2. Bölüm

2.Bölüm

Beyza Nur Çağırman
_beyzanurcgrmn_

İyi okumalar dilerim.❣

________________

Yeni başlangıçlar yapmayı seven biriyim. Bugün yeni bir sayfa açtım hayatıma. Bembeyaz bir sayfa. Ama önceki sayfaları unutmadım. Tatlı, acı anılarım, yaşantılarım oldu. Onları asla aklımdan çıkarmamak üzere sayfayı çevirdim. Geçmişim, gelecekteki hayallerime ulaşmamı sağlayacak sağlam bir zincirdi. Geçmişimi unutmak zincirin kopmasına sebep olurdu. Ama ben hatalarımdan ders çıkartıp, başarılarıma başarı kattım.

Şırnağa adım atmamla ilk cümlemi yazmış bulunmaktayım. Yine tatlı ve acı anılarım olacak ama ben mutlu bir şekilde o defterin kapağını kapatacağım. Şimdi sıra sayfanın satırlarını doldurmakta.

🐺

Taksinin ücretini ödeyip indim. Yol çok uzun olduğu için uçakla gelmiştim. Dedem bir iki güne arabamı yollardı. Bavulları yere indirip etrafıma baktım. Çok tatlı bir mahalleye benziyordu. Dedem, benim askeri lojmanda kalmamı istesede, ben geri çevirmiştim. Yirmi beş yıldır, etrafım asker ve korumalarla çevrili yaşadım. Biraz uzak kalsam iyi olacaktı.

Birliğime yarın gidecektim. Bugün evimin ve şehrin tadını çıkarmayı düşünüyordum. Bir belâya bulaşmadığım sürece tabi. Ne demek istediğimi yankında anlarsınız.

Apartmana girdim. Asansörün karşısısana geçtim ama üzerinde büyük harflerle ARIZALI yazıyordu. Ben şimdi elimdeki bavullarla beşinci kata nasıl çıkacağım? Söylene söylene merdivenleri çıktım.

Bel çantamdan yeni evimin anahtarını çıkardım. Heyecanlanmıştım. Anahtarı kapı deliğine soktum. Uğraşlarım sonucu kapıyı açmıştım. "Bu ne ya? Asansörü bozuk, kapısı açılmıyor. Dede sen beni nereye düşürdün böyle?"

Asık suratımı atıp, gülümseyerek ve sağ ayakla evime girdim. "Selam ev hazretleri. Ben geldim, birlikte güzel anılar biriktirmeye." Dedem zevkime uygun eşyalar seçmişti. Otuz iki diş sırıtarak evimi geziyordum. Bavullarımı girişten alıp odama taşıdım. Dolabımın yanına bırakıp, odama göz gezdirdim aynadaki yansımamla karşılaştım. Gülümsedim.

Annemin benim için sürekli söylediği bir şey vardı; yeni tanıdığım insanların, bana baktıklarında güven hissedeceğini. Yeşil gözlerim, güven ve huzuru; kızıl saçlarım ise cesaret ve güveni temsil edermiş. Birazda da dikkat çekici. Ama severim dikkat çekmeyi.

Üzerimi değiştirip, mutfağa girdim. Acıkmıştım. Buzdolabını açmam ile yüzüm asılmıştı. "Ah dede, ah! Keşke buzdolabını da doldursaydın. İllaki bana bir şey yaptıracaksın." Odama girip bel çantamı aldım. Silahımı şortumun arkasına koyup, evden çıktım.

Köşe başındaki bakkala girdim. Dolaptan bir şişe su çıkarıp kasaya geçtim. Sıra bekliyordum. "Kızım sen yeni misin?" dedi amca. "Evet. Yeni taşındım." dedim.
Çantamdan para çıkarıp uzattım. "Hoşgeldin kızım." dedi amca. İyi birine benziyordu. "Hoşbuldum. Kolay gelsin." deyip çıktım.
Önce gezmeye karar verdim. Yemeği sonra da yiyebilirim. Alışverişi de eve gitmeden önce yapardım. Suyumun son damlasını da içip çöp konteynerine attım.

Etrafımı inceleyerek ilerliyordum. Çok güzel bir şehirdi. Sınıra yakın ve olayların çok olduğu bir şehir olduğundan kötü bir yer olarak bakılıyordu. İçine girmeden bilemeyiz ve bence harika bir şehir. Ülkemizin içinde bile doğu-batı çatışması varken, birbirlerine destek olmazken, yurtdışında yaşayan insanların söylediklerini garipsememek gerek.

Evimden uzaklaşmıştım. Yeni yerler keşfediyordum. Yoluma kahve içerek devam etmeyi düşündüm. Karşıma çıkan ilk kafeye girdim. Kahvemi alıp ücretini ödedim. "Afiyet olsun." dedi. "Teşekkür ederim. Kolay gelsin." diyip, çıktım. Kahvemden bir yudum alıp yoluma devam ettim. Tadı çok güzeldi. Keyif kahvesi gibiydi . "İmdat! Yardım edin." Ama hayat keyif yapmaya müsaade etmiyordu.

Sesin geldiği yöne baktım. Yaşlı bir kadın meydanda bağıra çağıra, kar maskeli birinin arkasından koşuyordu. Etrafıma bakındım. Sonra elimdeki kahveye, "nasip olmadı."

Hızlı adımlar atarak çaprazımdaki esmer adıma yaklaştım. "Bunu tutar mısınız?" diyip, kahveyi avucuna bıraktım. Cevap beklemeden motora binen kar maskelinim arkasından koştum.

Koşarak yetişemeyeceğimi anlayınca, karşı kaldırıma geçtim. "Motoru alabilir miyim? Hemen getireceğim. Acil!" dedim. Karşımda kaskı kafasını yeni takmış, başka bir motor sahibi vardı. Tereddütle bana bakıyordu. Kolumu uzatıp, çenesinin altındaki kemeri çözdüm, kaskı çıkardım. "On dakika sadece." diyip, kaskı kafama geçirdim. Elinden anahtarı alıp, gaza bastım.

Kar maskeli hırsıza yaklaşmıştım. Yanıma da polis arabası yaklaşmıştı. El işareti yaparak camını açmasını istedim. "Ben arkasındayım. Siz önünü kesin." diye seslendim. "Pardon! Siz kimsiniz?" dedi polis memuru, kaşlarını çatarak. Şu an pek soru sorulacak zaman değildi.

"Abuzittin ben. Amcanın oğlu. Tanıdın mı?" dedim. Yan koltuktaki polis kahkaha atmıştı. "Önünü kesin siz!" diye devam ettim. Gaza bastım.

Çok hızlı sürüyordu ve sürekli sağa sola sapıyordu. Polis arabası motorun önünü kesmişti. Hırsız, kendini frenleyemeyince, motoru ile beraber yere düştü. Üzerinde olduğum motoru durdurdum. Hırsız kaskı kafasından çıkarıp yere attı. Ters istikamete doğru koşmaya başladı. Ah salak! Ah!

Yerden kaskı alıp, ayaklarına doğru fırlattım. Ayağına dolanıp yere düştü. Yanına doğru ilerledim. "Neden beni yoruyorsun ki? İki medeni insan gibi anlaşabilirdik." dedim. "Yemin ederim bir daha yapmayacağım. Bırakın beni. Ben suçsuzum." dedi. Kafasına yapıştırdım. "Yemin etme, çarpılacaksın." dedim.

Yakasından tutup kaldırdım. Yüzündeki kar maskesini çıkardım. "Hava sıcak değil mi? Kar maskesi yine kadın çorabı neden takmadın? dedim. "Kadın çorabını gece vardiyalı hırsızlar kullanıyor." dedi polis memuru, yanıma gelerek. "Aa öyle mi?" diyip, güldüm.

Elini uzattı polis memuru, "Tarık ben. Siz, Abuzittin dediniz ama adınız o mu?" dedi.
Kahkaha attım. "Umay," dedim. "Üsteğmen Umay." diye devam ettim. Elini sıkıp bıraktım. Eli havada, ağzı da açık kalmıştı. Gülümsedim.

Hırsızın boynundan çantayı aldım. "Bir şey almadın değil mi içinden?" dedim. "İçine bakmadım bile." dedi hırsız. "Ben bunu teyzeye teslim ederim." dedim. "Tanıştığıma memnun oldum, Üsteğmenim." dedi Tarık. "Bende." dedim. Çantayı omuzuma aldım. Kaskı takıp motora bindim. Özlemişim motor kullanmayı.

Meydana geri döndüm. Motorun sahibi kaldırım kenarında oturmuş kara kara düşünüyordu. kıkırdadım. Motordan inip kaskı çıkarttım. Saçlarımı düzeltip, kaskı sahibine uzattım. "Çok teşekkür ederim." dedim. "Rica ederim." dedi.

Gözlerimi etrafta gezdirdim. Teyzeyi görünce, oraya doğru ilerledim. Etrafında birkaç insan vardı. Karşısına geçip, çömeldim. Çantaya uzattım. "Bu sizin galiba." dedim. Gözyaşlarını silip, çantayı elimden aldı. İçini açıp kontrol etti yüzü gülmeye başlamıştı. "Çok sağol kızım. Bu paraya bir şey olsaydı çok sıkıntılar yaşardım. Allah razı olsun." dedi. Omuzlarımdan tutup beni kendine çekti. Dengemi koruyup, sarılmasına karşılık verdim. Etraftaki insanlar alkışlamaya başladı. Gülümsedim.

Teyze karakola ifade vermeye giderken ben de karşı kaldırıma doğru ilerledim. Havalı havalı yürüyorken ayağımın ucundaki taşa farketmeyip, yere düştüm. Tüm karizmam bozuldu ya. Hava atarsan olacağı bu. "Senin burada ne işin var?" dedim taşa. Ben neden topuklu ayakkabı giydim ki? Imajım yerle bir oldu.

Bileğimi ovalarken, görüş açıma bir el girdi. Sahibine bakmak için başımı kaldırdım. Yutkundum. Düşünce başımı bir yere mi çarptım ben? Rüyada olmalıyım.

Siyah göz renginin olmadığını söylerler ama karşımdaki kömür karası gözler bu tezi çürütüyordu.

Rabbim özene bezene yaratmış. "İyi misiniz?" dedi dudakları. Gözlerim dudaklarına kaymıştı. "Kim?" dedim. "Siz." dedi. "Ben mi? Niye ki?" dedim. Dudakları yukarı doğru kıvrılınca, sol yanağında çukur oluşmuştu. Gözüm bu defa gamzesine kaydı. Biri beni dürtsün.

"İyiyim. Siz bekar mısınız?"

Kahkaha attı. Ne saçmalıyorum ben? Destek almadan ayağa kalktım. Kafamı eğdim. Ama hâlâ gülüyordu. Yüzüne baksam konuşamayacağım. "Kafamı çarptım ben galiba. Kusura bakmayın. Teşekkür ederim. İyi günler." diyip, yanından ayrıldım.

Resmen rezillik. İnşaat falan yok mu? Gidip atlayayım. Ağlamak istiyorum.

🐺

Reziliğimin üzerinden iki saat geçmişti. Elinmdeki alışveriş torbalarıyla eve doğru ilerliyorum. Kendimi, bir daha karşılaşmayacağız umuduyla teselli ediyordum. Telefonum çalınca elimdekileri yere bırakıp, kulaklığımı taktım. Aramayı cevaplandırıp, torbaları tekrardan elime aldım. Apartmanın girişindeki kalabalıktan sıyrılıp, girdim.

"Benim güzel torunum ne yapıyor?" dedi dedem.

"Birileri dolabımı doldurmayı unutmuş ta, ben de alışverişe çıktım. dedeceğim." dedim. Dedem güldü.

"Belâya bulaşmadın değil mi?" dedi.

"Dede ben bulaşmıyorum. Belâ beni çekiyor. Ama olmadı. Gayet normal insanlar gibi alışverişimi yapıp, evime döndüm. Şu an merdivenleri çıkıyorum." dedim.

"Aferim asker!"

"Sağ ol!"

"Güzel kızım benim işim var şimdi. Dikkat et kendine." dedi.

"Apartmanın içindeyim dede. Yanlışlıkla başkasının evine girip, kaçıracak halim yok ya." dedim.

"Umay!" dedi dedem.

"Emredersiniz Komutanım!" dedim. Dedem ile vedalaşıp, aramayı sonlandırdım.

Evimin önüne gelince elimdeki torbaları yere bıraktım. Çantamdan anahtarımı çıkarıp, anahtarı kapı deliğine geçirdim. Daha doğrusu denemekle yetindim. Çünkü girmiyordu. Anahtarı çıkarıp bir daha denedim. Yine olmadı. "Ne oluyor lan!?"

Zile bassam, hayaletler açar mı acaba? Güldüm. Öyle bir şey olursa aklımı kaçırırım.

Ve yine hayat kalbime indirmeyi amaçlamıştı. Çünkü kapı kolu oynuyordu. Yutkunup, geriye doğru bir iki adım attım. Kapı aralandı. "Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm."

Kapı tamamen açıldı ve hemen arkasından o çıktı. Daha beş dakika önce onunla bir daha karşılaşmayacağız diye teselli ediyordum, kendimi. Beni karşısında görünce gamzesi çıktı. Sakın güzel gamzelerinr dalma.

Bakışlarımı gamzelerinden alıp, evin içine baktım. Nenim evim değildi. Asansöre baktım. Çalışıyor durumdaydı. Senin aklın nerede be kızım? "Ben karıştırmışım. Kusura bakmayın bir kez daha." dedim. Daha kaç defa rezil olacaksın acaba? Sırıtıyordu.

Gel de dalıverip gitme, gamzelerine.

"İyi günler." dedim ve merdivenlere yöneldim. "Bir şey unutmadınız mı?" dedi arkamdan. Arkamı döndüm. Kapının önündeki alışveriş torbalarını işaret ediyordu. Ağlamak istiyorum. dudaklarımı büzüp torbaları aldım. Hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Yukarıdan gülme sesleri geliyordu. Bu arada bay gamzelinin sesini övmüş müydüm?

Somurtarak karşı apartmana girdim. Asansöre baktım. Evet doğru adres. Merdivenlerden yukarı çıkıp ,bu sefer kesin, evimin önüne geldim. Anahtarı deliğine koyup, çevirdim. Açıldı. Şükür. Torbaları mutfak tezgahının üzerine bırakıp, odama yöneldim. Silahımı yastığımın altına sakladım. Asla silahım olmadan uyuyamam.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp banyoya girdim. Suyu ayarlayıp duş başlığının altına girdim. Kısa bir duş aldıktan sonra bornozumu üzerime alıp çıktım. Askılı pijama takımımı giydim. Havlumu saçlarıma dolayıp, parfümü elime aldım. Portakal çiçeği aromalıydı. Kokusu bana babamı, boynumdaki Melek kolyesi de annemi yanında hissettiriyordu. Boynuma ve bileklerime sıkıp, parfüm şişesini masaya bıraktım. Artık karnımı doyur bilirdim.

🐺

"Seni çok seviyorum. Sana kavuşmak için neler yaptım neler? Kaç kez ölümden döndüm. Haberin var mı? Sonuca bakalım biz. Kavuştuk. Ya çok güzelsin sen." Üniformamı ve bordo beremi kollarım arasına alıp sarıldım. Onlarla aşk yaşıyordum. Kırışmaması adına daha fazla sarılmayıp, kılıfına koydum. Çantamı omuzuma takıp evden çıktım. Heyecanlıydım. Yeni birliğime gidiyordum. Kahvaltı yapmamıştım çünkü heyecandan yiyemezdim.

Apartmandan çıktığında karşımda kırmızı arabamı gördüm. Benim olduğundan emin olmak için plakasına baktım. 35 UY 1453 Evet benim. Maazallah yine başkasının çıkar. Bir rezilliği daha kaldıramam. Sırıta sırıta arabama baktım. O sırada telefonuma mesaj geldi. Dedemdendi.

"Dikkatli kullan."

Bordo bereli olmanın bana katkılarından biri de dakik olmaktı. Dedem çıkacağım saati bildiğinden tam zamanında mesajı atmıştı.

"Teşekkür ederim paşam."

Telefonu kapatıp cebime koydum. Çantamdan asla çıkarmadığım yedek anahtarımı ,bir gün lazım olacağını biliyordum, çıkarıp arabamı kapısını açtım. Üniformamı arka koltuğa koyup arabama bindim.

🐺

Karargaha varmıştım. Arabamı park edip indim. Giriş kapısının karşısında durdum. Etrafıma baktım. Gülümsüyordum, hem de otuz iki diş. İnanıyorum çok güzel şeyler olacaktı.

Kapıya yöneleceğim sırada, "buyrun kime bakmıştınız?" dedi nöbetçi kulübesindeki asker.

Nöbetçi kulübesine yaklaştım. Çantamdan askeri kimliğimi çıkarıp uzattım. Bir bana bir elimdeki kimliğe bakıyordu. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Göz kırpıp karargaha giriş yaptım.

Adım attığım gibi üzerime doğru bir köpek koşmaya başladı. "Sakın kaçmayın!" dedi, arkasına takılan asker. Gülümseyip bir dizimin üstünde yere çöktüm. Boşta olan elimi bacağımı vurdum, iki defa. Kocaman bir şeydi. Ön patilerini bacağımın üzerine koydu. Başını okşamaya başladım. "Sen ne akıllı bir köpeksin?" dedim. Havladı. "Korkmuyor musunuz?" dedi asker. Çünkü bu köpek Dogo Argentino cinsiydi. Özellikleri Pitbull cinsi ile benzerlik gösteriyordu. Ama bunlar daha uysaldı.

"Korkmam mı gerekirdi?" dedim. "Yani evet." der gibi bakıyordu. "Karargahın köpeği mi?" dedim, cevap beklemeden. "Yiğit Üsteğmenin köpeği. Arada operasyonlara da çıkar." dedi asker. "Adı ne?" dedim. "Zehir." dedi. "Tanıştığıma memnun oldum Zehir. Anlaşılan bundan sonra beraberiz." dedim. Havladı. Gülümsedim. "İlk defa timdekilerden başkasıyla, anlaştığını görüyorum. Bu arada ben Volkan." dedi asker. Gülümsüyordu. Hayranlıkla bana bakıyordu.

En sevdiğim şey de birazdan oluşacak yüz halini görmekti. "Memnun oldum. Ben de Üsteğmen Umay." dedim. Yutkundu. Gülümsedim. "Özür dilerim komutanım. Ben işime döneyim." dedi. Zehir'in tasmasından tutup çekti ama Zehir gitmemekte kararlıydı. Ayağa kalktım. Bacaklarıma sırnaşmıştı.

"Şu an benim işim var. Sonrasında oyun oynarız. Tamam mı? Zamanımız çok var." dedim, Zehir'e. Havlayıp, eğitim alanına doğru koştu. Birçok insandan çok daha zeki olduğunu söyleyebilirim.

Alay binasına girip Albay'ın odasını sordum, karşıma çıkan ilk askere. Merdivenlere yönelip Albay'ın odasının olduğu kata çıktım. Üzerimi düzeltip kapıyı dört defa tıklattım. "Gir!" Kapı kolunu aşağı indirip, içeriye girdim. Esas duruşa geçip, "Üsteğmen Umay YÜCESOY." dedim. Odada sadece Albay yoktu. Başka bir rütbeli daha vardı. Bana doğru döndü. Donup kaldım.

Kader mi? Tesadüf mü? Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Karşımda bana, kömür karası gözlerle, bakan; sırdan biri olmasa gerek. Kader bir kez daha karşılaştırmıştı. Bu defa ayırmamak üzere.

Birkaç adım atıp, yaklaştım. "Hoşgeldin Umay." dedi Albay. "Sağolun!" dedim. "Yeni Üsteğmen sen misin?" dedi Bay Gamzeli. "Evet o ben oluyorum." dedim. "Bordo bereli misin?" dedi. "Burada olduğuma göre evet." dedim. "Nasıl?" dedi. Göz devirdim. Ona doğru döndüm.

"Benim asker oluşuma özellikle de Bordo Bereli olduğuma bir laf edersen-" Omuzundaki yıldızlara bakıp, tekrardan gözlerine baktım. "Ederseniz Üstteğmenim, iyi olmaz." Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Dudaklarına hayali bir fermuar çekti.

Albaya döndüm. "Tanıştırayım. Tim komutanı Yiğit ARAL." dedi Albay. "Biz önceden tanışmış sayılırız komutanım." dedi Yiğit. Sırıtıyordu. "Yiğit, Umay'a odasına kadar eşlik et." dedi Albay. Bana dönüp, devam etti. "Hazırlanıp, eğitim alanına gelirsin kızım. Seni diğerleri ile tanıştıralım. " "Emredersiniz komutanım. " dedik, ikimiz de aynı anda.

Odadan çıktığımızda Yiğit'in elleri cebinde sırıtıyordu. Gamzesi çok güzeldi. "Odamın nerede olduğunu söylerseniz ben kendim gidebilirim. Siz zahmet etmeyin." dedim. "Alt katta. Benim odamın karşısında." dedi. Güldüm. "Zaten sizin odanızı biliyordum değil mi?" dedim. "Geçen bir kız bana bekâr mısın diye sormuştu da, aklıma o geldi. Dalmışım. " dedi. Yüzüm kızarmaya başladı. Kahkaha attı. Dudaklarımı büzdüm.

"Şimdiden laf atmak için yer arıyorsunuz, Üsteğmenim." dedim. "Hepsini bugüne saklamam. Son bir şey diyeceğim." dedi. "Tabii." dedim.

"Düz yolda yürüyemiyorsun sen. Nasıl asker oldun?" dedi. Kaşlarımı çattım.

"Siz de kafanızın içindekini kullanamıyorsunuz. Ben size soruyor muyum, nasıl asker oldunuz diye?" dedim. Kaşları havalandı. Gülümsedim.

"Bir kadının Bordo Bereli olması sizi şaşırtıyor olabilir. Anlıyorum. Ve evet erkekler kadınlardan dah güçlüdür. %50 oranında fazla kas gücüne sahiptir erkekler. Ama sadece bu. Kas yığınısınız." diye devam ettim. İşaret parmağımı şakağıma bastırdım. "Asıl iş burada. Ama anlaşılan fazla kullanılmıyor sizlerde." diyip göz kırptım.

Saçlarımı savurup, cevap beklemeden bir alt kata indim. Kapıların üzerlerindeki isimlere bakarak Yiğit'in odasını buldum. Karşısındaki odaya baktım. Henüz ismim yoktu. Kapıyı açıp girdim. Büyük bir odaydı. Sonradan güzelleştirirdim.

Çantamı ve silahımı masanın üzerine bırakıp üniformamı kılıfından çıkardım. Sırıtarak üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarıp üniformamı giydim. Postallarımın iplerini sıkıp bağladım. Aynanın karşısına geçip hayranı olduğum Bordo Beremi taktım. Saçlarımı ellerimle düzeltip, masanın üzerinden silahımı aldım. Bacağımdaki kılıfına koydum. Çantamdan parfümümü çıkarıp, sıktım.

Artık sadece portakal çiçeği değil, barutta kokuyordum.

Omuzumdaki yıldızlarımı okşayıp, son kez aynadan üstüme, başıma baktım. Kapının öbür tarafından sesler gelince, odamdan çıktım. Sağ üst köşeye adımın bulunduğu tabelayı asıyordu askerler. "Kolay gelsin." dedim, askerlere. Sadece baktılar. Kendilerine gelmelerini beklemeyip, bahçeye, eğitim alanına doğru ilerledim.

Albay birkaç adım önümdeydi. Hızlı adımlarla yanına gidip, adımlarına ayak uydurdum. "Paşa nasıl?" dedi Albay. "İyi komutanım. Şu bizim iş haledilince daha iyi olacak." dedim. "Az kaldı. Ve en büyük katkı senin oldu. Ulaştığın bilgiler çok değerli." dedi Albay. "Kafa zehir gibi olunca." dedim. "Pardon komutanım." diye devam ettim. Güldü. Bazen sınırı kaçırabiliyordum.

Eğitim alanında Yiğit ile beraber iki asker vardı. "Bozkurt Timi!" dedi Albay. Hazır ol'a geçtiler. "Tanıştırayım, yeni Üstteğmenimiz Umay YÜCESOY." diye devam etti. Başımla selam verdim.

Albay'ın telefonu çaldı. "Siz tanışın. Ben geleceğim." diyip, gitti Albay. "Eğitime başlayın siz. Ben geliyorum." dedi Yiğit ve o da arkasından gitti.

"Teğmen Okan BAYRAKTAR. Hayırlı olsun, komutanım." dedi sarışın olanı. "Teşekkür ederim." dedim. Esmer olanına döndüm. Sırıtıyordu. Ben de gülümsedim, bulaşıcı galiba. "Teğmen Ömer ERDEM." dedi. "Memnun oldum." dedim. "Biz daha çok." dedi Ömer.

Havlama sesi gelince arkama döndüm. Zehir yine bana doğru koşuyordu. Okan beni arkasına aldı. "Zehir dur!" diye bağırdı. Zehir yerinde kalıp, daha çok havlamaya başladı.

Okan'ın arkasından çıktım. "Sesinizi yükseltirseniz, tehlike olduğunu düşünür. Sakin olun. Biz onunla tanışmıştık." dedim. Bacağımın üzerinde yere çöktüm. Bacağıma vurunca, Zehir koşarak yanıma geldi. "Oyun mu oynamak istiyorsun sen?" dedim. Bir kez havladı. Başımı kaldırıp Volkan'a baktım. Gözlerini kaçırdı.

"Zehir'in topunu alabilir miyim?" dedim. "Tabii komutanım." diyip, elindeki topu uzattı. Ayağa kalktım.

"Şey, komutanım. Yiğit Üsteğmen eğitime başlayın demişti." dedi Ömer. "Albay da tanışın demişti." dedim. "Haklı." dedi Ömer. "Beş dakikalığına sadece. Yoksa Zehir bugün beni bırakmaz." dedim.

"Yiğit Üsteğmenden başka kimseyle bu kadar ilgilenmezdi. " dedi Okan. "Sevmiştir." dedi Ömer. "Oğlum bak bunu atacağım, getir olur mu?" dedim. Topu fırlattım. Çok hızlı bir şekilde koşup, getirmişti. "Adın gibi, Zehirsin. Afferin oğluma." diyip, başını okşadım.

Küçük adımlarla koşmaya başladım. Zehir de bana eşlik ediyordu. Elimdeki topu fırlatmış gibi gibi yapıp, atmadım. Ellerimi arkama sakladım. Zehir koşmamış, arkamdaki ellerime bakıyordu. Güldüm.

"Ya sen çok akıllısın. Yerim seni." dedim. Dizimin üzerine çöktüm. "Biz seninle çok iyi anlaşacağız, anlaşılan." diye devam ettim.

"Umay!!"

_____________

Hoşçakalın.

Bölüm : 23.09.2024 18:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...