22. Bölüm

-21-

okuyan doksandört
__okuyan94__

İYİ OKUMALAR

OY VE YORUMLARI BEKLİYORUM.

-21-

           

Yıkıntılar. Altında. Tek. Kalmana. İzin. Vermeyeceğim.

Sesinden çıkan kelimeler birer parçalara ayrıldı, zamanın içinde zihnimde asılı kaldı. Zamanın benim için asıl duruşu bu anın içinde gerçekleşti. Öncekiler birer yanılmaydı. Zaman burada durmuş, burada ilerlemeyi bırakmıştı. Gözlerinde ciddi olmadığına dair bir sinyal aradım. Bulamadım. Dudaklarım aralandı, zihnimden geçen kelimelerin varlığı şaşkınlıkla çıktı.

“Ne dediğinin farkında mısın?”

“Dediğimin arkasındayım,” dedi tekrardan sanki yeniden yenilemek ister gibi. “Duydun beni. Evlenelim. Hem de en kısa sürede.”

“Bunu basit bir şeymiş gibi söylemeyi keser misin? Bunu neden yapıyorsun? Anlamam da yardımcı ol. Ben anlayamıyorum, çünkü.”

Yüzümdeki şaşkınlığın çizgilerini okudu, emin duruşunu bozmadı. Gözlerinde gidip, geldim. Kafa karışıklığıyla bedenim yerinde sallandı.

“İki nedeni var. Birincisi seni arayanların kafalarını karıştırmak için iyi bir fırsat.” Durakladı. Gözlerimin içine bakarak, söylediğini kabul etmem için nedenlerinden ilkini sundu. Ne demek istediğini anlamıştım. “İkincisi, seni yalnız bırakmamak için bir yol bulacağımı söylemiştim. Ben bulamadım ama Buket buldu. Mantıklı olup, olmaması umurumda değil. Tek bildiğim, yararımıza olacağı.”

“Önemli değil,” dediğini duydum Buket’in, söylediği önerinden o kadar memnundu ki, sesine bile yansımıştı. O tarafa bakmadım, karşımdaki adamın gözlerinde hala bir şeyler arıyordum. Alim de Buket’e aldırmadı. “Sana önceden de dedim. Bunu çözene kadar beraberiz. Gidersen sana yardım etme imkanım varken edememem benim vicdanıma ağır gelir, Maral. Bana bunu yapma.”

İdrakimle ruhuma sancı girdi. Babasına olanlar hakkında kendini sorumlu tuttuğu gibi kurulan tuzağın babasına ulaşmasını engelleyemediği için şu anki durumla kıyaslama yapıyordu. Zihnim, kalbime acıdı.

“Eğer, bu gece gitmiş olsaydın kafayı yemeyeceğimi mi düşündün? Kendi vicdanını rahatlatırken, benimkini hiç düşündün mü? Bana zaman bile sunmadın. Bildiklerimi biliyorken, senin güvende olacağını düşüneceğimi sanmış olamazsın.”

“Bu gece olanların olmasını hiçbirini ben istemedim,” dedim zihnimdekiler, söyledikleriyle çarpışırken. “Hayatınıza hiç girmemişim gibi devam etmenizi istedim. Sizin akrabanız değilim. Hiçbir şeyiniz değilim. Sizin için yabancı biriyim. Sadece sizin iyiliğinizi istiyordum. Bana kızmaktan vazgeç.”

Söylediklerimle kaşları çatıldı, duydukları hoşuna gitmemişti.

“Kendini yabancı gördüğün bir ailenin iyiliğini isteyemezsin, Maral. Senin yaptığın kendini feda etmek!”

Kelimeleri sertçe yüzüme fırlattı, kendi düşüncelerimin içine hapis etti. Ailesini tanımışken, yabancı göremezdim ama kendimi onlara karşı yabancı olarak tarif etmem, onların kendi düşüncelerimi diretmekti. Bugün annesinin söyledikleri, kulağımda yankılanırken, batırdığımı düşündüm. Beni çoktan kabullendiklerini söylemişti. Aileden biri gibi olduğumu düşünüyorlardı. İşte bu yüzden zarar görmelerini istemiyordum.

“Abim doğruyu söylüyor Maral,” dedi Buket oturduğu yerden. “Sen bizim için yabancı biri değilsin. Öyle olsaydın, görücünü def etmek için elimden geleni yapmazdım ve inan ki yaşlı bir teyzeyi başından yollamak oldukça zor oldu. Benim için bile.”

Şu anda bile espri yapabiliyor oluşuna inanamayarak bakarken, Alim Buket’e kızgınca bir bakış attı. “Şu konuyu bir daha açtığını duymayacağım! Şakanın sırası değil.”

Buket, teslim oluyorum der gibi ellerini kaldırdı ve başıyla abisini onayladı.

“Yararımıza olur mu cidden?” diye sordum bu sefer de. İster istemez, sunulan öneriyi düşünürken buluyordum kendimi. Aranıyordum, soyad adı değişikliğini anlayana kadar biraz kendilerini yavaşlatabilirdi. Ailesine zarar gelmeden bu evden de gidebilme imkanım olurdu. İhtimal, ihtimaldi.

Ilıman sorum, bakışlarını tekrardan çevirmesine neden oldu.

“Olmayacağını bilseydim, Buket’in söylediğini kabul etmezdim.” Sanki Buket yanımızda olmasa daha açık konuşacakmış gibi gelmişti ama Buket’e ne kadarını anlattığını bilmediği için temkinli davranıyordu.

“Söylediğiniz gibi olsun,” dedim kendime inanamayarak. Omuzlarım yüklerle beraber çökerken, kalbim kelimelerimde attı. “Gitmiyorum. Kaçmıyorum.”

Bir başka yol ayrımının başındaydım. Tekrardan. İlk seçtiğim yolun getirisiydi. Seçimlerimiz, durmadan farklı seçimlerin eşiğine getiriyordu. Şu anda da olduğu gibi. Karşımdaki adam kendi vicdanı için bana yardım etmek istiyordu, vicdanım da vicdanına ortak oluyordu.

Kalbim ise sahte gibi görünen gerçeğe boyun eğiyordu.

**

 

İçinde bulunduğum durumun farkında olup, olmadığımı bilmiyordum ama zaten babam vefat ettikten sonra içine çekildiğim hiçbir durumun farkında değildim. Babamın vefatı hayatımda birçok şeyi değiştirmişti. En başta da kendimi…

Birisi yalandan da olsa evleneceğimi söyleseydi, inanmazdım. Bir zamanlar, ömrüm boyunca babamla yaşayacağımı düşünüyordum. Hayatımdan çıkacağı aklıma gelse bile o ihtimali hep geri plana atarak yaşamaya devam etmiştim. Belki de bu yüzden kendimi yalnızlığa tam hazırlayamamıştım ve bir kere korkularımı görmezden gelmiş olmam şu an ki yoğun korkunun sebebi olarak çıkmıştı.

Gidemediğim için bavulumu gece tekrardan yukarıya taşımıştım. Kalma kararım Buket tarafından Demet ve annesine söylenmişti. Diğer konu abisi tarafından açılacaktı. Alim’in bu kararı nasıl ailesine açıklayacağını ise merak etmeden edemiyordum.

Sabah olmuş, aşağıya inmemiştim. Aşağıda kahvaltı hazırlandığını tahmin edebiliyordum ama yüzlerine nasıl bakacağımı bilmiyordum. Buket, planı bildiği için ondan yana çekingen yoktu ama ailenin diğer üyelerinin geceki tavırlarından dolayı tedirginliğim üstümdeydi. Buket, Demetle konuşacağını söylemişti ama eskisi gibi olamayacağımızı düşünüyordum.

Bakışlarım dışarıda, pencerenin önünde dikilirken, Buket hışımla odaya girdi. Ani girişiyle irkildim. “Abim sizin evlilik konusunu annemle konuşuyor, Maral. Bir kendiminkinde bu kadar heyecanlandım bir de şimdi.”

Konuşacaktı ama sabahın ilk saatlerinde yapacağı ilk şey olarak aklıma gelmemişti.

“Sence şüphelenmezler mi? Sonuçta birden bire ortaya çıkan bir şey. Annenin hakkımda kötü düşünmesini istemiyorum.” Endişeli duruşumu görünce, Buket kapıyı arkasından kapadı. “Sabah sabah konuşması uygun mu ki?”

“Ne kadar erken, o kadar iyi bence,” dedi Buket tedirginliğimi almak istercesine. Yatağının ucuna oturdu. “Ayrıca abimin bu kararı vermesine sevinir, çünkü bu durum abimin sorumluluk aldığını gösteriyor. Normale döneceğini düşünür. Hatta tüm bunlar olmadan önce de abimin evliliğini planlıyorlardı. Yani babamla konuşuyorlardı ama harekete geçmemişlerdi. Bu karara emin ol, sevinecek.”

Serpil denen kızın da böyle bir şeyler söylediğini hatırladım. Kız o kadar hevesli bir dilde anlatmıştı ki sanki kendisini istemeye geleceklermiş gibi bir tavır takınmıştı. O an ki afallamamın sebebiydi.

“Abinin haberi var mıydı?” diye sordum ister istemez. İlgili görünmek istemiyordum ama merak etmeden de edemiyordum. Buket’in sorgulayıcı bakışlarını yakalayınca bakışlarımı kaçırdım.

“Annemle, babam kendi aralarında konuşurken duymuştum. Abime hiç bu konuyu açmadılar. Rahat olabilirsin.”

Rahat olamıyordum, nasıl olacaktım? Gözlerimi tekrardan çevirdim. “Kimseyi zor duruma sokmak istemiyorum, Buket. Anlıyorsun beni değil mi?”

“Anlıyorum, tabi ama lütfen sakin ol. Annem abime izin verir. Annemin içi rahat olunca Demette sakinleşir. Hamza abim de abimin bu kararına bir şey diyemez. Sonuçta hayat onun hayatı. Hem geçen abim yanımıza gelince, Hamza abimle araları düzelir gibi oldu. Bu yüzden pek takılma.”

Başımla söylediklerini onaylasam da hala için rahat değildi. Alim’in annesiyle konuşmasının sonucunu bilmeden de rahat edemeyecektim. Bir süre Buket bir şeyler daha anlattı. Kafamın dağılması için yaptığının farkındaydım ama anlattığı konuya bir türlü kendimi veremiyordum.

Buket mutfağa inmemizi istediğinde, daha nereye kadar kaçacağımı bilmediğim gibi onunla beraber indim. Merdivenlerden inerken, avuç içlerimin terlediğini hissettim. O sırada merdivenlerin ortalarına geldiğimde Alim salondan çıktı. Bizi gördü. Geceden beri yüzünü görmemiştim, şimdi karşımdaydı, kalbim için hiç iyi değildi. Yerimde çakılı kalmakla geri kaçmak arasında kaldım. Durakladım. Buket, abisini görünce kalan basamakları, hızlıca inip yanına koştu ama o kardeşine değil de gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarında perdelediği bir şeyler vardı. Bu bakışı önceden de görmüştüm, şimdi de görüyordum. Ama şimdi ki daha yoğun, daha farklıydı. Adlandıramıyordum.

Demet’te salondan Mehmet kucağında çıkınca bakışlarımı kaçırdım. Bir basamak daha indim. Buket abisiyle konuşup, Demet’e bir şey dedi. Demet’te abisine döndü. Ardından da Buket, yüzündeki gülümsemeyle yanıma geldi. “Annem seninle konuşacakmış,” diye fısıldadı. “Ama bu iş tamam. Abim onayı almış. Demiştim, sana.”

“Annen niye benimle konuşacakmış ki?” diye sorarken, Alim Demet’i arkasında bıraktı ve bodrumdaki odasına indi.

“Hiç yakının evlenmedi değil mi? Gönlünün olup, olmadığını soracaktır,” dedi Buket, neşeyle. “Abim seninle evlenmek istediğini söylemiş olabilir ama o kendi adına onay aldı. Annem senden de duymak istiyor.”

Kalan basamakları da inerken, bir şey diyemedim. Çünkü Demet yanımıza geldi. “Mehmet’i bir alsana. Mutfağa gitmem gerek,” dedi Demet, Buket’e oğlunu uzatırken. Buket, yeğenini kucağına aldı. Demet, geriye çıktı. “Ayrıca, annemi fazla bekletmesin.” Söylediği cümle banaydı ama ikizine söyler gibi yapmıştı. Ardından da arkasını dönüp, mutfağa girdi. Bana karşı hala bir tavrı vardı ama sanki geceki gibi değildi.

“Yumuşar. Merak etme sen,” dedi Buket, Demet’in arkasından bakan beni görünce. “Sen annemin yanına git. Konuşmanız bitene kadar kimse gelmez.”

Midemin kasılması normal miydi, bilemezdim ama stres tüm bedenimi etkisi altına almıştı. Buket’e belli etmemeye çalışsam da, yüzümün hali içler acısı olmalı ki destekleyici birkaç cümle de daha kurdu. Salona doğru ilerlerken, tüm cesaretimi ruhumda toplamaya çalıştım. Alim’in son bakışı gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu.

Nasıl bir durumun içine düşmüştüm böyle?

Annelerinin beni beklediğini salona girer girmez, bakışlarını çevirmesinden anladım. “Gel yavrum, otur yanıma.” Beni çağırışında ki ses tonu annelere özgüydü. “Ne hakkında konuşacağımı biliyorsundur.”

Başımla onayladım. Gösterdiği yere yanına ilişip, ne demem gerektiğini zihnimde tartarken bana fırsat bırakmadan Sultan teyze konuşmaya başladı.

“Oğlum, bana seninle bir aile kurmak istediğinden bahsetti.” O an takılı kaldığım tek bir kelime vardı. Aile. “Ayrıca bana soruşturmasının Ankara’da devam edeceğini de söyledi. Bir müddet orada kalması gerekiyormuş, sende bu yüzden gitmek istemişsin. Yük olmak istememişsin bize. Sen bize yük olmazsın ki kızım neden böyle düşündün?”

Alim’in durumu böyle yansıtmış olmasını hiç beklemiyordum. Bu evden gitme sebebini bile şimdiden annesine sunmuştu.

Annesinden her şey için özür dilemek istedim ama konuşmasına devam edince dudaklarımı birbirine bastırdım. “Ankara’ya giderken seni de yanında götürmek istiyormuş. Hayatına seninle yeni bir başlangıç yapmak istediğinden, senin de gönlünün olduğundan da bahsetti. Şimdi bana de senin de benim oğlum da gönlün var mı? Eğer her şey oğlumun dediği gibiyse benim rızam var, bir de senden duymak istiyorum.”

Eğer bu durum gerçek bir durum olsaydı, hislerim şimdi ki anım gibi olurdu, biliyordum. Heyecanlı. Gergin. Stresli. Ama içinde bulunduğum durumun gerçek olmadığını biliyordum. Bu yüzden bu duygularının yanına diğerleri de ekleniyordu. Çaresiz. Kimsesiz. Sarsılmış.

Anneleri bir cevap bekliyordu, gece yaşananlar yaşanmamış gibi yüzüme şefkatle bakıyordu. Oğlunun bu kararından gerçekten hoşlanmıştı.

“Gönlüm var,” dedim bakışlarımı parmaklarıma çevirirken. Bu iki kelimeyle hem istenileni verdi, hem de kendi içimdeki gerçeği ortaya çıkardı. Sahteliğin içinde bir gerçekti.

Sultan teyzenin geceki hüzünlü yüzünden eser kalmadı. Beni gelini gibi değil de kızı gibi göreceğini bir kere daha tekrar etti. Hayırlı olmasını söyleyerek, elini öpmeme izin verdi. Gerisi daha hızlı gerçekleşti. Evin havası birden daha farklı bir havaya büründü. Buket’in yüzünden yine gülücükler eksik olmadı. Beni en çok şaşırtan ise Demet’in de bu konunun böyle kapanmasından hoşnut olmasıydı. Belli etmemeye çalışıyordu ama annesinin nikahla ilgili konuşmalarına fikir sunuyordu.

Alim, nikah işlerinin hemen yapmak istediğini annesine söylemişti. Çünkü annesine dediğine göre Ankara’ya gitme işlemi, bir hafta içinde olacaktı. Soruşturmasıyla ilgili olunca annesinin ses çıkarmayacağını biliyor olmalıydı ki, önlerine sunduğu neden ailesine mantıklı geliyordu.

Her şey bir hafta için de, hatta daha kısa sürede halledilmeliydi. Bu yüzden bugün ilk işimiz nikah işlemlerini halletmek için Buket, Alim ve ben nikah dairesine gidecektik. Tüm bu hız mantık dışı gibi geliyordu ama süreç bir şekilde işliyordu.

Kahvaltı etmeden, yola koyulmuştuk. Nikâh için ne gerekli bilmiyordum ama sağlık raporu alınması gerektiğini Demet söylemişti. İşlemler halledilirken, Buket durmadan konuşmuş, abisiyle ikimizin içinde bulunduğu durumu dağıtmaya çalışmıştı. Başarılı da olmuştu. Kendi sessizliğimde debelenirken, Buket’in yanımızda olması can simiti gibiydi.

Raporu kısa sürede almıştık ama hazırlanan belgeleri evlenme dairesine Alim teslim etmişti. Biz bu süre zarfında yakınlar da bir bankta oturuyorduk. Alimle bir daha başbaşa konuşma fırsatım olmamıştı, aklıma gelmeyen bir durumun içine düştüğümü bile daha yeni yeni idrak ediyordum. Hala Alim’in bu karardan dönmesini bekliyordum, şimdiye kadar böyle bir imada bulunmamış olmaması hızlı gelişen olaylarla başımı döndürüyordu. Bu zamana kadar evlenmek için ne istenildiğini bile bilmiyordum. Şu an ise biliyordum. Birkaç belge, kimlikler ve vesikalık fotoğraflar. Evlenmek için bunlar gerekliydi. Geriye gün verilmesi kalıyordu.

“Yüzükte almalısınız,” dedi Buket ile abisini beklerken. Şaşkınca yüzüne baktığımı görünce, açıklama gereği duydu. “Gerçek görünmesi gerek. Hatta beyaz bir elbise bile giymelisin. Şimdilik ufak bir nikah olacağını düşünüyor annemler. Böylesi daha iyi, açınızdan. Annem abimin olaylarından dolayı üstüne gidemez. ”

“Bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum.” Gerçek gibi görünmesi gerekebilirdi ama gerçek değildi. “Bu kadarı da aşırıya kaçar.”

“Ne aşırıya kaçar?” Alim’in sesi hemen arkamdan geldi, nikah dairesine arkam dönük oturuyordum, geldiğini görmemiştim.

Buket anında abisine döndü. “Yüzük almanız gerektiğini Maral’a söylüyordum ama o bunun gerekli olmadığını düşünüyor. Kim yüzüksüz evlenir ki?”

“Biz evlenebiliriz Sonuçta gerçekten evlenmiyoruz,” dedim ayağa kalkarken. Alim’in bakışları yüzüme çevrildi. Nikah işlemlerini halletmiş olmalıydı. “Tarihi aldın mı?”

“Ama abi olmaz ki böyle?” diye diretti Buket, konunun kapanmasını istemiyor, üstüne gidiyordu. Hoşnutsuz olduğuma dair bir bakış attım ama Buket, oralı olmadı. “Bir şey desene.”

“Tarihi aldın mı diye sordum?” Konunun kapanması için sorumu yeniledim. Alim’in bir bana bir kardeşine bakarken ne düşündüğünü merak ettim.

“Aldım,” dedi en sonunda, kardeşine cevap vermeden. Buket istediği cevabı alamadığı için gözlerini devirdi. Hışımla ayaklandı. “Niye beni dinlemiyorsunuz? Size, yüzüksüz evlilik olamayacağını söylüyorum. Herkesi inandırmak istiyorsunuz ama böyle yaparak yapamazsınız.”

“Ne zamana?” diye sordum, duyduklarımı duymamış gibi yaparak.

Alim de elini kabanına cebine daldırıp, kartvizit gibi kağıt çıkardı. “En erken tarihi istediğimi belirttim, memurda yarına ismimizi yazdı.”

Söylediğiyle gözlerim irileşti. Bu kadar erken olacağı aklıma bile gelmemişti ama görünen o ki insan evlenmek istediğinde diğer gün hemen evlenebiliyordu.

“Ciddi misin abi?” dedi Buket, Alimle aramıza eli girerken. Uzattığı kartı aldı. Hevesli bakışlarını kartın yüzeyinde gezdirdi. Kafa karışıklığıyla dikilmeye devam ettim. Hala Alim’den bir geri adım bekliyordum ama bu söz konusu değil gibiydi. “Bu arada kimliğin,” dedi Alim ona verdiğim kimliğimi bana geri uzatırken. Başka bir şey demesini beklemiştim.

“Bunu gerçekten yapıyor muyuz?” diye sordum, kimliğimi alırken. Son kez, ağzını yoklamak istemiştim, buna mecbur olmadığımızı bilmesini istemiştim ama o kararlı duruşundan adım atmadı. “Yapıyoruz,” dedi caymayacağını bir kez daha belirtirken. “Geri dönmüyoruz.”

Gözlerimi kaçırdım. Olayların hızlılığına bir afallayan benmişim gibi hissetmekten, uzaklaşamıyordum. Sanki tüm bunlar bir tek bana normal değilmiş gibi geliyorken etrafımdaki insanlara normal geliyordu. Bende mi sorun vardı, anlamıyordum.

Eve geri dönene kadar, bir daha da konuşmadım. Ne konuşacağını bilmediğim bir konuda kelimeler söylemek yerine susmayı tercih ettim. Saat ikindi olmak üzereydi. Alim, arabayla bizi bıraktı ama eve girmedi. Buket’in nereye gittiğini sormasını bekledim, sormadı.

Eve girdiğimiz de Demet evde değildi. Anneleri markete gittiğini söylemişti. Mehmet ile ikisi evdeydi. Kahvaltı etmeden dışarı çıktığımızdan mutfakta bir şeyler atıştırdık. Annesi Mehmet ile olduğu için mutfağa girmedi. Buket yine şu yüzük işini açtı, geçiştirdim. Kısık sesle konuşuyordu ama yine de istediği etkiyi vermeye çalışmıştı.

Yarın bir nikahım vardı ve ben hala inanamıyordum.

Akşama kadar hiçbir şey yapmadan yukarıdaki balkonda oturup, bunu düşünmüştüm. Buket’te günün çoğu gittiği için eczaneye gitmemiş, annesiyle beraber kaldığı odaya çekilmişti. Demet, Mehmet ile ilgilendiği için onu da görmemiştim. Kimse bana seslenmediği için de öylece boş boş, düşüncelerimle dışarıyı seyretmiştim. Hava kararmak üzereydi ve Alim de daha geri gelmemişti.

Ceyda’ya başıma gelenleri anlatmak isteğimse her dakika daha da çoğalıyordu. Alim’e karşı hislerimi bilen etrafımda bir kendisi vardı ve bulunduğum durum hakkında nasıl bir yorum yapacağını merak ediyordum. Etrafımdaki diğer insanlar bunu normal karşılıyordu ve bir destekçiye ihtiyacım vardı.

Ciğerlerime derin bir nefes alırken, üstümdeki hırkanın önünü çekiştirdim. Balkon kapısından tam çıkmak için hareketlenmiştim ki dönmemle Alim’le karşı karşıya geldim. Arabasını görmemiştim, eve girdiğini bile görmemiştim ama o karşımda duruyordu. Aniden karşıma çıkmalarına alışamamıştım. Üstünde ki kabanını çıkarmadan yukarıya gelmişti, ben onu görememiştim ama o yukarıya beni bulmak için geldiyse balkonda olduğumu biliyor olmalıydı.

Bir şey söyleyecekti ama karar veremiyormuş gibi önümde can çekinircesine duruyordu. “Geldiğini görmedim,” dedim, konuşmasını sağlamak adına. “Arabanı da görmedim.”

“Her zaman ki yere park etmedim,” dedi söylemek istediği bu değilmiş gibi düz bir şekilde.

“Bu yüzden görmemişimdir.”

Birbirimize baktık. Yarın ikimizin bir nikahı vardı ve şu an ki durumu beklediğim ana yol açacak mı diye beklenti için de gözlerinin içine bakmaya devam ettim ama bir sinyal alamadım.

Mahcupmuş gibi geldi bir anlığına.

“Aslında sana bunu vermek istiyordum,” dedi en sonunda. Eli, kabanının cebine gitti, bakışlarımı çevirdim. Elinde yeni bir hat paketi vardı. “Telefonun için.” Bir anlığına uzattığını anlayamadım ama sonra hattımı parçaladığımı hatırladım.

“Gerek yoktu. Ben alırdım.”

“Kayıtta ettim,” dedi söylediğimi es geçerken. “Benimkini Buket’ten alır, kaydedersin.”

Uzattığı hat kartını aldım. “Almama gerek yok.” Tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki, yanlış anlamasını engelledim. “Numaraları ezberlemek gibi bir huyum var. Rehberimdeki herkesin numarasını biliyorum.”

İfadesi yumuşadı, bakışlarını kaçırdı.

“Neden yapıyorsun?” Sorumu anlamadı ama tekrar gözlerini çevirmek durumunda kaldı. “Durmadan yardımıma neden koşuyorsun? Ben harekete geçmeden, ihtiyaçlarımı durmadan karşılıyorsun.”

Parmağımı kestiğim zaman yara bandına ihtiyacım vardı. Getirmişti.

Şarj cihazına ihtiyacım vardı. Kendisi önceden temin etmişti.

Ellerimin üşüdüğü an vardı. Eldivenlerini vermek istemişti.

Şimdi de yeni bir hatta ihtiyacım vardı. Ellerimde tutuyordum.

Tebessüm eder gibi oldu, tam dudaklarına yayılmadı. “Bu da benim huyum. Görmezden gelemem.”

Lafımı bir şekilde bana geri çevirmişti, ya gerçekten de böyleydi ya da duvarlarının arkasında iyi saklanıyordu.

“Anladım,” dedim hattı gösterirken. “Teşekkür ederim.”

Başka bir şey daha söyleyecekmiş gibi hareket etmedi ama söylemedi. Başıyla teşekkürümü kabul ettiğini gösterdi ve geldiği gibi arkasını dönüp, salondan çıktı. Bu kısa konuşmamız yetmemişti. Hiçbir zaman yetmiyordu. Kendisiyle daha fazla konuşmak istiyor ama bir türlü konuşmanın devamı gelmiyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Daha demin çıktığı kapıya baktım. Yalan söylemiştim. Belki biraz da olsa konuşuruz diye yalana sığınmıştım. Normalde rehberdeki numaraları ezberlemek gibi bir huyum yoktu. Aklımda önem verdiğim birkaç kişinin numarasını bilirdim ama Alim’in Polat’ın numarasını biliyordum. Çünkü ona dair her şeyi bilme isteğim böyle gerçekleşmişti.

Başlangıç numarasını ezberlemekle olmuştu.

Telefonum odadaydı. Buket ile annesinin bulunduğu odanın kapısı hala kapalıydı. Elimdeki hat kartından minik kartı çıkarıp, yatakların arasındaki pencerenin önündeki masadan telefonumu aldım. Yeni numaramı telefonuma tanıtırken, numaraları kayıt ettim.

“Maral?” diye seslendi kapıdan Buket, dikkatim telefonun ekranındayken. “Bir gelsene.”

Beni çağırmasını beklemiyordum. Telefonumu pantolonumun cebine koydum ve Buket’in yanına ilerledim. Odaya çağırıyordu. Annesi de oradaydı. Dolaba astığına bakıyordu. Kafa karışıklığıyla, durakladım.

“Gel, kızım.” Annesinin hoşnut sesiyle Buket’e ne oluyor der gibi baktım ama o keyifli halini bozmadı. Geçmem için yana kaydı. Kısıkça fısıldadı. “Buna da hayır diyemezsin, artık.”

Alttan laf söylemesiyle durumdan daha da işkillendim ama Sultan teyzenin yanına ilerlemeye devam ettim. “Sana bunu göstermek istiyordum. Beğenir misin, bilmiyorum kızım ama bu kısa sürede aklımıza ancak bu geldi.” Ne olduğunu sormadım. Dolabın kapağına astığına bakıyordu.

“Yıllardır saklıyordum, sana kısmetmiş. Bana da kayınvalidem vermişti. Onlar da böyle adet olduğunu ama giyip giymeme konusunu bana bırakmıştı. Ona da kendi kayınvalidesi vermiş. Ben giymedim ama saklamaya devam ettim. Bir gün ilk gelinime veririm, diye düşünüyordum.”

Gösterdiği bir gelinlikti. Gelinliğe doğru adımladı, askılığı eline aldı.

“Bizim için dener misin, Maral?” diye sordu Buket, arkamdan. “Bedenine tam gelmezse, annem birkaç değişiklik yapacak. Oradan da tanıdığımız kuru temizlemeye vereceğiz. Yarına hazır olacak.”

Annesi gelinliği bana doğru uzatınca sarsılmam ani oldu.

“Aslında çarşıya gitmemiz gerekiyordu ama tarihinizi bu kadar erkene alacağınızı düşünmemiştim. Buraya bırakıyorum,” dedi Sultan teyze elindekini yatağa bırakırken. Bir şey dememi sanki beklemiyor gibiydi ya da yüzümdeki ifadeden afalladığıma şahit olmuştu. “Biz çıkalım da dene.”

“Evet dene. Giyince bize ses et, nasıl olacak merak ediyorum,” dedi Buket’te annesi yanından geçerken. Onlara doğru döndüm. Bu kadarı da fazlaydı. Hem de çok fazlaydı ama ağzımı açıp, bir şey diyemiyordum. Sadece anne kızın çıkmasını izlemekle yetinmiştim. Kapıyı arkalarından kapattıklarında ise donan düşüncelerim aniden kırılmaya başladı ve gözlerim, beyaz kumaşa bakarken bedenimin boşaldığını hisseder gibi oldum. Kalbim, düşünceleriyle titredi, bu an da ağlamak istedim.

Yadigarı olan, anısı olan her şeyin yeri kalbim de ayrı olurdu. Şimdi ise farklıydı. Normal şartlar altında seve seve kabul edeceğime tereddütle bakıyordum. Bunların hiçbiri gerçek değildi. Böyle bir şeyi bana sunmalarını bile hak etmiyordum. Kendimi yalancı gibi hissediyordum.

Yutkundum. Gelinliğe doğru adımladım. Zaman aşımından dolayı rengin de hafif bir yıpra vardı ama hala çok güzel görünüyordu. Ellerim titreyerek, kumaşı parmaklarımın arasına aldım. Onlar gerçek bir nikah sanıyorlardı, bunu nasıl ret edeceğimi ise bilmiyordum. Bilmemem çaresizliğimi destekliyordu. Bu yüzden de denileni yaptım. Giyinirken bu fikir de Buket’in bir parmağının olup, olmadığını düşündüm.

Yüzük olayı istediği gibi olmamıştı ama annesinin isteğine geri çevirmeyeceğimi kesinlikle biliyordu.

Dolabın aynasında kendime bakarken, ne hissedeceğimi bilmeden öylece kendime baktım. Eteğinde hiçbir dantel yoktu. Belindeki şeritle sanki üst kısmını ayırıyor gibiydi ama bir bütündü. Omuzlarından başlayıp, şeride kadar hafif dantel motifleri geliyordu. Kolları ise bileklerde büzgülüydü. Eski bir model olabilirdi ama çok güzeldi.

Bomboş düşüncelerle aynadaki yabancıya baktım, ne kadar süre böylece kaldım bilmiyorum ama dakikalar olmuş ki, kapalı kapı tıklatıldı ve Buket’in sesi duyuldu. “Girebilir miyim?”

Kendime o kadar yabancıydım ki kimseye böyle görünmek istemiyordum. Mümkünse bir yere saklanmak istiyordum ama bir kere giyinmiştim. Annelerinin bakışını gördükten sonra da saklanamazdım. İstediklerini verecektim.

Kapıyı açmamla Buket’in meraklı bakışlarıyla karşılaştım.

“Bu fikir senden mi çıktı?” diye sordum hızlıca. Annesi yanında değildi.

“Evlenirken, gelinlik giymeyen kız mı olurmuş?” diye sordu, üstüme bakmaya devam ederken. “Sanki bedenine göreymiş. Bir değişiklik olacağını sanmıyorum ama annem bir baksın.”

Dediklerime aldırmıyordu resmen. Kızgın bir bakış attım. “Abine de damatlık giydirmeyi düşünüyor olamazsın.”

Omzunu umursamazca silkti. “Neden olmasın.”

Aniden salona doğru seslendi, söylemek istediklerimi ağzıma tıkadı.

Şok olmuş bir hal de Buket’e bakarken, tüm bu olanların içinde eğlenen bir tek kendisi gibiydi. O kadar rahat ve normal konuşuyordu ki, aklım almıyordu.

Annesi de gördüğünden hoşnut bir şekilde gülümsedi. Buket gibi aynı ki yorum da bulundu. Düzeltme olmayacaktı. Sadece kuru temizlemeye verilecekti. Tanıdıkları olunca Buket çoktan telefon etmişti. Gelinliği bekliyorlardı. Bununla bizzat Buket ilgileniyordu. Alim’in bundan haberi var mıydı, bilmiyordum ama onun için de bu kadarı fazla geleceğini düşünüyordum.

Ses etmeyebilirdi.

Görmezden gelebilirdi.

Ben gelemiyordum. Zira patlayacakmışım gibi hissediyordum.

**

Sabaha kadar uyumadım. Bu eve geldiğimden beri bir iki saate alışmıştım. Bu gece ise bir gram uyku gözlerime gelmedi. Bedenim bünyemin alıştığı uykusuzlukla daha ne kadar dayanacaktı ise bilmiyordum. Gece, ilk defa Alim’i izlemedim. Yatağın içinde Ceyda’ya yeni numaramla mesaj atmış ve olan biteni kendisine anlatırken, bulmuştum. Şaşırmıştı ama hiç beklemediğim bir şekilde Buket’e hak vermişti. Alim’e karşı hislerim olduğu için böyle davranmıştı, farkındaydım. Sahte de olsa, nikah şahidim olmak istediğini söylemişti. İçten içe evliliğin sahte olduğunu biliyordum ama bir yanım da gerçek olmasını istiyordu.

Tüm bunlar sonlandığında Alim’le yollarımızın ayrılacağını en baştan beri biliyordum ama şimdi geldiğim nokta ruhumdaki umudu besliyordu. Acınası haldeydim ama olan buydu. Bu yüzden de nasıl resmi nikahı kabul etmişsem dini nikahı da kabul ettim. İçimdeki gerçeği yanımdaki adam bilmese de ruhumla, kalbim birleşti ve mantığımı alaşağı etti. Gerçeğim, benimle kalacaktı.

Resmi nikah saati ise öğleden sonraydı. Buket, sinirlerimi bozmaya programlanmış gibi saçlarımı yapmak için başımın etini yemiş ve beni yenmişti. Kuru temizlemeden gelen gelinliği giymiştim. İki yatağın ortasındaki sandalye de oturmuş, Buket’in saçlarımı bitirmesini bekliyordum. Ne yaptığı hakkında fikrim yoktu, çünkü beni bilerek aynanın olduğu tarafa oturtmamış, pencereye doğru döndürmüştü.

Evin içinde ise ciddi bir şekilde heyecan vardı. Herkes nikah saatine yetişmek için bir şeylerle ilgileniyordu. Olan durumdan Hamza abilerinin de haberi vardı, kim söylemiş ya da ne zaman konuşulmuştu, bilmiyordum ama bu karardan bir memnun kişi de kendisiydi. Sanırım, Buket haklıydı. Alim’in sorumluluk aldığını düşünmeleri, ailesine eskiye döneceğini düşündürüyordu.

Memnun olmaları hoşuma gitmişti.

“Bitti,” dedi dokunuşunu saçlarımdan çekerken, Buket. “Kendim uğraştım diye demiyorum ama cidden harika oldu.”

“Bakabilir miyim artık?” dedim ayağa kalkarken.

“İzin veriyorum.”

Gelinliğin eteklerini kaldırıp ayaklanırken, Buket’in övgü dolu laflarını tekrardan işittim. Aynaya baktığımda ise kendisine hak vermeden, edemedim. Saçımın iki yanından da saç telleri bırakmış, gerisini de enseme düşük gelecek şekilde örmüş, onu da topuz yapmıştı. Salaş gibi görünüyordu ama saçlarım sıkıydı. Bu model üstümdekine aşırı uymuştu.

“Beğendin değil mi?” diye sordu yanımda dikilirken, Buket. “Bakışın beğendin gibi sanki.”

“Elinden böyle şeyler geliyor muydu?” diye sordum ben de kafamı çevirirken.

“Kursa gitmiştim,” dedi gülümseyerek. “Ama bayadır bir şey yapmamıştım. Körelmediğime ben de sevindim.”

“Bunun gerek olmadığını söylemek istesem de, beğendim. Teşekkür ederim.”

Buket teşekkürümü kabul ederken, kapının tıklatılma sesi geldi. Aynı anda ikimizin de bakışları kapıya gitti. Buket, kapıyı tam açmadan gelene baktı. Kim olduğunu göremedim. Gelen kimse Buket konuşmadan, geri çıktı ve kapıyı kapadı. Bana doğru döndüğünde ise yüzünde saklayamadığı bir gülümse vardı.

“Bir sorun mu var?” diye sordum, merakla.

“Gelen abimdi, bunu getirmiş.” Elim havalandı, uzattığını avucumun içine bıraktı. Daha ne kadar kafamın karışacağını düşünürken, gittikçe karmaşanın odağı oluyordum. Bakışlarım avucumdakine kaydı. İnce, bir alyanstı.

“Ben demiştim ama yüzüksüz nikah olmaz diye,” dedi Buket, ruhum titrerken. Üstümdeki bakışlarını hissettim. “Taksana.”

Bu konunun kapandığını düşünürken, kapanmadığını ellerimde tutarak görüyordum. Ruhumdaki gerçeğin yanına da saklamaktan başkada elimden bir şey gelmiyordu. Yüzüğü parmağıma takmamın ardından Buket, saatin geldiğini ve aşağıya inmemiz gerektiğini söyledi. Buket’i takip etmeden önce parmağımdaki yüzüğe bakıp, derin bir nefes aldım.

Buket, indiğimizi haddiden fazla yüksek sesle aşağıya doğru bağırınca gerilmeden edemedim. Kendisindeki heyecanı durmadan gösteriyor, beni zor duruma sokmaktan geri kalmıyordu.

Herkesin önceden hazırlandığını ise merdivenlerin ortalarına geldiğimde fark ettim. Buket önden indiği gibi Demet’in yanına ilişti Mehmet’in yanağını sıktı. Evlerinin kapısı açıktı. Gitmek için beni bekliyor olmalılardı. Annesi Demet’e bir şey diyordu, duyamadım.

Oradaydı. Salonun girişinde dikiliyordu. Üstünde ki siyah ceketin içinde beyaz gömlekle, siyah kumaş pantolon vardı. Buket’in indiğini görünce bakışlarını kaldırıp, merdivenlere doğru bakındı. Gözleri, kahverengi gözlerimde yankılandı.

Mavilikleri, duygularımın sahiline vurdu. Her adımda ruhum, ruhuna yanaştı. Rüzgarı, dalgalarını gözlerime akıttı. Nefes alamadığımı, hissettim. Sanki ne kadar çok ciğerlerime havayı çeksem o kadar çok yetersiz gelecekmiş gibiydi. Kalbim tüm damarlarımda atıyordu, buna hazırlıklı değildim.

Bir anı daha anı sandığımın içine yerleşmişti.

Alim’in de afalladığını ifadesindeki karışıklıktan anlarken, içinde bulunduğumuz durumu sorgulayıp, sorgulamadığını merak ettim. O sırada Buket abisinin yanına ilişmiş, gülümseyerek bir şey dedi, Alim cevap vermek yerine bana doğru adımladı, merdivenlerin yanında dikildi.

Son basamakları inmeme ramak kala da hiç beklemediğim gerçekleşti. Alim, kolunu kaldırdı ve elini bana doğru uzattı. Şaşırmam ani oldu, tereddüttüm ortaya çıktı. Üstümüz de ev ahalinin bakışlarını hissederken, gerilmeden edemedim. Yüzümden anlaşılmış olmalı ki, Alim destek verircesine başını hafifçe oynattı.

Kolum havalanırken, parmaklarım parmaklarına dokundu, sıcak eli elimi anında içine aldı. Kalbim avuçlarıma kondu, tüm dünyamda attı.

Annesinin dualarını kulaklarım işitirken, Demet’te gülümseyerek bize bakıyordu. Bu durumdan herkes gibi o da hoşnuttu. Aramızın düzelmiş olduğunu varsayma isteğimse bu haliyle düzelmiş olabileceğini gösteriyordu.

Alimle beraber açık kapıya doğru ilerlerken, hissettiğim elin varlığıyla aklım allak bullaktı. Buket ansızın arkamızdan bir şey dedi. Kapıdan çıkmadan önce, zemine bir çift beyaz babet ayakkabı koydu. Nereden çıktığını sorgularken, gelinliği almaya gittiğinde aldığını söyledi. Numarasını da ayakkabıma bakarak almıştı. Bu olaya o kadar kendini kaptırmıştı ki, bu sefer teşekkür etmekten başka bir şey demedim.

Hava bahardan bir gün gibiydi. Arkamız da bir hareketlilik, olduğunu seziyordum ama arkama değil de yanımda ki adamın varlığına bakıyordum. Gelinlikten haberinin olup olmadığını, yüzüğü ne zaman aldığını merak etmeden edemiyordum.

“Üstümdekinden haberin var mıydı?” diye sordum evin merdivenlerinden inip, bahçe kapısına doğru ilerlerken. “Annenin ricasını geri çeviremedim. Tüm bunların gerçek olduğunu sanıyor, biliyorsun.”

“Olması gerekeni yaptığına memnunum.”

“Peki, elimi tutmak zorunda mıydın?” diye sordum bu sefer de, bahçe kapısını geçmem için açarken. Bu soruyu beklemiyor olduğunu elimin üstündeki parmaklarının oynamasından anladım.

“Gerçek görünmesi gerekiyordu.” Kısa ve her şeyi, açıklayan cümlesini duyarken kalbimin sızlamasını görmezden geldim.

O sırada yanımıza gelen Hamza abiyle bir şey diyemedim. Sabah nikah kıyılırken, yanımızdaydı sonra bir daha kendisini görmemiştim ama gözle görülür bir şekilde tavrı eskisi gibi değildi. Kardeşine daha ılıman yaklaşıyordu. Bu durumdan o da memnundu.

Kardeşine tokalaşmak için elini uzattı, Alim de kabul etti. “İnşallah aldığın sorumluluktan kaçmazsın, kardeşim.” Bana doğru döndü ve hafifçe gülümsedi. “Sakın, kaçmasına izin verme. Kaçarsa bulamazsın.”

Ellerini kabanının ceplerine yerleştirirken, Alim abisinin kinayeli sesiyle gerildi, parmakları tenimi hafifçe sıktı.

Abisinin gülümsemesine karşılık verdim ve “Bir kere buldum, bir daha bulurum,” derken buldum kendimi. Alim’in bakışlarını üstümde yoğun bir şekilde hissederken, Hamza abi bakışlarını ikimizden çekmedi.

“O zaman hayırlı olsun, diyorum. Biraz da olsa kardeşimin aklını başını getirdiğin için teşekkür de ediyorum.”

“Buradayım ve duyabiliyorum,” dedi Alim abisine, Hamza abi bana doğru konuşurken.

“Duy diye konuşuyorum zaten, Alim. Kızı üzme.”

“Artık arabana geri döner misin?” Arabasının arkasında duran beyaz arabayı işaret etti. “Annemler senin arabanla gelecek.”

Hamza abinin Alim’in bu tepkisine gülümsemesini büyüterek, cevap verdi. “Görüyor musun?” diye sordu bana doğru. “Kaçmaya başladı bile.”

Alim’in abisine homurdandığını duydum, Hamza abi de ben bir şey demedim dercesine omzunu silkti. Bu zamana kadar anlamamıştım ama abisi Alim’le eğleniyordu ve bunun Alim’in hoşuna gitmeyeceğini bile bile yapıyordu. Arabaya binmek için kaldırımdan inerken, abisi diğer aile üyelerine doğru adımladı ve Alim’i rahat bıraktı.

“Sanırım aranız düzelmeye başladı,” dedim arabasının önünden geçerken. “Seninle eğlenmek hoşuna gidiyor gibiydi.”

“Büyük ihtimalle eğleniyordur. Eskiden de böyleydi. Beni sinir etmek hoşuna giderdi.” Arabanın kapısını binmem için açtı. Teşekkür ettim. Elimi elinden sıyırmak için hareketlendiğimde engelle karşılaştım. Bir anlığına bırakmak istemiyor gibi geldi. Bir şey söyleyecekti. “Abimin dediklerine inanmanı istemiyorum, Maral. Seni bırakıp, kaçmayacağım. Bu hatayı yapmam.”

“Kaçacak olsan, bu durumda olmazdık. Gitmeme izin verirdin.”

Gözlerinde dalgalanmalar oldu. “Benden…” Durakladı. O an gözleri, omzumdan diğer tarafa kaydı. Buket, arabasının arka kapısını açmış, dikkatini dağıtmıştı. Cümlesinin devamını bekledim ama gelmedi. “Gitsek, iyi olacak.”

Geri çekilmesiyle, elini elimden sıyırdı ve sadece sıcaklığı kaldı. Arabasının önünden geçmesini izledim. Ne söyleyecekse aniden kararını değiştirmişti. Aldırmamaya çalıştım ama arabaya binerken de, nikah dairesine giderken de aklımdan çıkmadı.

Buket dışında arabaya başkası binmemişti. Diğerleri Hamza abinin arabasındaydı. Buket, telefonumu kendi çantasına koyduğunu, isteyip istemediğimi sormuştu. Telefonumu koyacak cebim yoktu ama Alim telefonumu kardeşinden aldı ve ceketinin iç cebine koydu.

Arabalardan inerken, nikaha yirmi dakika daha vardı. Geç kalınacağını düşünerek, erken gelmiştik. Arabanın önüne doğru ilerlerken, Alim yanıma doğru geldi. Arabasını nikah dairesinin bahçesine park etmişti. Buket ailesini merdivenlere doğru yönlendirirken, gözlerim diğer nikahı kıyılacak çiftlere kaydı. Bahçe kalabalıktı. Bazı çiftlerin ise etrafı akrabalarıyla çevrelenmişti.

“Gidelim mi?” diye sordu etrafımdaki insanlara bakarken, Alim. Merdivenlerden çıkarken, ailesi çokta nikah dairesinin geniş holünde duruyor ve Ceyda ile konuşuyorlardı. Geleceğini söylemiş ve gelmişti.

Buket geldiğimizi görünce Ceyda’ya bizi işaret etti. Buruk gülümsememle selamladım. Yanıma doğru büyük adımlarla ulaştı. “Maral,” dedi sarılırken. Alim ailesinin yanına giderek, bizi yalnız bıraktı. “Çok güzel olmuşsun.”

“Durumumun içler acısı olduğunu düşünüyor musun? Çünkü ben düşünüyorum.”

Ne demek istediğimi anlamıştı.

“Öyle deme,” dedi ufak bir kızgınlıkla. “Sana karşı bir şeyler hissetmese, kim bunu kabul ederdi?”

“Kendi vicdanını rahatlamak için yapıyor. Sana mesajda demiştim.”

“Olaya farklı bakıyorsun,” dedi aynı Buket gibi konuşurken. “Bak, görürsün. İlerleyen zamanlar da her şey güzel olacak.”

“İçimi rahatlamak için söylüyorsun.”

“Hayır, buna inandığım için söylüyorum.”

Genç bir memur ismimizi okudu, Alimle bakışlarımız çakıştı. Kalbim kelebeklerini ortaya çıkardı. Memur bizi çiftlerin durduğu bir odaya almadan önce nikah şahitlerini sordu. Alim’in nikah şahidi Buket olacaktı. Ceyda’da bunun için buradaydı.

**

Nikaha beş dakika vardı. Endişeyle yerimde otururken, parmağımdaki yüzükle oynuyordum. Alim’i ise annesi kapıya çağırmış, onunla konuşuyordu.

Kapı aralandı, Alim yanıma geldi. Gözleri, oynadığım yüzüğe gittiği gibi durakladım. Memurun sıranın bize geldiğini belirttiğini söyledi. Ayaklandım, yanında durdum. Birkaç saniye sonra içeriden nikah müziği yankılanmaya başladı.

“Elini tutacağım, sorun olursa…”

“Tutabilirsin,” dedim sözünü keserken. Bu sefer elini tutmak için hareketlenen ben oldum. Küçük elim, elinde kayboldu. “Sonuçta gerçek görünmesi gerekiyor değil mi?”

Kendi kendine bir şeyler mırıldandı, ne dediğini duyamadım. Bizi bekleyen minik kalabalığa doğru adım attık. Şahitler çoktan yerlerine geçmişti. Ailesi de ön sıralardaydı.

Alim ile yüksek masalı platformda el ele dikilirken, kendimi robot gibi hissediyordum. Bakışlarım Ceyda’ya ilişti. Düşünceli bir şekilde yüzüme bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım. Gülümsememe karşılık verdi. Ardından da nikah memuru geldi ve nikah kıyılma işlemi başlamış oldu. Memur, anne ile baba adını sorduğunda boğazım kurudu. Ailemin olmaması bir daha yüzüme çarptı. Alim bunu fark etmiş olmalı ki, yanındayım dercesine parmağımı hafifçe okşadı. Gözlerimi kimseye çevirmeden, isimleri dudaklarımdan çıkarken çenem titredi. Diğer kısımlar ise hızlıca atılan imzalarla gerçekleşti. Nikah memuru, evlilik cüzdanını bana doğru uzattı, tebriklerini iletti.

Etrafta hafif bir alkış yankılandı, az kişinin üstünde gözlerim gitti. Salonun kapısının önünde Ömer Dereli’yi ise o zaman gördüm. Alim’ e baktım, Ömer’i o da görmüştü. Başıyla arkadaşını selamladı. Ömer de karşılık verdi. Ön saflar da ayakta dikilen Buket’e gözüm kaydı. Ömer’in burada olduğundan haberinin olmadığını düşündüm ama Ömer’in Buket’e hasretle bakışını yakalamıştım. Platformdan inerken, bulunduğu yerden gitmesini görürken, Buket Ömer’i görmemişti bile.

Kalbim sızladı. Belki de Buket’in bu kadar çabası, kendi mutluluğunu göremediği içindi.

Gerisi ise Ceyda ile vedalaşmam, arabalara tekrar binmemizle gerçekleşti. Bu sefer Buket arabaya binmedi. Nikah cüzdanı, dizlerimin üstünde öylece duruyordu. Gerçek, bir o kadar yakınken, bir o kadar uzaktı.

“Bitti,” dedim en sonunda, araba yola çıkarken. “Şimdi ne olacak?”

“Evden ayrılacağız, istediğin gibi.” İstediğim gibi.

“Nereye gideceğiz?”

Bakışlarımı çevirdim, işte o zaman daha önce görmem gereken ama benim göremediğim Alim’in parmağındaki gri yüzüğü gördüm. Bu zamana kadar nasıl fark edememiştim, bilmiyordum ama oradaydı, parmağındaydı. Biz ciddi ciddi evlenmiştik. Şaka gibi geliyordu ama değildi.

“Beni bulduğun yere.” Seni bulduğum yere.

Ve her şeyin başladığı yere geri dönecektik.

OY VE YORUMLARI BEKLİYORUM.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.03.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...