

Kasklıyı motosikletinin yanında bırakmış olabilirdim ama onu motosikletine binmiş bir şekilde ilerimde göreceğini tahmin etmemiştim. Yoksa beni takip etmişti? Sanmıyordum. Ama niye o zaman bulunduğum sokaktaydı? Ona bakarken aklımdaki tek şey buydu. Cevabı da birazdan öğrenecektim. Ayrıca üstünü de değiştirmişti. Aslında değiştirdiği tek şey ceketiydi. Bedeninde daha önce, ilk gördüğüm zaman giydiği motorcu montu vardı.

Bir dakika, motosikletiyle buradaydı. Peki ya arabası neredeydi?

Tahminleri olan biri olarak şu an bir şey edemiyordum.

Yanına varmadan kulaklığımın tekini çıkardım ve ilk aklıma gelen cümleyi söyledim. “Motosikletinle hava atmaya mı geldin?”

Kafasındaki kaskla yüzünün tamamını göremediğimden yüz ifadesinin nasıl bir ifadede olduğunu bilemiyordum. Ama zaten kasksız bir şekilde de onu tam çözebildiğim sayılmazdı. Hatta hiç çözememiştim. Çözmüş olsam dahi şu an sadece gözlerini kaskının arkasında görebiliyordum. Çözülecek gibi değildi.

“Öyle mi görünüyor?” diye sordu o da.

“Evet,” dedim. Yanına varmıştım. “Hava atmak için her şeye sahipsin.”

Motosiklet kaskının camını açtı. “Farklı çıkarımlar çıkartarak beni şaşırtmaya devam ediyorsun, Sarışın.”

Adımı tekrardan kendisine hatırlatacaktım ki kendimi tuttum.

“O halde neden buradasın? Yolu mu şaşırdın?”

“Onu sen yapmış gibisin.”

Gözlerimi kısarak ona baktım. “Beni mi takip ettin?”

Takip mi etmişti?

“Yani doğru,” dedi gözlerimin içine bakarak. “Yolu şaşırmışsın.”

“Ben öyle bir şey demedim,” dedim hemen.

Bilmiş bir halde konuşması hoşuma gitmemişti ama suç bendeydi. Kendime kızmalıydım. Ona bir koz vermiştim. O da bunu kullanıyordu.

“Seni takip ettiğimi sorguladın,” dedi geri adım atmayarak.

“Ne olmuş, öyle dediysem? Ben söyleyeyim. Yolu şaşırmış olmuyorum bir kere. Yalnızca beni getirdiğin yolları tercih etmemiş oluyorum.”1

“Madem öyle, tamam.”

Söylemiyle uzatmayacağını ilan etmiş oldu ama bence kesinlikle bana inanmamıştı. Geri adım atması ise benim kazancımdı.

“Sıra sende. Beni mi takip ettin?”

“Hayır.”

“Hayırsa, neden şu an seninle konuşuyorum?”

Tek kulağımın duyduğu şarkı değişti. Ne çalıyordu, ne çalmıyordu, farkında değildim. Tüm konsantrem bu andaydı. Ondaydı. Nedeni basitti. Şu hali o kadar farklı geliyordu ki, daha dakikalar önce resmi bir haldeyken şu an bambaşka bir tarzdaydı. Kaza anında da bu haldeydi ama o zaman sıradan motosiklet kullanan bir insandı. Şimdi ise ne iş yaptığını bilirken karşımdaydı.

“Konuşuyorsun çünkü bu yoldan gidiyordum,” diye kaçamak bir cevap verdi. “Farklı güzergahlar denemeyi severim.”

Cevabına gözlerimi devirmek istedim. Yapmadım. Bence söylediği yalandı ama başka şekilde gerçeği ortaya çıkartacaktım.1

“Sonra da beni görünce durdun mu?” Aynı durakta da beklediğim gibi.

“Ödemesini yapacağın aracın çalışma halini gör istedim. Böylece boşuna ödeme yapmayacağından emin olursun.”1

Son kelimesiyle benimle alay mı ettiğini yoksa düzgün bir şekilde iyi niyetli olduğunu göstermeye çalışıyordu, anlayamadım. Kaskı kafasındayken, ifadesi gözükmezken anlamam imkansızdı. Sesinden de anlaşılmıyordu.

“Buraya kadar geldiğine göre çalışıyor, maşallah,” dedim kinayeli bir sesle. Neyinde zarar vardı, bilmiyordum ama neticede bu motosiklete bir ödeme yapacaktım. Onu sevmem mümkün değildi.

“Test etmek ister misin peki?”1

“Anlamadım?”

“Binmek ister misin?” diye sordu arkasından.

“Dalga mı geçiyorsun benimle şu an?”

Saçmalıyor olabilir miydi?

“Hayır,” dedi sesinde alay varsa hiç belli değildi. “Ödeme yapacağın motosikleti denemek hakkın, Sarışın.”1

Dalga geçmiyor, diye düşündüm. Yüzüme bakan gözleri ciddiydi. “Ben motosiklet sürmeyi bilmem,” dedim.

“Süren ben olacağım.” Arkasına mı binmemden bahsediyordu? Bahsediyordu. Gerçekten ondan bahsediyordu. Afallamıştım. Ciddi anlamda. Daha önce motosiklete binmemiştim. Sülalemde de kullanan yoktu ve şu an kasklı bana farklı bir teklifte bulunuyordu. Cevap vermediğimi kendisiyle beraber fark ettiğimde, “Yoksa korkuyor musun?” diye sordu.

“Korktuğum falan yok,” dedim hızlıca.

Korkmuyordum ama daha önce binmemiştim işte. Hem neden düşünüyordum ki? Teklifini kabul etmeyebilirdim ve bu da korktuğum anlamına gelmezdi. Tercih etmediğim anlamına gelirdi. Diğer yandan konu kasklıydı. Arkasına binmemden bahsediyordu.

“Çok düşünüyorsun,” dedi hala teklifine cevap vermediğimi belirtircesine. Normalde bu kadar düşünen biri bile değildim.

“Düşünmüyorum,” diye söylediğini bertaraf ettim.

Karşılığında, “Hakkını kullanmak istiyor musun?” diye sorusunu yeniledi. Bakışlarında alay yoktu ama meydan okuma vardı. Kesinlikle vardı. Gözlerimin içine bakarken de, korkuyor musun diye sorarken de o meydan okuması oradaydı.

Madem öyleydi, dediği gibi olsundu.

Diğer kulaklığımı da çıkarttım. “Tamam,” dedim. “Ödememe değecek mi görelim?”

Kulaklığımı çantama koyarken bakışlarımı kaçırdım. Çantanın fermuarını çektim. Teklifini kabul etmiştim ama netleşmeyenlerde vardı. Kasklıya baktığımda kaskını başından çıkardığını gördüm. Durakladım. Haline baktım. Aynı kaza zamanında olduğu gibi saçları dağılmıştı. Kaskı elinde tutuyordu. İyi görünmediğini düşünsem kendimi kandırırdım. Fazla iyi görünüyordu ve ne soracağımı kahretsin ki unutturmuştu.

Boğazımı temizledim. “Şimdi ne olacak?” diye sordum alakasızca.

“Bana yaklaşacaksın,” dedi birden. Afalladım ama kısa sürdü çünkü arkasından ne demek istediğini söyledi. “Kaskı sana takacağım.”

Bakışlarım elindeki kaska gitti. Aramızda iki adımlık mesafe vardı. Motosikleti çalışır konumdayken o da üstündeydi.

“Sen ne olacaksın?” Görünürde elindekinden başka kask yoktu.

“Takmayacağım. Problem değil.”

Problemdi ama ona değildi. “Bundan daha önce kasksız da sürdüğünü anlıyorum.”

Tebessüm edecek gibi oldu ama etmedi. “Doğru,” dedi. Arkasından ekledi. “Bana yaklaş, Sarışın.”

Olana inanamasam da dediğini yaptım. Elimi uzattım. “Ben takarım.”

Kaskı vermedi. “Daha önce taktın mı?”

Takmamıştım.

“Hayır. Ne kadar zor olabilir ki?”

“Ben hallederim.”

“İyi,” dedim istemeye istemeye. “Nasılsa işin ustası sensin değil mi?”

Bakışlarını kaçırırken bu kez tebessüm edecek gibi oldu. Hafif ve yarım şekilde söylediğime gülümsedi. Kaskı bana doğru kaldırdığında, bakışlarını da kaldırdı. Kalbim zıpladı, hissettim.

“Şapkamı çıkartayım mı?” diye sordum birden. Başka şeye yoğunlaşmam gerekiyordu. Yine.

“Kalsın.”

“Tamam,” derken karşısında hareketsiz bir şekilde dikiliyordum. Gözlerim yüzündeydi. Kaskı başıma yavaşça geçirdiğinde bir an kendisini göremedim ama kask başıma geçtiğinde onu gördüm. Kendimi tuhaf hissettim. Kafamdaki ağırlık değişikti. Bir an dar gibi de gelmişti. Kafam kafese girmiş gibiydi. Aynı zamanda da sanki kafamda ikinci bir kafatası daha oluşmuştu. Ben kaskın varlığına alışmaya çalışırken kasklı, kaskın altını elledi. Eli boynuma yakın gibiydi de. Değil gibiydi de. Anlayamamıştım ama orada kaskın bir şeyiyle uğraşıyordu ve oraya bakıyordu. Gözleri bende değildi. Benimkiler ondaydı.

Gözlerimi kırpıştırdım. Yutkundum.

O an tuhaflığın dibini hissettim.

Elini çektiğini anladığımda o his hala benimleydi. Bana baktığında ve gözlerimiz karşılaştığında bakışlarımı kaçırdım. Ellerini kaskın iki yanında hissettim. Oynatır gibi oynadı. Kask başımda oynamadı. “Rahat mısın?” diye sorunca ona baktım.

“Sorun yok.”

Kaskın penceresini kapatınca tam anlamıyla başım bir kabinin içine girdi. “Hazırsın.” Arkasını başıyla işaret etti. “Omzumdan destek alarak atla.”

Motosikletin arkasına baktım. Yer vardı ama bindiğim an kasklıya yakın olacağımda ortadaydı. Yapacak bir şeyim de yoktu.

Motosikletin arkasına yaklaştım. Tekerleklerine yakın basamağı gördüm. Söylediği gibi basamağa basarken geniş omzundan destek aldım. Arkasına oturduğum an elimi omzundan çektim. Diğer ayağımı da diğer taraftaki basamağa getirdim. Tahminim de haklıydım. Motosikletin arkasına oturduğum an resmen dibinde olmuştum. Diz kapağım öne doğru çıkmışken kalçasına değiyordu.

Yoğunlaşmamam gerekiyordu. Yoğunlaşmamam gerekiyordu.1

Kahretsin.

Çantamı omzumda oynatırken ve nereye tutunacağımı çözmeye çalışırken, “Şimdi de rahat mısın?” diye sordu. Kendimi engelleyemedim. Ona baktım. Omzundan arkasına doğru bakıyordu. Bakmaması gerekirdi. Denize düştüğüm zaman beni tuttuğu gibi yakındı.

“Evet,” dedim hissettiklerimi belli etmeden. “Sen rahat mısın?”

Yoğunlaşmamam gerekiyordu.

Rahat hissetmeliydim.

Niye hissetmiyordum?

Bakışlarımı kaçırıp tutunma yerini görmeye çalıştım. “Tutunacaklar yan taraflarında,” dedi kasklı bende tam ellerimi oraya koyarken.

“Bulmuştum,” dedim.

Bulmuştum da. Yardıma gerek yoktu. Sıkıca demir tutacakları kavrarken bir an vazgeçip inmeyi düşündüm ama o zamanda kasklı tarafından yanlış anlaşılacaktı. Korktuğumu düşünecekti. Halbuki korkmuyordum. Hissettiğim olay çok farklıydı.

“Sıkı tutunduğunda emin ol,” dedi bu sefer de.

