
OY VE YORUMLARI BEKLİYORUM
6.BÖLÜM
İKİNCİ MEKTUP
Evime hırsız görünümlü birinin girmesinin ardından üç gün geçmişti. Bu üç günün içinde babamın odasında parmak izi araştırması yapılmış, herhangi bir sonuçtan haber gelmemişti. Daha doğrusu sonuç belli ise beni arayan yoktu. O günden sonra her ihtimale karşı da Ceyda’nın ailesi evde kalmamı istememiş, misafir olarak kabul etmişlerdi. Belki de acımışlardı. Acınacak durumdaydım, farkındaydım ama acımı bile günlere yayamamıştım. Bir nebzede olsa beni yalnız bırakmamışlar, yalnızlığımla tek başıma kalmamı engellemek istemişlerdi. Dünyada ki yalnızlığımı kendileriyle avutmamı sağlamak istemişlerdi belki de. Böylece otel odasında kalmam kabul edilmemişti. Ceyda odasındaki yatağı benim için hazırlamış olsa da odasında ki çekyatta yatmak adına ısrarcı olmuştum. Kimsenin düzenini bozmak istemiyordum. Zaten Ceyda’nın babası evde rahat olalım diye, kendi annesinin evine gitmişti. Üç gün boyunca annesi, ben ve Ceyda kalmıştık. Rahatsızlık verdiğim için de kendimi ekstra rahatsız hissediyordum.
Er ya da geç kendi evime dönmek zorundaydım. Yalnız kaldığımı kabullenmek zorundaydım. Alışmam lazımdı. Babamın yokluğu ruhumun yaralarını yaksa da bir şekilde tek olmaya alışmalıydım.
Ceydalar da kalmamın ertesi günü kapının kilidini yeniletmiş ama içeriye girmemiştim. Ömer Dereli isimli polisten de haber yoktu. Parmak izi çıkmış mıydı, bilmiyordum.
Giren kimse babamın odasından, babamdan ne istemişti? Bizden ne istiyordu? Görünüşe göre babamın odasından değerli bir şey de alınmamıştı. O zaman başka nedenler ortaya çıkıyordu.
Saat öğle vaktine gelmek üzereydi. Ceyda çalışma masasında çizim yaparken, çekyatta yanında oturuyordum. Oldum olası çizimlerini aşırı beğenirdim. Harika bir yeteneği vardı. Çizimleri kendine hastı. Fırça darbelerinin rengi hayatın renklerini anlatıyordu. Fazla dışarıya çıkmayan bir kişiliğe sahipti. Çizimleriyle mutluydu. En yakın arkadaşımdı. Aslında tek arkadaşımdı.
“Sana bir şey söylemem lazım,” derken gözlerim karşımdaki krem rengi duvarın yüzeyine sabitlenmişti. Bu bilgiyi kendisinden saklamıştım ama ben kendime bile itiraf edecek cesareti daha yeni buluyordum. “Babamı eve giren hırsız öldürmedi. Bunu bildiğini biliyorum. Bilmemen imkansız. Haber kanalları, internette görmüş olmalısın.”
Gerçeğin dudaklarımdan su gibi ansızın akmasını beklemiyordum. Beynimi kemiren sesler, durmaksızın devam etmesine de engel olamıyordum. Olanları düşünmekten kendimi alamıyordum.
Neden yapmıştı?
Neden kendine böyle bir son hazırlamıştı?
Aklım almıyordu. Ömrüm boyunca da alması imkansızdı.
“Kendi canına kıyacak biri değildi. Bunun ne kadar büyük günah olduğunu biliyordu. Bilerek, neden böyle bir şey yaptı? Anlayamıyorum. Geçmişe de gidemiyorum. Babam için elimden sadece dua etmek geliyor.”
İtiraflarımla ağlamam gerekirdi. Oysa göz pınarlarım kurumuşcasına donuk, sönüktü. Duygularım ruhumda fırtınalar çıkarıyor, dışarıya belli etmeden ilerliyordu.
“Dua edeceğiz,” dedi Ceyda yanıma otururken. Gözlerim duvardan ayrılmadı. “Duanın gücüne inan. Allah’tan babanın günahlarını affetmesi için yalvaracağız. Çünkü bizim elimizden sadece bu gelebilir.”
