
YORUM YAPMAYI VE OYLAMAYI UNUTMAYINIZ EFENDİM.
İYİ OKUMALAR...
ŞARKILAR:
Can dostum
kandırdım
............
Eren:
"Kimsin? Ne bu gizemler?"
Herkes uyutulmuştu ama beni neden uyutmamışlardı?
"Anlatmamı istiyorsan korumalarla beraber bu odadan çık."
İçimde korku yoktu, kaybedecek bir şeyim hiç yoktu. O yüzden anlaşmayı kabul ettim.
"Tamam aç kelepçeyi" dedim. Ne biçim kelepçe üretmişlerse dış sesin girdiği şifreyle tek benimki açıldı. Bileklerimi hafif ovalayarak arkadaşlarıma döndüm. Hepsinin başı öne düşmüştü ve derin bir uykudaydılar.
"Hadi gidelim." Adama bakarak başımı salladım. Boyumuz hemen hemen aynıydı sadece 2 santim falan benden uzundu. Ben 1.83'sem adam 1.85 olsa gerek.
Önden adamlar arkalarından da ben ilerledim. Kapının oradan son kez masaya baktım perişan haldeydi Arda. Onun öldüğünü bile daha kabullenmiş değildim.
Mert'i ondan kıskanmayacaktım.
Utku'ya, Tutku demeyecekti.
Utku şaka amaçlı Arda'ya bir daha yavşayamayacaktı.
Arda bir daha Emir olamayacaktı.
"Gidelim." Gözlerimi arkadan çekerek yanımdaki adamlara ayak uydurdum.
Önce asansöre bindik, ardından ikinci katta durarak asansörden indik. Koridor beyaz Işıklı aydınlatılmıştı ve hiç korku evi havası yoktu burada. Gayet ferah ve rahatlık veren bir ortamdı burası.
"Buradan sonrasına biz gelmeyeceğiz, kordonurun sonundaki oda."
Hiçbir tepki vermeden koridorun sonuna doğru yürüdüm. Koridorun sonunda görüşme odası yazan kapıdan bir an bile tereddüt etmeden içeriye girdim. İçerisi boştu yani kim olduğunu bilmediğim gizemli kişi burada değildi. Etrafta sadece 2 tane kiremit rengi koltuk ve ortada büyük boy 2 sehpa vardı. Kiremit rengi koltuklardan birine geçerek oturdum.
"Kimsin amınakoyayım" Odada olmasa bile beni duyduğundan adım kadar emindim.
"Naber 46?"
Gözlerimi kocaman açarak, yerimden aniden kalkıp duvarda asılı olan hoparlöre baktım.
"Siktir! O olamazsın dimi?"
Kocaman bir kahkaha attı, ama bu içten gelen bir kahkahaydı.
"Tam tahmin ettiğin kişiyim 46!" dedi
Yerimden kalkarak öfkeyle mikrofona yaklaştım, "Hayır! Elfida yaşasaydı bana illaki söylerdi. Ben, onun Abisiydim.
"Bileklik yoluyla söyledim ama sen anlamadın, 46..." dedi sesinde kırgınlık vardı ama hayla lanet olası ses elfidaya ait değildi. Çünkü o mikrofondan konuşuyordu ve sesini bilgisayardan değiştirmişti. Ama bu oyundu bu Elfida degildi, morgda gördüğüm kız yaşıyor olamazdı, kendi ellerimle toprağa emanet ettiğim kızın yaşamasının imkanı yok... yada mümkün olabilir mi? Hayır, asla! mikrofondan ses gelmeyince kalktığım koltuğa büyük bir yıkımla geri oturdum.
Kardeşim, Elfidam gerçekten yaşıyor musun? Saçmalama Eren! Elfida çoktan yaşadığını sana söylerdi. Çünkü o sensiz yapamaz, başımı önüme eğerek düşünmeye başladım ben nasıl bir şeyin içine düşmüştüm? neyle imtihan ediliyordum?
Kapı açılıp tekrardan hızlıca kapanınca başımı kaldırarak kim olduğuna baktım. Gördüğüm şey gerçekten afalatmıştı beni. Bu oydu kapıdan bana gülümsüyordu, bilinçsizce yerimden kalkarak geriye doğru sendeledim.