Bakışlarımı kaldırdığımda kasklı önüne dönmüştü. Bende ensesini ve saçını görüyordum. “Düşmem.” Öne doğru eğildi. Elleri motosiklet başının iki tarafındaydı. “Sen kaza yapmadıktan sonra tabi.” Tam da o sıra motor sesi yükselmişti.

“Ne dedin?” diye sordu.

Söylediğimi büyük ihtimalle duymuştu ama bilerek duymamış gibi yapıyordu. Kesinlikle gıcık bir adamdı. Bu yüzden başımı öne doğru biraz uzattım. Daha doğrusu kafamda kaskı olmasına rağmen kulağının arkasına doğru uzanmaya çalışmıştım.

“Kaza yapmamaya bak diyorum,” dedim sesimi yükselterek. Demin duymazlıktan gelse bile şu an gelemezdi ama beklemediğim bir durumla karşı karşıya kalırken beni gafil anladı. Omzundan arkasına doğru baktı. Gözlerimi karşılaştı. Ben afalladım. O afallamadı. Yalnızca gözlerini yüzümü kaplayan kaskı inceleyip gözleri gözlerimi tekrardan buldu.

Kalbim yine zıpladı.

“Kimse taksinin kapısını açmazsa kaza yapmam,” dedi o anda da. “Sen sıkı tutunmaya bak.”

“Ha. Ha. Ha. Çok komik.”

Hala aynı ki pozisyonda olduğumu fark ederken kendimi geriye çektim. “Araban nerede?” diye sordum birden. Zıplayan kalbimden başka bir şeye yoğunlaşmalıydım. “Tamirhanenin önünde mi kaldı?”

Mantıken orada kalmış olmalıydı.

“Onu sonra alacağım,” dedi önüne dönerken.

Bir şey demedim. Eğer yanında gelmemiş olsam da arabasını sonra mı alacağı sorusu aklıma gelmişti. Geldiği gibi de kendimce yanıtladım. Benlik bir durum yoktu. Adam zaten motosikletini teslim almaya gelmişti.

Gazı kökleme sesi geldi. “Hazır mısın?” diye sorduğunda hareket edeceğini anladım.

“Evet.”

Motosiklet öne doğru çıkıp hareket ettiğinde farklı bir deneyim yaşayacağımı biliyordum. Sokaktan çıkıp caddeye geçiş yaptığımızda motosikletin üstünde olmak arabada olmaktan çok farklıydı. Biraz bisikleti sürmeye benziyordu ama onun daha hızlısıydı. Bir anlığına kendime de inanamadım. Başıma bela olan kazanın baş etkeninin üstündeydim. Her şey bu motosiklet yüzünden olmuştu. Aslında en önemli etken motosikleti süren kişiydi. Şu an kaskını ben taksam da onun yüzündendi. Kasklı. Ve ben onunla aynı motosikletin üstünde, yoldaydım.

Her neyse, diye düşündüm. Yolculuktan keyif almaya bakacaktım ama ilk önce gözlerimi önümdeki adamın geniş omuzlarından çekmeliydim. Gözlerimi omzundan, ensesinden, saçlarından kaçırdım. Geçip giden etrafa bakınmaya çalışırken omuzlarıma dökülen saçlarım rüzgarda uçuşuyordu. Arabaları geride bırakmanın insana nasıl da keyif verdiğini hissettim.

Caddede arabaların ortasında gitmek insanı güvensiz hissettirebilirdi ama ben öyle hissetmiyordum. Aksine beni özgür hissettiriyordu. Havanın vücuduma değmesi, saçlarımın uçuşması, insana süzülüyormuş hissi veriyordu.

Motosikletin yavaşlamaya başladığını anladığımda trafik ışığına geldiğimizi gördüm.

“Nasıl gidiyor?”

Kasklının sesini duyduğumda ona baktım. Motosiklet ışıklarda durmuştu. Bana bakmamıştı. Gözleri ışıklardaydı.

“Aldığı paraya değiyor mu diye soruyorsan daha karar vermedim,” dedim yükselen sesimle. Kasklının ise neden motosiklet sürmeyi sevdiğini anlamıştım.

Bana cevap vermedi. Motosiklet yeniden hareket etti. O ana kadar motosikletin nereye gittiğinin farkına varmamıştım. Saf gibi ona da sormamıştım. O da söylememişti. Ama yol güzergahına baktığımda beni eve götürdüğü oldukça belliydi.

Demek yolculuğum orada sonlanacaktı. Hem beni denediğini söylüyordu hem de beni evime bırakmaya kalkıyordu.

Yolculuğun geriye kalan süresinde ses etmedim. İlk kez deneyimlediğim anın tadını çıkardım. Tanıdık sokağa girdiğimizde kaskın içinde gülümsedim.

Beni evime gerçekten getirmişti.

Motosiklet önceden arabanın durduğu yerde yavaşladı. Tamamen durduğunda bir şey demesine fırsat vermeden aynı bindiğim gibi omzundan destek alarak indim. Adrenalin yüklenen bedenimde başım hafiften dönüyormuş gibi hissettim. Kendimi toparladım.

“Beni eve getirmeni istememiştim,” dedim kaskı çıkarmak için altındaki yere ellerimi getirirken. “Sakın beni bununla alt edemeyeceğin hakkında şimdiden anlaşalım. Ben sözümün arkasında biriyim.”1

Bir yandan ona bakıyor bir yandan da kaskın altındaki şeyi çıkarmaya, çözmeye çalışıyordum.

Bana cevap vermeden önce motosikletinden indi. “Sarışın,” dedi bana bakarken. “Sadece teşekkür edemez misin?”1

“İstemediğim bir şey için mi?” Bu şey takılmıştı da çıkaramıyordum ben?1

“Nezaketen edebilirsin,” dedi ben uğraşmaya devam ederken. Arkasından elini kaska uzattı. “Bana bırak.”1

Mecburen elimi kasktan çektim. Aynı takarken ki gibi ellerini kaskın altına getirdi ama bu kez taktığını çıkarırken hafifçe eli boynuma değdi. Kaskı iki eliyle çekip çıkarırken de elleri saçlarıma değdi. Kalbim zıplamaya başladı. Gözlerimi kırpıştırdım. Adrenalinden dolayı kalbimin böyle olduğunu düşündüm.

Kask başımdan çıkınca rahat bir nefes alırken, “Sonunda,” dedim. Şapkamı ve saçlarımı düzelttim. “Kafam bir kovanın içindeymiş gibiydi.”

“Buna tedbir diyoruz.”2

Ona baktığımda kaskını başına geçiriyordu.

“Cahil değilim. Bende biliyorum,” dedim cevaben. Ama nedense yol boyunca birimizin kaskı vardı. Kendisi rahat rahat gelmişti. Ya da tedbirsiz gelmişti.

Motosikletine bindi. Bende arkamı dönüp kaldırıma hareket edeceğimde motorun çalıştığını duydum. “Sarışın,” dedi o an da. Gözlerimi ona çevirdim. Motosikletin üstünde her an yola koyulacakmış gibi dururken, gözlerini bana çevirmişti. “Evraklarını kısa sürede yaptır. Elemana ihtiyacım var.”1

Elemana ihtiyacım var. Onu taklit edesim geldi, yapmadım. Diğer deyişle fatura bedelini öde, diyordu.

Bir şey dememe kalmadan bakışlarını yola verdi ve motosikletini hareket ettirdi. Yanımdan ayrılırken son sözü söylemesi hiç ama hiç hoşuma gitmedi.

Aynı zıplamaları hissettiğim gibi.

Kahretsin.

***

 

 

Oy ve yorumlarınızı unutmayın.

 

 

Ufacık desteğe bile ihtiyacım var.

 

 

İnstagram: cigdemin_hikayeleri

 

 

Tiktok: __okuyan94__

 

 

Twitter: okuyan94

 

 

Beni takip etmeyi unutmayın.

 

 

NASİPSE YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

^-^

Bölüm : 19.01.2025 21:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...