“Biliyorum ama anlamakta istiyorum. Hayatımı biliyorsun, benim ondan başka kimsem yoktu. Sana anlatmadığım başka şeyler de var.” Mesela mektubu daha söylememiştim. Mektupta yazılanların doğru olup olmadığını bile bilmiyordum. Kastığım çenem titredi. Donuk gözlerimin önü buğulaştı ama yaş dökülmedi. Parmaklarım birbirini anlamsızca sıvazlıyordu. “Bana bunu neden yaptı?”
Bu soruyu boğazımdan çıktığı kadar bağırarak haykırmak istiyordum. Neden bana bunu yaptın baba? Demek istiyordum. Neden? Neden? Neden?
Eğer ölümü kendi eceliyle olmuş olsaydı, hissettiklerim çok farklı olacağını biliyordum. Kadere inanan biriydim. Dinimin gerekliliklerini bilirdim. Babamda bilirdi. İbadetlerini de yapmaya özen gösterirdi. Bu yüzden bile bile bunu neden yaptığını aklım bir türlü almıyordu.
Yaşadıklarım karmaşık yapboz gibiydi. Hiçbir parça yerine oturmuyordu. Babamın bana yazdığı mektubun içindekilerle öğrendiklerim birbirinin tam tersiydi. Eve giren hırsızda başka bir konuydu.
Olanlarda bir terslik vardı. Bunları çözmeden duygusal çöküntü yaşamayacaktım.
“Biliyorsun, ben hep senin yanındayım. Hep yanında olacağım. Ne olursa, olsun hep yanında kalacağım.”
Ceyda ona anlatmadığımın ne olmadığını sormadı. Onun yerinde olsam sorardım ama o sormadı. Ona anlatmamı bekleyecekti.
“Biliyor musun? O günden sonra mezarına bile gidemedim. Hala kabullenmekte zorluk çekiyorum. Sanki eve gidince onu çalışma masasında otururken, bulacakmışım geliyor ve bu hissi bozmak istemiyorum.”
Gözyaşlarımı içime akıtırken, yutkundum. Ceyda’ya gülümsemeye çalıştım. Ona sahip olduğum için şanslı biriydim. Benim için arkadaştan fazlaydı. Ailemden biri gibiydi. Bu zamana kadar birbirimizden pek bir şey de saklamamıştık. Benim sakladığım gerçeğe kadar. Kendimi suçlu hissetmemem gerekirdi ama hissediyordum. Aslında duygu karmaşası yaşıyordum.
“Kendini hazır ettiğinde ziyaretine gitmelisin. Seni bekler.”
Doğru söylüyordu ama hiçbir şey söylemedim. Daha doğrusu söylememe fırsat olmadı. Çünkü telefonum odada yankılanmaya başladı. Numara kayıtlı değildi. Tanıdıkta değildi.
“Kim?” diye sordu Ceyda.
Boğazımı temizledim. “Bilmiyorum ama şimdi öğreniriz.”
Ceydaların giriş katta ki evlerinde telefon pencerenin önünde çektiği için ayaklandım. Telefonu cevaplarken, gözlerim pencereden yola bakan sokağa kaydı. Konuşmama fırsat kalmadan, karşı taraftan kadın sesi duyuldu.
“Maral Çetin mi?”
“Evet, benim. Siz kimsiniz?”
“Babanızın arkadaşıyım. Acilen sizinle görüşmem gerek. Birazdan size bir adres atacağım. Lütfen, saat üçte orada olun. Geç kalmayın.”
Ardından da telefon hattı düştü ve daha demin ne yaşadığımı bile anlayamadım. Aklım allak bullak olurken, öylece kalakalmıştım. Söylenilen gibi bir mesaj telefonuma düşerken, tedirginliğim de yükselmişti.
Arkamdan “Kimmiş?” diyen Ceyda’ya cevabım yoktu. Ses tanıdık değildi. Önceden babamın arkadaşlarıyla da tanışma imkanımda olmamıştı.
“Babam hakkında konuşmak isteyen bir kadın.”
“Ne istiyormuş?” diye sordu merakla Ceyda yanımda dikilirken.
“Konuşmak istiyormuş ama ne hakkında olduğunu bilmiyorum. Adres atacakmış. Ardından da zaten telefonu hemen kapattı.”
Tedirginliğim yüzümden okunuyor olmalı ki, “ Bu bakışı biliyorum. Tedirgin oldun ama oraya gideceksin,” diye soludu.
“Kafamda oturmayan şeyler var. Bir ışık varsa o ışığı kovalayacağım. Biliyorsun ben inatçı biriyim.”
Elimdeki telefonu sımsıkı tutuyordum. Kararım belliydi. Adrese gidecektim. Esrarengiz gelmişti ama belki de çözülecek yapbozun ilk parçası gelen bu telefondaydı. Öğrenmem için az bir zamanım vardı.
“Bende geleceğim,” derken gözlerim yüzüne kaydı. “Seni yalnız bırakmak istemiyorum.” Yüz ifadesi ciddiydi ama kendim dahi bilmediğim olayların içine sevdiğim birini çekmem ise mümkün değildi.
“Bunu kabul etmeyeceğimi biliyorsun. Bu benim meselem. Babam intihar etti ve bunun sebebinin bir şekilde tek başıma öğreneceğim ama beni yanlış anlamanı da istemiyorum.”
“Anlamıyorum. Hakta veriyorum. Bari nereye gideceğini söylersin, değil mi?”
Gülümserken, başımla onayladım.
“Mesajlarım senindir.”
*
Kadının yolladığı adres, Sarıyer’de bir kafeye aitti. Kalabalık bir caddenin başında bir dükkandı. Biraz ileride deniz görünüyordu. Hava oldukça sıcak, dışarısı insan seliydi. Bahar havası gibiydi. Bu yüzden babamın arabasıyla gelene kadar arabanın içinde terlemiş, camları açmak zorunda kalmıştım.
Cam kenarında bir masada otururken, kafenin içi kalabalık sayılırdı. Karşımdaki masada iki kız oturuyor, masalarında ki içeceklerini yudumluyorlardı. Masalarının üstünde bazı kitaplar vardı. Ders çıkışı dinlenmek için gelmiş olmalılardı.
Bir zamanlar Ceyda bizde böyle vurduy duymaz bir şekilde oturup, günün tadını çıkarırdık.
Masamın çaprazında evli olarak tahmin ettiğim çift iki çocuğuyla oturuyordu. Tahminen beş yaşlarında iki oğlan ailesinin yanında istediklerini sipariş ettirmiş, yiyeceklerini yiyorlardı. İkize benziyorlardı. Adam orta yaşlarında, kadın adamdan daha küçük gösteriyordu.
Benim ise aile olarak bir arada olduğumuz bir anım yoktu. Anılarımda sadece babam vardı. Anneme dair anı kırıntısından eser yoktu.
Hala o kadını bekliyordum. Atılan mesajdan sonra bir daha ne arama ne de mesaj olmuştu.
Konuşma sesleri her yerdeydi. Uğultu dükkanın tüm kısımlarına ulaşıyordu ama kimsenin ne konuştuğu anlaşılmıyordu. Dikkatim açık, gözlerim etrafı tarıyordu. Tedirginliğim üstümdeydi. Konuşan kadının aceleci tavrı en büyük etkendi. Söylediği saati de yirmi dakika geçmişti. Gelen giden yoktu.
Yerimde huzursuzca hareket ettim. Bir yandan elimdeki telefona gelebilecek herhangi bir iletiyi bekliyor, bir yandan da dükkanı izliyordum.
Önümde sipariş ettiğim kahvemin dumanı yok olmuş, soğumaya başlamıştı.
Telefonum titrediğinde mesaj o numaradan değil, Ceyda’dan gelmişti. Ne yaptığımı soruyordu. Cevabı yazıp, yollarken sıkılmaya ve ekildiğimi düşünmeye başlamıştım. At kuyruğu yaptığım saçımdan huylandıran tutamı kulağımın arkasına attım.
Parmaklarım fincanın yüzeyine değerken, internete girdim. Babamın haberi hala sitelerdeydi. Kaldırılma olmamıştı. Gören görmüş olması da canımı yakıyordu. Kimsenin bilmemesini tercih ederdim. Bilinmesi gerçeğin her an yüzüme vurulmasıydı.
“Hanımefendi?” diyen birinin sesiyle gözlerim ekrandan kalktı. Garson önümde dikiliyordu. Bu genç çocuk daha demin siparişimi alandı. Oysa hesabı da istememiştim. “Bu sizin.”
Garsonun uzattığına gözlerim kayarken, elinde sarı bir zarf tutuyordu.
“Bana mı?” Parmaklarım zarfı aldı. “Bunu size kim verdi?”
“Demin bir bayan size vermem için elime tutuşturdu.”
Etrafımı sezerken, herkes yerindeydi. Hızlı hızlı dükkanın içini yoklarken, ansızın yerimden kalktım. O kadın olmalıydı. Telefonda bana buraya gelmemi isteyen ama kendisinin kim olduğunu öğrenmemi istemeyen kadın aynı ki kadındı. “Bana o kadının nerede olduğunu söyleyin, hemen.”
“Ben, bilmiyorum.” Genç adam mahcupça etrafına bakındı. Kadını en son gördüğü yere baktığını sandığım yere bakarken, baktığı yeri takip ettim. “Şimdi buradaydı. Kapının girişindeydi ama gitmiş.” Sonra gözleri bir yere takıldı. İşaret parmağıyla dükkanın dışını işaret etti. “Bir kadındı. Şu, şu kadındı. Size mektubu vermemi isteyen şu kadındı. Şu ikinci sokaktan döndü.”
Gösterdiği kısım caddeyi iki ayıran kısmın karşı tarafıydı. İnsanlardan tam göremiyordum ama zamanım yoktu. Acelece hesabı koyup, çantamı ve montumu alıp kafeden hızlıca çıktım.
Caddenin karşısına geçerken, ışığı bile beklememiştim. Birkaç araba korna basmıştı ama umursayacak zamanım yoktu. Kadının en son girdiği sokağa ulaşmak için saniyelerle yarışıyordum. Açık dükkanların önünden koşar adım ilerledim. İnsanların arasından kimseye çarpmamaya çalışıyordum.
Tam zamanıymış gibi telefonum çaldı. Kimin aradığına bakmadan ret ettim.
Sokağa vardığımda ise soluklanmak için durakladım. Sokağın diğer tarafı sahile çıkan yola bağlıydı. Caddedeki gürültüyle, ileride ki tenhalığın ortasında etrafıma bakındım. Garsona kadının neye benzediğini sormayı bile unutmuştum. İnsanlar yanımdan geçerken, o kadın kimse yoktu. Ya da vardı ben tanımadığım için emin olmam imkansızdı. Elimde yine bir zarfla sokağın ortasında dikilirken, yüzüme sahilden esinti esti. Ensemdeki tüyler diken diken oldu ve ben çaresizce bakınmaya devam ettim. Önümden bir kedi geçti, ileride ki çöp kutusuna ilerledi.
Kadından eser yoktu.
Beni aradığı numarayı aradığımda ise numara kullanılmadığına dair ses kulağımda yankılandı.
Gerisin geri kafe dükkanına doğru ilerleyip, konuştuğum garsonu buldum ve kadının neye benzediğini sordum. Kadının kaç yaşlarında olduğunu bilmiyordu. Yüzünü bu havada atkıyla kapattığı için yüzünü de tam hatırlamıyordu. Elimde kadına dair hiçbir şey yoktu.
Elimdeki zarf dışında…
Mağlup olmuş bir halde arabanın içine girerken, bezgince soludum. Neler oluyordu? Anlayamıyordum. Elimde yine bir zarfla başa dönmüş gibi hissediyordum. Bakışlarım zarfa kaydı. Arabayı park ettiğim ara kısmın önünden tek tük insan geçerken, orta büyüklükteki zarfı açtım. İçinden tek bir sayfa çıktı. Üstünde bilgisayar çıktısı olduğu belli olan büyük harflerle yazılmış bir kağıttı. Yazılanı okurken ise hissettiğim duygu karmaşası daha da büyüyerek, saç tellerime dokunmuştu. Bedenimden bir ürperti geçti, parmaklarımda birleşti.
Kağıtta, şöyle yazıyordu.
SENİ ARIYORLAR. DİKKATLİ OL. TEHLİKEDESİN.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |