
46'nın DOĞUŞU
Hiç bir bölümde zorlanmadım ama Ereni yazmak beni çok zorladı. Ve en çok Erene ağladım...
Bölüm sonunda ufak bi yazı var, okuyup kutlarsanız sevinirim.
Önerdiğim bi şarkı yok sadece Sezen aksu'dan dinleyin.
......
"Hadi Eren!" Babamın Askerden izinli gelmesi, Benim için hiç iyi olmamıştı. Eğitim namına ağzıma sıçıyordu koca adam.
"Baba, yetmez mi?" Sesim o kadar sessiz çıkmıştı ki, ben bile zor anlamıştım ne dediğimi.
"Efendim, Ne dediniz? Anlaşılmadı Eren Bey." Sağ ayağını sırtıma koyarak hafifçe bastırdı.
"Hadi, Küçük Asker devam!" Ayağını biraz daha bastırınca yüzüstü yeri boyladım.
"Baba, ümidini kes benden. 100 tane şınav çekerken sorun yoktu. Ama son 20 tanesi beni bitirdi." Kendimce bir açıklama yapıyordum, asker adama yaptığım açıklama ne kadar geçerli olursa.
Dev cüssesiyle yanıma eğilerek, nasırlı buram buram Barut kokan eliyle alnımdaki teri elinin içiyle sildi.
"Birde babamın izinden gideceğim demez misin?" hafifçe sırtarak beni ayağa kaldırdı.
"Baba, 'izinden gidiceğim.' dedim diye pestilimi çıkartmana Ne gerek vardı?" Yeşil gözlerini baştan aşağı bedenimde gezdirdi.
"Haklısın oğlum. Bu Cılız beden için eğitime ne gerek var? koca adam sohbet arasında nasıl da laf sokuyordu.
"Baba 16 yaşındayım, Ayrıca sınav stresinden zayıflamıştım ki, sen gelince bana yedirmediğin şey kalmayınca verdiğim Kiloları geri aldırdın." Elime olmayan göbeğime koyarak Olayı biraz abarttım. Babam da fırsattan istifade Karnıma yumruk atarak koşmaya başladı. Sağ olsun koşarken açıklama yapmayı da ihmal etmedi.
"Annen sütlaç yapmış! Benden sonra gelirsen Senin hakkınıda ben yerim." Ben iki büklüm kalırken koca adam hainliği ile koşmaya devam ediyordu. Tabi ben durur muyum hiç? asla! vakit kaybetmeden peşinden koşmaya başladım.
"Hakkımı yedirmem!" aramızda Birkaç adım vardı.
" Onu yerken görürsün!"
" Baba, Annem pencereden bizi izliyor." Dediğimde aniden durarak başıma kolunun altına aldı.
"Aslan oğlum benim!" Nasıl da Babasına özenirmiş saçlarımı karıştırarak alnımdan öptü.
"Kusura bakma baba." Dirseğimle karın boşluğuna vurarak kollarının altından sıyrılıp koşmaya başladım.
"Hain evlat!" Aniden ensemden tutarak, beni durdurdu asker adama nasıl fayda etsin sivilin dirseği?
"Hain Babanın, Hain oğlu gibi oldu." İkimiz de birbirimize sataşarak sağ salim eve girmeyi başarmıştık.
"Ayıp, ayıp insan oğluna kıyar mı hiç?" Biz salona geçerken, Annem de ardımızdan söylenerek sütlaçları getiriyordu.
"Güzelim, iki tarafta memnunsa sorun yok. Bence değil mi oğlum?" Koltuğa oturup elime sütlacı alarak arkama yaslandım.
"Öyle baba, hem canımı bile acımadı anne rahat ol." Aslında oğlunun Ağzına sıçtı anne, ama bilmesen daha iyi gibi.
"Hem hiçbir baba çocuğuna Kıymaz. Tamam eğitim adı altında süründürmüş olabilirim ama canını yakmam oğlumun." Sütlaç tabağını önündeki sehpanın üzerine koyarak ayağa kalktı.
"Nereye Baba?" 16 yaşında olmama rağmen bu saçma meraklarım bitmiyordu.
"Duş alacağım, ondan sonra da askeriyeden çağırdılar oraya geçeceğim." dedi Annenle aynı anda yüzümüz düşmüştü, Çünkü izne geleli 3 gün olmuştu. Ama yine de görev için ailesini bırakıp gidecekti. Yani gitmek zorundaydı, Vatan Bu.
"Gitmesen olmaz mı?" Annem kaç yaşında olursa olsun bu durumu kabullenecek gibi gözükmüyordu. Babam, Annemin yanına giderek alnından usulce öptü.
"Vatan bekletmeye gelmez, güzelim." Annemin kahve gözlerinde bir damla yaşda aksa hızlıca silerek, ayağa kalktı.
"Haklısın, Vatan bekletilmez." Babama sıkıca sarılarak, kokusunu son defa kokluyormuş gibi derince içine çekti. Annem, sanki babamın kokusu elinden alınacakmış gibi. Sıkı, sıkıya dev cüssesine sarılıp kokluyordu. Gözlerimin doluluğuna engel olamayarak yanlarına gidip, Ben de sarılmaya dahil oldum.
"Bir dahaki sefere eğitim verdiğinde, çıt sesimi çıkartmayacağım baba." Bir kolunu da cılız bedenime dolayarak sarıldı.
"Askerlik sana göre değil oğlum. Ama doktorluk sana çok yakışır o üniforma, Tam senin üstüne göre." Başımı kaldırarak gözlerin içine baktım.
"Ama sen çok istiyordun Asker olmamı, izinden Yürüme mi?" Babam dilini damağına vurarak cıkladı, kalın, kumral Kaşını yukarı kaldırarak Yüzümü inceledi.
"Artık Doktor olmanı istiyorum oğlum. Ve senin istersen yapamayacağın şey yok. Hem bu ülkenin Doktora, Hakime, Savcıya, Araba tamircesine, Çöpçüye bile ihtiyacı var." saçlarımı öperek ikimizden de kollarını çekti. "İkiniz de önce Allah'a, sonra birbirinize emanetsiniz." Annem acı bir tebessümle gözlerindeki doluluğu gizlemeyi başardı.
"Sen de Allah'a emanet ol, Rabb'im ayağınıza taş değdirmesin." dedi
"Amin güzelim amin." Yanımızda ayrılarak banyoya gitti. Adım kadar eminim ki Babam da ağlayacaktı.
Çünkü ailesini geride bırakmak onun da zoruna gidiyordu, ama Vatan söz konusu olunca iki taraf da vazgeçmesini bilecekti. Çünkü Yârsız Vatan olurdu ama, vatansız Yâr olmazdı. Annemin yanağından öperek, Ben de odama çekildim. Bu mecburi Vedalar hepimiz için çok zordu.
1 Ay sonra
Babamla sadece birkaç kere konuşabilmiştik, ve uzun zamandır telefonu kapalıydı. Hayır bu korkmamızı gerektirmiyordu. Çünkü Suriye'de görev yaptığı için telefonlarını kapalı tutmak zorundaydılar. Ayrıca bu hafta 3 şehit vermiştik maalesef...
Haberleri sunan kadın, dünyada olan her şeyi ayrıntıyla sunarken Şehit haberlerini 5 veya 7 saniye sunmuştu. Ve kamera çevrildiğinde hiç o haberi sunmamış gibi başka Haberlere sunmaya devam etmişti.
Ama şehitti bu günlerce, haftalarca veya aylarca bahsetmemiz gerekti. Çünkü Şehitler unutulmaktan korkarlardı, unutulmak onları öldürürdü. O yüzden tüm halkın aklına şehitlerimizin adını kazıyana kadar o haberler sunulmalıyfı.
Ve tüm halk şehit aileleri ile beraber yas tutmalıydı. Çünkü onlar vatan için Şehit düşerken 'Ailemiz rahat yaşayacak.' Demediler. 'Türk halkı huzurlu yaşayacak.' dediler. Onlar bu dünyada bize cenneti tattırmak için savaştılar. Sıcacık yataklarını bizler için terk ettiler, biz onları anmazsak, unutursak Ahirette yakamıza yapışsalar hak değil miydi?
Daha fazla okuyamayacağıma kanaat getirdiğim kitabımı kapatarak yanımdaki komidinin üzerine bıraktım. Babamın mesleğinden mi? yoksa kendi merakımdan mı geliyor? bilmesem de hep bir ilgim olmuş tarihe ve kitaplarına. Babam şu an bulunduğu göreve çıktığından beri 'Ateşten Gömlek' kitabını alıp bitirmiş. Şimdi de ' Ah Şu Çılgın Türkler' kitabına başlamıştım. Aslında çok uzun zamandır aklımdaydı ama üşengeçliğim sağ olsun işte.
Az önce bırakmış olduğum kitabın, yanında duran telefonumu elime alarak Instagram'a girdim. Sağ üst köşede DM kutusu simgesinin üstündeki 1 sayısı içimde çoktan Bir umut oluşturmuştu bile. Belki de o yazmıştı, eğer yazdıysa sohbeti ilerletip arkadaş olabilirdik. Hatta belki de daha fazlası! belki evlenirdik ileride. Güzelliğini ondan alan çocuklarımız olurdu, kızım prenses, Oğlumu da dedesi gibi asker olurdu.
Gözlerimi kırpıştırarak gerçek dünyaya döndüğümde, içten içe kendime küfür ettim. Ergen, Ergen Hayallerde kurduğuma göre, artık hissettiğim duygulara Aşk damgasını koyabilirdim herhalde.
Kapanmış ekranı tekrardan açıp, hızlıca DM kutuma girdim. Ancak Yüzümdeki aptal gülümseme mesajın Duru'dan değil, Egemen'den geldiğini görmemle, yavaşça yok oldu. Bende şans mı var amına koyayım! O kadar da heyecanlanmıştım...
Bakışlarım Egemen'in hesabının altındaki profile ve yanında duran yazıya kaydı.
4 Saat önce gönderildi.
Görmemiş miydi? yoksa bilerek mi bakmıyordu ki? Yoksa görmemiş ise pekala, ama görüp bilerek bakmıyorsa... Bu benim aksimi hissettiği anlamına gelirdi. Belki de umurunda bile değildim.
İçimde var oluşu bile, karıncalarla boy ölçüşebilecek umudu, tamamen yok etmemek adına bir süre bunu düşünmeme kararı alarak Ege'nin mesajına girdim. Canı sıkılmasa yazmazdı bu top.
- Lan Eren acil bak
-Lan gerizekalı
-HEY!
-Eroooon!
-APTAL BEYİNLİ BAKSANA!
-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.
-Sen bakana kadar nokta atarım
-LAN!
-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.
-Üşendim ne halin varsa gör.
Mesajları okurken yüzün düz surat emojisinden farksızdı, desem yalan olmazdı. Ya beynine deniyordu, ya da cidden önemli bir şey olmuştu, ki pek ihtimal vermiyorum buna.
Yine de bana daha fazla sövmemesi adına, klavyeye tıklayıp yanıtladım mesajı.
-Ne oluyor lan.
-Bu mesajlar ne sapığımmısın?
-Umarım gerekli birşeydir.
-Yoksa bir elim engel tuşunda haberin olsun
Son mesajı göndermem ile mesajımın altındaki görüldü yazısının belirmesi bir oldu. Mesaja 10 dakikadan önce dönüş yaptığına göre bir bokluk vardı bu işte. Tam "Hayırdır lan! Ne bu hız" yazmaya kalmadan ekran düşen mesaja döndü bakışlarım.
-Tuana bana yazdı.
Okuduğum şeyle beraber, kaşlarım merakla şaşkın, şaşkın çatıldı. Duru'nun arkadaşı neden Egemene yazar ki? Hani diğerleri olsa neysede, Bahsettiği kişi Tuana'ydı Allah aşkına. O kız değil bir erkeğe yazmak. Erkek kediden bile tiksinirdi. Özellikle Egemen gibi bir şerefsizden. Yazması işin en garip yanıydı. Duru'yla mı alakalıydı acaba? Yoksa hayır yani mümkün değil.
Sonunda sorarak öğrenebileceğim aklıma geldiğinde, tek bir mesaj yüzünden aklımda beliren tonla düşünceyi kenara atarak, cevap yazmaya koyuldum. Jeton köşeli olunca geç düşüyor tabi!
-Tuana, bana yazdı derken?
-Oğlum tuana sana neden yazsın? Bir şey mi olmuş?
Yazıyor...
Ekran baykuşumun daha ilk mesajıma anında görüldü atmasıyla, mesajı yanıtlaması bir olmuştu. Evet gerçekten vardı bi haltlar ama çıkardı kokusu yakında.
EGEMEN
-Bu hafta sonu bir grubun konseri varmış, biliyorsun değil mi?
EREN
-Evet kolpa.
-Da ne alaka?
EGEMEN
-heh işte her neyse
-Kızlardan o konsere gideceklermiş
-4 kızdan ikisinin sevgilisi yok zaten
-Hani bir tanesi yeni ayrılmış öyle dedi Tuana
-Neyse işte kızın eski sevgilisinin bileti de artmış Kim gelebilir -diye düşününce de bizim Arda var ya Belma ile sevgili olan.
-Işte o da beni önermiş, Duru da gelmeyecek zaten.
Son mesajla beraber Kaşlarım istemsizce çatıldı. Neden böyle bir detay vermişti ki şimdi bu? Duru, oysaki çok severdi kolpayı...
EREN
-Duru gelmeyecek derken?
Mesajın iletilmesi ile okunması bir olmuştu, ancak yanıt hemen gelmedi merakım kat, kat artarken yaklaşık 1-2 dakika içinde geldi beklediğim yanıt. Hayır beklemediğim yanıt.
EGEMEN
-Haberin yok mu?
Sinirlerimin daha çok geriliğini hissediyordum, neyden haberim yoktu? tamamen stres olmadan önce düşüncemi karşıya aktardım. Lafı iyice dolandırıp uzatmak istemiyordum. Ayrıca ne zamandır bu kadar Hızlı klavye kullanıyordum ben.
EREN
-Neyden haberim yok mu?
Neyseki yanıtın gelmesi bu sefer uzun sürmedi.
EGEMEN
-Annesi ile kardeşi dün marketten dönerken kaza geçirmişler.
-Annesi iyiymişte, kardeşi yoğun bakımdaymış.
-Hastanede onun başında bekliyormuş dünden beri.
Anlık gelen afalamayla başımı telefondan kaldırdım. Benim bundan nasıl haberim olmazdı? Bir, iki gündür teknoloji ile arama mesafe koyduğundandır belki de...
EREN
-Ve sen bu durumda, bana konsere gidelim mi diyorsun?
Ciddimiydi bunlar? Kızın orada Can derdi varken, konsere gitmeyi mi düşünüyorlardı gerçekten? bir de beni davet ediyorlardı! Bu nasıl arkadaşlık!
EGEMEN
-Lan oğlum bir dinle!
-onu demiyorum yani
-Yani öyle ama öyle değil.
-Yani demem o ki, sanada bir bilet alalım ve kızlarda Duru'yu ikna etmeye çalışsınlar.
-Hem kıza moral olur, hem de sana bir şans olur. Fena mı?
Olur muydu ki? şans bir kenara attım. Moral olur muydu ona? Onun gülümsemesine sebep olabilmek... Kanadı kırık bir meleğe, kanat bahşetmek gibi...
Ani çalan kapı ziliyle, yerimden sıçrayarak düşüncelerimden ayrıldım. Hemen sonrasında ise daha fazla bekletmemek adına, görüldü attığım mesajı yanıtladım.
EREN
-Bilmiyorum kanka
-Yani kızın yası var, doğru olur mu ki?
Henüz tam son mesajı göndermişken, ekranın üstüne düşen bildirim Gözlerim parlamasına neden oldu, mecazi olarak değil. Yani tam manasıyla parlamak!
Çok hevesli olduğumu belli etmemek için, ilk olarak üstten okudum Duru'dan gelen mesajları;
Duru
-Çok özür dilerim, bakamadım.
-Durumlar biraz karışık da
-Eğer dönüş yaparsan, mutlaka dönmeye çalışırım.
-Ayrıca teşekür ederim, beni büyük sıkıntıdan kurtardın.
Sadece dün okula gelmediği için, lazım olur diye bir kaç not almıştım. Ve tepkisi çok tatlıydı... Mucizevi felan... Yada insan aşık olunca karşısındaki her haliyle mükemmeldi
Yeterince beklediğimden Emin olup, mesaja tıklayacağım esnada koridorda yükselen Çığlık bütün odağımı yok etti. Annem... daha ne olduğunu anlamadan. Kapıya doğru koştum.
"Anne! ne old-"
Koridorun sonuna ulaştığımda yere çökmüş. Feryat Figan ağlayan annemi, kapının önünde duran birkaç asker, kesinlikle Beklediğim bir şey değildi. Hızlica annemin yanına diz çöküp başımı eğerek, yüzünü hizalamaya çalıştım.
"Anne, ne oluyor! bunlar kim?" o kadar içli ağlıyordu ki, neredeyse beni duymuyordu yanımdaki kadın. "Anne bir şey de, ne oluyor?" Biraz daha baktım yüzüne, bir cevap beklediğimi göstermek adına.
Ancak Aldığım tek karşılık sağdan sola olan bir baş sallamasıydı. Daha fazla dayanamayıp, ayağa kalkar kapıdaki Askerlere ilerledim bu sefer.
"Ne oluyor?" Arkada duran 3 üniformalı Asker ve önde komutan olduğunu her hali ile belli eden adam, Birkaç saniye hiçbir şey demeden öylece yüzüme baktılar. En sonunda komutan olduğunu düşündüğüm, Cüsseli abi baş selamı ile karşıma geçerek Yüzümü avuçlarının içine aldı;
" Başın sağolsun oğlum. Yüzbaşı ALTAY DEVRİM Şehit düştü! "
O koca adam mı Şehit olmuştu? o mu mezara giricekti birde dev cüssesiyle, saçmalığa bak... Başımı hızla iki tarafa sallayarak düşüncelerim yok olsun istedim, Babam gitmemiş olsun istedim...
"Komutanım yanlışınız var, dağlara kan kusturan adam mı şehit düştü! Eminmisiniz?" Elimi sinirle saçlarımın içinden geçirerek, kapıya yumruk attım. " Babam gitmez, bırakmaz oğlunu geride..."
İnanmak istemiyordum. Bırakmazdı babam beni, yapmazdı bunu bize... Ben napıcaktım onsuz? Nasıl yokluğuyla başa çıkacaktım? Yerde bağırarak sitem eden anneme baktım. Nasıl bakıcaktım? Nasıl toparlıyacaktım bu kadını...
Babamın Şehit haberini veren komuntan beni kendisine çekerek sarıldı. "Güçlü ol evlat, Baban, senin kötü olmanı istemezdi emin ol!" Bende, babamdan ayrı kalmak istemezdim ama ayırdılar... Bi çok hayalimi yaktılar... Beni, Babamın yokluğuna mahkum ettiler, oysa ben, Babasını pencere de bekleyen çocuktum...
"Komutanım, Babam dev cüssesiyle kan kusturan adam, görevinde başarılı bi Asker. Eminmiyiz şehit olanın Babam olduğuna? " Hıçkırıklarımdan dolayı ağzımdan çıkan kelimeler çok zor anlaşılıyordu. Göz yaşlarımı silerek gözlerimin içine baktı;
"Baban, Vatan için Şehit düştü. Türk milleti huzur içinde yaşasın diye savaştı, Şimdi kendine gel ve Baba'nın Şehit oluşunu gururla yüreğinde taşı!" Omuzumdan tutarak hafifçe sarstı."toparlan Evlat, Vatan için!"
Toparlanacaktım, Annem için Babam için toparlanacaktım. Belki zaman alacaktı ama kendimi salmayacaktım...
İLAHİ BAKIŞ AÇISI
ALTAY DEVRİM'İN cenazesi Doğup, büyüdüğü memleketi olan Rize'de toprağa verilmişti. Kimsenin yenemediği korkusuz Asker bu gün son yolculuğuna uğurlanıyordu... Bi şehir değil, Tek ailesi değil, Tüm Türkiye verilen şehit için yas tutuyordu...
En çok oğlu Eren ve Eşi Asuman etkilenmişti. En çok onlar eksik kalmıştı...
Mezarı'nın başında bi Eren kalmıştı, o da hayatı sorgulamakla meşguldü. Çünkü koca adamın o mezara girdiğine inanmıyordu.
"Baba, insanlar çok şey söylüyorlar. Mesela bugün hiç duymadığım kadar, 'Başın sağolsun.' dediler bu ne demek Baba? Geri gelmiycek, demek oluyor sanırım..." Eline bi avuç toprak alarak öpüp, tekrar mezarın üzerine koydu.
Dayanamıyordu minik yüreği, Beyni, bu durumu kabullenmek istemiyordu. Sanki bi yerlerden çıkıp gelecekmiş gibi hissediyordu. Ama koca adam çoktan terk etmişti bu evreni...
'Birde Babamın izinden gidicem, demez mi? '
'Sütlacını ben yerim.'
'Hain evlat!'
Düşündükçe kafayı yiycek gibi oluyordu, Nasıl geride kalırdı bu anılar? diye düşünmeden edemiyordu.
"Ben de onlara 'Koca adam bu mezara girmez yalan söylüyorsunuz.' dedim iyi demişim dimi Baba? Çünkü sen bizi bırakmazsın..."
Belki uzun süre kabullenmiyecekti bu gidişi, bu darbe'nin onu bitirmesine izin vermeyecekti. Ama uzun bi sürede iyi hissedemeyecekti... Eren'in kaybı büyüktü, Hayran olduğu, dev cüssesiyle övdüğü babasını, Rize'nin kara topraklarına emanet etmek zorunda kalmıştı.
Rize'de ona karşı boş değildi ya, Onun yasına ortak olarak kara bulutlarında birikmiş yağmuru, sabahtan beri onun üzerine ve Babasının mezarına yağıyordu. Koca karadeniz bu yasda ona eşlik ediyordu, onu tek bırakmıyordu. Ama Eren yas da istemiyordu, yağmurda. Sadece sonsuz yolculuğa uğurladığı babasını istiyordu...
"Söz baba, doktor olucam. Seni kurtaramadım ama senin için bir çok insanı kurtarıcam söz veriyorum..."
Belki günler geçicekti, hatta aylar, yıllar ama Eren'in içinde ki boşluk geçmek bilmiycekti. Kimseye de bahsetmiycekti bu acısından ama her tek kaldığında Babasını anıcaktı. Onun adını sessiz yaşatacaktı...
7 ay sonra
Babamı kaybedeli tam 7 ay 11 gün olmuştu. Evet hayla dönmesini bekliyordum, çünkü o babamdı, severdi böyle şakaları ama ilkdefa bu kadar uzun sürmüştü şakası...
Annem, benim için ben annem için ayakta kalıyordum. İkımizde birbirimize çaktırmıyorduk ama her tek kalışta ağlıyorduk. Babam Şehit düştükten sonra lojmandan çıkmıştık ve Rizeden bi ev tutup beraber yaşamaya başlamıştık, 2 kişi... ve biz ikimizde tek bir adamı bekliyorduk, dönmeyeceğini bile bile bekliyorduk işte...
"Anne bişey sorabilirmiyim?" Telefonundan başını kaldırarak bana baktı.
"Sor oğlum? " Boğazımı temizleyerek, kendimi soracağım soruya hazırladım.
"Toprak, aldıklarını ne zaman geri verir?" Sorduğum soru onu afalatmıştı.
"Oğlum..."
"Anladım anne."
Verecek bi cevabı yoktu. Çünkü toprak aldıklarına doymazdı ki geri versin...
Salondan kalkarak odama geçtim, gerçi oyalanacak bir şey de yoktu. Kitaplarım hariç... Telefonumada annem maalesef el koymuştu, neymiş babam yaşamıyormuş! O zaman benim yazıştığım kimdi?
WhatsApp dan yazışıyorduk babamla ama anneme göstermek istediğimde, hiç bir mesaj yoktu ve son görülme 7 ay 11 gün öncesini gösteriyordu.
Ve işin en kötü yanı 2 gün sonra kliniğe yatırılacaktım. İlkte kabul etmedim, ama annem birde benim halime üzülünce sessizce kabullenmek zorunda kalmıştım. Artık 46 olarak anılacaktım, bi raporum olucaktı...
Hayır kafayı yemedim, ama annem hayal gördüğümü söylüyordu. Bende de kanıt yoktu! Kanıt yoksa, oraya yatmamı engelleyebilecek hiç bir şey yoktu demek.
Belki ilaç vereceklerdi, her şeyi unutturacaklardı, ama ben direnicem baba, çünkü sen yaşarken ben seni nasıl unutabilirim? yaşıyorsun dimi baba? ben gerçekten delirmedik dimi, annem öyle dedi de "Deliriyorsun, tedavi görmen gerek." dedi ama haksız dimi?
Belki de değildi... Belkide gerçekten kafayı yemiştim ben. Olsun iyileşirim 1 sene içerisinde ve tekrardan okuluma devam ederdim.
Düşüncelerimi bir kenara atarak valizimi hazırlamaya başladım. En çok içimi acıtanda hesaplarımı kapatmak olmuştu, Duru'nun mesajına bile cevap veremeden kapatmıştım. Tüm arkadaşlarımı silmiştim bir gecede, hepsinden vazgeçmiştim veda bile etmeden...
Durudan tek kalan, gizlice çektiğim fotoğrafını da valizime koyarak fermuarını çektim. Çok güzel gülmüştü bu fotoğrafta ve en güzeli ise onun sağ yanağında ki çukurdu... Mavi gözleri umut saçıyordu etrafına...
O hep çok güzeldi, ve benim bu güzelliği unutmamam için fotoğrafını yanıma alıyordum. Her nefes alamadığım da, her pes ettiğimde onun fotoğrafına bakacaktım, ve onun için savaşacaktım. Ama babamıda unutmayacaktım tabiki! O koca adam unutulmazdı, ve efsaneler sonsuza kadar yaşardı, yaşatılırdı...
Artık bende deliydim!
Artık 46'ydım!
Ve ben her yerde 46 olarak anılacaktım, hayır bu zoruma gitmiycekti. Çünkü hakkıyla delirmiş biri olucaktım!
........
28 Şubat Hem 46'nın doğuşunu izliyoruz hem bugün kitap okumayı sevmeyen, okusada anlamayan birinin doğum günü. Ve Şüphen olmasın senden başkasını sevecek bi kalbim yok...
Bu kitaptaki her sözü, her satırı onun için yazdım. Bilmesede, hissetmesede, okumasada; bu kitap ona armağanım...
İyi ki doğdun, Seninle geçirdiğim her an benim için çok kıymetli, haylada öyle. Belki artık yanımda değilsin ama. Seninle kavgalarımı, başkasıyla gülmeye değişmem diyeyim. Artık ne anlarsan bu cümleden.
Yeni yaşın sana mutluluk, huzur, sağlık, getirsin. Umarım hayat seni büyük savaşlara sokmaz. Çünkü ben senin yüzünden girdim. Ve bir çok manevi şeyimide kaybettim. Yinede değersin diyeyim mi? yine de değersin.... Ve inşallah gittiğin yerlerde mutlusundur, Umarım onlar doğum gününü kutlamayı unutmazlar. Dıştan belli etmesende içten içe hatırlasınlar istiyorsun, buna o kadar eminim ki.
Ben, bu kitaba 28 şubatta başladım wattpad üzerinde ama kapanınca burada devam etmek istedim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |