7. Bölüm

HAYALLERE BÜYÜK VURGUN

_asenaaa__
_asenaaa__

HAYALLERE BÜYÜK VURGUN

 

YORUM YAPMAYI VE OYLAMAYI UNUTMAYINIZ!

Ahsen=

 

'Bazen istediğimiz duygular ve onun için çıktığımız yol, bizi daha eksik döndürebilir. Bunu yolu tamamlamadan bilemeyiz...'

Merak, korku, ölüm; hep yanı başımızdaydı. Ama hiç bu kadar yakın hissetmemiştik ölümü, Şimdi ensemizdeydi. Kim tarafından neden öldürülüyorduk? belki de ölmeyecektik, o zaman neden buradayız? işte Cevapsız Sorular, hepimiz Emir'in ölümünden sonra dağılmış halleydik. Gerçi ölen Ardaydı hepimiz birine dönüşmüştük, olmaktan korktuğumuz karaktere... Buraya girdiğimiz andan beri aklıma en sevdiğimi Yazarım bir sözü geliyor;

" Etrafta kimseler yoksa, ıssızlığın ortasında başka bir gezegendeymiş gibi hissediyor insan, kendini burada."

Evet, tam olarak Yalnız değilidim. Ama insan kalabalığın ortasında da bazen ıssız, yalnız hissediyordu. Biz buraya kaç kişi girersek girelim, Ben hep yalnızdım... Mert bile burada değişmişti aklında yine Talia'ya vardı. Ölmüş gitmiş bir insan...

Hayır ne vardı Benide bu kadar sevse, asıl ki ben onun için her şeyi yapabilecek biriyim. Ama o seviyormuş gibi yapabilir ve bir gün Talia çıkıp gelse Mert yine ona gider. Ben de kendi aptallığımla baş başa kalırım, Ne arayıp soranım, ne de sevenim olurdu...

Mert bizi, ben gibi sevmedi...

Gözümüzü açtığımızda başka bir odadaydık, daha doğrusu yatakhanedeydik bizim için özel hazırlanmış gri nevresimli yataklardaydık. Saatlerdir suspus karşımdaki siyah duvarı izliyordum. Üzerimizdeki kıyafetler kir pas içerisindeydi, kızıl saçlarım ise birbirine girmiş durumdaydı. Gözlerim mi? onlar anlatılmazdı, Çünkü belirsizlik içerisinde ölümü bekliyordu. Resmen tüm Duygulardan arınmış ve bir tek Sevgi duygusunu muhtaçtı.

"Ahsen, yemeyecek misin?" Gözüme duvardan çekerek Sara'ya baktım elindeki çiğ köfte dürümünü Ayranla birlikte bana uzatıyordu. O da ağlamıştı gözlerinin içi resmen kan çanağını andırıyordu ve ben Arkadaşlarım için hiçbir şey yapamıyordum. Arda için çığlık bile atamamıştım, gözyaşı için ne yapabilirdim bilmiyorum?

"Sence onun verdiği yemekleri yermiyim?" derin bir nefes alarak yanıma oturdu;

"Yemezsen ölürsün. " Başını omuzuma yatırarak duvarı izlemeye başladı.

"Yersemde ölürüm. "

"Nasıl? neden öyle dedin?" Çok saf düşünüyorsun güzel kızım.

"Çünkü İlk ölen ardaydı ve burasının normal Korku Evi olmadığını anladık, yediğiniz yemekler ne kadar güveniyorsunuz? bir hışımla yataktan kalkarak hepsine bağırmaya başladım. KARNINIZI DOYURMAK İÇİN YEDİKLERİNİZİN İÇİNDE NE VAR? Belki KANINIZA karışacak zehir, belki Günden güne öldürecek bir virüs." Mert'in yanına giderek elindeki ayran bardağını duvara fırlattım. Ayran yerlere saçılırken Mert sadece izledi...

"Ahsen, biraz sakin mi olsan?" Eliyle saçını karıştırarak ayağa kalktı.

"Nasıl sakin olayım Mert? buradan Nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz. Arda'yı kaybettik ve hiçbir şey olmamış gibi yemek yiyorsunuz...Ya sen de ölürsen ne yaparım?" Aniden kendisine çekip kollarının arasına alınca, Yelkenlerimi hızlıca suya indirerek göğsünde ağlamaya başladım.

"Başka kimse Ölmeyecek, Ben de dahil." Burnumu Çekerek alttan Gözlerine baktım, Ela Gözlerinde umut vardı.

"Bunun sözünü verebilir misin?"

Kimse veremezdi, çünkü böyle bi söz gerçekleştirilmezdi. İnsan, insanın ölümünü engelleyemezdi sadece ardından yas tutabilirdi, ama Mert söz vermişti ve o sözüne güvendiğim tek erkekti...

"Evet, bu saatten sonra söz kimse Ölmeyecek, çünkü izin vermeyeceğim." hızlıca Gözyaşlarımı silerek, Kollarımı beline doladım. Sakinleştirmek için saçlarımı usulca öptü ve derinden kokladı.

"Eren hâla ortada da yok! Kim bilir şerefsiz ona ne yaptı?" Mert'ten ayrılarak yatakta uzanan utku'ya baktım. Arda'nın ölümünden en çok o etkilenmişti Arda ne kadar kötü de olsa Utlu için yapmadığını bırakmamıştı. Sokak arasında dövülürken kurtarmıştı, Ailesinin hayatı kötü diye Utku'yu yanına almıştı, bir sürü sebep ve bunu yapan çocuk o suçları Nasıl işler de aklım almıyor?

 

Arda kendisini savunamadan öldü... son kez konuşamadık ve daha veda bile edemedik... Belki bir Rüya... Belki her şey yalandı olamaz mı? Hayır! olamaz Arda başkasının hayatını çalmıştı... Başkasının yerine yaşamıştı!

"Lan! Dış ses, kardeşim nerde?" Mert kameraya gözlerini dikerek baktı. Ama dış sesin orada olup, olmadığı meçhul.

"Utku iyi misin?" Yatağının ucuna oturarak elimi dizinin üzerine koydum.

"Ahsen, Emir yapmaz! O kardeşine kıyamaz ki. Hele bir kadına hiç el kaldırmaz." belki Emir yapmazdı, ama Arda yapardı.

"Yapmış işte, neyine üzülüyorsun? hepimiz günahımızın bedenini Ödeyeceğiz! sende dahil Utku..." Murat Öfkeyle yanımıza gelerek, Utku'nun omuzunu tutup hafiften sarstı, "kendine gel oğlum..." Sesinde resmen Çaresizlik vardı.

 

"Günahı olmayanlar neden burada, Murat?" Çünkü ben masumdum, tek hatam ölümüne birisini sevmek oldu...

 

"Hatasız Kul Olmaz, Ahsen vardır bir şeyler ki hepimiz buradayız." dedi yanıma gelerek saçlarımı okşamaya başladı "kurtulacağız buradan" Belki ama kaç kişi ve kaç sağlam ruhla kurtulacaktık...

 

"Lütfen kimse ölmesin." dedim

 

"Ölmeyecek!" Buna en çok Murat emindi...

"Ya hepimiz ölürsek?"

"Ya hepimiz mutlu bir hayat yaşarsak? " Elimi tutup güven vermeye çalışan Utkuya baktım. Kahve gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Ama yinede o kahve gözleri bütün umutsuzluğa rağmen umut saçıyordu...

"Yaşarız dimi? "

"Tabikii kızım! Daha tıp bitecek, Doktor olucaz lan doktor!" Bir anda kendisine çekerek sarıldı.

"Sevgilimi boğacaksın lan utku!"

"İnsan kardeşini boğmaz mert'ciğim." dedi Yaa sevgilim dedi lan! sevgilim. Muhteşem bir sırıtışla Utkudan ayrıldım.

"Eren nerde? Ne zaman aldılar yanımızdan?" Mert ellerini beline yerleştirerek kameraya baktı.

"Kardeşim nerede dış ses?" Ne kadar hesap şeklinde sorsada sesini Çaresizlik vardı. İkinci bir kardeş kaybetme korkusu vardı içinde...

Dış sesten Cevap gelmedi. O duydu sustu, Mert cevapsızlıktan, belirsizlik içerisinde kendisini kaybetti...

"Sana diyorum! Kardeşim nerede, ne yaptın ona?" yatağın demirine tekme atarak çenesine ovuşturdu. "Yalvarırım kardeşimi geri ver!" dizlerinin üzerine çökerek kapıya baktı. Belki bir umut gelirdi...

"Talia içinde yalvardın mı Mert?" Nereden tanıyordu dış ses Talia'yı. Mert'in yanına Çökerek onu kaldırmaya çalıştım.

"Hadi kalk! Yerde hasta olacaksın?" Tuttuğum kolunu kapıdan ses gelince bir hışımla çekerek ayağa kalktı.

"Hayır onu görmek için yalvarmadım. Ama yaşaması ve mutlu olması için Allah'a çok yalvardım."

Gözleri bende değil kilidi açılan kapıdaydı sözleri bana değil kaybettiği sevdasınaydı...

Duyduklarım bir hançer gibi kalbime saplansa da Sustum... Çünkü hançer'in sahibi sevdiğim adamdı, sapladığı bir hançer'in hesabını ona soramazdım ya...

Kapı tamamen açılınca yüzü gözü yara içerisinde Eren girdi. Diğerleri yerlerinden hızlıca ayaklanarak arkamızda toplandılar, ve Eren yavaş yavaş acı bir tebessümle içeriye girdi. Ardından kapı kapanarak tekrardan kilitlendi, Evet şimdi büyük bir buluşmaydı! Mert ve Eren birbirlerine sıkıca sarılarak hasret giderdiler. Evet hasret denilebilirdi Çünkü birkaç saat bile Mertin aklını yitirmeye sebep olmuştu.

"Lütfen ölme kardeşim. " dedi Mert,

"Lütfen ölme kardeşim. " Merti tekrar ederek aynı sözleri ona söyledi.

Belki birimiz ölür, diğerlerimiz sağ kalırdık. Belki de hepimiz ölürdük... Doktor olamadan, evlenemeden, iyi bir Anne, Baba olamadan giderdik... Olurda şansımız yaver gidersene bi ihtimal tüm hayallerimizi gerçekleştirirdik ama ufak bi ihtimal işte...

Hepimiz sırasıyla Eren'e sarılarak, bir kac saatin özlemini giderdik. Sanki saatler artık yıllardan ibaretti gerçi esir olduğumuz yerde saatin, vaktin ne önemi vardı ki?

"Eee ölmedim ya, oturalım." Yatağın baş kısmında küçük harflerle ismi yazan, kendisine ait olan yatağına oturdu. "Vay be, pencere kenarında manzaraya karşı yatak ha?" Abartılı şekilde ıslık çalarak, Bizi izlemeye başladı.

Hepimiz istemsizce etrafında çember kurduk. Ve sanırım hepimizin aklına Arda gelmiş olsa gerek ki çemberi bozarak yan yana dizilip yere oturduk. Hepimiz onun arkasından yas tutabilirdik. Ama bu binada imkansızdı, çünkü kendi canımızda tehlikedeydi. Buradan çıkıp çıkmayacağımız bile meçhulken ölünün arkasından yas tutamazdım, özür dilerim Arda...

Mert yanımdan kalkarak Eren'in yanına oturdu. "Neler yaptılar sana?" hafifçe omuzunu sıkarak teselli vermeye çalıştı, ama nafile, Eren bu kendi yarasını asla başkasına dokundurmaz.

"Boş verin bana neler olduğunu da, hepiniz sırasıyla hayallerinizi söyleyin. Olur da sağ çıkarsak hallederiz, ama birkaç kişi sağ çıkarsa gidenlerin hayallerini gerçekleştirecek. Tamam mı?" O kadar dayaktan Sonra bizi ayakta tutmaya çalışması bir mucizeydi.

"Tamam yapalım." dedim

"O zaman söz mü?" Eren'in sorusuna karşı hepimiz Birbirimize bakarak aynı anda "söz!!" dedik. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi, Sanki Umut hep yanımızdaymış gibi...

"O zaman ben başlıyorum." yan oturarak, dirseğimi Sara'nın dizinin üzerine koyarak elime çenemin altına yerleştirdim.

"Başla bakalım Ahsen." Mert'in desteği ile başımı sallayarak anlatmaya başladım;

"Bundan 4 yıl sonrası mezun olmuşuz, her şeyim var. Sevdiğim adam yanımda, sol yanımda..." Mert'e kısa bir bakış atarak yere bakmaya devam ettim. Evliyiz her şey bitmiş, tüm kötülükler bitmiş ve bir kızımız olacak. Onun adına daha da doğmadan önce moda dükkanı açacağım... Annem geri gelecek, torununa ve Bana sahip çıkacak. Ne kadar babamla ayrılmış olsalar bile arkamda duracak... Yani benim hayalim bu kadar." kısa ve netti sadece huzurlu bi hayattı istediğim. Eren derin bir nefes alarak. "Umarım gerçekleşir." dedi Hafifçe başımı sallayarak "Umarım." dedim

"Şimdi ben anlatıyorum!" Utku'nun heyecanlı haline kıkırdayara başımızı salladık.

"Kıbrıs'ta kocaman bir kumarhane açmışım;" kollarıyla da 'kocaman' işareti yaparak hayalini abarttı.

"Çüş oğlum kumarhane ne!" Murat eliyle ağzını kapatarak kendisini susturdu. "Beni de yanına ortak alsana." Tarık hiç vakit kaybetmeyerek Murat'ın ensesine en okkalısından bir tane geçirdi.

"Ne kumarhanesi mal? Doktor olucaksın sen."

"Amınakoyayım bölmeyin çocuğun hayalini!"

"Taner haklı, bölmeyin hayalimi. Hem bana doktor maaşı yetmez Kaçak iş şart."

"Siz erkekler çok fenasınız." Evraya kalsa Taner hariç tüm ve erkekler ölmeliydi.

"Sen sus Yankılı." Utku son olarak evra'yı da susturarak hayalini anlatmaya devam etti."Sonra evliyim ve 2 çocuk babasıyım. Eşimle birbirimizi çok seviyoruz, yani klasik mutlu aile tablosu."

Derin bir nefes alarak hayalinin masumluğuna gözlerini kapattı. Evra yanından kolunu cimcikleyerek Utku'nun Hayal dünyasından çıkmasına yardımcı oldu. "Uyan geldik prenses!" acıyla kolunu tutarak Evraya ters ters baktı ve işaret parmağını Evra'nın omuzuna dokundurark. "Biri şu yankılıyı yanımdan alsın!"

Evra burnunu kırıştırarak Utkunun kolunu bir kez daha cimcikledi, "Asıl biri şu hanımcıyı yanımdan alsın. Yoksa kusacağım."Utku evranın saçını karıştırarak "Senin yok diye Kıskanma, bebeğim." dedi

Taner, evra'yı kolundan Çekerek başına kollarının arasına aldı. "Oğlum Asıl senin yok!" Taner, Utku'ya orta parmak işareti çekerek, Evra'nın saçlarını öptü. Hepimiz onların bu hallerine Gülümserken, Eren ellerini birbirine vurarak dikkatlerimizi üzerine çekti;

"Kaybedecek ve aşk yaşayacak vaktimiz yok! Hepiniz Anlatın Ondan sonra salacağım sizi, söz."

Sara başını omuzuma yatırarak hayalini anlatmaya başladı; "Aslında çok bir hayalim yok, babam saçlarımı okşayarak 'kızım' desin yeter. Hatta örsün saçlarımı, bu evrenden başka bir şey istemiyorum." Ah be Güzel kızım. Ayyaş bir adamdan gelmeyecek, imkansız olan bir Sevgiyi bekliyorsun, dünyanın en masum hayaliyle...

Ortam Birkaç saniye sessizliğe gömüldü. "Baban örmese de ben örerim o saçlarını, bir abi gibi okşarım güzelim." Eren'e gülümseyerek 'Teşekkür ederim' bakış attım. O da gülümseyerek gözlerini kırpıştırdı, ama Sara hiçbir şey demedi. Hatta Eren'e bakmadı bile, "Sara?" omuzumda yatan başına döndüm ama tepki vermedi. "Sara, gözlerin neden kapalı?" Eren korkuyla yatakta inerek Sara'nın yüzünü ellerinin arasına aldı.

Hepimiz korkuyla Sara'ya döndük, Niye gözleri kayıyordu? sol gözümden akan yaşı hızlıca silerek kahverengi saçlarını okşadım. "Gözleri kayıyor!" Utku kendi söylediklerine panikleyerek eliyle ağzını kapattı.

"Hayır! hayır! sıra onda değil dimi?" Evra ağlayarak ayağa kalktı. Gördüklerine sanki inanmıyordu ya da inanmak istemiyordu. Başı Eren'in göğsüne düşünce, Eren çenesinden tutup gözlerine bakmaya çalıştı, ama bilinç kaybı yaşadığını biliyordu. Bileğimde ki tokayla saçlarını bağlamaya başladım. Çünkü soğuk, soğuk terler döküyordu ve bu belirti onun zehirlendiğini ortaya koyuyordu. Saçlarından ağlayarak elimi çektim. O da öğürerek Eren'in üzerine kan kustu! herkes korku ve şaşkınlıkla geriye çıkarak ayağa kalktılar. Eren ve ben hariç sanki olacakların devamını biliyormuşuz gibi... Eren bana bakarak başını iki yana salladı, bu 'Umut yok!' demekti.

"YİNE KAYBEDİYORUZ!" dedi Evra korku içerisinde, Hepimiz korkuyorduk ama Ölüm sırası gelen bizden daha çok korkuyordu... Ama o masumdu dimi kimseye zarar vermezdi ki? hem Talia'ya ne yapmış olabilirdi saf kızım?

"Ve hiçbir şey yapamıyoruz!" dedi Taner, Evra'ya sarılarak onu sakinleştirmeye çalıştı ama nafileydi, çünkü hepimiz ölücektik!

"Ama, yine olmaz ki, yine kaybedemeyiz!" Utku ağlayarak yatağına oturdu.

"Saçmalamayın, Sara en masumumuz!" dedi Murat ayakta öfkeyle volta atarken.

Ve herkes bir şeyler dedi, Kimi susarak, Kimisi konuşarak. Ama kimse Eren'in, Benim dizime yatırdığı Sara için kimse çabalamadı, sözde en yakın arkadaşlarız ama hepsi kendisini düşünüyordu... "Sanırım onuda kaybediyoruz!" diyerek Mert kameraya baktı. Sanki devamını o da biliyormuş gibi bir ses, bir açıklama bekledi...

Peki ben niye tepkisizdim? Niye bağırmıyordum da sadece hala sıcak olan yüzünü okşayarak ağlıyordum?

"Tüh 2. kaybınızı mı veriyorsunuz? ah kıyamam size."

"KES SESİNİ, DIŞ SES!" Murat kameraya bakarak tehditler savurmaya başladı. "Sen bir karşıma çık! Sikmezsem neyim Orusbu çocuğu!"

Sara'nın başını yavaşça yere koydum. Sersem adımlarla Murata doğru yürüyerek elimi ağzının üzerine koydum; "Sus Murat! Yalvarırım sus, Benim bir kardeşimi daha kaybedecek gücüm kalmadı."

Beni kollarının arasına alarak bir abi gibi sarıldı. "Tamam güzelim, tamam sakin ol." Kızıl saçlarımdan öperek benden ayrıldı ve yerde yarı baygın yatan Sara'ya doğru giderek çenesini tutup hafiften Ağzını açtı ve ağzının içine doğru eğilerek nefesini kokladı. "Zehirlenme yeni olmamış, yavaş yavaş kanına karışıp çökertmiş."

Alt dudağımı dişleyerek duyduklarımı algılamaya çalıştım. Sara'nın yanına, tekrardan oturarak başını dizime yatırdım. Beyaz Sena ne çabuk sararmıştı göz altları morarmıştı mavi gözlerinde zaten Umut yoktu Keşke Kör Olsaydım da arkadaşlarımın bu halini görmeseydim

"Anlat amınakoyayım, bu kız ne yaptı da zehirledin!" Mert sinirli Çelik kapıya yumruk attı. "ANLAT SUSMA!"

"Çığlık atamıyorsunuz değil mi? Yardım isteyemiyorsunuz? ve Sara'da ölürken Çığlık atamıyor değil mi?"

"Yani dış ses, ne demek istiyorsun amınakoyayım?"

" Yani Tarıkcım, Talia'da ölürken Çığlık atamadı. O da yardım isteyemedi. Ve atamadığı çığlıklar birer birer cinayete dönüştü ve şu an sizin çektiğiniz onun atamadığı çığlıkların cinayeti! bu binada insanlar değil, çığlıklar cinayet işliyor!"

"Sikerim böyle çığlığı da, cinayeti de!"

"Gerçekten sikermisin, Murat?" Yemin ederim bu dış ses kimse onu ben bitireceğim. Sağ yumruğumu sıkarak tırnaklarımı avuç içime geçirdim. "Senin Ölümün benim elimden Olacak! emin ol hiç acımayacağım!" dedim

"Zaten hırsın yüzünden Acımadın!" Ne! kime acımamışım ben?

" Neyse olaya geçiyorum. Çünkü çok sabırsızsınız." Umarım en yakın zamanda Elime geçersin dış ses.

Sara'nın alnından öperek yanına uzandım. Onu da kurtaramayacaktım, biliyorum.

Bir kardeşim daha gözümün önünde ölecekti ve ben yeni hiçbir şey yapamayacaktım.

İnsanoğlu bu kadardı işte. Geldin, gördün, yaşadın ve gittin! Ama o daha babası tarfından sevgi görmemişti ki? neyi yaşamıştı o zaman? bu hayatta sadece acı çekmişti, buna yaşamak denmezdi dimi? buna dünya da cehennemi tatmak denirdi...

10.12.2016/ SARA=

 

"Seninle saklambaç oynayalım mı?" Minik ellerini belime dolayarak yüzüme baktı.

"Ama babam seni dövmesin." Gülümseyerek yanına diz çöktüm.

"Hayır, bebeğim seninle oynadığım sürece bana zarar vermez." Sen gittiğin sürece babam beni sevebilirdi...

"Tamam, hadi oynayalım o zaman." Ellerini birbirine vurarak boynuma sarıldı. O benimle oynamayı seviyordu, ama ben onunla oynamayı hiç sevmiyorum. O olmasaydı, Annem şuan yaşıyor olurdu... Belki babamda beni seviyor olurdu o zaman... Ama bu çocuk doğumda annemi öldürdü! birde hak ediyormuş gibi annemin adını verdiler.

"Hadi ben sayıyorum sende saklan, Eylül. " Kollarını boynumdan çekerek geriye doğru bir adım attı.

"Abla oyun bittikten sonra saçlarımı tararmısın?"

"Tararım Eylül. "Taramam o saçlarına elimi bile sürmem! "Sayıyorum?" Ben duvara dönerek gözlerimi kapatarak kollarımın üzerine başımı koydum.

"50'ye kadar say abla!" Son isteğini söyledikten sonra küçük kahkahalarıyla arkamdan ayrıldı. Biraz daha bu halde bekledim. Biraz daha sessiz kaldım. En sonunda gözlerimi açarak odaya bakındım, sanırım evde değilde sokakta saklanmayı tercih etmişti. Sakin adımlarla sokağa çıktım. Babam gelmeden onu yok etmem gerekti.

'Hayır, saçmalama o senin kardeşin!"

'iç ses lütfen bi sus!'

'Ben iç ses değilim, ben içindeki iyi yanınım.'

'Gerek yok, sus!"

Kafamda ki düşünceleri bir kenara atarak, arka mahalleye doğru yürümeye başladım. Büyük ihtimalle inşaat halindeki binaya girmişti. Yoksa her yer açık alan, ve parkta illaki görürdüm. Koşarak inşaat alanından içeriye girerek binaya ulaştım. 3 Katlı inşaat olan bir binada nereye saklanabilirdi ki? "Ya ona bir şey olduysa?" Olmaz! merdivenin yanında ki duvara yaslanarak elimle başımı tuttum. Etraf çok bulanıktı, ama az önce iyiydim.

"Babanın verdiği suda ne vardı?"

"Hiç bir şey. "

"Ama sen kardeşini severdin, o sudan böyle oldun!"

"SUS NOLUR SUS DAYANAMIYORUM!"

Ağlayarak merdivenlerden çıkmaya başladım. Onu korumam gerek! o miniğe zarar veremem ki? O minik bedenin korunmaya ihtiyacı var. 1. kata ulaştığımda etrafa bakındım ama yoktu, Ne bir iz ne bir ses... Sütunların arkasında da yoktu. "EYLÜL!" daha örülmemiş duvar yerinin önüne giderek aşağı baktım.

"EYLÜL NEREDESİN!" yok dkardeşim yoktu! telaşla merdivenlere doğru koşmaya başladım. "Eylül!"

"Mutlumusun? bak kurtuldun ondan mutlumusun?

"Hayır, hayır ben ona zarar vermek istemedim!"

"Ama verdin." Eylül Yalvarırım çık ortaya... Sustur şu içimdeki sesi. Yalvarırım yenilgiye uğratma beni kardeşim...

"ABLA!" Merdivenin başında duyduğum sesle olduğum yerde durarak arkam döndüm, ama yoktu! belki aşağıdadır olamaz mı? Az önce Ayrılığım duvarın yanına giderek aşağı baktım.

Yoktu! Yanlış duymuştum. Ama çok gerçekçi değil miydi ses?

" ABLA YARDIM ET!" Daha çok korktum... Daha Çok panikledim.... Daha çok pişman oldum...

Neredesin kardeşim?" Situndan destek alarak, boşluktan yukarı bakmaya başladım. Ama hiçbir şey göremedim. Ağlayarak elim situndan çektim. Diğer evlerin çatısına Bulanık gözlerle bakmaya çalıştım, belki ordan bi yerden sesleniyordur diye...

" ABLA!" Onu bulamıyordum dizlerimin üzerine çökerek daha çok ağlamaya başladım. "BULAMIYORUM, BULAMIYORUM!" başımı kaldırarak gökyüzüne baktım, belki bir umut çok anlam yüklediğim bulutlar bana kardeşim geri verir diye.

Gözyaşlarımı silerek içimden Dilek tuttum. "Her gün izleyip hayal kurduğum bulutlar. Bana kardeşimi geri verin! derin bir nefes alarak umudumu içimde büyüttüm. Ve gözlerimin önünden küçük bir beden süzüldü. Çığlık çığlığa bir beden düştü aşağı... Evet bulutlar, bana kardeşimi vermişti. Ama ölüsünü...

=SAATLER SONRA=

Hastanenin soğuk zeminde Kaç saattir uzanıyordum? Hiç bir fikrim yok... Sessiz, sakin, sanki ölü bana ait değilmiş gibi, sanki soğuk zeminde boşuna uzanıyordum... uyuşturucu bağımlısı bir varlık atmıştı kardeşimi bilinci yerinde olmayan biri kıymıştı gün Işığıma....

Belki bende öldürmek istemiştim, ama bu tamamen babamın yemeklerime kattığı ilaç yüzündendi. Ama kendimi kontrol ederek zarar vermemiştim ki? Ve o benden son kez yardım istemişti, ben ise elimi uzatım o boşluktan tutamamıştım... Çığlık atmıştı ama bulamamıştım...

"KIZIMI SEN ÖLDÜRDÜN! AY PARÇAMA SEN KIYDIN!" Babamın bağırmasına, dövmesine alışıktım. Ama suçlamasına değildim. O daha bana ulaşamadan iki tane hasta bakıcı kollarından tutarak durdurdular. Yattığım yerden kalkarak sarsak adamlarla ona doğru yürüdüm.

"Sadece Saklambaç oynuyorduk, sadece eğleniyordu... Nereden bilebilirdim gülüşünün kursağında kalacağını..."" Bu adamın karşısında ağlamayacaktım, asla Kendimi küçük düşürmeyecektim. Ama ölen kardeşimdi, Ağlarsam küçük falan düşmezdim ki...

"Çıkartmasaydın kızımı evden! Oynamasaydın onunla. Onun daha bana ihtiyacı vardı. Sara, daha okul çantası alacaktım ona..." Bana eli Kalkan adam karşımda ufacık kalmıştı, sanki ölen Eylül değil de oymuş gibiydi...

"Baba..." elimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

"Söyle kızım, söyle eylül'ümü sen öldürdün değil mi? korktuğun için saklıyorsun değil mi?" şaşkınlıkla Ellerimi hızlıca geri çekerek solmuş mavi gözlerin içine baktım.

"Hayır baba kardeşimi Ben öldürmedim!" Sadece benimde sana ihtiyacım var diyecektim. Ama diyemedim tüm cümlelerim Kursağımda kaldı.

"Rahat ol beni bir daha görmeyeceksin, benim sen de İzim bile kalmayacak. Ama senin çocuk Ruhumda çok büyük izin kalacak baba..." O hasta bakıcıların kolları arasında bana şaşkınca bakarken, ona son kez umutsuz bir şekilde gülümseyerek arkamı döndüm. Arkamdan bağırması, suçlaması, hakaretleri hastanenin koridorlarında yankılanıyordu.

"Kızımı sen öldürdün! " Hayır verdiğin ilaçlar yüzünden aklımı kaybettim, baba. Ama yine de kızına zarar vermedim, vermek istedim ama vermedim...

"Kızımın Katili Sensin!" Benimde katilim sensin baba. Ve son kez duydum babamın sesini, ardından hastaneyi terk ederek Ahsen'in evinin yolunu tuttum. İşin kötü yanı Kardeşimin cenazesine de katılamayacaktım. Madem kötü biliniyordum, o zaman kötülüğü seçeyimde bilinmekle kalmak yerine öyle olayım, dimi?

04.03.2018

AKŞEMSEDDİN ANADOLU LİSESİ.

 

"Sanki en son Mertle sevgili oluyordun?" Öğle arasındaydık ve Ahsenle bir yandan yemek yiyor, Bir yandan da sohbet ediyorduk.

Elindeki döneri masaya bırakarak bana baktı. "Aslında olurduk da korkuyor." kaşlarımı çatarak ne dediğini anlamaya çalıştım.

"Ne demek korkuyor?" Bir erkeğin ilişkiden korkması aşırı saçmaydı.

"Yani belki de korkmuyordur, ama Talia'yı da Bırakamıyor. Belki Talia tehdit ediyordur, olamaz mı? Ufak bir kahkaha attıktan sonra hemen ciddi oldum.

"Ahsen kafanı kullan kızım, Talia kim ki onu korkutsun? veya neyi var ki onu tehdit etsin? O Zavallı teki!" Göz devirerek gözlerime baktı.

" Zavallının teki dediğin o kız okul birincisi. Ne kadar saf olsa da Merti, aptal kalbi ve zekası etkiledi." Haklıydı o kızda öyle bir zeka vardı ki, onun yanında kendimi salak gibi hissediyordum.

"İyi insan lafının üzerine gelirmiş. Ya da iti an, çomağı hazırla mı demeliyim?" Ahsen Kolumdan cimcikleyerek buraya doğru gelen Talia'ya döndü.

"Naber Talia?" Hafif Tedirgin bir şekilde bana baktı.

" Şey... iyiyim de 46'yı gördünüz mü?" Bu kız iyice kafayı yedi.

" 46 kim Taliacım?" En samimiyetsiz halimle gülümseyerek sırtımı sandalyeye yasladım.

"Sen tanımazsın, Ama Ahsen tanır." Şeytan diyor kalk saç baş gir!

" Eren'den bahsediyor." Talia'ya bakarak bana açıklama yaptı. "En son kütüphanedeydi." dedi

"Teşekkür ederim.: diyerek yanımızdan ayrıldı. Zeki insanlar az konuşur derlerdi de inanmazdım.

"Bundan kurtulmanın yolunu buldum!" Ahsen kızıl saçlarını at kuyruğu yaparken aniden durup bana baktı.

"Ne kurtulması?"

"Hani güzelim bu kız olmazsa, sende Mertle olabilirsin ya." Saçını bağlayarak bana döndü.

"Öldürmeyi düşünmüyorsun değil mi?" Başımı iki yana sallayarak reddettim! "Hayır, konuşacağım Güzelim." diyerek ayağa kalktım. Onun yanında daha fazla duramazdım. Çünkü kararımdan vazgeçirebilirdi. Nasıl olsa Talia onun da arkadaşıydı.

" Nereye gidiyorsun?" Ona önümü dönmeden konuştum, çünkü gözlerimdeki tehlikeyi görebilirdi.

" Konuşmaya güzelim." Derin bir nefes alarak Susma hakkını kullandı. Talia Onun da arkadaşıydı. Ama ikisi de aynı adama deli gibi Aşıktı ve benim sayemde ya cadı ölecek, prenses kalacaktı. Ya da o ölecek ortada ne prens, ne de prenses kalacaktı!

Kütüphaneye girerek Talia'nın arkasından omuzuna dokundum. İstemsizce irkilerek bana döndü. " Seni korkuttuysam, özür dilerim." Sevimli bir şekilde gülümseyerek, elimi siyah pantolonumun cebine soktum. kahve gözleri dolu, doluda baksa o da bana gülümsedi.

"Sorun değil bir şey mi diyecektin?"

"Seninle konuşabilirmiyiz?"

"Ama 46'yı bulmam gerek" dişlerimi sıkarak Öfkemi ondan gizlemeye çalıştım.

"Sadece 10 dakika." ilk tereddüt etsene, beni kırmayarak kabul etti.

"Peki benim sınıfa gidelim boştur."

" Tamam gidelim." koluna girerek Talia'nın sınıfına doğru yürüdük, sınıfa girince sıralara baktım. dediği gibi boştu. Sanırım öyle arasında olduğumuz içindi bu sakinlik. kolunu sakince çekip pencerenin oradaki kalorifere doğru ilerleyerek kalçasını oraya dayadı.

"Ne konuşacaktın?" Kollarımı göğsümden birleştirerek Talia'nın karşısına geçtim.

" Ahsen ve Mert hakkında." Sorgular gibi bakış attı.

"Anlamadım, ne alaka?"

"Ahsen. Merti seviyor." İçten şekilde gülerek kafasıni geriye attı.

"Kız onlar arkadaşlar, tabii ki birbirlerini sevebilirler." Çenesinden kavrayarak biraz sıktım, "kızım ahsen gerçekten seviyor, Aşık yani. Sen de aralarından çekilsen iyi edersin." İşte tam beklediğim gibi gözlerime korku ve hayal kırıklığı vardı.

"Ne saçmalıyorsun sen? Mert, Ahseni sevse söylerdi!" Elimi çenesinden çekerek, tekrar göğsümde birleştirdim.

"Çok aptalsın Talia! Mert, seni zekan için kullanıyor ve sen de bunu aşk olarak görüyorsun!" Tam istediğim gibi. Gözleri doluyordu ve birazcık daha ilerlersem onu ağlatabilirdim. Ama kahretsin ki düşmanın karşısında ağlamayacak kadar güçlüydü...

"Zekam için mi kullandı?" Cevabını bildiği soruyu, sormak yüzünde tiksinti oluşturmuştu. Elimle açık bıraktığı kestane rengi saçlarını okşadım.

"Mert bırakmak için geç değil, güzelim." Sinsi bir şekilde gülümseyerek tüm gücümle onu aşağıya ittim. Evet bunu ben yaptım. Çünkü o aşkı uğruna savaşabilecek bir kızdı!

Pencere belinin izasına geldiği için onu aşağı itmek zor olmamıştı. Pencereden aşağı baktığımda, ondan kurtulmanın o kadar kolay olmadığını anladım. Pencerenin mermerinden tutunarak hayatta kalmaya çalışıyordu.

"Of Talia ne abarttın, alt tarafı öleceksin!" Gözlerimin içine bakarak, yalvarmaya başladı.

"SARA, LÜTFEN KURTAR BENİ, ÖLMEK İSTEMİYORUM!" Ne kadar da zavallıydı, sanırım zekası kendisini korumaya yetmiyordu...

"Topraktan geldik, toprağa gidicez meselesi, tatlım." Elimle onun mermerden tutunan elini sökmeye çalıştım. 4 parmakdan sonra tamamen kurtulacaktım. Eli biraz daha kaydığında, zafer gülümsemesi sergiledim. Ve ne olduysa orada oldu. Biri beni şiddetli bir şekilde yana yiterek yere düşmeme sebep oldu, ben daha yaşadığım şoku atlatmaya çalışırken, kimin ittiğine göz ucuyla baktı. Siktir! beni yiten Erendi, onun koruyucu meleği! hiç vakit kaybetmeden Düşmek üzere olan Talia'yı bileğinden Yakalayarak yukarı çekip, içeriye aldı. Ben ondan kurtulmaya çalışırken zorlanmıştım. Ama Eren yaşatmaya çalışırken hiç zorlanmamıştı!

"Sen ne yaptığını sanıyorsun, gerizekalı!" Tek bir hamlede kolumu tutarak ayağa kaldırdı. Öfke ile bakan gözleriyle aramda sadece iki santim vardı.

"Ben..."

"Sen ne bilmiyorum! Ama bir daha Talia'nın etrafında gezme. Yoksa senin için hiç iyi olmaz, Sara!" Kolumu biraz daha sıkarak, hızlı hızlı sınıfın kapısının önüne, beni sürükleyerek götürdü.

"Niye? onun koruyucu meleği falan mısın?" Daha fazla deli etmek istermiş gibi sırtarak göz kırptım.

" Senin gibi şeytanlardan korumam gerekiyorsa, Evet Elfida'nın koruyucu meleğiyim!" Bir hışımla beni sınıftan dışarıya attı.

" Bunu sana ödeticem Eren."

"Boş yapma." Bana arkasını dönerek Talia'nın yanına gidip ona sıkaca, güven verir bir şekilde sarıldı. iyi olsaydım sende beni sever miydin, baba? hemen hemen bir senedir görmüyordum, ama bir kız çocuğu babası tarafından nasıl sevilir? nasıl mutlu olunurdu, bilmek isterdim? Ve Eren, Talia'nın babası, olmayan abisi gibi Şefkat gösteriyordu, onu hiç sevgiye muhtaç etmiyordu... Derin bir nefes alarak sınıfın kapısının önünden ayrıldım.

Onun kendisine kurtarması için zekaya ihtiyacı yoktu, çünkü Eren onun koruyucu meleği olarak her zaman yanı başındaydı...

GÜNÜMÜZ =

 

"Belki Arda'nın ki kadar ağır değildi ama Talia'nın ruhunu öldürenlerden biride maalesef Saraydı, Ahsen'in çok güvendiği kardeşiydi..." Kimdi bu dış ses, Talia'yı nerden tanıyordu?

"i-isteyerek y-yapmadım..." Son kalan gücünü kendisini açıklamaya çalışarak tüketiyordu. Dizimde olan başını kollarımla sararak göğsüme bastırdım.

"Tamam, güzelim yorma kendini." Onu da öleceğini biliyordum... Onuda kaybedecektim... Çok iyi biliyordum, ama beynim o sonu kabullenmek istemiyordu!

"Sonuç olarak ölmemiş! kardeşinide öldürmemiş." Evra son çırpınışlarını ortaya koyarak, dış sesi ikna etmeye çalışıyordu. Taner ona sıkıcı sarılarak gözyaşlarını sildi.

"Olabilir, ama Eren olmasaydı ölecekti Evracığım, ve o kafayla kardeşini öldürmediğine inanmam. Ne kadar başkası itmiş gözüksede." dedi Sara'nın kucağımda ki başına bakarak gözlerine odaklandım. Bilinci yavaş yavaş yok oluyordu.

"HAYIR! HAYIR! NOLUR GİTME SARA! SEN GİDERSEN RENKLER SOLAR GÜZELİM! " Gözyaşlarım artık benden bağımsız akmaya başlamıştı, Sara halsiz bir şekilde gözlerini hafif araladı.

"B-bilerek y-yapmadım. Sadece öfke kontrolümü kay-" Hayır! ölmüştü, dış ses kardeşimi benden koparmıştı.

"Çok onu da kaybettik." Eren elini omuzuma koyarak yanıma çöktü.

"YALAN SÖYLÜYORSUN! YALAN SÖYLÜYORSUN! O beni hiç bırakmaz ki? sadece uyumuştur. Çünkü çok yorgundu." dedim Gözyaşlarımı, parmaklarıyla silerek alnımdan öptü.

" Üzgünüm Ahsen..." Üzgün mü? kardeşimi kaybettim ve ardından üzgünüm mü? diyeceklerdi.

"Ölmez o. Hem hayallerimiz var, onları gerçekleştirmemiz Gerek dimi Sara?" Başımı onun boynuna gömerek hıçkırarak ağlıyordum. Ama o çoktan terk etmişti bu dünyayı ve beni... Ağlamamı duyamıycak kadar çok uzaktı ruhu, bana...

Sara öldükten sonra gözümün önündeki tüm canlı renkler sormuştu. Çünkü Sara, yaşadığı zorluklara rağmen hayatına renk katabilen tek insandı...

"Çok da şey yapmayın ya. Topraktan geldik, toprağa gideceğiz meselesi."

"Dış ses, sus ne olursun. Çünkü Hiçbirimiz iyi değiliz." Evra, Taner'e sarılarak duvar dibinde ağlıyordu. Utku zaten Arda'dan sonra hayat bağını kesmişti. Diğerleri ise ruhu dünyayı terk etmiş olan Sarayı izliyordu.

Sara'nın başını yavaşça yere koyarak ayağa kalktım. Eren fırsattan istifade yatağın üzerindeki örtüyü alarak Sara'nın üzerini örtü. Hiçbir tepki vermedim. Sırtını yatağa dayamış ve sakin bir şekilde olanları izliyordu, verdiğimiz kayıpları izliyordu! Bir hışımla yakasından tutarak ayağa kaldırdım.

"Hani bir daha kayıp vermeyecektik? hani kimse Ölmeyecekti Mert? Ben kardeşimi kaybettim! ve senin verdiğin sözün ardından, sonra kucağımda can verdi!" Bir yandan göğsüne vurarak hesap soruyordum, Bir yandan da kontrolsüz bir şekilde ağlıyordum. "Cevap ver bana! 'kimse Ölmeyecek' dedin, Ben kardeşimi kaybettim! lan kardeşimi!" Sadece susuyordu, sadece olanları kabullenmiş bir şekilde susuyordu... Vurmayı bırakarak elimi yanağına koydum "Mert..."

Gözlerinde umut değil, yenilgi vardı... Ve bu evde verilen sözler bir hiçten ibaretti!

Gözlerini benden kaçırarak kollarını bana doladı. Ben de hiç vakit kaybetmeden kollarımı onun belini dolayarak göğsünde daha şiddetli ağlamaya başladım. Onun bir eli Sırtımda, diğer elide 3 gündür taranmamış, Kızıl saçlarımı okşuyordu.

"Sakin ol Ahsenim, sakin ol."

"Ona daha masal anlatacaktım."

" Yine anlatırsın güzelim. Onun ruhu hâla burada, Seni zevkle dinler. Hem artık acı da çekmiyordur..." Gözlerimi sıkıca kapatarak, anlatacağım masalı düşünmeye başladım. hoparlörlerden derin bir nefes verme sesi geldi;

"Hayaller güzeldi, yaşanabilseydi..." Anlayamıyordum dış sesin, öfkesi kimeydi bu kadar? kimeydi umutsuzluğu?

Mert benden ayrılarak kameranın önüne geçti. "Hayaller güzeldi. yaşanmasına izin verseydin..." Sesi o kadar yorgun çıkmıştı ki, sanki sıradaki ölümün kendisi için olmasını dileyecek kadar, yorgun ve bitkindi...

"Kusura bakma ama, Mert arkadaşların sana ihanet etmeye doyamamış. Ve sen hâla kör olmaya devam ediyorsun!"Sağ eliyle çenesini sıkarak, aniden duvara yumruk attı.

"Keşke dediğin gibi kör olsaydım da 'kardeşim' dediğim insanların ihanetiyle karşılaşmasaydım, görmeseydim. Dış ses..."

"Sen Talia'ya karşı Kördün, Mert. Onun acısına, çığlığına, gözyaşlarına, kabuslarına... kör ve sağırdın!" Yumruk attığı duvarın dibine oturarak bacaklarını Kendisine doğru çekti, kollarını diz kapağının üzerine dayadı.

"Değildim dış ses, değildim. Duydum, gördüm, hissettim... Ama gücüm yetmedi, onu kurtarmaya..."

"Neyi duydun Mert?" Yine Mert, Eski Sevgili konusu. Ve dış sesin aptal merakı.

"Her şeyi duyan, öğrenen sen. Bunu öğrenemedin mi dış ses?"

"Ben olayları, duyar ve öğrenirim. Ama iç düşünceleri öğrenemem."

"O zaman boş ver dış ses." dedi ve dış sesde, dediği gibi yapmıştı. boş vererek anlamsız sessizliğine gömülmüştü...

Odadaki herkesi gözlerim dolu dolu izledim. Evra, Taner'in dizinde ağlayarak uzanıyordu. Taner de onun, teselli amaçlı saçlarını okşuyordu. Utku yine yatağında Uzanarak duvarı izliyordu. Eren, umutsuz bir şekilde başını dizlerine dayamış, Olan biteni düşünüyordu. Murat ve Tarık yataklarında sus pus uzanıyorlardı. Sanırım bu saatten sonra kimse yemekte, yemezdi...

Derin bir nefes alarak, ruhsuz bir şekilde Saramın yanına doğru yürüdüm. Dişlerimi öfkeyle sıkarak yüzündeki örtüyü açtım. Nasıl da bembeyaz, ruh gibi olmuştu teni? nasıl da yıkılmıştı hayallerimiz...

Yanına uzanarak cenin pozisyonu aldım. Bir kolumu onun üzerine atarak sıkıca sarıldım, çok üşümüştü resmen bedenini buz kesmişti.

"Güzelim, beni duyuyorsun biliyorum. Son kez masal anlatıcam ve son dinleyelim sen olacaksın..." Dudaklarımı, kulağına yaklaştırarak Gözlerimi kapattım...

"Bir varmış, bir yokmuş... kötülüğün hüküm sürdüğü bir dünyada, kalbi bütün dünyaya aydınlatacak güzellikle bir kız varmış. Herkes nefret edermiş bu kızdan, Ama bir arkadaşı varmış ki bu kızın içindeki ışığı tek onun gördüğü söylenirmiş... Çok severlermiş birbirlerini, Arada ufak tartışmalar olsa da ayrılmazlarmış. Bu güzel kızın adı Sara imiş, arkadaşının adı da Ahsen.

Çok bağlıymış Ahsen, Saraya. Ona bir şey olacak diye ödü koparmış. Çünkü kaybetmiş zaten önceden bir kardeşini, bir daha olmaması için bütün her şeyini göz önünde bulundururmuş... Öyle ki Sarada ondan farksız değilmiş, aynı kardeşlik, aynı bağlılık... Ancak kötülüğün hakim olduğu bu dünya, fazla büyükmüş onlar için... Ne onlar gibi Toz Pembe, saflık ne de merhameti varmış... Çok sevdiği bir babası varmış Sara'nın, her gün üşenmeden tarar- örermiş kızının saçlarını. Öper - okşarmış prensesini, öyle ya babası sayesinde hiç sevgiye muhtaç kalmamış...

Ama kimseye Söylemese de masum kalbi ona bu dünyada saf aşkı bulabileceğine inandırmış. Yollara düşmüş arkadaşı ile beraber az gitmişler, Uz gitmişler. Dere, tepe düz gitmişler. Bu yol üzerinde bulmuş Ahsen, gerçek aşkını... Yada bulduğunu sanmış.

 

Ancak Sara hâla tekmiş bu konuda. Kaybetmemiş yine umudunu, Ahsen'de tek bırakmamış kardeşini, devam etmişler yola. Velhasıl kaybolmuşlar, bunun sonunda yorulmuşlar, üşümüşler. ama pes etmemişler! sığınmak için bir yere gitmişler oradaki insanlar çok nazik karşılamış onları ya da onlar öyle düşünmüş.... Acıkmış olan kızlara, yemeleri için ikramlar yapmışlar. Kabul etmiş kızlarda, tanımadıkları bu insanlardan gelen iyiliği... Ahsen İlk başlarda reddetse de Sara ikna etmişti arkadaşını .

 

Yani kim, neden durduk yere bir kötülük yapsın ki kendilerine? öyle ya Pamuk prenses'te düşünmemiş miydi kendisine ikram edilen elmanın nezaketen geldiğini...

 

Ahsen yine de temkinli davranmış, yememiş yemeği. Ancak güzel kalpli arkadaşı onun kadar kötü düşünmezmiş... Dinlendikten sonra devam etmişler yola. Dağlar, bayırlar geçmişler. Çiçeklerin yolu süslediği bir alanda, Güneş kendilerine gülümserken, aniden yığılmış yere Sara.

 

Ahsen bağırmış, çağırmış. Fakat duyan olmamış! Aniden solmuş bütün çiçekler, defolmuş Güneş olduğu yerden. Bütün renkler yok olmuş adeta. Geriye sadece ikinci kardeşi de cennette kendisini bekleyen Ahsen. Ve henüz hayallerini bile gerçekleştiremeden bu iğrenç dünyadan, bir melek olarak ayrılan Saf kalpli Sara kalmış...

Masalı bitirdikten sonra, gözümden akan tek damla yaşa engel olamadım, fazlası vardı. Aslında ancak ağlayacek mecalim kalmamıştı. Kafamı hafif kaldırarak, gözleri yarı açık olan kardeşime baktım. "Ah be Saram. Belki başka bir evrende mutlu oluruz sanmıştım. Orada da mı bırakıyorsun beni?"

Tekrardan başımı yere koyarak gözlerimi sıkıca kapattım. Ruhu hayla buralardayken onunla uyumak hoşuna gidebilirdi... Belki birazcık uyku hepimize iyi gelirdi, dimi?

 

yazardan=

Unutmayın Elfida'nın kaybedecek bir şeyi kalmadı. Belki yeri gelicek onu suçlayacaksınız, böyle yapmak zorunda değildin diyeceksiniz, ama Elfida artık zararına oynuyor. Kaybetmek ve kazanmak umrunda değil...

 

..........

 

Bir kişiyi daha kaybettik ve dış ses intikamından geri adım atmazsa, daha çok kişiyi kabul edicek gibiyiz...

 

Sara'nın, kardeşini gerçekten sokakta kimsesiz kalan, uyuşturucu bağımlısı biri öldürdü... Ama dış ses bunu hiç bir zaman bilmiycek ve kafasının içinde Sarayı suçlu tutucak.

 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bölüm : 01.02.2025 14:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...