Sanki biraz kilo almıştı, fiziği bile tamamen değişmişti. Sanırım düzenli spor yapıyordu... Üzerinde siyah dar pantolon, siyah gömlek vardı ve siyah saçları Omuzlarından aşağı özgürce dökülüyordu.
Asılki bir zamanlar çenesinin hizasındaydı o saçlar...
" Mümkünse kimse için saçını kesme, Elfida." Saçlarını okşayarak öptüm.
"söz, kesmek istesem de Sen sevdin diye kestirmeyeceğim abi."
" Aferin benim kardeşime." kendime çekerek sıkıca sarıldım. Sanki biri Elimden almaya çalışıyormuş da ben vermek istemiyormuşum gibi sıkıyordum bedenini...
"Sarılamayacak mısın abi?" Koyu kahve gözlerinden artık yaşlar akıyordu
"Elfidam..." ona doğru hızlı, hızlı yürüyerek bedenini kollarımın arasına aldım. Sanki o da bu anı bekliyormuş gibi kollarını belime doladı. Öyle savunmasız kaldı, öyle çok ağladı ki kollarımın arasında...Yanında olamadığım her an için hayata lanet ettim. Onsuz nefes aldığım her an için kendimden nefret ettim.
"Kesmemişsin saçlarını?" dedim çenemin altında olan ağlak kafanın, saçlarını koklayarak öptüm.
Hadi ama, bu olamaz... Elfida böyle kokamaz...
"Evet, çünkü sen dokundun abi. Sen sevdin onları, ve ben sana kesmeyeceğim diye söz vermiştim... Ne kadar canım yansada durdum sözümde abi..." ağlaması az da olsa dinmişti, ama bu içinden ağlamadığı anlamına gelmiyordu, Elfida, gözlerimin önünde zehrini içine akıtıyordu...
"Buram, buram sigara kokuyorsun kızım!" Oysaki önceden Yasemin kokardı... Saçı, eli, kıyafetleri. Şimdi ise sigara kokuyordu.
"Önceden ne kokardım, 46?"
"Savunmasız, bebek gibi kokardın. Elfida ne yaptın o saf kokuna!" onu Azarlamak istemiyordum, onun kalbini kıracak kötü söz dahi söylemek istemiyordum, ama bu sigara kokusu zoruma gitmişti.
"Koruyamadım abi..." şu an o kadar savunmasızdı ki sanki karşımdaki o küçük korunmaya muhtaç olan kızdı. Gerçi o hep korunmaya muhtaçtı ya...
"Kızım sen sigara içmeyi bilmezdin?" hala zehir koktuğunu kabullenmek istemiyordum.
"Öğreneli çok oldu abi." öyle pişmandı ki şu an, sanki zamanı geri almak istermiş gibi gözlerimin içine bakıyordu... Ama o da biliyordu geriye dönemeyeceğimizi.
"Kim, Kimler öğretti sana? kimler zehir kokmana sebep oldu abiciğim?" Yüzünü Avucumun içine alarak gözünden akan yaşları sildim.
"Ne önemi var 46?" Benim için çok önemi vardı.
"Söyle abiciğim. Sen söyle ki onlara hadlerini bildireyim." dedim. Sanki birileri benim kardeşimi itip düşürmüştü, Ben de onları dövmek istiyormuşum gibi konuştum. Hayır onları yok etmek istiyordum.
Ve elfida'ya umut aşılamayı o kadar çok istiyordum ki, Belki o küçük kızım geri gelirdi...
Çok geç abi. Yaşananlar, bana yaşatılanlar, geçmiş kayıplar geri gelmeyecek 46. Ben sigara koksam kaç yazar?"
Bu Elfida'nın pes etmiş haliydi... Kendisini gözden çıkarmıştı, bu savaş kendisi için değil geçmiş kayıtlar içindi... Attığı hiç bir adım, başvurduğu hiç bir yol kendisi için değildi hep başkaları içindi...
Ve Yasemin kokan küçük kızım, zehir kokusuna teslim olmuştu...
"Gel oturalım, Elfida." Elini tutarak koltuğa doğru çektim. Ben kenarına otururken Elfida da beklemediğim bir şey yaptı, ağlayarak dizime yattı ve koltukta cenin pozisyonu aldı.
" saçlarımı okşar mısın 46 çok ihtiyacım var
"İstediğin bu olsun güzelim." parmaklarımı ince saçlarına götürerek okşamaya başladım, ondan tüm acıları almak istermiş gibi okşadım.
"Geçer mi 46?"
"Ne geçer mi Elfida?"
"Acılarım, Can Yakınca geçer mi?" dedi bir umut.
"Geçmez Elfida ama biraz, körerir." Dedim
Dakikalarca o sustu ben de onun susuşuna eşlik ettim. Ve bir süre sonra küçük bedenini uykuya teslim etti.
Sanırım onu sadece 10 dakika izleyebildim. Çünkü gözlerim kapanmaya meyilliydi ve daha fazla dayanamayarak başımı koltuğa yaslayarak, Ben de bedenimi uykuya teslim ettim.
...............
"46, UYAN!" 5 dakikada uyusam ne olurdu?
Belki acılar uyuyunca geçerdi...
Boynumu elimle sıkarak gözlerimi açtım. Hareketsiz uyumaktan boynum tutulmuştu.
"Kaç saattir uyuyoruz?" Elfida kolundaki saate bakarak bir şeyler hesapladı.
"Ben 2 saat 22 dakika, sen 3 saat 21 dakika uyudun 46?" Ben niye kendimi hiç uyumamış gibi hissediyordum?
"Diğerleri ne oldu?" Ben uyurken masanın üzerine yerleştirdiği yemekleri işaret etti.
"Senin şu an izlediğin yemekleri yiyorlar, 46?" o zaman ziyafet çekiyorlardı. Çünkü önümdeki sehpada çiğ köfte, ayran, salata vardı.
"Beni sordular mı?" dedim hiçbiri sormasa da Mert sorardı.
"Evet, Mert uyanır uyanmaz seni sonra çünkü uyanıklarında onlar için hazırladığım yatakhanelerde ve sen yoktun
Ne güzel ya biz koltukta boynumuz tuttu da tuttular uyuyalım millet yataktan mışıl mışıl uyusun
Saatler sonra elfida'nın ilk defa kahkaha attığına şahit olmuştum
İkimiz de önümüzde duran çiğ köfte dürümlerini aynı anda elimize aldık.
"Bu hallerini özlemişim, 46."
"Sen, bence beni özledin, Elfida." Benimde gevezeliklerim Elfida'nın yanında meydana geliyordu ve tamamen onu güldürebilmek içindi.
"Sana dair her şeyi özledim abi, beni korumanı, benimle konuşmanı, beni güldürmeni, sarılmanı, varlığını özledim abi..." Ayranından bir yudum alarak arkasına yaslandı.
"Yaşadığını bana apaçık söyleseydin Elfida, sanki söyleme desen gidip onlara söyleyecektim değil mi?" Kızgın değil, kırgındım ona karşı...
Yapamazdım 46, sana birkaç kere gözüktüm. Ama sen adamı bağırarak onların içinde söyleyince kaçmak zorunda kaldım." dedi
"Elfida beni o yüzden 2 ay tımarhanede tuttular. Herkes deli sandı." Aniden aklıma gelen şeyle gözlerimi kocaman açarak, Elfidaya baktım. "Sakın bana 46'nın manasını bildiğini söyleme!" Kardeşimin bunu öğrenmesini istemezdim.
Gözlerini kaçırarak yeri incelemeye başladı, "Elfida sana diyorum?" dedim
"Abi ben 46'nın manası öğrendim, öğrenmesine de Elfida'nın manasını öğrenemedim." dedi
Gözleri tekrar bana bakınca yaşlar akmaya başlamıştı, anlamını gayet iyi biliyordu ama inanmak istemiyordu.
"boş ver güzelim" zayıf bedenini kollarımın arasına alarak başını göğsüme yasladım. Kimsenin yanında ağlamayan, güçlü duran Elfida benim kollarımın arasında hıçkırarak ağlıyordu.
"Söyle 46. Bu kez canım yanmaz" duymak istemiyordu ama kendisini zorluyordu.
"Gözden çıkarılan kadın demek Elfida." Daha çok hıçkırdı, daha çok gözyaşı döktü göğsümde ve ben ona sarılmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.
"Neden abi? neden ben, onu sevmekten başka hiçbir şey yapamazken neden o beni gözden çıkardı? neden benim yüzüme vurdun? neden Elfida dedin?"
Saçlarını elimle toplayarak yüzünü açığa çıkardım ve başını göğsünmen uzaklaştırarak kıpkırmızı olmuş gözlerine baktım.
"Artık sen savunmasız, korunmaya muhtaç kız çocuğu değilsin, Elfida! Lütfen ağlama her daim ayakta kal ve güçlü ol. Ben her şeye rağmen yanındayım."
gözyaşlarını silerek alnına bir öpücük kondurdum.
"Sen beni her zaman koru abi lütfen."
"Sen iste yeter ki kardeşim. Peki bir şey soracağım Elfida?" Meraklı gözlerle bana baktı
"Sor 46"
"O gün sarılıp ağladığım morgda gördüğüm, 12 saat boyunca izlediğim ceset kime aitti?"
12 saat boyunca kendimi morga kilitlemiştim ve onun cesedini saatlerce izlemiştim.
"İkizimdi, yurt dışında okuyan ikizimdi 46" Gözlerinde öfke ve özlem vardı.
"Nasıl yani, ben sen diye ikizine mi ağladım?" Başımı ellerimin arasına alarak önüme döndüm.
"Evet ikizim beni ziyarete gelmişti ve o gün frenleri boşaltılmış arabaya bindi. Tabii Sözde başıma gelenlerin hesabını soracaktı, ama yapamadı ve ben gitsin istemedim saatlerce yalvardım. Dinlemedi sinirle çıktı evden ve ardından tam 127 kere aradım ama açmadı, bir tanesine bile cevap vermedi öylece gitti o gün."
Başını göğsüme bastırarak saçlarını okşamaya başladım. "Sakin ol güzelim, geçti." dedim
" Ne geçti 46? Öfkem daha fazla! herkesi kırıp döküyor... Ne geçti!"
"Hiçbir şey ama, söz geçecek." dedim, Çünkü geçmesi gerekti.
" Geçmez 46, geçmez her şey geçer. Ama benim Öfkem geçmez." dedi başını göğsümden kaldırarak gözyaşlarını sildim. Şu an karşımda akan gözyaşları yıllardır birikmişti ve Akmak için resmen beni beklemişti...
"Geçecek, ben her daim senin yanında olacağım."
"Söz mü? ne yaparsam, yapayım Yanımda mı olacaksın?" dedi alnına küçük bir öpücük bırakarak geri çekildim.
" Söz kız, sen haklı olduğun sürece yanındayım." tebessüm ederek boynuma atladı. Ben de kollarımı beline doladım.
" İyi ki varsın 46."
" Sen de iyi ki varsın, Elfidam."
"Seni Yokluğumda Çok üzdüğüm için Affet beni." dedi
"Bir şartla?" Geriye çekilerek merakla gözlerime baktı, "Şartın ne?"
"46'nın anlamını asla kimseye söylemiyorsun. Bir de sakın bir daha Ağlama, Yoksa senin için gevezelik yapmam." dedim
"Söylemem tabiki, herkesin sırları ortaya dökecek ama seninki asla söylenmiycek. Ha bir de ağlama konusuna gelirsek, bir tek sana sırtımı yaslayıp ağlıyorum. Onun
dışında hep güçlü gözüküyorum. Çünkü güçlü olmak zorundayım."
O hep öyleydi herkese karşı güçlü, asi bir kızdır. Ama âslı Hiç öyle değil. Gözlerinin arkasından desteğe ihtiyacı olan bir kız çocuğu vardı. Küçük, insanlardan korkan, hemen kırılan ama el atsan ayağa kalkacak bir kız çocuğuydu...
Ve Elfida'nın güvendiği tek kişi bendim. Birkaç saattir onunlaydım ve tek Değişen şey duygularıydı. Ağlıyor, gülüyor, durgunlaşıyordu... onunda bu gidişle Tedavi olması gerekecekti.
"Aferin benim minik kızıma. Bu arada kaza dedin kardeşin için burada şüphelendiren ne seni?" Elfida katile dönüşmüşse vardır bir şey.
"Abi, kaza Evet de bu işte Onların parmağı var. Kaza lafta, yani bile isteyerek öldürdüler. Ben de onları zevkle öldüreceğim!" hala hırs doluydu, öldürmekten korkmuyordu. Bu Orusbu çocukları masum kardeşimi nasıl öldürdü de yerine öfkeli acımasız biri geldi.
Sırtımı koltuğa yaslayarak onun Öfkeli hallerini izledim, ne desem Onun için boş gelecekti. Bu yüzden kolunu Çekerek başını göğsüme koydum, yine kimseye göstermeden gözyaşlarını içine akatıyordu.
Bir elimle omuzunu sıvazlamaya başladım. Diğer elimle de gözyaşlarını silip saçlarını okşamaya başladım.
"Bugünlerde geçecek kardeşim."
"Abi, her şey geçer. Belki öfkem bile diner, ama kardeşim bana geri gelmez. Ne yaparsam yapayım, nereye gidersem gideyim, ve ben ne kadar çabalarsam çabalayayım o bir daha gelmez!"
"Şşşt sakin ol." Olamazdı ki böyle bir durumda nasıl sakin olunur veya nasıl moral verilir bilmiyorum
"46, ona nasıl, neden kıydılar? nasıl zevk hayatına son verdiler ki? hem ben daha ona doya, doya sarılamamışken toprak nasıl alır Kucağına, nasıl sarılsın? nasıl doysun mis kokuluma?"
Onun bu çaresizliği beni bitiriyordu, o ağlarken ben tükeniyordum. Olduğum yerden kalkarak koltuğa sert bir tekme savurttum.
"KORUYAMADIM! YANINDA DURUP SÖZÜMÜ TUTAMADIM!" O koltuğa kaç tekme attım bilmiyorum, ama iki kişinin beni kolumdan tutarak duvara yasladığında, kendimi kaybettiğimi fark ettim. Öfke krizi geçiriyordum, benim alışık olduğum ama çevremdekilerin hiçbir zaman alışamadı ve alışamayacağı bir durumdu.
Öfkeyle solurken, Elfida yanıma korkuyla yaklaşarak yüzümü avuçlarınin içine aldı.
"Abi, ne olursun kontrolünü kaybetme, lütfen senide kaybetmeyeyim. Abi lütfen!" Sanki o kadar derdi yokmuş gibi bir de bana ağlıyordu. Yanımdaki iki takım elibiseli adama bakarak derin bir nefes aldım. "İyiyim bırakabilirsiniz." yine de sakinliğimden emin olmak için Elfidaya baktılar o da gözyaşlarını hızlıca silerek adamlar emir verdi;
"Bırakın 46'yı ve ben istemediğim sürece odaya girmeyin!" adamlar kollarımı bırakarak hazır ola geçtiler.
"Emredersin efendim"
"Çıkın şimdi!" Başlarını bir kere 'tamam' manasında sallayarak odayı terk ettiler.
"Abi hiçbir senin suçun değildi. Sen bu zamana kadar elinden geleni yaptın, daha ne yapabildin ki?" duvara sırtını yasayarak yavaşça yere çöktü.
"Daha fazlasını Elfida daha fazlasını..." yanına çökerek dizlerimi karnıma doğru çekerek, ellerimi dizimin üstünde birleştirdim.
"Yapamazdın, onların kötülükleriyle baş edemezsin abi..."
"Ben o tımarhaneye girmeseydim belki seni bulabilirdim, belki toparlayabilirdim güzelim. Ama yapamadım, yapamadım seni koruyamadım!" pişmanlık tüm hücrelerimi ele geçirmişti.
"46 sen doktor olmak için tıp okuyan bir öğrencisin! adalet için savaşan polis veya adalet için hüküm veren bir Hakim değilsin. Hayat kurtarmak için doktorsun!" ikimiz de karşımızda ki duvarı izliyorduk, çünkü birbirimizin yüzüne bakarsak konuşamazdık.
"Ya ne güzel hayat kurtarıyorum ama, en sevdiğim ölürken nasıl da kurtardım değil mi? kendi ellerimle üstüne toprak attım. O gün bu elleri yerinden koparmayı çok istedim biliyor musun? o gün herkesin canını yakmak istedim, üstüne toprak atan herkesi öldürmek istedim!" Başımı dizlerimin arasına gömerek ağlamaya başladım.
Hani erkek adam ağlamaz sözü var ya; kim dediyse yalan! Çünkü erkeklerde ağlar. Geri dönüşü olmayan hayatlar için ağlarlar, değistiremedikleri kaderleri ve pişmanlıkları için ağlarlar...
"Özür dilerim abi." Ön tarafıma geçerek elleriyle başımı dizlerimin arasından kaldırdı.
"Elfida, özür her şeyi geri verir mi? bir özür her şeyi telafi eder mi?"
"Asla edemez ama abi ağlamak, orman rengi gözlerine hiç yakışmıyor." Kahverengi onun için orman demekti, yanağımda olan ellerini ellerimin arasına alarak öptüm.
"Senin o koyu kahve gözlemlerini, okyanusa çevirmek yakışıyor mu?" bir kez daha gözyaşlarını sildim ve onu ağlattığım için bir kez daha kendimden nefret ettim.
"Ama mavi göz okyanusu simgeler?" sanki ağlamayı hak ediyormuş gibi konuştu.
"Hayır! Senin gözlerin gökyüzünü simgeliyor, senin gözlerin de özgürce uçan kuşların yeri var. Senin gözlerin de özgürlük, güç, inat, merhamet var, Elfida." Alnına küçük bir buse kondurarak geri çekildim.
"Peki ne yok?"
"Ağlamayı hakettiğini söylemen için bir okyanus yok, kötülük yok güzelim. Çünkü ağlamayı hak etmiyorsun..." Aslında kimse hak etmez sağlamayı ama, üstünü üstü her zaman ağlatır sanki hak edilmiş gibi...
"Gerçekten hak etmiyormuyum ağlamayı?" Ayağa kalkarak bir dal sigara yaktım, onunda kalkması için sağ elimi ona uzattım.
"Asla haketmiyorsun, hadi kalk bakalım." Elimi tutarak ayağa kalktı.
'İyi ki varsın 46."
"Hadi ama o iyikileri geçili çok oldu, Elfidam."
Elinden tutarak koltuğa doğru yürüttüm. "of 46 ya." koltuğa oturunca yanında yerimi aldım.
"Ne of bücür? " yanağından makas alarak arkama keyifle yaslandım, sanki az önce ağlayan, çöken Abi - kardeş biz değildik.
"İki dakika ciddi olamadın hem bücür ne ya?" gülerek hafifçe dizime vurdu.
"kural 1= 46 varsa duygusallık uzun sürmez!
"kural 2= Elfida onun kardeşi!
"Kural 3= kardeşine istediği lakabı takmakta özgür!
"kural 4= Elfidayla gülmek, kahkaha atmak, evrenin onlara borcu!" gülümseyerek göz kırptım.
"46'nın bitmeyen ve bana özel olan kuralları. "
"Tabi kızım, ne sandın?" Başını omuzuma yatırarak elimi tuttu.
"Her halini özlemişim valla 46." ters ters bakarak sigaramı söndürdüm.
"Yok sen abi dayağı istiyorsun. " hızlıca ayağa kalkarak karnını gıdıklamaya başladım, zaten ben ona hiç bir zaman vuramazdım. Kahkahaları odayı doldururken, ben daha çok gıdıklamaya devam ettim.
"Yeter yap-" gülmekten konuşamıyordu.
"Efendim, ne dediniz?" Sırıtarak gıdıklamayı bıraktım, biraz daha devam edersem bayılabilirdi.
"Yapma dedim abi." kendisini toparlayarak yattığı yerden kalktı.
"Nasıl isterseniz hanımefendi." Boynuma sarılarak yanağımdan öptü ve hayla sarılmayı bırakmadı, sanki veda edermiş gibi uzun uzun sarıldı
HADİ HAYIRLISI BAKALIM, NE GELİYOR KİM BİLİR?
"Özür dilerim 46!"
Aniden diz kapağını karnıma geçirince öne doğru acıyla eğildim. Ama o durmayarak yine bir hamle daha yaptı!
YÜZÜME YUMRUK ATTI!!!
46'ya yumruk attı.
Abisine yumruk attı.
Arkadan bacağıma vurunca dizlerimin üzerine düştüm, o da saçımdan tutarak sert bi yumruk daha geçirdi. Bedenim bu yumruğun etkisiyle yere düşünce önüme gelerek diz çöktü.
"46 iyimisin?" Gözlerimi devirerek onun gözlerine baktım.
Şimdi koy elini vicdanına, hakettiysem eyvallah, Elfida. " Küçük bir kahkaha atarak ayağa kalktı.
"İyisin, iyisin 46." Ağzımdaki kanı yere tükürerek dayak yediğim yerde oturmaya başladım.
"Neden yaptın elfida?"
"Diğerlerinin yanına gitme vaktin geldi, ve seni hiç bir şey olmamış gibi gönderemezdim. Bu onların dikkatini çekerdi." haklıydı, ona bu konuda kızamazdım ama vicdansızın kızı elinde taş gibiymiş.
"Biz dövmeye kıyamayalım kardeşimizi, ama o pertimizi çıkartsın! Nerde adalet? nerde polis? nerde doktor?" Küçük bir sitem ederek sağ tarafım da yarım bıraktığım ayranı alarak kafama diktim.
"Abartma istersen 46, hem yavaş vurdum." Tabii efendim.
" Ne yavaş vurması Elfida, üzerimden tır geçti sandım. " bu kez o bana elini uzatarak kalkmamı bekledi.
" Tamam, bir daha olmaz abi, ama benim şimdi göreve gitmem gerek sonra telafi ederim diyicemde, bir kilo baklavayla hallederiz ya." ayranı içtiğimi gördü ya gözüme sokacak.
Elini tutarak ayağa kalktım " 2 kilo olursa sevinirim. " dedim
" 2 Kiloyu nerenle yiyeceksin acaba?"
"Sen al da orasını ben düşüneyim." ikimiz de Küçük bir kahkaha attık. Çünkü o kadar tatlıyı yiyemezdim de işte gözüm doymuyor, napim?
"Tamam, görev dönüşü 2 kilo baklavayla gelirim."
"Hevesle bekliyorum. " ikimiz de birbirmize sıkıca sarıldık.
"Emre!" Kapı açılarak genç, takım elbiseli esmer bir adam girdi.
"Emret başkan? " Elfida kolumdan tutarak beni kapıya doğru yürütmeye başladı, adam resmen kovuyor lan!
"Ereni diğerlerinin yanına bırak!"
"Emredersiniz!" kolumdan tutarak, beni hızla yürütmeye başladı. Nereye yetişecen acaba! aynı hızla asansöre bindik, ya 12 saniye sürdü ya da sürmedi o korkunç kata yine gelmiştik, al işte bizdeki şans anca bu kadar. Yine sessiz bi şekilde asansörden indik.
"Garipler, beni çok özlemiştir. " Resmen görüldü yedim
"Başkanınız da güzelmiş." yine görüldü! "İyi sus, sanki suskunluk ödülü vericekler." ters ters baktı. İyi bari yaşıyormuş!
Odanın önüne gelince kolumu bırakarak kilidi açmaya başladı. 13 Tane kilit, kattan gelen tuhaf sesler, karanlık bir koridor ve çığlık sesi. Sanırım Elfida birilerine işkence ediyordu, Saçmalama Eren, görev dedi işkence ne alaka.
Hem o katil değildi, ne görevi ki? nereye gidiyor? kime çalışıyor bu kız?
"Gir!" demesen girmeyecektim sanki.
"Emredersin!" Göz devirerek esmer adama baktım.
"Emrederim dimi?" adam 2 dakikada yumuşadı lan! garibimi nasıl ezmişlerse artık.
"Hı hı emredersin."
"Kimse sana emredemez Eren!" hoparlörden gelen sesle adam hazır ola geçti, bende konuyu uzatmadan bizimkilerin yanına girdim.
Hepsi yerinden kalkarak bana doğru gelmeye başladılar, sanırım benide kaybettiklerini düşünmüşlerdi. Asıl ki benim onlar için korkmam gerekti, çünkü ben, onları kaybedecektim intikam yolunda...
Ardımdan kapı tekrardan kapanınca, bende onlara doğru bir kaç adım atarak önce Mert'e sarıldım. İkinci kardeşime, kaybetmeye korktuğum kardeşime...
Elfida, ona yaşadığını söylemediyse bir halt vardır. Yoksa sevdiği çocuktan neden yaşadığını gizlesin?
"Lütfen ölme kardeşim. " dedi
"Lütfen ölme kardeşim." dedim
..........
Uzun bi aradan sonra yine beraberiz.
Ee nasıldı bölüm?
Bence kiminizin shiplediği o ikiliyi yok ettim gibi, ama Eren ve Elfidaya, abi - kardeş ilişkisi yakışırdı. Hem onları başka türlü yazamazdım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |